Mehdi inancı ne zaman ve nasıl ortaya çıktı? Resulullah zamanında da Mehdiden söz ediliyor muydu? Yoksa Resulullahın vefatından sonra mı Müslümanlar arasına bu inanç girdi? Bazı şüpheciler diyor ki bu inanç İslamın ilk zuhurunda yoktu; birinci yüzyılın ikinci yarısında Müslümanlar arasında ortaya çıktı. Bazıları Muhammed b. Hanefiyeyi Mehdi olarak adlandırdılar. Onun vasıtasıyla İslam için parlak bir gelecek vaat ettiler. Öldüğü zaman da "ölmemiştir "Radva" dağında yaşıyor ve bir gün dışarı çıkacaktır" dediler.
Gerçek şu ki Mehdi inancı Müslümanlar arasında İslamın ilk zuhurundan beri yaygın idi. Resul-i Ekrem (s.a.a) bir defa değil defalarca Hz. Mehdi'nin geleceğinden haber vermiştir; Mehdinin (a.s) devleti, alametleri, eserleri, ismi ve künyesi hakkında açıklamalarda bulunmuştur. Resulullahtan (s.a.a) bu hususta Şia ve Ehl-i sünnet kanalıyla nakledilen hadisler tevatür haddini bile aşmaktadır. Örnek olarak bu hadislerden bir kaçını burada zikrediyoruz:
Abdullah b. Mesud Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Ehl-i Beytimden adı Mehdi olan birisi ümmetime hüküm etmedikçe dünyanın sonu gelmez." [1]
Ebul Hicaf da Peygamberin (s.a.a) üç defa şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Mehdi hususunda müjdeler olsun sizlere. Halkın dağıldığı ve zorlukların baş gösterdiği zaman Mehdi zuhur edecektir. Zulüm ve sitemle dolan yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Onun yolundan gidenlerin kalbini ibadetle dolduracak ve adaleti herkesi kaplayacaktır." [2]
Diğer bir hadiste de Peygamber'in (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Bizden olan hak üzere Kâim kıyam etmedikçe asla kıyamet kopmaz. Bu da Allahın izin verdiği bir zamanda olacaktır. Ona uyan kurtulur, ondan geri kalan ise helak olur. Ey Allahın kulları, Allahtan korkun; Mehdi zuhur edince, her şeyi bırakıp mümkün olan her vesileyle ona doğru koşunuz. Zira o Allahın halifesi ve benim vasimdir." [3]
Hakeza Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Evlatlarımdan olan Mehdiyi inkar eden beni inkar etmiştir." [4]
Ve yine Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hüseyinin evlatlarından olan birisi ümmetimin işlerini ele geçirmedikçe dünya sona ermez. O, zulüm ve sitem ile dolan yeryüzünü adaletle dolduracaktır." [5]
Bu konuda hadisler oldukça fazladır. Bütün bunlardan da Mehdi inancının Resulullah'ın (s.a.a) döneminde de kesin bir konu olarak telakki edildiği anlaşılmaktadır. Müslümanlar Hz. Mehdi konusunu Peygamberden defalarca duydukları için artık duyarken yadırgamıyorlardı Bazı hadisler de Peygamber (s.a.a) Hz. Mehdi'nin nişanelerinden bile haber vermiş ve şöyle buyurmuştu: "Mehdi ve vaat edilen Kâim, benim Ehl-i Beytimdendir."
Hz. Ali (a.s) şöyle buyurur: "Resulullaha şöyle dedim: "Acaba vaat edilen Mehdi bizden midir, yoksa başkasından mı?" Resulullah şöyle buyurdu: "Bizden olacaktır. Allah Tealâ bu dini Mehdi vasıtasıyla sona erdirecektir. Nitekim bu dinin ortaya çıkışı da bizimle oldu. Bizim vasıtamızla şirkten kurtuldukları gibi bizimle de fitnelerden kurtulacaklardır. Allah Tealâ bizim bereketimizle şirk ve putperestlik döneminin düşmanlıklarından sonra, kalplerini birleştirip onları dinde kardeş kıldığı gibi, fitne döneminin düşmanlıklarını da kalplerinden silecektir." [6]
Ebu Said-i Hudri de Peygamberin (s.a.a) minber üzerinde şöyle buyurduğunu nakleder: "Ehl-i Beytimden olan vaat edilmiş Mehdi âhir zamanda zuhur edecektir. Gök ona yağmurunu yağdıracak ve yer ona bitkilerini bitirecektir. İnsanlar yeryüzünü zulümle doldurduktan sonra o yeryüzünü adaletle dolduracaktır." [7]
Ümm-ü Seleme (r.a) ise Peygamberden (s.a.a) şöyle nakletmiştir: "Mehdi benim Ehl-i Beytimden ve Fatımanın (s.a) evlatlarındandır." [8]
Hakeza Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kâim, (kıyam edecek olan Mehdi) benim evlatlarımdandır. Adı; benim adım, künyesi; benim künyem, huyu; benim huyum ve davranışları da benim davranışlarım olacaktır. İnsanları benim dinime çağıracak, Allahın kitabına davet edecektir. Ona itaat eden, bana itaat eder. Ona isyan eden bana isyan eder. Gaybetinde onu inkar eden beni inkar etmiştir. Onu tekzip eden beni tekzip etmiştir. Onu tasdik eden, beni tasdik etmiştir. Onu tekzip edenleri, onun hakkındaki sözlerimi inkar edenleri ve ümmetimi sapıtanları Allah nezdinde şikayet edeceğim. Zalimler yakında işlerinin sonucunu göreceklerdir." [9]
Ebu Eyyub-i Ensari ise Resulullahın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Ben peygamberlerin efendisi ve büyüğüyüm. Ali de vasilerin efendisidir (Hasan ve Hüseyin). İki torunum evlatların en iyisidir. Masum imamlar bizden ve Hüseyinin neslindendir. Bu ümmetin Mehdisi de bizdendir."
Peygamberin (s.a.a) huzurun da olan bedevilerden biri kalkarak şöyle dedi: "Ya Resulullah, sizden sonraki imamlar kaç kişidir?" Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Esbat (Yakubun evlatları), İsanın havarileri ve Beni İsrailin nakibleri sayısınca olacaklardır." [10] (Yani on iki kişidirler.)
Hüzeyfe Resulullahtan (s.a.a) şöyle nakleder: "Benden sonraki imamlar Beni İsrailin nakibleri sayısıncadır. Bunların dokuzu Hüseyinin soyundan gelecektir. Bu ümmetin Mehdisi de bizdendir. Bilin ki, onlar hak ile ve hak da onlar iledir. Benden sonra onlara nasıl davranacağınızı dikkat ediniz." [11]
Said b. Musayyib, Osman ve Ömerden şöyle rivayet eder: "Biz Resulullahın şöyle buyurduğunu duyduk:
"Benden sonraki imamlar on iki kişidir. Bunların dokuzu Hüseyindendir. Bu ümmetin Mehdisi de bizdendir. Benden sonra onlara sarılan, şüphesiz ki Allahın kopmaz ipine sarılmıştır. Onları terk eden ise Allahı terk etmiş sayılır." [12]
Bu hususta daha birçok hadis mevcuttur. Daha fazla inceleme yapmak isteyenler ilgili hadis kitaplarına müracaat edebilirler.
[1] - Bihar-ul Envar, H.1384 Islamiye baskısı, c.51, s.75; Isbat-ul Hüdat 1.baskı, c.7, s.9.
[2] - Bihar-ul Envar, c.51, s.74.
[3] - Bihar-ul Envar, c.51, s.65; Isbat-ul Hüdat, c.6, s.382.
[4] - Bihar-ul Envar, c.51, s.73.
[5] - Bihar-ul Envar, c.51, s.66.
[6] - Bihar-ul Envar, c.51, s.84; Isbat-ul Hüdat, c.7, s.191; Mecma-üz Zevaid/Ali b. Ebi Bekr-i Haysemi, Kahire baskısı, c.7, s.317.
[7] - Bihar-ul Envar, c.51, s.74; Isbat-ul Hüdat, c.7, s.9.
[8] - Bihar-ul Envar, c.51, s.75.
[9] - Bihar-ul Envar, c.51, s.73.
[10] - Isbat-ul Hüdat, c.2. s.531.
[11] - Isbat-ul Hüdat, c.2, s.533.
[12] - Isbat-ul Hüdat, c.2, s.526.