KISACA HZ. ALİ (A.S)IN HAYATI VE FAZİLETLERİ
Hz. Ali (a.s), Resulullah (s.a.a)in vasisi, halifesi ve Şia İmamlarının ilk İmamıdır. Hz. Ali (a.s), Ammul- Filin 30. yılının on üçüncü günü,[1] bazı rivayetlere göre Zilhicce ayının yedinci günü[2] Kabede dünyaya geldi. Değerli babası, Ebu Talib, annesi ise Esed kızı Fatımadır. Zeyd ve Haydar da onun diğer mübarek isimlerindendir.[3] İki meşhur künyesi de Ebul Hasan ve Ebu Turabdır.[4] Hazretin hiç kimsenin ortak olmadığı kendisine has lakabı ise Emirul- Muminindir; Murtaza, Hadi, Sıddık, Faruk, Veli, Şahid...de onun yüzlerce lakaplarından sadece bir kaç tanesidir.[5] Emirul- Muminin Hz. Ali (a.s)ın çocukluk dönemi, Resulullah (s.a.a)in çocukluk döneminin geçtiği evde geçmiştir; o evde büyüyüp olgunlaşmıştır. Bu büyük şahsiyetlerin her ikisi de Ebu Talibi bir baba ve yönetici olarak tanıyorlardı; Esed kızı Fatımaya da anne diyorlardı.[6] Bu iki yüce şahsiyet arasındaki köklü ailevi bağlılık, Resulullah (s.a.a)in Hz. Aliyi iyi eğitmesi ve onu özel lütuflarından yararlandırması için uygun bir zemin hazırlamıştı. Hz. Ali (a.s)ın kendisi o değerli lütufları şöyle anıyor: Çocuktum henüz, o beni bağrına basar, yatağına alırdı;... beni koklardı; lokmayı çiğner, ağzıma verir yedirirdi... Ben de her an, devenin yavrusu,nasıl anasının ardından giderse, onun ardından giderdim;o her gün bana huylarından birini öğretir ve ona uymamı buyururdu. Her yıl Hıra dağına çekilir, kulluğa koyulurdu. Onu ben görürdüm, başkası görmezdi. [7] On üç yıl böylece geçti, Resulullah (s.a.a) İnzar ayetinin[8] nazil olmasıyla kendi akrabalarını İslama davet etmekle görevlendi. Muhammed bin Cerir-i Taberi, Hz. Ali (a.s)ın şöyle buyurduğunu naklediyor: Resulullah (s.a.a) beni çağırdı ve şöyle buyurdu: Ya Ali! Allah-u Teala, kendi yakınlarımı inzar etmemi (uyarıp korkutmamı) emretmiştir. Sen bizim için bir yemek yap. Sonra Abdulmuttalib oğullarını, onlarla konuşmam için bir araya topla da iletmekle görevli olduğum şeyi onlara ileteyim. Ben de Resulullahın emri üzere onları bir araya topladım, Resulullah (s.a.a) onlara hitaben şöyle buyurdular: Allah-u Teala, sizi Ona davet etmekle beni görevlendirmiştir. Sizlerden hanginiz, aranızda benim kardeşim, vasim ve halifem olmak istiyor? Orada bulunanların hepsi sustular. Onların hepsinden yaşta küçük olmama rağmen; Ya Resulellah, ben senin yardımcın olmak istiyorum dedim. Resulullah (s.a.a) elini benim boynuma koyarak şöyle buyurdu: Bu şahıs, benim sizin aranızdaki kardeşim, vasim ve halifemdir; sözünü dinleyin ve emirlerine uyun. [9] Böylece İslamın yaldızlı tarihinde Emirul- Muminin Hz. Ali (a.s) ilk müslüman olarak tanınmış oldu. Nitekim Zeyd bin Erkam ve İbn-i Abbasın tanıklığıyla Hz. Peygamberin aleni davetinden önce de Hz. Ali müslümandı.[10] Buna ilaveten Hz. Alinin hilafet ve vesayeti, Gadir-i Hum günü diğer müslümanlara da açıkça beyan edildi. İslamın aşikar olmasıyla Kureyişlilerin Resulullaha karşı eziyetleri de başladı, bu baskı ve eziyetler hicret zamanına kadar devam etti. Tarihin tanıklığıyla bu müddet içerisinde Resulullahın en büyük yardımcı ve destekçisi, Hz. Alinin babası Ebu Talib olmuştur. Ebu Talib Kureyşin büyüğü olmasına rağmen hiçbir zaman Resulullahı Kureyişlilere teslim etmedi. Oğulları Ali ve Caferi ve kardeşi Hamzayı ona yardımcı olmaya ve sürekli onun yanında bulunmaya davet etti.[11] Bisetin onuncu yılında Ebu Talibin ölümüyle, Kureyşin Müslümanlara olan baskı ve eziyetleri daha da arttı. Resulullaha küstahlık yapmaya başladılar ve defalarca onu öldürmek istediler. Nihayet her kabileden bir kaç genç toplanıp hep birlikte ansızın Hazrete saldırarak onu kılıçla öldürmeyi kararlaştırdılar.[12] Resulullah (s.a.a), İlahi vahiy ile onların bu komplosundan haberdar oldu ve gece vakti Mekkeyi terk etmesi emredildi. Bu yüzden Hz. Aliyi çağırarak o gece (Leyletul- Mebit) kendi yerinde yatmasını ondan istedi. Hz. Ali de canı gönülden kabul edip onun yerinde yattı.[13] Kureyş gençleri sabaha doğru yalın kılıçla Resulullahın evine saldırdılar. Ama içeriye girdiklerinde Hz. Aliyi, Peygamber (s.a.a)in yatağında gördüler. Bu esnada çok sinirli olduklarından dolayı Hz. Aliyi Mescidul- Harama çekip kısa bir tutuklamadan sonra serbest bıraktılar.[14] Allah-u Teala bu eşsiz fedakarlığı takdir ederek şu ayeti nazil etti: İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allahın rızasını arayıp kazanmak amacıyla canını satır.[15] Bu ayet birçok Şia ve Ehl-i Sünnet müfessirlerinin görüşüne göre Hz. Ali (a.s)ın fedakarlığı ve makamı hakkında nazil olmuştur.[16] Resulullah (s.a.a)in Medineye hicretinin peşice, Hz. Ali (a.s) da o şehre gitti. Hicretin ikinci yılında Hz. Fatimetüz- Zehra ile evlendi.[17] Bir yıl sonra da ilk çocuğu olan İmam Hasan (a.s) dünyaya geldi.[18] Medinede İslami bir toplumun oluşmasıyla İslamla küfür arasında çok önemli savaşlar oldu. O önemli savaşlardan ilki Bedir savaşı idi. Bu savaş hicretin on sekizinci ayında vuku buldu.[19] Onun ardıca da Uhud, Handek, Hayber, Tebuk vb. savaşlar baş gösterdi. Tarih kitaplarının yazdığına göre Emirul- Muminin Hz. Ali (a.s), Tebuk savaşı hariç bu savaşların hepsinde İslam ordusunun sancaktarı idi.[20] Hz. Ali (a.s) Bedir savaşında düşman ordusundan yirmi bir kişiyi öldürdü.[21] Öldürdükleri kişiler arasında Muaviyenin dedesi Utbe, dayısı Velid ve kardeşi Hanzele de vardı.[22] Uhud savaşında ise (örnek olarak diyoruz) Kureyş bayraktarlarından dokuz kişiyi yere serdi. Bu savaşta bedeninden yetmiş yara alarak son ana kadar Hz. Peygamberi savundu. Oysa İslam ordusundan bir kaç kişi hariç diğerleri firar edip dağa sığındılar. Cebrail (a.s), Hz. Alinin bu fedakarlığını görünce bir kaç defa: Zulfikardan başka kılıç, Aliden başka da yiğit yoktur.dedi.[23] Handek gazvesinde, Arapların ünlü kahramanı Amr bin Abduvedi ağır bir darbeyle yere serdi. Bu çok değerli zaferle, düşman ordusunun kalbine büyük bir korku saldı. Resulullah (s.a.a) o darbeyi şöyle değerlendirdi: Alinin Handek günündeki darbesi, ümmetimin kıyamete dek bütün amellerinden daha üstündür. [24] Hayber savaşında, bayrağı ilk önce Ebu Bekir, sonra da Ömer eline alıp meydana çıktı; ama bir zafer elde etmeksizin geri döndüler. Resulullah (s.a.a) çareyi, bayrağı Hz. Aliye vermekte gördü. Bu yüzden şöyle buyurdu: Yarın bayrağı öyle bir kişiye vereceğim ki, o Allahı ve Resulünü seviyor; Allah ve resulü de onu seviyorlar. Sad bin Ebi Vakkas şöyle diyor: Biz o kişinin kim olduğunu görmemiz için ayağa kalktık. Bu esnada Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Aliyi benim yanıma çağırın. Hz. Ali gözleri ağrıdığı halde Peygamber (s.a.a)in yanına geldi. Hz. Peygamber, ağzının mübarek suyunu onun gözlerine sürerek bayrağı onun eline verdi. Allah-u Teala Hayberi onun eliyle fethetti.[25] Nihayet Hz. Ali (a.s)ın hayatının en kritik anları olan hicretin 10. Yılı Zilhicce ayının 18. günü yetişti. O gün Hz. Peygamber (s.a.a), yüz bin kişiyi aşan büyük bir toplulukla Haccet-ul Veda yolculuğundan dönüyordu. Gadir-i Huma vardıklarında şu Tebliğ ayeti nazil oldu: Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, Onun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kafir olan bir topluluğu hidayete eriştirmez. [26] Bu kader belirleyici ayetin nazil olmasıyla 120 binden oluşan kervanın durdurulması emredildi. Onların hepsi, Resulullah (s.a.a)in çevresinde toplandılar. Resulullah (s.a.a) namaz kıldıktan sonra fasih bir hutbe okudu. Sonra Hz. Alinin elinden tutup kaldırarak şöyle buyurdu: ...Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allahım, onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol. [27] Müslümanlar grup grup Hz. Aliyi kutlamak ve ona biat etmek için yanına müşerref oluyorlardı. Ömer de İmam (a.s)ın yanına gelerek şöyle dedi: Ey Ebu Talib oğlu Ali, ne mutlu sana! Sen benim ve her müminin mevlası oldun. Daha sonra Allah-u Teala İkmal ayetini indirdi: Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamı seçip-beğendim. [28] * * * Gadir olayından yaklaşık yetmiş gün bir zaman geçtikten sonra Resulullah (s.a.a) vefat etti. Emirul- Muminin Ali (a.s), Hz. Peygamberin kefen ve defin işleriyle meşgul oldu. Ama diğer bir grup, bu fırsattan yararlanarak kendi aralarından halife seçmek için Beni Sakife denilen bir yerde toplandılar. Kargaşa ve tartışmalardan sonra Ebu Bekiri halife olarak seçtiler. Halk grup grup ona biat etmeye başladı. Hz. Ali ve yaranlarından bazıları Ebu Bekire biat etmekten kaçındılar. Ebu Bekir Ömere; Ali ve yaranlarının peşice git onlardan biat al; biat etmezlerse onlarla savaş diye emretti. Ömer de kendisiyle ateş getirip[29] biat için evden çıkmadıkları takdirde evi yakacağına dair yemin etti![30] Öyle de oldu... Hz. Alinin, evinin kapısını yakarak biat etmesi için zorla evinden dışarı çıkardılar; hamile olan eşi Hz. Fatıma (a.s)ı da kapıyla duvar arasında sıkıştırıp Muhsin ismindeki çocuğunu daha dünyaya gelmeden öldürdüler.[31] Emirul- Muminin Ali (a.s) o gön İslam ve Müslümanların maslahatını korumak için kıyam etmedi. Ama Hz. Fatımanın yardımıyla, aldanan Müslümanlara hakkı tebliğ etmeye başladı ve onların İlahi görevlerini bir kez daha hatırlattı. Ama artık iş işten geçmişti. Hz. Ali (a.s) yapa yalnız kalmıştı, tek yardımcısı olan aziz eşi Fatıma (a.s)ı da elden vermişti. Bunca musibetler, Resulullahın vefatından 75 veya 90 gün geçmeksizin vuku bulmuştu. * * * Hilafet 25 yıl boyunca üç kişinin (Ebu Bekir, Ömer, Osman) eline geçti. İmam (a.s) bu müddet içerisinde hükümetten uzak olduğu halde ümmeti hidayet etmekle meşgul oldu, halifelerin yanlış hareketlerini onlara hatırlattı, ülkenin iç ve dış dini sorunlarını cevaplandırdı, Kuranı bir araya toplamaya ve mahrumları özellikle Beni Haşimi himaye etmeye koyuldu. Bir cümlede diyecek olursak; dini korumak için gece-gündüz çaba sarf etti.[32] Hz. Alinin vücudunun yıldızı üç halife döneminde de öyle parladı ki, Ebu Bekir yaptığından pişmanlık duydu.[33] Ömer ve Osman; Eğer Ali olmasaydı helak olurduk diyerek onun makamına itiraf ettiler.[34] Osmanın hilafeti döneminde, hilafet tezgahında zulüm ve fesadın artması, halkın incinmesi ve rahatsızlığına yol açtı; öyle ki, bu yüzden Hicri 35de Osmanın evini muhasaraya alıp onu öldürdüler. Sonra Hz. Alinin kapısına gelerek, onun hükümeti kabul etmesini ısrarla istediler. Hz. Ali (a.s) hilafete yetişme olayını şöyle anlatıyor: ...Derken, halkın benim etrafıma, sırtlanın boynundaki kıllar gibi üşüşmesi kadar beni üzen bir şey olmadı; her yandan, birbiri ardınca çevreme üşüştüler; bir derecede ki, kalabalıktan Hasanla Hüseyin, ayaklar altında kalacaktı neredeyse. Koyunların ağıla üşüşmesi gibi çevreme toplandılar, bu kargaşada elbisem bile yırtılmıştı... Ama şunu da bilin ki, ant olsun tohumu yarana, bu topluluk biat için toplanmasaydı, Allahın, zalimin doyup zulmetmemesi, mazlumun aç kalmaması hakkında bilginlerden aldığı ahd-ü peyman olmasaydı hilafet devesinin yularını sırtına atardım; ümmetin sonuncusunu, ilkinin kasesiyle suvarır giderdim. Siz de anlamışsınızdır ki, şu dünyanızın değeri, bir dişi geçinin aksırığındaki burnunun sümüğünden de değersizdir bence. [35] Emir-ul Muminin Hz. Ali (a.s), halkın isteğini kabul ederek zahiri hilafet makamını üstlendi; halk da ona biat etti. Sonra valilerini şehirlere gönderdi, Zübeyr ve Talha da şehirlere gönderilecek olan valilerdendi, ama memur oldukları yere gönderilmeden makamlarını kaybettiler. Çünkü onlar, Hz. Ali (a.s)ın elinden valilik makamı hükmünü aldıklarında; Bu sıla-i rahimden dolayı Allah sana mükafat versindediler. İmam (a.s) bu sözden rahatsız olup; Müslümanların önderliğinin sıla-i rahimle ne ilişkisi vardır diyerek valilik hükmünü onlardan geri aldı.[36] Talha ve Zübeyr artık kendileri için bir yer ve makam görmeyince, Allahın evini (Kabeyi) ziyaret etmek bahanesiyle Aişenin oturduğu Mekke şehrine gidip Aişeyi, Osmanın kanını Hz. Aliden almaya tahrik ettiler. Onlar bu iş için Basrayı seçtiler, kendileriyle birlikte büyük bir topluluğu da oraya çektiler. Hz. Ali (a.s) muhaliflerin hareketinden haberdar olunca, yaranlarından dört yüz kişiyle birlikte o şehre gidip savaş çıkmasını önlemek için çok çaba sarf etti. Ama onlar Hz. Alinin sözünü kabul etmeyerek Hicretin 36. yılının Cemadil- Evvel ayında Cemel savaşını başlattılar. Nakisinlerin (biatlerini bozanların) bu savaşı, Cemel savaşı olarak adlandı. Çünkü Aişenin kecavesi bir devenin üzerinde idi.[37] Onun taraftarları, onun etrafını sarmışlardı. Nihayet Aişenin devesi yere düşürülerek ordusu dağılıp Aişe mağlup oldu. Hz. Ali (a.s)ın emriyle Aişe Medineye gönderildi. Ama İmam (a.s)ın kendisi Medineye gitmedi. Hicretin 36. yılının Recep ayında Kufe şehrine döndü.[38] Bu savaştan sonra, Hicri 37de vaki olan Sıffin savaşına hazırlandı. Bu savaşı Kasitin (zalim)lerin baş elemanı olan Muaviye başlattı. Muaviye ikinci halife zamanından itibaren Şam hükümetinin valisi idi. Hz. Ali (a.s)ın zahiri hükümeti döneminde onunla biat etmekten kaçındı ve kendi adına halktan biat aldı. O, Osmanı mazlum halife tanıtarak kendisini onun kanının sahibi olarak göstermeye çalıştı. İmam (a.s) hakkında öyle bir tebligat yaptı ki, Sıffinde Şamlı bir genç Hz. Alinin namaz kılmadığını söylemişti.[39] Velhasıl Hz. Ali (a.s), Muaviyenin ordusuna karşı koymak için Kufeden ayrıldı. Fırat nehri, Kerbela, Sabat, Enbar ve Rıkka şehirlerinden geçerek Şam topraklarından olan Sıffine ayak bastı, orada savaş ateşi tutuştu ve bu savaş dört ay sürdü. Bu savaşta Hz. Ali (a.s)ın ordusu Muaviyenin ordusuna galip geldi; öyle ki, Muaviye atını alıp kaçmak istedi. Amr bin As ona; Nereye? diye sordu. Muaviye; Durumun nasıl olduğunu görüyorsun, şimdi düşüncen nedir? dedi. Amr bin As cevaben şöyle dedi: Bir yoldan başka kurtuluş yoktur; o da şudur ki, Kuranları kaldırıp onları Kurana davet etmelisin. Muaviyenin ordusu Kuranları kaldırıp; Sizi Allahın kitabına davet ediyoruz dediler. Emirul- Muminin Ali (a.s); Bu bir hiledir, bir aldatmadır, onlar Kuran ehli değillerdir,[40] natık Kuran benim. [41] buyurdular. Bununla birlikte Amr bin Asın hilesi, Hz. Alinin ordusundan bazıları arasında etkili oldu. Onlar Emirul- Muminin Ali (a.s)ı hakemiyeti kabullenmeye mecbur ettiler. Hz. Ali tarafından (bir grup ashabın tahmiliyle) Ebu Musa Eşari, Muaviye tarafından ise Amr bin As savaşın kaderini belirlemek için tayin edildiler. O ikisi birbiriyle istişare ettikten sonra Hz. Ali ve Muaviyeyi kendi makamlarından uzaklaştıracaklarını kararlaştırdılar. İlk önce Ebu Musayı minbere çıkardılar, o cehaletle Hz. Aliyi makamından azletti. Sonra Amr bin As minbere çıkıp aldıkları kararın aksine şöyle dedi: Ben bu yüzüğü parmağıma taktığım gibi Muaviyeyi kendi yerinde baki bırakıyorum. Amr bin Asın hilesi ile halkın içerisinde tekrar kargaşa ve ihtilaf çıktı; bu iki şahıs Kuran hükmüyle hakemlik yapmadılar diyerek kavga edip dağıldılar. Hakemiyeti Hz. Ali (a.s)a tahmil eden grup, bu planlarının suya düştüğünü görünce tekrar İmama karşı muhalefet etmeye kalkıştılar; Hz. Aliye; Allahın emrine dönmemiz için neden kılıçla bizi doğrultmadın?! diye itiraz etmeğe başladılar; La hükme illa lillah (Hüküm verme ancak Allaha aittir) diyerek slogan attılar.[42] Hz. Ali (a.s) onların bu sözünü duyunca şöyle buyurdu: Hak bir sözdür; ama onunla batıl kastediliyor. [43] Kendilerine Havariç veya Marikin (dinden çıkanlar) denilen bu grup, Kufeden çıkıp Kufenin yakınında yer alan Harvra denilen bir köyde toplandılar. Onlar Hz. Alinin emirlerine karşı çıktılar. İmam (a.s)ın dostu ve memuru olan Abdullah bin Habbab ve onunla birlikte olanları katlettiler. Nihayet hicretin 39. yılında, alevi hükümeti karşısında Nehrevan savaşının ateşi körüklendi. Bu savaşta on kişi hariç onların hepsi kılıçtan geçirildi. Ama İmam (a.s)ın ordusundan sadece bir kaç kişi şehit düştü.[44] Bu fitneden sonra, Havariçden üç kişi Mekkede toplanıp Müslümanların siyasi durumları hakkında bazı sinsi müzakerelerden sonra, Hz. Ali, Muaviye ve Amr bin Ası öldürmeyi kararlaştırdılar. Bu üç kişiden Abdurrahman bin Mulcem, Hz. Aliyi öldürmeyi üstlendi; bu uyumsuz komployu uygulamak için Kufeye doğru hareket etti. Ramazan ayının 19. Gününün şafak vakti zehirli kılıcıyla Hz. Ali (a.s)ın kafasına ağır bir darbe indirdi.[45] İmam Zeynul- Abidin (a.s)ın buyurduğuna göre o darbe, İmam (a.s) secdegahta iken onun mübarek başına indirildi.[46] Emirul Muminin Ali (a.s), o melunun darbesinin isabetinden sonra şöyle buyurdu: Fuztu ve Rabbil Kabe! (Kabenin Rabbine ant olsun ki, kurtuluşa erdim!)[47] İmam Ali (a.s) iki gün kendi evinde yattıktan sonra, hicretin 40. yılı Ramazan ayının yirmi birinde şahadete erişti.[48] Hz. Ali (a.s)dan birçok konularda, çok değerli hikmetli sözler nakledilmiştir. Nehcul- Belağa kitabı o sözlerden sadece bir bölümüdür. Nehcul- Belağa kitabı üç bölümden ibarettir: Hutbeler, Mektuplar ve Hikmetler (Kısa sözler). Bu kitap edebiyat kitaplarının en seçkinlerindendir. Nehcul- Belağaya 210dan fazla şerh ve açıklamalar yazılmış ve bugünün çeşitli dillerine tercüme edilmiştir. Hz. Ali (a.s)ın çocuklarının sayısını, otuz üç[49], otuz iki[50], yirmi dokuz[51], yirmi sekiz[52] ve yirmi yedi[53] yazmışlardır. Elbette o çocuklar çeşitli annelerden dünyaya gelmişlerdir. Hz. Fatıma (a.s)dan beş çocuğu olmuştur; isimleri şunlardır: Hasan (a.s), Hüseyin (a.s), Zeyneb (a.s), Ümmü Gülüsüm (a.s) ve Muhsin. Muhsin, melunlar tarafından anne karnında öldürülmüştür. Ümmül- Beninden de Kerbelada şehit düşen dört çocuğu olmuştur. Adları şunlardır: Abbas (a.s), Cafer, Osman ve Abdullah. Havle-i Hanefiyyeden de Muhammed-i Hanefiyye dünyaya gelip değerli babasının yaranlarından sayılmaktadır.
Hz. Ali (a.s)ın MakamıResulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ali bendendir; ben de Alidenim. [54] Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: Ali bana nispet, bedenimdeki başım gibidir. [55] Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki: Ali insanların en üstünüdür; bunu kabul etmeyen kafirdir. [56] Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki: Ali, yaratıkların en iyisidir. [57] Zeyd Aliden, Ali Hüseyinden, Hüseyin de Ali bin Ebu Talibden, Resulullahın bir kılı tutarak şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Kim senden olan bir kılı incitirse (senin kılına dahi dokunursa) beni incitmiştir, beni inciten Allahı incitmiştir; Onu incitene Allahın laneti olsun. [58]
Hz. Ali (a.s) ın FaziletleriResulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Eğer ormanlar kalem, deniz mürekkep, cinler hesap eden, insanlar katip olurlarsa, Ali bin Ebi Talibin faziletlerini sayamazlar. [59] Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: Allah-u Teala, kardeşim Aliye sayılmayacak kadar çok faziletler vermiştir. Kim onun faziletlerinden birini, ona ikrar ettiği halde zikrederse, Allah-u Teala onun geçmişte ve son zamanda işlediği günahlarını affeder. Kim onun faziletlerinden birini yazarsa, melekler sürekli olarak o yazıdan bir eser kaldıkça ona mağfiret dilerler. Kim onun faziletlerinden birini dinlerse, Allah Teala, onun işitmek yoluyla işlediği günahlarını bağışlar. Kim onun faziletlerinden olan bir yazıya bakarsa, Allah Teala, onun bakmak yoluyla işlediği günahlarını affeder. [60] Hz. Ali (a.s)ın SevgisiResulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Müminin amel defterinin başlığı, Ali bin Ebi Talibin sevgisidir. [61] Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuş ki: Alinin sevgisi imandır; buğzu ise küfürdür. [62] Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki: Kim Aliyi severse beni sevmiştir; kim Aliye buğz ederse bana buğz etmiştir. [63] Resulullah (s.a.a) yine buyurmuştur ki: Ya Ali! Halk arasındaki misalin, Kurândaki Kulhu vellahu ehed (İhlas) suresine benzer; kim onu bir defa okursa, adeta Kurânın üçte birini okumuştur; kim onu iki defa okursa, adeta Kurânın üçte ikisini okumuştur; kim onu üç defa okursa, adeta Kurânnın hepsini okumuştur. Ya Ali, sen de böylesin! Kim seni kalbiyle severse, imanın üçte birini elde etmiştir; kim kalbi ve diliyle seni severse imanın üçte ikisini elde etmiştir; kim seni kalbi, dili ve eliyle severse imanın hepsini elde etmiştir. Beni hak olarak peygamber gönderen Allaha ant olsun ki, eğer yeryüzünün ehli, gök ehli gibi seni sevmiş olsaydı, Allah onlardan bir kişiyi bile ateşle azap etmezdi. [64] Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuş ki: Ya Ali! Müminden başkası seni sevmez; münafıktan başkası da sana buğz etmez. [65] Hz. Ali (a.s)ın MahbubiyetiEnes bin Malik şöyle diyor: Hz. Peygamberin yanında kebap olmuş bir kuş vardı; onu yemeden önce şöyle dua etti: Allahım, senin yanında en sevimli olan kulunu bana gönder de bu kuşu benimle yesin. Derken Ali bin Ebi Talib geldi; onu Peygamberle beraber yediler. [66] Bu hadis Hadis-i Tayr olarak meşhurdur. Şia ve Ehl-i Sünnet alimlerinin çoğu onu rivayet etmişlerdir. Bazı şairler bu hadisle ilgili şiirler de söylemişlerdir...[67] Hz. Ali (a.s)ın VelayetiAllah-u Teala şöyle buyurmuştur: Ali bin Ebi Talibin velayeti benim kalemdir; kim kaleme girerse azabımdan kurtulur. [68] Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: Miraç gecesi beni göğe götürdüklerinde Peygamberleri topladılar, ben de onlarla beraber oturdum. Bir melek gelerek bana şöyle dedi : Allah-u Teala buyuruyor ki; Bu peygamberlerden ne üzere gönderildiklerini sor. Ne üzere gönderildiniz?diye sorduğumda; Senin velayetin ve Ali bin Ebi Talibin velayeti üzere gönderildik dediler. [69] Hz. Ali (a.s)ın HilafetiSad bin Ebi Vakkas şöyle diyor: Resulullah (s.a.a), Tebuk gazvesinde Hz. Aliyi (Medinede) kendi yerine halife tayin etti. Bunun üzerine Hz. Ali; Ya Resulellah, beni kadın ve çocuklar arasında mı halife ettin? dediğinde, Hz. Peygamber şöyle buyurdular: Acaba bana olan nispetinin Harunun Musaya olan nimeti gibi olmasına razı olmuyor musun? Şu farkla ki, benden sonra peygamber yoktur. [70] Bu hadis Menzilet hadisi olarak meşhurdur. Bu hadis en sahih ve sabit hadislerdendir. Hz. Alinin imameti için en büyük delillerdendir. Hz. Ali (a.s)ın VasiliğiResulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki: Her peygamberin vasi ve varisi vardır; benim vasi ve varisim ise Ebu Talib oğlu Alidir. [71] İnzar ayeti Resulullah (s.a.a)e nazil olduğunda Hazret akrabalarını yemeğe davet etti. Yemeklerini yedikten sonra ayağa kalkarak şöyle buyurdular: Ey Abdulmuttalip oğulları! Allah Teala, beni bütün halka genel olarak ve size de özel olarak peygamber göndermiş ve bana yakın akrabalarını korkut emrini vermiştir. Ben de sizi dile hafif gelen ama terazide ağır olan iki söze davet ediyorum. Eğer onları kabul ederseniz Arap ve gayri Araba hakim olursunuz ve bütün ümmetler sizin emriniz altında olurlar; onlarla cennete girer ve onlarla cehennem ateşinden kurtulursunuz. O iki söz; Allahtan gayri bir mabudun olmadığına ve benim de onun elçisi olduğuna şehadet getirmektir. Her kim bu konuda (herkesten önce) benim davetimi icabet eder ve bu risaleti gerçekleştirmemde bana yardımcı olursa benim kardeşim, vasim, vezirim, varisim ve benden sonra halifem olacaktır. O mecliste hazır bulunanlardan, on yaşında olan Hz. Ali (a.s)dan başka hiç kimse cevap vermedi. Resulullah (s.a.a) bu sözü üç kez tekrarladı. Her üç defasında da Hz. Aliden başka Onun davetini kabul eden olmadı. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) orada hazır olan cemaata şöyle buyurdular: Bu (Ali), sizin aranızda benim kardeşim, vasim ve halifemdir. [72] Hz. Ali (a.s)ın HakkaniyetiResulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: Ali Kurân iledir; Kurân da Ali iledir. Bunlar Kevser havuzunun başında bana gelinceye dek birbirlerinden ayrılmazlar. [73] Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki: Allah Teala Aliye rahmet etsin. Allahım, hakkı, o nereye döndüyse onunla döndür. [74] Resulullah (s.a.a) buyurmuş ki: Aliden ayrılan benden ayrılmıştır; benden ayrılan ise Allahtan ayrılmıştır. [75] Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuşlardır ki: Ali hak iledir; hak da Ali iledir. Bunlar kıyamet günü havuzun başında yanıma gelinceye dek birbirlerinden ayrılmazlar. [76] Hz. Ali (a.s)ın İlmiResulullah (s.a.a) bu hususta şöyle buyurmuştur: Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır; ilim isteyen o kapıdan gelmelidir. [77] Bu hadis mütevatir ve kesin olan hadislerdendir. Allame-i Emini, El- Gadir kitabında Ehl-i Sünnet alimlerinden 143 kişinin bu hadisi naklettiklerini yazmıştır. [78] Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: Ümmetimin en alimi Alidir. [79] Emirul- Muminin Hz. Ali de şöyle buyurmuştur: Kurânda olan her ayeti Resulullaha okudum, O da onun manasını (tefsirini) bana öğretti. [80] Hz. Ali (a.s)dan şöyle nakledilmiştir: Gaip sırlarını benden sorun; çünkü ben peygamber ve elçilerin ilminin varisiyim. [81] Ehl-i Sünnet ve Şia alimleri Hz. Alinin şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Beni kaybetmeden önce istediğiniz şeyi benden sorun. Allaha ant olsun ki, eğer fetva kürsüsünde oturursam Tevrat ehli arasında Tevratın hükmü ile, İncil ehli arasında İncil ile, Zebur ehli arasında Zebur ile ve Kurân ehli arasında Kurânla fetva veririm. Öyle ki eğer Allah Teala o kitapları konuşturmuş olursa Ali doğru dedi, bizde nazil olan hükme göre fetva verdi derlerdi. [82] Hz. Ali (a.s)ın sorulara çok çabuk cevap vermesi herkesi şaşırtıyordu. Bir gün Ömer şöyle dedi: Ya Ali, beni şaşırtan, bütün ilmi, fıkhi ve siyasi ilimleri çok iyi bilmen değildir, benim asıl şaşırdığım şey senin çok çabuk ve beklemeden cevap vermendir. Hz. Ali (a.s) onun bu sözüne karşılık şöyle buyurdu: Ey Ömer, bu elimde kaç parmak vardır? Ömer; Beş parmak vardır dedi. İmam (a.s); Öyleyse neden bu sorunun cevabında düşünmedin? Ömer; Bu açıktır, düşünmeğe gerek yoktur dediğinde, Hz. Ali (a.s); Bütün meseleler de benim yanımda beş parmak gibi açıktır. buyurdular.[83] Hz. Ali (a.s)ın Hz. Peygamber (s.a.a) İle KardeşliğiAbdullah bin Ömer şöyle diyor: Resulullah (s.a.a), ashabı arasında kardeşlik akdi okudu, Ali gözlerinden yaşlar aktığı halde gelerek şöyle dedi: Ya Resulellah, ashabın arasında kardeşlik akdi yaptın; ama benimle hiç kimse arasında kardeşlik akdi yapmadın! Resulullah (s.a.a) ona şöyle buyurdular: Sen dünya ve ahirette benim kardeşimsin. [84] Bu hadis Muahat veya Uhuvvet Hadisi olarak meşhurdur. Bu manada, Şia ve Ehl-i Sünnet kitaplarında hadisler oldukça çoktur. Bu çeşit hadisler, Hz. Alinin diğer sahabelerden çok üstün olduğunu göstermektedir. Çünkü Resulullah (s.a.a), ahlak ve diğer yönlerden birbirine benzeyenleri, birbirleriyle kardeş yapıyordu.[85] Hz. Ali (a.s)ın ZühdüHz. Ali (a.s), Basra valisi olan Osman bin Huneyfe bir mektup yazarak şöyle buyurdu: Ben sizin İmamınız olmama rağmen iki eski elbise ve iki ekmekle yetiniyorum. Eğer istesem en iyi elbiseleri giyip buğday ve baldan yapılmış en iyi yemekleri yiyebilirim. Ama nefsim bana galip gelemez. Acaba halkın; O İmam ve halifedir demesiyle yetinip yoksulların üzüntülerinde ortak olmayayım mı? [86] Abdullah bin Abbas şöyle diyor: Zikarda Emirul- Muminin Hz. (a.s)ın yanına vardım, Hazret ayakkabısını dikiyordu. Bana; Bu ayakkabının değeri kaçtır? diye sordu. Onun bir değeri yoktur dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdular: Allaha ant olsun ki, o benim için, bir hakkı ayakta tutmak veya bir batılı yok etmek hariç size emir olmamdan daha sevimlidir. [87] Hz. Ali (a.s) bazen şöyle buyuruyordu: Bu abaya o kadar yamak attırmışım ki, artık onu yamayandan utanıyorum. [88] Hz. Ali (a.s)ın İbadetiÇok ibadet ettiğinden Zeynul- Abidin lakabı kendisine verilen Ali bin Hüseyin (a.s)a; Senin ibadetin ceddin Hz. Alinin ibadetine oranla nasıldır? dediklerinde şöyle buyurdular: Benim ibadetim, ceddim Hz. Alinin ibadeti yanında, onun ibadetinin Resulullah (s.a.a)in ibadeti yanında olduğu gibidir. (Yani benim ibadetim nere onun ibadeti nere!)[89] Hz. Ali (a.s)ın cariyesi Ümmü Saide; Hz. Ali Ramazan ayında mı daha çok ibadet ederdi yoksa başka aylarda mı? diye sorduklarında; Hz. Ali (a.s) her gece dua ve ibadetle meşguldü, Ramazan ve diğer aylar Onun için eşitti dedi.[90] Hz. Ali (a.s) farz namazlara ilaveten müstahapları da kılıyordu; kesinlikle gece namazını terk etmezdi; hatta savaş zamanlarında bile ondan gaflet etmiyordu. Leyletul- Herir gecesinde sabaha yakın ufuğa bakıyordu, İbn-i Abbas; O taraftan endişede misin, düşman o semtte mi saklanmıştır? dediğinde; Hayır, namaz vaktinin ulaşıp ulaşmadığına bakıyorum buyurdular.[91] Hz. Ali (a.s) Allaha şöyle yakarıyordu: Allahım, cezandan korkarak ve sevabını umarak sana ibadet etmedim; fakat seni ibadet için layık görüp ibadet ettim. [92] Hz. Ali (a.s)ın Tevazusuİmam Sadık (a.s)dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Emirul- Muminin Hz. Ali (a.s) ev için odun topluyordu, su getiriyordu, evi süpürüyordu; Faıima (a.s) ise el değirmeniyle un öğütüyordu, hamur yapıyordu ve yemek pişiriyordu. [93] İmam Hasanül- Askeri (a.s)dan şöyle nakledilmiştir: Bir gün bir mümin babayla oğlu Hz. Ali (a.s)ın evine geldiler. İmam (a.s) onların ayağına kalktı, onları ağırladı ve onları evin baş tarafında oturtup kendisi de onların karşısında oturdu. Daha sonra yemek getirmelerini emretti, yemek getirildiğinde; babayla oğul o yemekten doyasıya yediler. Daha sonra (İmamın hizmetçisi) Kanber, ellerini yıkamaları için bir leğenle ibrik ve ellerini kurulamaları için de bir havlu getirdi. Kanber babanın eline su dökmek için ileri gelince, Hz. Ali (a.s) hemen ibriği onun elinden alıp kendisi onun eline su dökmek istedi. Ama adam kendisini yere atarak şöyle dedi: Ya Emirel- Muminin! Allah beni görüyor, sen elime su dökmek mi istiyorsun!? İmam (a.s); Kalk otur, elini yıka; Allah Teala seni de ve senden farkı olmayan kardeşini de görüyor... Nihayet adam yerden kalkıp İmamın onun eline su dökmesine razı oldu. İmam (a.s); Eğer Kanber eline su dökseydi, nasıl ellerini rahatça yıkayacaktınsa öylece rahat bir şekilde ellerini yıka buyurdular. Adam ellerini yıkadıktan sonra İmam (a.s) ibriği oğlu Muhammed-i Hanefiyyeye verip şöyle buyurdular: Oğlum! Eğer bu oğul babası olmadığı bir zamanda yanıma gelmiş olsaydı mutlaka onun eline su dökerdim. Ama Allah Teala oğulla baba bir yerde olduklarında onların aynı seviyede olmasını istememektedir. Baba babanın eline su döktü, oğul da oğlun eline su döksün. İmam (a.s)ın bu sözü üzerine Muhammed-i Hanefiyye de oğlun eline su döktü. [94] İmam Caferus- Sadık (a.s) babasından şöyle naklediyor: Hz. Ali (a.s), zimmi (İslamın sığınağında olan) bir adamla yol arkadaşı oldu. Zimmi- Ey Allahın kulu! Nereye gitmek istiyorsun? dedi. Hz. Ali - Kufeye buyurdular. Zimmi adam, Kufe yolunu bırakıp başka bir yola girince Hz. Ali (a.s) da onunla birlikte o yola koyuldu. Zimmi - Sen Kufeye gitmek istemiyor muydun? Hz. Ali- Evet. Zimmi - Öyleyse yolunu terk ettin. Hz. Ali- Biliyorum. Zimmi- Bunu bildiğin halde, neden yolunu bırakıp da benimle geldin? Hz. Ali- Arkadaştan ayrılınca onu uğurlamak için onunla gitmek güzel arkadaşlığın kemalindendir, Peygamberimiz bize böyle emretmiştir. Zimmi - Böyle mi emretmiştir? Hz. Ali- Evet. Zimmi - İşte onun bu güzel amellerinden dolayı halk ona uymuştur. Ben senin dininde olduğuma dair seni tanık tutuyorum. Zimmi adam Hz. Ali (a.s)la birlikte Peygamber (s.a.a)in yanına dönüp Müslüman oldu. [95] Hz. Ali (a.s)ın Bağış ve CömertliğiOsmanın ölümünden sonra Arap bir adam Hz. Ali (a.s)ın yanına gelerek; Benim birçok hastalığım vardır; nefes darlığı, cahillik ve fakirlik dedi. Hz. Ali (a.s) da cevaben şöyle buyurdular: Hastalığı tabibe, cahilliği alime, fakirliği ise zenginin yanına götür. O adam; Siz hem tabip, hem alim ve hem de zenginsiniz dedi. İmam (a.s) onun bu sözü üzerine hizmetçilerine şöyle buyurdular: Ona, 1000 dirhem hastalığını iyileştirmesi, 1000 dirhem durumunu düzeltmesi ve 1000 dirhem de cahilliğini gidermesi için toplam 3000 dirhem verin. [96] Ebus- Seadat, Fezailul- İtret kitabında şöyle diyor: Bir rivayete göre Hz. Ali (a.s) müşriklerden biriyle savaşıyordu. Bu esnada müşrik; Ey Ebu Talib oğlu, kılıcını bana bağışla dedi. Hz. Ali (a.s) kılıcını ona doğru atınca müşrik; Hayret! Ey Ebu Talibin oğlu, böyle bir anda kılıcını bana mı veriyorsun? dedi. Hz. Ali (a.s); Ey filani! Sen bana el açtın, el açanı geri çevirmek cömertlikten değildir buyurunca, kafir olan adam kendisini toprağa attı ve; Din ehlinin davranışı işte böyledir diyerek Hz Ali (a.s)ın ayaklarını öpüp Müslüman oldu.[97] Hz. Ali (a.s)ın Şecaat ve Yiğitliğiİmam Seccad (a.s) Yezidin önünde kendisini tanıtırken Hz. Ali (a.s)ın sıfat ve faziletlerini sayarak şöyle buyurdular: Ben öyle bir adamın oğluyum ki, herkesten daha cesaretli ve yiğit idi; iradede herkesten daha güçlü idi; savaşta bir aslan gibi düşmanı öldürüyordu; kuru otlarda esen bir kasırga gibi onları dağıtıyordu. [98] Allame İbn-i Ebi Cumhur el- İhsai şöyle naklediyor: Cabir-i Ensari şöyle rivayet etmiştir: Basrada (Cemel Savaşında) Hz. Ali (a.s)la birlikte idim. Yetmiş bin kişi bir kadınla (Aişe ile) toplanmışlardı, savaştan kaçan her insanın; Ali beni hezimete uğrattı, yaralanan her şahsın; Ali beni yaraladı, can veren herkesin; Ali beni öldürdü dediklerini gördüm. Ordunun sağ kolunda olduğumda Hz. Alinin sesini duyuyordum; sol kolunda olduğumda yine onun sesini duyuyordum. Talhanın can verdiği an onun yanından geçerken; Kim bu oku sana attı dediğimde; Ali bin Ebi Talib attı dedi. Bunu duyunca; Ey Bilkıys ve İblis hizbi! Ali ok atmamıştır, onun elinde sadece kılıç vardır dedim. Talha dedi ki: Ey Cabir! Alinin göğe çıktığını, yere indiğini, doğudan ve batıdan geldiğini görmüyor musun? Doğu ile batıyı bir şey yapmıştır, süvariye yetiştiğinde onu mızrak vs. şeyle dürtüyor; biriyle karşılaştığında onu öldürüyor, yaralıyor ve yüzüstü yere seriyor veya; Ey Allahın düşmanı öl dediğin de o adam ölüyor, ondan hiç kimse kurtulamıyor. [99] Savaşlardan birinde Hz. Ali (a.s)ın komutanları İmama: Eğer yenilgiye uğrarsak sizi nerede bulabiliriz? diye sorduklarında şöyle buyurdular: Beni nerede bıraktıysanız ben oradayım, oradan başka bir yere ayrılmam. [100] Hz. Ali (a.s)ın HeybetiHz. Ali (a.s)a; Rakiplerine nasıl galip geldin? dediklerinde; Karşılaştığım herkes, bana kendi aleyhine yardım etti. buyurdular. Seyyid Rezi; Hz. Ali (a.s) bu sözüyle, heybetinin karşı tarafın kalbine korku düşürdüğüne işaret etmiştir.[101] diyor. Hz. Ali (a.s) meydanda dolaşırken soluklar kesilirdi. Ona hamle eden herkes çok çabuk ölümü tatardı. Süfyani Sevri şöyle diyor: Hz. Ali (a.s) müslümanların arasında çelik bir dağ gibiydi; kafir ve münafıklar için ise kuvvetli bir rakipti. Allah müslümanların izzet ve yüceliğini, kafirlerin ise zillet ve aşağılığını Onun eline vermişti.[102] Hz. Ali (a.s)ın Güç ve KudretiEnes, Ömer bin Hattaptan şöyle naklediyor: Hz. Ali (a.s), beşikte iken bir yılanın ona doğru hareket ettiğini görünce, ellerini kundakta bağlı olmasına rağmen kundaktan çıkarıp yılanın boynundan tuttu, yılana bir bakıp parmaklarını ona geçirdi ve sıkarak onu öldürdü. Annesi onu o halde görünce bağırıp yardım diledi, bu sese akrabaları toplandı. Sonra annesi Aliye; Şüphesiz sen bir haydar (aslan)sın dedi.[103] Hz. Ali (a.s)ın şecaat ve kolunun gücünü düşmanları bile methetmiştir. İki parmağıyla Halid bin Velidin boğazını sıkıştırdığı ve Halid bin Velidin neredeyse ölmek üzere olduğu muşhurdur.[104] Hz. Ali (a.s) Uhud savaşında, Beniabduddar kabilesinin savaşçılarını öldürdükten sonra o kabileden Sevap adlı bir köle Peygamberi öldürmek için yemin etti. Bu köle çok iri cüsseli ve kuvvetliydi. Müslümanlar korkuya kapılarak onunla savaşmaktan çekindiler. Ama Hz. Ali (a.s) onun karşısına çıkarak ona öyle bir darbe vurdu ki, belinden ikiye böldü; öyle ki üst bölümü yere düştü ve alt bölümü ise ayakları üstünde kalmıştı. Her iki ordu Hz. Alinin bu vuruşundan hayretler içerisindeydi ve müslümanlar gülüyorlardı.[105] Hz. ALİ (a.s)ın İmanıResulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: Eğer yer ve gökler terazinin bir kefesine, Alinin imanı da diğer kefesine bırakılırsa, Alinin imanı daha ağır basar. [106] Hz. Ali (a.s)ın Kumeyl Duası adıyla meşhur olan duası, Onun güçlü iman ve yakinini göstermektedir. Yine Onun korku ve ümit içeren Sabah Duası ve diğer dua ve yakarışları Onun teveccüh ve ihlasının göstergesidir. Zarar bin Zamre Muaviyenin yanına geldiğinde Muaviye; Aliyi bana tarif et dediğinde Zarar İmam (a.s)ın özelliklerinden bir kısmını Muaviyeye beyan ettikten sonra şöyle dedi: Hz. Ali geceleri (ibadet için) çok az uyuyordu; gece ve gündüzleri çok Kuran okuyordu; canını Allah yoluna adamıştır; Allahın azameti karşısında göz yaşı döküyordu; kendisini bizden saklamazdı; bizden altın dolu keseler toplamazdı; yakınlarına şefkatli idi; cefakarlara (kendisine zulmedenlere) sert davranmazdı; gecenin zil karanlığında Onu, kendisini yılan vurmuş bir insan gibi büküldüğünü ve üzüntülü bir fert gibi Allah korkusundan ağladığını ve şöyle dediğini görürdün: Ey dünya, bana mı cilve yapıyorsun, beni mi kendine meftun etmek istiyorsun? Heyhat! Benim sana ihtiyacım yoktur; sana üç talak vermişim; artık sana dönmem mümkün değildir. Sonra şöyle buyuruyordu: Ah azığın azlığından, seferin uzunluğundan, yolun zorluğundan! Muaviye bunları duyunca kendisini tutamayıp ağlamaya başladı ve; Ey Zarar yeter, Allaha ant olsun ki, Ali öyleydi, Allah ona rahmet etsin dedi.[107] Hz. Ali (a.s)ın Allah Katındaki ŞanıUzun bir hadiste Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Bugün, şimdiye kadar hiç kimseye söylemediğim bir sözü söyleyeceğim, o da şu ki; bir defasında Resulullah (s.a.a)den benim için mağfiret dilemesini istedim. Mağfiret dileyeceğim buyurdu. Sonra kalkıp namaz kıldı, elini duaya kaldırdığında şöyle dediğini duydum: Allahım, Alinin senin katındaki hakkı hürmetine Aliyi bağışla. Ya Resulullah! Bu nasıl duadır dediğimde, Resulullah (s.a.a); Allah katında senden daha değerli biri var mıdır ki onun vasıtasıyla Allahtan şefaat dileyeyim? buyurdular. [108] Hz. Ali (a.s)ın İhlasıİbn-i Şerhaşup Menakıb Kitabında şöyle naklediyor: Hz. Ali (a.s) Amr b. Abdevudu yere serince onun başını hemen bedeninden ayırmadı. Huzeyfe Hz. Aliyi bu işinden dolayı tenkit edince Resulullah (s.a.a); Sus ey Huzeyfe, Ali duraklamasının sebebini açıklayacaktır. buyurdu. Hz. Ali (a.s) Resulullah (s.a.a)in yanına geldiğinde Resulullah (s.a.a) ona, Amr b. Abdevudun başını bedeninden ayırmadaki duraklamasının sebebini sordu. Hz. Ali cevaben şöyle dedi: Amr bin Abdevud anneme küfretti ve yüzüme tükürdü, onu kendi nefsim için öldürmemden korktum, bundan dolayı öfkemin yatışması için onu bıraktım, daha sonra Allah için onu öldürdüm. [109] Hz. Ali (a.s)ın HilmiResulullah (s.a.a)den şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Eğer hilim, bir kişi şeklinde olursa, mutlaka Ali olur. [110] Hz. Ali (a.s) bir köleyi defalarca çağırdığı halde cevap vermediğinden dolayı dışarı çıkıp onu kapının önünde görünce; Seni cevap vermemeye sürükleyen sebep nedir? diye sordu. Köle cevaben; Senin cezalandırmandan güvende olmamdır dedi. İmam (a.s) onun bu sözü üzerine; Hamd Allâha ki beni, yaratıklarının emin bildiği kimselerden kıldı. Git, sen Allah rızası için artık hürsün. buyurdular.[111] Hz. Ali (a.s)ın AdaletiResulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: Benim elim ve Alinin eli, adalette eşittir. [112] Yine buyurmuştur ki: Ali, Allahın ahdine daha vefalı olanınızdır; Allahın emri için daha çok kıyam edeninizdir; daha çok adaletlininizdir; daha çok eşit böleninizdir; Allah katında fazileti daha büyük olanınızdır. [113] Hz. Ali (a.s) hak ve adalet adamı idi. Bu meselede öyle ciddi idi ki, kendi çocuğunu zenci bir köle ile aynı seviyede görüyordu. Mazlumların hakkını almak için kendi memurlarını sorgulayıp onlardan zalim olanları cezalandırıyordu. Bu yüzden şöyle buyuruyordu: Benim yanımda güçsüz fakirler, azizdir; zalimler ise hakirdirler. [114] Hz. Ali (a.s) kendisini Allahın karşısında sorumlu görüyordu, hedefi adaleti icra etmekti. Sosyal adalete riayet ederdi, hatta en yakınları ile başkaları arasında bir fark koymazdı. Akil, Onun kardeşi olmasına rağmen Beytul- Maldan kendi hakkından fazla bir şey alamadı. İmam (a.s)ın kendisi bu konuda şöyle buyuruyor: ...Allaha ant olsun, (kardeşim) Akili fakir olarak gördüm. Sizin malınızdan (beytülmal) üç kilo buğday istedi ve çocuklarını yüzleri solmuş zayıf bir halde gördüm. Benden ısrarla buğday istiyordu. Onun sözlerine kulak asıp dinimi satacağımı sandı. Sonra bir demiri kızartıp ibret alsın diye ona yaklaştırdım. Acıdan bağırdı, neredeyse Onun sıcaklığından yanacaktı. Dedim Ey Akil, analar yasında ağlasın! Sen bu küçük acıya dayanamayıp bağırıyorsun, ben nasıl cehennem ateşine tahammül edeyim? Bundan daha ilginç şudur ki, bir adam (münafık olan Eşas b. Kays) geceleyin bir hediye kaba koyup yanıma getirdi, adete yılanın ağzının suyuyla hamur edilmişti. Ona; Bu hediye mi, zekat mı, yoksa sadaka mı? diye sordum. Eğer sadaka ise biz Ehl-i Beyte haramdır, dedim. O da; Hediyedir, zekat ve sadaka değildir diye cevap verdi. Ona dedim ki, annen ölümünde ağlasın! Acaba Allahın dini yoluyla gelip beni aldatmak mı istiyorsun? Acaba deli mi olmuşsun yoksa; (Aliyi aldatmak için) boş sözler mi diyorsun? Allaha ant olsun eğer yedi göğü bütün altındakilerle bana verseler ve bir karıncanın ağzından arpa samanını alarak Allaha isyan et deseler, bu işi yapmam. Bu dünyanız benim yanımda çekirgenin ağzında olan yaprak dALİ gibi değersizdir. Alinin bu geçici dünya mALİ ve lezzetleriyle ne işi vardır! [115] Hz. Ali (a.s)ın Mürüvvet ve Yiğitliğiİbn-i Ebil Hadid şöyle diyor: Muaviyenin ordusu Fırat kıyısını kuşattıklarında Muaviye şöyle dedi: Onları, Osmanı susuzluktan öldürdükleri gibi susuzluktan öldürün. Hz. Ali ve ashabı; Su içmemize mani olmayın dediklerinde onlar cevaben; Allaha ant olsun ki, size bir damla dahi su vermeyeceğiz; İbn-i Affan (Osman)ın öldüğü gibi siz de susuzluktan öleceksiniz. dediler. İmam (a.s), ashabının susuzluktan helak olacağını görünce, Muaviyenin ordusuna ağır bir saldırı düzenleyip bir çoklarını öldürdükten sonra onları kendi yerlerinden uzaklaştırarak suyu ele geçirdiler. Artık Muaviyenin ordusu susuz kalmış oldu. Hz. Ali (a.s)ın ashabı; Ya Emirel Muminin! Onlar seni sudan men ettikleri gibi sen de onları sudan men et, susuzluk kılıcıyla onları öldür, artık savaşa gerek duymayasın! dediklerinde Hz. Ali (a.s): Hayır, Allaha ant olsun ki, ben onların yaptığı gibi yapmayacağım; Fırattan su almaları için onlara müsaade edin buyurdular.[116] Hz. Ali (a.s)ın Yiyecek ve Giyeceğiİmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Allaha ant olsun ki, Hz. Ali (a.s) köleler gibi yemek yiyor ve onlar gibi toprağın üstünde oturuyordu. İki gömlek alıyordu, onlardan en iyisini kölesine veriyordu. Eğer elbisesinin kolu ve eteği uzun olsaydı onu kesiyordu. Beş senelik hilafetinde taş üstüne bir taş koymayıp altın ve gümüş biriktirmedi. Halka ekmek ve et veriyordu, kendisi ise arpa ekmeği yiyordu. Allah Tealanın beğendiği iki işle karşılaştığında en zorunu seçiyordu. Bin köleyi kendi emeği ile alıp serbest bıraktı. Hiç kimse onun yaptığı işi yapmaya kadir değildi. [117] Abdullah bin Ebi Rafi şöyle diyor: Hz. Ali (a.s) yemek yerine, tuz veya sirkeyle yetiniyordu. Bundan biraz iyisini getirdiklerinde, sebze veya az bir deve sütüne kanaat ediyordu. Et çok az yiyor ve şöyle buyuruyordu: Karnınızı, hayvanların kabirleri yapmayın. [118] Adiy bin Hatem şöyle diyor: Bir gün Hz. Alinin yanına gittiğimde Onun yemek yediğini gördüm. Yemeği sadece biraz arpa ekmeği, su ve tuzuydu. Bunun üzerine; Ey Müminlerin Emiri! Siz gündüzleri bu kadar zahmet çekmenize ve geceleri de bu kadar ibadet etmenize rağmen yediğiniz yemek bu kadar mıdır? dediğimde şöyle buyurdular: Nefsin azmaması için, onu böyle bir riyazete alıştırmak gerekir. Sonra şöyle buyurdu: Nefsi, kanaatla zayıf ve hasta kıl; eğer böyle yapmazsan, senden hakkından daha fazlasını ister. [119] Hz. Ali (a.s)ın İsmiYezid bin Kaneb şöyle diyor: Biz kendi gözümüzle Kabenin arka taraftan yarıldığını ve Eset kızı Fatımanın Kabenin içerisine girip gözümüzden kaybolduğunu gördük, sonra Kabenin duvarı birleşerek eski halini aldı. Biz Kabenin kilidini açmak istedik ama açılmadı. Bunun üzerine bu işin Allah tarafından olduğunu anladık. Fatıma dört gün sonra ellerinde Hz. Ali (a.s) olduğu halde Kabeden çıkıp geldi ve şöyle dedi: ...Ben Allahın evine girdim. Cennet meyvelerinden ve yapraklarından yedim; dışarı çıkmak istediğimde ise bir münadi bana şöyle seslendi: Ey Fatıma! Onun ismini Ali koy. Zira O Ali (yüce)dir ve Aliyyul- Ala olan Allah Teala buyuruyor ki: Ben Onun ismini kendi ismimden aldım, Onu kendi sıfatlarımla sıfatlandırdım ve Ona ilmimin sırrını öğrettim. Putları benim evimde kıracak olan Odur ve benim evimin üzerinde ezan okuyup beni ululayacak olan Odur. Onu sevip emirlerine uyan kimseye ne mutlu! Ona düşman olup emirlerine karşı çıkan kimseye de yazıklar olsun! [120] İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: Eğer benim yüz oğlan çocuğum olsaydı, onların hepsinin ismini Ali koymak isterdim. [121] Hz. Ali (a.s)ı AnmakResulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: Aliyi anmak, ibadettir. [122] Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: Meclislerinizi, Ebu Talib oğlu Aliyi anmakla ziynet edin. [123] Hz. Ali (a.s)ın Fesahat ve Belagatıİnsanın konuşması, mantık ilmi bakımından insanı diğer yaratıklardan ayıran bir özelliktir. Yüce Allah (c.c) onu kendi hikmetiyle insana bir özellik olarak vermiştir. Nutuk ne kadar güzel olursa dinleyicilerde daha etkili olur. İslamın zuhuruna yakın cahiliyet döneminde Arabistanda İmreul- Kays gibi çok fasih adamlar sihirli şiirler söylüyorlardı. Ama Hz. Ali (a.s)ın fesahati bütün Arap fasihlerini şaşırtmış ve hayrete düşürmüştü. Bu yüzden de Ona Nutkun Emiri diyorlardı.[124] Sünni alimlerinden olan İbn-i Ebil- Hadid diyor ki; Hz. Ali fasih ve belagatlı konuşanların üstadı ve rehberidir. Onun kelamının Allahın kelamından aşağı ve mahlukun kelamından da yukarı olduğunu diyorlar. Bütün güzel konuşma üstatları, hitabeyi Onun hutbe ve sözlerinden öğrenmişlerdir. Bunun ispatı Nehcul- Belağayla anlaşılır. Zira ashaptan güzel konuşma yeteneğine sahip hiçbir kimse, Onun onda veya yirmide birini bile yazamamıştır. [125] Hz. Ali (a.s)ın söz ve nutku herkesi hayret içerisinde bırakmıştır. İbn-i Şehraşubun nakline göre Peygamber (s.a.a)in ashabı camide oturup ilmi ve edebi meseleler üzerinde sohbet ediyorlardı. Bu arada oradakilerden biri; Arap dilinde, elif harfi olmayan kelime çok azdır dedi. Hz. Ali (a.s) da orada idi.; kalkıp içinde elif olmayan 700 kelimeli bir hutbe okudu. Başka bir hutbesi daha vardır ki, noktalı harf onun içinde yoktur. Şu açıktır ki, düşünmeksizin elifsiz ve noktasız 700 kelimelik bir hutbe okuyan kimsenin fesahat ve belagatta ve Arap edebiyatında ne kadar güçlü olduğu herkesin malumudur. Hz. Ali (a.s)ın Sabrı ve TahammülüHz. Resulullah (s.a.a) kendisinden sonraki meydana gelecek fitneleri ve olayları Hz. Ali (a.s)a haber verdi ve ona sabır ve tahammüllü tavsiye etti. Hz. Ali (a.s) da dinin korunması için yirmi beş yıl sabretti. Hz. Ali (a.s)ın kendisi bu hususta şöyle buyuruyor: Çok defalar hakkımı almak için bu kavimle savaşmak istedim; ama Peygamber (s.a.a)in vasiyeti ve dinin korunması için hakkımdan vazgeçtim. [126] Hangi sabır bundan daha büyük olabilir ki, Halid bin Velid gibi haddini bilmez adamlar İmamın evine zorla girmiş ve Onu Ebu Bekire biat etmesi için mescide zorla götürmüşlerdir. Oysaki eğer kılıcını eline almış olsaydı, Arabistanda hiçbir muhalif baki bırakmazdı. Nakledildiğine göre, Hz. Ali (a.s)ı zorla camiye götürdüklerinde Yahudi bir adam şehadet getirip müslüman oldu. Sebebini sorduklarında şöyle dedi: Ben bu adamı tanıyorum. Bu adam savaşa gelince bütün savaşçıların kalbine korku düşüyor ve vücutları titriyordu. Bu adam Hayber kalesini fethetti, kalenin demir kapısını bir kaç adam açıp kapatıyordu, ama o yalnız başına onu bir defada kaldırdı. Ama şimdi bir kaç hakir adamın karşısında sessiz durmuş; bu durum hikmetsiz değildir; Onun tahammülü din içindir; çünkü bu din hak olmasaydı, O sabretmezdi. Böylece İslamın hak din oluşu bana sabit oldu ve müslüman oldum. [127] Hz. Ali (a.s) Peygamber (s.a.a)in vefatından sonra sürekli olarak ruhu sıkıntıdaydı ama sabırdan başka hiçbir çaresi yoktu. İbn-i Ebil Hadidin nakline göre Hz. Ali (a.s) bir adamın; Ben mazlumum sesini duyunca şöyle buyurdular: Gel benimle seslen ki, ben sürekli mazlumdum. [128] Hz. Ali (a.s) Peygamberden sonraki mazlumiyetini Şıkşıkıyye hutbesinde açıkça şöyle beyan etmiştir: ...Gördüm ki sabretmek daha doğru; sabrettim; ama gözünde diken ve boğazında kemik kalmış birisi gibi sabrettim. Mirasımın yağma edildiğini görüyordum... Hz. Ali (a.s)ın Cennet ve Cehennemi BölmesiAbdullah bin Haris babasından, o da Emirul- Muminin Hz. Ali (a.s)dan şöyle buyurduğunu naklediyor: Pegamber (s.a.a)in yanına gittim; Ebu Bekir ve Ömer de Hazretin yanında idiler. Resulullah (s.a.a) ile Aişenin arasında oturdum. Aişe bana; Benimle Resulullahın dizleri üzerinden başka oturacak bir yer bulamadın mı? dedi. Resululah (s.a.a) onun bu sözüne karşılık şöyle buyurdular: Sussana ya Aişe! Ali hakkında beni incitme; O dünya ve ahirette benim kardeşimdir; O Emirul- Muminindir; Allah Teala kıyamet günü onu sırat köprüsü üzerinde oturtacaktır; kendi dostlarını cennete, düşmanlarını ise cehenneme sokacaktır. [129] Mufazzal bin Ömer İmam Sadık (a.s)dan şöyle buyurduğunu naklediyor: Hz. Ali (a.s) buyurdular ki: Ben Allahın, cennetle cehennem arasını bölen kuluyum; ben en büyük farukum (hakla batılın arasını ayıranım)... [130] Bir gün Harun İmam Rıza (a.s)a şöyle dedi: Ya Ebel- Hasan! Ceddin Emirul- Muminin Ali bin Ebi Talibden bana haber ver; Hangi delil ve sebepten dolayı O cennetle cehennemi bölendir? Bu söz sürekli olarak zihnimi meşgul etmektedir. İmam Rıza (a.s) cevaben şöyle buyurdular: Ey müminlerin emiri! Babanın dedelerinden, onların da Abdullah bin Abbastan şöyle naklettiklerini görmemiş misin?: Resulullah (s.a.a)den duydum ki şöyle buyuruyordu: Alinin sevgisi imandır, buğzu ise küfürdür. Memun; Evet görmüşüm dedi. İmam Rıza (a.s); İşte bu, cennetle cehennemin bölünmesidir; bundan dolayıdır ki Hz. Ali (a.s) cennetle cehennemi bölendir. Memun İmam (a.s)ın bu sözü üzerine; Ya Ebel- Hasan, Allah beni senden sonra yaşatmasın; tanıklık ediyorum ki sen Resulullahın ilminin varisisin. dedi. Ebu Salt-ı Herevi diyor ki: İmam Rıza (a.s) evine döndükten sonra; Ey Resulullahın oğlu! Memuna ne kadar da güzel cevap verdiniz! dediğimde İmam (a.s) şöyle buyurdular: Ben onun kabul edeceği bir yolla konuştum. Ant olsun Allaha, babamdan duydum ki babaları vasıtasıyla Hz. Ali (a.s)dan şöyle naklettiler: Ya Ali! Sen kıyamet günü cennetle cehennemi böleceksin; ateşe diyeceksin ki; Bu (adam) benimdir, bu da seninindir. [131]
[1] - İrşad, c1,s.5. Fusulul- Muhimme, s.30. [2] - Emali-yi Tusi, s.709. [3] - Meanil- Ahbar, s.59-120. [4] - Menakıb-i İbn-i Meğazili, s.8. [5] - Menakıb-i Harezmi,s.8. [7] - Nehcul- Belağa, h.192. [8] - Şuara/214. [9] - Tarih-i Taberi, c.2,s.62. [10] - İstîab, c.3,s.1090. [11] - Şerh-i Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebiil- Hadid, c.14,s.76. [12] - Tarih-i Yakubi, c.1, s.355-356. [13] - Tabakat-i İbn-i Sad, c.1, s.228. [14] - Tarih-i Taberi, c.2, s.101. [15] - Bakara/207 [16] - Şevahidut- Tenzil, c.1,s.123. Şerh-i Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebil- Hadid, c.13, s.262. [17] - Murucuz- Zeheb, c.2, s.295. [18] - Kafi, c.1, s.461. [19] - Fusulul- Muhimme, s.53. [20] - Zehairul- Ukba, s.75. [21] - Fusulul- Muhimme, s.53. [22] - Nehcul- Belağa, mektup: 64. [23] - Şerh-i Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebil- Hadid, c.14,s.250. [24] - Yenabiul- Mevedde, s.137. [25] - Bkz. Menakıb-i İbn-i Meğazili, s.180. Hasaisun- Nesai, s.36. Saffetus- Saffe, c.1,s.131. Sahih-i Muslim, c.5, s.23. Menakıb-i Harezmi, s.60. Riyazun- Nazire, c.3, s.152. [26] - Mâide/67. [27] - Zehairul- Ukba, s.67. Menakıb-i İbn-i Meğazili, s.18. [28] - Mâide/3. Menakıb-i İbn-i Meğazili, s.19. Şevahidut- Tenzil, c.1,s.203. [29] - İkdul- Ferid, c.3,s.273. [30] - Tarih-i Taberi, c.2,s.443. [31] - İsbatul- Vasiyye, s.124. [32] - Nakş-i Eimme der İhya-i Din, c.14,s.16-87. [33] - El-İmame ves- Siyase, s.18. Şerh-i Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebil- Hadid, c.2,s.46. [34] - Yenabiul- Mevedde, s.70. el-Gadir, c.8,s.214.
[35] - Nehcul- Belağa,hutbe:3. [36] - Tarih-i Yakubi, c.2,s.75-77. [37] - Arapçada deveye Cemel diyorlar. [38] - Tarih-i Yakubi, c.2,s.78-83. [39] - El-Miyarul- Muvazine, s.160. [40] - Tarih-i Yakubi, c.2,s.87-88. [41] - Yenabiul- Mevedde, s.69. [42] - Tarih-i Yakubi, c.2,s.88-93. [43] - Nehcul- Belağa, hikmet:198. [44] - Tarih-i Yakubi, c.2,s.93. [45] - Mekatilut- Talibiyyin, s.43-49. [46] - Emali-yi Tusi, s.365. [47] - Yenabiul- Mevedde, s.65. [48] - Mekatilut- Talibiyyin, s.54. [49] - Tezkiretul- Havas, s.57. [50] - Zehairul- Ukba, s.116. [51] - Menakıb-i Harezmi, s.287. [52] - İrşad-ı Mufid, c.2,s.354. [53] - Fusulul- Muhimme, s.141. [54] - Tezkiretul- Havas, s.42. Menakıb-i İbn-i Meğazili,s.222. Hasais-u Nesai, s.78. [55] - Menakıb-i İbn-i Meğazili, s.92. Zehairul- Ukba, s.63. Yenabiul- Mevedde, s.185. [56] - Kenzul- Ummal, c.11,s.625. [57] - Şevahidut- Tenzil, c.2,s.471. Menakıb-i Harezmi, s.62. [58] - Şevahidut- Tenzil, c.2,s.147. Menakıb-i Harezmi, s.235. Emali-yi Saduk, s.271. [59] - Menakıb-i Harezmi, s.2 ve 235. [60] - Menakıb-i Harezmi, s.2. Emali-yi Saduk, s.119. [61] - Menakıb-i İbn-i Meğazili, s.243. Yenabiul- Mevedde, s.91,125,284. Tarih-i Bağdat, c.4,s.410. [62] - Yenabiul- Mevedde, s.55. [63] - 63- Müstedrekus- Sahihayn, c.3,s.130. İstîab, c.3,s.1101. [64] - 64- Yenabiul- Mevedde, s.125. [65] - 65- Sahih-i Muslim, c.1, s.120. İstîab, c.3,s.1100. [66] - Zehairul- Ukba, s.61. Hasaisun- Nesaî, s.34. Menakıb-i Harezmî, s.59. Menakıb-i İbn-i Meğazilî, s.156. [67] - Bkz. El-Gadir, c.2,s.218. Biharul- Envar, c.38,s.348. [68] - Şevahidut- Tenzil, c.1,s.170. Emali-yi Saduk, s.195. [69] - Tefsir-i Ebuul- Futuh, c.10,s.92. Şevahidut- Tenzil, c.2,s.223. Menakıb-i Harezmî, s.221. [70] - Zehairul- Ukba, s.63. Menakıb-i Harezmî, s.59. Mustedrek-u Alas- Sahihayn, c.3,s.133. [71] - Menakıb-i İbn-i Meğazilî, s.201. Menakıb-i Harezmî, s.42. Riyazun- Nazire,c.2,s.138. [72] - Tarih-i Taberi, c.2, s.217. İrşad-ı Mufid, c.1, bölüm: 7. Yenabiul- Mevedde, s. 105 [73] - Mustedrek-u Alas- Sahihayn,c.3,s.124. [74] - A.K. s.125. Menakıb-i Harezmî,s.56. [75] - Menakıb-i Harezmî, s.57. [76] - Tarih-i Bağdat,c.14, s.321. [77] - Menakıb-i İbn-i Meğazilî, s.80. [78] - Bkz. el-Gadir, c.6,s.61. [79] - Yenabiul- Mevedde, S.70. [80] - Şevahidut- Tenzil, c.1,s.43. [81] - Yenabiul- Mevedde, bab14, s.69. [82] - Hz. Ali Kimdir?, s.236.(Fazlullah Kompani) [83] - A. K. s.238. [84] - Zehairul- Ukba, s.66. Menakıb-i İbn-i Meğazilî,s.37. [85] - Bkz. Biharul- Envar, c.38,s.330. el-Gadir,c.3,s.112. [86] - Nehcul- Belağa, mektup: 45. [87] - Nehcul- Belağa, hutbe:33. [88] - Nehcul- Belağa, hutbe: 159. [89] - Şerh-i Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebil- Hadid,c.1,s.27. [90] - Hz. Ali Kimdir?, s.231. [91] - A. K. s.230. [92] - Biharul- Envar, c.41,s.14. [93] - Biharul- Envar, c.41, s.54. [94] - Biharul Envar, c.41, s.55, hadis:55. [95] - Biharul- Envar, c.41,s.53. [96] - Camiul- Ahbar, s.162. [97] - Biharul- Envar, c.41,s.69. [98] - Biharul- Envar, c.45, s.138. [99] - El- Mecla, s.410. [100] - Hz. Ali Kimdir?, s.242. [101] - Nehcul- Belağa, hutbe:318. [102] - Hz. Ali Kimdir?, s.244. [103] - Biharul- Envar, c.41,s.274. [104] - Hz. Ali Kimdir?, s. 243. [105] - Muntehel- Amal. [106] - Ğayetul- Meram, s.509. Fezailul- Hamse, c.1,s.191. [107] - Emali-yi Saduk, meclis: 91, hutbe: 2. [108] - Şerh-i Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebil- Hadid, c.20,s.316. [109] - Müstedrekul- Vesail, c.3,s.202. [110] - Feraidus- Simtayn, c.2,s.68. [111] - Biharul- Envar, c.41,s.48,49. [112] - Menakıb-i Ali bin Ebu Talib, s.129. ( M. İbn-i Meğazili) [113] - Feraidus- Simtayn, c.1,s.176. [114] - Hz. Ali Kimdir?, s.259 [115] - Nehcul- Belağa, Söz: 215. [116] - Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebil- Hadid,c.1,s.23. [117] - Emali-yi Saduk, Meclis: 47, H. 14. [118] - Bihar, c.41, s.148. Yenabiul- Mevedde, bab: 51, s.150. [119] - Biharul- Envar, c.40, s.345. [120] - Biharul- Envar, c.35, s.8. Keşful Ğumme, s.19. [121] - Kafi, c.6,s.19. [122] - Menakıb-i İbn-i Meğazilî, s.206. Menakıb-i Harezmî, s.261. [123] - Biharul- Envar, c.38,s.199. [124] - Hz. Ali Kimdir?, s.252. [125] - Nehcul- Belağa-i İbn-i Ebil- Hadid, c.1, s.12. [126] - Hz. Ali Kimdir?, s.246. [127] - A. K. [128] - A. K. [129] - Biharul- Envar, c.39, s.194. [130] - Biharul- Envar, c.39, s.198. [131] - Biharul- Envar, c.39 s.193.
|