İKİNCİ BÖLÜM

 

 

KABİR

 

 

Ahiret yolculuğunun korkunç menzillerinden biri de kabir evidir; bu ev her gün şöyle demektedir: “Gurbet evi benim, vahşet evi benim, kurt (böcek) evi benim!” [1]

Bu menzilin çok çetin durakları, korkunç ve ürkütücü yerleri vardır . Biz burada bir kaç durağa değiniyoruz:

Birinci Durak: Kabir Vahşeti

“Men la Yahzuruh’ul--Fakih” kitabında şöyle nakledilmiştir:

“Ölüyü kabrin yakınına götürdüklerinde hemen onu kabre sokmasınlar; çünkü kabrin büyük vahşeti vardır . Ölüyü taşıyan, ölümden sonraki anın korku ve vahşetinden Allah’a sığınmalıdır. Cenazeyi kabrin yanına bırakmalı, ölünün kabre girmeye hazırlığı olması için biraz sabretmeli, sonra biraz daha kabre yaklaştırmalı, yine biraz sabretmeli, daha sonra onu kabre bırakmalıdır.” [2]

Meşhur Allame-i Meclisinin babası (Birinci Meclisi), bu hadisin şerhinde şöyle buyurmuştur:

“Gerçi ruh bedenden çıkmış ve hayvani ruh da ölmüştür. Ama nefs-i natika diridir, onun bedenle olan ilişkisi tamamıyla kesilmemiştir; kabir sıkması korkusu, Nekir ve Münker’in sorgu suali, Ruman-i Fettan’ın (kabir ehlini sınava tabi tutan iki melek) gelmesi ve Berzah azabı endişesi vardır...”

Hasen olan bir rivayette Yunus’tan şöyle nakledilmiştir:

İmam Musa Kazım (a.s)’dan öyle bir hadis duymuşumdur ki, hangi evde o hadisi hatırlasam, o ev, o genişliğine rağmen bana daralıyor. O hadis şudur; İmam Kazım (a.s) buyurdular ki:

“Cenazeyi kabrin kenarına götürdüğünde (hemencecik onu kabre bırakma), Nekir ve Münker’in sorgu sualine hazırlığı olması için biraz sabret.” [3]

Meşhur ashapdan olan Burra bin Azib’den şöyle rivayet edilmiştir: “Biz Resulullah (s.a.a)’in huzurunda toplanmıştık, Bu sırada Hazret'in gözü, bir mahallede toplanan halka ilişti.”Halk ne için toplanmıştır?”diye sordular. Cevaben; “Toplanıp kabir kazıyorlar.” dediler.

Burra diyor ki: “Resulullah (s.a.a) kabir ismini duyur duymaz onlara doğru hareket etti. Kabrin yanına varınca, diz üstü kabrin kenarında oturdu. Ben, Hazret'in ne yaptığına iyice bakmak için karşı tarafa geçtim, ağladığını ve gözlerinin yaşlarıyla toprağın ıslandığını gördüm, daha sonra bize dönerek şöyle buyurdular:

“Kardeşlerim! böyle bir yer için azık toplayın, hazırlanın.” [4]

Şeyh Behai şöyle naklediyor:

Hükemadan bazılarının ölüm anında ah çekerek hasret duydukları görülmüştür. Bundan dolayı; “Bu ne durumdur?”denilince, şöyle cevap vermişler: “Azıksız olarak uzun bir yolculuğa çıkan, munisi olmaksızın korkunç bir kabre koyulan ve hüccetsiz olarak da adaletli bir hakimin yanına giden bir kimse hakkında ne düşünüyorsunuz?!”

Kutb-u Ravendi de şöyle rivayet ediyor:

“Hz. İsa (a.s) annesi Meryem öldükten sonra ona seslenerek şöyle dedi: “Ey anne! Benimle konuş; acaba dünyaya dönmek istiyor musun?”

Annesi cevaben şöyle dedi: “Evet, çünkü çok soğuk gecede Allah için namaz kılmak ve çok sıcak günde de oruç tutmak istiyorum. Ey yavrum! Bu yol, çok korkunç bir yoldur.”

Nakledildiğine göre Hz. Fatıma (a.s), Emir’ul--Muminin (a.s)’a vasiyetinde şöyle demiştir:

“Ben vefat ettiğimde bana gusül ver, beni kefenle, bana namaz kıl, beni kabre bırak, üzerime toprak dök, benim baş ucumda yüzüme taraf otur, bana çok Kur’an ve dua oku; çünkü o saat öyle bir saattir ki, ölü diriyle ünsiyet etmeye muhtaçtır.” [5]

Seyyid bin Tavus, Resulullah (s.a.a)’den şöyle buyurduğunun rivayet ediyor:

“Ölü için kabre bırakıldığı ilk geceden daha çetin bir saat yoktur. Öyleyse sadaka vermekle ölülerinize merhamet edin; sadaka verecek bir şey bulamadığınız takdirde iki rekat namaz kılın; birinci rekatta Fatiha’dan sonra iki defa “İhlas” suresini okuyun; ikinci rekatta ise Fatiha’dan sonra, on defa “Tekasür” suresini okuyun; selam verdikten sonra da şöyle deyin: “Allahumme salli ala Muhammed’in ve âl-i Muhammed veb’as savabeha ila kabri zalik’el-meyyit fulan bin fulan” (Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve namazın sevabını, filan oğlu filan ölünün kabrine ulaştır.”

Allah Teala o anda, bin meleği o kabre doğru gönderir, her melekle bir giysi gönderir, sura üflenen güne (kıyamet gününe) dek onun kabrinin darlığını genişletir, namaz kılana, güneşin kendisine doğduğu bütün varlıkların sayısınca sevap yazılır ve kırk derece makamı yükselir.” [6]

Başka bir namaz...

Ölünün kabre bırakıldığı ilk gece, vahşetin giderilmesi için (sahih bir rivayete göre), iki rekat namaz kılınmalıdır. Birinci rekatta Hamd suresi ve Ayet’el-kürsü okunur, ikinci rekatta ise Hamd suresi ve on defa da İnna enzelnah (Kadir) suresi okunur; selam verildiğinde de şöyle denilmelidir: “Allahumme salli ala Muhammed’in ve Âl-i Muhammed veb’as sevabeha ila kabri fulan.” [7] (Fulan kelimesi yerine ölünün ismi söylenmelidir.)

Bir hikaye...

Bizim şeyhimiz sikat’ül- İslam Nuri (Allah kabrini nurlandırsın), “Dar’us- Selam” kitabında, fazilet ve yücelikler madeni olan kendi şeyhi Hacı Molla Fethali Sultan Abadi’den (Allah mezarını güzel kokuyla doldursun) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Benim adet ve metodum şöyle idi; Ehl-i Beyt dostlarından kimin ölüm haberini duysaydım, defnedildiği gece, onu tanısam da, tanımasam da iki rekat namaz onun için kılardım. Hiç kimse benim bu adetimden haberdar değildi. Nihayet günlerin birinde dostlardan biri, beni bir yolda mülakat ederek şöyle dedi:

Bu günlerde ölen filan şahsı rüyamda gördüm, öldükten sonra başından neler geçtiğini ve halinin nasıl olduğunu sordum. Şöyle cevap verdi: Ben sıkıntı içerisinde ve zor bir durumda idim, azaba tabi tutulacaktım, fakat filan adamın- sizin isminizi söyledi- (benim için) kıldığı iki rekat namaz beni azaptan kurtardı; Allah o adamın babasına rahmet etsin, bu ihsan o adamdan taraf bana yetişti.”

Merhum hacı molla Fethali şöyle ekliyor:

Bu sırada o adam -rüyasında ölen şahsi gören- benden; “O namaz nasıl bir namaz idi?” diye sordu. Ben de böylece, sürekli ölüler için kıldığım namaz metodunu o adama söylemiş oldum. [8]

Yine kabir vahşeti için yararı olan amellerden biri de, namazın rükusunu kâmil bir şekilde yapmaktır. Nitekim İmam Muhammed Bakır (a.s)’dan şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Rükuu kâmil bir şekilde yapan, kabir vahşetine uğramaz.” [9]

Yine rivayette geçtiğine göre;

“Kim, her gün için yüz defa; “La ilahe illellah’ul--melik’ul--mubin” derse, hayatta olduğu müddetçe fakirlikten emanda kalır, kabir vahşetinden korunur, zengini kendi taraf çeker, cennet kapıları ise (onun için) açılmış olur.”

“Yine her kim, uyumadan önce Yasin suresini okursa veya her kim “Leyt’ur-Reğaib” namazını kılarsa, kabir vahşetinden korunmuş olur.” (Bu namazı, faziletleriyle birlikte Mefatih’ul--Cinan kitabında Recep ayının amelleri bölümünde naklettim. )

Yine şöyle bir rivayet nakl olunmuştur:

“Kim, Şaban ayından on iki gün oruç tutarsa, Sura üfleninceye dek yetmiş bin melek onu kabirde ziyaret ederler.” [10]

Ebu Said-i Hudri’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Hz. Resulullah (s.a.a)’den, Hz. Ali’ye şöyle buyurduğunu duydum:

“Ya Ali! Hoşnut ol; müjde ver. Zira senin şiilerin için ölüm anında bir hasret, kabirde bir korku ve haşır günü bir üzüntü yoktur” [11]

İkinci durak kabrin insanı sıkıştırmasıdır...

Bu durak o kadar çetindir ki, onu tasavvur etmek bile dünyayı insana daraltıyor.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Ey Allah’ın kulları! Ölümden sonraki merhaleler, bağışlanmayan kimse için ölümden daha şiddetlidir; o da kabirdir. Öyleyse onun darlığından, karanlığından ve gurbetinden sakının. Şüphesiz kabir her gün için şöyle diyor: ‘Gurbet evi benim, vahşet evi benim, kurt (böcekler) evi benim.’ Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya ateş çukurlarından bir çukurdur.”

Sözünün devamında da şöyle buyurdular: “Allah’ın, düşmanlarını kendinden sakındırdığı zor ve sıkıntılı yaşam kabir azabıdır. Allah Teala kabirde kafire doksan dokuz ejderha musallat kılmaktadır; bu ejderhalar, kıyamet gününe dek onu ısırır ve kemiklerini kırar. Eğer o ejderhalardan biri, yeryüzüne üflerse, yeryüzünde artık ekin bitmez! Ey Allah’ın kulları! Sizin nefisleriniz (canlarınız) zayıf, bedenleriniz yumuşak (güçsüz) ve incedir; ondan pek azı bile onlar için yeterlidir; can ve bedenleriniz bu azaba karşı çok güçsüzdürler.” [12]

Bir rivayete göre İmam Sadık (a.s), gecenin son saatlerinde uykudan kalktığında, sesini ev halkı duyacak bir şekilde yükselterek şöyle buyuruyordu:

“Allahumme einni ala hevl’il-muttalii ve vessa aleyye zayk’al- mazce’i ve’r- zukni hayre ma ba’d’el- mevti.” [13]

Tercümesi:

“Allah’ım, ölümden sonraki aşamaların vahşeti için bana yardım et, kabrin darlığını bana genişlet, ölümden önceki ve ölümden sonraki hayırları bana nasip et.”

Yine İmam Sadık (a.s) şöyle dua ediyordu:

“Allahumme barik li fi’l-mevti; Allahumme ainni ala sekarat’il-mevti; Allahumme ainni ala gammi’il- kabri; Allahumme ainni ala zayk’il-kabri; Allahumme ainni ala zulmet’il-kabri; Allahumme ainni ala vahşet’il-kabri; Allahumme zevvicni min’el-hur’il-ayn.”

Tercümesi:

“Allah’ım, ölümde benim için bereket ver; Allah’ım, ölüm sekaratı için bana yardımda bulun; Allah’ım, kabir gamı için bana yardımcı ol; Allah’ım, kabir sıkıştırması hususunda bana yardım et; Allah’ım, kabir karanlığı için yardımını benden esirgeme; Allah’ım, kabir vahşeti için bana yardımda bulun; Allah’ım, beni hur’il-ayn ile evlendir.”

Bil ki, kabir azabı genellikle idrardan kaçınmamak ve onu önemsemezlikten gelmek, söz taşımak, gıybet yapmak ve erkeğin ailesinden uzak kalmasından dolayıdır. [14]

Sa’d bin Muaz’ın rivayetinden de anlaşıldığına göre, erkeğin kendi ailesine karşı kötü ve sert davranması kabir sıkıştırmasına (azabına) sebep olur. [15]

İmam Sadık (a.s)’dan nakl edilen bir rivayette de şöyle geçmektedir:

“Kendisi için kabir sıkıştırması (azabı) olmayan hiçbir mümin yoktur.” [16]

Diğer bir rivayette de şöyle geçmektedir:

“Kabir sıkıştırması, müminin zayi ettiği nimetin kefaresidir.” [17]

Şeyh Saduk (r.a) İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Yahudi alimlerinden birini kabre koydular (sorgu sual için gelen melekler) ona şöyle dediler: “Biz Allah’ın azabından yüz kırbaç sana vuracağız.” Yahudi alimi; “Benim buna takatim yoktur (dayanamam)” dedi.

Melekler onun rica etmesi üzerine, onu dövmeyi bir kırbaça indirdiler ve “Bu bir kırbaçtan kurtuluş yoktur, mutlaka bir kırbaç sana vurulmalıdır.”dediler. Yahudi alimi; “Niçin beni döveceksiniz?”dediğinde melekler; “Bir gün abdestsiz olarak namaz kıldığın ve bir fakirin yanından geçerek ona yardımda bulunmadığından dolayı” dediler. Sonra Allah’ın azabından bir kırbaç ona vurdular, derken kabri ateşle doldu.” [18]

Yine Şeyh Saduk (r.a) İmam Sadık (a.s)’dan şöyle rivayet etmektedir:

“Kim, bir mümin kardeşinin kendisinden istediği bir ihtiyacı karşılamaya gücü yettiği halde onu karşılamazsa, ister bağışlanmış olsun, ister azaba uğrayacak olsun, Allah Teala, kabirde sürekli olarak (başka bir rivayete göre, kıyamete dek) onun tırnaklarını ısıran bir yılanı ona musallat kılar.” [19]

Kabir sıkıştırmasından kurtulmaya sebep olan şeyler ise şunlardır...

Kabir azabı ve sıkıştırmasından kurtulmaya sebep olan şeyler çoktur. Biz onlardan bir kaç tanesini zikretmekle yetiniyoruz:

1- Hz. Ali (a.s)’dan rivayet olduğuna göre;

“Kim her Cuma günü “Nisa” suresini okursa, kabir sıkıştırmasından güvende kalır.” [20]

2- Yine rivayet olduğuna göre; “Kim sürekli olarak “Zuhruf” suresini okursa, Allah Teala onu kabirde, böcekler ve kabir sıkıştırmasından emanda kılar.” [21]

3- Rivayet olunmuştur ki:

“Kim, farz ve müstahap namazlarda “Kalem” suresini okursa, Allah Teala onu kabir sıkıştırmasından korur.” [22]

4- İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

 “Kim Perşembe günü öğle vaktiyle Cuma günü öğle vakti arasında ölürse, Hak Teala (c.c) onu kabir sıkıştırmasından kurtarır.” [23]

5- İmam Rıza (a.s)’dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Gece namazını kaçırmayın; zira kim gece (uykudan) kalkıp da sekiz rekat Gece namazı, iki rekat “Şef’” namazı, bir rekat da, kunutta yetmiş defa esteğfirullah demek üzere “Vitir” namazını kılarsa, kabir azabından kurtulur, cehennem azabından korunur, ömrü uzar ve maişeti genişler.” [24]

6- Resulullah (s.a.a)’ten şöyle nakledilmiştir:

“Kim, “Tekasür” suresini uyuduğu zaman okursa, kabir azabından korunmuş olur.” [25]

7- Kim her gün on defa şu duayı okursa, kabir azabından korunmuş olur:

“A’dettu likullu hevlin la ilahe illellahu...”

Bu dua birinci bölümde de geçti. [26]

8- “Kim Necef- i Eşref’de defnedilmiş olursa, o türbe- i şerifin özelliği dolayısıyla kabir azabı ve Nekir Münker’in sorgu suali o anda defnedilen kimseden kaldırılmış olur.” [27]

9- Kabir azabının kalkmasına sebep olan şeylerden biri de, ölünün kenarına iki yaş çubuğun bırakılmasıdır. Nakledilen rivayete göre, o çubuk yaş olduğu sürece kabir azabı ölüden kalkmış olur. [28]

Yine şöyle bir rivayet nakledilmiştir:

“Bir gün Resulullah (s.a.a) bir kabrin kenarından geçerken o kabrin sahibinin azap edildiğini görüyor, bunun üzerine bir çubuk istiyor; o çubuğu yarıdan kırarak ikiye ayırıyor, onlardan birisini mezarın baş ucuna, diğerini de ayak ucuna sokuyor.”

Kabrin üzerine su serpmek de, nakledilen rivayete göre kabrin toprağı yaş olduğu sürece ölüden kabir azabı kaldırılmış oluyor. [29]

10- Kim Recep ayının ilk gününde, her rekatta bir defa Hamd, üç defa da Tevhid (İhlas) suresini okumak üzere on rekat namaz kılarsa, kabir sıkıştırması ve kıyamet gününün azabından korunmuş olur. Recep ayının ilk gecesinde, akşam namazı kıldıktan sonra, Hamd ve Tevhid sureleriyle yirmi rekat namaz kılmak, kabir azabının yok olması için faydalıdır. [30]

11- Kim Recep ayından dört gün veya Şaban ayından oniki gün oruç tutarsa, kabir azabından korunmuş olur. [31]

12- Kabir azabından kurtulmaya sebep olan şeylerden biri de ölünün başı ucunda “Mülk” suresini okumaktır. Nitekim Kutb- i Ravendi İbn- i Abbas’tan şöyle nakletmiştir: Bir adam bir kabrin karşısında çadır kurup oturdu, orada herhangi bir kabrin olmasından haberi olmaksızın “Mülk” suresini okumaya başladı. Aniden; “Bu sure münciyedir (kurtarıcıdır)” [32] diye bir ses duydu. Bu sözü Resulullah’a ilettiğinde Hazret;

“Evet bu sure kabir azabından kurtarıcıdır.” buyurdular.

Şeyh Kuleyni, İmam Muhammed Bakır (a.s)’dan şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Mülk suresi, önleyicidir; kabir azabını önlemektedir.” [33]

13- Daavat-i Ravendi’den Hz. Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Kim, bir ölü defnedildiğinde onun kabri yanında üç defa; “Allahumme inni es’eluke bihakki Muhammed’in ve Âl- i Muhammed en la tuazzibe haze’l- meyyit.” (Allah’ım, Muhammed ve Âl- i Muhammed’in hakkı hürmetine bu ölüyü azaba tabi tutma) derse, Allah Teala sura üflenene dek azabı ondan kaldırır.” [34]

14- Şeyh Tusi, “Misbah’ul-- Müteheccid”de Resulullah (s.a.a)’dan şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Kim Cuma akşamı iki rekat namaz kılarak her rekatta Hamd'dan sonra on beş defa “Zilzal” suresini okursa, Allah Teala onu kabir azabı ve kıyamet gününün vahşetinden emin kılar.”

15- Kabir azabının kalkması için faydalı olan şeylerden biri de, Recep ayının ortasındaki gecede otuz rekat namaz kılmaktır; şöyle ki her rekatta bir defa Hamd, on defa da Tevhid suresi okunur. [35]

Recep ayının on altı ve on yedinci gecelerinde namaz kılmak da aynı özelliğe sahiptir. [36]

Yine Şaban ayının ilk gecesinde yüz rekat namaz kılmak da mezkur özelliğe sahiptir; şöyle ki, her rekatta Hamd ve Tevhid sureleri okunur, ikişer-ikişer kılınan yüz rekat namaz kılındıktan sonra elli defa Tevhid (İhlas) suresi okunur.[37]

 Yine Şaban ayının yirmi dördüncü gecesinde, her rekatta Hamd’tan sonra on defa Nasr suresi okunarak iki rekat namaz kılmak da mezkur özelliğe sahiptir. Yine Recep ayının yarısında, yüz rekat Aşura gecesi namazı gibi Hamd, Tevhid, Felak ve Nas sureleriyle elli rekat namaz kılmak da kabir azabının kalkması için faydalıdır.[38]

Üçüncü durak Nekir ve Münker’in kabirde sorgu sualidir...

İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:

 “Şu üç şeyi inkar eden, bizim şiimiz değildir: Miracı, kabirde, sorgu suali ve şefaati.” [39]

Nakledilen rivayete göre[40] o iki melek (Nekir ve Münker) korkunç bir şekilde gelirler, sesleri gök gürültüsü, gözleri ise göz kamaştıran şimşek gibidir; “Rabbin kimdir, peygamberin kimdir, dinin nedir ve İmamın kimdir?”diye soru sorarlar. O anda ölünün cevap vermesi çok zor olduğundan dolayı yardıma muhtaçtır; işte bundan dolayı iki yerde ölüye telkin vermeyi tavsiye etmişlerdir. Bu yerlerden biri, ölüyü kabre bıraktıkları zaman, bir adam sağ eliyle ölünün sağ omzundan, sol eliyle de onun sol omuzundan tutup ona telkin vermektir.

Diğer yer ise ölüyü defnettiklerinde, onun velisi, yani ölünün en yakın akrabası, halk mezarlıktan döndükten sonra ölünün baş ucunda oturarak yüksek bir sesle ona telkin vermesidir. Bu amel sünnettir; iki eli kabrin üzerine koyarak ağzı kabre yaklaştırarak, ölüye telkin vermek daha iyidir. Başka birini bu iş için vekil tutmak da iyidir.

Rivayete göre ölüye telkin edildiğinde Münker Nekir’e şöyle der: “Gel gidelim, artık sorgu suale ihtiyaç yoktur; çünkü hüccetini (delilini) ona telkin ettiler.” [41]

“Men La Yahzuruh’ul--Fakih” kitabında şöyle nakledilmiştir:

“Ebuzer-i Gifari (r.a)’in oğlu “Zer” vefat ettiğinde Ebuzer onun kabrinin baş ucunda durarak elini kabre sürüp şöyle dedi: “Allah sana rahmet etsin ey Zer! Allah’a and olsun ki, sen bana nispet iyi idin, oğulluk görevini yerine getirdin, şimdi ki seni benden almışlar, ben senden razıyım.

Allah’a ant olsun ki, senin gitmenle bana bir korku yoktur ve bir eksiklik bana yetişmemiştir; Allah Teala’dan başka benim kimseye ihtiyacım yoktur. Eğer ölümden sonraki aşamaların korkusu olmasaydı, senin yerine kendi ölmemi daha çok severdim. Fakat bir kaç gün elimden çıkanı telafi etmek ve o alem için azık toplamak istiyorum.

 Şüphesiz senin için endişelenmek, sana üzülmekten beni meşgul etmiştir; yani sürekli sana yararı olacak ibadet ve itaatleri yapmak düşüncesindeyim; işte bu, senin ölümüne üzülüp gam yemekten beni alıkoymuştur. Allah’a ant olsun ki, senin ölmen ve benden ayrılmandan dolayı ağlamadım; fakat senin halinin nasıl olup ve nasıl olacağından dolayı sana ağladım; keşke, senin dediğini ve sana ne denildiğini bir bilseydim!

 Allah’ım, benim için ona farz kıldığın hakları ona bağışladım; öyleyse sen de farz kıldığın kendi haklarını ona bağışla; çünkü sen bağışlamaya benden daha layıksın.” [42]

İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Mümini kabre bıraktıklarında namaz sağ tarafında, zekat sol tarafında, iyilik ve ihsan karşısında, sabrı ise başka bir tarafta yer alacaktır. iki melek sorgu sual için geldiklerinde sabır; namaz, zekat ve iyiliğe şöyle diyecektir: “Arkadaşınızın yardımına koşun (yani ölüyü koruyun); ondan aciz olduğunuzda ben onun yanındayım.”

Allame- i Meclisi (r.a) şöyle buyurmuştur: Mehasin kitabında sahih bir senetle, O Hazret'ten (İmam Bakır veya İmam Sadık –a.s-) şöyle rivayet edilmiştir:

“Mümin öldüğünde onunla birlikte altı suret de onun kabrine girer; onlardan biri diğerlerinden daha güzel, daha güzel kokulu ve daha tertemizdir. Onlardan biri ölünün sağ tarafında, biri sol tarafında, biri önünde, biri arkasında, bir ayak tarafında, hepsinden daha güzel olan da baş tarafında dururlar; soru veya azap her taraftan gelmiş olursa, o yönde durmuş olan suret ona mani olur; hepsinden daha güzel olan suret diğer suretlere; “Siz kimsiniz? Allah Teala benden taraf size mükafat versin.” der. Sağ tarafta olan; “Ben namazım.”der. Sol tarafta olan; “Ben zekatım.”der. Önünde olan; “Ben orucum.”der. Arkasında olan; “Ben mümin kardeşlere iyilik ve ihsanım.” der.

Daha sonra onlar da “Sen kimsin ki bizden daha güzel, daha iyi ve daha güzel kokulusun?”diye sorarlar. O da cevaben: “Ben Âl- i Muhammed (s.a.a)’in velayetiyim.” der.” [43]

Şeyh Saduk (r.a) Şaban ayı orucunun fazileti hakkında şöyle rivayet etmiştir:

“Kim, Şaban ayından dokuz gün oruç tutarsa, Nekir ve Münker, ondan sorgu sual ettiklerinde ona karşı şefkatli olurlar.”

İmam Muhammed Bakır (a.s)’dan, Ramazan ayının yirmi üçüncü gecesini ihya eden (uyumayarak ibadetle geçiren) ve o gecede yüz rekat namaz kılan kimse için bir çok faziletler nakledilmiştir. Örneğin:

“Kim o geceyi ibadetle geçirirse, Allah Teala, Nekir ve Münkir’in korkusunu vahşetini ondan uzaklaştırır ve kabrinden bir grup halkı aydınlatan bir nur çıkar.”

Resulullah (s.a.a)’ten de şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Kına yakmada on dört özellik vardır; ...Onlardan biri, Nekir ve Münker’in ondan haya etmeleridir.” [44]

Daha önce şuna değindik ki, Necef-i Eşref’in pâk türbesinin özelliklerinden biri, orada defnedilen kimseden Nekir ve Münker’in sorgu sualinin kaldırılmış olmasıdır. Şimdi bu sözün teyidi için şu öyküleri naklediyoruz:

1- Allame- i Meclisi (r.a) Tuhfe’de, (İrşad’ul-- Kulub kitabından naklen) ve Ferahat’ul-- Ğariy’de şöyle nakletmiştir

Kufe halkından salih bir adam şöyle dedi: “Ben yağmurlu bir gece Kufe camisinde idim. O sırada Müslim (r.a)’in kabri tarafındaki kapı çalındı, kapıyı açtıklarında içeriye bir cenaze getirdiler, cenazeyi Müslim’in kabrinin yanında bulunan bir sofanın üzerine bıraktılar. Cenazenin yanında olanlardan biri rüyasında iki kişinin cenazenin yanında hazır olduklarını gördü. Onlardan biri diğerine şöyle dedi: “Baksana, bizim onunla hesabımız vardır, hakkımızı ondan alalım.”

 Sonra uykudan uyanarak, gördüğü uykuyu arkadaşlarına anlattı. Daha sonra cenazeyi kaldırıp hesap ve azaptan kurtulması için Necef’e götürdüler.

2- Çok büyük üstadımız Muhakkik Behbahani (r.a)’ten şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

Uykuda İmam Hüseyn (a.s)’i gördüm, Hazret'e: “Ey efendim ve benim mevlam! Acaba sizin kenarınızda defin edilen bir kimseden sorgu sual soruyorlar mı?diye sorduğumda İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Hangi melek ondan soru sormaya cesaret edebilir!”

Yazar der ki, Arapların arasında şöyle bir ata sözü vardır: “Ehma min muciyr’il cerad” Yani filan adamın sığınağında olan kimseyi himaye etmesi, çekirgelere sığınak verenin himayesinden daha çoktur.” Bu atasözünün kıssası şöyledir:

“Tayy kabilesinden olan Mudlic bin Süreyd isminde göçebe bir şahıs, bir gün kendi çadırında oturduğu sırada Tayy kabilesinden bir grup adam çuval ve torbalarıyla oraya geliyorlar. Onlardan; “Hayır ola, ne için buraya gelmişsiniz?” diye soruyor.

Cevaben diyorlar ki: “Senin çadırının etrafında pek çok çekirge toplanmıştır, onları tutmak için geldik.”

Mudlic bu sözü duyur duymaz yerinden kalkıp atına biniyor ve eline bir mızrak alarak şöyle diyor:

“Allah’a ant olsun ki kim bu çekirgelere dokunursa onu öldürürüm. Bu çekirgeler bana sığındıkları ve benim kenarımda oldukları halde onları tutmak mı istiyorsunuz? Böyle bir şeye kesinlikle müsaade etmem.”

Mudlic, hava ısınıp çekirgeler çekip gidene dek sürekli onları savunuyor, sonra şöyle diyor: “Şimdi çekirgeler benim kenarımdan dağılıp gittiler, artık onlara karşı nasıl davranırsanız kendiniz bilirsiniz.” [45]

3-Habl’ul-- Muttakin kitabından şöyle nakledilmiştir: “İmam Rıza (a.s)’ın hareminin çok salih hizmetçilerinden olan Mir Muinuddin Eşref şöyle nakletmiştir:

Uykuda haremin Dar’ul-- huffaz veya keşikhanede (nöbetçi odasında) olduğumu gördüm, abdest almak için ravza- i mübarekeden dışarı çıktım. Emir Ali Şir sofasına ulaştığımda, pek çok adamın sahn- i mutahhar'a (haremin bahçesi) girdiğini gördüm, onların önünde nurlu ve güzel simalı bir şahsiyet vardı, onun arkasındaki insanların elinde kazmalar vardı. Sahn-i mukaddesin ortalarına yetiştiklerinde, onların önünde olan o yüce şahsiyetli bir adam kabre işaret ederek onlara; “Bu kabri yarın ve bu habis adamı dışarı çıkarın” diye emretti.

 Onlar o kabri kazmaya koyulduklarında, bir adama, “Bu vakarlı şahsiyet kimdir?” diye sordum. Cevaben; “Emir’ul-- Muminin Hz. Ali’dir.” dedi. Bu sırada İmam Rıza (a.s) ravza- i mübarekeden dışarı çıktı, Hz. Ali (a.s)’ın huzuruna yetişerek selam verdi, Hazret de selamın cevabını verdiler. İmam Rıza (a.s), Hz. Ali (a.s)’a hitaben şöyle arz ettiler: “Lütfen burada defnedilen şahsı affediniz, benim hatırım için onun kusurundan geçiniz.” Hazret; “Bu fasığın dünyada şarap içtiğini biliyor musun?”dedi.

İmam Rıza (a.s) cevaben şöyle arz ettiler: “Evet, fakat ölünce benim kenarımda defnedilmesini vasiyet etti, sizden beklentim onu affetmenizdir.”

Emir’ul-- Muminin (a.s); “Onun kusurlarını senin hatırın için bağışladım” buyurdular. Sonra Hazret teşrif götürdüler (çekip gittiler). Ben bu esnada vahşetle uykudan uyandım, harem-i mübarekenin hizmetçilerinden bazılarını uykudan kaldırdım, birlikte uykuda gördüğüm yere geldik. Orada yeni bir kabrin olduğunu ve toprağından birazının ise dışarı dökülmüş olduğunu gördüm.”Bu kabrin sahibi kimdir?”diye sordum.”Türklerden dün burada defnedilen bir kişidir.” dediler. [46]

 


[1] - Bihar’ul-- Envar, c. 6, s. 218.

[2] - Men La Yahzuruh’ul-- Fakih, c. 1, s. 170. Başka bir baskıda s. 121.

[3] - A.g.e. c. 1, s. 450

[4] - Müstedrek’ul-- Vesail, c. 1, s. 146.

[5] - A.g.e.. c. 1, s. 148.

[6] - Sefinet’ul-- Bihar, c. 5, s. 163.

[7] - Kafi, c. 3, s. 285.

[8] - Dar’us- Selam, c. 20, s. 315

[9] - Bihar’ul-- Envar, c. 6, s. 244.

[10] - a.g.e. c. 8, s.217.

[11] - a.g.e. c. 7, s. 168.

[12] - a.g.e. c. 7, s. 168

[13] - a.g.e. c. 6, s. 218

[14] - Usul-u Kafi, c. 6, s. 327.

[15] - Bihar’ul-- Envar, c. 6, s. 222.

[16] - a.g.e. c. 6, s. 221.

[17] - a.g.e. c. 6, s. 221

[18] - a.g.e. c. 6, s. 221.

[19] - a.g.e. c. 74, s. 330

[20] - Sefinet’ul-- Bihar, c. 7, s. 195.

[21] - a.g.e. c. 7, s. 195.

[22] - a.g.e. c 7, s. 195

[23] - Bihar’ul-- Envar, c. 6, s. 221.

[24] - Sefinet’ul-- Bihar, c. 7, s. 195.

[25] - Müstedrek’ul-- Vesail, c. 1, s. 340

[26] - Sefinet’ul-- Bihar, c. 7, s. 194.

[27] - a.g.e. c. 8, s. 189.

[28] - Bihar’ul-- Envar, c. 6, s. 215.

[29] - a.g.e. c. 79, s. 23.

[30] - İkbal’ul-- A’mal, s. 629.

[31] - a.g.e. s. 651.

[32] - Müstedrek’ul-- Vesail, c. 1, s. 301

[33] - Bihar’ul-- Envar. c. 89, s. 314.

[34] -.Sefinet’ul-- Bihar, c. 7, s. 193.

[35] - İkbal’ul-- A’mal, s. 656.

[36] - a.g.e. s. 656.

[37] - a.g.e. s. 656.

[38] - a.g.e. s. 656.

[39] - Bihar’ul-- Envar, c. 6, s. 223

[40] - a.g.e. c. 6, s. 261

[41] - Ravzat’ul-- Muttakin, c. 1, s. 458

[42] - Men La Yahzuruh’ul-- Fakih, c. 1, s. 185.   

[43] - Bihar’ul-- Envar, c. 6, s. 134

[44] - a.g.e. c. 73, s. 97

[45] - Sefinet’ul-- Bihar, c. 1, s. 570.

[46] - Dar’us- Selam, c. 1, s. 268

index