İMAM HASAN (A.S)


SÖZLERİNDEN - "KIRK HADİS"

FAZİLETLERİ VE SİRESİ HAYATI

KISACA İMAM HASAN (A.S)’IN

HAYATI, FAZİLETLERİ,

SİRESİ VE SÖZLERİ


Bismillahirrahmanirrahim

 

Hamt olsun Allah’a ki, insanların hidayeti ve mutluluğu için onlara kitap ve yaşam kanunları nazil etmiş, onların uygulanması için de onlara masum Peygamber ve İmamlar göndermiştir.

Salat ve selam olsun Hz. Peygamber’e ki, kendisinden sonra gelecek olan hidayet İmamlarının velayet ve hilafetini yerine oturtmak için İlahi vahyin emirleri doğrultusunda çeşitli şekillerde ve ele geçirdiği her fırsatta bazen isim ve tarifleriyle, bazen de genel bir şekilde bu ilahi makama tayin edildiklerini halka tebliğ etmiştir. Yine salat ve selam O’nun hidayet kandilleri olan Ehl-i Beyti’ne olsun ki, O’nlar da var güçleriyle, mal, can ve evlatlarıyla İslam’ın yok olmasını önlemiş ve parlak bir yolun baki kalmasını sağlamışlardır. Amel ve sözleriyle de, Kur’an ve Sünnetin hayatın değişik şartlarında nasıl uygulanacağını göstermiş ve kendilerine uyanlara da bu yolda kılavuzluk yapmışlardır.

Ehl-i Beyt’in söz, amel ve siyerinden haberdar olmak, O’nları tanımak için en iyi bir vesiledir. Peygamber (s.a.a), insanların ilim elde etmeleri için ilim kapıları olan Ehl-i Beyti’ni tanıtmış, onlara başvurulmasının gerekliliğini de bütün söz ve hareketleriyle vurgulamıştır.

Ehl-i Beyt’ten uzak kalmak, her şeyden önce O’nların zengin kültür ve kaynaklarından mahrum kalmaya, Kurân ve Resulullah ( s.a.a)’in gerçek sünnetini anlamada masum olmayan insanların düşüncelerine başvurmaya ve neticede ihtilafların baş göstermesiyle müslümanların kanının dökülmesine yol açmaktadır.

Elbette Ehl-i Beyt’i ve ilahi şahsiyetleri tanımak için ilk etapta, insan ilahi yardıma, mümin kardeşinin nasihatine ve kendi nefsinde olan bir öğütçüğe muhtaçtır; ikinci aşamada ise ilahi elçi ve İmamlar tarafından gelen bilgi ve eserlere muhtaçtır.

Ehl-i Beyt’in dördüncü şahısı olan İmam Hasan (a.s)’ın makamını daha iyi tanıyabilmek için Hz. Peygamber ( s.a.a)’in hadislerine göz atmamız yerinde olacaktır.

Resulullah ( s.a.a) bazen İmam Hasan’ı omzuna alarak şöyle buyuruyordu:

“Allah’ım, ben onu çok seviyorum, sen de onu sev.” [1]

Yine buyurmuştur ki:

“Kim Hasan ve Hüseyin’i severse beni sevmiştir; kim de O’nlara buğz ederse bana buğz etmiştir.” [2]

Yine buyurmuştur ki:

“Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridirler; babaları ise onlardan daha üstündür.” [3]

Yine buyurmuştur ki:

“Ben heybet ve ilmimi Hasan’a, cömertlik ve merhametimi ise Hüseyin’e verdim.” [4]

Başka bir hadiste de şöyle nakledilmiştir:

 Hz. Fatıma (a.s), Resulullah (s.a.a)’in hastalığı sırasında Hasan ve Hüseyin’i (a.s) Hazretin yanına getirerek şöyle arz etti: “Ya Resulellah! O’nları bir şeye mirasçı kıl.”

Resulullah (s.a.a) de şöyle buyurdular:

“Heybet ve ululuğum Hasan içindir; şecaat ve cömertliğim de Hüseyin içindir.”[5]

Yine buyurmuştur ki:

“Çocuk güldür; benim güllerim ise Hasan ve Hüseyin’dir.” [6]

Yine buyurmuştur ki:

“Hasan ve Hüseyin, benden ve babalarından sonra yeryüzündekilerin en üstünleridirler; anneleri ise kadınların en üstünüdür.” [7]

Hz. Ali (a.s) da şöyle buyurmuştur:

“Bir gün Hasan’la Hüseyin Resulullah( s.a.a)’in yanında güreşiyorlardı. Resulullah ( s.a.a); “Çabuk ol ya Hasan!” diye buyurdu. Fatıma; “Ya Resulellah! Küçüğü bırakıp da büyüğe mi yardım ediyorsun?” dediğinde Resulullah ( s.a.a) şöyle buyurdular: “Cebrail; çabuk ol ya Hüseyin diyor, ben de çabuk ol ya Hasan diyorum.” [8]

Bir gün İmam Hasan (a.s) gelerek Resulullah ( s.a.a)’in kucağında oturdu; Resulullah ( s.a.a) O’nun ağzından öperek üç kez şöyle buyurdular:

“Allah’ım, ben O’nu seviyorum, O’nu seven kimseyi de seviyorum.” [9]

Hz. Ali (a.s) da Hasan ve Hüseyin’e (aleyhima’s- selam) şöyle buyurdular:

“Siz benden sonra İmamsınız, cennet gençlerinin efendilerisiniz, masumlarsınız, Allah Teala her ikinizi korusun; Allah’ın laneti ise size düşmanlık yapan kimsenin üzerine olsun.” [10]

İmam Rıza (a.s) da babalarından şöyle nakletmiştir:

 “Hasan’la Hüseyin (a.s) gecenin geç vaktine kadar Resulullah ( s.a.a)’in yanında oynuyorlardı. Resulullah (s.a.a) onlara; “Artık annenizin yanına gidin.” buyurdular. Derken bir şimşek çaktı, onlar annelerinin yanına gidinceye dek oralar aydınlatmış oldu. Resulullah ( s.a.a) de şimşeğe bakarak şöyle buyurdular: “Hamd Allah’a ki biz Ehl-i Beyt’e ikramda bulunmuştur.” [11]

İmam Hasan (a.s)’ın fazileti hakkında Şia ve Ehl-i Sünnet kitaplarında pek çok hadis vardır; bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenler, “Bihar’ul- Envar” kitabının 43. cildine müracaat edebilirler.

Ehl-i Beyt İmamları (a.s) zaman ve mekan şartlarına göre kendi vazifelerini yapmış ve halkı da hidayet etmeğe çalışmışlardır. Ama cahil ve bilgisiz halk, kasıtlı veya kasıtsız olarak O’nların bir takım amellerine itiraz etmeğe kalkışmışlardır. Tarih kitaplarını araştırdığımızda, birçok savaş ve barışlarda bu çeşit itirazlar göze çarpmaktadır. Örneğin: Hz. Peygamber ( s.a.a) Kureyş müşrikleriyle sulh yaptığında (Hudeybiyye Sulhunda), Hz. Peygamber’e tam inancı olmayan bazı kimseler, itiraz etmeğe ve Peygamber’in peygamberliğinde şüphe bile etmeğe başladılar; hatta bazı kitapların yazdığına göre; “Ben Peygamber’in peygamberliğinde şimdiye kadar böyle şüphe etmemiştim” diyenler bile oldu. Ama sonradan bu sulhun İslam için ne kadar faydalı olduğunu anlamış oldular. İmam Sadık (a.s) bu barış hakkında şöyle buyurmuştur; “Bu barıştan daha bereketli bir olay vuku bulmamıştır.”[12].

Zohri de şöyle diyor: “Hudeybiyye Sulhundan daha büyük bir zafer olmamıştır.” [13]

Hz. Ali (a.s) Muaviye’yle savaştığında birçok kimseler, hem savaşa, hem de kendi önerdikleri hakemiyete itiraz edip İmam Ali ile savaşmışlardır. İmam Hasan (a.s)’ın kıyamına da itiraz eden, hatta düşmanın safında yer alanlar bile olmuştur...

Ebu Said-i Akisa diyor ki:

İmam Hasan (a.s)’a; “Neden Muaviye ile sulh yaptın, oysa hak seninleydi; Muaviye ise sapık ve zalimdi?” dediğimde İmam (a.s) şöyle buyurdular:

“Acaba ben babam Ali’den sonra Allah’ın hücceti ve İmam değil miyim?”

Ebu Said-i Akisa: “Evet, öyledir.”

İmam (a.s): “Resulullah (s.a.a) benim ve kardeşim hakkında; ‘Hasan ve Hüseyin, kalksalar da otursalar da İmamdırlar’ buyurmamış mıdır?”

Ebu Said-i Akisa: “Evet, buyurmuştur.”

İmam (a.s): “Öyleyse ben İmamım, ister kıyam edim ister etmeyeyim. Benim Muaviye ile sulh yapmamın sebebi, Resulullah’ın Beni Zamre, Beni Eşca ve Hudeybiyye’de Mekke halkı ile yaptığı sulhun sebebinin aynısıdır; şu farkla ki onlar kafir idi, ama Muaviye ve ashabı kafir hükmündedirler... Ey Ebu Said! Eğer ben Allah tarafından İmam isem artık senin, maslahatı bilmediğinden dolayı bana itiraz etmenin bir anlamı yoktur; bizim meselimiz Hızır ve Musa’nın meseli gibidir. Hızır (a.s), Hz. Musa’nın, maslahatını bilmediği bazı işler yapıyordu, Musa (a.s) onun işlerini görünce sinirlenip itiraz ediyordu; ama Hızır (a.s) yaptığı işin hikmetini açıkladığında Hz. Musa rahatlayıp susuyordu. Şu kadarını bil ki, eğer Muaviye ile sulh yapmamış olsaydım yeryüzünde bir Şia dahi kalmazdı.” [14]

İmam Hasan (a.s) bu sulhu ile Şialarının canını korumasıyla birlikte Muaviye’nin kerih çehresini de aşikar etmiş oldu. Muaviye Nuhayle’de yapmış olduğu bir konuşmasında şöyle dedi:

“Ben namaz kılasınız, oruç tutasınız ve hacca gidesiniz diye sizinle savaşmadım; ben hükümet etmem için sizinle savaştım ve ona da ulaştım; şimdi Hasan bin Ali ile yapmış olduğum sulhun şartlarını ayağımın altına aldığımı ilan ediyorum.”[15]

İmam Hasan (a.s)’ı Muaviye ile sulh yapmaya mecbur eden amillerden bazıları da şunlardır: İmam Hasan (a.s)’ın ordusunda kendisine candan bağlı olanlar pek azdı, kimisi dünya malı elde etmek için uğraşıyordu, kimisi şüphe içindeydi, kimisi dini amaç için değil sırf kabile reislerinin emrine uymak için gelmişti, kimisi (Havariç gibi) İmam’ı savunmak değil sadece Muaviye’yi sevmedikleri için gelmişti,[16] kimisi yel hangi yandan eserse öte yana eğiliyordu, kimisi de Hâricilerin inancına kapılmıştı. Müslümanların içine düşen ayrılık, görüşlerinin birbirine zıt oluşu, vahdetin kalmayışı, servet elde etme sevdası iman kudretini oldukça zayıflatmıştı. Muaviye’nin casusları, bir an bile durmuyorlar, bu ayrılığı, bu zıddiyeti daha da derinleştirip genişletiyorlardı; vaatle, parayla, tehditle adam avlıyorlardı.[17] Ordu içerisinde İmam Hasan (a.s)’ı tutup kaçırarak Muaviye’ye teslim etmek isteyenler bile vardı.[18]

Bir kere çadırlarına girmişler, buldukları her şeyi yağma etmişler, altlarındaki seccadelerini bile çekip almışlardı; hatta birisi kendilerini ağır bir şekilde yaralamıştı...[19]

İmam Hasan (a.s) kesinlikle savaştan çekinmiyordu, Muaviye ile savaşmak için ordusuna hararetli konuşmalar bile yapıyordu. Bir ara Muaviye’nin casuslarını yakalatıp öldürttükten sonra Muaviye’ye şöyle bir mektup yazdı:

“Casus mu gönderiyorsun, savaşmak mı istiyorsun? Öyleyse savaşa hazırlan!” [20]

İmam Hasan (a.s) Muaviye’nin barış teklifini, bir yandan da kendi ordusunun durumunu görünce, maslahat gereği bazı şartlarla sulh yapmayı uygun gördü. İmam Hasan (a.s) sonradan şöyle buyurmuşlardı: “Vallahi ben bu işi Muaviye’ye teslim etmezdim; fakat yardımcı bulamadım, yardımcı bulsaydım gece de onunla savaşırdım günüz de; sonundaysa Allah benimle onun arasında hükmederdi.” [21]

Evet İmam Hasan (a.s) zamanın şartlarına göre barışıyla, İmam Hüseyin (a.s) şahadetiyle, diğer İmamlar da talebe eğitmeleriyle İslam dininin yok olmasını önlemiş ve Peygamber (s.a.a)’in mezhebi olan kendi mezheplerini yüceltme uğrunda ellerinden geleni esirgememişlerdir. Şia’nın görüşüne göre, eğer İmam Hasan (a.s) İmam Hüseyin (a.s)’ın zamanında olsaydı, O da aynı işi yapardı. Nitekim İmam Hüseyin de İmam Hasan’ın zamanında onun yaptığını onaylayıp İmam Hasan’a destek olmuştur. Eğer İmam Hasan’la İmam Hüseyin diğer İmamların zaman ve şartlarında olsalardı, O’nların yapmış olduklarını bunlar da yaparlardı. Şia’nın görüşüne göre, İmamların hepsi bir nurdandırlar, O’nların arasında hiçbir fark yoktur.

Allah’ım, İmam Ali (a.s)’ın sabrı, İmam Hasan (a.s)’ın mazlumiyeti, İmam Hüseyin (a.s)’ın şahadeti ve diğer İmamların dua ve çabaları hürmetine İmam Mehdi (a.s)’ın zuhurunu tacil ederek Ehl-i Beyt mektebini dünyaya hakim kıl; O’nların takipçilerini güçlendir, düşmanlarını ise zelil eyle.

 Allah’ım, bizi, sana varacak yollara hidayet et; bizi sana kavuşturacak en yakın yolda hareket ettir; uzağı bize yakınlaştır, zorluğu bize kolaylaştır; bizleri sana doğru koşan, gelip kapını çalan, gece-gündüz yalnız sana tapan ve azametinden korkan kullarından kıl; kendileri için kaynakları arındırdığın, arzularına ulaştırdığın, maksatlarına kavuşturduğun, kendi fazlınla ihtiyaçlarını giderip kalplerini sevginle doldurduğun kullarından eyle. Bu çalışmaları bizlerden kabul buyur; bizleri Ehl-i Beyt’ten ayırma; bu dünyada O’nların ziyaretlerini, ahirette ise şefaatlerini bizlere nasip eyle. Amin.



KISACA İMAM HASAN (A.S)’IN HAYATI

İmam Ali ve Hz. Fatıma (aleyhima’s- selam)’ın ilk çocuğu olan İmam Hasan (a.s), hicretin üçüncü yılında Ramazan ayının on beşinci günü Medine şehrinde dünyaya geldi.[22] Künyesi “Ebu Muhammed”[23] lakapları ise “Seyyid”, “Sibt”, “Hüccet”, “Taki”, “Zeki”, “Mucteba”, “Zahid”, “Emir” ve “Veli”dir.[24]

İmam Hasan (a.s) 7 yıl Hz. Peygamber (s.a.a)’in döneminde, 30 yıl da Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’ın döneminde yaşamıştır.[25]

İmam Hasan (a.s), hicretin 40. yılında, Hz. Ali (a.s)’ın şahadetinden sonra , Müslümanların isteği üzerine onların önderliğini üstlenerek[26] kendi valilerini çeşitli şehirlere gönderdi.[27]

Beni Ümeyye’nin eski dönemlerden beri Beni Haşim’e karşı kini vardı, bundan dolayı hilafeti İmam Hasan’ın elinden çıkarıp kendi ellerine almak için planlar düzenlediler. Bu maksatla, Muaviye, İmam Hasan’ın hükümetinin yıkılmasına zemin hazırlamak için çeşitli şehirlere casuslar gönderdi[28] Kendisi de Irak’a ordu çıkarmak için harekete geçti.[29]

İmam Hasan (a.s), Muaviye’nin girişimlerinden haberdar olunca, ilk önce bir kaç defa Muaviye’yi uyardı. Sonra Muaviye’ye karşı koymak için büyük bir orduyla savaşa hazırlandı.

Muaviye, İmam Hasan (a.s)’ın ordusuyla karşılaşmadan önce hileye başvurdu. Muaviye İmam (a.s)’ın ordusunu, ruhi açıdan taz’if etmek için bir taraftan yalan yere İmam (a.s)’la barış yapma şayiasını dillere saldı; diğer taraftan da büyük bir para ve makam vadeleriyle İmam Hasan (a.s)’ın ordusunun komutanlarını kendi saflarına çekmeye başladı. Onlar da biri birinin ardıca Muaviye’nin ordusuna katıldılar.

İmam Hasan (a.s)’ın yaranları arasında hıyanete başvuranlar da oldu... Hazretin çadırına saldırıp o çadırı parçaladılar, abasını üzerinden kaptılar, ayağının altındaki kilimi bile çekip çıkardılar, kılıçla bacağını yaraladılar.[30]

İmam (a.s), ordusunu o şekil ve yaranlarını da perişan bir vaziyette görünce, Müslümanlar arasında bundan daha fazla ihtilaf çıkmaması ve Şiilerin öldürülmemesi için bir takım şartlarla Muaviye’nin barış teklifini kabul etti.

İbn-i Hallakan’ın naklettiğine göre, barış antlaşması, hicri 41’in Rabi’ul Evvel ayının 25’inde gerçekleşti.[31]

Barışın önemli şartları şunlardı:

1- Muaviye kendisini Emir’ul Muminin tanıtmayacaktır.[32]

2- Hz. Ali’ye sebbetmeyecektir.[33]

3- Şiilerin canı, malı ve namusu emniyette olacaktır.[34]

4- Şiilerden hak sahibinin hakkı, kendilerine verilecektir.[35]

5- Muaviye, hiçbir kimseyi kendi yerine halife tayin etmeyecektir.[36]

Barış maddelerinde de görüldüğü gibi İmam Hasan (a.s) Muaviye’yi gasip tanıtmanın yanı sıra fitne ateşini de söndürdü; o günün İslamî toplumunu dağınıklık ve yok olmaktan kurtardı ve Şiilerin hakkını korumuş oldu.

Bu barışın en büyük faydalarından biri de hakkı batıldan ayırt etmekti; ne hak batıl olarak tanındı, ne de batıl hak olarak. İmam (a.s) kendi ameliyle, Muaviye’nin batıl bir mevzide durmuş olduğunu ve hilafetin, Resulullah ( s.a.a)’in tertemiz vasilerinin hakkı olduğunu, fakat hile ve zorbalıkla yöneticilik yapmak istemediklerini halka anlattı. Bu tavır Kerbela kıyamında da takip edildi.

*   *   *

Barış antlaşması yapıldıktan sonra, bir grup insanlar İmam Hasan (a.s)’ın bu önemli ve hikmetli işinin önemini anlayamadıklarından dolayı onu tenkit etmeye, ona iftira bulunmaya ve ağır laflar demeğe başladılar.[37]

İmam (a.s) onların cevabında şöyle buyurdular:

“Acaba ben, Allah Teala’nın, yaratıklarına olan hücceti değil miyim?... Acaba Resulullah sallallah’u aleyhi ve alihi vesellem, benim ve kardeşim hakkında; “Hasan ve Hüseyin, kıyam etseler de etmeseler de İmamdırlar” diye buyurmamış mıdır?... Eğer ben bu işi yapmaz olsaydım yeryüzünde Şiilerimizden bir kişi dahi baki kalmazdı, hepsi öldürülürdü.” [38]

*   *   *

İmam Hasan (a.s), zahiri hilafeti Muaviye’ye bıraktıktan sonra Kufe’yi terk edip Medine’ye döndü.[39] Orada İslamî ilimleri halka öğretmek ve onu yaymakla meşgul oldu.

Ama Muaviye kendi hilelerinden vazgeçmedi; daha işinin başında barış maddelerini ayak altına aldı.[40]

Muaviye, hilafetin kendi ailesinde sürekli baki kalacağına mutmain olması için İmam Hasan’ı öldürmeyi kararlaştırdı. Şeytani planını uygulamak için dört defa İmam (a.s)’ı zehirletti.[41] Muaviye son defasında, İmam’ın eşi olan Eş’âs kızı Ca’de’nin vasıtasıyla çok tesirli bir zehirle İmam (a.s)’ı zehirletti.[42]

İmam Hasan (a.s), o kalleşçe amelin neticesinde mide kanamasına duçar oldu, rengi değişti ve o halde şöyle buyurdu: “Bir kaç kez beni zehirlediler, ama bu dördüncüsü kadar acı görmedim.” [43]

Cünade şöyle diyor:

İmam Hasan (a.s)’ın vefat etmesine sebep olan o hastalığında onun huzuruna vardım, önünde bir leğen gördüm, Muaviye’nin (la’nehullah) ona içtirdiği zehir neticesinde ağzından gelen kan pıhtılarını o leğenin içerisine atıyordu. Hazrete; “Ey mevlam! Neden kendini tedavi etmiyorsun?” dediğimde buyurdular ki: “Ölümü ne ile tedavi edeyim?” Bu sözü duyunca “İnna lillah ve inna ileyhi raciun” dedim.[44]

*   *   *

İmam Hasan (a.s), hicretin 50. yılında 47 yıl yaşadıktan sonra[45] o zehir neticesinde şahadete erişti... İmam (a.s)’ın mutahhar cenazesini, cenaze namazı merasiminden sonra Resulullah’ın kabrini ziyaret etmesi[46] veya orada defnetmeleri [47] için oraya doğru götürdüler.[48]

Sa’lebet bin Malik şöyle diyor:

İmam Hasan (a.s)’ın cenazesini teşyi edenler o kadar çoktu ki, bir iğne atsaydın yere düşmezdi.[49]

Beni Ümeyye bu olaydan haberdar olunca Peygamber (s.a.a)’in ciğer paresini teşyi edeceklerine ve onun mübarek na’şına saygı duyacaklarına, onun dedesinin (Peygamber’in) yanında defnedilmesine mani oldular. Aişe de bir katıra binerek onları destekledi.[50]

İbn-i Şehraşub da şöyle diyor:

İmam Hasan (a.s)’ın cenazesini ok yağmuruna tuttular, sonradan 70 ok İmam (a.s)’ın bedeninden çıkardılar.[51]

İmam Hüseyin (as), kardeşi İmam Hasan (a.s)’ın vasiyeti üzerine Beni Ümeyye ile savaşmaktan kaçındı ve İmam (a.s)’ın cenazesini Baki mezarlığına götürüp orada defnetti.[52]

*   *   *

İmam Hasan (a.s)’ın şahadet gününün tarihi hakkında ihtilaf vardır. Şeyh Mufid ve Kef’âmî, İmam Hasan (a.s)’ın, Sefer ayının yedisinde şahadete eriştiğini yazıyorlar.[53] Şeyh Abbasi Kummî, “Kurret’ul- Basire” risalesinde bu görüşü kabul etmiştir. İbn-i Şehraşub da Sefer ayının 28. gününü İmam Hasan (a.s)’ın şahadet günü bilmektedir.[54] Şeyh Kuleynî ve Hazzaz-i Kummî de İmam Hasan (a.s)’ın Sefer ayının sonlarında şehit olduğunu söylüyorlar.[55]

İmam Hasan (a.s)’ın on üç[56], on beş[57] veya on altı[58] çocuğu olduğunu söylemişlerdir. Onlardan bazılarının isimleri şunlardır: İmam Bakır (a.s)’ın annesi olan Fatıma[59], amcaları İmam Hüseyin (a.s)’ın yanında şahadete erişen Kasım, Abdullah ve Amr.[60]



İMAM HASAN (A.S)’IN
FAZİLETLERİ VE SİRESİ

İmam Hasan (a.s)’ın Makamı

Resulullah ( s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Hasan ve Hüseyin kıyam etseler de etmeseler de İmamdırlar.” [61]

Resulullah ( s.a.a) buyurmuştur ki:

“Hasan ve Hüseyin, benden ve babalarından sonra yeryüzü halkının en üstünleridirler; anneleri de yeryüzündeki kadınların en üstünüdür.” [62]

Yine Resulullah ( s.a.a) buyurmuştur ki:

“Hasan’a gelince; o benim oğlum, evladım, bedenimin bir parçası, gözümün nuru, kalbimin ışığı ve ciğerimin meyvesidir. O, cennet gençlerinin efendisi ve Allah’ın ümmete olan hüccetidir; onun emri benim emrim ve onun sözü benim sözümdür. Ona tabi olan bendendir, ona karşı gelen ise benden değildir. Ben ona baktığımda, benden sonra onun başına gelecek olan zulüm ve musibetleri adeta görür gibiyim. Durum böyle devam edecek, nihayet zulüm ve haksızlıkla zehirletilerek öldürülecektir; o zaman melekler ve yedi göğün ehli onun ölümüne ağlayacak; her şey, hatta gökte uçan kuşlar ve denizdeki balıklar bile ona ağlayacaklar.” [63]

İmam Hasan (a.s)’ın Siyadeti

Resulullah ( s.a.a) buyurmuştur ki:

“Hasan, cennet gençlerinin efendisidir.” [64]

Yine Resulullah ( s.a.a) buyurmuşlardır ki:

“Kim cennet ehlinin gençlerinin seyyidine (efendisine) bakmak istiyorsa, Hasan bin Ali’ye baksın.” [65]

İmam Hasan (a.s)’ın Sevgisi

Resulullah ( s.a.a) buyurmuştur ki:

“Allah’ım, ben Hasan’ı seviyorum; sen de onu ve onu seveni sev.” [66]

Yine Resulullah ( s.a.a) buyurmuşlardır ki:

“Hasan ve Hüseyin, benim oğlumdurlar; onları seven beni sevmiştir; beni seveni de Allah sevmiştir; Allah da sevdiğini cennete götürür. Onlara buğz eden bana buğz etmiştir, bana buğz edene de Allah buğz etmiştir; Allah da kendisine buğz ettiği kimseyi cehenneme sokar.” [67]

İmam (a.s)’ın Siması

Ahmed bin Muhammed el-Muğiyrî şöyle diyor:

“İmam Hasan bin Ali (a.s); kıvırcık saçlı, beden yapısı güzel ve gür sakallı idi.”[68]

Vasıl bin Ata diyor ki:

“Hasan bin Ali (a.s)’ın siması peygamberleri, azamet ve parlaklığıysa padişahları andırıyordu.”[69]

İmam Hasan (a.s)’ın İbadeti

İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Hasan bin Ali (a.s), kendi zamanındaki insanların en abidi, en zahidi ve en üstünü idi. Namazadurduğunda, kendini Allah’ın huzurunda gördüğünden dolayı bedeni titriyordu. Cennet ve cehennemi hatırladığında, yılan sokmuş kimse gibi mustarip oluyordu. Allah’tan cenneti istiyordu ve cehennem ateşinden O’na sığınıyordu. Allah’ın kitabından “Ya eyyuhellezine amenu” (Ey iman edenler...) ayetini okuduğunda; “Lebbeyk Allahumme lebbeyk” (Allahım emrine hazırım) diyordu. Her halinde Allah’ın zikri ile meşgul olduğu görülüyordu.” [70]

İmam Hasan (a.s)’ın Haccı

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

“Hasan bin Ali (a.s) yaya olarak yirmi beş defa hacca gitti; iki defa malının yarısını Allah yolunda bağışladı.” [71]

İmam Zeyn’ul Abidin (a.s) da buyurmuştur ki:

“Hasan bin Ali (a.s), hacca gittiğinde yaya olarak gidiyordu; birçok defa da ayak yalın gitmiştir.” [72]

İmam Hasan (a.s)’ın Ağlaması

İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur:

“Hasan bin Ali (a.s), ölümü ve kabri hatırladığında ağlıyordu, haşr-u neşri (dirilmeği) hatırladığında ağlıyordu, sırat köprüsünden geçmeği hatırladığında ağlıyordu, amellerin Allah Teala’ya sunulmasını hatırladığında kendisinden geçerek bayılıyordu!” [73]

Sakalını Boyaması

İbn-i Haris şöyle diyor:

“İmam Hasan’la İmam Hüseyin’in (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) kına ve çivit otuyla saç ve sakallarını boyadıklarını gördüm.”[74]

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

“Hasan bin Ali (a.s), siyah renkle sakalını boyuyordu.”[75]

Malını Bölmesi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

“Hasan bin Ali (a.s), bütün malını, hatta ayakkabı, elbise ve dinarlarını bile üç defa Allah ile böldü (O’nun yolunda verdi).”[76]

Namaz Elbisesi

Ebu Hayseme diyor ki:

“Hasan bin Ali (a.s) namaza durduğunda, en güzel elbiselerini giyerdi. Kendisine: “Neden en güzel elbiselerinizi giyiyorsunuz?” diye sorduklarında: “Allah güzeldir, güzeli de sever.” buyuruyorlardı.”[77]

Güzel Konuşması

Umeyr bin İshak diyor ki:

“Bence, Hasan bin Ali (a.s)’dan daha güzel konuşan birisi yoktur; öyle ki o konuştuğu zaman, sözünün sona ermesini ve susmasını istemiyordum; ben kesinlikle ondan çirkin bir söz duymamışımdır.”[78]

Alçak Gönüllülüğü

Kaşanî diyor ki:

“Dilenciler yol üzerinde oturup önlerindeki az bir yemekle meşgul iken İmam Hasan (a.s) onların yanından geçtiğinde: “Ey Resulullah’ın torunu! Buyurun yemek yiyin” diyerek İmam (a.s)’ı yemeğe davet ettiler. İmam (a.s) da bineğinden inerek oturup onlarla birlikte yemek yedi ve sonra: “Allah müstekbirleri (kibirlenenleri) sevmez” buyurdular.”[79]

Kunuttaki Duası

İmam Hasan (a.s)’ın kendisi şöyle diyor:

“Ceddim Resulullah (s.a.a) bana bir takım sözler öğretti. Ben onları vitir namazının kunutunda okuyorum. O sözler şunlardır:

“Allah’ım, beni hidayet ettiğin kimseler arasında hidayet et; afiyet verdiğin kimseler arasında bana da afiyet ver; bana bağışlamış olduğun şeyleri, benim için mübarek (bereketli) kıl.”[80]

Cennetle Cehennemi Hatırladığında...

İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:

“Hasan bin Ali (a.s) cennet ve cehennemi hatırladığında, yılan ısırmış gibi kıvranıyordu ve Allah Teala’dan cennet talep ediyor ve cehennem ateşinden de O’na sığınıyordu.”[81]

Muhtaçlara Yardımda Bulunması

Bir rivayette şöyle nakledilmiştir:

“İmam Hasan (a.s)’ın, bir ihtiyaç hususunda kendisine bir mektup verilip de o mektubu veren adama: “İhtiyacın karşılanmıştır” buyurmadığı görülmemiştir.

İmam (a.s)’a: “Ey Resulullah’ın oğlu! Keşke mektubuna baksaydınız da ihtiyacı miktarınca cevap verseydiniz!” diyen bir kimseye cevaben şöyle buyurdular:

“Allah-u Teala’nın, onun mektubunu okuyana dek önümde zelil olarak durmasından soru soracağından korkuyorum.”[82]

İmam Hasan (a.s)’ın Hilmi

Resulullah ( s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Hasan’a, hilm ve heybetimi bağışladım; Huseyin’e de, şecaat ve cömertliğimi bağışladım.” [83]

İmam Hasan (a.s) buyurmuştur ki:

“Eğer bir adam, bir kulağımdan sövüp sonra diğer kulağımdan özür dilerse, özrünü kabul ederim.”[84]

İmam Hasan’ın Bağış ve Cömertliği

Bir gün İmam Hasan (a.s), Mescid’ül- Haram’ın kenarında bir adamın; “Allah’ım bana 10 bin dirhem ver” dediğini duyunca, hemen eve dönüp o miktar parayı ona gönderdi.[85]

Enes şöyle diyor:

İmam Hasan’ın cariyelerinden birisi bir demet gül ona verdi. İmam Hasan (a.s) o gül karşılığında ona; “Sen Allah rızası için azatsın” buyurdular. Neden böyle yaptın dediğimde; “Allah bizi böyle eğitmiştir” buyurarak şu ayeti okudular: “Size bir ihsan edildiğinde (veya selam verildiğinde), siz ondan daha güzeliyle karşılık verin.”[86]

İmam Hasan (a.s)’ın Sabrı

Muberred ve İbn-i Aişe şöyle diyorlar:

 Şam halkından olan bir adam, Muaviye’nin kötü propagandası etkisinde kalarak aldanıp Hz. Peygamber’in Ehl-i Beyt’ine düşman olmuştu. Bir gün Medine’ye geldiğinde İmam Hasan (a.s)’ı gördü. İmamın yanına giderek O’na çirkin sözler söylemeye başladı; ağzına geleni O’na söylüyordu. İmam Hasan (a.s) ise şefkat ve merhametle adamın yüzüne bakıyordu. Adam çirkin sözlerini sarf ettikten sonra İmam (a.s) ona selam verdi ve gülümseyerek şöyle buyurdular:

“Ey şeyh (yaşlı adam)! Galiba sen bu şehirde garipsin, hakkımızda yanılmışsın, gerçeği sana yanlış anlatmışlar. Eğer senden razı olmamızı istersen, razı oluruz; eğer bizden bir şey talep edersen veririz; eğer bir yol gösterici istersen seni hidayete yöneltiriz; eğer yükünü taşımak için bizden yardım dilersen, yükünü taşırız; aç isen doyururuz; çıplak isen giyindiririz; ihtiyacın varsa ihtiyacını gideririz; evin yoksa yer veririz; bir isteğin varsa karşılarız; eğer bütün yolculuk eşyanla evimize gelirsen, gidene kadar konuğumuz olursun; biz de şevk ve muhabbetle seni ağırlarız; çünkü bizim geniş bir evimiz ve misafiri ağırlamak için yeterli vesilemiz vardır.”

Şamlı adam, İmam (a.s)’ın sevgi ve şefkatle dolu sözlerini duyunca şiddetle ağladı, söylediklerinden utanç duyarak şöyle dedi: “Senin Allah Teala’nın yeryüzündeki halifesi olduğuna şehadet ederim. Allah Teala, risaletini hangi ailede karar kılacağını daha iyi biliyor. Ey Hasan! Sen ve senin baban benim yanımda, Allah’ın en düşman kulları idiniz; şimdi ise sizler benim yanımda Allah’ın en sevimli kullarısınız.”

Daha sonra yaşlı adamcağız, İmam Hasan (a.s)’ın evine misafir oldu. Medine’de olduğu müddetçe bir misafir gibi ağırlandı ve Ehl-i Beyt ailesinin müritlerinden oldu.[87]

Mervan bin Hakem, sürekli İmam Hasan (a.s)’a eziyet ediyordu, İmam (a.s) vefat edince onun teşyi merasimine katıldı. İmam Hüseyin (a.s) ona; “Sen kardeşimin hayatında elinden geleni ona karşı esirgemiyordun, ama şimdi onun teşyi merasimine katılıp da ağlıyor musun?” diye buyurduğunda, Mervan bin Hakem: “Her ne yaptımsa, sabrı bu dağdan büyük olan kimseye yaptım!” dedi.[88]

İmam Hasan’ın Barışının Hikmetleri

Ebu Said Akisa şöyle diyor:

Hasan bin Ali (a.s), Muaviye bin Ebu Süfyan ile barıştığında bir grup halk İmam Hasan (a.s)’ın huzuruna vararak Muaviye ile barış yaptığı için onu kınadı. İmam (a.s) bundan dolayı şöyle buyurdular:

“Yazıklar olsun size! Siz ne yaptığımı bilmiyorsunuz. Allah’a and olsun ki, yaptığım iş Şialarım için, güneşin üzerine doğup battığı şeylerden daha hayırlı idi. Acaba İmamınız olduğumu, bana uymanızın farz olduğunu ve Resulullah’ın açık hadisiyle cennet gençlerinin efendilerinden biri olduğumu bilmiyor musunuz?”

Halk cevaben;”Evet biliyoruz” dediler.[89]

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:

“Allah’a and olsun ki, Hasan bin Ali (a.s)’ın yaptığı iş, bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu şeylerden daha hayırlı idi.” [90]

İmam Sadık (a.s) da buyurmuştur ki:

“Bilin ki, Hasan bin Ali (a.s) ihanete uğrayıp insanlar etrafından dağıldığında işi Muaviye’ye bıraktı; derken aşırı giden ve bu barıştan öfkeli olan Şiiler İmam’a; (Aleyk’es- selam ya muzill’el- muminin” (Sana selam ey müminleri zelil eden) diye selam veriyorlardı.

İmam (a.s) da cevaben; “Ben müminleri zelil eden değil, aziz edenim. Sizin onlara karşı savaşmaya gücünüz olmadığını görünce, canınızın korunması için böyle yaptım. Nitekim o alim (Hz. Hızır), fakirlerin gemisini (sahiplerine kalması ve düşmanların eline geçmemesi için) deldi. Ben de kendi canımı ve sizlerin canını korumak için böyle yaptım.” diyordu.” [91]

İmam Hasan (a.s)’a Ağlamak

Resulullah ( s.a.a) buyurmuştur ki: “Kim Hasan’a ağlarsa, gözlerin ağladığı gün onun gözü ağlamaz (veya gözlerin kör olduğu gün onun gözü kör olmaz.)” [92]

İmam Hasan (a.s) İçin Mahzun Olmak

Yine Resulullah ( s.a.a) buyurmutur ki:

“Kim Hasan için mahzun ve kederli olursa, kalplerin mahzun olduğu gün (kıyamet günü), kalbi mahzun ve kederli olmaz.” [93]

İmam Hasan (a.s)’ın Ziyareti

Resulullah ( s.a.a) buyurmuşlardır ki:

“Kim onu (Hasan’ı) Baki mezarlığında ziyaret ederse, ayakların sırat köprüsünden kaydığı gün onun ayağı kaymaz.” [94]

İmam Bakır (a.s) da buyurmuştur ki:

“Hüseyin bin Ali (a.s) her Cuma akşamı, Hasan (a.s)’ın kabrini ziyaret ederlerdi.” [95]

İmam Sadık (a.s) da buyurmuştur ki:

“İmam Hüseyin (a.s), Resulullah ( s.a.a)’e; ‘Sizi ziyaret edenin mükafatı nedir?’ diye sorduğunda şöyle buyurdular: “Oğulcağızım, kim beni -hayatımda veya ölümümde-, babanı, kardeşini veya seni ziyaret ederse, kıyamet günü onu ziyaret etmem ve onu günahlarından arındırmam benim üzerime bir borç olur.” [96]



İMAM HASAN (A.S)’IN
SÖZLERİNDEN KIRK HADİS

 

Hikmetli Tavsiyeler

1- “Biliniz ki, Allah Teala sizi boşuna yaratmadı; sizi kendi başınıza bırakacak da değildir. Ecellerinizi yazdı ve maişetlerinizi aranızda paylaştırdı ki, her akıl sahibi mevkisini tanısın ve bilsin ki ancak mukadder olan şeyler kendisine ulaşır ve ondan çevrilen hiçbir şey ona ulaşmaz. Dünyada geçiminizi sağlayarak sizi şükretmeye teşvik etti; (kendisini) anmayı size farz kıldı ve takvayı size tavsiye etti; takvayı rızasının en son derecesi kıldı; takva her tövbenin kapısı, her hikmetin başı ve her amelin şerefidir. Kurtuluşa eren takva sahipleri, ancak takva sayesinde kurtuluşa erdiler.”[97]

Oğluna Öğütleri

2- “Ey oğlum! Bir kimsenin, (nerelere) girip çıktığını (ve nasıl bir adam olduğunu) öğrenmeden onu kardeş edinme. Durumunu iyice araştırıp arkadaşlığından hoşlandığında, yanlışları affetmek ve zorluklarda beraber olmak üzere onunla kardeşlik kur.”[98]

En İyi Gören Göz

3- “En iyi gören göz, hayrı görebilendir; en güzel işiten kulak, nasihatleri dinleyip ondan yararlanabilendir; en sağlam kalp de şüphelerden temiz olandır.”[99]

Korkaklık Nedir? Denilince...

4- Korkaklık nedir? denilince buyurdular ki: “Dosta karşı cüretkar olmak, düşmandan ise çekinmektir.”[100]

Suçluyu Cezalandırmada Acele Etmemenin Gerekliliği

5- “Suç işleyeni cezalandırmakta acele etme; suçla ceza arasında özür dilemek için bir yol bırak (ona özür dileyebilmesi için fırsat tanı).”[101]

Dünya ve Ahiret Saadeti

6- “Dünya ve ahiret (saadeti), akıl ve fikir ile elde edilir.”[102]

Cahilliğin Fakirlik Olması

7- “Cahillik gibi fakirlik yoktur.”[103]

İlim Öğrenmek ve Öğretmenin Yararı

8- “Kendi bilgini diğerlerine öğret ve diğerlerinin bilgisini de öğren; böylece kendi ilmini sağlamlaştırmış, bilmediğin ilmi de öğrenmiş olursun.”[104]

Mürüvvetin Anlamı

9- Mürüvvet (yiğitlik) nedir? diye sorulunca şöyle buyurdu: “Dini korumak, nefsi aziz kılmak, yumuşak huylu olmak, iyi iş yapmada kararlı olmak ve (diğerlerinin) hakkını eda etmektir.”[105]

Allah’a Karşı İhlaslı Olmanın ve O’na Sığınmanın Neticesi

10- “Ey insanlar! Kim Allah’a karşı ihlaslı olur ve O’nun sözünü kılavuz edinirse, en doğru olana hidayet olur. Allah onu olgunluk yolunda muvaffak kılar ve en güzel akıbete yönlendirir. Allah’a sığınan kimse, emniyette yaşar ve mahfuz kalır; Allah’ın düşmanı ise yardımcısız kalır ve daime korku içerisinde olur. Çok zikir etmekle kendinizi Allah’ın azabından koruyun, takva yolunu tutarak Allah’tan korkun ve itaatle O’na yaklaşın. Zira O pek yakın ve duayı kabul edendir.”[106]

Aklın Kamalı

11- “Aklın kemali; halkla iyi geçinebilmektir.”[107]

Kardeşlik Nedir?

12- “Kardeşlik; darlıkta ve bollukta vefalı olmaktır.”[108]

Mahrumiyet Nedir?

13- “Mahrumiyet; sana yönelen nasibi terk etmendir.”[109]

Kerem Nedir?

14- “Kerem (cömertlik) nedir? denildiğinde; “İstenmeden bağışta bulunmaktır.” buyurdu.[110]

Hakla Batılın Arası!

15- “Hak ile batıl arasında dört parmak mesafe vardır; gözünle gördüğün haktır, oysa kulağınla çok batıl sözler duymaktasın.”[111]

Her İşte Orta Halli Olmak

16- “Galip bir insan gibi istediğine ulaşmaya çalışma; yenik bir insan gibi de kadere teslim olma. Çünkü rızkı artırmak sünnettendir; kazançta açgözlü olmamak ise iffettendir. İffet bir rızkı önlemediği gibi ihtiras (tamah) da rızkı çoğaltmaz. Çünkü rızklar paylaştırılmıştır, oysa ihtirasa dayanan bir hareket günahtır.”[112]

İstişarenin Faydası

17- “İstişare eden bir kavim, (mutlaka) kemale erişir.”[113]

Salih Bir Kardeşin Vasfı

18- Salih bir kardeşinin vasfında şöyle buyurmuştur: “O benim gözümde insanların en büyüklerindendi; onu gözümde büyüten en önemli şey dünyayı küçük görmesiydi; o, cehaletin sultasından kurtulmuştu; sadece yararlı olduğuna güvendiği bir şeye el uzatırdı; ne şikayet ederdi, ne kızardı, ne de usanırdı; zamanının çoğu susmakla geçerdi; konuştuğunda konuşanlara galip gelirdi; (görünüşü) zayıf ve güçsüzdü; ama ciddiyet ve cihat zamanı geldiğinde düşman karşısında kızgın bir aslan gibiydi. Alimlerin yanında olduğunda dinlemeyi konuşmaktan daha çok severdi; fazla konuşmada yenilse bile susmada yenilmezdi; yapmadığını söylemezdi; ama söylemediğini de yapardı; iki yol önüne koyulduğunda hangisinin Allah’ın emrine daha yakın olduğunu bilmediği zaman, hangisinin kendi heva ve hevesine daha yakın olduğuna bakıp onu terk ederdi; özür gösterilebilecek bir şey için kimseyi kınamazdı.”[114]

Ölüm Anındaki Nasihat

19- Cenade bin Ebi Umeyye şöyle rivayet ediyor: İmam Hasan’ın şahadetine sebep olan zehirlenişi sırasında O Hazretin yanına vardım, neden kendinizi tedavi ettirmiyorsunuz? dediğimde; “Ölümü ne ile tedavi edeyim?” buyurdular. Bunun üzerine: “İnna lillah ve inna ileyh-i raciun” dedim. Sonra bana bakıp şöyle buyurdular: “Vallahi Resulullah ( s.a.a) kendisinden sonra Ali ve Fatıma’nın evlatlarından 12 İmam’ın gelerek imamet makamını üstleneceklerini bize haber vermiştir. Hepimiz ya kılıç ya da zehirle şehit edileceğiz...”

Sonra İmam (a.s) ağladı. Ey Resulullah’ın torunu, bana nasihat et dediğimde şöyle buyurdular:

“Evet, ahiret yolculuğuna hazırlan ve ecelin yetişmeden azığını topla. Bil ki, sen dünya peşindesin, ölüm de senin peşindedir. Gelecek gününün gamını, içinde olduğun bugününe yük etme. Bil ki, kazandığın dünya malından kendine yetecekten fazlasını başkaları için topluyorsun. Bil ki, kazandığın helal malda hesap, haram malda ceza, şüpheli malda ise kınama vardır. Dünyayı bir murdar mesabesinde gör, sana yetecek miktarı ondan al; helal olursa zahitlik yapmışsın, haram olursa (çaresiz olduğundan dolayı) onda günah yoktur. Dünyan için onda ebedi kalacakmışsın gibi çalış; ahiretin için de yarın ölecekmişsin gibi amel et. Eğer aşiretsiz izzetli olmayı, saltanatsız da heybetli (güçlü ve azametli) görünmeyi istiyorsan, Allah’ın emirlerine itaat etmemek zilletinden kendini kurtar ve Allah’a itaat etme izzetine doğru hareket et.” [115]

Dünya Sevgisinin Ahiretin Unutulmasına Yol Açması

20- “Kim dünyayı severse, ahiret korkusu kalbinden kaybolur.”[116]

Sefih Kimdir?

21- “Sefih; malında aptallık eden, şerefinde gevşeklik yapan ve sövülüp cevap vermeyen kimsedir.”[117]

İyilik Nedir?

22- “İyilik; geciktirmeden ve minnetsiz olarak yapılan şeydir.”[118]

Ayıplanmanın Cehennem Ateşinden Kolay Olması

23- “Dünyada âra (ayıplanmaya) katlanmak, cehennem ateşine tahammül etmekten daha kolaydır.”[119]

Mümin ve Kafirin Uğraşı

24- “Mümin ahireti için azık toplar, kafir ise zevke dalar.” [120]

Sefahat Nedir?

25- “Sefahat; alçaklara kişilere uymak, azgın insanlarla da dost olmaktır.”[121]

Hikmetli Sözler

26- “İbadet etmek isteyen, onun için temizlenmelidir. Müstehap ameller, farzları engellerse onları bırakınız. Yakin kurtuluşun sığınağıdır. Yolculuğun uzaklığını hatırlayan, ona hazırlanır. Akıllı adam, kendisine nasihat etmesini isteyen kimseye hile yapmaz. Sizinle öğüt arasında (öğüt almanızı engelleyen) gurur perdesi vardır (gurur ve bencillik kalkmadıkça öğüt etkili olmaz). İlim, öğrenenin mazeretini ortadan kaldırır; (zira insan cahil olduğu müddetçe mazeret gösterebilir; elbette her cahil değil). Vakti biten her kişi mühlet ister, fırsatı olan kişi de işlerini sonraya ertelemekle oyalanır.”[122]

İnsanlar Üç Şeyle Helak Olur

27- “İnsanlar üç şeyle helak olur: Tekebbür, ihtiras ve haset. Tekebbür, dinin yok olmasına sebep olur, İblis de onun için lanete uğradı; ihtiras, insanın canının düşmanıdır, Adem (a.s) da onun için cennetten çıkarıldı; haset de kötülüklerin delilidir (öncüsüdür), Kabil işte bundan dolayı kardeşi Habil’i öldürdü.”[123]

Ey Allah’ın Kulları!

28- “Ey Allah’ın kulları! Allah’tan korkun; (kurtuluş ve saadet) talep etmede ve ihtiyarlığa karşı (onu göz önünde bulundurarak) ciddiyet gösterin; azap parçaları inmeden ve lezzetleri yok edici ölüm ulaşamadan önce amel etmeğe koşun. Zira dünya, nimetlerinin devamı bulunmayan, musibetlerinden emin olunmayan, kötülüklerinden kaçınılmayan aldatıcı bir engel ve eğik (güvensiz) bir dayanaktır.”[124]

Tefekkürün Önemi

29- “Tefekkür edin; çünkü tefekkür, basiretli kimselerin kalbinin hayat mayasıdır.”[125]

Üç Şeyden Yoksun Olmanın Kötü Neticesi

30- “Aklı olmayanın edebi, himmeti olmayanın yiğitliği, dini olmayanın da hayası olmaz.”[126]

En İyi Zenginlik İle En Kötü Fakirlik

31- “En iyi zenginlik, kanaattir; en kötü fakirlik ise (zengin birinin karşısında) boyun eğmektir.”[127]

Şaka ve Susmanın Sonuçları

32- “Şaka, heybeti yer (azaltır); susmak (az ve öz konuşmak) ise heybeti çoğaltır.”[128]

İbretlerden Öğüt Almak

33- “Ey Allah’ın kulları! İbretlerden öğüt alın ve geçmişlerin geriye bıraktıkları eserleri ibret kaynağı edinin. Bunca nimetlerin şükrü için günahlardan uzak durun ve nasihatlerden yararlanın. Allah’ın yardımcı ve sığınak, Kur’an’ın delil ve davacı, cennetin sevap, cehennemin de ceza ve işkence olması insana (öğüt olarak) yeter.”[129]

Gerçek Yakın ve Gerçek Yabancı

34- “Gerçek yakın, nesep bakımından uzak olsa bile muhabbetin yakınlaştırdığı kimsedir; gerçek yabancı ise nesep açısından yakın olsa bile muhabbetin uzaklaştırıldığı kimsedir. Vücuda elden daha yakın bir şey yoktur, fakat kırıldığı zaman kesilip atılır.”[130]

Nimete Şükretmemenin Neticesi

35- “Nimetlere şükretmemek, aşağılıktır.”[131]

Nasıl İstiyorsan Öyle Ol

36- “Halkın seninle nasıl arkadaş olmasını istiyorsan, sen de onlarla öyle arkadaş ol.”[132]

Mescide Gidenin Sekiz Hayırdan Birine Ulaşması

37- “Kim mescide gidip gelirse sekiz hayırdan birine ulaşır: Muhkem ayetlerden birini öğrenir; yararlı bir arkadaş bulur; yeni bilgi elde eder; umulan bir rahmete kavuşur; hidayete eriştirecek veya helak olmaktan kurtaracak bir söz öğrenir; utanarak ya da Allah korkusundan günahları terk eder.”[133]

Şaşırılacak Kimse!

38- “Şaşarım yemeği hakkında düşünüp akli ve manevi meseleler hakkında düşünmeyen kimseye; karnını rahatsız edici yemeklerden uzak tutar, ama göğsü (ve aklını) helak edici şeylerle doldurur.”[134]

Nasihat İsteyenin, Nasihat İstemekten Pişman Olması

39- Birisi İmam Hasan’dan kendisine nasihatte bulunmasını istediğinde İmam (a.s) şöyle buyurdular:

“(Şu şartla sana nasihat ederim ki) sakın beni övmeyesin; çünkü ben kendimi daha iyi tanıyorum; beni yalanlamayasın; zira yalanlanan bir kimsenin görüşü (görüşünü söylemesi) değer taşımaz, yanımda da bir kimsenin gıybetini etmeyesin.” Bunun üzerine İmam (a.s)’dan nasihat isteyen adam; “Bana müsaade ederseniz, huzurunuzdan ayrılayım” dedi. İmam (a.s) da; “İstersen gidebilirsin” buyurdular.[135]

Allah’tan Korkmanın Yararları

40- “Bilin ki, kim Allah’tan korkup sakınırsa (takvalı olursa), Allah ona fitnelerden kurtulabilmesi için bir çıkış yolu gösterir, onu doğruya iletir, kemale ermesini sağlar, hüccetiyle onu zafere erdirir, yüzünü ağartır, isteklerini yerine getirir ve Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular, şehitler ve salihlerle beraber olur; ne iyi arkadaştır onlar.”[136]



[1] - Tarih’ul- Hulefa, s. 188.

[2] - Bihar’ul- Envar, c. 43, s. 264.

[3] - a.g.e. c. 43, s. 263.

[4] - a.g.e.

[5] - a.g.e.

[6] - a.g.e. c. 43, s. 264.

[7] - a.g.e.

[8] - a.g.e. c. 43, s. 263.

[9] - a.g.e. c. 43, s. 266.

[10] - a.g.e. c. 43, s. 265.

[11] - a.g.e. c. 43, s. 266.

[12] - a.g.e. c. 20, s. 368.

[13] - a.g.e. c. 20, s. 345.

[14] - a.g.e. c. 44, s. 1.

[15] - a.g.e. c. 44, s. 49.

[16] - İrşad-ı Mufid, s. 171.

[17] - a.g.e. s. 172.

[18] - a.g.e. s. 172-173.

[19] - Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 204-207. Tarih-i Taberi, c. 7, s. 1.

[20] - İrşad-i Mufid, s. 170.

[21] - Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik, s. 378.

[22] - Kafi, c. 1, s. 461.

[23] - İrşad, c. 2, s. 5.

[24] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 3, s. 192.

[25] - Tarih-i Ehl’ul- Beyt, s. 74.

[26] - Kamil, c. 2, s. 443.

[27] - Müruc’uz- Zeheb, c. 3, s. 4.

[28] - Fusul’ul- Muhimme, s. 161.

[29] - Kamil, c. 2, s. 445.

[30]- Şerh-i Nehc’ül- Belağa, İbn-i Ebi’l- Hadid, c. 16, s. 38-41. Müruc’uz- Zeheb, c. 3 s. 9.

[31] - Vefeyat’ul- A’yan, c. 2, s. 66.

[32] - İlel’uş- Şerayi, s. 212. Tezkiret’ul- Havas, s. 206.

[33] - İrşad-ı Mufid, c. 2, s. 14. Fusul’ul- Muhimme, s. 163.

[34] - a.g.e.

[35] - a.g.e.

[36] - Ensab’ul- Eşraf, c. 3, s. 42.

[37] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 635. İmam Bakır (a.s)’ın Ahvel’e öğütleri bölümünde.

[38] - İlel’uş- Şerayi, c. 1, s. 221.

[39] - Tarih-i Taberi, c. 4, s. 126.

[40] - Şerh-i Nehc’ül- Belağa-i İbn-i Ebi’l Hadid, c. 16, s. 15.

[41] - a.g.e. c. 16, s. 10.

[42] - a.g.e. c. 16, s. 11.

[43] - a.g.e. c. 16, s. 49.

[44] - Kifayet’ul- Eser, s. 226.

[45] - Kafi, c. 1, s. 461.

[46] - Kafi, c. 1, s. 302.

[47] - İlel’uş- Şerayi, c. 1, s. 225. Avalim, c. 16, s. 287.

[48] - Tezkiret’ul- Havass, s. 213.

[49] - El-İsabe, c. 1, s. 331.

[50] - Tezkiret’ul- Havass, 213.

[51] - Menakıb, c. 4, s. 44.

[52] - İrşad, c. 2, s. 17 ve 19.

[53] - Avalim, c. 16, s. 277.

[54] - Menakıb, c. 3, s. 191.

[55] - Kafi, c. 1, s. 461. Kifayet’ul- Eser, s. 229.

[56] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 3, s. 192.

[57] - İrşad, c. 2, s. 20.

[58] - İ’lam’ul- Vera, s. 212.

[59] - Fusul’ul- Muhimme, s. 116.

[60] - İrşad, c. 2, s. 26.

[61] - İlel’uş- Şerayi, c. 1, s. 211.

[62] - El-Uyun-u Ahbar’ur- Rıza, c. 2, s. 62.

[63] - Emali-yi Saduk, s. 100.

[64] - Tezkiret’ul- Havass, s. 212.

[65] - Kenz’ul- Ummal, c. 12, s. 116.

[66] - a.g.e. c. 12, s. 124. Sünen-i İbn-i Mace, c. 1, s. 51.

[67] - Kenz’ul- Ummal, c. 12, s. 120. Sünen-i İbn-i Mace, c. 1, s. 51.

[68] - Keşf’ul- Ğumme, c. 1, s. 548.

[69] - Menakıb, c. 4, s. 9.

[70] - Emali-yi Saduk, s. 150.

[71] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 14.

[72] - Emali-yi Saduk, s. 150.

[73] - a.g.e. Bihar, c. 43, s. 331.

[74] - Mucem’ul- Kebir-i Taberanî, c. 3, s. 98.

[75] - Mucem’ul- Kebir-i Taberanî, c. 3, s. 22, H. 2535.

[76] - Vesail’uş- Şia, c. 8, s. 55.

[77] - Bihar, c. 83, s. 175, H. 2.

[78] - Nezm-u Durer’us- Simtayn, s. 201.

[79] - Mehaccet’ul- Beyza, c. 4, s. 33.

[80] - Mucem’ul- Kebir, c. 3, s. 73, H. 2703.

[81] - Emalî-yi Saduk, s. 150; Bihar, c. 43, s. 331.

[82] - Nezm-u Durer’us- Simtayn, s. 196.

[83] - Kenz’ul- Ummal, c. 12, s. 117.

[84] - Mülhakat-ı İhkak’ul- Hak, c. 11, s. 116.

[85] - Bihar’ul- Envar, c. 43, s. 342.

[86] - a.g.e. s. 343.

[87] - Bihar, c. 43, s. 344.

[88] - Tarih’ul- Hulefa, s. 191.

[89] - Kemal’ud- Din, c. 1, s. 316. Kifayet’ul- Eser, s. 225.

[90] - Kafi, c. 8, s. 330.

[91] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 635.

[92] - Emali-yi Saduk, s. 101.

[93] - a.g.e.

[94] - Emali-yi Saduk, s. 101.

[95] - Kurb’ul- Esnad, s. 139,H. 492.

[96] - Kamil’uz- Ziyarat, s. 11.

[97] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 459.

[98] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 465.

[99] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 469.

[100] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 465.

[101] - Bihar’ul- Envar, c. 78, s. 113.

[102] - a.g.e. c. 78, s. 111

[103] - a.g.e. c. 78, s. 111

[104] - a.g.e. c. 78, s. 111

[105] - a.g.e. c. 78, s. 102

[106] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 449.

[107] - Bihar’ul- Envar, c. 78, s. 111

[108] - Bihar’ul- Envar. c. 78, s. 114

[109] - Bihar’ul- Envar. c. 78, s. 115

[110] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 445.

[111] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 453.

[112] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 465.

[113] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 465.

[114] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 467.

[115] - Bihar’ul- Envar, c. 44, s. 138-139.

[116] - Leali’l- Ahbar, c. 1, s. 51.

[117] - Bihar’ul- Envar, c. 78, s. 115

[118] - Bihar’ul- Envar, c. 78, s. 113

[119] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 465.

[120] - Bihar’ul- Envar, c. 78, s. 112

[121] - Bihar’ul- Envar, c. 78, s. 115.

[122] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 469.

[123] - Bihar’ul- Envar, c. 78, s. 111.

[124] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 471.

[125] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 499.

[126] - Keşf’ul- Ğumme, c. 2, s. 197.

[127] - Bihar’ul- Envar, c. 78, s. 113.

[128] - Bihar’ul- Envar, c. 78, s. 113.

[129] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 471.

[130] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 465.

[131] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 465.

[132] - Bihar’ul- Envar, c. 78, s. 116.

[133] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 467.

[134] - Sefinet’ul- Bihar, c. 2, s. 84.

[135] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 469.

[136] - Tuhaf’ul- Ukul, s. 459.

index