BENİ SADR DÖNEMİ İRAN
 

GİRİŞ
Özgürlük Fışkırması Ve İki Yaşam Biçimi
 

Devrim
AYAKLANMA

ABD BÜYÜKELÇİLİĞİNİN İŞGALİ BAZARGANIN DÜŞÜŞÜ

BENİ SADR VE İSLAM CUMHURİYET PARTİSİ

İSLAM CUMHURİYET PARTİSİNİN KURULUŞ NEDENİ

HUMEYNİ`NİN MANEVİ OĞLU BENİ SADR

BENİ SADR`DA SOSYALİZM ANLAYIŞI
SOVYETLERE KARŞI TAVIR    

İRAN POLİTİKASININ  ÖZELLİKLERİ

BENİ SADR – BEHEŞTİ ÇEKİŞMESİ VE İMAM HUMEYNİ

BENİ SADR`IN ÖRGÜTLENME ANLAYIŞI

BENİ SADR`IN EMEK KURAMI

BENİ SADR`IN EKONOMİYE ÖNCELİK “MODEL ÜLKE” DÜŞÜ

İRAN - IRAK İLİŞKİLERİ

SONUÇ




Giriş

 

İran, siyasi tarihinin eşini pek kaydetmediği ilginç bir siyasal laboratuardır. Günümüz. İran’ının bu yanını özellikle başkent Tahran’da hemen fark edebilmek pek zor değil. Bu olgunun en belirgin olarak fark edilebildiği yer Tahran Üniversitesi’nin duvarının önünde uzanan kaldırımlar.Bu kaldırımlarda akla gelebilecek her gelebilecek  her eğilimdeki siyasal grup , yanyana kitaplarını afişlerini ve marş kasetlerini satıyorlar.Kaldırımların üzerinden gelen geçenler herhangi bir grubun militanlarıyla canlı tartışmalar yapıyorlar.

 

Özgürlük Fışkırması Ve İki Yaşam Biçimi

 

Halk Fedailerinin yayın tezgahları Che Guevara’nın bazen kral Marx’ın , Engels’in ve Lenin’in büyük resimlerinin asılmış olmasıyla anlaşılıyor.Ünlü hikayeci Samet Behrengi ile onun gibi SAVAK’ın elinde öldürülen şair Hüsrev Gulusorhi’nin afişleri de Halk Fedailerinin Tezgahlarını süsleyen görüntüler arasında[1]. Bu görüntülere kentin her köşesinde de rastlamak mümkün. Bu durumun Şah ‘ın uzun yıllar süren koyu istibdadından sonra bir özgürlük fışkırması olduğu anlaşılabiliyor. Bazı İranlılar ise bu durumun sürekli olacağını savunuyorlar.Onlara göre , İslam kavramı ile özgürlük içiçe. Herkes görüşünü serbestçe söyleyebilmeli , yazabilmeli, savunabilmeli. İslam da zorlama olmadığına, İslam , zorlamayı baskı ve zulmü yasakladığına göre , bu görüntülere şaşmak için bir neden yok.Bu savları ortaya atanların , böyle bir durumun İslam Devrimi’nin diğer tüm devrimlere üstünlüğünü kanıtladığına inanarak gizli bir gurur duydukları da seziliyor.

Aslında İran’da devrim sonrasının renkli görüntüleri bu kadarıyla da kalmıyor.Başkent Tahran’ın kaldırımları başka renklilik unsurlarını da çarpıcı biçimde sergiliyor. Örneğin İmam Humeyni ile Batılı sinema oyuncularının ve şarkıcılarının renkli posterleri yan yana görülebiliyor. Sayısız işportacı tezgahlarındaki teyplerden hem devrim marşları hem de kulakları tırmalayıcı Batı müziği melodileri işitilebiliyor.

 

Devrim

 

Devrim üzerinde kaleme alınmış hemen her çalışmada , toplumun rejim üzerinde ciddi bir basınç yaratmış olan kesimlerinin aydınlar ve dini kast olduğu ileri sürülür.Oysa bu sav gerçeği yansıtmıyor.Yazar ve avukatlardan gelen ve Şah üzerinde liberalleşme konusunda bir basınç yaratmak isteyen ABD Başkanı Carter tarafından teşvik edilen sivil haklar konusundaki protestolar, 1977 yılının başlarından itibaren giderek büyüyordu[2]. Bu reform çağrısında bulunmaları için burjuva liderlere bir fırsat verdi ve 1977 yılı Haziran ayına gelindiğinde , Ulusal Cephe’nin Şah’ın 1905 Anayasal Devrimi’yle kazanılan hakları yeniden vermesi – yani burjuva özgürlükleri yeniden tanıması – talebini öne sürecek kadar kendisine güvendiği görüldü. Ne var ki, bu talepler, rejim açısından, liberal muhaliflerin yıllardır öne çıkardıkları taleplerden pek farklı değildi.Rejim, kitlesel muhalefetle yüz yüze gelinceye kadar, gerçek bir basınç altına girmedi.

1977 Haziran’ında Güney Tahran’ın yoksul halk kesimleri ilk açık ve dolaysız meydan okuma eylemlerine giriştiler.Krallığının başkentinin görüntüsünü bozdukları için  Şah’ın canını sıkan gecekonduların yıkımını gerçekleştirmek için bölgeye gönderilen polisler beklenmedik bir direnişle karşılaştılar.Binlerce insan haftalar boyunca polislerle mücadele etti; 27 Ağustos günü .50.000 gecekondu sakininin katıldığı bir gösteri sonrası polisler ve yıkım için gelen buldozerler bölgeden çekildiler.Direniş rejim planlarından vazgeçmek zorunda bırakmıştı.Bu 1950 den beri görülen en büyük kitlesel protesto eylemiydi ve Şah’a muhalif olan tüm kesimlere muazzam destek kazandırdı[3] .

Dinsel muhalefet uzun süreden beri 1964 yılında sürgüne gönderildiği  günden itibaren Irak’ta yaşamakta olan Ayetullah  Humeyni’nin etrafında  örgütlenmişti. Dinsel iktidara tek başına sahip olmanın vermiş olduğu avantajla yaygın bir saygınlık kazanmış olan Humeyni , kendiside çok uzun süreler rejimle yakın bir ilişki içinde kalmış olmakla birlikte Pehlevi’lere  ilk eleştirilerini 1940’ların başlarında yöneltmeye başlamıştı.Sürgün, Humeyni’nin  görüşlerini keskinleştirmişti; mollalardan ve ilahiyat öğrencilerinden oluşan gizli bir ağ, on yılı aşkın bir süre boyunca Humeyni’nin içinde monarşinin İslam’a yabancı bir yönetim olduğunu ilan edip rejime karşı direniş çağrısında bulunduğu konuşma kasetlerini ve bildirilerini dağıtmıştı[4].

1977’nin Aralık ayında Humeyni bir kez daha Şah’ın devrilerek 1905 Anayasası’nın yeniden yürürlüğe konması çağrısında  bulundu.Rejimin yayın organları , giderek ağırlaşan muhalefet atmosferinin de etkisiyle bu çağrıya telaş içinde ve sert bir şekilde karşılık verdi. Humeyni’nin kişiliğine saldırarak kutsal bir şehir sayılan Kum kentindeki öğrencileri ve mollaları gösteri düzenlemeye kışkırttı.Onlarca gösterici polis tarafından öldürüldü ve 40 günlük yas ilan edildi; bu gelişmeler , mollalara , öğrencilerden , bazaarilerden ve kent yoksullarının bazı kesimlerinden oluşan hareketin başına geçmeleri olanağı verdi.

Humeyni yandaşları, camiler, dinsel eğitim kurumları, ve hareket içinde merkezi öneme sahip bir kurum olan bazaar aracılığıyla tesis edilmiş ağ vasıtasıyla gösterileri yaygınlaştırdılar. İran’da camiler fiziksel konum itibarıyla pazar yerlerine entegre olmuş durumdaydı; tüccarlar, zanaatkarlar, esnaflar en sadık Müslümanlar arasındaydı ve dinsel seçkinlerin en ateşli taraftarları bunlardı.

1978’in ilk ayları boyunca , mollaların çağrısı üzerine örgütlenen ve dinsel sloganların üstün olduğu gösteriler ağırlıktaydı.Sonra ,yaz aylarında , ekonominin daha da kötüleşmesinin verdiği etkiyle grevler tekrar ortaya çıktı. Bütün yıl boyunca  hükümet ekonomiye ‘çeki düzen verme’ ihtiyacını şiddetle hissetti. Hükümet, şimdi anılan dönem içinde sanayinin genişlemesini yarı yarıya azaltmış olmakla ve inşaat sektöründe yıllık büyüme oranını yüzde 32’den yüzde 7’ye düşürmüş olmakla övünüyordu. Ücretler hızla geriledi-kalifiye olmayan bir işçinin günlük on dolar olan ücreti 7 doların altına düşerken kalifiye işçiler üzerindeki basınç giderek arttı.[5]

Mollaların çağrısıyla düzenlenen gösterilerin niteliği değişmeye başladı. Kent yoksullarının yanı sıra , küçük sayıda işçi de bu gösterilere katılmaya başladı. Ekonomik kriz ile muhalefet hareketi arasındaki ilişki, en yüzeysel burjuva yorumcuların bile görebileceği kadar acık bir hal alıyordu.Washington Post gazetesi şu yorumda bulunuyordu:

Son günlerde İran’ın dört bir yanında yaşanan ayaklanma dalgası, enflasyon, eşitsiz bölüşüm ve devletin yüksek kurumlarındaki yozlaşma karşısında galeyana gelen sıradan insanların işi. Deneyimli bir ekonomist, ‘Bundan bir yıl önce bu insanları ayaklanmaya kalkışırken göremezdiniz’ diyor: ‘Bunların Hepsi yükseliş sırasında inşaatlarda çalışıyordu[6].

  

Ağustos 1978’e gelindiğinde, protesto eylemlerinin eriştiği düzey rejiminin müttefiklerini kaygılandırmaya başladı.ABD bir dizi tavizlerde bulunulması çağrısında bulundu ;bu çağrıya iki bakana görevden el çektirerek karşılık veren Şah dini liderler için makul olacağına inandığı Şerif İmami’yi bakanlığa getirdi.Ancak grevler, sabotajlar ve protesto gösterileri, devam etti ve Şah yaklaşımını değiştirerek geçmişte sorunları çözmüş olduğu yönteme baş vurdu.Sıkı yönetim ilan eden Şah, askerler ‘Kara  Cuma’ olarak anılan 8 Eylül günü Tahran’da binlerce göstericiyi öldürürlerken muhalefete meydan okumuş oluyordu.
 

AYAKLANMA

Devlet aygıtı artık dağılıyordu. Humeyni 1 ŞUBAT 1979`da ülkeye geri döndüğü zaman kendisine silahlık kuvvetlerin en kritik birimlerinin desteğini vaat eden subaylar tarafından karşılandı. Ülkenin dört bir yanında her gün askerler ordudan firar ediyordu;bahtiyar,askeri polis gücünü ve Ulusal Muhafızları bomafarların –hava okulu öğrencilerinin –bir ayaklanmasını bastırmak üzere kullanınca mücadele doruğuna yükseldi.

İsyancılar bir gün 24 saat içinde , fabrikaları, silah depolarını , askeri üsleri , ceza evlerini , televizyon istasyonunu , meclisi ve Tahran`daki askeri akademiyi ele geçirerek Şah`ın savaş aygıtının  büyük bölümünü tahrip ettiler. Ordu içi de subayların oluşturduğu topluluğun çökmesiyle birlikte ülkenin her yanında askeri tesislerin kontrolü isyancıların eline geçti. Humeyni’nin daha önce başbakan ilan ettiği Bezirgan bu göreve geldi.

Şah a bağlı kuvvetlere arta kalanlara son bir gayretle düzenledikleri darbe girişimleri iki gün içinde bastırıldı. 16 Şubat`a gelindiğinde Pehlevi devleti artık bütünüyle çökmüş durumdaydı.

 

  ABD BÜYÜKELÇİLİĞİNİN İŞGALİ BAZARGANIN DÜŞÜŞÜ

 

Devrimden sonra uluslar arası çatışmaların ortasına sürüklenen İran da reformist ve laik olmak hatta laikliğe prim veren bir tutum içinde olmak ülkedeki Batı egemenliğine korumak iktidar mücadelesinin gidişine göre ABD ajanlığı ya da ABD yanlılığı ile suçlanma tehlikesini içermiştir. Devrim öncesinde Şah`a karşı muhalefetin en çarpıcı aktörlerinden olan Bazargan , 1979 sonlarından itibaren önemi gittikçe azalan bir emekli siyaset adamı durumuna gelmiştir.

SSCB ve ABD`den hangisinin İran Devrimi`nin başarısızlığında çıkarı vardır? ABD için İran yalnızca bir ana enerji ve petrol-dolar kaynağı değil aynı zamanda Pakistan`dan Türkiye`ye kadar uzanan bir alanda Birleşik devletlerin çıkarlarını ve dostlarını tehdit eden kriz yayının deprem merkezi . Burada henüz geniş şebekeleri pratik olarak dağıtılamamış olan CIA ve İsrail Mossad`ının önce istikrarsızlığı sağlamayı sonra da Batı yanlısı bir hükümetin ortaya çıkmasını sağlamayı hedef aldıkları gizli entrikaları da var[7].

İmam Humeyni`nin devrimin zaferinden kısa bir süre sonra yerleştiği Kum ile Tahran arasında çatışma bir türlü uzlaştırılamadı. Bazargan dizginleri tam anlamıyla ele alamadı. Hükümeti güçlendirmek ya da ülkedeki iktidar ikilemini giderme amacıyla yasama organı niteliliğindeki Devrim konseyinin bazı üyeleri 1979 yazında hükümete sokuldular. Bu önlem, bazargan hükümeti ile muhalifleri arasındaki uçurumları kapatmaktan çok yürütme görevlerini paylaşan devrim konseyi üyelerinin devlet yönetimi deneyimlerini artırmalarına yaradı.

Bazargan hükümeti gösterilen tüm gayretlere rağmen güçlenmenin tersine giderek zayıfladı. Hükümet İran`da mevcut çok  sayıda siyasal gücü karşısına almıştı. İran solu Bazargan`ın karşıtları arasındaydı. Sol sayısal olarak önemli ve kalabalık bir gücü ifade etmemekle birlikte, toplumsal hoşnutsuzluğu beslemekte sayısal durumu ile ters orantılı bir rol oynamaktadır.

Tıpkı Bazargan gibi Batı basınında laik İslamcı olarak nitelenen Beni Sadr özellikle ekonomik politika konularında Bazargan`ın çizgisine en ağır eleştirileri yönelten siyaset adamı olarak sivrildi. Beni Sadr`ın muhalefeti o kadar kesindi ki kendisine önerilen bakanlık koltuğunu bile reddetmişti.

İzlediği politika İran`ın tüm toplumsal ve siyasal güçlerinin eleştirisi altında olan Bazargan , devrimci bir ülkede kaçınılması gerekli adımları atmaya devam edince sonunu da getirdi.

Bazargan hükümeti ABD ile ilişkilerini düzeltmek istiyordu. Bunun için İran`ın iç ve dış düşmanlarını caydırmak , devleti güçlendirmek için ordu gerekliydi. Bunun yolu da parası ödenmiş Amerikan silahlarını bir an önce elde etmekten geçiyordu.

ABD ile ilişkilerini normalleştirme planını uygulama anı ve yöntemini yanlış seçmişti. Bazargan ile Yazdi`nin Brzezinski ile görüşmesi İmam Humeyni nin bilgisi dışında olmuştu. ABD büyükelçiliğinin işgali ve Amerikan diplomatlarının rehin alınması bu gelişmenin ürünü olarak ortaya çıktı.

ABD nin kuruluş yıl dönümü olan 4 Kasım da Tarhan`daki ABD büyükelçiliği bir grup öğrenci tarafından işgal edilerek sayıları ellilerin üzerindeki diplomatı rehin aldı.ABD büyükelçiliği de casuslar yuvası olarak adlandırıldı. Olay üzerine Bazargan hükümeti istifa etti ve istifası kabul edildi.İran ın uluslar arası diplomaside tecridine yol açan rehineler sorunu esasında devrim sonrasında içerdeki iktidar mücadelesini uzantısıydı.

 

  BENİ SADR VE İSLAM CUMHURİYET PARTİSİ

           

           

Tahran`daki ABD büyük elçiliğinin işgali ve Amerikalı diplomatların rehin alınması, İranlı devrimci siyasal çevrelerin bir çoğu için bir yük  haline gelmiş olan bazargan hükümetinin sonunu getirdi ama İslam intelligentsiasının iki kanadı arasındaki tarihsel çekişmeyi durduramadı . Durduramadığı  gibi, daha da alevlendirdi[8].

Rehineler sorununu patlak vermesiyle birlikte, İran siyaset sahnesini İmam Humeyni`den sonra dolduracakları az çok kesinleşen iki kant olanca ağırlıklarıyla sahneye çıktılar. Kanatlardan biri, İran siyasal yaşamından bir – iki yıl öncesine dek pek fazla duyulmamış bir kişinin isminde simgelendi; Abulhasan Beni Sadr .

Diğeri ise, Devrim sonrası devlet cihazının kilit noktalarına yerleşen bir partinin , ama alışıla gelmiş parti ölçülerine de , biçimine de pek benzemeyen geniş bir siyasal gruplaşmanın isminde;  İslam Cumhuriyet Partisi (Hizbi Cumhuri Islami ).Partinin  beş kurucusundan özellikle üçü , Beni Sadr`in amansız karşıtları olarak kendilerini gösterdiler : Ayetullah Dr. Muhammet Behseti Huccetulislam Hasemi Rafsancani ve Huccetulislam Ali Hameney ...

Beni Sadr, Bazargan kabinesinin çekilmesi üzerine hem dışişleri , hem de ekonomi ve maliye bakanlıklarını yaptı.Dışişleri Bakanlığı ismini uluslararası  camiada duyulmasını sağladı. Rehineler sorunu nedeniyle dünya kamuoyunun ışıkları Iran`in üzerine yöneldi.cumhurbaşkanı ve başbakanı bulunmayan ülkenin dış dünyaya muhatap tek ismiydi Beni  Sadr . İmam Humeyni ile arasında çözüm yolları konusunda görüş ayrılığı çıkıp da dışişleri bakanlığından çekilmek zorunda kalınca itibari  iyice art

Rehineler sorununun çözümünde İmam`la ters düşmesine rağmen yıldızı kaymadı . Ekonomide ve maliye bakanlığı koltuğunu koruduğu gibi Ocak 1980`de Iran tarihinde ilk kez yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde görülmemiş bir oy yüzdesi elde etti.Ve cumhurbaşkanı seçildi.
 

İSLAM CUMHURİYET PARTİSİNİN KURULUŞ NEDENİ

 

İran ın en belirgin özelliklerinden biri kendine  özgün ve Batılı ölçülere hiç uymayan siyasal bir yapısının bulunmasıdır. Var olan partiler bile batı anlamdaki siyasal partilere hiç benzememektedir.Buna örnekse önce Devrim konseyine , sonra parlamentoya egemen olan ve giderek devlet aygıtının iplerini ele geçiren İslam Cumhuriyet Partisidir.

Cumhurbaşkanı Beni Sadr ın yakın çevresinde yaygın bir kanıya göre , bu partini kuruluşunda Beheşti ve Rafsanicani gibi din adamlarının Ayetullah Talegani nin dev bir isim haline gelmesinden ürkmelerinin rolü büyüktür. Partinin kuruluşunun ardındaki gerekçe olarak gösterilen bu yargıya bakılacak olursa , Beheşti, Rafsanicani ve Talegani nin artan prestijini ulema arasında ancak bir örgüt gücüyle  dengeleyebileceklerini düşünmüşler ve İCP yi kurmuşlardır. Böyle bir partinin kurulması politize din adamlarının İCP nin devlet aygıtının oluşmakta olduğu bir dönemde yönetim mekanizmasına egemen olma eğilimlerini yansıtmıştır. 

 

HUMEYNİ`NİN MANEVİ OĞLU BENİ SADR

 

İran İslam devriminin önderinin kendisinden manevi oğlum diye söz ettiği Beni Sadr 1933 yılında Batı İran da Hemendan kenti yakınlarındaki bir köyde dünyaya geldi.Babası Ayetullah Nasrullah Beni Sadr, Musaddık hareketinde aktif rol oynamış , yurtsever bir din adamıydı. Musaddık hareketinin bastırılmasından sonra Irak a kaçmış ve orada ölmüştür[9].

İlk siyasal deneyimini 1950`lerde Musaddık`ın Petrolü millileştirmek kararı lehinde imza toplama kampanyasını yürüterek kazanmış.Beni Sadr , 1950`lerin sonunda Tahran Üniversitesinde İlahiyat ve İktisat Fakültelerinden mezun olmuş. Daha sonra , Toplumsal Araştırma Merkezinde, Kuzistan Eyaletinde işçi sorunları, İran da feodalizm ve kent sosyolojisi konularında dört yıl süreyle incelemeler yapmış.

1960`ların öğrenci hareketinin tanınmış önderlerinden biri olarak sivrilmiş, iki kez siyasal faaliyetler yüzünden tutuklanmış.1963 ayaklanmasına katılmış , yaralanmış ve bir süre sonra yakınlarının artık İran da barınamayacağına kendisini ikna etmesi üzerine ülkesini terk ederek çok sayıda İranlı devrimci aydın gibi yurtdışına çıkmıştır. 15 yıl Fransa da felsefe alanında uzmanlık yapmış ve 1970 yılından başlayarak kitaplarını yayınlamıştır.

Beni Sadr ile İmam Humeyni arasındaki yakınlığı pekiştiren devrimci ayaklanmanın başlamasından kısa bir süre önceki mektupları olmuştur. Beni Sadr İmam`a halkçı patlamanın çok yakın olduğunu ve devrimci hareketin başına rakip eğilimlerin geçmemesi için kendisini bu gelişmeye ve önderliğe hazırlaması gerektiğini yazmıştır.

 

BENİ SADR`DA SOSYALİZM ANLAYIŞI

 

Beni Sadr laik görüşlere sahip olmamakla birlikte laik gelenekten gelen siyasal çevrelerle İslam Cumhuriyet Partisinin düşmanca tavır aldığı halk mücahitleri gibi solcu-İslamcı çevrelerle de işbirliği yapmak yanlısıdır. İCP ile işbirliğine asla pek hevesli görünmemiş olan Cumhurbaşkanı`nın bu eğilimi de din adamları için ürkütücü olmuştur.

Le Monde gazetesi muhabiri Beni Sadr`a şu soruyu sormuştur:

“Seçim sonrası kurulacak bir hükümet perspektifinizin sağınıza yani Ulusal Cepheye, solunuza yani Mesut Recevi nin Halk Mücahitlerine doğru açılmak olduğu gözleniyor. Bu doğru mu?”

Beni Sadr ın yanıtı:

-sağa elbette ki hayır. Herhalde Ulusal Cephenin sol kanadında yer alan şahsiyetlere başvuracağım. Halk mücahitleriyle de işbirliğini bir kenara itmiyorum. Bu amaçla ,yanlış anlamları önlemek için önderlerin beceri ile kamu önünde bir diyaloga  girmek niyetindeyim. Bizim ki gibi bir İslam Cumhuriyetinde ahlak her şeyden önce gelir ve Stalinist yöntemler asla hoş görülmez  öte yandan Marksizm ile İslamın  birbirine kaynaştırılması kabul edilemez.[10]

Beni Sadr bir İslamcı olarak laiklikle kendi düşünceleri arasında belirli sınır çizmektedir. Öte yandan din adamlarının devlet yönetiminde ağırlık sahibi olmasına karşı çıkarak sağdan sola uzanan geniş bir siyasal yelpazeye yerleşen laik düşünce ve eylem temelinde oluşmuş guruplar için İslam hareketi içinde desteklenebilir akımın temsil etmektedir. Hiç kuşkusuz İslam Cumhuriyet Partisi yandaşlarından ürken ve bu güçlere tepki dolu olan laik geleneğe bağlı siyasal çevreler, Beni Sadr`ın özgürlükçü tutumundan da esinlenerek , onu kendilerine İslami hareketin diğer öğelerine oranla çok daha yakın bulmaktadırlar. Beni Sadr Marksizm’e karşı çıkmakla birlikte, İslamcı anlayışı sosyalizan konular taşımaktadır.

 

SOVYETLERE KARŞI TAVIR    

 

Beni Sadr katı anti Sovyet görüşleriyle ün yapmıştır. Cumhurbaşkanı`nın Sovyetler Birliği hakkındaki tutumu Marksizm’e duyduğu ideolojik itirazlardan çok Sovyetlerin süper kuvvet konumuna duyulan felsefi ideolojik bir tepkiden kaynaklanmaktadır. Beni Sadr cumhurbaşkanı seçildikten sonra yaptığı basın toplantısında Sovyetlere karşı anlayışını şu sözlerle ortaya koymuştur :

“  İran Devrimi hem Sovyet hem de Amerikan emperyalizmine karşı mücadelesini sürdürmeye kararlıdır. Ancak şu sıra da en büyük tehdit Sovyetlerden geliyor. Ruslar kapımızdalar. Eğer sıcak sulara ulaşmayı başarırlarsa  sadece İran ı değil tüm Ortadoğu`yu ve Hint alt kıtasını da kontrol altına alacaklar.”[11]

Beni Sadr`ın gerek Sovyetlere gerekse Amerika`ya karşı tavrının temelini uzlaşmaz ve ilkesel biçimde bağlı olduğu tam bağımsızlık anlayışı oluşturmaktadır. Beni Sadr`a göre özgürlük ve bağımsızlık kavramları İslam`ın ruhudur. Bu iki kavramdan bağımsız bir İslam düşünülemez . bu noktada Cumhurbaşkanı`nın Sovyetler ve ABD`ye yaklaşımı pratik değil ideolojik bir özellik taşımaktadır. Ancak Afganistan müdahalesinden sonra Sovyetler in nefesini İran`ın ensesinde daha belirgin bir şekilde hisseden Beni Sadr , kuzey komşusunu ABD`ye oranla daha acil bir tehlike olarak kabul etmektedir.

 

İRAN POLİTİKASININ  ÖZELLİKLERİ

İCP`nin önderliğinin bu eşine kolay rastlanmayacak özelliklerini Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte 1980`de hükümet sorunu doğmuştur. Anayasaya göre Başbakan Cumhurbaşkanı tarafından atanmakta , ancak Parlamentonun onayı gerekmektedir. Parlamento İCP tarafından kontrol edildiği için atanacak ismin Beni Sadr ile İCP arasında bir uzlaşma ismi olması zorunluydu. Beni Sadr başbakanlık görevi için birkaç ay önceki rakibi, İCP`nin adayı Habibi `yi atamayı düşünmüştür. Ancak Habibi`nin başkanlığı İCP`nin karşı çıkmasıyla gerçekleşmemiştir.

Sonuçta uzlaşma ismi olarak Beni Sadr`ın çaresizlikle atamayı kabul ettiği Muhammet Ali Recai ortaya çıkmıştır. İşin garip yanı Muhammet Recai İCP üyesi değildir. Partinin Beni Sadr ile işbirliği yapabilecek nitelikte bir üyesi olduğu için Mustafa Mirselimi veto eden parti çoğunluğu parti üyesi olmadığı halde cumhurbaşkanının girişimlerine karşı partiyle birlikte hareket eden Recai` yi istemiştir.

Partiyi Batılı ölçülerin dışında kılan özellikleri burada da belirleyici rol oynamıştır. Parlamento seçimlerinde zafer kazanan parti şubelerinin önemli bir bölümü , seçimlerden iki ay kadar önce yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi adaylarını değil Beni Sadr`ı desteklemiştir. Partinin bir çok üyesi ve şubesinin Beni Sadr`ın cumhurbaşkanı seçilmesinde önemli pay sahibi olması kısa süre sonrada cumhurbaşkanına nefes aldırmayacak siyasal girişimlere damgalarını vurmaları İran politikasının kendine özgü yanlarından biri olarak ortaya çıkmıştır.

 

BENİ SADR – BEHEŞTİ ÇEKİŞMESİ VE İMAM HUMEYNİ

 

Humeyni tek merkezli iktidar anlayışı içinde olan Beni Sadr ile Beheşti çatıştığında cumhurbaşkanınınkine ters bir tutum ortaya koyarsa Beni Sadr`ın itibarını sarsacağını ve ülkedeki çok merkezli iktidar olgusunu besleyeceğini biliyordu.

Humeyni Beni Sadr`a duyduğu güvene rağmen layık düşünceyle herhangi bir düzeyde ilişkisi olmuş bir siyaset adamına sonsuza dek kefil olmamaktaydı. Bu nedenle cumhurbaşkanı ile Amerikan Büyükelçiliği`ni elinde tutan  militan İslamcı öğrenciler yetki çatışmasına girdiklerinde asıl umudunu bağladığı devrimin gençliğine zarar verecek bir tutumu almaktan kaçınmıştır.

Bununla birlikte Beni Sadr`a göstermiş olduğu desteğe rağmen , bunun İCP`nin gözden çıkaracak ölçüye varmaması için dikkat etmiştir. Çoğu kez Humeyni, ağırlığını kaydırması gerektiği durumlarda İCP`e taraf olmuştur.

 

BENİ SADR`IN ÖRGÜTLENME ANLAYIŞI

 

Parlamento seçimlerinde Beni Sadr`ın adayları, başında Ahmet Salamatyan`ın bulunduğu “ Cumhurbaşkanı ile eş güdüm bürosu” adı altındaki bir mekanizmanın desteğine güvenmişlerdir. Bu büro Beni Sadr ın örgütlenmeye ilişkin fikirlerine uygun olarak Ahmet Salamatyan`nın çabaları sonucu oluşturulmuştur. Her ikisi de parti fikrine karşıdırlar.  Beni Sadr`ın görüşlerini temsil eden anlayış ile oluşan bu büro ülkenin her yanında kitle tabanından oluşacak cumhurbaşkanı yandaşlarını yatay ilişkiler içinde ve eş güdümlü bir şekilde  harekete geçirmeyi hedeflemiştir.

Bu büronun asıl önemi, gelecekte mutlaka sınanacak , yepyeni ve doğrudan demokrasiyi sağlayacak bir örgütlenme pratiğinin yani özgün bir örgütlenme kuramının ifadesi olmasında yatmaktadır. Ancak bu mekanizma yeterli beceriyle işletilemediği için seçimlerde İCP üstünlük sağlamıştır.

 

BENİ SADR`IN EMEK KURAMI

 

Beni Sadr`ın ekonomik görüşleri de İCP`nin kurucu liderleri ile pek uyum halinde değildir.Beni Sadr`ın ekonomik doktrini de ,en ünlü kitabı olan İktisap-ı Tevhidi de ifadesini bulmaktadır. Bu kitapta esas olarak sınıfsız toplum düzeni savunulmaktadır. Beni Sadr`a göre “İslami anlayış uyarınca mülkiyet ,özellikle insanın emeği üzerinde sürekli hakkının bulunması, bu da sınıfsız toplum anlamına gelir”. [12]

Cumhurbaşkanı seçildikten bir süre sonra yaptığı bir konuşmada bu görüşünü şu kuramsal cümlelerle dile getirmiştir:

“Yaradan ile Yaradılış arasındaki ilişki emeğe dayanmaktadır. Allah bizimle Yaradanımız olarak temas halindedir ve bu insanlarla doğa arasındaki ilişkide de geçerlidir. Bu demektir ki insan ve çevresi arasındaki ilişki emeğe dayanmaktadır. Bu nedenle ,İslam, Avrupa ve Amerikan toplumlarındaki gibi İran`da  da hüküm süren diğer kriterleri ortadan kaldırmaktadır...”

Marksizm`de “emek en yüce değerdir” görüşü ile özünde önemli benzerlik taşıyan bu radikal- kollektivist anlayış , özel mülkiyetçi eğilimleri ürkütücü niteliktedir. Özel mülkiyetçi ekonominin temel dayanağını oluşturması beklenen Pazar , Beni, Sadr`ı desteklememiştir.

 

  BENİ SADR`IN EKONOMİYE ÖNCELİK “MODEL ÜLKE” DÜŞÜ

 

Beni Sadr ve çevresi İran`ı kendine yeterli bir ülke haline getirerek model ülke yaratabileceklerini , İslam`ın evrensel bir sistem olarak dünyanın ezilen yığınlarının çekim merkezi haline ancak böyle geleceğine inanıyorlar

İCP`nin çizilmiş bir ideolojik bir kimliği yok. İçinde tüccarların ekonomik çıkarlarını temsil eden unsurlardan sınıf ayrıcalıkları bulunmayan bir toplumu savunan unsurlara kadar var olan bir kadro yapısını içeriyor. Birbirlerini  ABD`nin çıkarlarına hizmet etmek ölçüsünde ağır baskılar altında bırakan bu iki güç Beni Sadr`ın ve İCP`nin önderlerinin , Beheşti, Rafsancani nin , Hameney in isimlerinde simgelenen İran Devrimci- İslamcı hareketinin tarihsel iki kolu arasındaki  çatışma klasik bir devrim sonrası iç çatışmasıdır [13].

Modelde siyası iktidarı sağlama özel sektör , kooperatif sektörü ve kamu sektörüne yol gösterici ilkeleri saptama esas olarak alınıyor. Kooperatif sistemi içinde sermayenin devletin yani halkın olması ve işletmenin öz yönetim biçiminde olması öngörülüyor. Öncelik üretime verilerek , harcamaların köylük  alanlara çevrilmesi ve emek yoğun küçük işletme projelerine yönelme amaçlanıyor.

İRAN - IRAK İLİŞKİLERİ

 

İki ülke arasındaki ilişkilerin kötüleşmekte olduğuna ve Irak tan kaynaklanan tahrikler sonucunda gidişatın sıcak bir çatışmaya dönüşeceği kuvvetli bir ihtimaldi. Örneklemek gerekirse Irak`ta yaşayan Şiiler İran`a göçe zorlanıyor, sınır boyunca çatışmalar çıkıyor ve Irak hükümeti Körfez in ağzında bulunan Büyük Tomb ve Abu Musa adaları üzerinde hak iddia ediyordu. Ne var ki bu tahrikler çok geçmeden ters tepti. Kürt liderleri , bir ABD veya Irak saldırısında İran`ı oluşturan kardeşleriyle birlikte savaşacaklarını açıklamak ihtiyacını duymuşlardı [14].

Görünürde Irak daha güçlü görünüyordu. İhtilal ile birlikte askeri yönden üstünlüğünü kaybeden İran , devrimin ihracı tehdidiyle Irak üzerinde yarattığı baskıya güvenebilirdi.Çıkan çatışmada İran saldırgan taraf olarak göründü. Halbu ki sınır çatışmalarında Irak ın sorumlu olduğu görüşü yaygındı. İran`ı asıl korkutan ABD`nin Irak ı kendisine karşı kullanmasıydı[15].

Savaş cumhurbaşkanı Beni Sadr`ı İran Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı olarak kitlelerin önüne çevresinde kenetlenmesi gereken bir ulusal önder olar çıkarıvermiştir. İran`daki iç çatışmaya vücut veren tarihsel ve ideolojik nedenler hiçbir şekilde ortadan kalkmamıştır. Sadece savaşla birlikte gündemin alt sıralarına inmişlerdir.

Dokunulmaz durumdaki Beni Sadr`a eleştiri okları tekrar değmeye başlamıştır. Beni Sadr ve temsil ettiği güçler istikrar yanlısıdırlar. Beni Sadr`ın ülkede birden fazla iktidar odağının bulunmasına itirazı biraz da bu istekten kaynaklanmaktadır. Çünkü  iktidarın tekilleşmesi ,   istikrar sağlama olanaklarını da beraberinde getirecektir.

 Irak saldırısı Bağdat için bir felaket , tahrandaki rejim için ise   muhteşem bir destek anlamına geldi. Humeyni`nin ilk tepkisi savaşı ülke içi muhalefete karşı giriştiği saldırıda yeni bir cephanelik olarak kullanmaktı. Mezhepçilikle ırkçılığı bir araya getirip anti emperyalizm retorikliğiyle birleştiren Humeyni kendi liderliği altında ulusal birlik çağrısında bulundu[16].

 

SONUÇ

 

Kendisinde ılımlı olarak söz edilen Beni Sadr , kendisini uzlaşmaz ve katı tavırlı olarak nitelendirmektedir. Elli yıllık Şah rejiminin yıkılışının önderidir.özgürlük isteyen İran Halkı onun sayesinde rahatça konuşabildiler.

Beni Sadr 1980 yazında karşısında yasama ve yargı erkiyle , yürütme erkinin bir kesimini bulmuştur. Kendisi yürütme erkinin sadece bir bölümünü elinde tutar duruma düşmüştür. İran tarihinin ilk Cumhurbaşkanı`ı , dünyada cumhurbaşkanı taşıyan tek muhalefet lideri olmuştur. Üzerinde en fazla durduğu konu. İran’daki çok başlı iktidar olgusuna son vermek, iktidarı merkezileştirmekti. Beni Sadr sosyalizm yanlısı değildir; çünkü sosyalizmin mutlak devlet iktidarına dayandığına inanmaktadır. Kendisi Marksizm’e karşı çıkmakla birlikte İslamcı anlayışı sosyalizan tonlar taşımaktadır. Bu düşünce yapısıyla Pazar ın yani ticaret burjuvazisinin siyasal temsilcisi olan İslamcı çevrelere karşı desteklenmesi gereken bir devlet adamıydı.

 

 

KAYNAKÇA

                                                         

1-ÇANDAR, Cengiz.Dünden Yarına Iran.İstanbul.Yalçın Yayınları.1981.

2-MARSHALL, Phill. İran`da Devrim ve Karşı Devrim.İstanbul.Z Yayınları.1994.

3-TÜLÜMEN, Turgut.İran Devrimi Hatıraları.İstanbul.Boğaziçi Yayınları.1998


 


[1] ÇANDAR,Cengiz. Dünden yarına İran,İstanbul,Yalçın Yayınları,1981,s.25.

 

[2] Phill Marshall, ‘İran’da Devrim Ve Karşı devrim, Ekim 1994, Z yayınları s. 41

 

[3] Marshall,a.g.e.s. 42.

 

[4] Marshall,a.g.e s.43.

 

[5]Marshall ,a.g.e.s.44.

 

[6]Marshall,a.g.e. s.45.

 

[7] ÇANDAR, a.g.e. s.95-96.

[8]ÇANDAR,a.g.e. s.107.

 

[9] ÇANDAR, a.g.e. s. 109.

[10] ÇANDAR,a.g.e.s. 118.

 

[11]ÇANDAR, a.g.e. s.120.

[12] ÇANDAR,a.g.e. s.121.

 

[13]ÇANDAR,a.g.e s. 154.

[14] TÜLÜMEN, Turgut, İran Devrimi Hatıraları,İst,Boğaziçi Yayınları,1998,s.165

[15] TÜLÜMEN,a.g.e. s.166.                                                                                               

[16] MARSHALL, a.g.e. s.109