Filozof Gözüyle Eğitim Özgürlük ve Sorumluluk İlişkisi

Halil GÜZEL
Felsefe Öğretmeni

Günlük hayatımızda sık sık kullandığımız ancak çoğu kez üzerinde görüş birliği sağlayamadığımız birkaç felsefi kavramla ilgili ben de farklı bir yaklaşım getirmek istiyorum. Elimden geldiği kadar konuyu özetlemeye çalışacağım. Başta bu hususa dikkat çekmek isterim ki, izahatlarım beni ilgilendirmekte ve tamamen işin ilmi ve akli boyutuyla ilgilenmeye çalışacağım.

Çağımız fayda ve tasarruf çağı olduğu için ben de daha çok pratik felsefeden yanayım. Ne de olsa bize yarar sağlamayan, şu an için işlerimizi kolaylaştırmayan, sorunlarımızı çözmede bize bir hizmeti dokunmayan ve mutlu olmamızda bir katkısı olmayan bilginin çok da fazla bir değerinin olmadığı açıktır. Söz konusu kavramlar birbiriyle ilişkili oldukları gibi, aynı zamanda evrensel birer değer de ifade etmektedirler. Çünkü her toplumun bu kavramlarla bir şekilde sorunu vardır.

Eğitim, her toplum için hayatı bir konudur. Bütçelerimizin ve zamanlarımızın çoğunu eğitime harcarız. Her toplum mutlaka bir eğitim felsefesi ve tesbit edilmiş amaçlara konulmuş ilkelerle var olacağı öngörülmüştür. Amaç, insanları zararlı ve kötü olandan kurtarıp, yararlı ve iyi olana yönlendirmektir. Her ne hikmetse bu amaca bir türlü tam olarak da varılamaz. Eğitimin tanımı genellikle belirlenen ilke ve kurallar ışığında istenilen yönde davranış değişikliğini gerçekleştirmektir. Eğitim, bir anlamda toplumsal kuralların ve dokunun dışına muhtemel kayma ve farklılığı önleyen ve sosyal bütünlüğü sağlayan bir kurum konumundadır. Dolayısıyla birey veya fertleri şahıs olmaya yöneltme, yani ferdin sosyalleşmesi ve ıslahı eğitim ile olmaktadır. Bunun gibi siyaset de insanı eğitme sanatı olarak ifade edilmektedir.

Özgürlük ise, açıklanması ve savunulması en zor ve karmaşık olan, ancak insana özgü, insan hayatının değer ve anlam kazanmasını sağlayan belki de tek kavramdır. Çünkü gerek felsefede, gerekse toplumsal ilimlerde özgür olmayan insandan hesap sorulmaz. Yani özgür olmayan insanın davranışları hem hukuken, hem ahlaken, hem de dinen bir geçerliliğe sahip değildir. Yani özgür olmayan insan masum insan muamelesi görür. Konumuz bu değil. Üzerinde asıl durmak istediğim kişinin iradesini ortaya koyarken karşılaştığı problemler ve ortaya koyduğu tavrı irdelemektir. Toplumumuzda özgürlük genellikle fiziki olarak bir başkasına bağlı olmamak ya da kendi başına var olmak veya her alanda sınırsız bir hareket serbestisine sahip olmak şeklinde algılanmaktadır. Görünüşte bu izah bize hoş gelse de sakıncalarını da göz ardı edemeyiz. İnsan muamelesi görmek için özgür olmak, özgür olmak için de akıllı olmak gerekiyor. Devamında sorumlu olmak gerekiyor. Çünkü, özgürlük kişinin farklı seçenek ve alternatifler arasında istediğini seçebilmesidir. Bunun devamında ise, seçtiği seçeneğin sonucuna da peşin olarak katlanmayı kabul etmesi gerekir. İşte sorumluluk kişinin yaptığı seçimin sonucuna peşinen katlanmasıdır. Özgür irade sahibi olmak demek görev ve sorumluluk sahibi olmak demektir. O halde özgürlük kendilerine ve başkalarına karşı sorumlu olmayı zorunlu kılmaktadır. Özgürlüğün bedeli olarak sorumluluğun olduğunu ne hikmetse çoğumuz unutuyoruz. Ben seçtim, sonucu kötü ise, “o” yaptı; ben seçtim, sonucu iyi oldu ise “ben” yaptım demekten de geri kalmıyoruz. Her sonucun mutlaka bir sebebi olduğunu bilmemize rağmen çoğu kez kendi mantık ilkelerimizi bile acımadan çiğneyebiliyor, sorumluluğumuzu ortaya koyabiliyoruz.

Özgür olmak en güzel düştür. Bu düşü en çok esaretin acısını çeken mahkumlar bilir. Özgür iken bir iyilik yapabiliyor veya bir kötülüğe sebep olabiliyoruz. Yani insanın doğasında olanın yaşama serpilmesi özgürlük oluyor. O halde özgürlük yeryüzünde insana verilmiş en büyük armağandır. Bu güzel ve eşsiz armağanın ancak layık olanlar değerini bilerek taşırlar. Özgürlüğün değerini bilmek demek başta da belirttiğimiz gibi peşinen sorumlu olduğumuzu kabul etmemiz demektir. Sorumlu olmak demek; başta kendin, sonra da yakınından uzağına bütün insanların her şeyinden, gücün oranında sorumlu olman, bunu hissetmen demektir. Yani, bugün çoğumuzun yaptığı gibi özgür olmak demek, sorumsuz olmak demek ve canımızın her istediğini kendi kuralına göre yapmak demek değildir.

Bu özgürlük anlayışı, çeşitli zararlı madde bağımlığından, trafik canavarı olmaya kadar her alanda, sosyal hayatımızı tehdit etmektedir. Bu anlayışa itiraz etmek için bu yazıyı kaleme almayı üzerime bir borç bildim. Böyle bir özgürlük anlayışı ancak hür iradesini inkar edip aklını duygularının esaretine bırakmış bir insanda bulunabilir. Çünkü, akıl ve iradesini duygularına ipotek ettirmiş olan insanlar ancak böyle bir mantık dışı ve izahatı hiçbir şekilde yapılamayacak olan hata ve kusurlar işleyebilir. Oysa özgür insan; umutları yeşerten, insanı zamana mağlup ettirmeyen, sorumlu ve sevecen insandır. Kin ve nefret tohumları ekerek benliğini “bize” tercih eden zavallı insan değildir.

Özgürlüğün genellikle fiziken “başkalarına” bağlı olmamak şeklinde ifade edildiğini vurgulamıştım. Yani özgür olmak “bir efendiye” bağlı “bir köle” olmamak şeklinde anlamlandırılıyor. Bu ifade doğru olmakla beraber kanımca da yetersizdir. Çünkü; insan karar alma sürecinde özgür değilse, ortaya çıkacak tutum ve karar da özgürce ortaya koyulmamış olacaktır. İnsanın hür iradesi ışığın prizmada kırılması gibi, insanın duygu dünyasında kırılması muhtemeldir.

Nitekim kuşkularımız ve bulgularımız da bu yöndedir. Ya yeterince aydınlatılmamış veya yetkin kılınmamış bir akıl ya da aklını direk içgüdüler-duygularının- esaretine bırakmış bir insan isteminde yanılabilmekte, bizzat yanlış seçeneklere karar kılabilmektedir. O halde özgürlük önce kirlilikten arınmış saf bir ruha ve temiz bir iç dünyaya sahip olmamızı gerektirmektedir. Bedenen kirlendiğimizde su ve sabunla yıkanarak temizlenebilmekteyiz. Oysa ruhen kirlendiğimizde bu konuda bir şey yapamamaktayız. Çoğumuz önyargılarımızın ve tutkularımızın esiriyiz. Bu gün ırkçılık, bencillik, çekemezlik, kıskançlık vs. sosyal hastalıklarımızın temelinde ruhsal kirlilik ve esaret yatmamaktadır. Oysa özgürlük konusunda başta da belirttiğim gibi işimiz oldukça zor ve karmaşıktır. Çünkü özgürlüğün serüveni görünmeyen iç dünyamız, yani ruhumuzun ta derinliklerinden başlamaktadır. İnsan eğitimi ve terbiyesiyle ilgilenen her öğretmen veya anne-baba işin bu boyutunu göz önüne almak zorundadır. Doğru karar için doğru bilginin şart olduğunu dikkate alarak, önyargılardan uzak durmak zorundayız. Ruhsal iç dünyamızdaki kirliliğe çare olacak reçetelere ihtiyacımız vardır. Çünkü kendi iç dünyamızda kendi kendimizle barışık bir kişilik sergileyemediğimiz sürece başkaları ile uyumlu ve onlara yararlı birer “şahıs” olmamız olanaksızdır. Kendi kendisiyle barışık olmayan insan; kararında mutlaka tutarsız ve başkalarıyla da problemleri olan insandır.

Amacımız iyi üretici, iyi tüketici ve iyi insan eğitmek- yetiştirmek olduğu için insanın fiziki ve ruhi bakımdan çok özgür ve sorumluluklarının bilincinde olan, aynı zamanda özgürlülüğünün sınırının başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde bittiğini kabul eden, tutarlı ve uzlaşmacı insanı eğitmek olduğu için sanıyorum işin bu yönünü de göz önüne almamızda yarar vardır.

Her şey aydınlık ve mutlu yarınlarımız için.

Selam ve saygılarımla.