İÇİNDEKİLER

kanım,senin makamın benim makamımdır.’’Sen benden sonraki halifemsin ve ümmetimin imamısın,senin dostun benim dostum .Nübüvvet dışında bütün makamlarıma sahipsin, benim ne dünyada ne de ahirette sensiz olmam mümkün değildir.Kıyamet gününde ben dirildiğim zaman sen de dirileceksin,ben giydirildiğimde sen de giydirileceksin,ben razı olduğumda sen de razı olacaksın,halkın hesabını sen göreceksin,onların dönüşü sana olacaktır,hidayet arayanların doğru yolu sensin.Şefaat ve şehadet senin içindir,A’raf senindir ve tanınacak olan muarref sensin,sırat köprüsünden geçiş cennete giriş ve evlere ve saraylara yerleşme beratını sen vereceksin.

Cennet ehlini cennete sen yerleştirecek,cehennem ehlini sen ateşe atacak ve onun yakıtını sen dökeceksin.Hamd bayrağı senin elindedir.O bayrak yetmiş parçadır. Her parçanın büyüklüğü güneş ile ayın arası kadardır.Adem’den kıyamete kadar bütün insanlar,peygamberler ve senin şiilerin o bayrağın altındadır,Senin tanıdığın ve seni tanıyanlar dışında kimse cennete giremeyecektir.Ateşe de senin reddettiklerin ve seni reddedenlerden başkası girmeyecektir.Cennet ehli cennete,cehennem ehli de cehenneme yerleştiklerinde sana şöyle söylenecek; “Ya Ali!Kapılarını üzerlerine kapat.Cennet ile cehennem arasında şöyle seslen; Ey cennet ehli ebediyyet,ebediyyet.Ey ateş ehli ebediyyet,ebediyyet.Senin faziletlerini yalanlayanlara  ve emrini inkar edenlere eyvahlar olsun.”(1)

Bu konuda tuhaflık yoktur.Hz.Ali aleyhisselam’ın kendisi şöyle buyurmaktadır: “Ben Muhammed’im ve Muhammed de ben.” (2)  O hazret buyuruyor ki : “Başımızdaki de Muhammed, sonuncumuz da Muhammed, ortamızda da Muhammed. Hepimiz Muhammed’iz,aramızda fark gözetmeyin.”(3) Bu yüzden peygamberimiz sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in viladet gününde veya o hazretin peygamberliğinin ilan edildiği günde özellikle Hz.Ali aleyhisselam’ı ziyaret etmek için özel ziyaretler tavsiye ve emredilmiştir.Görünürde Hz.Resulullah’ı

 

(1)     Meşarik ul Envar sf 187 ve 188.

(2)     (3) Bihar ul Envar c 26 sf 6 ve 7, “Nuraniyyet hadisi” olarak meşhurdur.

-344-

ziyaret için özel bir ziyaret yoktur. Ama bu , görüp düşünenler için açık bir işaretir.İşte bu yüzden Şeyh Abbas el Kummi r.a. şöyle buyurmaktadır:

Ben derim ki, birisi şöyle bir soru sorsa; Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in mübarek milâd gününde Hz.Ali aleyhisselam’ı ziyaret yerine Resulullah hazretleri için özel bir ziyaret okunması daha münasip olmaz mıydı? Ona şu cevabı veririz: Bu iki yüce insan arasındaki güçlü bağ ve bu iki pâk nur arasındaki şiddetli birliktelik öyle bir derecededir ki Hz.Ali aleyhisselam’ı ziyaret eden aynı Resulullah hazretlerini ziyaret etmiş gibidir.Bu konuda şahit olarak Kur’an-ı Mecid’deki “Mübahale” ayeti yeterlidir.

 

Mübahale ayetindeki Mustafâ’nın nefsi

O hazretten gayrısı değildir olamaz.(1)

 

Bu konuda birçok hadis ve rivayet de şahittir.Örneğin; Muhammed bin el Meşhedi’nin rivayetine göre İmam Câferi Sâdık aleyhisselam şöyle buyurdu; Hz.Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in yanına bir bedevi gelerek şöyle arzetti; Ya Resulullah!Evim senin evine çok uzaktır. Seni görmek ve seni ziyaret etmeği çok arzuluyorum.Bu yüzden seni ziyaret etmek ve görmek çok zor oluyor.Bu yüzden Hz.Ali bin Ebu Talib aleyhisselam’ı ziyaret ediyor ve onun sözlerinden faydalanıyor ve vaktimi onun nasihatlarıyla geçiriyorum.Seni ziyaret etmemiş olarak üzüntü içinde geri dönüyorum.O hazret buyurdu ki; Her kim Ali’yi ziyaret etmişse beni ziyaret etmiştir.Her kim O’nu sevmişse beni sevmiştir.Her kim O’na düşmanlık etmişse bana düşmanlık etmiştir.Benim şu sözümü kabilene ilet; Her kim ziyaret için O’na gelirse bana gelmiştir.Ben,Cebrail ve müminlerin salih olanı kıyamet günü onun mükafatını vereceğiz.”

Yine muteber bir hadiste İmam Caferi Sâdık aleyhisselam şöyle buyurmuştur: Necef şehrini ziyaret ettiğinde,Adem aleyhisselam’ın kemiklerini, Nuh aleyhisselam’ın bedenini ve

Ali bin Ebu Talib aleyhisselam’ın cesedini ziyaret edersin.

 (1)  Ezriyye kasidesinden.

-184-

Böylece geçmiş atalarını ve son peygamber Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem ve vasilerin efendisi Hz.Ali aleyhisselam’ı ziyaret etmiş olursun....”(1)

Asrın ariflerinin seyyidi İmam el Humeyni r.a. bu konunun hakikatını şöyle açıklamaktadır:

...Hz.Ali aleyhisselam’ın ve diğer imamlar aleyhimusselam’ın Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem ile olan nisbetleri ruh’un insanın konuşan nefsine olan nisbeti gibidir.Diğer peygamberlerin o hazretle olan nispeti ise diğer organ ve azaların nispeti gibidir.Diğer halkların nispeti ise derece ve mertebelerine göre diğer düşük seviyeli zahiri ve batıni azaların nispeti gibidir.İnsan memleketindeki bütün şeref,fazilet ve kemaller ruhun mertebesinde sabittir.Diğer azalara ve organlara da ruh aracılığı ile ulaşır. Hatta bütün aza ve organlar ruh’un hakikatının zuhuru olan fazilet ,kemal ve şerefi kazanır.Onun için Hz.Ali aleyhisselam buyuruyor ki: Bütün peygamberlerle birlikteydim bâtında,Resulullah ile birlikteydim zahirde.”O hazretin peygamberlerle olan birlikteliği onları ayakta tutan manasındadır,Resulullah hazretleri ile olan birlikteliği ise kıvam ve kemallerin birleşmesi manasındadır.(2)

Özet olmasına rağmen Ehli Beyt’in velayeti hakkında eşi benzeri asla bulunmayan bu Misbah ul Hidaye adlı kitabının son bölümünde ise sözü şöyle bitirmektedir:

“...Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem bütün makamların sahibi olduğu için ondan sonra başka bir varlığın şeriat ilan etmesi için gereksinim kalmamıştır.Bu makam asaleten peygamberde ona tâbi olarak da masum halifeleri olan imamlarda vardır.Hatta hepsinin ruhaniyyeti birdir.

İlahi maarifteki büyük üstadımız Şah Âbâdi-Allah sayesini bozmasın-şöyle söylerdi: Eğer Hz.Ali aleyhisselam,Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’den önce zuhur etseydi şeriatı tıpkı Resulullah hazretleri gibi izhar eder ve ortaya koyar ve nebi ve resul olurdu. Bu,onların ruhani makamlarda ve manevi ve zahiri makamlarda bir olduğundan

(1)     Mefatih ul Cinan sf 378 ve 379.

(2)     Misbah ul Hidaye sf 129 ve 130.

-185-

dolayıdır.”(1)

Bu ikinci önsözde sözümü Hz.ali aleyhisselam’ı vasfeden şu meşhur “Asmâ” kasidesinin beyitleriyle bitiriyorum:

 

Onu anlatandan kaçma orda birçok mana var,

Onu ancak onu yaratan anlatır

Onu gören kutsal timsal olarak görür,

Onu ilahi övgüler ancak anlatır.

Onun kalbinde Allah sevgisi var,

Bu yüzden zikri asla tükenmez.

 

 

 

***                             ***                             ***                 

 

 

 

 

 

(1)              Misbah ul Hidaye sf 153.

-186-

KONUNUN NETİCESİ

Önceki iki önsözden de anladığın üzere ey muhip! Allah’ı tanımak,Resul’ü tanımak ve imamı tanımak arasında ayrılmaz sıkı bir bağ vardır.Bu konu İmam Caferi Sâdık aleyhisselam’dan rivayet edilen şu duadan da açıkça anlaşılmaktadır:

Zurâre dedi ki: İmam Câferi Sâdık aleyhisselam şöyle buyurdu:Çocuk(1) kıyam etmeden önce gaybete çekilecek.Dedim ki; Niçin? Buyurdu ki;.......

Beklenen O’dur .Yalnız Allah azze ve celle şiileri imtihan etmeği sever.İşte o zaman batıl insanlar O’nun hakkında şüpheye düşerler ey Zürare!

Dedim ki;Sana feda olayım.O zaman geldiğinde ne yapayım?

Buyurdu ki: Ey Zurâre! O zamanda yaşarsan şu duayı oku;

“Allahım bana kendini tanıt.Eğer sen kendini bana tanıtmazsan senin Resulünü tanıyamam.Allahım bana Resulünü tanıt.Eğer sen bana Resulünü tanıtmazsan hüccetini tanıyamam.Allahım bana hüccetini tanım.Eğer sen bana hüccetini tanıtmazsan dinimden sapıtırım......”(2)

Konu bu duanın açıklanması ve içerdiği çok yüce manalar değildir.Yalnız duaya ilk bakışta bu üç maarifin ne kadar birbiriyle sıkı bağlı olduğu ve gerçekte aynı konuya işaret ettiklerin görmekteyiz.Aslında aynı şey olan bu üç konu insanların ilim öğrenmesinde tafsilata ve ayırmaya gereksinim duyduklarından dolayıdır.Bu gibi konulara girmek istemiyorum.Çünkü sen bu konuyu biliyorsun.

Yalnız masum imamlarımızın rivayetlerinden şu konuyu anlamış bulunuyoruz; Hz.Ali aleyhisselam’ı tanımak-ki özellikle bunu belirteyim, çünkü konu o hazret hakkındadır- veya genel manada imamları tanımak iki şekilde olur;

Birinci Şekil; İnsanın kendi kapasitesine göre imamları tanıması.Bu iki türlüdür;

BİR.İnsanın bu ilmi birilerinden öğrenerek elde etmesi.

İKİ .İlahi lütuf ile öğrenmesi –ki bunun devamı zaten masumların lütfu ve feyzi sayesinde gerçekleşir.-

 İnsanın birilerinden öğrenerek bu ilmi elde etmesi  birkaç

(1) (2) Bihar ul Envar c 26 sf 2 ,1.hadisi şeriften.

-432-

duruma bağlıdır;

a. İnsanın anlama ve tanımadaki gücü.

b. İlim tahsilinde göstereceği çaba ve gayret.

c. Niyetindeki ihlası ve öğrendiklerine amel etmesi

    İlahi lütuf ve feyz ile öğrenmesi iki şeye bağlıdır:

a.       İnsanın bu lüftu ve feyzi kabule hazır olması.

b.      Masum imamların O’nu seçmesi ve istemesi. İkinci şekil ise: İnsanın hakikatının o masumlar aleyhimusselam’ı  hakikatı ile asla tanıyamayacağını anlaması.

Özetle insanın  Ehli Beyti tanıması kendi kapasitesine göredir,Ehli Beytin kapasitesine göre değil.Bu yüzden vasilerin efendisi aleyhisselam buyuruyor ki; “Bizi rabb edinmeyin,faziletlerimiz hakkında ne isterseniz söyleyin.”(1)Onlar hakkında söylenecek sözün sınırı ilahlık ve rabbliğin altındadır.Bu da sınırlı olan bu insanoğlunun zahiri ve batıni kudretinin o sınırsız maarife ulaşmasının mümkün olmadığının açık bir delilidir.Hz.Emirülmüminin aleyhisselam’ın hadisi şöyle devam ediyor: “Bizim hakikatımıza ve bulunduğumuz sınıra asla ulaşamazsınız.”(2) Buradaki ulaşamama,hakiki acizliğin ve cehaletin ta kendisidir.Bunun sırrını hadisinin sonunda buyuruyor; “Allah azze ve celle sizin kalbinizden geçenlerden veya anlattıklarınızın çok daha üstündeki makamları bize vermiştir.”(3) İnsanın dilinin anlatmaktan daha fazla yapabileceği bir şey var mı?

İnsanın düşündüklerinde kalbinden geçirdiğinden daha üstün durum var mı?

Asla....!!! Öyleyse daha ne olsun?

Tanımaktan aciz olduğumuzdan başka neyi anlıyoruz ki?Onun için o hazret buyuruyor ki; “Eğer bizi böyle tanırsanız işte o zaman mümin sizsiniz.”(4) Yoksa değilsiniz.

Bu gerçeği Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in

(1)     (2) A.g.e.

(3)İmam-ı Zaman’a işarettir.Allah’ın selamı O’na olsun ve zuhurunu acil kılsın.

(4)Usul ü Kâfi c1 sf 337,5.hadisi şeriften.

-187-

mübarek dili beyan buyurmuştur; “Ya Ali! Allah’ı benden ve senden başka tanıyan olmadı.Beni sadece Allah ve sen tanıdınız.Seni de Allah’tan ve benden başka tanıyan olmadı.”(1)

Şeyh Bursi r.a. bu hususta çok güzel açıklama yapmıştır;

Halk Ali’yi nasıl tanısın ve ilmi onu nasıl kuşatsın ki?Bu öyle bir kapıdır ki peygamber buna ulaşan yolu kapatmıştır.Hak sözünde şöyle buyurmuştur: “Ya Ali! Allah’ı benden ve senden başka tanıyan olmadı.Beni sadece Allah ve sen tanıdınız.Seni de Allah’tan ve benden başka tanıyan olmadı.”Bu hadis sahih olmasına rağmen bazıları Allah’ı ve Resulünü tanıdıklarını iddia ediyorlar;Hadisin doğruluğu onların yalanını ispatlamaktadır.Eğer onlar doğru söylüyorsa hadis uydurma olur.Ama hadis doğrudur ve onların Allah ve Resulünün hakikatını tanıması iddiası yalandır.Münezzehsin sen hiçbirimiz seni hakkıyla tanıyamadık.Çünkü Allah’ı tanımanın hakikatı ve Allah’ın hakikatını tanımak insanlar için meçhuldür.Aynı şekilde Muhammed ve Ali’nin hakikatını tanımak.Ve işaret de bunun hakkındadır: “Allah’ı Allah’tan gayrı tanıyan olmaz.Allah’ı hakkıyla Muhammed Resulullah’tan gayrısı bir bilemez.”

Aynı şekilde Muhammed ve Ali’nin hakikatını da sadece onlar bilir.Ve onların velilerinden bazıları.İmanın onuncu derecesine ulaşanlardan.”(2) Daha sonra gerçekten çok güzel ve bir o kadar da latif bir rivayet naklediyor;

Bir gün Ömer,Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in mescidinde peygamber ve Hz.Ali’nin yanına gelerek dedi ki; Ya Resulullah! “Ebu Zerr’den daha doğru konuşanınız yoktur dedin mi?”

Buyurdu ki:Evet!

Ömer dedi ki; Seni Ebu Zerr’e sordum.Senin mescidde olduğunu söyledi. Yanında kim var dedim?Dedi ki;Tanıyamadığım bir adam var.Halbuki bu Ali’dir.

Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem buyurdu ki; Ebu Zerr doğru söylemiş ya Ömer!Bu öyle bir adamdır ki O’nu Allah’tan ve Resulünden başka kimse tanıyamadı.”(3)

  (1)  Muhtasar ul Basâir sf 125.

  (2),(3)   Meşarik ul Envar sf 112.

-188-

Bu hadisler Hz.Ali aleyhisselam’ın şahsiyetini ve sıfatlarını varlıkların tanımasının mümkün olmadığını belirtirken diğer taraftan bir takım rivayetler Hz.Ali aleyhisselam’ın haklarından değil tümünü hatta bir tanesinin dahi tanınmasının mümkün olmadığını açıkça ifade etmiştir.Şeyh Meclisi r.a. bu konuda şu hadisi nakleder;“Allah’ın hakkını sadece ben ve Ali tanımışız .  Benim hakkımı yalnız Allah ve Ali tanımıştır.Ali’nin hakkını sadece ben ve Allah tanımışız.”(1)Bu konuda kitabımızın birinci bölümünde Ehli Sünnet kaynaklarından otuz sekizinci rakamda bir hadis nakletmiştik. Allah’ın öyle yüce bir hakkı varki bunu yalnız Allah,ben ve Ali biliyoruz.Benim öyle bir hakkım var ki bunu yalnızca Allah ve ben biliyoruz.Ali’nin hakkını da yalnızca Allah ve ben biliriz.

Bu iki hadisteki “Hakk” kelimesine iyice dikkat et ey muhip!Burada arap lügatındaki “Nekire-i münevvene kanunundan anlaşılan şu ki; tek bir hakk ifade edilmektedir.Peki o adı geçmeyen  hak ve hukuklarının tümünü nasıl tanıyabiliriz ki?

Bu hakk ve hukukun sahibini nasıl tanıyabiliriz ki?

Hayranlık!Hayranlık!Hayranlık!

Doğru olan bu konuda Emirülmüminin aleyhisselam’ın Selman ve Ebu Zerr’e işaret ettiği şu buyruktur;

Ey Selman ve ey Cundeb!Dediler ki;Lebbeyk ya Emirelmüminin!  O hazret buyurdu ki; Ben geçmiş ve gelecek bütün mümin erkek ve kadınların emîriyim.Azamet ruhu ile onaylandım,Ben Allah’ın kullarından bir kulum.Bizi rabb olarak adlandırmayın,ondan sonra faziletlerimiz hakkında istediğinizi söyleyin,Allah’ın bize verdiği makamların hakikatına asla ulaşamazsınız.Hatta yüzde birine dahi.(2)

Yüzde bir diye tercüme ettiğimiz arapların en az olarak ifade ettikleri bir kelimedir.O hazret burada bir hakkını hatta daha azını işaret buyurmuştur.Kitabımızın başında İmamımız Rıza aleyhisselam da bu konuya işaret etmişti; “Bir sıfatı dahi anlaşılmayan imamın bütün sıfatları veya özelliklerini hakikatı veya gerçek yüzü nasıl anlaşılabilir ki?”(3)

(1)     Bihar ul Envar c 27 sf 196,56.hadisi şerif.

(2)     Bihar ul Envar c 26 sf 6,1.hadisi şeriften.

(3)     Usul ü Kâfi c1 sf 201,1.hadisi şeriften.

-189-

 

 

Sonra buyuruyor ki; “Böyle birini akıllar nasıl anlar,kim onu seçebilir,onun gibi birisi nasıl bulunur?”(1)

Şu iki cümleye birlikte bakalım; “Gerçek yüzü nasıl anlaşılabilir ki?”, “Böyle birini akıllar nasıl anlar?”

Akıl sahipleri ne demek istediğini anlamıştır.Gözü görenlere sabah ayandır.

Gizli kalan şey ise Ehli Beyt aleyhimusselam’ın gizli sırrıdır.Bunu Şeyh Ebu Saffar r.a. şöyle rivayet eder; Cabir dedi ki; İmam Caferi Sâdık aleyhisselam şöyle buyurdu; “Bizim velayetimiz sır içinde sırdır ve gizli bir sırdır,sadece sır ifade eden bir sırdır,sır üzerine sırdır,sır ile takviye edilmiş bir sırdır.”(2)

Yine şöyle rivayet eder; “İmam Câferi Sâdık aleyhisselam buyurdu ki; Bizim velayetimiz hakkdır.Hakkın hakkıdır.Bu açıktır.Aynı zamanda bâtının bâtınıdır.Sırdır.Sırrın da sırrıdır.Gizlenmiş bir sırdır.Sır ile takviye edilmiş bir sırdır.”(3)

Yalnız o hazretler bu manaları latif işaretler şeklinde açıklamıştır; Şeyh Tûsi r.a.’in “Misbah” adlı kitabında rivayet ettiğine göre İmam-ı Zaman aleyhisselam Recep ayı duasında şöyle buiyurmaktadır; “İlahi!Seninle onlar arasında fark yoktur.Yalnız onlar senin kulun ve yarattıklarındırlar.”(4)

Şianın taklit mercilerinden Şeyh Muhammed Hüseyn Kâüşif el Gitâ r.a. bu konuda şöyle söyler; “Recep ayı duasında şöyle geçer; İlahi!Seninle onlar arasında fark yoktur.Yalnız onlar senin kulun ve yarattıklarındırlar.” Bu yaratılan ilk ve külli akıldır.İlk yaratılan ve sevap ve cezanın ölçüsü olan Muhammedi hakikattır.Ki o büyük risalet görevi yapar ve büyük peygamberlerin reisidir ve Allah’ın yarattığı bütün kulların efendisidir...”(5)

Merhumun şu sözü önemlidir; “Allah’ın yarattığı bütün

(1)     a.g.e.

(2)      Basâir ud Derecât sf 48,1.hadisi şerif.

(3)      Basâir ud Derecât sf 49,4.hadisi şerif.

(4)     Misbah ul Müteheccid sf 740,Recep ayının amelleri bölümü.

(5)     Cennet ul Me’vâ sf 115 ve 116.

-234-

kulların efendisidir. Bu herşeyi kapsayan velayete işarettir veilahi sırlar ve rabbâni hakikatlerin hazinesi ve melekûti ilimlerin kaynağı ve lahut ve ceberût amelinin güneşi ve arş ve kürsünün sebatının sırrı ve varlıklara ulaşan ilahi feyzin devamının sebebi  ve o feyzin varlıklara ulaşma vesilesi onda toplanmıştır.Bütün bu manalara işaret eden hassas ve üzerinde bir ömür düşünülmesi gereken latif işaretler  “Hakikat Hadisi” adıyla meşhur hadis-i şeriftedir.

Kumeyl bin Ziyâd r.a.,Hz.Ali aleyhisselam’a hakikat nedir? diye sorduğunda o hazret buyurdu ki;

Sen hakikatı ne yapacaksın ey Kumeyl!

Dedi ki;Senin sır arkadaşın değil miyim? Buyurdu ki; Benim söyleyeceklerim seni terletecektir.

Dedi ki; Senin gibi birisi dilenciyi geri çevirmez!

Buyurdu ki; Hakikat;İşaret olmaksızın celâl perdelerinin açılmasıdır.

Dedi ki; Biraz daha açıklar mısın?

Buyurdu ki; Zannettiklerinin kaybolması ve yakin bilgilerin oturması.

Dedi ki; Biraz daha açıklar mısın?

Buyurdu ki; Perdenin yırtılması ve sırrın galip gelmesi.

Dedi ki; Biraz daha açıklar mısın?

Buyurdu ki; Ehediyyetin,tevhid sıfatına cezbolunması.

Dedi ki; Biraz daha açıklar mısın?

Buyurdu ki; Bir nurdur ki ezel sabahında doğmuş ve tevhid heykellerine ışığı yansımıştır.

Dedi ki; Biraz daha açıklar mısın?

Buyurdu ki; Söndür kandili,artık sabah oldu.(1)

FAİDE

*Hakikat hadisi* ni kitaplarında yazanlar;

1.                 Gabes ul Muqtebis, Habibullah Şerif el Kâşâni r.a.

2.                 Şerh ul Esmâ ul Hüsnâ, Molla Hâdi el Sebzevari r.a.

3.                 Ravzât ul Cennât,Seyyid M.Bâkır el Honsâri r.a.

4.                 Şerh ul Hadis il Hakikat, Abdurrezzak el Kâşâni r.a.

5.                 Teraz ul Lügat, Ali Han Medeni el Şirazi r.a.

6.                 El Hakâik , Mevla Feyz el Kâşâni r.a.

(1)     Gabes ul Muqtebis (Fakih arif Molla Habibullah el Kaşâni r.a.)

 

-190-

7.      Şerhi Ziyareti Camiet il Kebire,Şeyh Ahmed el İhsâi r.a

8.      El Mücellâ, İbni Ebi Cumhur el İhsâi.

9.      Şerhi Ziyareti Camiet il Kebire,Şeyh Muhammed Taki     el Meclisi r.a.

10.  Şerhi Menazil is Sâirin, Abdurrezzak el Kâşâni r.a.

Farsça olarak yazılan kitaplardan;

1.      Mecalis ul Müminin, Gazi Şehîd r.a.

2.      Hikmet-i İlahi,Fazıl İlahi-i Gumşei r.a.

3.      Nâsih ut Tevarih ,Mirza M.Taki Han Sipehr r.a.

4.      Şerhi Divân-ı Gülşen-i Râz ,Abdurrezzak Lâhicî r.a...(1)

Bu konuda fazla detaylara girmeden hadisin şu son bölümüne göz atalım;

Bir nurdur ki ezel sabahında doğmuş ve tevhid heykellerine ışığı yansımıştır.

Bu konuda Hekim el Sebzevâri r.a. şöyle der; Nurdan maksat; Gökleri ve yeri aydınlatan fiili nurdur,mukaddes feyz de budur,ezel sabahı denilen ise feyz-i akdesdir,heykeller,mahiyetlerdir,tevhid ise onun hakikatı ve kaynağıdır,yani tekvini tevhiddir....”Devamında diyor ki; “Yansıma burada aşırı zulurdan kaynaklanan gizliliktir.Akıl ve vehimlerde onun nuru yansımıştır.

Bu konuyu şu sözlerle bitiriyor ey muhip!

Emir aleyhisselam’ın Kumeyl’e söndür artık kandili sabah oldu sözünü şöyle açıklıyor;

Yani söndür aklının kandilini ve akılla teftiş etmeyi bırak . Artık beyan ufkunda ulaşmak istediğin şey açıklandı…”(2)

Bu konu gerçekten uzunca açıklamaya gerek duymakta ancak ben sözün devamını Hafız Recep el Bursi r.a.’ye bırakıyorum; “...Velayetle birlikte tevhid ve nübüvvet vardır.Çünkü velayet,tevhidin bir bölümüdür ve nübüvvetin bir bölümüdür.Velayet;tevhid ve nübüvvetin sırlarını içerir. Çünkü Lailahe illallah,iman ruhudur.Onun içyüzü ve bâtını Muhammedün Resulullah’tır.Zahiri yüzü ise Aliyyen Veliyyullah’tır. İslamın ve islamın zahiri ve zahir ve bâtının ruhudur...”(3)

(1)     Bu konuda bkz Ez Zerie c 13 sf 196,197,198.Geniş bir şerh yazmıştır.

(2)     Şerh ul Esma sf 133.

(3)     Meşarik ul Envar sf 63.

-191-

Mecme ul Fevâid kitabının yazarı,bu konuda bazı ariflerden şöyle nakleder; “Allah celle celaluhu,azamet ve yüceliğin doruğundadır.Ona hiçbir şey benzeyemez ve bu onun  rabb olmasının gereğidir.

Hazretul Muhammediyye de kemal ve olgunlukta diğer tüm varmıklardan üstündür ve hiçbir varlık O’na da benzeyemez.Çünkü O ilk varlıktır ve O’nu sadece yaratanı bilir.Başka  birinin O’na ulaşması da mümkün değildir.Velayet ise:azametinin sırrında ve kainata tasarrufunda ve bütün varlıklardan alınan misak ve ahit ile hiçbir şey O’na benzeyemez azizdir o. Çünkü o,hazreti ilahiyyetin ve hazreti Muhammediyye’nin sırrını içerir. Hiçbir şey ona benzeyemez.Kendisine hiçbir şeyin benzemediği varlığın sırrını düşün.Bir yerlere varırsın.”(1)

İşte burdan itibaren ey aziz!Büyük alevi velayetin bazı yönleri senin için açığa kavuşacaktır.Şeyh İbn ul Batriq r.a. meşhur “El Umde” adlı kitabında Ebu Zerr r.a.’dan şöyle rivayet eder; “Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem şöyle buyurdu; Ali bu ümmetin içinde tıpkı örtülü( veya meşhur) Kâbe gibidir.O’na bakmak ibadettir.O’na doğru hacc yapmak farzdır.”(2)

Bu hadisi Ehli Sünnet’ten şu kaynaklar rivayet ederler;

Menakıb-ı İbni Meğazili sf 107,149.hadis,Ercah ul Matâlib sf 480,Usd ul Ğâbe (İbni Esir) c4 sf 31,Lealil Masnua (Suyuti) sf 62.

Şeyhimiz Emini r.a. “El Gadir” adlı kitabında bu rivayeti Ehli Sünnet kitaplarından nakletmiştir.Hadis açıkça şu konuyu ifade etmektedir;Kâbe: Zahirinde tevhid ve nübüvvetin sembolüdür,batınında ve içyüzünde velayeti içerir.İşte bu yüzden Hz.Ali aleyhisselam Kâbe’de dünyaya gelmiştir.Kendi zamanının fakih ve mercilerinden Şeyh Muhammed Hüseyn Kâşif ul Gıtâ bu konuda şöyle buyurmaktadır; “Hz.Ali aleyhisselam’ın Kâbe’de dünyaya gelmesinde daha derin ve hassas bir sır vardır.Kabe’ye yönelişin asıl sebebi Kâbe’de dünyaya gelen nura yöneliştir.Eğer yöneliş sadece o binaya ve taşlara olursa ,-Allah korusun- puta tapmanın bir başka

(1)     Mecme ul Fevâid sf 65.

(2)     Umdet u Sihah i Uyun ul Ahbar sf 297,496.hadisi şerif.

-192-

çeşidi olur.Ancak münasip olan şudur ki; hakikatı toprak olan bu beden,topraktan oluşan Kâbe’ye yönelmeli,mücerred bir varlık olan ruh ise mücerred olan o nura yönelmelidir.Her tür,kendi türüne yönelmelidir.Nur nura yönelir,toprak da toprağa.Bazı Fatımiler işte buna işaret ederek şöyle söylemişler;

Gözünle bakarsan insandır o,

Akıl ve nur yoluyla hidayettir o.

Gözümüzle görmekten üstündür o,

Onu cesed olarak görmekten üstündür o.

Kabe O’dur ve Allah’ın çehresi.

Allah’a tevhidin simgesidir o.

Bu şiirde birçok hakikat ve tevhidden akisler vardır.Evet,namazımızda bedenimizle Kâbe’ye yöneliriz,ama ruhumuzla Kâbe’den dünyaya yansıyan nura yöneliriz.Ona yönelir ve onu kendimize vesile karar kılarız.Allah azze ve celle buyuruyor ki: “Allah’tan korkun ve O’na vesilelerle yaklaşın.”(1)

Bizi hayıra ve sebata ulaştırması için ona yöneliriz,yöneliş bizden onadır,yönlendirme de ondan bizedir.”(2)

Bu büyük alimin bu sözleri yakindeki derecesinin yüksekliğinin ve velayete olan bağlılığının sembolüdür.Hazretul Aleviyye’ye mensup bu sözlerde hiçbir tuhaflık yoktur.Bakınız Ehli Sünnet alimlerinden Sıbt İbnil Cevzi “Tezkire” adlı kitabında Emirülmüminin aleyhisselam’dan şu hutbeyi naklediyor:

...Adem’i yarattığı zaman meleklere O’nun faziletini gösterdi ve verdiği derin bilgileri onlara açıkladı ve Adem’i meleklere kıble ve mihrap karar kıldı.Onlar da secde ettiler ve onun hakkını tanıdılar....”(3)

Adem aleyhisselam’ın melekler için kıble ve secdegah olmaları Adem’in hakikatında varolan ve etrafa yayılan Hz.Ali’nin  nur’dan dolayıdır.Ama bu konuda yanlış anlaşılmaya yer vermemek için yine bu asrın arifi İmam el Humeyni r.a.’in Kırk Hadis Şerhi adlı kitabından şu bölümleri naklediyorum;

Bilmek gerekir ki Allah’ın elinin bağlı olduğunu ve insanın

(1)     Mübarek “Mâide” suresi 35.ayeti şerife.

(2)     Cennet ul Me’vâ (Şeyh Muhammed Hüseyn Kâşif ul Gıtâ) sf 123 – 126.

(3)     Tezkiret ul Havass sf 129.

-343-

irade ve kudretinin tesirini beyan eden muhal tefviz hususunda küçük-büyük işler arasında fark yoktur.Nitekim diriltmek,öldürmek,icad,yoketmek ve bir unsurun başka bir unsura dönüşümünde hiçbir varlığın başka bir varlığa tefvizi söz konusu değildir.Bir tek saman çöpünün hareketi bile tefviz edilemez.Hatta mukarreb bir melek,mürsel bir nebi,mücerred bir akıl ve ceberuti â’la’dan tut ilk maddeye kadar hiçbir varlığa tefviz sözkonusu değildir.Ve kâinatın bütün zerreleri Allah’ın kamil iradesi altındadır. Hiçbir işte hiçbir şekilde bağımsızlık yoktur.Varlıkların tümü vücud, vücudun olgunlaşması,hareket,duraksama,irade,kudret ve diğer işlerde muhtaç konumundadır.Allah’ın kayyumiyyeti, kulların istiklalinin reddedilmesi ve ilahi iradenin nüfuz ve zuhuru karşısında da hiçbir işin küçük veya büyük olmasının farkı yoktur.Biz zayıf kullar sadece zayıf amellere kadiriz.Hareket,sükun ve benzeri fiilleri gerçekleştirebiliyoruz.  Allah’ın halis kulları ve mücerred melekler ise ihya,öldürme,rızık,icad ve yoketme gibi büyük fiillere kadirdir.Nitekim,Azrail öldürmek ile görevlidir ve onun öldürmesi duanın kabulü türünden başka birşey değildir.İsrafil ise diriltmekle görevlidir ve bu da duanın kabulü türünden başka birşey değildir.Nitekim kamil veli ve güçlü tezkiye edilmiş nefisler yani peygamberler ve velilerin nefisleri de yoketmek,icad etmek,öldürmek ve diriltmeye kadirdir.Ama bu,muhal olan tefviz değildir ve bunu batıl saymamak gerekir.Kulların işi kamil ruhlara tefviz edilmiştir ki onların iradesi Allah’ın iradesinde fani olmuştur.İradeleri Allah’ın iradesinin gölgesindedir ve onlar Allah’ın irade ettiğinden başka birşey irade etmezler.Tüm hareketleri en üstün nizam ile uygun bir şekilde örtüşmektedir.Bu hem yaratılış,hem icad,hem yasama hem de terbiye nizamında söz konusudur.Nitekim İbni Sinan’ın hadisi de buna delalet eder....”Daha sonra şöyle buyurmuştur: “Bil ki icmalen anlattığımız bütün bu konular delile dayanır ve burhani sahih ölçüler içinde irfan ehlinin üslubu ve duyulan şahitlerle mutabık haldedir.Yine de hidayet edici olanAllah’tır.”(1)

Merhum’un işaret buyurduğu İbni Sinan rivayeti ise Şeyh

(1)                Kırk Hadis Şerhi c2 sf 216 ve 217.

-342-

Kuleyni r.a.’in naklettiği şu hadisi şeriftir;

Muhammed ibni Sinan diyor ki; İmam Muhammed Takî aleyhisselam’ın yanına giderek şiiler arasındaki ihtilafa değindim.Buyurdu ki; Ey Muhammed!Allah ezelden beri vahid ve tekti.Sonra Muhammed,Ali ve Fâtıma’yı yarattı ve bin asır beklediler.Sonra bütün herşeyi yarattı ve varlıkların yaratılışını onlara gösterdi.Onlara itaat olunmasını da farz kıldı.Onlar dilediklerini helal ederler ve dilediklerini de haram ederler.Ve onlar sadece yüce Allah’ın istediklerini isterler.

Sonra buyurdu ki;Ey Muhammed!Bu öyle bir inançtır ki bundan öne geçenler helak olur,geri de kalanlar zayi olur,her kim buna uyarsa (bize) katılır.Bu inanca sarıl ey Muhammed!”(1)

Bu bölümün ikinci makamı da burada sona eriyor.Yalnız son olarak Fatıma’nın eşinin velayeti konusunda yüce fakihlerimizin örneğin Muhammed Hüseyn Kâşif ul Gıtâ’,Muhammed Hüseyn el İsfahanî ve İmam el Humeyni r.a. sözlerine bak ve tekrar uzun uzun düşün.Bu gibi alimler fıkıh ve usulün kahramanları ve irfan ilminin ve velayet ve hikmetin meydanında eşi benzeri az bulunan şahsiyetlerdir.Allah onlardan razı olsun.

Bütün dostlarıma ve Ehli Beyt muhiplerine tavsiyem tefekkür veanlamadan önce bir konuda kesin yargıya varmamalarıdır.Bu gibi cümleler ilim ve irfan yüklü kalplerden çıkmış cümlelerdir.Örneğin Seyyid İmam el Humeyni r.a. üzerine vurgulayarak şöyle buyurmaktadır:

“...Sakın bazı alim olduğunu zannedenler gibi ariflerin ne buyurduklarını anlamadan onların aleyhinde hüküm verme.Maalesef o gibiler konuların doğru olmadığı hakkında kendilerinin bilgisi olmadığını veya anlamadıklarını ölçü olarak kabul etmişlerdir.Bu yüzden bu büyük insanları acımasızca itham ettiklerini görürsün.Zinadan daha şiddetli olmasına rağmen o gibi şahsiyetlerin gıybetini ederler.Bu da onların cahiliyyet taassupları yüzündendir.Rahman’ın yolunu kesen şeytanın şerrinden Allah’a sığınırız.”(2)

(1)     Usul ü Kâfi c1 sf 441.

(2)     Misbah ul Hidaye sf 146.

-435-

Tarihte şöyle geçer;

Şii alimlerden Halil bin Ahmed el Ferâhidî r.a. aruz vezninde şiirler yazmaktadır.Aksi olan oğlu babasının evde  kendi kendine aruz vezninde şiirler söylediğini görünce halka babasının delirdiğini söyler.

Halk içeri girdiğinde durumu babasına anlatırlar ve Halil r.a. oğluna şu şiirle hitap eder:

Ne söylediğimi bilseydin beni mazur görürdün,

Ne söylediğini bilseydin seni mazur görürdüm.

Ama sen bir cahilsin beni mazur görmedin,

Cahil olduğunu anladım seni mazur gördüm.(1)

***                             ***                             ***                             

 

 

 

(1)     Vefeyât ul Â’yan c2 sf 247.

-433-

*ÜÇÜNCÜ MAKAM*

ALİYYEN VELİYYULLAH

VE

MASUMİ HADİSLERDEN İRFANî LATİFELER

 

(1)

 

Abdullah bin Mes’ud’dan, “Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem buyurdu ki;Güneşin iki yüzü vardır;Bir yüzü gök ehlini aydınlatır.Diğer yüzü de yeryüzü ehlini aydınlatır.Her iki yüzünde de bir yazı vardır.

Buyurdu ki; Biliyor musunuz ne yazıyor?

Dedik ki; Allah ve resulü bilirler.

Buyurdu ki; Gök ehlini aydınlatan yüzünde şöyle yazar; “Allah göklerin ve yerin nurudur.”(1) Yere bakan yüzünde ise şöyle yazar; “Ali aleyhisselam yeryüzünün nurudur.”(2)

Bu hadisi Allame Meclisî r.a.,Bihar ul Envar c 27 sf 9 ve sf 10,21.hadisi şerif, Seyyid Haşim el Behrâni r.a.,Medinet ul Meâciz c2 sf 54,432.sayfada naklederler.

 

(2)

 

İbni Abbas ve İbni Mes’ud diyorlar ki;Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem şöyle buyurdu; Doğrusu ayın iki yüzü vardır:Bir yüzü gök ehlini aydınlatır,diğer yüzü de yeryüzü ehlini aydınlatır.Her bir yüzünde yazı vardır.Göğe bakan yüzünde şöyle yazar; “Allah göklerin ve yerin nurudur.” Yere bakan yüzünde ise şöyle yazar: “Muhammed ve Ali yeryüzünün nurudur.”(3)

 

(3)

Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim Bismillahirrahmanirrahim derse cennette ona kırmızı yakuttan yetmiş bin saray yapılacaktır.Her sarayda

(1)     Mübarek “Nur” suresi 35.ayeti şerife.

(2)     Menakıb-ı İbni Şâzân r.a. sf 77 ve 78,45.menkibe.

(3)     Medinet ul Meâciz c2 sf 55,433.hadisi şerif.

-546-

beyaz inciden yetmiş bin oda vardır.Her odanın kapısında yeşil zümrütten kapılar ve her birinin içinde ipekten yapılmış yetmiş bin yatak ve her birinde bir huri ve onun boynunda inci ve yakutla bezenmiş süsler vardır.Onun sağ yanağına şöyle yazar:Muhammedün Resulullah.Sol yanağına ise şöyle yazar: Aliyyün Veliyyullah.Alnına ;Hasan yazılıdır.Çenesine ; Hüseyn. Boğazına ise Bismillahirrahmanirrahim yazılıdır.

Dedim ki:Ya Resulullah!Bu kerametler kim içindir?

Buyurdu ki; Hürmet ve tazim ile Bismillahirrahmanirrahim diyenler için.(1)

(4)

İmamımız Hasan el Askeri aleyhisselam,Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’i Şam yolu üzerinde gölgelendiren bulut ile ilgili olarak şöyle buyurdu: Halk bu bulutun kim için geldiğini sorduğunda Resulullah şöyle buyurmuştu:Buluta dikkatle bakarsanız orada sahibinin ismini ve onun dostunun ve kardeşinin ismini görürsünüz.Onlarda buluta bakarak şu yazıyı gördüler:

Lailahe illallah,Muhammedün Resulullah “sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem”,O’nu vasilerin efendisi Ali ile teyit ettim..........................”(2)

(5)

İmam Câfer-i Sâdık aleyhisselam babasından,O da dedesinden rivayet ederler ki Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem şöyle buyurdu: “Göğe miraca çıktığım zaman beşinci katında Ali bin Ebu Talib aleyhisselam’ın vechine baktım ve dedim ki:Ey dostum Cebrail bu kimdir?

Cebrail dedi ki: Melekler Ali’nin yüzüne bakmak istediler ve dediler ki;Ey rabbimiz!İnsanoğulları sabah akşam senin habibin ve senin habibinin habibi , halifesi , vasisi ve emîni olan Ali’ nin yüzüne bakarak şerefleniyorlar.Dünya ehlinin yararlandığı kadar bizleri de bu suretten faydalandır.Kendi kutsallığının nurundan Ali’nin suretini onlar için tasvir etti.Gece gündüz Ali onların karşısındadır ve onlar Ali’yi ziyaret eder ve sabah akşam O’na bakarlar.”(3)

(1)Medinet ul Meâciz c2 sf 36 ve sf 37,420.hadisi şerif “Camiul Ahbar’dan”

(2)Medinet ul Meâciz c2 sf 81,471.hadisi şerif.

(3)Bihar ul Envar c 18 sf 304,9.hadisi şerif.

-344-

Bu hadisi şerifi Şeyh Ebu Cafer el Taberi r.a.El Beşaret sf 160’da Ehli Sünnet kaynaklarından rivayet eder.Şeyh Eminî r.a. de “El Gadir” c2 sf 320’de yine Şeyh Hasan bin Süleyman el Hillî r.a. “El Muhtasar” sf 146’da rivayet ederler.Bihar ul Envar da bu kaynaktan rivayet etmiştir.Ehli Sünnetten ise Hafız Kenci “Kifayet ut Talib” sf 51’de ve diğerleri rivayet ederler.

 

(6)

Ebu Hüreyre dedi ki; Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem şöyle buyurdu:Allah azze ve celle göğün dördüncü katında yüzbin melek yarattı. Beşinci katında üçyüz bin melek yarattı.Yedinci katında ise başı arşın altında ayakları yerin üzerinde olan bir melek yarattı.Rabia kabilesinden fazla melek yarattı ki bunların yemeği ve  içeceği sadece Emirülmüminin Ali bin Ebu Talib aleyhisselam ve sevenlerine salat göndermektir.Ve O’nun hata işleyen taraftarlarının mağfireti için dua etmektir.”(1)

Aynı hadisi Allame Meclisi r.a., “Bihar ul Envar” c 26 sf 349,22.hadisi şerifte nakleder.

 

(7)

Süleym bin Kays r.a.’den; Ebu Zerr’e şöyle arzettim;Hz.Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’den Hz.Ali bin Ebu Talib aleyhisselam hakkında duyduğun en ilginç hadisi bana da anlatır mısın?Dedi ki; Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in şöyle buyurduğunu duydum;Arşın etrafında doksan bir melek vardır ve onların tesbihi ve ibadeti sadece Hz.Ali aleyhisselam’a itaat,düşmanlarından beraat ve O’nun şiileri için Allah’tan mağfiret istemektir.

Dedim ki;Allah’ın merhameti senin üzerine olsun.Başka ne duydun?

Dedi ki; Şöyle buyurduğunu duydum;Allah;Cebrail,Mikail ve İsrafil’e şu görevi verdi;Ali bin Ebu Talib’e itaat,düşmanlarından beraat,şiileri için mağfiret talep etmek. Dedim ki;Allah’ın merhameti senin üzerine olsun . Başka ne

(1)           El Mietu Menkibe (İbni Şâzân el Kummi) sf 163,88.menkibe.

-197-

 

duydun?Dedi ki; Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in şöyle buyurduğunu duydum; Allah içinde nebi ve resul bulunan bütün ümmetlere Hz.Ali’yi örnek gösterirdi ve Allah katında en üstün olanları Hz.Ali aleyhisselam’ı en iyi tanıyanlarıydı.. Dedim ki;Allah’ın merhameti senin üzerine olsun . Başka ne duydun?Dedi ki; Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in şöyle buyurduğunu duydum; Eğer ben ve Ali olmasaydık,Allah tanınmazdı.Eğer ben ve Ali olmasaydık Allah’a ibadet edilmezdi.Eğer ben ve Ali olmasaydık ne sevap ne de günah belli olmazdı.Hiçbir perde ve hicap Allah ile Ali arasına giremez.Allah ile halk arasındaki hicap ve örtü Ali’dir.”(1)

Bu hadisler Süleym bin Kays’ın “Es Sakife” adlı kitabında mezkurdur.Bihar ul Envar’ın yazarı da bu kaynaktan tahriç etmiştir.

(8)

Yine Süleym r.a. diyor ki; Mikdad’a şöyle arzettim; Hz.Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’den Hz.Ali bin Ebu Talib aleyhisselam hakkında duyduğun en güzel hadisi bana da anlatır mısın?Dedi ki;      Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in şöyle buyurduğunu duydum;Doğrusu Allah,mülkü ile tevhid makamındadır ve yarattığı nurlarına(2) kendisini tanıtıp,sonra emri onlara tefviz etti ve cenneti onlara mübah etti.Kalbini temizlemek istediği insan ve cinlere Ali bin Ebu Talib’in velayetini tanıttı.Kalbini kendi haline bırakmak istediklerini ise Ali bin Ebu Talib’in velayetinden mahrum etti.Canımın elinde olduğu Allah’a andolsun ki Allah’ın Adem’i yaratmasının,kendi ruhundan ona üflemesinin ve tevbesini kabul edip cennetine geri döndürmesinin(3) yegane sebebi,benim nübüvvetim ve benden sonra Ali’nin velayetidir.      Canımın elinde olduğu Allah’a andolsun ki göklerin ve yerin melekutunu İbrahim’e göstermesi ve onu halil olarak seçmesi benim nübüvvetim ve Ali’nin velayetine ikrar sayesindedir.   

(1)     Bihar ul Envar c 40 sf 95 ve 96.

(2)     O hazretin maksadı ilk nur olan kendi nuru ve Ehli Beytinin nurudur.

(3)     O hazretin maksadı ahiretteki cennettir.

-198-

      Canımın elinde olduğu Allah’a andolsun ki ,Musa ile konuşması ve İsa’yı bütün alemlere ayet olarak göndermesi benim nübüvvetim ve Ali’nin velayetine ikrar sayesindedir.

      Canımın elinde olduğu Allah’a andolsun ki , peygamberlerin peygamber olmalarının nedeni,beni tanımak ve benim  ve Ali’nin velayetine ikrar iledir.Allah’a yaklaşmak ancak Allah’a ibadet ve benden sonra Ali’ye ikrar etmek ile gerçekleşir.”(1)

Bu güzel manaları ifade eden bu kapsamlı rivayet, “Kitab u Süleym” sf 247 ve 248’de geçer.

 

(9)

Şeyh Ebu Cafer el Kuleyni r.a.’in rivayetine göre Resulullah’ın kendisi hakkında “mel’un oğlu mel’un” diye buyurduğu Mervan-Allah ona lanet etsin- Hz.Hüseyin aleyhisselam’a şöyle seslendi; “Senin baban bütün evlatlarının adını Ali mi koymak isterdi?”

Şehitlerin efendisi aleyhisselam o mel’una şöyle buyurdu: “Yazıklar olsun bu Adem oğullarının en kötüsüne!Eğer benim yüz tane de oğlum olsaydı hepsinin adını Ali koyardım.”(2)

(10)

Şehid Şeyh Fettal el Nişaburi r.a. “Ravzat ul Vâizin” adlı kitabında şöyle der; “Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem şöyle buyurdu; Cennetin kapıları altın halkalardan ve üzeri kırmızı yakutlarla kaplıdır ve halka kapıya vurulduğu zaman şöyle seslenir: YA ALİ!(3)

Aynı rivayeti Seyyid Haşim el Behrâni r.a.“Medinet ul Meâciz” c2 sf 35,418.hadisi şerifte,Allame Emini r.a. “El Gadir” c3 sf 350’de,Ehli Sünnet’ten ise “M.Salih Tirmizi” El Menakıb ul Murtezeviyye sf 85 ve 223’de rivayet ederler.Yalnız bu konu İhkak ul Hakk c7 sf 176’da şöyle geçer;“Halka kapıya vurduğu zaman iki kez şöyle seslenir:YA ALİ,YA ALİ.

 

(1)     Bihar ul Envar c 40 sf 96.

(2)     Furuğ el  Kâfi c6 sf 19,7.hadisi şeriften.

(3)     Ravzat ul Vâizin ve Basiret ul Mutteizin c1 sf 111.

-454-

(11)

Allame Meclisi’nin “Beşaret ul Mustafa” adlı kitaptan rivayet ettiğine göre Şii ve sünni kaynaklarda Enes bin Malik’ten şöyle rivayet olunmuştur: Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem onu Ali’yi çağırmak için gönderdi.“O’na dedim ki; Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem seni çağırdı.Dedi ki;Hayırlı bir işe mi çağırılıyorum?Dedim ki;Allah ve resulü daha iyi bilirler.Dedi ki;Ali bin Ebu Talib etrafına bakınıp hızla yürüyerek Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in huzuruna gitti.

Resulullah O’nu yanına çağırıp oturttu.İkisi de birbirleriyle konuşup tebessüm ediyorlardı.Ali’nin yüzünün parladığını gördüm.O sırada aniden önümde bir kâse gördüm.Üzeri yakut ve mücevher kaplıydı.Kasenin dört ayağı vardı.Birincisine şöyle yazılıydı: “Lailahe illallah,Muhammedün Resulullah”.İkincisine ise şöyle yazılıydı: “Lailahe illallah,Muhammedün Resulullah,Ali bin Ebu Talib Allah’ın velisidir ve Nakisin,Kâsıtin ve Marikin’e(1) karşı O’nun kılıcıdır.”Üçüncüsüne şöyle yazıyordu: “Lailahe illallah,Muhammedün Resulullah.Onu Ali bin Ebu Talib ile teyit ettim. Dördüncüsüne ise şöyle yazıyordu:Allah’ın dinine inanıp Resulullah sallallahu aleyhive alihi ve sellem’in Ehli Beyt’ine inananları Allah kurtaracaktır.”Kâsenin içi hurma ve üzüm doluydu.Hz.Resulullah üzüm ve hurmalardan bir lokma kendisi yiyor bir lokma da Ali aleyhisselam’a yediriyordu.Doyduktan sonra kâse kaldırıldı........”(2)

 

(12)

Ehli Sünnet alimlerinden Hamevî “Feraid us Simteyn” adlı kitabında şöyle rivayet eder: “...Allah da şu ayeti nazil etti: “Bugün dininizi sizin için kamil kıldım ve nimetimi size tamamladım ve din olarak sizler için islam’a razı oldum.”(3) Resulullah da tekbir getirerek buyurdu ki;

(1)     Maksat; Cemel,Sıffin ve Nehrivan ehlidir.

(2)     Bihar ul Envar c 39 sf 128 ve 129,16.hadisi şerif.

(3)     Mübarek “Maide” suresi 3.ayeti şerife.

-546-

 

 

Nübüvvetimin tamamlanması ve Allah’ın dininin tamamlanması,benden sonra Ali’nin velayetidir.......”(1)

Nübüvvet ve velayet bostanlarından alıntılar yaptığım bu latif hadisler zannedersem azizim yaratılış,terbiye,hidayet,tekvin ve teşri konularında derin işaretler içermektedir.Allah azze ve celle’nin kainatı gibi konuları da içermektedir.Bütün bu konuların dönüşü ve kaynağı hadisi şeriflerde de gördüğün gibi mutlak Alevi velayettir.Bütün bu manaların kalplerde ve dillerde tecellisi ise Eşhedu enne Aliyyen Veliyyullah’tır.Allah bizim dilimizi ölüm anında bu cümleyi söylemeye muvaffak etsin.Hiçbir durumda bizi bu cümleyi unutmamaya muvaffak etsin.Çünkü o bizim dinimizin sırrıdır ve kurutuluş yolumuzdur ve hidayetimizin hakikatıdır ve hayatımızın izzetidir.

 

 

 

 

(1) El İhkak c5 sf 35.

-455-

DÖRDÜNCÜ MAKAM

*ALİYYEN VELİYYULLAH*

*HAKKIN, DİNİN,HİDAYETİN VE İMANIN*

*ŞİÂRIDIR*

Kitabımızın üçüncü bölümünde  büyük alimlerimizin Aliyyen Veliyyullah hakkında şu cümlelerini görmüştük: Aliyyen Veliyyullah iman ehlinin şiarıdır.Bu,şiiliğin ve teşeyyünün şiarıdırı ve yükseltilmesi gerekir.Çünkü hakkın sözüdür.Hakk ehli ise batılın karşısında hakkın sözünü yükseltmelidir.

Öyleyse Aliyyen Veliyyullah;

Hakkın şiarı

Dinin şiârı,

Hidayetin şiarı,

İmanın şiarıdır.

Hatta alemdeki bütün güzellik ve olgunluğun şiarıdır.

Çünkü Aliyyen Veliyyullah; alemdeki bütün güzelliklerin ve olgunlukların kendisinde toplandığı şahısın hakikatını anlatmaktadır:

Hz.Ali aleyhisselam’ın hakikatını anlatmaktadır.Meçhul hakikatı.

Nehcül Belağa’nın hazırlanışının bininci yıldönümü münasebetiyle alimlerin, filozofların ve çeşitli ülkelerden gelmiş olan katılımcıların toplandığı “Nehc ül Belağa Kongresi”ne İmam el Humeyni r.a.’in gönderdiği açılış mesajını hatırladım birden.Bir bölümünde şöyle buyurmuştu:

“Nehc ül Belağa kurultayı hangi konudan bahsedecek biliyor mu?....

Hangi şahısı tanıtacağının bilincinde mi  bu kurultay?

Dünyadaki bu büyük alimler mevlamız Emirülmüminin’i veya Nehc ül Belağa’yı başkalarına mı tanıtmayı hedefliyor?

Bu vadide hangi yardımcıyla hareket edeceğiz ki?

Ali bin Ebu Talib’in şahsiyetinden ve onun meçhul hakikatından bu hicap ve perdeli bakış açımızla mı bahsetmek istiyoruz?

Keşke Hz.Ali bu dünyanın büyük insanlarından olsaydı da onun hakkında dünyanın büyükleri konuşabilseydi.Veya melekuti bir insan olsaydı da melekut alemindekiler onun

-870-

makamını anlasaydı.İrfan ehli kendi irfani seviyeleri dışında o hazreti neyle anlatabilirler ki? Ya da filozoflar ellerindeki sınırlı ilimleriyle O’nu nasıl anlayabilirler ki?

Kendileri ne kadar tanıyabildiler ki o vadiden uzakta kalan insanlara (1) tanıtabilsinler?

Bütün alimler,fazilet sahipleri ve arifler ellerindeki bu kadar malzemeye rağmen bu kamil ilahi tecelliyi asla tanıyamamıştır.Kendi varlıklarının hicabından ve sınırlı nefislerinin aynasından tanımışlardır.Ama Ali, tanıdıkları şahıs değildir.

En iyisi  o zaman bu vadide gezmemektir...................”(2)

BAZI HATIRLATMALAR:

BİR:

Arapçada şiâr şu manaları içerir;

a. Bir şeyin alâmetine ve parolasına denir.Mesela savaşın şiarı demek askerlerin gecenin karanlığında birbirini tanımak için kullandığı parola demektir.

b. İki şeyi birbirinden ayırdetmek için kullanılan bayrak.

c. Bir şeyin sınırı ve belirgin çizgisi.

      Sonuçta lügatta her üçüde aynı şeye işaret ederler: İLAN ETMEK.

İKİ:

Şiâr kelimesi çağımızda şu iki anlamda kullanılır:

Bir:Parola; yani savaş v.s. gibi durumlarda veya herhangi bir hazırlık ve alarm durumlarında kullanılan gizli kelime.

İki: Maddi veya manevi bütün alametler.Söz, resim veya işaret şeklinde olması mümkündür.Bütün bu alametler bir hedefe,inanca,fikire veya siyasi herhangi bir konuya işaret etmelidir.Şiar hangi türden olursa olsun şu iki özelliğe sahip olmalıdır:

Önce kısa ve öz olmalı ve derin manalar içermelidir.

Başkalarına şuur verdiği ve yönlendirdiği için şiar adını

(1)                Merhumun maksadı bizim gibi dünyaya ve onun tuzaklarına aldananlardır.Bu dünya ki gerçekte terkedilmiş harap bir köy misalidir.Halkı zalim olan bu köye kalplerimiz meylettiği için hakk yakin bizim kalbimizden hicret etmiş ve hakk marifet bizden uzaklaşmıştır.Hakkın nuru bizden uzaklaşmış ve hicaplara terkedilmiş olarak yaşıyoruz.

(2)      Mezkur kongrenin yayınlarından Nehcül Belağa; Nibras us Siyase, 17

(3)      Günümüzde gece parolası olarak tanınır.

-677-

 

almıştır.

Şiar,şuur kelimesinden gelir.Şuur ise;derin anlam,ilim,his ve bilinç demektir.

Özet olarak lügat ve ıstılahi manaların açıklamasından sonra şunları söyleyebiliriz:

Her ferdin ve toplumun hareket ettiği bir yararlı veya zararlı hedef ve yön vardır. Kalplerin bağlandığı bütün yararlı ve zararlı şeylerin tümü fert veya toplumun hayatını yönlendiren ve hedeflerini açıklayan bir şiar gibidir.İşte buradan hareketle Aliyyen Veliyyullah da masum Ehli Beyt’in şiilerinin şiarıdır.Çünkü onların kalbi onun pak Kâbe’sinin etrafında tavaf etmektedir. O Kâbe’nin  özü ise; hakk,din,hidayet ve imandır.

ÜÇ:

Yüce kitabımız Hanif dinimizin genel manada sınırlarınıve adâbınıözelde de haccın amellerini “Allah’ın şiarları” diye tanıtmıştır.

a.      Ve şöyle ki , her kim Allah’ın şiarlarını yüceltirse , kalplerin takvasındandır.”(1)

b.      Ey iman edenler Allah’ın şiarlarını zayi etmeyin.”(2)

c.        “Doğrusu Sefa ve Merve,Allah’ın şiarlarındandır.”(3)

d.      “Kurbanı sizler için Allah’ın şiarlarından karar kıldık.”(4)

Nehc ül Belağa adlı kitapta mevlamız Hz.Ali aleyhisselam kendisi ve Ehli Beyt-Allah’ın selamı onlara olsun- hakkında şöyle buyurmaktadır:

Şiar ve ashap biziz.Hazine ve kapılar biziz.Evlere yalnızca kapılardan girilir.Evlere kapıdan başka yerden girene hırsız derler.”(5)

Demek ki gerçek ve hakiki şiar o hazretlerdir.

NOT:

Bazen de şiar en özel yakınlar manasındadır:

(1)     Mübarek “Hacc” suresi 32.ayeti şerife.

(2)     Mübarek “Mâide” suresi 2. ayeti şerife.

(3)     Mübarek “Bakara” suresi 158.ayeti şerife.

(4)     Mübarek “Hacc” suresi 36.ayeti şerife.

(5)     Nehc ül Belağa sf 215,154.hutbe. “Subhi Salih fihristinde”

-566-

Lügatte bedenin hemen üstüne giyilen gömlek (atlet) manasına da gelir. Üzerine başka elbiseler giyilir.

Hz.Ali aleyhisselam zahit insanları şöyle anlatır:

 “Onlar yeryüzünü oturak,toprağını yatak,suyunu güzel koku,Kur’an’ı da şiar edinmişlerdir......”(1)

Halka şöyle tavsiye etmişlerdir:

Elbise olarak Allah’a itaatı şiar edinin.”(2)

Halkı hariciler -Allah onlara lanet etsin-konusunda şöyle uyarmaktadır:

“...Benim sarığımın altında dahi olsa bu şiara (3) davet edenleri öldürün...”(4)

Maksat uzun uzadıya konuyu açmaktan ziyade Kur’anı Kerim’den ve masumların kelâmından örnekler sunmaktı.

İmamlarımızın rivayetlerinde Allah yolunda cihad ederken mutlaka şiarlar edinmemiz emredilmiştir.Muteber hadis kitaplarımızdan şu örnekleri naklediyorum:

1. Furuğ u Kâfi c5 sf 47,Kitab ul Cihad “Bab uş Şiar”

2. Vesâil uş Şia c 11 sf 105 ve 106, “Kitab ul Cihad” “Müslümanların Şiar edinmesinin müstehaplığı bâbı”

3. Müstedrek ul Vesâil c11 sf 112 ve 113 ve 114. “Kitab ul Cihad” “Müslümanların Şiar edinmesinin müstehaplığı bâbı”

 Aynı şekilde Caferiyyat sf 84,Deâim ul İslam c1 sf 370,Nevâdir u Râvendi sf 33.

İmam Cafer-i Sadık aleyhisselam buyurdu ki:

Hüseyn aleyhisselam’ın şiârı “YA MUHAMMED” di. Bizim de şiârımız “YA MUHAMMED”dir.(5)

Yine İmamımız Cafer-i Sâdık aleyhisselam , İmam-ı Zaman Hz.Mehdi aleyhisselam’ın ashabını anlatırken şöyle buyurmuştur: “Onların şiarı YA LESÂRÂT UL HÜSEYN” (Ey Hüseyn’in akan kanları)dır.”(6)

DÖRT: ÇÜNKÜ ALİYYEN VELİYYULLAH ŞİANIN ŞİARIDIR;

(1)     Nehc ül Belağa sf 486, Hikmetli sözlerinden 104.söz.

(2)     Nehc ül Belağa sf 313,198.hutbe.

(3)     Maksat masum imama itaatten uzaklaşma şiarıdır.

(4)     Nehc ül Belağa sf 185,127.hutbeden.

(5)     Furuğ ul Kâfi c5 sf 47,1.hadisi şeriften “Bab uş Şiar”

(6)   Müstedrek ul Vesâil c11 sf 114,7/12565.hadisi şerif.

-203-

Ehli Beyt’in şiilerinin şiarı Aliyyen Veliyyullah’tır ve az önce anlattığımız bütün lügat ve ıstılah manalarının Aliyyen Veliyyullah için geçerli olduğu apaçık ortadadır. Gerçekler ortadadır ve bunu büyük fakih ve alimlerimiz böyle buyurmuştur.-Allah onların bayrağını İmam-ı Zaman aleyhisselam’ın zuhuru ile yüceltsin-Kitabın önceki bölümlerinde bu konudaki görüşlerini gördük. Masumların siyerine ve sözlerine başvurduğumuzda bunu açıkça görmekteyiz.

       Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem zamanında sahabeler evlatlarının temiz viladetlerinin olup olmadığını Ali aleyhisselam sevgisi ile imtihan etmiyorlar mıydı?

       Hz.Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem Hz.Amman r.a.’a şöyle buyurmadı mı: “Halkın hepsi bir vadide yürüseler, Ali aleyhisselam da başka bir vadide yürüse Ali bin Ebu Talib’in yürüdüğü vadiden git ve halkı bırak.”

Ali aleyhisselam’ın bulunduğu yerde hakk onun etrafında dönmüyor muydu?

Resulullah’dan sonra O’ndan başka hakiki mevla bulunmadığını Gadir-i Hum hadisinde duymadın mı?

Resulullah’dan sonra sapıklıklardaki hidayet,körlükteki nur,Allah’ın sağlam ipi ve sırat-ı mustakim o değil miydi?

O olmasaydı Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’den sonra müminler tanınmazdı!!!

Kabirdeki karanlık ve korkulu gecede neyi soracaklar?

Ali aleyhisselam ve O’na itaat ve velayeti sormayacaklar mı?

Aynı şekilde kıyamet gününde de....

Hatta zalim Emevi ve Abbasi halifeleri bile-Allah onlara lanet etsin- düşmanlarını dostlarından ayırmak için ölçü olarak Ali aleyhisselam’ın velayetini belirlemediler mi?Ali’nin dostu onların düşmanı,Ali’ye buğz edenler de onların dostu değil miydi?

O’nun velayeti ve itaatı etrafımızdaki  ve hayatımızdaki bütün açıları kapsamamış mı?

Dinimiz ve dünyamızdaki bütün her işimizde velayetle içiçe olmamız Resulullah’ın Ehli Beytinin dostlarının hakiki şiarı Aliyyen Veliyyullah olduğu içindir.

-455-

BEŞ:BU KUTSAL ŞİARIN MANEVİYÂTI:

Hakikat şu ki;Her kim gerçek manada Aliyyen Veliyyullah’ı şiar edinmek istiyorsa.bütün manalarını şiar olarak yaşayıp hayatının bütün safhalarında uygulaması ve şuurunda bunu bulundurması ve kalbindeki bütün duygularla ve aklındaki bütün fikirlerle ve vicdanındaki bütün saf hükümlerle ve fıtratındaki bütün temizliğiyle buna aşık olması gerekir.

Şu duada da buyurdukları gibi afiyetin sağlam bedenlerle birlikte bulunması gibi kalbinin derinliklerinde de bu şiarın daima yer alması gerekir; “Afiyeti bedenimin şiarı olarak karar kıl”(1)Şeyhimiz Fahrüddin el Tureyhi r.a. duanın bu kısmını şöyle açıklamaktadır: “Yani afiyeti benim bütün bedenimin ayrılmaz bir parçası haline getir.Maksat;bir şeyin sürekli olarak devamlık kazanmasıdır.”(2)

Aynı mana ve maneviyat,şu hadisi şerifte de görülmektedir; “Fakirlik,salihlerin şiârıdır.”(3)

Hadisin özet olarak manası şu ki;Salih insanlar kendi nefis ve ruhlarını devamlı olarak Allah’a muhtaç hissederler.İşte bu fakirlik ve muhtaçlık da,onların sürekli olarak Allah’ın o gani ve zengin kapısına yönelmeye ve sağlam ipleri asla gevşemeyen ilahi lütufa sarılmaya sevkeder.Şiarın manevi boyutunda da mutlaka bir cazibe olmalıdır.İşte savaşçılar da hangi amaç uğruna olursa olsun savaştıkları hedef onların bir şiarıdır ve savaş sebepleridir.İşte bu noktada hadisi şerifler peygamberimizi nasıl tanımlıyor; “Tıpkı orduyu şiara çağırır gibi namaza davet ederdi.”(4) Çünkü namaz o hazretin gözünün nuru idi ve velilerin miracı idi ve namazın mihrabı insanın bütün gücüyle şeytana,dünyanın zevklerine ve nefsin zaaflarına ve vesveselerine karşı savaştığı harp alanı idi.İşte namaza daveti de bu yüzden orduyu savaşa davet eden gibiydi.Namaza davet ve çağrı da ezandan başka birşey değildir.Namazın manevi ve irfani boyutu ise Aliyyen Veliyyullah’dan başka birşey değildi.

Kalplere,akıllara,nefislere ve ruhlara işleyen bu mukaddes

şiarın manevi hakikatı da işte bu yaptığım işaret ve açıklamalarla açığa çıkmaktadır.

(1)     (2) (3) Mecmeul Bahreyn  ve Matla’un Nehreyn c3 sf 349.

(4)   Mecme ul Bahreyn ve Matla’ un Nehreyn c3 sf 350.

-204-

ALTI: BU MUKADDES ŞİARIN ESER VE ETKİLERİNDEN BİR BÖLÜMÜ:

Her şiar ve hedefin şu iki temel üzerine kurulması gerekir:

a. Şiarın ideolojik ve manevi içeriği.

b. Bu şiarı taşıyanların bilinci ve ihlasla onu uygulamaları.

Ehli Beyt dostlarının oluşturduğu toplumlarda birçok kereler Aliyyen Veliyyullah’ın gerçek manası ve nuraniyetinin hakikatından gaflette olsak dahi bu iki şıkkı çoğu kez görmekteyiz. Gafleti gidermenin yolu ise hakiki ihlasla ilim ve amele yaklaşmaktır.

Bütün bunlara rağmen bu yüce şiarın sayılmayacak kadar etkisi vardır.Ben kısaca bazı boyutlarına özet olarak değineceğim;

1.      Manevi etkileri.

2.      Kültürel ve ideolojik etkileri.

3.      İrfani etkileri

4.      Siyasi etkileri.

5.      Cihadi etkileri.

6.      Toplumsal etkileri.

7.      Medeni etkileri.

8.      Ahlakî etkileri.

9.      Ahiret boyutunda etkileri.

    Her bir etkinin çeşitleri de çok genişlemektedir.Bunun nedeninin de Aliyyen Veliyyullah’ın içeriğinin geniş olmasından kaynaklanmaktadır.Bunun sırrı da şu ki; Aliyyen Veliyyullah,Hz.Vasilerin efendisi aleyhisselam’ın zatının ve velayetinin bir parçasıdır.Tıpkı o hazretin lütfunun ve feyzinin geniş olduğu gibi.İşte bu,Aliyyen Veliyyullah’ı bir şiar olarak kalplerinde taşıyanların kalbinde tecelli etmesinin hikmetidir.Şüphesiz o,temizleyen bir su,lezzetli bir yemek,berrak bir içecek ve iyi zahiredir.Ve en hayırlı zahire takvadır.

Takvanın hakikatı da sadece Ali aleyhisselam’ın velayetidir.

Hayırlı akibet yalnızca takvalılarındır.

Takvalı ve muttakiler Ebu Turab’ın basiretli şiileridir.

*BEYAN*

Aliyyen Veliyyullah ile ilgili saydığımız bu etkileri Hz.Ali aleyhisselam’ın değil sadece bütün sıfatlarında,hatta bir tek sıfatında ve hatta bir tek sıfatının bir bölümünde dahi.

-676-

görebilirsin.Onun yüce sözü ve kelamı onun bir sıfatı değil midir?Örneğin Nehc ül Belağa kitabı Seyyid Razi r.a.’in Hz.Ali’nin bazı sözlerinden derleyerek hazırladığı kitaptır.Bütün bu eserleri ve etkileri o kitabın her bölümünde daha derin ve geniş açıklamalarla görebilirsin.İşte Ali aleyhisselam ve onun yüce kelamı böyledir.Ne mutlu sizlere ey Murtazâ’nın şiası ve ne mutlu O’nun ipine sarılıp sözüne aşık olanlara ve O’nun istediklerini uygulayanlara.Nemutlu ve ne mutlu hayatlarının bütün boyutlarında ve ömürlerinin çeşitli kademelerinde Aliyyen Veliyyullah’ı şiar edinenlere.Şüphesiz ki Aliyyen Veliyyullah,ebedi ve sonsuz hayatın gerçek ünvanıdır.

YEDİ: BU YÜCE ŞİAR  VE YERYÜZÜNÜN GELECEĞİ :

   Tarihin zilleri ve çanları yeryüzündeki bütün tağutları uyarıyor ve korkutuyor.....

   Hayır,aksine müjdelerin uyarısıdır bu:Vaadedilen günümüz geliyor.

   Güneş yeni bir sabahın habercisi oluyor.Şahid,şehid ve meşhûd imamımızın nuru açığa çıkıyor.......

   Zamanın acımasızlığı ve şiddeti büyük kurtuluş gününün yolunu açıyor.O bir gün evlerin kapısını çalmadan,akılları ve kapıları çalacak.Azizliği ve izzeti bütün manasıyla taşıyor ...

   O, dostları yücelten ve düşmanları alçaltan Mehdi’dir!!!-Allah’ın salât ve selamı O’na ve babalarına olsun-

   Şam’ın Süfyânî’si, Ali ve evlatlarının adını alan herkesi öldürtüyor...

   Basra ve Kûfe’de,Ali aleyhisselam’dan beraat edilmesine dair iki kitap okunuyor.

   Yemanî’nin bayrağı hidayete daha yakın.Çünkü o,Hz.Ali aleyhisselam’ın

velayetini kabul etmiştir.

   Gökyüzünde ve güneşin yanında bir insan görülecek ve bütün ufuktan şu nida gelecek:Bu Ali bin Ebu Talib’dir.-Allah’ın salât ve selamı ona olsun.-

    İki ses gelecek:Hakk ses ve batıl ses.

Birincisi:Cebrail aleyhisselam’ın sesidir:Hakk Ali ve O’nun taraftarları iledir.

-206-

 

İkincisi: İblis’in sesidir: Hakk,Süfyani ve onun taraftarları iledir.

    Bu eşi ve benzeri görülmemiş bir imtihandır.Bu imtihanı ancak Aliyyen Veliyyullah’ı dininde,dünyasında,inancında ve mektebinde şiar edinenler kazanabilir.

     Sonra ne mi olacak?

     Halkın içinde Hz.Ali aleyhisselam’a en yakın olan zuhur edecek......

     Kıyamının başlangıcı ceddi sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in şehri Medine’den olacak ve Hz.Ali aleyhisselam’ın düşmanlarını kabirden çıkaracak ve olanlar olacak.......

      Ondan sonra vaadedilen Mehdi , halka tıpkı Hz.Ali aleyhisselam gibi davranacak ve onun gidişatını uygulayacak.

       Sonra kutsal rec’at olayı.Onunda kutbu ve merkezi yine Ali aleyhisselam’dır.Şöyle buyuruyor: “Ben gittikten sonra tekrar tekrar geri döneceğim.Rec’attan sonra tekrar rec’at edeceğim.Ben geri dönüşlerin ve tekrarın sahibiyim.Kahramanlık ve intikamların ve olağanüstü devletlerin sahibiyim.Ben demirden bir parçayım.Ben Allah’ın kuluyum ve Resululllah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in kardeşiyim.......”(1)

Bundan sonra ey azizim!...Bu başlıkla ne demek istediğimi zannedersem artık anladın;

“BU YÜCE ŞİAR VE YERYÜZÜNÜN GELECEĞİ”

Aliyyen Veliyyullah bu dünya ile de sınırlı kalmıyor.Hz.Vasilerin efendisi aleyhisselam’ın kıyamet gününde taşıyacağı hamd bayrağı da Aliyyen Veliyyullah ile ziynetlenmiştir.-Daha önce açıklamıştık.-Hakikaten bu şiar hakkın şiarıdır ve ne güzel bir şiardır.

 

***                             ***                             ***     

 

 

 

 

 

 

(1)     Beyan ul Eimme aleyhimusselam c3 sf 445.

-207-

 

 

 

 

ALTINCI BÖLÜM

ALİYYEN VELİYYULLAH

VE

ONUN ÖZELLİKLERİNİN OKYANUSLARINDAN BİR DAMLA

 

 

 

  

 

NEBEVİ VE ALEVİ NUR

 

“Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem şöyle buyurdu:Göğe miraca çıktığım zaman gördüğü bütün kapılara,perdeler,ağaçlara,yapraklara ve odalara Ali aleyhisselam’ın adı yazılıydı.Ali aleyhisselam’ın ismi her şeye hatta güneşin yüzüne ve aya , suya ve taşlara yazılmıştır.”(1)

 

 

 

  

_________________________

(1)          Cevahir ul Velayet sf 287.

-677-
 

ÖNSÖZ:

 

Hakiki anlamda başkasına muhtaç olmadan kendi kudreti üzerinde ayakta duran Allah’tan başka hiçbir varlık yoktur.Çünkü Allah’tan gayrı bütün varlıklar bütün derece ve mevkilerine rağmen hakikaten fakir ve muhtaçtır.Bütün fakirlikleriyle o yüce varlığın zenginliğine ve ganiliğine tam ve mutlak bir ihtiyaç.

İşte böylece bütün varlıklar Allah’ın lütfu,feyzi,rahmeti ve kudretine muhtaçtır.O’nun şanı yücedir.

Filozoflar bu yüzden varlıkları ikiye ayırırlar;Başka varlığa muhtaç olanlar ve olmayanlar.vs...Bu gibi konulara girmek istemiyorum.

Ancak bir şeye işaret etmekte yarar var.O da şu ki başkasına muhtaç olan bir varlık ne kadar yüce bir mertebede olursa olsun sadece o kutsal zat olan Allah’ın kendisine verdiği kudret ve lütufla ancak değer kazanır.Yani varlıkları ilgilendiren o zatın verdiği lütuf ve feyzdir.

İşte bu noktadan hareketle o zatın verdiği lütuf ve feyzin değeri feyzin sahibinin değerinden kaynaklanmaktadır.

İşte şimdi şunu söyleyebiliriz:Aliyyen Veliyyullah’ın da bütün bu değeri ve önemi Hz.Ali aleyhisselam’ın zatının bir vasfı olduğu içindir,Eğer Hz.Ali aleyhisselam olmazsa onun bir değeri kalmaz.Aliyyen Veliyyullah’ın sırrı O’nun sahibi olan Hz.Ali aleyhisselam’ın azametinden ve derecesinin yüceliğinden ileri gelmektedir.

Bu okyanuslardan bir damla da gerçekte beşeri aklın idrak edebileceği bütün özelliklerin sadece bir bölümüdür.O da beşerin idrak edemeyeceği ile mukayese edildiğinde çok zayıf kalmaktadır.Muasır şairlerden Cevahiri ne de güzel söylemiş;

Adamın meziyetlerini sayamadıysan,

Meziyetleri hep eksik kalmıştır.

 

Onun Kur’anî özelliklerinden bazılarını  masumların sayısı kadar karar kılarak sunuyorum.Bu da onların sayısına teberrük etmek içindir.-Allah’ın selamı onlara olsun-

 

 

 

 

-210-

 

(1)

O, İSLAMIN ÖZÜ VE KAYNAĞIDIR.

 

“Din Allah katında yalnızca islamdır.” (1) ayetini hakkında İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Ali bin Ebu Talib aleyhisselam’a velayetle teslim olmaktır.”(2)

 

(2)

O,İMAN EDENLERİN İÇİNE GİRMEKLE EMROLUNDUKLARI HAKİKİ SİLM(BARIŞ)TIR:

 

Şeyh Tusi r.a.’in rivayetine göre Muhammed bin İbrahim dedi ki: “Toplu halde silm (barışa) girin” (3)ayeti hakkında İmam Caferi Sâdık aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: Ali bin Ebu Talib aleyhisselam’ın velayetine girin. “Ve şeytanın adımlarını izlemeyin” Yani başkalarına uymayın. (4)

(3)

O, İMANI YAŞATAN RUHTUR VE HATTA ŞÂİBESİZ İMANIN TA KENDİSİDİR:

Şeyh Meclisi r.a.’in rivayetine göre Ebu Hamza dedi ki: “Her kim imana karşı kafir olursa,amelleri boşa gider ve ahirette ziyan edenlerden olur.”(5) ayetini İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam’a sorduğumda buyurdu ki: “Bunun tefsiri Kur’an’ın bâtınındadır.Her kim Ali’ye karşı kafir olursa demektir.Ve Ali imanın ta kendisidir.”(6)

Şeyh Kuleyni r.a. şöyle rivayet eder: “Ama Allah imanı sizlere sevdirmiş ve onu kalplerinizde ziynetlendirmiş ve kafirliği,fasıklığı ve isyanı size kötü göstermiştir.” (7) ayeti hakkında İmam Cafer-i Sâdık aleyhisselam şöyle buyurdu: 

(1)     Âl-i İmran suresi 19. ayeti şerife.

(2)     Bihar ul Envar c 35 sf 341.

(3)     Mübarek “Bakara” suresi 208. ayeti şerife.

(4)     Emâli-i Şeyh Tûsi c1 sf 306.

(5)     Mübarek “Mâide” suresi 5. ayeti şerife.

(6)     Bihar ul Envar c 35 sf 369.

(7)     Mübarek “Hucurât” suresi 7. ayeti şerife.

-434-

 

(4)

O,BÜTÜN MANASI VE İÇERİĞİ İLE DİNDİR.

 

 “İmanı sizlere sevdirmiş ve onu kalplerinizde ziynetlendirmiş” yani Hz.Emirülmüminin aleyhisselam. “Ve kafirliği, fasıklığı ve isyanı size kötü göstermiştir.” Yani birinci,ikinci ve üçüncü zalimler.(1)

Seyyid Haşim el Behrani r.a. El Burhan adlı tefsirinde şöyle der;

Ve İbrahim ve Yakup evlatlarına onu vasiyet etti;Ey evlatlarım!Allah sizler için o dini seçti.Ölümünüz sadece müslümanlık üzerine olsun.”(2)

İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam buyurdu ki; “Ali’nin velayetini vasiyet etti.”(3)

Aynı mana hakkında S.Şerefüddin en Necefi r.a. İmam Cafer-i Sâdık aleyhisselam’dan söyle rivayet eder: “Artık kimse seni din konusunda yalanlayamaz”(4) ayetinin manası hakkında buyurdu ki: “Din,Ali bin Ebu Talib aleyhisselam’ın velayetidir.”(5)

(5)

HATTA O HAKK’TIR VE HAKKIN HAKKIDIR.

İbni Şehrâşub el Mâzenderâni r.a. “Menakıb” adlı kitabında İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam’dan şöyle rivayet eder: “Ey halk! Rabbinizden hakk ile bir Resul gelmiştir.Öyleyse iman edin ki sizin için hayırlıdır.”(6) Yani Ali’nin velayeti ile gelmiştir. “Eğer karşı çıkarsanız”(7) O’nun velayetine. “Gökler ve yer Allah’ındır. (8)(9)

Yine o hazret buyurdu ki: “Ve de ki hakk rabbinizdendir.İsteyen O’na inanır.”(10) Yani Ali bin Ebu Talib aleyhiselam’ın  velayetine. “İsteyen de karşı çıkar. (11)”(12)

(1)     Usul ü Kâfi c1 sf 426,71.hadisi şeriften.

(2)     Mübarek Bakara suresi 132. ayeti şerife.

(3)     El Burhan c1 sf 156,2.hadisi şeriften.

(4)     Mübarek “Tin” suresi 7.ayeti şerife.

(5)     Te’vil ul Âyât iz Zâhire c2 sf 813,2.hadisi şeriften.

(6)     (7) (8)  Mübarek “Nisa” suresi 170.ayeti şerife.

(9) Bihar ul Envar c 38 sf 27.

(10) (11) Mübarek “Kehf” suresi 29. ayeti şerife.

(12)Bihar ul Envar c 38 sf 27.

-555-

Yine Muhaddis Erbelli r.a. “Keşf ul Gumme” adlı kitabında Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in Hz.Ali aleyhisselam’a şöyle hitap ettiğini rivayet eder: “Ya Ali!Hakk seninledir,senin dilinde,senin kalbinde ve gözlerinin arasındadır.”(1)

(6)

İLAHİ SIRAT-I MUSTAKİM O’DUR.

 

Şeyh Saffâr r.a. “Basâir ud Derecât” adlı kitabında Ebu Hamza’dan rivayet eder ki; İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam şöyle buyurdu : “Allah, peygamberine şu ayeti nazil etti: “Sana vahyolunana sıkıca sarıl.Şüphesiz sen sırat-ı mustakim (doğru yol) üzeresin.”(2) İmam buyurdu ki: Şüphesiz sen Ali’nin velayeti üzeresin.Ve Ali sırat-ı mustakim’dir.”(3)

(7)

ALLAH’A GİDEN SAĞLAM YOL O’DUR.

 

Şeyh Ebu’n Nazr el Eyyâşi r.a. meşhur tefsirinde şöyle rivayet eder: “Câbir dedi ki: İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam’a şu ayeti sordum; “Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz.”(4) Buyurdu ki: “Ey Câbir! Biliyor musun Allah’ın yolu nedir?Dedim ki:Senden duymadıkça bilemem. Buyurdu ki: Allah’ın yolu,Ali ve O’nun zürriyesidir,Allah’ın selamı onlara olsun.Herkim onların velayeti uğruna öldürülürse Allah’ın yolunda  öldürülmüştür.Her kim onların yolunda ölürse Allah’ın yolunda ölmüştür.”(5)

Merhum yine şöyle rivayet eder: Bureyd el İclî r.a. şöyle dedi: “Bu benim doğru yolumdur.Ona uyun ve diğer yollara uymayın ki onun yolundan ayrı düşersiniz.”(6) ayetinin tefsirinde İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Biliyor musunuz Allah burada doğru yolum diyerek neyi kasdediyor?

(1)     Bihar ul Envar c 38 sf 34.

(2)      Mübarek “Zuhruf” suresi 43. ayeti şerife.

(3)     Bihar ul Envar c 35 sf 369,13.hadisi şerif.

(4)     Mübarek “Âl-i İmran” suresi 157.ayeti şerife.

(5)     Tefsir ul Eyyâşi c1 sf 202,159.hadisi şerif.

(6)     Mübarek “En’am” suresi 153. ayeti şerife.

-444-

Dedik ki: Hayır.Buyurdu ki: Ali’nin ve vasilerinin yolu. “O’na uyun” diyerek kimi kasdediyor biliyor musunuz? Dedim ki: Hayır.

Buyurdu ki: Ali bin Ebu Talib’e uyun diyor.Allah’ın salâtı O’na olsun.

Biliyor musun  “Ona uyun ve diğer yollara uymayın ki onun yolundan ayrı düşersiniz.”ile ne demek istiyor?Dedim ki:Hayır.

Buyurdu ki: Allah’a andolsun ki falanca ve filancanın velayeti.

Buyurdu ki: Biliyor musun “onun yolundan ayrı düşersiniz.”ile ne demek istiyor?Dedim ki:Hayır.

Buyurdu ki: Yani Ali aleyhisselam’ın yolundan ayrı düşersiniz.”(1)

(8)

VE O, HİDAYETİN HAKİKATIDIR.

Ama biz O’nu nur olarak karar kıldık ve kullarımızdan istediğimizi O’nunla hidayet ederiz.Ve şüphesiz sen doğru yola hidayet etmektesin.”(2) ayetinin tefsirinde İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Yani Ali’yi karar kıldık.Ali nurdur.  “Kullarımızdan istediğimizi O’nunla hidayet ederiz.”Yani Ali ile hidayet ederiz.Hidayete erenler Ali sayesinde hidayet olurlar.  “Ve şüphesiz sen doğru yola hidayet etmektesin.”Yani sen Ali aleyhisselam’ın velayetine emreder ve ona davet edersin.Ve Ali o doğru yoldur. “Göklerde ve yerdekilerin sahibi olan Allah’ın yoluna(3) Yani Ali’ye.Göklerdeki ve yerdeki herşeyin hazinesi ve emanetdârı olarak Ali’yi karar kıldı. “Bilin ki herşey Allah’a doğru seyreder. (4)”(5)

(9)

PARLAYAN İLAHİ NURDUR.

Şeyh Ebu Cafer el Kuleyni r.a. “Usul ü Kâfi” adlı kitabında şöyle rivayet eder: Muhammed bin Fuzeyl dedi ki: İmam Rıza aleyhisselam’a şu ayeti sordum: “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar.”(6) Buyurdu ki: “Emirülmüminin aleyhisselam’ın velayetini ağızlarıyla söndürmek istiyorlar.

(1)     Tefsir ul Eyyâşi r.a. c1 sf 383 ve 384,125.hadisi şerif.

(2)     Mübarek “Şura” suresi 52. ayeti şerife.

(3)     (4) Mübarek “Şura” suresi 53. ayeti şerife.

(5) Tefsir ul Kummi r.a. c2 sf 280.

(6)  Mübarek “Saff” suresi 8. ayeti şerife.

-213-

Dedim ki: Şu ayet: “Ve Allah nurunu tamamlayacaktır.”(1)

Buyurdu ki: Şöyle buyuruyor: Ve Allah imameti tamamlayacaktır.İmamet bir nurdur.Ve bu Allah azze ve cellenin şu ayetidir: “İman edin Allah’a ve resulüne ve nazil ettiğimiz nura.”(2) Buyurdu ki: Nur imamdır.”(3)

(10)

ALLAH’IN İNSANLARIN YAŞAMASINI İSTEYİP LEZZETİNİ TATMALARINI İSTEDİĞİ GERÇEK HAYATTIR.

Ey iman edenler!Allah ve Resulü size hayat bahşedecek olana davet ettiğinde onlara icabet edin.”(4) ayetinin manasında İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Allah buyuruyor ki;Ali bin Ebu Talib aleyhisselam’ın velayetidir.Ona uymanız ve O’nun velayeti toparlanmanıza ve adaletin içinizde sağlanmasına ... yarayacaktır.”(5)

Seyyid Şerefüddin r.a. Ehli Sünnet’ten şöyle rivayet eder: “İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Ey iman edenler!Allah ve Resulü size hayat bahşedecek olana davet ettiğinde onlara icabet edin.” ayetinin manasında İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Allah buyuruyor ki;Ali bin Ebu Talib aleyhisselam’ın velayetidir.”(6)

(11)

O,KAPSAMLI VE VAROLAN RAHMETTİR.

“Ama o istediğini o rahmetine katar.”(7) ayetinin manasında İmam Cafer-i Sâdık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Rahmet,Ali bin Ebu Talib aleyhisselam’ın velayetidir. “Zalimlerin ne bir dostu ne de bir yardımcısı vardır.(8)(9)

(12)

O AYNI ŞEKİLDE ALLAH’IN BÜYÜK NİMETİDİR.

El Huveyzi r.a.’in tefsirinde Cabirden rivayet ettiğine göre adamın

(1)     Mübarek “Saff” suresi 8. ayeti şerife

(2)     Mübarek “Teğabun” suresi 8. ayeti şerife.

(3)     Usul ü Kâfi c1 sf 196,6.hadisi şerif.

(4)     Mübarek “Enfal” suresi 24.ayeti şerife.

(5)     Tefsir ul Kummi r.a. c1 sf 271.

(6)     Te’vil ul Ayât iz Zâhire c1 sf 191 ,1.hadisi şerif.Ayet mübarek Enfal suresi 41.ayeti şerifedir.

(7)     (8) Mübarek “Şura” suresi 8.ayeti şerife.

(8)     Te’vil ul Âyât iz Zahire c2 sf 543,4.hadisi şerif.

-566-

biri İmam Cafer-i Sâdık aleyhisselam’a şu ayeti sordu: “Allah sizlere gizli ve açık nimetler vermiştir.”(1)Buyurdu ki: “Açık nimet Hz.Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi vesellem ve O’nun getirdiği marifet ve Allah’ın tevhididir. Gizli nimet ise biz Ehli Beyt’in velayeti ve meveddet ahdimizdir.İnsanların bazıları hem açık hem de gizli nimetlere inanmıştır.Bazıları ise açık nimete inanıp gizli nimeti inkar etmişler.Allah da şu ayeti nazil etti: “Ey resul! Ağızlarıyla iman ettik deyip kalpleri iman etmeyenlerin küfre doğru süratle gitmeleri seni üzmesin.”(1) Bu ayet nazil olduğu zaman Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem ferahladı.Yüce Allah onların imanını ancak bizim velayet ve muhabbet ahdimiz ile kabul eder.”(2)

(13)

O,EŞİ BENZERİ OLMAYAN İYİLİK VE GÜZELLİKTİR.

Her kim bir iyilikle gelirse ona daha hayırlısı vardır.Ve onlar o günün korkusundan güvencededir.Ve her kim kötülükle gelirse yüzüstü ateşe atılacaklardır.”(3) ayetinin tefsirinde Allame Meclisi r.a.,imamlarımızdan şöyle rivayet etmiştir: İmam Cafer-i Sâdık aleyhisselam şöyle buyurdu: “İyilik;Allah’a andolsun ki Emirülmüminin aleyhisselam’ın velayetidir.Kötülük ise onun düşmanlarına itaat etmektir.”(4)

Bu iyiliğin manasıdır.Güzellik ise şudur:

Ve güzelliği yalanladı.”Bu konuda İmam Cafer-i Sâdık aleyhisselam şöyle buyurdu: “Ama cimrilik edip zenginliğiyle övünen var ya”(5)Yani kendi nefsine güvenip hakka karşı cimri olan.Batıllık zenginliğiyle hakkı hor gören. “Ve güzelliği yalanladı.”(6) Yani Hz.Ali bin Ebu Tâlib aleyhisselam ve ondan sonraki imamların velayetini yalanladı.Onu zorluğa iteceğiz.”(7) Yani ateşe atacağız (8) .” (9)

(14)

O,BİZİ KESİN KURTULUŞA ERDİRECEK VESİLEDİR

VE ÖYLE BİR YOLDUR Kİ ONU TAKİP EDENLER HİDAYET OLUR VE KURTULUR.

(1)     Mübarek “Lokman” suresi 20. ayeti şerife.

(2)     Mübarek “Maide” suresi 41. ayeti şerife.

(3)     Tefsir u Nur us Seqeleyn c4 sf 212 ve 213,83.hadisi şerif.

(4)     Mübarek “Neml” suresi 89 ve 90. ayeti şerifeler.

(5)     Bihar ul Envar c 36 sf 81,6.hadisi şerif.

(6)     (7) ,(8) Mübarek “Leyl” suresi 8,9 ve 10. ayeti şerifeler.

  (9)   Te’vil ul Âyât iz Zâhire c2 sf 807,1.hadisi şeriften.

-333-

 

Bu yüzden Kur’an-ı Kerim şöyle feryad ediyor: “Ey iman edenler.Allah’tan korkun ve O’na vesileler arayın.Onun yolunda cihad edin belki felaha erersiniz.”(1)

Ve yine şöyle buyurmaktadır:

Onlar rabblerine ulaşabilecekleri en yakın vesileyi ararlar.O’nun rahmetini umarlar ve O’nun azabından korkarlar.Şüphesiz rabbinin azabı korkulmalıdır.”(2)

Nudbe duasında ise şöyle geçer:

Onları aracı ve senin rızana ulaşılan vesile olarak karar kıldın.”(3)

Vesile ve yol hakkında Şeyh Kuleyni r.a. şöyle rivayet eder: “İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam şöyle buyurdu: “Eğer onlar o yol üzerine istikamet gösterirlerse onları berrak su ile doyururuz.”(4)Buyurdu ki: “Yani eğer onlar Ali bin Ebu Tâlib aleyhisselam ve O’nun evlatlarının velayeti üzerine istikamet gösterirlerse Allah onların emir ve yasaklarındaki itaatlerini kabul eder. “onları berrak su ile doyururuz.” Yani kalplerine imanı içiririz.Ve yol,Ali ve  vasilerinin velayetine iman etmektir.”(5)

İmamımız Cafer-i Sâdık aleyhisselam bu manayı genişçe açıklamıştır.Şöyle ki; Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem şöyle buyurdu: “Cebrail izzet rabbi azze ve celle’nin şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Her kim benden başka ilah olmadığını ve benim tek olduğumu ve Muhammed’in kulum ve resulüm olduğunu ve Ali bin Ebu Talib’in halifem olduğunu ve O’nun evlatlarından olan imamların da hüccetlerim olduğunu bilirse: Onu cennetime sokarım ve onu kendi affımla ateşten korurum ve ona kendi civarımda yer veririm ve ona kerametimi vacip kılarım ve ona nimetimi tamamlarım ve onu en has ve halislerimden karar kılarım,bana nida etse cevap veririm,bana dua etse kabul ederim,benden birşey isterse ona veririm,o susarsa konuştururum,eğer hata yapsa ona merhamet ederim,eğer benden kaçarsa onu davet ederim,eğer bana geri dönerse onu kabul ederim,eğer kapımı çalarsa kapımı ona

(1)     Mübarek “Mâide” suresi 35. ayeti şerife.

(2)     Mübarek “İsrâ” suresi 57. ayeti şerife.

(3)       Mefatih ul Cinan sf 532.

(4)     Mübarek “Cinn” suresi 16. ayeti şerife.

(5)     Usul ü Kâfi c1 sf 220,1.hadisi şerif.

-434-

 

 

açarım.Ve her kim de benden başka ilah olmadığını ve benim tek olduğumu kabul etmezse veya kabul eder de Muhammed’in kulum ve resulüm olduğunukabul etmezse, veya bunu da kabul eder ama Ali bin Ebu Talib’in halifem olduğunu kabul etmezse, veya bunu da kabul edip O’nun evlatlarından olan imamların da hüccetlerim olduğunu kabul etmez ve şehadet getirmezse nimetime karşı çıkmış olur azametimi küçük saymıştır ve ayetlerime ve kitaplarıma karşı kafir olur.Eğer bana yönelirse onunla arama perde koyarım ve eğer benden birşey isterse onu mahrum ederimeğer beni çağırsa onu duymam,eğer bana dua etse davetine icabet etmem,eğer beni ümid etse ümitsiz bırakırım.Bu ona benim cezamdır ve Allah kullarına asla zulmetmez.

Cabir bin Abdullah ayağa kalkarak dedi ki: Ya Resulullah!Ali bin Ebu Talib aleyhisselam’ın evlatlarından olan imamlar kimlerdir? Buyurdu ki: Cennet gençlerinin efendisi olan Hasan ve Hüseyn’dir.Sonra zamanının ibadet edenlerinin efendisi Ali bin Hüseyn’dir.Sonra Bâkır olan Muhammed bin Ali’dir.Ve sen onu göreceksin ey Câbir!Onu gördüğün zaman benim selamımı ona ilet.Sonra Sâdık’tır Cafer bin Muhammed. Sonra Kâzım’dır Musa bin Câfer.Sonra Rızâ’dır Ali bin Musa.Sonra Taki’dir Muhammed bin Ali.Sonra Naki’dir Ali bin Muhammed.Sonra Zekî’dir Hasan bin Ali.Sonra onun oğlu hakk üzerine kıyam edecek olan

 ümmetimin Mehdi’sidir.Yeryüzü nasıl zulüm ve eziyetle dolduysa onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.İşte onlar ey Câbir benim halifelerim, vasilerim,evlatlarım ve ailemdir.Onlara itaat eden bana itaat etmiştir, onlara isyan eden bana isyan etmiştir.Onları veya onlardan birini inkar eden beni inkar etmiştir.Allah;onların sebebine göğün yeryüzüne inmesine engel olur, Allah onların hatırına yerin ehlini içine çekmesine engel olur.”(1)

Bu konuda en güzel hadislerden biri de Allame Meclisi’nin İmam Muhammed Taki aleyhisselam’dan rivayet ettiği şu hadistir.Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem buyurdu ki: “Ali bin Ebu Talib aleyhisselam’ı anmak ibadettir.Ve münafığın

(1)     Kemal üd Din ve Tamam un Nimet (Şeyh Saduk) r.a. c1 sf 258 ve 259,3.hadisi şerif.

-645-

alameti de şudur:O’nu anmaktan hoşlanmaz ve yalan ve efsane mecusi hikayelerini  dinlemekten daha çok hoşlanır.Sonra İmam Muhammed Taki aleyhisselam şu ayeti okudu: “Yalnız Allah zikredildiği zaman ahirete iman etmeyenlerin kalbi ekşir.Ama ondan başkası zikredildiğinde yüzleri güler.”(1)

O hazrete bu ayetin anlamı sorulduğunda şöyle buyurdu: “Bilmiyor musunuz Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem şöyle buyururdu:Ali bin Ebu Talib aleyhisselam’ı meclislerinizde anın.Doğrusu onu anmak beni anmaktır.Beni anmak ise Allah’ı anmaktır.Ali’nin anılmasından hoşlanmayan ve başkalarının anılmasından hoşlananlar ahirete inanmayanlardır.Ve onlar için acı bir azap vardır.”(2)

Böylece kitabımızın bu son bölümü de burada bitti.Bu bölümde Aliyyen Veliyyullah’ın hadisi şeriflerdeki özelliklerini masumların sayısı adedince zikrettik.Tüm bunlar şia ve Ehli Sünnet kitaplarında anlatılanların yanında gerçekten çok az kalır ve biz sadece örnek olsun diye bir kısmını zikrettik.Allah başarı verendir,Resulullah uyarandır,Ali de hâdi’dir.Allah’ın salâtı o ikisine ve pâk evlatlarına olsun.Ve Allah onların ve taraftarlarının bütün düşmanlarına lanet etsin.

 

 

 

ALTINCI BÖLÜMÜN SONU

 

 

 

 

 

 

(1)Mübarek “Zümer” suresi 45. ayeti şerife.

(2)“El Lu’luu vel Mercan” “Muhaddis Nuri r.a.” (Farsçadır.) sf 212.

-217-

 

 

 

 

 

VEDA DURAĞI

*

VE KISA BİR VAKFE

 

 

 

 

 

 

Sizlere veda etmeden önce ey Ali ve evlatlarını seven kardeşlerim,sizler ki Resulullah ve Ali aleyhimesselam’ın velayet nurunu Allah’ın lütfu ile hissediyorsunuz.Diyorum ki: Bu kısa kitabı yazmaktan kastım sadece nimetimin mevlası,seyyidim ve Hasan ve Hüseyn’in babasının –Allah’ın salât ve selamı onlara olsun-şanının birazını yüceltmekten başka birşey değildir.

Vallahi başka bir şey değildir asla.... Vallahi başka bir şey değildir asla.... Vallahi başka bir şey değildir asla....

 

Dediler ki Ali yücelmiş dedim ki asla,

Şüphesiz yücelik,Ali ile yücelmiş.

 

Eğer daha önceden ve şimdi veya gelecekte zihnime başka bir fikir girmişse --ki böyle bir şey mevlanın karşısında en büyük edepsizliktir- ben kimim ve benim değerim nedir ki fikrime başka birşey gelsin?

Ben sadece Ebul Fazl el Abbas aleyhisselam’ın babasının şiileriyle birlikte ona hizmet olsun diye bu kitabı yazdım.Ki o hazretin bu gibi hizmetlere ihtiyacı da yoktur,asıl muhtaç olan benim.Asıl ihtiyacı olan benim,çünkü bu hizmet onun şerefli adına yapılmıştır.Yine aynı şekilde muazzam seyyidem Hasaneyn’in anasından da özür diliyorum-Allah’ın selamı onlara olsun- Ona bu hediyemi sunarak diyorum ki: Seyyidem!Hediyeler onu verenin ölçüsündedir.

-999-

Ve siz ey Ali ve evlatları sevgisindeki kardeşlerim!Eğer bu kitapçıkta biraz güzellik varsa da vallahi bu güzellik onların güzelliğinden ve cemalinden kaynaklanır.Eğer biraz çirkinlik varsa bu da benden kaynaklanır.Hüseyn’in hakkına andolsun ki bu böyledir.

Özür diliyorum,özür diliyorum...

Veda etmeden evvel kısaca bir kaç noktaya işaret etmek zorundayım:

    1. Bütün bu açıklamalardan sonra ey muhip özet olarak şunu anlıyoruz ki:

 Aliyyen Veliyyullah; ezanın,kametin ve namazın kemalidir olgunluğudur. Hatta ibadet olsun veya olmasın insanın bütün amellerinin olgunluğudur. Dinin ve nimetin olgunluğunun tecelli ettiği her yerde bu da tecelli etmiştir.Ve Allah’ın razı olduğu ve Emirülmüminin aleyhisselam’ın velayetine gösterdiğimiz islam da budur.Çünkü O’nun velayeti islamın,dinin, imanın ve hak hidayetin hakikatıdır ve nübüvvetingerçek kemali ve olgunluğudur.

Demek ki Aliyyen Veliyyullah’ta ihmalkârlık da O’nun velayetinde ve etrafındaki kutsal değerlerde ihmalkârlık demektir. Allah en iyi hidayet eden ve muvaffak edendir.

     2. Bazıları kitabımda çokça hadis naklettiğimi savunabilirler.Yalnız ben derim ki: Eğer şia ve Ehli Sünnet kaynaklarından Aliyyen Veliyyullah hakkındaki elimin altındaki bütün hadisleri nakletseydim kitap birkaç ciltten oluşacaktı.Ben burada sadece zaruri olanları örnek olarak seçtim.Aliyyen Veliyyullah’ın inançta ve islami düşüncedeki yerini tespit ettim.Ki gerçek islami düşünce ve ideoloji, Muhammed ve Âl-i Muhammed’in ideolojisi ve düşüncesidir,başkasının ki değil.Başkası da kim oluyor ki?

    3. Anlatmak istediğim konunun yanında anlattıklarım az kaldığı için esere kitap değil de risale demeyi uygun buluyorum.

     4. Yazdıkları kitaplarla Aliyyen Veliyyullah’a yardım eden bütün ulemayı anıyorum.-Allah onların bayrağını İmam-ı Zaman aleyhisselam’ın zuhuru sayesinde yüceltsin-.Onların Hz.Ali ve evlatlarının velayetini savunmadaki ve korumadaki zahmetlerinin yanında ben de böylece yer almak istedim.

     5. Önce kendime sonra velayet ve teşeyyü yolundaki kardeşlerime şunu hatırlatıyorum ki: Aliyyen Veliyyullah’a

-999-

 yardımın gerçek ,yaşayan ve canlı örneği , İmam-ı Zaman aleyhisselam’a ve O hazretin ihlaslı velilerine yardımdır.

      Onun dışında insan bu dünya hayatında meyve olarak hayal kırıklığı,pişmanlık ve hüsrandan başka birşey toplayamaz.

       Son olarak ey Muhammed ve Âl-i Muhammed muhabbetindeki kardeşlerim. Allah azze ve celle’nin vasilerin efendisinin bereketi ve geniş fazlı sayesinde ölüm,kabir ve kıyametteki azabını hafifletmesi konusunda  hepinizden dua temenni ediyorum.Benim ve sizlerin Hz.Ali aleyhisselam’a ve O’nun halis taraftarlarına hizmette muvaffak etmesini Allah’tan niyaz ederim.

 

 

***                              ***                              ***                             

 

 

 

 

-220-

 

 

 

 

SON SÖZ

 

 

 

(1)     Şimdiki şiirle bu başlığın arasındaki ilişkiyi akıl sahiplerine anlatmaya gerek yoktur.

 

*YA ALİ*

 

Ey kınayıp eleştiren bırak beni, gel işit benim bu halimi.

 

Ben hâdimim Aliyyel Murtaza’ya Veliler velisi mevlal mevâli.

 

Onu her ne kadar övdüysem dediler aşırıya gittin ey gâli!

 

Hakkı yakinle gördükten sonra artık ne farkeder ki.

 

Allah’ın öyle âyeti ki her söz O’nun helali.

 

Sen artık benimle nereye dek cedelleşirsin ki,

 

Beni bu yolda kınayan adam,kendi halime bırak beni.

 

Seni kurtarana git ve sapıklığımla bırak beni.

 

Mustafâ’nın vasisini sevmek kemalin ta kendisidir.

 

Kıyametteki zahiremdir, arzularımın kaynağıdır.

 

Dinimi onunla tamamladım,sözümü O’nunla bitirdim.(1)

 

‘Kîsâ’ hadisinin sonunda Hz.Ali aleyhisselam da şöyle buyuruyor:

Öyleyse vallahi kurtulduk ve mutluluğa erdik.Aynı şekilde şiamızda kurtuldu ve dünya ve ahirette mutluluğa erdi,Kâbe’nin rabbine andolsun ki.”(2)

 

Diyorum ki:Seyyidim ey Emirülmüminin.

Kâbe’nin rabbine andolsun ki bütün varlığıma işleyen velayetin ve muhabbetinle dünyada kurtuldum ve eşi benzeri olmayan saadete erdim.Bu benim fazlım değil senin fazlındır ey fazilet sahiplerinin en üstünü.

 

 

(1)     Hâfız Receb el Bursî’nin şiirinden beyitler.

(2)     Mefatih ul Cinan’ın sonundan.

-222-

 

Ahirette ise ey sığınağım ve sağlam mağaram.Vallahi eğer sen kabul etmezsen kurtuluşum asla yoktur.-Minnet ve sena Allah’ın Resulünün ve senindir.-Senin hizmetçinin hizmetçisinin hizmetçisiyim.......Ey veliler velisi.

                                 Ebul Hüdâ

                                         Son arzum ve ümidim; KABUL.

Hatâkâr kulunuz

 

 

 

 

-545-