Birinci Bölüm

 
Ehli Beyt Kimlerdir?

Lügat ve Istılahta Ehlibeyt

1- Lügat ve Örfte Ehlibeyt

"Ehl" kelimesi izafet olduğu şeyle tanımlanır. Örneğin: "ehl-ül kura" şehir halkı ve orada oturanlar, "ehl-ül şey" bir şeye sahip olanlar, "ehl-ul kitap" kitaba uyanlar ve onu okuyanlardır. Yine "ehl-ut Tevrat" ve "ehl-ul İncil" Tevrat ve İncil'e uyanlara denir. Bu tabirlerden bazıları Kur'an-ı Kerim'de  de kullanılmıştır.[1] 

"Ehl-ur Recul" kişinin Eşireti ve akrabaları[2] ve halkın ona en yakın olanı[3], soydaşı veya dindaşıdır.[4]

Allah Teala buyuruyor ki: "Ehl-u ayaline namazı emret."[5] Burada ehl-u ayalden maksat akrabaların ve soy bakımından seninle ilişkisi olanlardır.

Yine Hz. Nuh aleyhisselam'ın oğluna işaret ederek buyuruyor ki: "Ey Nuh! O senin ehlinden değildir."[6] Oysa soy bakımından Hz. Nuh aleyhisselam'ın oğlu onun ehli sayılıyordu. Ancak Allah Teala onun dini ve yolunda hareket edenlerden olmadığını kastetmiştir.

Ve kişinin ehlibeyti, onun akrabaları ve soydaşlarıdır.[7] Kur'anı Kerim'de Hz. İbrahim aleyhisselam'ın evlatlarına ve evlatlarının evlatlarına "Ehlibeyt" tabiri kullanılmıştır: "Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinize olsun ey Ehlibeyt"[8]

Müslümanlar arasında ise "Ehlibeyt" tabiri naslara uyularak Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in evlatları hakkında kullanılmıştır.[9] Onlar "Kesâ hadisi"nde ve diğer hadislerde olduğu gibi, Hz. Muhammed sallallah'u aleyhi ve âlih, Ali aleyhisselam'ın, Fatıma selamullahi aleyhâ, Hasan aleyhisselam'ın, Hüseyn aleyhisselam'ın ve haklarında Tathir ayeti inen kişilerdir: "Allah ancak ve ancak siz Ehlibeyt'ten her türlü çirkinliği defetmek ve sizi tertemiz yapmak ister."[10]

Onlara Peygamberin Âl-i veya itreti de denir. "Âl" kelimesi "Ehl" sözcüğünden alınmıştır.[11] Dolayısıyla "Âl-ullah" veya "Âl-u Resul" denildiğinde Allah'ın ve Resulünün dostları kastedilmektedir. "Âl" sözcüğünün aslı "Ehl"dir. Arapça'da "ha" harfi hamzaya dönüşmüş ve "e'el" olmuştur. İki hamza yanyana gelince de ikinci hamza Elif'e dönüşmüştür.[12]

İtret, Ehlibeyt'tir. İbn-i Menzur da, "Ben sizin aranızda iki paha biçilmez emanet bırakıyorum: Allah'ın kitabı, Ehlibeytim olan itretim..." hadisine dayanarak itretin Ehlibeyt olarak tanıtıldığını vurgulamıştır.[13]

Sonra kişinin ehliyle ehlibeyti arasında fark olduğunu söylemiştir. Lügatta ise mecazi olarak kişinin eşine, onun ehli tabir edilmiştir. Zubeydi Tac-ul Urus kitabında der ki: Kişinin eşine onun ehli tabiri kullanılması mecazidir.[14]

Ancak kişinin ehlibeyti, aynı soy altında toplanan soydaşlardır ve bu anlam (ehlibeyt) Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in ailesi hakkında tanımlanmıştır.[15]

2- Kitap ve Sünnette Ehlibeyt

Kitap ve sünnette "Ehlibeyt" kelimesinin özel bir anlamı var. Ehlibey'ten maksat Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih İmam Ali, Fatımat-uz Zehra, cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Huseyn'dir (Allah'ın selamı onların üzerine olsun); bunlara İmam Huseyn aleyhi selamın soyundan gelen dokuz masum İmam da ilhak eder. İşte bunlar halkın Peygamber sallallah'u aleyhi ve âlih'e en yakın olanı, ilim bakımından ona en has olanı, onun dinini en iyi bileni, onun sünnet ve gidişatını en iyi tanıyanlardır.

Bu alanda Sunni ve Şiâ kanallarıyla Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'ten nakledilen ve sarih bir şekilde Ehlibet'in kimler olduğunu, isimleriyle açıklayan bir çok rivayetler vardır;[16] ayrıca İmamiyye Şiâsına göre onların birbirinden sonra imam olduklarını belirten mutevatir naslar vardır; bu ise Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'de Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'ten rivayet edilen "İmamların sayısı on ikidir ve hepsi de Kureş'tendir"[17] hadisiyle tamamen bağdaşmaktadır. Ehlibeyt sadece Şiâ'nın on iki imamıyla uyum içersindedir. Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşleri izleyicileri ve akrabaları o hazrete her ne kadar yakın olsalar da bu kavram içersine girmezler. Kur'an-ı Kerim'in buyruğu, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in sünneti, sahabe, tabiin ve ravilerin nakli hepsi bu doğrultudadır.

Ümm-ü Seleme'den şöyle nakledilir: "Allah ancak ve ancak siz Ehlibeytten, her türlü çirkinliği defetmek ve sizi tertemiz yapmayı diler" ayeti inince Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih birini Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'in peşine gönderdi ve "Bunlar benim Ehlibeytimdir" buyurdu.[18]

Ümm-ül Müminin Aişe'den ise şöyle nakledilir: "O (Ali) Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in yanında insanların en sevimlisiydi. Ben Resulullah'ın onu, Fatıma'yı, Hasan ve Hüseyn'i elbisesinin altına aldığını ve sonra, "Allah'ım! Bunlar benim Ehlibeytimdir" dediğini gördüm.[19] 

İmam Ali aleyhisselamın Tathir ayeti nazil olduktan sonra şöyle dediği rivayet ediliyor: "Bunun üzerine Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih buyurdu ki: Ya Ali! Bu ayet senin, iki torunum (Hasan ve Hüseyin) ve senin evlatlarından olan imamlar hakkında nazil olmuştur."[20]

Ayrıca "Ehlibeyt" sözcüğündeki "beyt" kelimesinden maksat normal "ev" değildir; bundan maksat risalet ve Peygamberlik evidir; "Ehlibeyt" ise Peygamberlik ve risalet evinde eğitilen, terbiye edilen, ilim ve taharet evinde yetişen, küçük büyük her şeyi tanıyan ve her şeyi kuşatan kişilerdir; işte bu nedenle onların bütün soruları cevaplandırdıklarını, bütün problemleri hallettiklerini, bütün din ve bilim alanlarında insanların onlara yöneldiklerini ve diğerlerinin ilim ve marifette hangi derecede olursa olsunlar böyle olmadıklarını görmekteyiz.

Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih "(Bu nur) Allah'ın onların yüceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdedir."[21] ayetini okuyunca bu evlerin hangi evler olduğu sorulduğunda; "Bunlar peygamberlerin evleridir" buyurduğu, bunun üzerine Ebubekr'in, ya Resulullah! Bu ev -Ali ve Fatıma'nın evi- de o evlerden midir? diye sorduğu ve Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in "Evet, onların en üstünlerindendir" buyurduğu rivayet edilir.[22]

Emirulmüminin Ali aleyhisselam'dan ise şöyle rivayet edilir: "Biz nübüvvet evi, hikmet madeni, yeryüzündekilerin amanı ve talep edenin kurtuluşuyuz."[23]

İmam Hüseyin aleyhisselam da "Biz nübüvvet Ehlibeytiyiz" buyurmuştur.[24]

TATHİR AYETİNDE EHLİBEYT

Tathir ayetinden maksat; "... Allah, ancak ve ancak siz Ehlibeyt'ten her türlü çirkinliği defetmek ve sizi tertemiz kılmak ister" ayetidir.[25]

Hadis ve tefsir kaynakları, haklarında bu ayetin indiği Ehlibeyt'ten maksadın Allah'ın elçisi Muhammed, Ali b. Ebu Talib, Fatıma-i Zehra ve Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in iki torunu Hasan ile Hüseyin (Allah'ın selamı onların üzerine olsun) olduğunu vurgulamışlardır.

Müslim Sahih'inde kendi senediyle Aişe'den şöyle tahriç etmiştir: "Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih üzerinde siyah kıldan dokunmuş bir aba olduğu halde dışarı çıktı. O sırada Hasan b. Ali yanına geldi, onu abanın altına aldı; sonra Hüseyin de gelerek onunla birlikte abanın altına girdi. Sonra Fatıma geldi, onu da abanın altına aldı ve daha sonra Ali geldi, onu da abanın altına alarak, "Allah, ancak ve ancak siz Ehlibeytten her türlü çirkinliği defetmek ve sizi tertemiz kılmak diler" ayetini okudu.[26]

Fahr-i Razi de bu rivayeti kendi tefsirinde kaydettikten sonra şöyle diyor: Bilinmesi gerekir ki Müfessirler ve muhaddisler arasında bu rivayetin sahih olduğunda ittifak vardır.[27]

Tirmizi ise kendi Sünen'inde Ümm-ü Seleme'nin rivayetini şöyle tahriç etmiştir: "Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih, abasını Hasan, Hüseyin, Ali ve Fatıma'nın üzerine örterek buyurdu ki: "Allah'ım! Bunlar benim Ehlibeytim ve yakın arabalarımdır; onlardan her türlü kötülüğü gider ve onları tertemiz kıl."

Ümm-ü Seleme diyor ki: "Ben de onlardan mıyım ya Resulullah?!" diye sordum. O hazret; "Sen hayır üzeresin" buyurdu.[28]

Hakim, Müstekrek'te Ümm-ü Seleme'den şöyle tahriç etmiştir? Benim evimde, "Allah ancak ve ancak siz Ehlibeytten her türlü çirkinliği defetmek ve sizi tertemiz kılmak ister" ayeti nazil oldu. Bunun üzerine Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'in" peşine gönderdi ve "Bunlar benim Ehlibeytimdir" buyurdu.

Hakim, "Bu hadis Buhari'nin şartıyla sahihtir; fakat onu tahriç etmemişlerdir" demiştir.[29]

Vasile b. Eska diyor ki: Ben Ali'ye uğradım; fakat onu bulamadım. Bunun üzerine Fatıma, "Ali Resulullah'ı sallallah'u aleyhi ve âlih çağırmaya gitti" dedi. Sonra Resulullah'la sallallah'u aleyhi ve âlih gelip içeri girdiler; ben de onlarla birlikte içeri girdim. Sonra Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih Hasan'la Hüseyin'i çağırarak her birini bir dizi üzerine oturttu. Fatıma ve kocasını da odasından (çağırıp) kendisine yaklaştırdı. Sonra onların üzerine bir elbise örterek "Allah, ancak ve ancak siz Ehlibeytten her türlü çirkinliği defetmeyi ve sizi tertemiz kılmayı diler" ayetini okudu ve sonra da "Bunlar benim Ehlibeytimdir; Allah'ım! Ehlibeytim daha layıktır" buyurdu.

Hakim, "Bu hadis iki şeyhin şartıyla sahihtir; fakat bu hadisi tahriç etmemişlerdir" demiştir.[30]

Raviler Arasında ve Kaynaklarda Kesâ Hadisi

Kesâ Hadisinin Sunnî ve Şiî Ravileri

Ehlisünnet kaynaklarında Tathir ayetini açıklayan Kesâ hadisini sahabe ve tabiinin ileri gelenlerinden büyük bir grup rivayet etmiş ve bu ayetin, Resulullah'ın elbisesi altına aldığı beş kişi hakkında indiğini vurgulamışlardır.

Enes b. Malik, Berra b. Azib, Resulullah'ın kölesi Sevban, İmam Hasan b. Ali aleyhisselam'ın Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in kölesi Ebu Hamra, Hekim b. Sa'd, Hemmad b. Seleme, Dehye b. Halifet-i Kelbi, Ebu Derda, Zeyd b. Erkam, Zeyneb bint-i Ebu Seleme, Sa'd b. Ebi Vakkas, Ebu Said-i Hudri, Ümm-ü Seleme, Şeddad b. Ammar, Şehr b. Huşeb, Aişe, Abdullah b. Cafer, Abdullah b. Abbas, Ümm-ü Seleme'nin  kölesi Abdullah b. Muin, Ata b. Ebi Ribah, Ata b. Yesar, Atiyyet-il Avfî, İmam Ali b. Ebitalin aleyhisselam'ın, İmam Ali b. Hüsseyn-i Zeynulabidin, Ömer b. Ebu Seleme, Umret bint-i Ef'a, Katade, Mucahid b. Cebr-il Mekkî, Muhammed b. Sevka, Ebu Muaddil-i Tafavî, Ma'kal b. Yesar, Vasile b. Eska ve diğerleri.[31]

Şii mûfessirler ve mühaddisler  bunu imam Ali aleyhisselam'dan, evlatları İmam Hasan'dan, İmam Ali b. Hüseyin'den, İmam Muhammed b. Ali el-Bâkır'dan, İmam Cafer b. Muhammed Sadık'tan ve İmam Ali b. Musa Rıza'dan aleyhisselam'ın nakletmişlerdir.

Yine bu, Ebu Esved Dueli'den, Enes b. Malik'den, Cabir b. Abdullah-i Ensari'den, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in kölesi Ebu Hemra'dan, Ebuzer-i Giffari'den, Sa'd b. Ebu Vakkas'tan, Ebu Said-i Hudrî'den, Ümm-ü Seleme'den, Şehr b. Huşeb'den, Aişe'den, Abdullah b. Abbas'tan, Ata b. Yesar'dan, Atiyye-i Avfî'den, Ali b. Zeyd'den, Ömer b. Meymun Evdi'den, Vasile b. Eska'dan ve diğerlerinden nakledilmiştir.[32]

Burada şunu da hatırlatalım ki: Ehlisünnet, Kesâ hadisini kırkı aşkın kanalla, Şiâ ise otuzu aşkın kanalla nakletmiştir.[33]

Kesâ Hadisinin Kaynakları

Kesâ hadisini kaydeden ve Tathir ayetinin, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in abasının altına almış olduğu beş kişi hakkında indiğini açıkça vurgulayan kaynakların sayısı oldukça fazladır; biz burada Ehlisünnet kaynaklarından bazılarını zikretmekle yetineceğiz:

1- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.1; s. 331; c.3, s. 285; c.4, s. 107; c.6, s. 292, 296, 298, 304, Beyrut- Dar-ul Fikr.

2- Fezail-us Sehabe -Ahmed b. Hanbel- c.2, s. 66- 67/ 102 vs. Müesseset-ür Risale. Beyrut, 1. baskı.

3- Tarih-ul Kebir / Buharî, c.1, ikinci bölüm, s. 69-70 ve 110, Beyrut- Dar-ul Kutub-il İlmiye, Beyrut.

4- Sahih-i Muslim, c.4, 1883/ 2424, Beyrut- Dar-ul Fikr basımı, 2. baskı.

5- el-Cami-us Sahih'l Tirmizî, c.5, s. 351, 352, 663, 699, Beyrut - Dar-u İhya-it Turas-il Arabi basımı.

6- Hasais-u Emirulmûminin aleyhisselam'ın - Nesaî- s. 37, 49 vs. Kuveyt-Mektebet-ul Muella basımı, 1. baskı.

7- el- Mu'cem-ul Kebir / Taberanî- c.3, s. 46/ 2662 ve c.3, s. 47/ 2666 ve c.3, s. 49 / 2698 ve sayısı fazla olan diğer adresler. Beyrut- Dar-u İhya-i Turas-il Arabî, 2. baskı.

8- el- Mu'cem-us Sağir / Taberanî- c.1, s.135 Beyrut- Dar-ul Kutub-il İlmiyye.

9- Ensab-ul Eşraf / Belazurî- c.2, s. 104, Beyrut- Müesseset-ul A'lemi, 1. baskı.

10- Mesabih-us Sünne / Beğavî- c.4, s. 183/ 3796 Beyrut-Dar-ul Marifet, 1. baskı.

11- Mealim-ut Tenzil / Beğavi- c.4, s. 464, Beyrut- Dar-ul Fikr.

12- el-İhsan bi Tertib-i Sahih-i İbn-i Hebban, c. 9, s. 61/ 6937, Beyrut-Dar-ul Kutub-ul İlmiyye, 1. baskı.

13- Müşkül-ül Asar / Tahavî-, c.1, s.332, Dar-u Sadir-Beyrut, 1. baskı.

14- Ikd-ul Ferid / İbn-i Abdurabbih-i Endulosî, c.4, s.311. Dar-ul Kutub-il Arabi-Beyrut.

15- el-Müstedrek-u ale's Sahihayn / Hakim Nişaburî, c.2, s.416 ve c.3, s.133, 146, 147, 158, 172, Dar-ul Fikr-Beyrut.

16- Esbab-un Nuzul / Vahidî, s.203, Dar-ul Kutub-il Arabiyye-Beyrut, 1. baskı.

17- el-İstiab fi Marifet-is Sehabe / İbn-i Abdulbir, c.3, s.1100, Dar-ul Ceyl-Beyrut, 1. baskı.

18- Tarih-i Bağdad / Hatib Bağdadî, c.10, s.278/5396, Dar-ul Kutub-il Arabî-Beyrut.

19- Tefsir-ul Hazin, c.5, s.259, Dar-ul Marifet-Beyrut.

20- Usd-ul Gabe fi Marifet'is Sehabe / İbn-i Esir, c.2, s.10, 13, 19, 21 ve c.4, 46-47; c.4, s.110; c.5,s.497; c.6, s.78-79, Dar-u İhya-it Turas-il Arabî-Beyrut.

21- Cami-ul Usul / İbn-i Esir-i Cezerî, c.9, s.155/6702 ve 6703.

22- Ahkam-ul Kur'an / Cessas, c.3, s.529, Mektebet-ut Ticariye-Mekke-i Mükerreme.

23- Ahkam-ul Kur'an / İbn-i Arabî, c.3, s.1538, Dar-ul Marifet-Beyrut.

24- Tezkiret-ul Havas / Sıbt İbn-i Cevzî, s.233, Ehlibeyt aleyhimusselam'ın Müessesesi-Beyrut.

25- el-Keşşaf / Zemahşeri, c.1, s.369, Dar-ul Kitab-il Arabi-Beyrut, 3. baskı.

26- Mefatih-ul Ğayb / Razî, c.8, s.71.

27- Tercemet-ul İmam Ali aleyhisselam'ın min Tarih-i Dimaşk / İbn-i Asakir, Muhammed Bâkır Mahmudî incelemesi, c.1, s.273-274 / 322, Dar'ut Tearuf - Beyrut, 1. baskı. Ve Tercemet-ul İmam Hüseyin aleyhisselam'ın, s.61-77; Mahmudî Müessesesi - Beyrut, 1. baskı.

28- Minhac-us Sünne / İbn-i Teymiyye, c.3, s.4, c.4, s.20, Mektebet-ul İlmiyye-Beyrut.

29- Tarih-ul İslam / Zehebî, c.3, s.44 ve c.5, s.95-96, Dar-ul Kitab-il Arabi - Beyrut, 1. baskı.

30- Siyer-u A'lam-in Nubela / Zehebî, c.2, s.122, Risalet Müessesi - Beyrut, 1. baskı.

31- el-Bidayet-u ve'n Nihaye / İbn-i Kesir, c.7, s.338, Dar-ul Fikr-Beyrut, 3. baskı.

32- el-İsabe fi Temyiz'is Sehabe / İbn-i Hacer, c.4, s.270, Dar-ul Kutub-il İlmiyye-Beyrut.

33- Mecma-uz Zevaid ve Menba-ul Fevaid / Heysemi, c.7, s.91, c.9, s.119, 121, 146, 167-169, 172, Dar-ul Kitab-il Arabi - Beyrut, 3. baskı.

34- Tehzib-ut Tehzib / İbn-i Hacer-i Askalanî, c.2, s.297, Haydarabad-Hindistan, 1. baskı.

35- İtkan / Siyuti, c.4, s.277, Menşurat-ir Rezi-Kum, 2. baskı.

36- Durr-ul Mensur / Siyuti, c.5, s.198, 199, Mektebet-u Ayetullah Necefi Meraşî-Kum.

37- Sevaik-ul Muhrika / İbn-i Hacer Heytemi, s.139, 143, 144, 229, Mektebet-ul Kahire-Mısır, 2. baskı.

38- Kenz-ul Ummal / Muttaki Hindi, c.13, s.163 / 36496 ve diğerleri, er-Risale Müessesesi-Beyrut, 5. baskı.

39- Feth-ul Kadir / Şevkani, c.4, s.349-350, Dar-ul Marifet-Beyrut, 2. baskı.

40- Tathir ayetinde Ehlibeyt aleyhimusselam'ın faziletleriyle ilgili bütün kitaplar.

Bu alanda, bu kitapçıkta değinemeyeceğimiz daha nice kaynaklar var; bu kaynakların tümü Ehlibeytin Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih, İmam Ali, Hz. Fatıma, İmam Hasan ve İmam Hüseyin olduğunu vurgulamaktadır; İmamiye Şiâsı da bu rivayeti kabul etmiş, alimleri de buna icmâ etmişlerdir.[34]

Kesâ Hadisinin Sahih Oluşu

Kesâ hadisinin ravileri sadece bu hadisi rivayet etmekle yetinmemiş, onlardan bir çoğu bu hadisin sahih olduğunu ve bunda şüphe edilmeyeceğini vurgulamıştır. Örneğin: Ahmed b. Hanbel Müsned'inde, Hakim Nişaburî Müstedrek'inde, Zehebî Telhis-ul Müstedrekk'te, Beyhaki Sünen'de ve...

Ulemadan bazısı, "müfessirler icmâ etmiştir" veya "Cumhur rivayet etmiştir" şeklinde tasrih etmiştir.[35]

Kesâ hadisinin sihhatine tasrih edenlerden birisi de Ehlibeyt düşmanlığıyla tanınan, onların fazilet ve menkıbelerini gizlemekle meşhur olan İbn-i Teymiye'dir. O, Kesâ hadisi hakkında diyor ki: "Kesâ hadisi sahihtir; Ahmet ve Tirmizi bu hadisi Ümm-ü Seleme'den rivayet etmişlerdir. Müslim de kendi Sahih'inde bu hadisi Aişe'den rivayet etmiştir."[36]

Tathir ayetinin Ehlibeyt'e has olduğunu bildiren bir takım rivayetleri zikrettikten sonra diyor ki: "Allah Teala Ehlibeyt'ten her türlü çirkinliği defetmek istediğini bildirince Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih kendine en has olanları, Ali ve Fatıma'yı -Allah onlardan razı osun- ve cennet gençlerinin efendilerini çağırdı; Allah Teala onları, temizlemeyi ve Resulullah'ın en mükemmel duasını onların hakkında topladı."[37]

Zehebi ise Kesâ hadisi hakkında şöyle diyor: Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih, Kesâ'yla Fatıma'nın, kocasının ve iki oğullarının üzerini örttü ve dedi ki: "Allah'ım! Bunlar benim Ehlibeytimdir. Allah'ım, onlardan her türlü çirkinliği defet ve onları tertemiz kıl."[38]

Ehlibeyt Kavramında Şüpheye

Yukarıdaki tevatür haddine ulaşan sahih naslardan iyi bir şekilde anlaşılıyor ki Ehlibeyt'ten maksat, Tathir ayetinde zikredilen beş kesâ ashabından başkası değil.

Haklarında Tathir ayeti inen Ehlibeyt kavramının sınırının ve Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in Tathir ayetinin onlar hakkında indiğini vurgulamak ve böylece Ehlibeyt kavramının diğerlerini de kapsamına aldığı sanısını engellemek amacıyla sadece onları kesâ altında toplamasına rağmen bazıları Ehlibeyt İmamlarından ve yine sahabe ve tabinden olan kalabalık bir gruptan nakledilen Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in sünnetinden sahih haddini aşan bu kavramda şüphe düşürmeye çalışmışlardır.

Bu alanda Tathir ayetindeki Ehlibeyt kavramından maksadın ne olduğu alanında diğer görüşler de vardır ki tümü tefsir ve hadis kitaplarında belirtilen tathir ayetinin iniş sebebiyle çelişmekte ve ileride değineceğimiz gibi Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in buyruğu, fiili ve takririyle sergilenen sahih sünnetine ters düşmektedir.

Bunlardan en önemlileri şunlardır:

1- Ehlibeyt'ten maksat sadece Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'tir.[39]

Bu görüş, Ehl-i Sünnet ve Şiâ kitaplarında Ehlibeyt'in tayini hakkında Peygamber sallallah'u aleyhi ve âlih'den nakledilen sahih ve mütevatir hadislerle çelişmektedir.

2- Ehlibeyt'ten maksat, Âl-i Ali, Âl-i Akil, Âl-i Cafer ve Âl-i Abbas gibi Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in akrabalarından olup sadakanın kendilerine haram kılındığı kimselerdir. Bu görüşün delili Zeyd b. Erkam'a intisap edilen rivayettir.[40]

Bu görüş birkaç açıdan reddedilmektedir:

a) Zeyd'in Tathir ayetindeki Ehlibeyt kavramıyla ilgili tefsiri, Ehlibeyt'in tayini hususunda Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'ten rivayet edilen mütevatir ve sarih naslar karşısında onun kişisel içtihadıdır.

b) Bu hadis, yine Zeyd b. Erkam'ın bizzat kendisiden rivayet edilen ve Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşlerinin Ehlibeyt kavramının kapsamının dışında kaldığını ispatlayan başka bir hadisle çelişmektedir. Bu rivayette "Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in Ehlibeyti eşleri midir?" diye soruluyor. Bunun üzerine Zeyd, "Vallahi hayır; kadın erkeğiyle birlikte olur, sonra kocası onu boşarsa babasına ve kavmine döner; Resulullah'ın Ehlibeyti onun aslıdır" cevabını veriyor.[41]

c) Bu hadis, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in, kendi Ehlibeyti'nin dışında olduğu şüphesini uyandırıyor; oysa bu meşhura, o hazretten nakledilen rivayetlere ve Tathir ayetinin iniş sebebindeki şeye aykırıdır.

d) Sadakanın haram oluşu sadece Zeyd'in rivayetindeki zikredilen kişilere has değildir; Abdulmuttalib oğulları ve hatta Haşim oğullarının tümü bu hükmün kapsamına girerler; bu ise bütün Haşim oğullarının Ehlibeyt kavramının kapsamına girdiği anlamına gelir, bu ise Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlihtarafından Ehlibeyti tanıtma alanında nakledilen sahih hadislerle çelişmektedir.

3- Ehlibeyt'ten maksat sadece Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşleridir; çünkü ayetin akışı o hazretin eşlerinin durumunu açıklamaktadır. Bu görüş, İkrime-i Berberi, Urve b. Zübeyr ve Mekatil b. Süleyman'a nispet edilmektedir.[42]

Yine burada bu görüşten ayrılan başka bir görüş daha var; bu görüşe göre Ehlibeyt; Ali, Fatıma, Resulullah'ın iki torunu Hasan ve Hüseyin ve o hazretin eşleridir.[43]

Üçüncü görüş, Tathir ayetinin Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşlerine hitabın akışında yer aldığına delil gösteren bazı yazar ve araştırmacıların yanında oldukça revaç buldu.

Aşağıda, bu görüşün batıl olduğunu kanıtlayan en önemli noktalara değineceğiz:

1- Bu görüş İkrime, Mekatil ve Urvet b. Zübeyr'e nispet verilmiştir; oysa bu üç kişi yalancı ve Ehlibeyt'e karşı olmakla meşhurdur.

İkrime'ye gelince; o, Seferiyye ve bir görüşe göre de İbaziyye haricilerindendir; dolayısıyla İmam Ali aleyhisselam'ı tekfir eden bir haricinin o hazreti, haklarında Tathir ayeti inen Ehlibeyt'ten sayması beklenemez; ayrıca İkrime yalancılıkla meşhurdur; özellikle İbn-i Abbas'a karşı.

Abdullah b. haris diyor ki: Ali b. Abdullah b. Abbas'ın yanına  gittim; İkrime ise Kenif kapısına dayanmıştı. Bunun üzerine dostunuza karşı böyle mi davranıyorsunuz?! dedim. O cevane şöyle dedi: Bu habis, babamın aleyhinde yalan konuşuyor.

İbn-i Ömer'in, Nafi'nin kölesine şöyle dediği rivayet edilir: Allah'tan kork; İkrime'nin İbn-i Abbas'ın aleyhinde yalan konuştuğu gibi benim aleyhimde yalan konuşma.

İbn-i Sirin, Yahya b. Muin ve Malik onun hakkında; "O, çok yalancıdır" demişlerdir.

Muhammed b. Sa'd ise; "Onun rivayet ettiği hadisle delil getirilmez" demiştir.

İşte bu nedenle Malik ondan rivayet etmeyi yasaklamış, ulemanın ileri gelenleri onun yalancı olduğuna tanıklık etmişlerdir.

İnanç bakımından ise fasit bir inanca sahipti; namazı önemsememekle tanınırdı. Eyyub'un yanında İkrime'nin namazı güzel bir şekilde yerine getirmediği söylendi. Bunun üzerine Eyyub; "O namaz kılıyor mu?!" dedi.

Yine İkrime dinle alay etmekle tanınırdı. Bu da onun batıl sözlerinden kaynaklanıyordu. Onlardan bazıları şöyledir: Bir gün Mescid-un Nebi'nin  kapısında durarak şöyle demiştir: "Orada kafirden başka kimse yoktu!"

İkrime haram müziği sever ve dinlerdi; tavla oynardı; aklı azdı; işte bu nedenle insanların ondan sakındığını ve cenazesini hiç kimsenin kaldırmadığını ve onun cenazesini dört zencinin ücret alarak kaldırdığını görmekteyiz.[44]

Mukatil b. Süleyman da Hz. Ali aleyhisselam'a düşman olma konusunda İkrime gibidir. Yine yalancılardan, terkedilenlerden, ceza hükümlerini kıyamete bırakan "Murcie fırkasına" ve teşbihe inananlardandı.

Haricet b. Mus'ab der ki: Cehm ve Mekatil bizim yanımızda fasıklardan ve facirlerden sayılır.

Yine der ki: Ben hiçbir Yahudi'nin ve İslam zimmetinde olan kafirin kanını helal saymam; fakat eğer Mekatil b. Süleyman'ı hiç kimsenin görmeyeceği bir yerde yakalasaydım kesinlikle onu öldürürdüm.

Cevzcanî de der ki: O yürekli bir yalancıydı.

Amr b. Ali ise şöyle diyor: Onun rivayet ettiği hadis terkedilir; o, çok yalancıdır.

İbn-i Habban demiştir ki: O, hadiste yalan konuşuyor.

Ebu Hatem; "Onun rivayet ettiği hadis terk edilir", diyor.

Nesaî ise onun hakkında şöyle diyor: "O, yalancıdır. Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in dilinden hadis uyduran meşhur yalancılar dört kişidir." Sonra Mekatil'i de bu dört kişiden biri saydı.

Zehebi, "Ulema onu terketme hususunda icma etmiştir", diyor.[45]

Urve b. Zübeyr ise Emirulmüminin Ali aleyhisselam'a oldukça kin ve düşmanlık besleyenlerdendi; öyle ki onun yanında Hz. Ali'nin ismi anılacak olsaydı ona söverdi.

İskafi onu İmam Ali aleyhisselam hakkında çirkin haberler uyduran tabiinden saymıştır.[46]

2- Tathir ayetinin, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşlerine hitap eden ayetlerin arasında yer alması bakımından onların akışında olduğu iddiasına gelince; Tathir ayetindeki zamirlerle ondan önceki ve sonraki ayetlerin zamirlerinin farklı oluşu muhatapların farklı kişiler olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Tathir ayetinden önceki ayetlerde te'nis (dişil) zamirî Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşlerini muhataba almakta, "Ey nebi'nin eşleri! Sizler diğer kadınlardan biri gibi değilsiniz."[47] Sonra Tathir ayetinde tezkir (erkek) zamiriyle hitap edilmektedir. Eğer Tathir ayetinden maksat Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşleri olsaydı bu durumda önceki ayette olduğu gibi "enkunne" ve "yutehhire kunne" şeklinde tenis (dişil) zamirle hitap edilmesi gerekirdi; bu istidlal Zeyd b. Ali b. Hüsseyin'den rivayet edilmiştir.[48]

Ebu Hayyan Endulusî kendi tefsirinde, Tathir ayetinin Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşlerine has olduğunu savunanlara diyor ki: Bu doğru bir görüş değil; aksi durumda (Tathir ayetinin Arapça'sında) "enkunne" ve "yutehhirekunne" (dişil zamiri) şeklinde geçmesi gerekirdi.[49]

Kaldı ki, zamirlerin farklı oluşu Kur'an ayetlerinin akış ahengini bozmaz; çünkü Kur'an-ı Kerim'den bir çok ayette bir zamir akışından diğerine geçilmiştir.[50] Yine fasih Arapça'da, Arapça şiirlerde ve sözlerde bunun birçok örneğine rastlamak mümkündür. Arapça belagat ilminde bu, bedi' çeşitlerinden biridir ve bu işe "iltifat" denir.

Tathir ayetinden bahseden rivayetleri incelediğimizde, açık bir şekilde bu ayetin Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşlerine hitap eden ayetlerle birlikte inmediğini, onlardan tamamen ayrı olarak belli başlı ve özel bir olayda inmiş olduğunu görürüz. Nitekim Tathir ayeti evinde inen Ümm-ü Seleme'nin rivayetleri de bunu ortaya koymaktadır.[51]

Bu da, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in pâk soyunun faziletlerinin her birinde insanlar arasında şüphe uyandırmaya yeminli olanların, ayetlerin akışı hususundaki delillerinin ne kadar tutarsız olduğunu ortaya koymaktadır.

3- Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşlerinin dilinden nakledilen bir çok rivayette Tatir ayetinin kendilerini kapsamadığı açık bir şekilde vurgulanmıştır. Biz daha önce bu hususta Tirmizî'nin Ümm-ü Seleme'den tahriç ettiği rivayete değindik. Bu rivayette Ümm-ü Seleme, "Ben de onlardan mıyım ya Resulullah?" diye sorunca O hazret "Sen hayır üzeresin" buyruğuyla yetiniyor.

Tahavî Ümm-ü Seleme'den şöyle tahriç etmiştir: Bu ayet benim evimde indi: "Allah ancak ve ancak siz Ehlibeyt'ten her türlü çirkinliği defetmeyi ve sizi tertemiz kılmayı diler."

O sırada evde yedi kişi vardı: Cebrail, Mikail, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin -ve Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih- Ben de kapıda durmuştum. Ben Ehlibeyt'ten değil miyim? diye sordum. Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih, "Sen hayır üzeresin; sen peygamberin eşlerindensin" buyurdu.[52]

Başka bir rivayette Ümm-ü Seleme diyor ki, ben  Ehlibeyt'ten değil miyim? diye sordum. Bunun üzerine Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih "Sen hayır üzeresin; sen Peygamberin eşlerindensin" buyurdu. O sırada evde Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin vardı.[53]

Hakim'in rivayetinde ise şöyle geçiyor: Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih Zeyneb'in onlarla birlikte abanın altına girmesini engelledi ve ona buyurdu şöyle: "Yerinde kal; sen hayır üzeresin inşallah."[54]

Bu gibi rivayetler ve birbirine yakın tabirlerle gelen çok sayıda diğer rivayetler, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşlerini "Ehlibeyt" kavramından çıkarmıştır. Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşleri dışında diğerlerinden nakledilen rivayetlerden de Müslim'in kendi Sahih'in'de Zeyd b. Erkam'dan naklettiği rivayeti gösterebiliriz. Bu rivayette, "Resulullah'ın Ehlibeyti kimlerdir; o hazretin eşleri midir?" soruluyor. Zeyd, "Hayır vallahi!" diyor. Kadın erkeğiyle birliktedir. Erkek onu boşayınca da babasına ve kavmine döner; o hazretin Ehlibeti aslıdır.[55]

4- Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih Tathir ayetinin, ailesinden, eşlerinden ve diğer müslümanlardan olan başkaları hakkında değil, sadece Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin hakkında nazil olduğunu vurgulamak için pratik bir girişimle cübbesini onların üzerine örtmüştür; bu kadarla da yetinmeyerek Ehlibeyti'nin diğerleri değil, onlar olduğunu belirtmek ve onların makamının yüceliğini insanlara sergilemek için defalarca bunu amelen vurgulamıştır.

Ebu Hemra'nın şöyle dediği rivayet edilir: Medine'de sekiz ay Resulullah'la sallallah'u aleyhi ve âlih birlikte kaldım; bu süre içerisinde o hazret bir defa bile sabah namazına giderken Ali'nin evinin önüne giderek, elini kapının iki tarafına bırakıp, "Namaz, namaz; "Allah, ancak ve ancak siz Ehlibeyt'ten her türlü çirkinliği defetmeyi ve sizi tertemiz kılmayı diler." söylemeyi terketmedi[56] Ve bu da "Ehlibeyt'ine namazı emret."[57] ayeti indikten sonraydı.

Başka bir rivayette Ebu Hemra'dan şöyle nakledilir: Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in dokuz ay boyunca her gün namaz vakitlerinde Ali. b. Ebitalib'in evinin kapısının önünde durarak şöyle dediğine şahit olduk: "Ey Ehlibeyt! Allah'ın selamı, rahmet ve bereketleri sizin üzerinize olsun; Allah, ancak ve ancak siz Ehlibeyt'ten her türlü çirkinliği defetmeyi ve sizi tertemiz kılmayı diler." [58]

Bunun bir benzeri de İbn-i Abbas'tan nakledilmiştir.[59]

Heva ve hevesinden konuşmayan ve konuştuğu her şey bir vahiy olan Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in bu davranışı körükörüne sebepsiz bir iş değildi; aksine, o hazretin davranışı, sözü ve takriri, Tathir ayetindeki Ehlibeyt kavramından gerçek kastedilenlerin kimler olduğu hususunda ilahî iradeyi bildirmekti.

5- Tathir ayeti, Ehlibeyt'ten günah ve hatalardan ibaret olan her türlü kötülük ve çirkinliği gidermeyi gerektiriyor; çünkü en güçlü hasr edatı olan "innema" kelimesiyle temizlenme ve her türlü kötülüğü giderme iradesini belirtiyor.

Zemahşeri diyor ki: Günahtan temizlenme ondan münezzeh kılmaktır.[60]

Râzi diyor ki: -Tathir ayetindeki "li yuzhibe enkum'ur nics", yani sizden günahları defetmeyi diler.[61]

Taberi de şöyle diyor: "Ey Muhammed'in Ehlibeyti! Allah Sizden her türlü kötülüğü ve fehşayı gidermeyi ve günahkârlarda olan her türlü pisliği temizlemeyi diler."

Ve yine kendi senediyle Said b. Kutade'den şöyle rivayet ediyor: "Allah, ancak ve ancak siz Ehlibeyt'ten her türlü çirkinliği defetmeyi ve sizi tertemiz kılmayı diler" ayetindekiler, Allah'ın kendilerini her türlü kötülükten temizleyip rahmetine has kıldığı bir Ehlibeyt'tir.[62]

İbn-i Atiyye'den şöyle dediği rivayet edilir: -Tathir ayetinde geçen- rics; günah, azap, necisler ve noksanlıklar için kullanılan bir isimdir; Allah bütün bunları Ehlibeyt'ten gidermiştir.[63]

Dolayısıyla, Tathir ayeti, bu ileri gelenlerin sözleri gereğince Ehlibeyt'in masumiyetini, Allah Teala'nın onlardan günahları ve hataları giderdiğini ve her türlü günahtan temizlediğini ifade eder; işte masumiyetin gereği budur.

Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in hayatında ve vefatından sonra eşlerinden bazılarının gidişatı, onların masumiyet, günah ve hatalardan münezzeh olma dairesinden çıktıklarını bildiriyor. Yine Allah Teala'nın onlarla ilgili olarak, "Eğer ikiniz Allah'a tövbe ederseniz"[64] buyurması, onların günah işlediklerini gösteriyor; çünkü tövbe günahtan sonra kullanılır.

Yine, "Kalbiniz gerçekten haktan sapmıştır"[65] ayetiyle ilgili olarak Buhari kendi Sahih'inde İbn-i Abbas'ın Ömer b. Hattab'a, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşlerinden kimlerin o hazrete karşı, "Eğer peygambere karşı birbirinize arka olursanız"[66] sorduğunu, Ömer'in ise, "Onlar, Aişe ve Hafsa'dır" şeklinde cevap verdiğini rivayet ediyor.[67]

Zemahşerî kendi tefsirinde Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşlerinden bahseden bazı ayetler için diyor ki: "Müminlerin annelerine, yani Aişe ve Hafsa'ya bu iki temsilde, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in sevmediği bir şeyi yapmalarından dolayı çok şiddetli ve sert bir korkutma var; çünkü temsilde "küfr" tabiri kullanılmıştır.[68]

Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in vefatından sonra ise siret ve tarih kitaplarında, Aişe'nin Osman'a karşı tutumu, halkı onu öldürmeye kışkırtması ve onu na'sel (ahmak ihtiyar) diye adlandırması, Osman'ın ölümünden sonra halkın Ali'ye biat ettiğini öğrenince de Osman'ın zulümle öldürüldüğünü iddia ettiği açık bir şekilde kaydedilmiştir. Bu hususta Ubeyde b. Ebu Seleme (İbn-i Ümm-ü Kelab) şöyle diyor:

 

Sendendir bedâ, sendendir kıskançlık

Sendendir rüzgarlar, sendendir yağmur

Önderi öldürmeyi sen emrettin

Bize sen, o kafir olmuş dedin.[69]

 

Aişe daha sonra şer'î halifeye (Hz. Ali'ye) karşı kıyam etmiş, onunla savaşmak için ordu hazırlamış ve bu savaş sonucu Müslümanlardan otuz bin kişi ölmüştür.

Bu gibi ameller sahibi temizlik ve günahtan masum olmaktan çıkarıyor tabii ki. Özellikle bu ayette taharet iradesini teşriî iradeyle sadece Ehlibeyt'ten değil, bütün mükelleflerden her türlü kötülüğü gidermek şeklinde tefsir etmek de imkansızdır. Bu, lütuf ve tevfik iradesidir; Allah Teala bunların vasıtasıyla kendisi için seçtiği, kendi ilmine has kıldığı, din ve hidayet meşalesini taşımaya lâyık gördüğü ve bildiğimiz ve bilmediğimiz vasıtalarla kendi lütüf ve ihsanıyla teyit ettiği bazı kulları yönlendirmektedir. İşte bu nedenledir ki buyuruyor: "Allah risaletini nereye bırakacağını daha iyi bilir."[70]

Ayetteki iradenin tekvinî irade olduğu, Allah Teala'nın bu iradeye insanlar arasında sadece Ehlibeyt'i has kıldığı ve bunu en güçlü hasır edatıyla sınırlandırdığı ve tekvinî iradenin ise kulların fiillerine taalluk ettiği, Allah Teala'nın iradesinin, irade ettiği şeye muhalefet etmesinin imkânsız olduğu söylenebilir.[71]

Yukarıdaki delillerden, Tathir ayetinin Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in eşlerini kapsamadığı anlaşıldı; nitekim bu ayetin içeriği yüce makam ve insanların ilgi duyduğu büyük bir makam olmasına rağmen Resulullah'ın hanımlarından hiç biri bu ayetin kendileri hakında indiğini iddia etmemiştir.

Dolayısıyla bu ayet beş kesâ ashabına hastır: Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin. Sahih hadislerde geçen ve delillerle ispatlanan budur; yine de tevfik Allah'tandır.



[1] - Bkz. el-Enba bima fi kelimat-il Kur'an min Evza -Muhammed Cafer Kerbasi- s.241-242; Necef-ul Eşref- Vifak basımı.

[2] - Kamus-ul Muhit- Mecd-ud Din Firuzabadi- c.1, s.331 "Ehl" kökü; Beyrut er-Risale Müessesesi.

[3] - Lisan-ul Arab -İbn-i Menzur- c.11, s.28,29; "ehl" kökü Kum- Edeb-ul Havza.

[4] - Müfredat-ur Rağıb, s.29 "ehl" kökü, Mektebet-ul Murtezaviyye basımı.

[5] - Tâhâ, 132.

[6] - Hûd, 46.

[7] - Mufredat-ı Ragıb, s. 29, "Ehl" sözcüğü.

[8] - Hud, 73.

[9] - Mufredat-ı Ragıb, s.64, "Beyt".

[10] -Ahzab, 33. Bkz. Sahih-i Buhari, "Fezail-us Sahabe" kitabı, c.4, 1883/2424. Sünen-i Tirmizi, "Tefsir" kitabı, c.5, s. 351,3205; Mesabih-us Sunen (Beğavi), c.4. s.183 4796; Cami-ul Usul, c.9,155/6702, 6703 ve 6705 Müsned-i Ahmed, c.4 s.107; Müstedrek-ul Hakim, c.2 s.416, c.3, s.147-148.

[11] - Mufredat-ı Ragıb, s.30 "Âl" sözcüğü.

[12] - Lisan-ul Arab, c.11, s.28 29,"Ehl" sözcüğü.

[13]- Lisan-ul Arab, c.9, s.34, "itret" sözcüğü.

[14] - Tac-ul Urus  min'el  Cevahir-ul Kamus Ahmed Murtaza Zubeydi, c.7, s.217, "ehl" sözcüğü, Mısır-Hayberiyye basımı, 1. baskı.

[15] - Mufredat-ur Ragıb, s.29, "ehl" sözcüğü.

[16] - Bkz. Yenabi-ul Mevedde -Kunduzi-i Hanefi- c.3 1/281 Dar-ul Usve basımı, 1. baskı.

[17] - Sahih-i Buhari, c.9, 75/147, İstihlaf babı, Beyrut -Alem-ul Kutub, 5. baskı; Sahih-i Müslim, c.4, s.1883.

[18] - el- Mustedrek-u ala-s Sahihayn, c.3, s. 158/4705; Sünen-ul Kubra -Beyhaki- c.7/63.

[19] -  Tercemet-u İmam Ali aleyhisselam min Tarih-i Medinet-i Dimaşk, c.2, s.163-164/642; Şevahid-ut Tenzil li Kavaid-ut Tefsil Hakim Haskani c.2, s.61/682-684; Mecma-u İhya-i Sekafet-il İslamiyye; 1.baskı; Umdet-ul Uyun-i Sihah-il Ahbar fi Menakıb-ı İmam-il Ebrar İbn-i Bitrik- 40/23, Kum- Neşr-ul İslami Müessesesi.

[20] - Kifayet-ul Eser Fin Ness-i ala'l Eimmet-il İsna Aşer -Ebu'l Kasım-ı Hazzaz-ir Razi- s.156; Kum- Neşr-i İslami Müessesesi.

[21] - Nur, 36.

[22] - ed- Dür'ül Mensur, c.5, s.50; Ruh-ul Meani -Alusi- c.18, s.174; Şevahid-ut Tenzil, c.1 s.567-568.

[23] - ed-Dür'ül Mensur, c.1, s.310.

[24] -  Maktel-u İmam Hüseyin -Harezmi- c.1, s.184, Kum -Mektebet-ul Mufid basımı; el-Luhuf fi katl-et Tufuf -İbn-i Tavus- s.10, Kum- Mektebet-ud Daveri.

[25] - Ahzab, 33.

[26] - Sahih-i Müslim, Fezail-us Sahabe kitabı, c.4, 1883/2424.

[27] - Tefsir-ul Kebir, c.8, s.85, Al-i İmran suresinin 61. ayetinin tefsirinde.

[28] - Sünen-i Tirmizi, c.5, s.351/3205, Kitab-u Tefsir ve c.5, s.663/3787 ve s.669/3871, Kitab-ul Menakıb.

[29] - el- Müstedrek-u Ala's Sahihayn, c.3 s.146.

[30] - Müstedrek, c.,3 s. 146- 147.

[31] - Bkz. Müsned-i Ahmed, c.2, s. 18, c.3, s.285, 359; c.6, s.292,296, 298, 304, 323, Taberî tefsiri, 22, 5-7 bunu on dört kanalla rivayet etmiştir; Kurtubî tefsiri¸c. 14, s. 182; İbn-i Kesir tefsiri, c.3, s. 492-495; bunu on dokuz kanalla rivayet etmiştir. Bahr-ul Muhit, c.7, s. 228; Dürr-ül Mensur, c. 5, s. 198-199; Feth-ul Kadir, c.4, s. 349-350; bu kaynakta "Bu Cumhur'un görüşüdür." demiştir.

[32] - Bkz. Tefsir-i Fırat-ı Kufî, s. 121, Necef- Haydariye basımı; Tefsir-i Hibrî, s. 297, 311, Âl-ul Beyt basımı, 1. baskı; Tefsir-i Tibyan, c.8, s. 339; Tefsir-u Mecma-il Beyan, -Tabersî-, c.8, s.462-463, Dar-ul Marife, Beyrut; Tefsir-ul Mizan, c.16, s.311; Usul-u Kâfî -Kuleynî- c.1, s. 286, 287/1 Beyrut- Dar-ul Edva basımı, 3. baskı; Kemal-ud Din ve Temam-un Ni'met- Şeyh Saduk, c.1, s. 278/ 25, Neşr-i İslami Müessesesi, 3. baskı; Sa'd-us Suud -İbn-i Tavus- s.106-107, Menşurat-i Rezi - Kum; El-Umde -İbn-i Batrik, s.31- 46; Nehc-ul Hak ve Keşf-us Sıdk- Allame Hilli- c.1, s. 88, Neşr-u İslamî Müessesesi, 3. baskı; Sırat-ul Müstakim ilâ Müstehakkey-it Takdim -Zeynuddin-i Amili-i Nebatî, c.1, s. 184- 188, Mektebet-ul Murtezeviyye basımı, 1. baskı; Ğayet-ul Meram fi İlm-il Kelam -Amedî, s. 259- Kahire.

[33] - Bkz. Tefsir-ul Mizan -Allame Tabatabaî- c. 16, s. 311, A'lemi Müessesesi, 2. baskı, Beyrut.

[34] - İmamiyye ulemasının bir çoğu teliflerindeTathir ayetini özel bir şekilde kaydetmiştir.

[35] - Bkz. Nehc-ul Hak, s. 173.

[36] - Minhac-us Sünne, c.3, s.4, c.4, s.20.

[37] - Risalet-u Fazl-i Ehlibeyt ve Hukukıhim -İbn-i Teymiyye, Ebu Turab Zahirî'nin taliki- s.22, Dar-ul Kible li Sekafet-il İslamiyye - Suudiyye, 1. baskı.

[38] - Siyer-u A'lam-in Nübela -Zehebî- c.2, s.122.

[39] - Savaik-ul Muhrika, s.143.

[40] - Sahih-i Müslim, c.4, s.1873/36; Tefsir-u İbn-i Kesir, c.3, s.482; el-Câmi'u li Ahkam-il Kur'an, c.14, s.183, Feth-ul Kadir, c.4, s.350; Dürr-ül Mensur, c.5, s. 198-199.

[41] - Sahih-i Müslim, c.4, s.1874/37; Feth-ul Kadir, c.4, s.350; Kenz-ul Ummal, c.13, s.641; Savaik-ul Muhrika, s. 226; es-Sünnen-ul Kübra / Beyhakî, c.2, s.14; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.2, s. 114 ve c.4, s.367; el-Müstedrek, c.3, s.109.

[42] - Cami-ul Beyan, c.22, s.7; Tefsir-u İbn-i Kesir, c.2, s.483; Dürr-ül Mensur, c.5, s.198. Feth-ul Kadir, c.4, s.348-349; Siyer-u E'lak-un Nebla, c.8, s.208; Esbab-un Nüzul, s. 204; Savaik-ul Muhrika, s.143; Nur-ul Ebsar, s. 110.

[43] - es-Sünen-il Kubra, c.2 s.150; Feth-ul Kadir, c.4, s.350; el Câmi-uli Ahkam-il Kur'an, c.14, s.183.

[44] - Bkz. Mizan-ul İ'tidal fi Nekd-ir Rical-Zehebi- c.3, s.93-96; Kahire- Dar-u İhya-il Kutub-il Arabiyye, 1. baskı; Tehzib-ut Tehzib, c.7, s.263- 273; Tabakat-ul Kubra -İbn-i Sa'd- c.5, s.287-289, Beyrut -Dar-u Sadır; Şezarat-uz Zeheb -Ebu Fellah Hanbeli- c.1, s.130, Kahire- Mektebet-ul Kudsî; Zuafa-ul Kebir- el-Akilî el-Mekkî, c.3, s.373-374 / 1413, Beyrut- Dar-ul Kutub-il İlmiyye, 1. baskı; Vefeyat-ul A'yan -İbn-i Hallikan-, c.3, s. 265; Kum- Menşurat-u Şerif Reziy, 2. baskı; el- Muğni fi-z Zuefâ -Zehebî- c.2, s.438-439, Suriye-Dar-ul Mearif basımı, 1. baskı.

[45] - Bkz. Mizan-ul İ'tidal, c.4, s.173; Siyer-u A'lam-in Nübela, c.7, s.201, Şezarat-uz Zeheb, c.1, 227; Tehzib-ut Tezhib, c.10, s.285; Vefeyat-ul A'yan, c.5, s.255, Lisan-ul Mizan -İbn-i Hacer Askalani- c.6, s. 82, Beyrut -Müessest-ul A'lemî, 2. baskı; ez-Zuefa-u ve'l Metrukin -Darukutnî- s. 64, er-Riyaz- Mektebet-ul Mearif, 1. baskı; el-Cerh-u ve't Ta'dil -İbn-i Ebi Hatem, c.8, s.354, Hindistan -Haydarabad, 1. baskı; el-Muğnî fi-z Zuefâ, c.20, s.675; Ez-Zuefa-ul Kebir, c.4, s.238-241, 1833.

[46] -Şerh-u İbn-i Ebi'l Hadid, c.4, s.63; Dar-u İhya-il Kutub-il İlmiyye. 2. baskı; el-Ğarat-Sekafî, c.2, s.572.

[47] - Ahzab, 32-33.

[48] - Tefsir-ul Kummî, c.2, s. 193.

[49] - Behr-ul Muhit -Ebu Heyyan-i Endulusî- c.7 s.231, Beyrut-Daru-ul Fikr basımı, 2. baskı.

[50] - Bkz. Yusuf Suresi, 28-29. ayetler, Vakıa  Suresi, 76. ayet; Münafikun Suresi 7. ayet.

[51] - Bkz. Müşkil-ul Asar -Tahavî- c.1, s.333; Müstedrek-ul Hakim, c.3, s.146.

[52] - Müşkil-ul Asar, -Tahavî- c.1, s.333; Durr-ul Mensur-Suyitî- c.5, s. 198.

[53] - Müşkil-ul Asar, c.1, s.334.

[54] - el- Müstedrek-u ala's Sahihayn, c.2 s.415; bu manada bir çok rivayet vardır; bkz: Esbab-un Nüzul -Vahidî- s.203, es-Savaik-ul Muhrika -Beyhakî- c.5, s.112 / 8409; Kifayet-ut Talib - Genci-i Şafiî s. 212, Tahranı- Dar-ul İhya-it Turas-i Ehlibeyt, 3. baskı

[55] - Sahih-i Mümlim, c.4, s.1874/37, Fezail-us Sahabe kitabı.

[56] - Durr-ul Mensur -Siyuti- c.5, s.199.

[57] - Tâhâ Suresi, 132. ayet.

[58] - Müşkil-ul Asar, -Tahavî c.1, s.338.

[59] - Durr-ul Mensur, c.5, s.199; başka bir rivayette altı ay tabiri var. Bir rivayete göre de yedi ay, diğer rivayetlere göre de on ay, on yedi ay ve on dokuz ay tabirleri vardır. Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih hayatının sonuna kadar bu hareketini sürdürdü. Bu zaman farkı da ravinin veya olaya tanıklık eden kişinin kaydettiği zamandan kaynaklanıyor. Bu hadislerle ilgili diğer kaynaklar için bkz. Cami-ul Beyan, c.22, s.5, ve 6; Tefsir-i İbn-i Kesir, c.3, s.483; Kenz-ul Ummal, c.16, s.257; Mecma-uz Zevaid, c.9, s.121 ve 168; Müsned-i Ahmed, c.3, s.259, 285; el-Cami-us Sahih, c.5, s.352. Müstedrek, c.3, s.158 Müsned-i Tayalisî, c.8, s.274, Usd-ul Gabe, c.5, s.407 ve c.6, s.78;el-Bidayet-u ve'n Nihaye, c.5, s.321 ve c.8, s.205; ve sayıları oldukça fazla olan diğer kaynaklar.

[60] - Esas-ul Belağat - Zemahşerî- "tuhr" kökü, Beyrut-Dar-ul Fikr basımı.

[61] - Tefsir-ul Kebir, c.25, s.29.

[62] - Tefsir-ut Taberi; c.22, s.5.

[63] - el-Muharrer-ul Veciz fi Tefsir-il Kitab-il Aziz -İbn-i Atiyye-i Endulusî, c.13, s. 72, Miknas'ta Meclis-i İlmi incelemesi. 4,5,6: Tahrim Suresi, 4. ayet.

[64] - Tahrim, 4.

[65] - Tahrim, 4.

[66] - Tahrim, 4.

[67] - Sahih-i Buhari, c.6, s.277/407, Tefsir kitabı, c.7, s.50 (121, Nikah kitabı. Aişe ve Hafsa'nın Tathir ayetinin dışında kaldığına delalet eden gidişatlarıyla ilgili örnekten fazlası için bkz. en-Nas ve'l İctihad -İmam Şerefuddin Amili- s.413-428. Yazar bunu Cumhurların en güvenilir kitaplarından nakletmiştir.

[68] - el- Keşşaf, c.4, s.571.

[69] - Tarih-i Taberi, c.3, s.12, 36. yılın olayları, Beyrut-Dar-ul Kutub-il İlmiyye, 2. baskı. el Kâmil-u fi't Tarih -İbn-i Esir, c.2, s.313, Beyrut- Dar-u İhya-it Turas-il Arabiy, 1. baskı.

[70] - Bkz. Ruh-ut Teşeyyu- Abdullah Nimet- s.424, Beyrut- Dar-ul Fikr-il Lübnanî.

[71] - Bkz. et-Teşeyyu -Ğureyfî-, s.208, Dimaşk- Dar-us Sabbağ basımı, 6. baskı.

index