Hüseyin Sönmez
İsmi, Osman b. Saiddir.
İki künyesi vardır:
1) Ebu Amr
2) Ebu Muhammed
Dedesi Amr olduğu için Ebu Amr ve oğlunun Muhammed olduğu için Ebu Muhammed denmektedir.
Yaptığımız araştırmaya göre hadis ve rical kitaplarının hemen hepsinde künyesi, Ebu Amr diye geçer. Hadis kitaplarından sadece ikisinde Ebu Muhammed diye geçmektedir. Onların biri Sefinet-ul Bihar [1] ve diğeri Bihar-ul Envardır. [2]
İlk naip Şiilerin arasında, çeşitli sebeplerden dolayı dört lakapla meşhur olmuştur:
1- Semman veya Zeyyat (Yağ Satıcısı): Ona, Semman veya Zeyyat diyorlardı. Çünkü vekalet makamını gizli tutmak için zeytin yağı ticaretiyle uğraşıyordu. Şiiler ve Ehl-i Beyt aleyhis-selâm dostlarına yönelik baskıların had safhada olduğu o dönemde kendisini bu şekilde hükümetin şerrinden koruyordu.
Ve Şiilerden topladığı malları, Abbasilerin korkusundan yağların içine saklayıp, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâma gönderiyordu. [3]
2- Esedi: Beni Esed kabilesinden olduğu için kendisine Esedi diyorlardı. [4]
3- Askeri: Osman b. Saide Askeri de diyorlardı. Çünkü Samerranın Asker mahallesinde yaşıyordu. [5]
4- Amri: Belirtmek gerekir ki, Osman b. Said, daha çok Amri lakabıyla tanınıyordu. Hadislerde ve Rical kitaplarında da daha çok Amri diye geçer.
Osman b. Saidin, Muhammd b. Osman (Hz. Mehdi aleyhis-selâmın ikinci naibidir; ileride onun yaşamı geniş bir şekilde ele alınacaktır) ve Ahmed b. Osman adında iki oğlu vardı. Rical kitaplarında Ahmedten bahsedilmemiştir. Şeyh Tusi yalancı naipleri anlatırken onlardan birisinin, Muhammed b. Osmanın (İkinci Naip) kardeşinin oğlu [6] Ebu Bekr Muhammed b. Ahmed b. Osman olduğunu söylüyor.
Çeşitli Hadislerden ve alimlerin sözlerinden Osman b. Saidin, üç Masum İmamın naibi oluğu anlaşılmaktadır.
Şeyh Tusi, Rical kitabında İmam Ali Naki aleyhis-selâmın ashabını sayarken şöyle diyor: Künyesi Ebu Amr olan Osman b. Said Amriye Semman ve Zeyyat da deniliyordu. 11 yaşındayken İmam Ali Naki aleyhis-selâmın huzuruna varıp hizmetinde olmuş ve onunla ahitleşmişti. [7]
İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın ashabını anlatırken şöyle diyor: Künyesi Ebu Amr olan Osman b. Said Amri Zeyyat veya Semman güvenilir büyük bir zat olup, İmam aleyhis-selâmın naibiydi [8]
Yine, Men Lem Yervi An-il Eimme aleyhis-selâm babında Muhammed b. Osmanı anlatırken şöyle diyor: Osman b. Said Hz. Mehdi aleyhis-selâm tarafından naip olup Şiilerin gözünde büyük bir makamı vardı. [9]
Şeyh Tusinin Ricalindeki sözleri, onun, üç Masum İmamın ashabından ve onların aleyhis-selâm naibi olduğunu açıkça göstermektedir.
İbn-i Davud Hillide Ricalinde şöyle yazıyor: Osman b. Said Amri ... büyük ve güvenilir birisidir. 11 yaşındayken İmam Ali Naki aleyhis-selâm a hizmet etmeye başlamış ve onunla aleyhis-selâm meşhur ahdini yapmıştır. İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm tarafından da naip idi. [10]
Merhum Seyyid Muhammed Mehdi Bahr-ul Ulum Rical adlı kitabında şöyle yazıyor: İmam Ali Naki aleyhis-selâm ve İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm tarafından, Ebu Amr Osman b. Said Amri hakkında özel açıklama gelmiştir. O, Hz. Mehdi aleyhis-selâmın da naibi idi. Ondan önce de İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm ve İmam Ali Naki aleyhis-selâmın naibi olmuştur. [11]
Tenkih-ul Mekal, Kamus-ur Rical, Mucem-i Rical-il Hadis vb. rical kitapları Osman b. Said hakkında aynı şeyleri yazmışlardır.
Şeyh Tusi, Ahmed b. İshak Kummiden şöyle nakleder: Bir gün İmam Ali Naki aleyhis-selâmın huzuruna gidip şöyle sordum: Ey benim efendim, bazen huzurunuza çıkma saadeti nasip oluyor bana, bazen de olmuyor. Burada her zaman bu feyze ulaşamıyorum; peki ben kimin sözünü kabul edeyim, kimin peşinden gideyim? İmam aleyhis-selâm bana şöyle buyurdular:
Bu Ebu Amr (Osman b. Said) güvenilir ve emin birisidir. O size ne diyorsa benden taraf diyor, size neyi ulaştırırsa benden taraf ulaştırır. [12]
Bu hadis, İmam Ali Naki aleyhis-selâmın Osman b. Saide büyük bir güveni olduğunu göstermektedir. Ayrıca, bu hadiste onun İmam aleyhis-selâmın söz ve buyruklarını halka iletmekle görevli olduğu da beyan olunmaktadır.
İmam Ali Naki aleyhis-selâmın H. 354 yılında şehid olması üzerine Osman b. Said, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm tarafından naipliğe seçildi. İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm da çeşitli sebeplerle halkın yanında onu tarif edip, övüyordu.
Bu konuda nakledilen Hadislerin bazılarını aşağıda zikrediyoruz:
1- Ahmed b. İshak şöyle diyor: İmam Ali Naki aleyhis-selâmın vefatından sonra, bir gün İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın huzuruna vardım. İmam Ali Naki aleyhis-selâmdan sorduğum soruyu ona da sordum, şöyle buyurdular: Bu Ebu Amr (Osman b. Said) güvenilir ve emin birisidir. Hem önceki İmamın güvendiği, hem de benim yaşamımda ve ölümümde güvendiğim insandır. Size ne diyorsa benden taraf diyor ve size neyi ulaştırıyorsa benden taraf ulaştırıyor. [13]
2- Ebu-l Abbas Ahmed b. Ali b. Nuh Sirafi kendi senediyle, Muhammed b. İsmail ve Ali b. Abdullah Hasaniyandan şöyle rivayet ediyor: Samerrada İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın huzuruna gitmiştik. Şiilerden bir grubun orada olduğunu gördük. Bu sırada İmam aleyhis-selâmın hizmetçisi Bedr gelerek, İmam aleyhis-selâma şöyle dedi: Efendimiz, üstü başı tozlu-topraklı olan bir grup, evin önünde durmaktalar. İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm şöyle buyurdu: Onlar Yemendeki Şiilerimizden bir gruptur... Sonra hizmetçiye şöyle buyurdu: Git, Osman b. Saidi bana getir. Kısa bir müddet sonra Osman b. Said geldi. İmam aleyhis-selâm, ona şöyle buyurdu: Ey Osman! Sen Allahın malını kaydetmekte benim eminimsin. Git, Yemenli bir kaç kişinin getirdiği malları teslim al. Ravi şöyle diyor: Biz orada bulunanlar şöyle dedik: Efendimiz, Allaha andolsun ki, biz Osman b. Saidi seçkin Şiilerden olarak tanıyoruz. Bu emriniz onun, sizin nezdinizdeki yerini daha da belirgin kıldı. Biz, onun, sizin naibiniz ve Allahın mallarını kaydetmede güvendiğiniz kimse olduğunu çok iyi biliyoruz. İmam aleyhis-selâm şöyle buyurdu: Evet, ve şahid olun ki Osman b. Said Amri benim naibimdir. Oğlu Muhammed ise, benim oğlumun ve Mehdinizin naibidir. [14]
Şeyh Saduk şöyle diyor: Cafer b. Muhammed b. Malik Fezzari Bezzaz; Ali b. Bilal, Ahmed b. Hilal, Muhammed b. Muaviye b. Hakim, Hasan b. Eyyub b. Nuh gibi şahsiyetlerin bulunduğu bir grup Şiiden naklettiği uzun bir hadiste onların şöyle dediklerini nakleder: Kendisinden sonraki İmam konusunu sormak için İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın huzuruna gitmiştik. Orada bizden başka 40 kişi daha vardı. Bu sırada Osman b. Said Amri kalkıp şöyle dedi: Ey Resulullahın oğlu, sizden, sizin daha iyi bildiğiniz bir şeyi sormak istiyoruz. İmam aleyhis-selâm, Ey Osman! Otur dedi. Sonra Kimse dışarıya çıkmasın buyurarak öfkeli bir halde ayağa kalktı.
Sonra, Ey Osman! diye buyurdu. Osman ayağa kalkarak; Buyurun Efendim. Dedi. İmam aleyhis-selâm şöyle devam ettiler:
-Neden yanıma geldiğinizi söyleyeyim mi?
Orada olanlar da:
-Buyurun, ey Resulullahın evladı, dediler.
İmam aleyhis-selâm şöyle buyurdu:
-Benden sonraki İmamın kim olduğunu sormak için geldiniz.
Onlar da:
-Evet, ey Resulullahın oğlu, diye cevap verdiler.
Bu arada İmam Hasan Askeri aleyhis-selâma çok benzeyen ay parçası gibi bir erkek çocuğu karşımızda gördük. İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm şöyle buyurdu:
-Benden sonra bu, sizin İmamınız ve benim halifemdir. Ona uyun ve dağılmayın; yoksa dininiz konusunda felakete uğrarsınız. Bilin ki, bugünden sonra, artık onu görmeyeceksiniz. Öyleyse, Osman b. Said ondan size ne getirirse kabul edin. O sizin İmamınızın naibidir. [15]
Hz. Mehdi aleyhis-selâm dünyaya geldiği zaman, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm Osman b. Saidi çağırttı. Ona kurban kesmesini emretti. Şeyh Saduk bu konuyu şöyle beyan ediyor: Ebu Cafer Muhammed b. Osman Amri şöyle diyor:
Hz. Mehdi aleyhis-selâm dünyaya geldiği zaman İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm şöyle buyurdu: Osman b. Saidin peşine birisini gönderin. Biri Osman b. Saidi çağırmaya gitti. O gelince, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm şöyle buyurdular: 10 bin rıtl ekmek ve 10 bin rıtl et al ve onları dağıt (Ravi diyor ki: Zannediyorum, Beni Haşime dağıt diye, buyurdular) ve Hz. Mehdi aleyhis-selâm dünyaya geldiği için birçok koyun kes. [16]
Bu olay Osman b. Saidin İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın yanındaki mevkiini göstermektedir. Çünkü bir taraftan Hz. Mehdi aleyhis-selâmın doğumunun gizli kalması ve düşmanların doğumundan haberdar olmaması, öte yandan da bazı özel şahısların şüphe ve tereddütte kalmaması bundan haberi olması gerekiyordu. İşte böyle zor bir vazife Osman b. Saidin üzerine bırakılıyordu.
Abdullah b. Cafer Himyeri şöyle diyor: Ben ve Şeyh Ebu Amr (Osman b. Said) Ahmed b. İshakın yanına gittik. Ahmed b. İshak, bana işaret edip Şeyhten İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmda sonraki İmamı sormamı istedi. Ben ona dedim ki:
Ey Ebu Amr, ben şüphe etmediğim bir şey hakkında senden soru sormak istiyorum. Çünkü ben, dünyanın kıyametten 40 gün öncesine kadar hiçbir zaman hüccetsiz kalmayacağı inancındayım. O gün geldiğinde hüccet gidecek ve tövbe yolu kapanacaktır. [17] Ama ben yakinimin artmasını istiyorum. Hz. İbrahim aleyhis-selâm Rabbinden ona ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini istedi. Allah Teala, İman getirmedin mi? diye buyurdu. O da iman getirmişim ama kalbimin mutmain olması için (senden bunu istedim) dedi. [18]
Ahmed b. İshak sizin hakkınızda bana şu hadisi nakletmiştir ki: İmam Ali Naki aleyhis-selâmdan, Kiminle muamele edeyim? Dinin hükümlerini kimden öğreneyim? Kimin sözünü kabul edeyim? diye sorduğumda İmam aleyhis-selâm şöyle buyurdular:
Amri benim güvendiğim kimsedir; sana neyi naklederse benden naklediyor ve sana ne söylese benden taraf söylüyordur. Onu dinle ve ona itaat et. Çünkü o güvenilir ve emindir.
Yine, Ahmed b. İshak bana nakletmiştir ki: Aynı soruyu İmam Hasan Asker aleyhis-selâmdan sordum. O da şöyle buyurdu:
Amri ve oğlu güvenilir kimselerdirler. Sana ne ulaştırsalar bendendir, ne söyleseler bendendir. Onları dinle ve onlara itaat et. Çünkü onlar güvenilir ve emindirler.
İşte iki İmam aleyhis-selâm sizin hakkınızda bunları buyurmuşlar.
Bu sözlerim üzerine Ebu Amr secdeye düşüp Allaha şükretti ve sevinç gözyaşları gözlerinden akmaya başladı. Sonra, sorunu sor dedi. Siz İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın halifesini gördünüz mü? dedim
Evet, Allaha andolsun ki gördüm diye cevap verdi: Sonra şöyle dedim:
Bir mesele daha kaldı. dedim. Söyle dedi. Ben de, Onun adı nedir? diye sordum. Şu cevabı verdi: Bu soruyu sormanız size haramdır. Ben bunu kendimden söylemiyorum. Çünkü kendi tarafımdan bir şeyi helal ya da haram edemem. Bu, İmamın sözüdür. Çünkü bu konu Sultana (Abbası Halifesi Mütemid) şöyle ulaştırılmıştır: İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm çocuğu olmadan vefat etti; Bunun üzerine Onun mirası bölüştürüldü; hakkı olmayan şahıs (Cafer-i Kezzab) onu alıp yedi; ailesi dağıldı; kimse onlarla tanışmak ya da onlara bir şey ulaştırmaya cesaret edemez hale geldi. Onun ismi dillere düşerse takip ederler. Allahtan korkun ve bu işten vazgeçin [19]
Bu hadiste şu hususlar dikkat çekiyor: Şiiler düşmanın korkusundan İmam aleyhis-selâmın adını söyleyemiyorlar, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmdan kalan malları Cafer-i Kezzab sahipleniyor ve Hz. Mehdi aleyhis-selâm bazı maslahatlardan dolayı görünmüyor. Ayrıca bu hadiste Osman b. Saidle ilgili üç önemli noktaya işaret edilmiştir:
a) Osman b. Said iki İmam aleyhis-selâm tarafından emin olarak tanıtılmıştır.
b) Osman b. Saidin çok mütevazı olduğu görülüyor. Çünkü iki İmamın ondan razı oluğunu duyunca şükür secdesine kapanıyor, sevinç gözyaşları döküyor ve asla kibire kapılmıyor.
c) İmam aleyhis-selâma itaat ettiğini ilan ediyor. Ravi, Hz. Mehdi aleyhis-selâmın adını sorduğunda: Haramdır. Ben bunu kendi yanımdan demiyorum. Çünkü ben bir şeyi helal ya da haram edemem. Bu İmam aleyhis-selâmın emridir. diye cevap veriyor.
Belki de bu özelliklerinden dolayıdır ki, başka takvalı ve büyük insanlar olmasına rağmen, o, İmam aleyhis-selâmın naibi olma iftiharına ulaşmıştır.
Diğer bir hadiste şöyledir: Hamdan Kallasi şöyle diyor: Amriye, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm vefat etti dediğimde şöyle dedi:
O vefat etti, ama aranızda birisi vardır ki o, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın halifesidir. [20]
İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın yazdığı en uzun mektup, İshak b. İsmail Nişaburiye yazdığı mektuptur. Bu mektup değerli ahlaki öğütlerle doludur. Keşşini rivayetine göre, Osman b. Said 11. İmam aleyhis-selâmın zamanından bu yana naiplerin başkanı idi. Yani Şiilerin naipleri vesilesiyle gönderdikleri paraların hepsi Osman b. Saide teslim ediliyordu, o da bunları İmam aleyhis-selâma ulaştırıyordu. [21]
Mektubun bir yerinde şöyle yazılıdır: Osman b. Said Amriyi görmeden şehirden dışarı çıkma. Bizim de selamımızı ona ulaştır. O, emin ve güvenilirdir. Bize herkesten yakın olan odur. Çeşitli bölgelerden her ne kadar mal gelirse sonunda onun eline yetişir, o da bize ulaştırır. [22]
Şeyh Ubeydullah b. Abdullah Esedabadi Mukanna adlı kitabında şöyle yazıyor: İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm, Ebu Muhammed Osman b. Said Amriyi kendi zamanında Şiilerle kendisi arasında aracı olması için naip tayin etti. Ölümü yaklaştığı zaman, Osman b. Saide, Şiileri toplamasını emretti. Şiiler toplandığı zaman, oğlu Hz. Mehdi aleyhis-selâmı kendi halifesi ve Ebu Muhammed Osman b. Saidi ise Hz. Mehdi aleyhis-selâmın naibi olarak tanıttı ve, Kimin bir ihtiyacı olursa Osman b. Saide başvursun; nasıl ki benim zamanımda da ona başvuruyordunuz buyurdu ve ailesini ona emanet etti.
İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm Hicri 260 yılının Rebiulevvel ayının 1. günü hastalandı. Hastalığı gün geçtikçe şiddetleniyordu. Sonunda Rebiul evvel ayının 8. günü, 28 yaşındayken dünyadan göçtü. [23]
İmam aleyhis-selâm tabii ölümle mi vefat etti, yoksa şehid mi oldu, bu konuda görüş ayrılığı vardır.
Hadisler ve tarihi kaynaklar, İmam aleyhis-selâmın şehid olduğunu göstermektedir. Bunu yeri geldiği zaman genişçe ele almak gerekir.
İmam aleyhis-selâmın şahadeti Samerrada duyulduğunda, şehir mateme boğuldu. Halk cenaze merasimine katılmak için adeta yarışa girmişlerdi. O gün kıyamet kopmuş gibiydi. Beni Haşim, kadılar, katipler ve diğerleri cenaze merasimi için hazırlanmışlardı. [24]
Osman b. Said, İmam aleyhis-selâmın guslünde hazırdı. Kefen, hunut ve defin işlerini şahsen kendisi yapmıştır. [25]
Şeyhin ibaresinden anlaşılan, Osman b. Saidin gusül vermediğidir. Çünkü o şöyle diyor: İmam aleyhis-selâmın guslünde Osman b. Said de vardı.
İmam aleyhis-selâmın guslünü kimin verdiği konusunda Hz. Mehdi aleyhis-selâmın kendilerinin gusül verdiği ve Osman b. Saidin de orada bulunduğunu söyleyebiliriz.
Hz. Mehdi aleyhis-selâm, aralarında Osman b. Saidin de bulunduğu bir grupla, babası aleyhis-selâmın cenazesine namaz kıldı. Cenaze odadan dışarı çıkarıldı ve halkın huzurunda namaz yeniden kılındı.
İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm Osman b. Saidi, 260 Hicri yılında (Şiilerden 40 kişinin, ondan aleyhis-selâm sonra kimin İmam olacağı konusunun sorulacağı mecliste) onu İmam Mehdi aleyhis-selâmın Naibi olarak tanıtmıştır. Aynı şekilde İmam Mehdi aleyhis-selâm, Osman b. Saidin vekaletini Kum heyetinin yanında işaret etmiş ve onları Osman b. Saidin yanına göndermişti. [26]
Birinci naip Osman b. Said ve oğlunun Hz. Mehdinin yanındaki değerli mevkiini anlamak için, onlara hitaben İmamın gönderdiği mektuplara bakmak yeterlidir sanıyorum. Şimdi bu mektuplardan bazı örnekler sunacağız.
1- Şeyh Sadık Kemal-ud Dinde şöyle yazıyor: Bu Mektup Osman b. Said ve oğlunun iftiharına, Hz. Mehdi aleyhis-selâm tarafından yazılmıştır. Bu mektubu Saad b. Abdullah Eşari nakletmiştir. Şeyh Ebu Abdullah Cafer şöyle diyor: Ben onu Saad b. Abdullah Eşarinin hattıyla gördüm, mektup şöyledir.
2- Bu, Hz. Bakiyyetullahdan, Osman b. Said-i Amrî ve oğlu Muhammed b. Osmana gönderilen tevkidir. Sad b. Abdullah onu rivayet etmiştir. Şeyh Ebu Cafer mektubun Sad b. Abdullahın hattıyla kaydedildiğini söylemiştir. [27] Mektup şöyledir:
Allah Teala sizi kendi itaatine muvaffak, dininde sabit ve rızasına mesut kılsın.
Meysemînin [28] Muhtardan, onun Hasan Askeri aleyhis-selâmın Cafer b. Aliden başka halefi olmadığına dair iddialarıyla ilgili size verdiği haberler bana ulaştı, yazdığınız tüm şeyleri ve halkın onun hakkındaki sözlerini anladım.
Ben basiretten sonra körlükten, hidayetten sonra sapıklıktan ve fiillerin kötü sonucundan ve fitnelerden Allaha sığınıyorum. Allah Teala buyuruyor ki: Elif Lam Mim İnsanlar yalnızca iman ettik diyerek sınanmadan bırakılı verileceklerini mi sandılar. (Ankebut/2)
Bu insanlar nasıl fitneye düşüyor, hayranlık içerisinde dolaşıp duruyor, sağa ve sola meylediyorlar? Bunlar dinden mi uzaklaşmışlar, yoksa tereddüde mi kapılmışlar, yoksa hakka karşı inat mı ediyorlar, yoksa doğru rivayetlerin ve sahih hadislerin getirdiği (açıkladığı) şeyden mi haberleri yoktur? Veya haberleri var da kendilerini bilmezliğe mi vuruyorlar?
Yeryüzünün, Allahın zahir veya gizli hüccetinden boş kalmayacağını bilmiyorlar mı?
Acaba Peygamberden sonra İmamların birbirinin ardınca sırasıyla geldiğini ve İmametin Allahın emriyle önceki İmama (Hz. Hasan Askeriye) ulaştığını, o da önceki babalarının mevkisinde oturup halkı hakka ve doğru yola hidayet ettiğini bilmiyorlar mı?
O, aydınlatıcı bir nur, ışık saçan bir yıldız, parlayan bir aydı. Allah Teala kendi katında olanı onun için seçti (onu kendi rahmetine götürdü). O da babalarının tuttuğu yolu tuttu, kendisinden alınan ahd üzere onların ayaklarının yerine ayak bastı, o belirlenen bir ahd üzere kendi vasisini belirledi, Allah o vasiyi, bir müddete kadar kendi emriyle sakladı, kendi takdiri gereği iradesiyle onun yerini gizli tuttu. Onun mevkisi bizim aramızdadır, onun fazileti bizim içindir. Eğer Allah , ondan men ettiği şeyi ona izin verir ve gizli kalmasındaki hükmünü ondan kaldırırsa, hakkı en güzel biçimde, en açık delille ve en aşikar nişanesiyle onlara gösterir, zuhur ederek, hüccet ve delilini ikame eder. Ama Allahın takdiri mağlup olmaz, iradesi reddedilmez ve tevfikinden ileri geçilmez.
Öyleyse heva ve hevese uymayı terk etmelidirler, durdukları esas üzere durmalıdırlar; onlardan gizletilen şey hususunda araştırmaya kalkışmasınlar ki günaha düşerler; Allahın sırrını keşfetmeye koyulmasınlar ki pişman olurlar. Bilmelidirler ki, hak bizimledir ve bizim aramızdadır. Bizden başka bu sözü söyleyen yalancı ve iftiracıdır. Bizden başka bunu iddia eden sapık ve azgındır. Bizden bu cümleyle yetinsinler, tefsirini istemesinler bu kinayeye kanaat etsinler, açıklamasına gitmesinler. Allahın izniyle bu kinaye onlar için yeterlidir.
2- Hz. Mehdi aleyhis-selâmın kendi mübarek yazısıyla Osman b. Said-i Amrinin eline ulaşan mektuplardan bir diğeri, gaybet konusunda her türlü şek ve şüpheyi silip atan, bizleri doğru yolda yürümeye, sağa sola sapmamaya davet eden mektuptur.
Allame Meclisi, İhticac kitabından, Şeyh Ebu Amr-i Amiriden şöyle naklediyor: İbn-i Ebi Ganim-i Kazvini ve Şiilerden bir grup, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın oğlu konusunda tartıştılar. İbn-i Ebi Ganim, İmam aleyhis-selâmın dünyadan göçtüğü ve evladı olmadığı görüşünde idi. Şiiler bu konuda bir mektup yazıp, Ebu Amr aracılığıyla Hz. Mehdi aleyhis-selâma gönderdiler.
Hz. Mehdi aleyhis-selâm, onların mektuplarının cevabını kendi mübarek el yazısıyla şöyle yazdılar:
Bismillahirrahmanirrahim. Allah bizi ve sizi fitnelerden korusun. Bize ve size yakin ruhunu lütfetsin. Bizi ve sizi kötü sondan ve kötü akıbetten korusun.
Bir grubun dinlerinde şüpheye düştükleri bize ulaştı. İmamları konusunda tereddüde düşmüşler. Bu haber bizi çok üzdü. Bizim bu üzüntümüz teessüfümüz, sizin içindir, kendimiz için değil. Çünkü Allah bizimledir ve Ondan başkasına ihtiyacımız yoktur. Hak bizimledir. Kimsenin bizden uzaklaşması bizi yalnızlığa itmez. Biz Allahın yapıtlarıyız, diğer insanlarsa bizim varlığımızın bereketiyle meydana gelmişlerdir. Sizlere ne oluyor, dalalet vadisinde bocalayıp duruyorsunuz? Allah Tebarek ve Tealanın şöyle buyurduğunu duymadınız mı? Ey iman edenler, Allaha itaat edin, Peygambere itaat edin ve içinizden olan Emir sahiplerine de. [29]
Geçmiş İmamlar ve onların halefi hakkında size ulaşan hadislerden haberiniz yok mu? İmamlarınız için nasıl bir yazgının yazıldığını bilmiyor musunuz? Daha önce bunlar size ulaşmadı mı? Allahın sizin doğru yolu için ne gibi meşaleler yaktığını, sizin için nasıl sığınaklar öngördüğünü görmüyor musunuz? Ebu-l Beşer Ademden, bir önceki İmama (İmam Hasan Askeri aleyhis-selâma) kadar ne zaman bir bayrak kaybolduysa, bir başka bayrak dikdi; ne zaman bir yıldız battıysa, yerine bir başkası doğdu.
Babamın vefat etmesiyle Allahın, kendi dinini batıl edeceğini ve kullarıyla arasındaki bağı keseceğini mi sandınız?! Hayır, hiçbir zaman böyle bir şey olmamıştır ve kıyamete kadar da olmayacaktır. Ve sonunda, hoşlanmasanız da, Allahın iradesi gerçekleşecektir.
Babam, babalarının yolunda yürüdü ve sonunda saadetli bir şekilde bu dünyadan göçtü. Ama onun ilmi bizim yanımızdadır, vasiyeti bizdedir, ahlakı ve halifeliği bizdedir. Zalimlerin dışında kimse bu makamda bizimle çekişmemiştir. Kafir ve mülhitlerin dışında bizden başka kimse bu iddiayı etmez.
Allahın (özel) iradesi olmasaydı -ki Onun işi hiç bir zaman mağlup olmaz ve sırrı açığa çıkmaz- hakkımızı aşikâr eder, kalplerinizi aydınlatır, her türlü şek ve şüpheyi kalplerinizden silerdi. Ama Onun istediği olacaktır. Her sürenin bir kitabı vardır. (Her şey Levh-i Mahfuzda yazılıdır.)
Öyleyse Allahtan korkun, Ona teslim olun. İşleri bize bırakın, bize getirin ki, emir olunduğumuz şekilde, size emir verelim. Sizden gizlenen şeyin üzerini açmaya çalışmayın. Doğru yoldan sapıp eğri yola gitmeyin. Bize yönelişinizde Peygamber sallâllâhu aleyhi ve alihin açık sünneti esası üzerine hareket edin, ifrat ve tefrite düşmeyin. Böylece ben sizin hayrınıza olanı söyledim. Allah bana ve size şahittir.
Sizin ıslah ve hidayetinize olan ilgimiz ve size olan muhabbetimiz olmasaydı, sizden yüz çevirir, vazifemiz olan sapmış azıtmış zalimlerle savaşırdık. Rabbiyle mücadele eden zalim tağut yersiz iddialar etmiş itaati farz olan İmamını inkar etmiştir. Halbuki ben de Peygamber-i Ekreme bir benzerlik vardır ve o ilahi örneğe güzel bir şekilde uymaktayım. Ama cahil, cehaletinin peşinden giderek uçuruma yuvarlandı. Kafirler çok yakında ölümsüz dünya kimin için olduğunu bilecekler. Allah bizi ve sizleri, rahmetiyle tehlikelerden, belalardan ve kötülüklerden korusun. O rahmetin sahibidir. İstediği her şeye gücü yeter. O, sizin ve bizim velimiz ve koruyucumuzdur. Allahın selam, rahmet ve bereketleri bütün vasilere ve müminlere olsun. [30]
Bilindiği üzere Cafer, İmam Hadi aleyhis-selâmın oğlu ve İmam Askeri aleyhis-selâmın kardeşidir. İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm şehid olduktan sonra -yalan yere- İmamlık iddiasında bulundu. O, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın görünürde şeri bir varisi ve halifesi olmadığını görünce, fırsatı ganimet bilip İmamet ve Velayet makamına sahip olmak ve İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın mallarını ele geçirmek için harekete geçti.
Bunun için de, İmam aleyhis-selâmın şahadetinden sonra, halk cenazeyi evden çıkarmadan önce Cafer kapının önünde durup kardeşinin şahadeti dolayısıyla başsağlığı dileklerine, cevap veriyor ve kendisinin İmamın vasi ve varisi olduğunu iddia ediyordu.
Şiiler, yalancı Caferin, yalan yere İmamet iddiasında bulunduğunu, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın şeri varisini inkar ettiğini, İmam aleyhis-selâmdan geriye kalan mallara el koymaya çalıştığını ve Abbasilerin de onu desteklediğini görünce, Osman b. Saidin yanına gidip, Cafer olayının açıklığa kavuşturulması ve onun halkın inancını bozmasına müsaade edilmemesi, bunu için İmam-ı Zaman aleyhis-selâmdan bir mektup getirip, onu rezil etmesini istediler.
Olay şundan ibaretti: Cafer, İmam Mehdi aleyhis-selâmın Şiilerinden birine bir mektup yazdı. Mektupta şöyle diyordu: Kardeşimden sonra İmam benim. Helal- haram ilmi ve bütün ilimler benim yanımdadır. Mektup o şahsın eline ulaşınca rahatsız olur ve onda yazılanlardan şüpheye düşüyor. Bu yüzden mektubu Ahmed b. İshak-ı Eşarinin yanına götürüyor. Çünkü o, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın has ashabından ve yakın dostlarındandı. Meseleyi ona anlatıyor. Ahmed b. İshak da bu mektubu, kendi yazdığı mektubun içine koyup Osman b. Saidin vasıtasıyla İmam-ı Zaman aleyhis-selâma gönderiyor. İmam Ahmed b. İshaka bir mektup yazıyor. Mektup çok sert bir dille yazılmış ve güçlü delillerle Caferin İmametini reddediyor. [31]
Bu mektubun bir kısmını Tabersinin el- İhticacından naklediyoruz:
Bismillahirrahmanirrahim. Allah seni doğru yolda payidar kılsın. Göndermiş olduğun mektubun ve içine koyduğun öteki mektup bana ulaştı. İçindeki bazı yanlışlara rağmen mektubun tüm içeriğinden haberdar oldum. Eğer ona dikkatle baksaydın benim anladığım şeyi sen de anlardın.
Allaha yalan isnat edip, İmamet iddiasında bulunan o fasid (Cafer-i Kezzab), bilmiyorum neyine güvenerek bu işe yeltendi? Eğer fıkıh ve dinin hükümlerindeki bilgisine güveniyorsa, Allaha and olsun o, helal ile haramı birbirinden ayıramaz ve doğruyla yanlış arasındaki farkı bilemez. Eğer ilmiyle övünüyorsa, gerçek şu ki o, hakla batılı, muhkem ayetlerle müteşabih ayetleri birbirlerinden ayıramaz. O, namazın vakitleri ve erkanını dahi bilmez. Eğer takvasına güveniyorsa, Allah şahittir, sihirbazlığı öğrenmek için 40 gün namazını terk etti. Bunu belki siz de biliyorsunuz. Onun şarap kaplarını herkes görmüştür.
Bütün bunların yanı sıra onun Allahın emir ve yasaklarına isyanı herkesin bildiği bir şeydir. İddiası mucizeyi gerektirmektedir. Mucizesini getirip göstersin. Hücceti varsa getirsin; delili varsa söylesin. [32]
İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm dünyadan göçtükten sonra, ilk naip, İmam Mehdi aleyhis-selâmın emriyle Bağdata gitti. Bağdat, düşmanın gözünden uzaktı ve Samerradaki baskı orada yoktu. Osman b. Said, üzerine düşen ağır vazifeyi orada en güzel şekliyle yerine getirebilirdi.
Osman b. Saidin, ömrünü ihlaslı bir şekilde 10. ve 11. İmama hizmet ile geçirmesi ve her iki İmamın nezdinde yüksek bir mevkiye sahip olması, onun naiplik ve doğruluğunda hiçbir şüpheye yer bırakmıyor. Özellikle, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın mübarek ömürlerinin son günlerinde Osman b. Saidin İmam aleyhis-selâmın bakıcılığını yapmış, guslünde bulunmuş ve İmam aleyhis-selâmı kefenleyip defnetmiş olması onun Ehl-i Beyt yanındaki yüksek mevkisinin bir ifadesi sayılırdı. Onun bu seçkin konumu, has Şiilerin, ona itaat edip, emirlerini yerine getirmelerine sebep olmuştu. Ama, Şiilerin geneli Osman b. Saidin konumundan haberleri yoktu ve İmam aleyhis-selâmın gaybetinden sonra kime başvuracaklarını bilmiyorlardı. Öte yandan, devlet ve bazı fırsatçılar, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın halifesi olmadığı yolunda propaganda yapmışlardı. Bu nedenlerden dolayı Şiiler Osman b. Saide humus vermekten çekiniyorlardı. Şiiler, 12. İmam aleyhis-selâmın naibi olduğunu ispatlaması için keramet istiyorlardı. Bu nedenle Osman b. Said, bazı zamanlar İmam aleyhis-selâmın vasıtasıyla kerametler gösteriyordu. Bu şekilde İmam aleyhis-selâmın naibi olduğunu ispat ediyordu. Bu konuda bazı kıssalar da nakledilmiştir. Örneğin:
1- Şeyh Saduk, Kemal-ud Din adlı eserinde şöyle yazıyor:
Muhammd b. Ali Esved (r.a) diyor ki: Bir gün kadının biri bana bir kumaş verdi ve şöyle dedi:
-Bunu Osman b. Saide ver.
Ben o kumaşı diğer birçok kumaşla birlikte Osman b. Saide vermek üzere Bağdata götürdüm. Bağdata ulaştığımda Osman b. Said onları Muhammed b. Abbas-ı Kummiye vermemi söyledi. Ben de o kadının verdiği kumaş dışında hepsini ona verdim.
Bir müddet sonra Osman b. Said bana haber yollayarak yaşlı kadının verdiği kumaşı istedi. Bunun üzerine, o kadının da İmam malı olarak bana bir kumaş verdiğini hatırladım. Onu aradım, ama bulamadım. Osman b. Said bana şöyle dedi:
-Üzülme onu yakında bulacaksın.
Sonra onu buldum. Oysa yanımdaki malların listesi Osman b. Saidide yoktu.
2- Muhammed b. İbrahim b. Mehziyar şöyle diyor: Babam, Allahın rahmetine kavuştuğu zaman bana bir miktar mal verdi ve bir alamet belirledi. Bu alametten Allah-u Tealadan başka kimsenin haberi yoktu. Sonra: Kim bu alameti söylerse malı ona verirsin. dedi.
Muhammed b. İbrahim b. Mehziyar daha sonra şöyle diyor: Bağdata gittim ve Han mahallesinde bir eve yerleştim. İkinci gün biri gelip kapıyı çaldı. Hizmetçiye: Git bak kimdir dedim. Hizmetçi de, Kapının önünde yaşlı birisi var dedi. Ben o yaşlı adama: Buyurun, içeri gelin dedim. O da gelip oturdu ve şöyle dedi:
-Ben Amriyim (Osman b. Said). Yanında olan mallar şunlardır. Onları bana teslim et.
Babamın söylemiş olduğu alameti de söyledi. Ben de malları ona teslim ettim. [33]
Osman b. Said, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmdan sonra H. 264 ya da 265 yılında Bağdatta vefat etti ve mübarek naaşı orada toprağa verildi. Kabri bugüne kadar önemli ziyaret yerlerinden birisi olmuştur. [34]
Hz. Mehdi aleyhis-selâmın birinci naibi dünyadan göçtükten sonra, Şiiler büyük bir üzüntüye boğuldular. İmam aleyhis-selâm da çok mahzun olmuş ve Osman b. Saidin oğlu Muhammed b. Osmana bir başsağlığı mektubu göndermişti. İmam aleyhis-selâm bu mektubunda, vazifesini eksiksiz yerine getirdiğinden dolayı Osman b. Saidden tam anlamıyla razı olduğunu belirtip, onun için Allahtan af ve mağfiret diliyordu. Ayrıca onun olmayışından yalnızlık hissettiğini ve oğlunu onun yerine naip seçtiğini buyuruyordu. Mektubun bir yerinde İmam aleyhis-selâm şöyle buyurmaktadır:
Allahtan geldik, Allaha döneceğiz. Allahın emrine teslim ve ilahi kazaya razıyız. Baban saadetli bir şekilde yaşadı ve güzel bir şekilde dünyadan göçtü. Allah ona rahmet etsin. Onu kendi dost ve velilerinin içine katsın. O her zaman onların yolunda çaba gösterdi ve kendisini Allaha yaklaştıracak şeyler için çok çalıştı. Allah-u Teala onun yüzünü ak etsin ve hatalarını bağışlasın.
Diğer bir bölümünde şöyle buyuruyor:
Allah sana büyük mükafat ve güzel sabır versin. Biz ve siz bu olaydan dolayı gamlı ve üzgünüz. Onun ayrılığından dolayı siz ve biz hüzne boğulduk. Allah onu sevindirsin. Ne mutlu ona ki, Allah ona senin gibi bir evlat vermiştir. Sen onun yerine geçecek, vazifesini üstleneceksin. Allahtan onun için rahmet ve mağfiret dile. [35]
Bu mektuplara dikkat eden, onun Hz. Mehdi aleyhis-selâmın yanındaki makamının ne kadar yüce olduğunu anlar.
Osman b. Saidin naiplik süresinin çok az oluşu ve beş yıldan fazla sürmemesi, yine o dönemdeki siyasi ve içtimai durumlar ve gaybet döneminin ilk zamanlarının özellikleri göz önünde tutulursa, zamanının çoğunu bir yandan Şiileri İmam aleyhis-selâmın gizli yaşadığına inandırmaya, öte yandan düşmanları ve hükümet memurlarını İmam aleyhis-selâmı takip etmekten ümitlerini kesip caydırmaya çalışmakla geçirdiğinden fazla hadis nakletme fırsatı bulamamıştır. Bu yüzden onun vasıtasıyla ulaşan tevki ve hadisler azdır. Burada Birinci Naipten nakledilen bazı hadisler ve olaylara değinmekte yarar görüyoruz:
1- Muhammed b. İbrahim b. İshak, Ebu Ali b. Hammamdan nakleder: Muhammed b. Osman-ı Amriden (İkinci Naip) duydum, şöyle diyordu: Babamdan duydum, diyordu ki: Ben İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın yanındaydım, İmam aleyhis-selâma babalarından rivayet edilen şu hadisi sordular: Yeryüzü kıyamete kadar asla Allahın, halkın üzerine olan hüccetinden boş kalmaz. Şüphesiz ki zamanın İmamını tanımadan ölen, cahiliye ölümüyle, (yani şirk ve küfür üzerine) ölmüş olur. İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm şöyle buyurdu:
-Günün aydınlığı nasıl haksa bu hadis de haktır.
İmam aleyhis-selâma şöyle denildi:
Ey Peygamberin oğlu! Sizden sonraki hüccet ve İmam kimdir?
İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm şöyle buyurdu:
-Oğlum Muhammed benden sonraki İmam ve hüccettir. Kim onu tanımadan ölürse, cahiliye ölümüyle ölmüş olur. Bilin! Onun gaybeti olacaktır. Cahiller bu konuda şaşkına dönecek, batılın peşinden gidenler helak olacaktır. Onun zuhuru için zaman belirleyenler yalan söylerler. Sonra o kıyam edecektir. Başının üstündeki beyaz bayrakların, Kufenin yüksekliklerinde (Necefte) hareket ettiğini görür gibiyim. [36]
2- İshak b. Yakup şöyle diyor: Osman b. Saidin (Hz. Mehdi aleyhis-selâmın birinci naibi) şöyle dediğini duydum: Iraklılardan biri yanıma geldi. İmam aleyhis-selâm için bir miktar mal getirmişti. İmam aleyhis-selâm onu geri verip şöyle buyurdu: Amca oğlunun hakkı olan 400 dirhemi ayır. Adam çok şaşırdı. Mallarının hesabını yeniden gözden geçirdiğinde, amcasının oğluna ait olan ektiği tarladan ona düşen payın bir miktarını vermiş, bir miktarını henüz vermemiş olduğu anlaşıldı. Sonra biraz daha dikkatli hesap yaptığında onun tarladan düşen payının, İmam Mehdi aleyhis-selâmın buyurduğu gibi 400 dirhem olduğunu gördü. Sonra bu miktarı ayırıp geri kalanı teslim etti. İmam Mehdi aleyhis-selâm da kabul etti. [37]
3- Zuhri şöyle diyor: Hz. Mehdi aleyhis-selâmı çok aradım ve bu yolda epey mal harcadım. Sonra Osman b. Saide gittim. Hz. Mehdi aleyhis-selâmı görmek için onun yanında kalıp hizmetçiliğini yapmaya başladım.
Birgün Hz. Mehdi aleyhis-selâmı sordum ona. Ona ulaşamazsın dedi. Ben ısrarla İmam aleyhis-selâm ı görmek istediğimi söyledim. Bunun üzerine Yarın sabah gel dedi. Ertesi gün sabahleyin yanına gittiğimde yanında güzel yüzlü, güzel kokulu tüccarlar kıyafetinde bir genci gördüm. Osman b. Saidin yanına yaklaştım. Ama o, işaretle gence doğru dönmemi söyledi. Ben de o gence doğru dönüp kendisinden bazı sorular sordum. Ne sorduysam cevap verdi. Sonra eve girmek için kalkıp gitti. Osman b. Said bana, Eğer başka bir şey sormak istiyorsan sor. Çünkü bundan sonra artık onu görmeyeceksin. dedi. Ben de soru sormak için peşinden gittim. Ama o dinlemedi; eve girdi. Ama eve girerken şu iki cümleyi söyledi:
Melundur, melundur, yatsı [38] namazını, yıldızların ok gibi geçtiği zamana kadar geciktiren. Melundur, melundur sabah namazını, yıldızların kaybolduğu zamana kadar geciktiren. Sonra içeri girdi. [39]
[1] - Sefinet-ul Bihar, c. 6, s. 145-146
[2] - Bihar-ul Envar, c. 102, s. 292
[3] - el-Gaybet, s. 354
[4] - a.g.e, s. 354
[5] - a.g.e, s. 354.
[6] - el-Gaybet, s. 414.
[7] - Rical-ul Tusi, Bab-ul Ayn, No 36, s. 420.
[8] - a.g.e. No: 26, s. 434.
[9] - a.g.e. Bab-ul Mim, No: 101, s. 509.
[10] - Ricalu İbn-i Davud, 1. Kısım, Bab-ul Ayn, No: 99, s. 133.
[11] - Rical-us Seyyid Bahr-ul Ulum (el-Fevaid-ul Ricaliyye diye de tanınmaktadır), c. 4, s. 127.
[12] - el-Gaybet, s. 354, 315. Hadis; Bihar-ul Envar, c. 51, s. 344.
[13] - el-Gaybet, s 354, Hadis: 315.
[14] - el-Gaybet, s 355, Hadis: 317; Bihar-ul Envar, c. 51, s. 345.
[15] - el-Gaybet, s 357, Hadis: 319.
[16] - Kemal-ud Din, c. 2, Bab: 42, Hadis: 6, s. 430.
[17] - Enam/158.
[18] - Bakara/260.
[19] - Usul-ul Kafi, c. 2, s. 120, 1. Hadis.
[20] - Usul-ul Kafi, c. 2, 4. Hadis, s. 122.
[21] - Tarih-i Siyasiy-i Gaybet-i İmam-ı Devazdehum, s. 149.
[22] - İhtiyar-u Marifet-ir Rical(Rical-i Keşşi), c. 2, s. 844, No: 1088; Bihar-ul Envar, c. 50, s. 323.
[23] - el-İrşad, s. 345; Menakıb, c. 3, s. 525.
[24] - Kemal-ud Din, c. 1, s. 43.
[25] - el-Gaybet, s. 356, 318. Hadis.
[26] - Kemal-ud Din, c. 2, s. 476, 26. Hadis.
[27] - Kemal-ud Din, c. 2, s. 510. Bihar-ul Envar, c. 53,s. 190.
[28] - Meysemînin kim olduğu hakkında ihtilaf vardır. Eğer Muhammed b. Hasan b. Ziyad-i Meysemi olursa, bu adam Hz. Rızanın ashabından, güvenilir bir şahıstır. Ama Ahmed b. Meysemi olursa Necaşî onun vakıfi olduğunu, yani İmam Musa b. Caferin İmametinde tavakkuf ettiğini söylemiştir. Her halukârda naklettiği hadislere güvenilebilir. Şianın büyük mütekellimlerinden olan Ali b. İsmail b. Şuayb b. Meysem b. Yahya Tammar da olabilir. Muhtarın da kim olduğunda ihtilaf vardır. Fazla bilgi için şu kitaplara müracaat edebilir: Cami-ur Ruvat, c. 2, s. 452; Vesail-üş Şia, c. 20, s. 390.
[29] - Nisa/53.
[30] - Bihar-ul Envar, c. 53, Bab-u Tevkiat, 9. hadis, s. 178; el-Gaybet, s. 285; el-İhticac, c.2, s.466.
[31] - Tarih-i Samerra, c.2, s.253, İhticac (Tabersi), c.2, s. 468.
[32] - Tabersi, el- İhticac, c.2, s.468.
[33] - Keşşi, İhtiyaru Marifet-ir Rical, c. 2, s. 813
[34] - Tarih-i Samerra, c. 3, s. 318.
[35] - el Gaybet, s. 361, 324. hadis; Kemal-ud Din, c. 2, s. 510, 41. hadis; Bab-u Tevkit. Bihar-ul Envar, c. 51, s. 347 ve c. 51, s. 347; el-Haraic, c. 3, s. 112; Müntehab-ul Envar-il Muziyye, s. 128.
[36] - Kemal-ud Din, c. 2, s. 81, 9. hadis; Bihar-ul Envar, c. 51, s. 160, 7. hadis; Vesail uş Şia, c. 16, Bab. 33, s. 247.
[37] - Biharu-ul Envar, c. 51, s. 326, 45. hadis; Tarih-i Samerra, c. 3, s. 321 el-Gaybet, s. 271, 236. hadis.
[38] - Mehdi-yi Mevud, s. 738 ve el-Gaybet, s. 271.
[39] - el-Gaybet, s. 271; Bihar -ul Envar, c.52, s. 15, 13, hadis.