Hz. Mehdi aleyhis-selâmın dört özel naibinden ikincisi, birinci naip Osman b. Saidin oğlu Muhammed b. Osmandır. O, İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm tarafından babası daha hayattayken, Gaip İmam aleyhis-selâmın naibi olarak tanıtılmıştı. Osman b. Said öleceği sırada Hz. Mehdi aleyhis-selâmın naipliğini onun emriyle oğlu Muhammede devretmişti.
İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm, hayattayken, Muhammed b. Osmanın İmam Mehdi aleyhis-selâmın naibi olduğunu açıklamıştı. Yemen Şiilerinden bir grup Samerraya geldikleri zaman İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın huzuruna vardılar. İmam aleyhis-selâm, Osman b. Saidi çağırtıp onun naipliğini ve emin olduğunu açıkladılar. Sonra şöyle buyurdular:
Şahid olun, Osman b. Said-i Amri benim naibimdir. Oğlu Muhammed ise benim oğlum olan Mehdinin naibidir. [1]
İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm bir başka yerde, daha açık bir şekilde onun güvenirliği ve eminliğini beyan ederek şöyle buyuruyor:
Amri (Osman b. Said) ve oğlu (Muhammed b. Osman), her ikisi de güvenilir ve emindirler. Size neyi ulaştırsalar benden ulaştırırlar. Size ne deseler benden derler. Öyleyse onları dinleyin. Çünkü onlar güvenilir ve emindirler. [2]
Ayrıca, babası Osman b. Said de, Hz. Mehdi aleyhis-selâmın emriyle onun naipliğini açıklamıştı. [3]
Bunların hepsinden daha önemli olan, Hz. Mehdi aleyhis-selâmın onun hakkında ki övücü sözleri ve mektuplarıdır. Bu söz ve mektuplar, Muhammed b. Osmanın naip olduğunun açık delilleri sayılır. Aşağıda İmam aleyhis-selâmın onun hakkında buyurduğu değerli sözlerinden bazılarını getiriyoruz:
1- Osman b. Saidin vefatından sonra, İmam Mehdi aleyhis-selâmın mektup gönderdiği ilk kişi, Onun oğlu Muhammed b. Osmandır. İmam aleyhis-selâm Muhammed b. Osmana bir mektup göndererek babasının ölümü dolayısıyla başsağlığı diliyor. Hz. Mehdi aleyhis-selâm bu mektupta Muhammed b. Osmanın yüce şahsiyeti ve naipliğine değinmişlerdir. Biz o mektubun bazı bölümlerini babasının hayatını anlatırken nakletmiştik. Mektubun bir yerinde İmam Mehdi aleyhis-selâm şöyle buyurmuştu: Ne mutlu Osman b. Saide ki, Allah ona senin gibi bir evlat vermiştir. Sen onun yerine geçecek ve vazifesini üstleneceksin. Allahtan onun için rahmet ve mağfiret dile. [4]
2- Muhammed b. İbrahim b. Mehziyar-i Ahvazi şöyle naklediyor:
Osman b. Saidin vefatından sonra bana şöyle bir tevki geldi: Allah onun oğlunu korusun. O (Muhammed b. Osman), babasının zamanında bizim itimat ettiğimiz birisiydi. Allah ondan ve babasından razı olsun. Allah babasının ruhunu şad etsin. O da bizim yanımızda babası gibidir ve onun yerine oturmuştur. O, bizim söylediğimizi söyler, bizim emrimize göre amel eder. Allah onu teyit etsin. Öyleyse sen de onun sözünü kabul et ve onun hakkındaki görüşümüzü bil. [5]
3- Abdullah b. Cafer Himyeri şöyle diyor: Osman b. Said vefat ettiği zaman, daha önceki (Osman b. Saidin zamanındaki) hatla bir tevki gelerek oğlu Ebu Caferin (Muhammed b. Osman) onun makamına seçildiğini bildirdi. [6]
4- İshak b. Yakup şöyle diyor: Muhammed b. Osmandan kafamı karıştıran soruları yazdığım mektubu Hz. Mehdi aleyhis-selâmın huzuruna takdim etmesini rica ettim. O da kabul etti. İmam aleyhis-selâmın hattıyla şu anlamda bir cevap geldi: Muhammed b. Osman, Allah ondan ve babasından razı olsun, benim güvendiğim birisidir. Onun yazısı benim yazımdır. [7]
Bu mektup çok uzun ve önemli fıkhi, içtimai vb. konuları içerdiği için ileride onu genişçe ele alacağız.
5- Bir başka mektupta şöyle buyruluyor:
O, bizim itimat ettiğimiz kimsedir. Onun yanımızda razı olacağı bir makamı vardır. Allah lütuf ve keremini onun hakkında bol eylesin. Hiç şüphesiz O, nimetlerin velisi ve her şeye güç yetirendir. Hamd Allaha mahsustur, Onun ortağı yoktur. Allah Muhammed ve Ehli Beytine salat ve bol bol selam eylesin. [8]
Muhammed b. Osmanın hayatını İmam Mehdi aleyhis-selâmın ikinci naibi olarak inceleyip, onun naklettiği hadislere ve onun vasıtasıyla gelen mektuplara göz attığımızda şu noktayı kolayca anlayabiliriz: Çeşitli bölgelerdeki Şiiler ve İmam Mehdi aleyhis-selâmın naipleri kelami, fıhki, içtimai vb. konularda bir sorunla karşılaştıkları zaman ona başvuruyordular. O da İmam Mehdi aleyhis-selâmla irtibat halinde olduğu için bu sorunlara çözüm getiriyordu.
Bunu birkaç örneğini aşağıda zikrediyoruz.
Ebu-l Hasan Ali b. Ahmed-i Kummi şöyle diyor: Şiilerden bir grup, Allahın Ehl-i Beyt İmamlarına yaratma ve rızık verme kudretini verip vermediği konusunda ihtilafa düşmüşlerdi. Bir grup, yaratma ve rızık verme kudretinin devredilmesinin imkânsız olduğunu söylüyorlardı. Çünkü cisimleri Allahtan başka kimse yaratamazdı. Bir başka grup da, Allahın İmamlara aleyhis-selâm yaratma ve rızık verme kudretini verdiği ve bu işi onlara devrettiği inancında idiler. Bu mesele üstünde büyük ihtilaflar doğdu. Birisi, Neden bu meseleyi Ebu Cafer Muhammed b. Osman Amriye sormuyorsunuz? O hakkın ne olduğunu söyler. Çünkü o Hz. Mehdi aleyhis-selâmın sefiri ve vasıtasıdır. Onların hepsi Ebu Cafere müracaat ederek ve sözünü kabul etmeye razı oldular. Meseleyi yazıp, ona yolladılar. Hz. Mehdi aleyhis-selâmdan ona şu manada bir mektup geldi: Şüphesiz ki yalnız Allah cisimleri yaratmakta ve rızıkları taksim etmektedir. Çünkü O ne cisimdir, ne de cisme hulul etmiştir. Hiç bir şey Ona benzemez. O duyan ve bilendir. İmamlar aleyhumus-selâm Allahtan isterler, O da yaratır. Onlar Allahtan isterler, O rızk verir. Allah onların hakkını yüceltmek için dualarını kabul eder. [9]
Muhammed b. Osmanın vasıtasıyla gelen bazı mektupları da burada nakledersek konu daha iyi anlaşılır.
Ebul Hasan Muhammed b. Cafer-i Esedî şöyle diyor: Şeyh Ebu Cafer Muhammed b. Osman-i Amr-î (Allah ruhunu mukaddes kılsın) tarafından, Hz. Mehdi aleyhis-selâm a sorulan soruların cevabında bana ulaşan mektuplardan biri de şudur:
Güneşin doğuş ve batışında namaz kılmak hakkındaki sorduğun soruya gelince, eğer durum halkın dediği gibi güneşin şeytanın iki boynuzu arasından doğup batışı yönünde olursa, şeytanın burnunu, namazdan daha iyi yere sürtecek ne var ki! Öyleyse namaz kıl ve şeytanın burnunu yere sürt.
Bize vakfedilen veya bize mahsus kılınıp sonra sahibinin ona ihtiyaç duyduğu mal hakkındaki sorduğun soruya gelince; teslim edilmeyen her şeyde sahibi muhtardır (isterse kendisine götürür, isterse teslim eder). Ama teslim ettiği malda, ister muhtaç olsun, ister muhtaç olmasın, ister ona ihtiyaç duysun, ister duymasın artık yetkisi yoktur.
Bizim malımızdan elinde bulunanı helal bilen ve bizim emrimiz olmaksızın kendi malında tasarruf ettiği gibi o malda tasarruf eden kimse hakkındaki sorduğun soruya gelince:
Kim, bizim emrimiz olmaksızın, o malı kendi malı gibi harcarsa melundur ve kıyamet günü biz onun hasmı olacağız. Nitekim Resulullah sallâllâhu aleyhi ve alih buyurmuştur ki: Kim Ehl-i Beytim hakkında Allahın haram kıldığı şeyi helal sayarsa, benim dilimle ve duası kabul olan her peygamberin diliyle lanete uğramıştır. Öyleyse kim bize zulmederse, bize zulmeden zalimlerin safında yer alacak ve Allahın laneti onun üzerine olacaktır. Çünkü Allah Teala buyurmuştur ki: Bilin ki, Allahın laneti zalimlerin üzerinedir.
Sünnet edilmesi gereken deri, sünnet ettikten sonra tekrar uzarsa yine sünnet edilmeli midir? diye sorduğu soruya gelince; O derinin kesilmesi gerekir. Zira yeryüzü kırk gün, sünnet edilmeyenin idrarından Allaha feryat (şikayet) eder.
Namaz kılanın önünde ateş, fotoğraf, kandil olursa onun namazı doğru mudur? Halk bu meselede ihtilaf etmiştir diye sorduğun meseleye gelince; putlara ve ateşe tapmayanların evlatlarından olursa ateş, fotoğraf ve kandilin karşısında namaz kılmasının sakıncası yoktur. Ama puta ve ateşe tapanların evlatlarının bunların karşısında namaz kılmaları câiz değildir.
Bir adamın, bize ait olan araziyi, sevap kazanmak ve bize yakın olmak için onarmasının ve yaptığı masrafı çıktıktan sonra geri kalanı bize göndermesinin caiz olup olmaması hakkındaki sorduğun soruya gelince:
Başkasının malında, onun izni olmaksızın tasarruf etmek câiz değildir; o halde bizim malımızda iznimiz olmaksızın tasarruf etmek nasıl câiz olabilir? Kim bizim emrimiz ve iznimiz olmaksızın malımızda tasarruf ederse, Allahın ona haram kıldığı şeyi helal saymıştır. Yine kim haksız yere bizim malımızdan bir şey yerse, ateş yemiş gibidir, yakında da cehennem ateşine atılacaktır...
Muhammed b. Yakub-i Kuleynî, İshak b. Yakuptan şöyle dediğini rivayet eder: Muhammed b. Osman-i Amriden, sorduğum zor meseleleri içeren mektubumu Hz. Mehdinin huzuruna ulaştırmasını rica ettim. Mektubumun cevabı, mevlamız Hz. Mehdi aleyhis-selâmın kendi hattıyla bana ulaştı . [11]
Mektubun cevabı şöyledir:
Akraba ve amca oğullarımdan beni inkar etmeleri hakkındaki sorduğun soruya gelince; -Allah seni hidayet edip direnişli kılsın- bilmelisin ki, Allahla hiç kimse arasında akrabalık bağı yoktur. Kim beni inkar ederse benden değildir; onun yolu, Nuhun oğlunun yoludur. Amcam Cafer ve oğullarının yolu (ve tutumu)na gelince, onların yolu Yusuf aleyhis-selâmın kardeşlerinin yoludur.
Biraya gelince; onun içilmesi haramdır. Ama şalgam suyunun içilmesinin sakıncası yoktur.
Sizin mallarınıza gelince; onları kabul etmemiz pâk olmanız içindir. Öyleyse isteyen versin istemeyen vermesin. Allahın bize verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır.
Ferecin (zuhurun gerçekleşmesiyle hasıl olacak kurtuluşun) gerçekleşmesine gelince; o, Allahın iradesine bağlıdır. Zuhur için vakit belirleyenler yalancıdırlar.
İmam Hüseyn aleyhis-selâmın öldürülmediğini sananın sözüne gelince; onun bu sözü, küfür (hakkı gizleme), yalan ve sapıklıktır.
Vuku bulan vakıalara gelince; o vakıalarda, hadislerimizi rivayet edenlere müracaat ediniz. Zira onlar, sizlere olan hüccetimdir, ben de Allahın onlara olan hüccetiyim.
Muhammed b. Osman-i Amrîye gelince; -Allah ondan ve babasından razı olsun- o benim güvendiğim şahıstır, onun yazısı benim yazımdır.
Muhammed b. Ali b. Mehziyar-i Ehvaziye [12] gelince; yakında Allah onun kalbini düzeltecek ve şüpheyi ondan giderecektir.
Bize gönderdiğin şeye gelince; biz ancak pâk ve tertemiz olanı kabul ederiz. Şarkı söyleyen cariyenin aldığı ücret haramdır.
Muhammed b. Şazan b. Naim ise biz Ehl-i Beytin Şialarındandır.
Ebul Hattap Muhammed b. Ebî Zeyneb-i Ecdaya gelince; o melundur; onun ashabı da melundur. Onunla aynı fikre sahip olanlarla oturup kalkma. Ben onlardan beriyim (uzağım), babalarım aleyhis-selâm da onlardan beridirler.
Bizim malımızı ellerinde bulunduranlara gelince; kim o mallardan bir şeyi helal bilip yerse ateş yemiştir.
Allahın dininde şüphe eden kavmin, bize gönderdikleri şeylerden dolayı pişman olmalarına gelince: geri çevrilmesini isteyenlerin malını geri çevirdik, bizim şekkakların (çok şüphe edenlerin) malına ihtiyacımız yoktur.
Gaybetin vuku bulmasının nedenine gelince; Allah buyuruyor ki: Ey iman edenler, size açıklandığında hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Babalarımdan her birinin boynunda, zamanlarındaki tağutların biatı vardı, ama ben öyle bir zaman kıyam edeceğim ki, tağutlardan hiç birinin biatı boynumda olmayacaktır.
Benim gaybetim döneminde benden faydalanmaya gelince; bu dönemde benden faydalanmak, bulutlarla örtülen güneşten yararlanmaya benzer. Ben yeryüzü ehl-i için kurtuluş ve emniyet vesilesiyim. Nitekim yıldızlar da gök ehli için emniyet vesileleridir. Öyleyse sizi ilgilendirmeyen şeyleri sormayın. Sizden istenilmeyen şeyleri görmek için kendinizi zahmete düşürmeyin. Ferecin çabuk olması için çok dua ediniz. Çünkü dua sizin kurtuluş vesilenizdir.
Ey İshak b. Yakup (Allahın) selamı sana ve hidayete tabi olanlara olsun.
İleride de görüleceği gibi, yalancıların naiplik iddia etmeleri, ikinci naip Muhammed b. Osmanın zamanında başlamıştır.
Birinci naip Osman b. Saidin zamanında, sapık kimseler, çeşitli sebeplerden dolayı faaliyet yapamamışlardı. Bu yüzden bu dönemde yalancıların naiplik iddiasında bulunması gündemde değildi. Olsaydı da göze çarpmayacak kadar zayıf bir şekildeydi.
Yalancı naiplerin birinci naibin döneminde olmamalarının çeşitli sebepleri vardır:
1- Osman b. Saidin tanınmış ve güvenilir Şiilerden olması. Daha önce de değindiğimiz gibi o, Gaybet-i Suğradan önce de hem İmam Hadi aleyhis-selâmın, hem İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın naibi idi. Hatta bazılarına göre İmam Cevad aleyhis-selâmın da naipliğini yapmıştır. İmamlar aleyhis-selâmın yanında yıllarca kaldığı için Şiilerin içinde önemli bir mevkiye sahipti. Bu yüzden yalancılar onun zamanında kendilerini gösteremediler.
2- Siyasi ve içtimai şartlar kimsenin yalan yere naiplik iddia etmesine müsait değildi. Gaybet-i Suğranın ilk zamanlarında Abbasiler bütün imkanlarıyla İmam Mehdi aleyhis-selâmı ve yâranını bulup, öldürmek istediklerinden, şartlar naiplik iddiasında bulunmak için müsait değildi. Bu yüzden Osman b. Saidin bu dönemdeki naipliği büyük bir cihad sayılır.
3- İmam aleyhis-selâmın halkla olan irtibatının naiplerinin vasıtasıyla olduğu, halkın içine tam olarak yerleşmemişti. Halkın bu duruma alışması için bir sürenin geçmesi gerekiyordu. Bu da birinci dönemde gerçekleşiyordu. Yalancılar, halkın buna uyum sağladığını gördüklerinde kendilerinin naip olduğunu iddia etmeye başladılar. [13]
İkinci naip Osman b. Saidin döneminde İmam aleyhis-selâmın naibi olduklarını iddia eden yalancılar şunlardır:
1- Ebu Muhammed Hasan Şerii
2- Muhammed b. Nusayr Numeyri
3- Ahmed b. Hilal Abartai
4- Ebu Tahir Muhammed b. Ali b. Bilal
5- Ebubekir Muhammed b. Ahmed b. Osman; Ebubekir Bağdadi diye meşhurdur. Muhammed b. Osmanın kardeşinin oğluydu.
6- Hüseyin b. Mansur Hallaç: Hüseyin b. Mansurun yalan yere naiplik iddia ettiği söyleniyor. Ama o sufilerdendi. Şey Tusinin el-Gaybet adlı eserinde naklettiği mektuplar onun da naiplik iddiasında bulunduğunu göstermektedir.
Hüseyin b. Mansurun hakkında birçok söz vardır. Biz sadece İmam Mehdi aleyhis-selâma ait olanları beyan edeceğiz.
7- Şelmegani: üçüncü naip Hüseyin b. Ruhun zamanında yalan yere naiplik iddia edenlerdir.
Şeyh Tusi onun hakkında şöyle diyor: İlk olarak yalan yere Hz. Mehdi aleyhis-selâmın naibi olduğunu iddia eden şahıs, Şerii diye tanınan birisiydi. O, İmam Hadi aleyhis-selâmın, ondan sonra da İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın ashabından sayılıyordu.
O layık olmadığı ve Allahın kendisine vermediği bir makamı iddia etmişti. Allaha ve Onun hüccetlerine yalan isnat etmiş. Oysa onlar bunlardan uzaktılar. Bu nedenle Şiiler onu lanetlemiş, ondan uzak durmuşlardır. Hz. Mehdi aleyhis-selâm da onu lanetlediğini açıklayan bir mektup yazmıştır. Bu mektuptan sonra onun küfür ve imansızlığı ortaya çıkmıştır.
Evet, yalancılar hep böyle olmuşlardır. Önce yalan yere İmam Mehdi aleyhis-selâmın naipleri olduklarını söylemiş, daha sonra imanları zayıf olan bazıları onlara inanıp, çevrelerine toplanınca Hallac gibi daha büyük iddialarda bulunmuşlardır. [14]
Ebu Abbas b. Nuh şöyle diyor: Ebu Nas Hibetullah b. Muhammed, bana, Muhammed b. Nusayr Numeyrinin İmam Hasan Askeri aleyhis-selâmın ashabından olduğunu söyledi. İmam aleyhis-selâm vefat ettikten sonra Muhammed b. Osmanın makamına sahip olduğu iddiasında bulunup, şöyle diyordu: Ben Hz. Mehdi in naibiyim. Ama Allah onu rezil etti. Çünkü dinsizliği ve cahilliği ortaya çıktı. Muhammed b. Osman da ona lanet edip ondan uzak durdu. Numeyri Şeriiden sonra yalan yere naiplik iddiasında bulunmuştu. [15]
Onun küfür ve ilhada sebep olacak fikirleri vardı. O bu fikirlerini halkın içine yaymaya çalışıyordu. O peygamber olduğunu iddia ediyor ve İmam Hadi aleyhis-selâmın onu bu makama seçtiğini söylüyordu. tenasuha ve İmam Hadi aleyhis-selâmın ilahlığına inanıyordu. Mahrem kadınlarla ilişkiyi caiz biliyordu. Livatı helal olduğunu söylüyor bunu meful için tevazu, fail içinse zevk vesilesi biliyordu. O: Allah bunların hiçbirini kullarına haram etmemiştir. [16] diyordu. Onun taraftarları, ibadetleri terk edip, haramları helal sayan bir topluluktu. Onlar, Yahudilik haktır, ama biz onlardan değiliz. Hıristiyanlık haktır, ama biz onlardan değiliz. [17] diyordu.
Ahmed b. Hilal, birinci naibin vefatından sonra Hz. Mehdi aleyhis-selâmın ikinci naibi Muhammed b. Osmanın naipliğini inkar ederek, saptı. O daha önce Şiiler arasında sayılan kişilerdendi. Ama bu sapıklığından sonra, İmam Mehdi aleyhis-selâm, Hüseyin b. Ruhun vasıtasıyla onu lanetleyen bir mektup yolladı ve Şiilere, ondan uzaklaşmasını emretti. [18]
İmam Mehdi aleyhis-selâmın üçüncü naibi Hüseyin b. Ruha, Şelmeğani hakkında gönderdiği tevkide İmam aleyhis-selâm, Ahmed b. Hilalden beri olduğunu bildirmiştir. Şöyle deniyor o mektupta Halka bildir ki, biz ondan (Şelmeğaniden) beriyiz. Nasıl ki ondan önceki Şerii Numeyri, Hilali, Bilali ve diğerlerinden beriydik. [19]
Muhammed b. Osmanın naipliğine muhalif olanlardan bir diğeri, Ebu Muhammed b. Ali b. Bilaldir. Bilali diye meşhurdur. İmam Mehdi aleyhis-selâma şeren ait olan malları kullanıyor, onları ikinci Naibe vermekten kaçınıyor ve Hz. Mehdi aleyhis-selâmın naibi olduğunu iddia ediyordu. [20]
Sapmadan önce 10. ve 11. İmamlarla aleyhis-selâm yakın ilişkisi bulunan ve önemli naiplerden sayılırdı. Bu nedenle de Rical alimleri onu çok övmüşlerdir. Ama bu övgülerin hepsi sapmasından önceki zamana aittir. Parlak geçmişine rağmen ömrünün sonlarına doğru nefsine ve şeytana uyarak, geçmiş iyi amellerini hiç etmiş ve İmam aleyhis-selâmın lanet ettiği kimselerin arasında yer almıştır. [21]
Adı Muhammed b. Ahmed b. Osmandır. İkinci naip Muhammed b. Osmanın kardeşinin oğlu ve birinci naip Osman b. Saidin torunudur.
Amcası Muhammed b. Osman onun saptığını biliyordu. Ama başkalarının bundan haberi yoktu. [22] Bu yüzden, Muhammed b. Osman ashaptan bazı kişilerle, İmamlar Mehdi aleyhis-selâmın söz ve hadisleri üzerinde konuştuğu sırada, Ebubekir Bağdadi içeriye girince Muhammed b. Osman çevresindekilere, Susun, bu gelen sizin dostlarınızdan değildir demişti. [23]
O Sufıyye fırkasına mensuptur. Ne var ki, Suffiye alimlerinin onun hakkında ki görüşleri farklıdır. Bazıları onu kendi gruplarından saymaz ve Şii olduğunu söylerler. Ancak o, halife Muktedirin mahkemesinde Şii değil Sünni olduğunu iddia etmiştir.
Şeyh Tusi gibi alimler, onun naiplik iddia eden yalancılardan olduğunu söylüyorlarsa da bu, onun Şii olduğu anlamına gelmez. Çünkü o, her fırka ve gruba kendi inançlarına göre muamele eden biriydi. Bu nedenle Şiilerin arasına geldiği zaman, Masum İmamın vekili olduğunu iddia ederek onlara nüfuz etmek istemiştir.
Daha öncede değindiğimiz gibi, Hz. Mehdi aleyhis-selâmın ikinci naibinin döneminde (H. 265-305) bazıları İmam Mehdi aleyhis-selâmın gaybetinden yararlanarak kendilerini İmam Mehdi aleyhis-selâmın naipleri olarak tanıtmışlardı. Bu yolla toplumsal bir şöhret ve makama kavuşup Şiilerin İmam Mehdi aleyhis-selâm adına verdikleri malları şeri bir izinleri olmadan kullanmak istiyorlardı. Bu durum karşısında Muhammed b. Osmanın vazifelerinden biri, yalan yere naiplik iddiasında bulunanları teşhir etmek ve diğer yandan da kendi naipliğini ispat edip, Şiilere bu konuda güven vermekti. Muhammed b. Osmanın naip olduğuna dair delillerden birisi, Hz. Mehdi aleyhis-selâmdan getirdiği mektuplardı ve gösterdiği bazı kerametler olmuştur.
Burada ikinci naipten nakledilen bir kerameti naklediyoruz:
Ebu Cafer Muhammed b. Osmanın kızı Ümmü Gülsüm şöyle diyor: Bir gün, Kum ve çevresinden, İmam aleyhis-selâma verilmek üzere bir miktar malı Muhammed b. Osmanın yanına getirmişlerdi. Malları getiren şahıs, Bağdata gelip, gönderilen malları Muhammed b. Osmana teslim ettikten sonra, geri dönecekleri sırada Muhammed b. Osman malları getiren şahsa şöyle dedi: Emanetlerden birisi kaldı, onu vermedin. O nerededir? O da: Yanımda bir şey kalmadı, hepsini verdim. Muhammed b. Osman da Hayır vermedin, bir şey daha var. Git yanında ne varsa ara ve sana ne verdiklerini düşün. O adam da gidip birkaç gün düşündü, eşyalarını aradı, ama bir şey bulamadı. Arkadaşlarının da haberi yoktu. Muhammed b. Osmanın yanına gelip, Bana ne verdilerse hepsini size teslim ettim, yanımda başka bir şey yok dedi. Muhammed b. Osman ona şöyle dedi: Buyurdular ki (yani Hz. Mehdi aleyhis-selâm buyurdu): Falancanın oğlu filanın verdiği iki takım elbise elimize ulaşmadı.
O şahıs da şöyle cevap verdi: Evet, Allaha andolsun öyledir. Ama şu anda onları nereye bıraktığımı bilmiyorum.
Sonra kaldığı yere döndü. Yanında ne varsa yeniden gözden geçirdi. Arkadaşlarına da eşyalarını aramalarını söyledi. Onlar da bir şey bulamadılar. Tekrar Muhammed b. Osmanın yanına geldi. Olayı ona anlattı. Muhammed b. Osman ona şöyle dedi: Buyurdu (yani Hz. Mehdi aleyhis-selâm buyurdu): Pamuk satan Filancanın oğlu filanın yanına git. Hani onun pamuk ambarında iki koli pamuk götürmüştün. Onlardan üzerine şu ibare yazılı olanı aç. İki takım elbise göreceksin. O adam, Muhammed b. Osmanın dediklerine çok şaşırdı. Hemen sözü edilen yere gitti ve kolilerden işaretli olanı açtı. Pamukların içinde saklı olan elbiseleri buldu. Onları alıp, Muhammed b. Osmanın yanına getirdi ve ona teslim edip şöyle dedi: Onlar tamamen aklından çıkmıştı; çünkü kolileri bağladığımda bunları saklı kalsınlar diye pamukların içine koymuştum.
Onun niyabet süresi uzun olduğu için İmam Mehdi aleyhis-selâm hakkında ve daha başka konularda, kendisinden birçok hadis nakledilmiştir. Onlardan bazılarını aşağıda zikredeceğiz. Bu hadislerden, Muhammed b. Osmanın hassas konumu ve ağır vazifesi açıkça anlaşılmaktadır.
1) Kıyas b. Esed şöyle diyor: Muhammed b. Osmanın yanında idim. Şöyle dedi: Hz. Mehdi aleyhis-selâm dünyaya geldiği zaman başının üstünden bir nur göğe yükseldi. Sonra yüzünü yere koyup, Allaha secde etti. Daha sonra başını kaldırıp şöyle dedi: Allah kesin olarak bildirdi ki kendisinden başka ilah yoktur. Meleklerle bilgi sahipleri de tam bir doğrulukla bunu bildiler, bildirdiler. O üstün ilahtan, O hüküm ve hikmet sahibinden başka tapacak yoktur. Allah katında din, ancak İslam dinidir. [24] Sonra Muhammed b. Osman şöyle ekledi: Hz. Mehdi aleyhis-selâm cuma günü dünyaya geldi. [25]
1- Muhammed b. Hemmam şöyle diyor: Muhammed b. Osman Amri ın şöyle dediğini işittim: İmamın kendi hattıyla bir mektup geldi. O mektupta şöyle yazılıydı: Kim bir toplulukta benim adımı söylerse, Allahın laneti onun üzerine olsun. Ebu Ali Muhammed b. Hemmam şöyle diyor: İmam aleyhis-selâma ne zaman zuhur edeceği hakkında bir mektup yazdım, şöyle bir cevap geldi: Zuhur için vakit tayin edenler yalancıdırlar. [26]
2- Ali b. Sadaka el-Kummi şöyle diyor: Muhammed b. Osman birşey sormadan Hz. Mehdi aleyhis-selâm tarafından bir mektup geldi. İmam aleyhis-selâmın ismini soranları aydınlatmak için bir cevaptı bu. O mektupta şöyle yazılı idi: İsim konusunda ya susacak, cenneti kazanacaklar, ya da konuşup, cehennemi hakkedecekler. Çünkü İmam aleyhis-selâmın ismini bilseler, yayarlar; yerini bilseler ve düşmanlara gösterir. [27]
Bu mektupta, İmam aleyhis-selâmın isminin söylenmesinin haram olmasının sebebi beyan edilmiştir. Bu sebepten şu anlaşılmaktadır: İmam aleyhis-selâm ın adının söylenmesinin haram olması, belli bir zaman ve dönem içindir. Bu dönem, İmam aleyhis-selâmın ismi yayıldığında, düşmanın takibine sebep olacak ve İmam aleyhis-selâm a zarar verilecek olan dönem ve zamandır. Ve o dönem ise, Gaybet-i Suğra dönemidir.
Muhammed b. Osmandan nakledilen rivayetler, onun İmam aleyhis-selâmı defalarca gördüğünü, İmameti döneminde de görüşmeleri odluğunu göstermektedir. Bu rivayetlerden bir kısmını aşağıda getiriyoruz:
1- Abdullah b. Cafer Himyeri şöyle diyor: Muhammed b. Osman Amriye şöyle dedim: Ben, sizden, Hz. İbrahim aleyhis-selâmın, Allah Tealadan sorduğu soruyu sormak istiyorum. Hani İbrahim, Rabbim demişti, ölüyü nasıl diriltirsin? Allah, inanmıyor musun demişti de İbrahim, inanıyorum ama kalbim yatışsın, yakine ulaşsın demişti. [28] Ben de size Hz. Mehdi aleyhis-selâm ı gördünüz mü? diye soruyorum. Muhammed b. Osmanda Evet diye cevap verdi.
2- Cafer b. Muhammed b. Malik Fezari şöyle diyor: Muaviye b. Hakim, Muhammed b. Eyyub b. Nuh ve Muhammed b. Osman hepsi bana şöyle dediler: Kırk kişi İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm ın evinde toplanmıştık. Oğlunu bize gösterdi ve şöyle buyurdu: Benden sonra bu, sizin İmamınız ve aranızda benim halifemdir. Ona itaat edin. Benden sonra dininiz konusunda ayrılığa düşmeyin. Yoksa helak olursunuz. Bilin ki, bugünden sonra artık onu görmeyeceksiniz. [29] Biz İmam Hasan Askeri aleyhis-selâm ın huzurundan ayrıldık. Ondan birkaç gün sonra İmam aleyhis-selâm dünyadan göçtüler. [30]
3- Abdullah b. Cafer Himeyeri şöyle diyor: Muhammed b. Osman Amriın şöyle dediğini işittim: Allaha andolsun İmam Mehdi aleyhis-selâm her yıl hac zamanında Mekkeye gelir, halkı görür ve tanır. Halk da onu görür ama tanımazlar:
4- Abdullah b. Cafer Himyeri şöyle diyor: Muhammed b. Osmana: İmam Mehdi aleyhis-selâmı gördün mü? diye sordum, şöyle cevap verdi: Evet, son olarak Allahın evinde (Mescid-ul Haramda) gördüm. İmam şöyle buyuruyordu: Allahım bana vaat ettiğini gerçekleştir. [31]
5- Muhammed b. Osman şöyle diyor: Onu Bab-ul Müstecarda Kâbenin perdesini tutmuş ve şöyle buyuruyor halde gördüm: Allahım, benim vesilemle düşmanlarından [32] intikam al . [33]
Simat duası Muhammed b. Osman tarikiyle nakledilmiştir. Bu duayı cuma günleri akşama yakın saatlerde okumak müstahaptır. Merhum Şeyh Abbas Kummi şöyle yazıyor: Şebbur duası diye de tanınan Simat duasını cuma günlerinin akşama yakın saatlerinde okumak müstehaptır. Meşhur dualardandır. Geçmiş alimler bu duaya çok önem vermişlerdir. Şeyh Tusinin Misbahında, Seyyid b. Tavusun Cemal-ul Usbu unda ve Kefami nin çeşitli kitaplarında muteber senetlerle Muhammed b. Osman Amri yoluyla İmam Muhammed Bakır ve İmam Cafer Sadık aleyhimes-selâmdan nakledilmiştir. Allame Meclisi bu duayı Bihar-ul Envarda [34] naklederek şerh etmiştir. [35]
B ve C başlıkları altında naklettiğimiz hadislerden, Muhammed b. Osmanın Şiilere yol gösterme ve Şia mezhebine kılavuzluk etmede özel bir metoda sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Bu hadisler, onun faaliyetlerini cephede odaklaştırdığını göstermektedir. Bir taraftan çeşitli bölgelerdeki Şiilerin ileri gelenleriyle irtibata geçip, İmam aleyhis-selâmın varlığını ve İmam Hasan Asker aleyhis-selâmın halifesi olduğunu ispatlamaya çalışıyordu. Bu metod, onun İmam aleyhis-selâmla olan görüşmelerini konu edinen rivayetlerden anlaşılmaktadır. O, çeşitli yer ve zamanlarda, Şiilerin ileri gelenlerine İmam aleyhis-selâmı defalarca gördüğünü, bazen de İmam aleyhis-selâma ait bazı alametleri, bulunduğu yerleri söylüyordu. Böylece zihinlerde olan bazı şüpheleri gidermiş oluyordu. Öte yandan zamanın özel şartlarını nazara alarak Şiilerden hükümet görevlilerinin yanında asla İmam Mehdiden söz etmemelerini istiyordu. Naiplerine defalarca İmam Mehdi aleyhis-selâmın adını söylememelerini öğütlemişti. Çünkü Abbasiler, 11. İmam aleyhis-selâmın halifesi olmadığını zannediyorlardı. Onlar bu zanlarında da kalmalıydılar. Bunun faydası şuydu: Abbasiler, Şiilerin, rehberleri olmadığı için kıyam edemeyeceklerine kanaat getirecek, böylece Şiiler, Abbasilerin zulmünden korunmuş olacaklardı.
Ebu Cafer Muhammed b. Osman Hicri 305 yılında Cemadiye-l evvel ayının son gününde vefat etti. Naiplik süresi yaklaşık 40 yıl sürdü. O, ölmeden iki ay önce vefatını haber vermişti. Kabri, Kufe yolu üzerinde, yaşadığı evin bulunduğu mahallede, annesinin kabrinin yanındadır. [36]
[1] - el-Gaybet, s. 356, 317. hadis.
[2] - el-Gaybet, s. 356, 317. hadis.
[3] - a.g.e. s. 359.
[4] - a.g.e., s. 361; Kemal-ud Din, c. 2, s. 510, Bab-u Tevkiat, 41. hadis.
[5] - el- Gaybet, s. 362, 325 hadis; Bihar-ul Envar, c. 51, s. 349.
[6] - a.g.e. s. 362, 324 hadis; Bihar -ul Envar , c. 51, s. 349, 2 hadis.
[7] - a.g.e. s. 362, 326 hadis; İhticac Tabersi, c.2, s. 469.
[8] - Yevm-ul Halas, s. 169.
[9] - el -Gaybet, s. 283, 248 hadis; Sefinet-ul Bihar, c. 2, s. 405.
[10] - İhticac-i Tabersi, c. 2, s. 298; Kemal-ud Din, c. 2, s. 198; Bihar-ul Envar, c. 53, s. 182.
[11] - İhticac-i Tabersî, c. 2, s. 281-284; Kemal-ud Din, s. 483; Gaybet-i Şeyh Tusî, s. 180; Bihar-ul Envar, c. 53.
[12] - Muhammed b. Ali b. Mehziyar-i Ehvazî, İmam Hadinin ashabındandır. Hz. Mehdinin de sefirlerindendir. Babası Ali b. Mehziyar ise İmam Rıza, İmam Cevad ve İmam Hadinin ashabındandı ve onların naibiydi. Amcası ve amcasının oğlu da Hz. Mehdinin naiplerindendi. Şüphesi Hasan Askerî (a.s)ın vefatından sonra kimin İmam olduğu hususunda idi. Hz. Mehdi aleyhis-selâm bir mektupla onun şüphesini gidermişlerdir.
[13] - Tarih-ul Gaybet-il Suğra, s. 494.
[14] - el-Gaybet, s. 397, 368 hadis.
[15] - el-Gaybet, s. 398.
[16] - a.g.e, s. 398, 371. hadis; İhtiyaru Marifet-il Rical, c. 2, s. 805; Firak-uş Şia, s. 103; Mucemu Rical-il Hadis, c. 17, s. 299.
[17] - Menakıb, c. 1, Fil Reddi -Ale-l Gulat
[18] - Kemal-ud Din, Babu Tevkiat, 12. hadis.
[19] - el-Gaybet, s. 411.
[20] - a.g.e, s. 400.
[21] - a.g.e, s. 400. Bihar-ul Envar, c. 51, s. 269.
[22] - Tarih-ul Gaybetis-suğra, c. 2, s. 507.
[23] - el-Gaybet, s. 414.
[24] - Al-i İmaran/18-19
[25] - Kemal-ud Din, c. 2, s. 433, Bab-u Milad-il Kaim, 13. hadis; Bihar-ul Envar, c. 51, s. 15, hadis: 19
[26] - Kemal-ud Din, c.2, Tevkiat, s. 482, 3. hadis; Bihar-ul Envar, c. 51, s. 33, Hadis: 10
[27] - el-Gaybet, hadis: 331, s. 364; Bihar-ul Envar, c. 51, s. 351.
[28] - Bakara/260.
[29] - İmam (a.s), artık onu görmeyeceksiniz buyuruyorsa,bunun anlamı, çoğunuz görmeyeceksinizdir. Çünkü Muhammed b. Osman naiplik döneminde onu (a.s) görüyordu. İlerideki hadislerde bu konu daha iyi açıklık kazanacaktır. (Kemal-ud Din , c.2, s. 435)
[30] - Kemal-ud Din, s. 435, Babu Men Şahede-l Kaim, 2. hadis; Bihar-ul Envar, c. 52, s. 25, hadis: 19.
[31] - a.g.e. hadis: 9, el- Gaybet, s. 364, hadis 330.
[32] - Kemal-ud Dinde: düşmanlarımdan, el-Gaybette ise düşmanlarından şeklinde geçer.
[33] - Kemal-ud Din, 10. hadis.
[34] - Bihar-ul Envar, c. 90, s. 97
[35] - Külliyat-ı Mefatih-ul Cinan, s. 95.
[36] - el-Gaybet, s. 366; Sefinet-ul Bihar , c. 7, s. 211; Bihar-ul Envar, c. 51, s. 352.