BARUSH GOLDSTIEN CANAVARI KİMDİR
? 

 

 

    el-Halil'de o korkunç katliamı başlatan Barush Goldstien canavarının kimliğinden biraz söz etmek gerekiyor. Kimdi bu cani yahudi ve nereden gelmişti? Bu cani aslında siyonizm ideolojisinin bir aynası, kutsal Filistin  topraklarını işgal altında tutan zihniyetin bir prototipiydi. O, Filistin toprakları üzerinde bir işgal hâkimiyeti kuran kitlenin arasından çıkmıştı ve onu bu derece vahşi bir katliamı gerçekleştirmeye yönelten duygular kendisine bu kitle tarafından kazandırılmıştı. Yani o kendini değil bir kitleyi ve zihniyeti temsil ediyordu. Bu cani mesleğiyle ilgili bütün insani değerleri unutmuş bir doktordu. Daha önce Amerika'da oturuyor ve Amerikan kimliğini taşıyordu. Orada doğmuş, sonra işgal altındaki topraklara göç etmiş ve terör yuvası Kiryat Arba yahudi yerleşim merkezinde oturmaya başlamıştı. Bu kişi Kach terör örgütünün eski bir mensubuydu. Terörist haham Meir Kahane'nin en katı bağlılarındandı. İsrail ordusunda üç yıl süreyle yedek subay olarak görev yapmıştı.

Peki bu korkunç caniyi hangi toplumsal ve fikri yapı ortaya çıkarmıştı ve onu bu derece büyük bir vahşete yönelten zehirler onun zihnine nereden akıtılmıştı? Bu caninin hangi ortamda ve ne gibi ilkeler üzere yetiştirildiğine baktığımızda, bu sorunun cevabını gayet net bir şekilde almamız mümkün olur. Bunun için ilk önce New York'un yahudi mahallesi Bruklin'de oturan dindar anne ve babasının onu nasıl bir anlayışla yetiştirdiklerine bakmamız gerekir. Annesi onu orada en önce, kaynağını kutsallaştırılmış birtakım yalanlarla dolu uyduruk kitaplardan alan kin ve ırkçılık sütüyle emzirmişti. İşte bu sütle emzirilen çocuklara öğretilen müzik parçalarından

 


 

 biri:

Bütün dünya Araplardan nefret eder
Dünyanın ilk gayesi onları teker teker öldürmektir
Şu ayaklarımla düşmanımı ezeceğim
Şu dişlerimle onun derisini kemireceğim
Şu dudaklarımla onun kanını emeceğim
Yine de ona olan kinimi çıkarmış olmayacağım

 

İşte Goldstien böyle kin ve nefret duygularıyla beslendi hep. Sürekli o havayı teneffüs etti. Goldstien, şehrin köşe başlarına ve yollarının üzerine ölü gibi dikilen kişilerden sadece biriydi. O gitti, ama gerçekleştirmek istediği planlarını kendinden sonrakilere miras bıraktı. Onlar da bu planları tamamlamak üzere devraldılar.

Bakın Filistin  topraklarına adeta mayınlar gibi yerleştirilen yahudi yerleşimcilerden biri ne diyor: "Belki insanlığın çoğu bu olayı duymak bile istemez. Ama bize göre bu gerçekten büyük bir eylemdir. Biz yeterince insan öldürülmediğine inanıyoruz. Yine de Tanrı'ya şükürler olsun. Öldürülen insan sayısı pek fena sayılmaz. Bu iyi bir başlangıç sayılır." Bu zihniyet sadece bir iki kişiye mahsus zihniyet değil. Kendilerini insanlığın efendileri, diğerlerini ise hizmetçi ve köle sürülerinden ibaret sayan siyonizm ideolojisinin bütün bağlıları böyle düşünür. Bakın bir başka yahudi yerleşimci ne diyor: "İsterdim ki bu cesareti ben gösterebilseydim. Öyle bir cesarete sahip olsaydım hiç çekinmeden bu eylemi ben yapardım." "Siz Goldstien'ın size göre bir kahraman olduğuna inanıyor musunuz?" sorusuna muhatap olan bir başka yahudi yerleşimci de şu cevabı veriyor: "Evet. Onun bir kahraman olduğuna ve övgüye değer kahramanca bir eylem gerçekleştirdiğine inanıyorum."
 

 



 

Bu düşünce onlarin oluşturdugu kitlenin tümünün ortak bir düşüncesidir. O kitle, terörü, öldürmeyi ve başkalarini ortadan kaldirmayi kendine gaye edinmiştir. Işte bu kitle işgal güçleri tarafindan korunmakta ve kendilerine her yönden yardim edilmektedir. Çünkü bu kitle işgal yönetiminin can damari ve ayakta kalabilmesini saglayan unsurdur. Bu zihniyet sadece sinoyist işgal yönetiminin hâkim oldugu bölgelerde kendini hissettiren bir zihniyet de degildir. Bu, tüm dünyaya yayilmiş siyonist yapilanmanin tümüne hâkim olan ortak bir zihniyettir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde bu anlayiş belirgin bir şekilde kendini hissettirmektir. Oysa Amerika Birleşik Devletleri'nin başkani sözünü ettigimiz caninin kendi ülkesinin ürünü oldugunu görmezlikten gelerek, yahudilerin zulme ugradiklarina dair uyduruk hikâyeleri tekrar edip durmakta ve vatandaşlarindan bu zulümlerin kinini taşiyan bir topluma karşi anlayişli olmalarini, yaptiklari taşkinliklar karşisinda kendilerini tutmalarini istemektedir. Sonra da bu anlayiştan yola çikarak yahudi terör örgütlerine firsat ve imkân vermektedir. Bu terör örgütleri Amerikan yönetiminin sagladigi kolayliklardan ve verdigi imkânlardan yararlanarak bu ülkede istedikleri yerlerde kamplar düzenleyebiliyorlar. O kamplarda Goldstein markasini taşiyan binlerce terörist yetişiyor. Üstelik oradan, canilere, silahlarini alabilmeleri ve yerleşim merkezlerini kurabilmeleri için su gibi para akiyor.

 

Hz. Ibrâhim Camisi Ne Durumda?

 

Siyonist işgal yönetimi el-Halil katliamindan sonra katliamin gerçekleştirildigi Hz. Ibrâhim Camisi'ni ibadete kapatti. Cami sekiz ay süreyle kapali tutuldu. Açildiginda ise camide büyük degişiklikler yapilmişti. Sanki katliami gerçekleştirenler siyonistler degil de Müslümanlarmiş gibi bu caminin asil sahibi durumunda olan Müslümanlar cezalandirilmişlardi. Caminin yahudilere ayrilan kismi üçte ikisini kapsayacak şekilde genişletilmiş, bunun yani sira Müslümanlara ait kisimda namaz kilacaklarin sayisina sinir koyulmuş ve bu kismin askerler tarafindan gözetlenebilmesi için caminin degişik yerlerine gizli kameralar, gözetleme yerleri vs. yerleştirilmişti. Müslümanlara tahsis edilen bölümde namaz kilabileceklerin sayisi 300'le sinirlandirilmişti. Müslümanlarin kullandigi ana kapilardan sadece bir tanesi açik birakilmiş digerlerinin tamami kapatilmişti. Açik birakilan kapiya da havaalanlarindaki gibi manyetik kontrol cihazlari ve özel gözetim bölmeleri yerleştirilmişti. Yapilan bu düzenlemelerle cami adeta bir polis karakoluna dönüştürülmüştü. Sanki sekiz ay önceki katliamin sorumlusu onlarmiş ve tehlike onlardan kaynaklaniyormuş gibi.

 

            Kudüs'teki İslâmi Vakıflar Meclisi Hz. İbrahim Camisi'nde yapılan değişikliklerle ilgili bir açıklamasında İsrail yönetiminin Hz. İbrahim Camisi'nde yaptığı değişikliklerle orada ibadet eden Müslümanlara saldırarak katliam gerçekleştirenleri, Müslümanların hesabından mükâfatlandırdığını ifade etti. Meclisin yaptığı açıklamaya göre siyonist işgal yönetimi Hz. İbrahim Camisi'ndeki bazı İslâmi sembolleri sildi. İslâmi Vakıflar Meclisi konuyla ilgili açıklamasında Hz. İbrahim Camisi'nin Müslümanların bir mabedi olduğuna dikkat çekerek bu cami üzerinde askeri diktatörlük kurmaya, askeri gücünü kullanarak Müslümanların ibadet hürriyetlerini kısıtlamaya kimsenin hakkı olmadığını ifade etti. Meclis ayrıca Hz. İbrahim Camisi'nin tamamının Müslümanlara ait olduğunu dile getirerek orada Müslümanlardan başkalarına ibadet yeri tahsis edilemeyeceğini belitti. Açıklamada İslâmi hükümlere göre bir caminin bütün dünya Müslümanlarına açık olması gerektiği de vurgulanarak, kimsenin bir camiyi bazı Müslümanlara açık tutarak diğerlerine kapatmaya hakkı olmadığı belirtildi.

Son imzalanan el-Halil anlaşmasi da Hz. Ibrâhim Camisi açisindan büyük bir ihanet oldu. Çünkü anlaşmada el-Halil'in % 20'lik kesimi tamamen siyonist işgalcilerin kontrolüne birakilmiştir ki Hz. Ibrâhim Camisi de bu bölgede kalmaktadir. Üstelik anlaşma metninde Hz. Ibrâhim Camisi'nden "câmi" olarak degil "Peygamberler Kabristani" olarak söz edilmektedir. Bu yolla caminin tamamen bir yahudi sinagoguna dönüştürülmesi için zemin hazirlandigi gayet açiktir. Öte yandan siyonist işgal yönetimi el-Halil'deki yahudi yerleşimci sayisini artiracagini açiklayarak bu şehirle ilgili hedefini ortaya koydu. Şehrin siyonist yönetime birakilan kesiminde yahudi sayisinin artirilmasi Hz. Ibrâhim Camisi'ne yönelik yahudi tehdidinin her geçen gün artmasi demek olacaktir. Işte el-Halil anlaşmasina imza atanlar Filistin'in Mescidi Aksa'dan sonra gelen bu mübarek mabedini böyle bir tehlike ve tehditle karşi karşiya birakmişlardir.

 

Dünden Bugüne Hz. Ibrâhim Camisi

 
 



 

Filistin'in el-Halil kentini sembolize eden Hz. İbrâhim Camisi'nin ilk şeklinin Hz. İbrâhim (a.s.) tarafından inşa edildiği rivayet edilir. Caminin adı bu yüzden ona nispet edilir. Nitekim elde mevcut tarihi kayıtlara göre M. Ö. 1900'lü yıllarda Hz. İbrâhim (a.s.) bu şehre gelip yerleşmiş ve bir mabet inşa etmiştir. İşte bu ma'bed bugünkü Hz. İbrâhim Camisi'nin ilk şeklidir.

Hz. İbrâhim Camisi'nin bulunduğu şehir siyonist işgalcilerin eline 1967 Haziran Savaşı'ndan sonra geçti. Caminin asıl dramı da bu tarihten sonra başladı. Yahudiler Hz. İbrâhim Camisi'ni işgal edebilmek ve bu kutsal mabedi sinagoga dönüştürebilmek amacıyla el-Halil'in tam merkezine bir yahudi yerleşim merkezi kurdular.

Yahudiler başlangiçta tek tek gelerek cami haremi dişinda dini törenlerini yaptilar. Daha sonra onlarin da cami haremi içinde ibadetlerini yapmalarina izin veren bir karar çikarildi. Bu, o kutsal mabedin

 



 

halis İslâmi kimliğine yönelik ilk saldırıydı. Bu izin, kalabalık bir tören ve toplu ibadetle kutlandı. 27 Ağustos 1972'de gerçekleştirilen bu ibadet ve törenlere yahudi terör örgütlerinden Kach'ın lideri haham Meir Kahane önderlik etti. Bu olayın üzerinden daha birkaç hafta geçmemişti ki işgal yönetimi yahudilerin, Müslümanların namaz kıldıkları vakitlerde de kendi ibadetlerini yapabileceklerine dair açıklama yaptı. Derken olaylar birbirini izlemeye başladı. Aynı yılın Kasım ayının on ikisinde bölgenin askeri kumandanı yahudilerin ibadet saatlerini artıran ve caminin içine ibadet esnasında oturulmak üzere sandalyeler sokulmasına imkân veren bir karar çıkardı. Bu karar, caminin içine Tevrat nüshalarının konulacağı birtakım dolaplar yerleştirilmesine de imkân veriyordu. Bu dolaplardan biri Hz. Ya'kub (a.s.) zaviyesine yerleştirildi. Bu kararın gölgesinde Hz. Yakub (a.s.) zaviyesi ve dolayısıyla Hz. İbrahim (a.s.)'ın makamının önü işgal edilmiş oldu. Yine aynı sıralarda Müslümanların namazları için tahsis edilen süre de kısaltıldı. Buna göre öğle ve ikindi namazları için toplam iki buçuk saat süre tanınıyordu. Buna ek olarak Müslümanların cenaze namazlarını Hz. İbrahim Camisi hareminde kılmaları da yasaklandı. Daha sonra yahudiler Müslümanların namazlarını karıştırmak amacıyla garip birtakım dini parçalarını yüksek seslerle söylemeye ve yine cami haremi içinde boynuzdan yapılan çalgılarını çalmaya başladılar. Bu yolla camiye karşı saygısızlıklarını ve Müslümanları tahrik etmeyi amaçlayan hareketlerini daha da artırdılar.

el-Halil katliamından sonra ise camide büyük değişiklikler yapılarak Müslümanların ibadet imkânları iyice kısıtlandı, yahudilere tahsis edilen bölüm de caminin üçte ikisini kapsayacak şekilde genişletildi. Bütün bu gelişmeler açıkça gösteriyordu ki, Hz. İbrahim Camisi'nde gerçekleştirilen katliam caminin tamamını istila etme ve orayı tamamıyla bir yahudi sinagoguna dönüştürme amacına yönelik planlar zincirinin bir halkasından başka bir şey değildi. Bu planlar zincirinin uygulamaya geçirilmesi işlemlerine işgal devleti siyasi yönetimiyle, yargı kurumlarıyla, ordusuyla ve tüm yahudi yerleşimcileriyle katılmıştı.