HZ. Ali (A.S)’IN SİRESİ HAKKINDA

KIRK HADİS

 

Birinci Bölüm: Kardeşi Resulullah İle Birlikte

 

1- Resulullah (s.a.a)’in Eğitimiyle Eğitilmesi

Hz. Ali (a.s)’ın kendisi buyurmuştur ki:

“Resulullah’a akrabalık açısından ne kadar yakın ve yanında nasıl özel bir makama sahip olduğumu biliyorsunuz. Çocukken beni kucağına alır, beni bağrına basar, yatağına alır, güzel kokusunu bana koklatır ve lokmayı çiğnedikten sonra onu bana yedirirdi. Ne sözümde bir yalan ve de amelimde bir çirkinlik bulmuştur.” [1]

 

2- Resulullah (s.a.a)’in Yanındaki Mevkisi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“Benim Resulullah (s.a.a)’in yanında, hiç kimsenin sahip olmadığı özel bir makamım vardı. Ben her seher vakti Resulullah’ın yanına uğrayıp O’na selam veriyordum (ve böylece O’ndan faydalanıyordum).”[2]

 

3- Vahiy Hazinesi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“Resulullah (s.a.a)’den bir şey sorduğumda cevabını veriyordu; sustuğumda ise O’nun kendisi söze başlıyordu (ve böylece O’nun ilminden mümkün olduğu kadar yararlanmış oluyordum).”[3]

 

4- Kur’ân’a Âşinalığı

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“Allah’a and olsun ki, nazil olan her ayetin neyin hakkında nazil olduğunu ve nerede nazil olduğunu biliyorum. Çünkü Rabbim bana algılayan bir kalp ve çok soru soran bir dil bağışlamıştır.”[4]

 

5- Peygamber (s.a.a)’in Hizmetinde

Bureydet’ul- Eslemî şöyle diyor:

“Resulullah (s.a.a) ile yolculuğa çıktığımızda, Hz. Ali (a.s) O Hazretin eşyasının sahibi idi; onu kendisinden ayırmazdı. Bir yerde konakladığımızda Hz. Peygamber’in eşyalarını incelerdi; tamire ihtiyaç gördüğü her şeyi tamir ederdi; tamir edilmesi gereken şey, ayakkabı veya naleyn bile olsaydı onu dikerek tamir ederdi.”[5]

 

6- Peygamber (s.a.a)’i koruması

Musa bin Seleme şöyle diyor:

“Cafer bin Abdullah’tan, Hz. Ali’ye isnat edilen Mescid’un- Nebi’nin sütunlarından birisi hakkında sordum. Cevaben şöyle dedi: “Bu, muharris (koruyucu) sütunudur. Ali bin Ebi Talib, Resulullah (s.a.a)’in kabrinin, -yani O’nun evinin kapısı semtinde olan bu sütünun- yanında oturup Hz. Peygamber (s.a.a)’i koruyordu.”[6]

 

7- Doğruluk ve Emanettarlığı

Ebu Kehmes’den şöyle dediği nakledilmiştir:

“İmam Sadık (a.s)’a; “Abdullah bin Ebi Ya’fur’un sana selamı vardı.” dedim.

İmam (a.s) cevaben buyurdular ki:

“Sana da ve ona da selam. Abdullah’ın yanına gittiğinde ona selamımı söyle ve de ki: Cafer bin Muhammed senin için şöyle diyordu: “Hz. Ali (a.s)’ı, Resulullah (s.a.a)’in yanındaki makama ulaştıran özelliklere bak ve onları riayet etmeye çalış. Şüphesiz Hz. Ali’yi Resulullah (s.a.a)’in yanındaki makama ulaştıran haslet, ancak ve ancak doğru konuşması ve emanettarlığı idi.”

 

8- Takva, Fedakarlık ve Çabası

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

“...Allah’a and olsun ki, Ali bin Ebi Talib (a.s), bu dünyadan göçene dek dünya malından kesinlikle haram bir lokma yemedi. Allah’ın rızası olan iki işle karşılaştığında, onlardan en çetin ve zahmetlisini tercih ederdi: Resulullah (s.a.a), kendisi için vuku bulan her hadisede, Hz. Ali’ye güvendiğinden dolayı onu çağırarak ondan yardım alırdı. Bu ümmetten hiç kimse, Hz. Ali (a.s) kadar, Resulullah (s.a.a)’in yaptığı amele güç yetirememiştir (onun yolunu tam manasıyla kat edememiştir). Bunca amel ve çabasına rağmen sürekli olarak, cennet ve cehennemi gözleri önünde gören ve bir taraftan cennet mükafatını ümit edip diğer taraftan ise cehennem azabından korkan bir kimse gibi çalışırdı.”[7]

 

İkinci Bölümi: Siyaset Alanında

9- Tavizsizliği

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“Canıma and olsun ki, hakla muhalefet eden ve sapıklık yolunda yürüyen kimseye karşı savaşmakta yağcılık (müsamaha) ve gevşeklik yapmam.”[8]

 

10- Kusursuzluğu ve Hakkı Savunması

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“... Kusur bulmaya çalışan ve göz ve kaşıyla işaret eden hiçbir kimse, benim hakkında bir kusur ve ayıp bulamamıştır. En düşük insan benim yanımda, hakkını (zalimden) alıncaya dek azizdir; güçlü olan kimse ise benim yanımda, diğerlerin hakkını ondan alıncaya dek güçsüzdür. Biz Allah’ın kaza ve kaderine razı, O’nun emrine ise teslimiz.”[9]

 

11- Siyaset ve Azmi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“Allah’a and olsun ki, ben bu harekette (Arapların hidayet ve kurtuluşa kavuşmasında), İslam ordusunun öncüleri arasında idim; nihayet düşman ordusu mağlup olarak yüz çevirip kaçtı. Ben (bu harekette) asla yılmadım ve korkmadım. Benim bugün (Basra halkına doğru) hareketim, Hz. Peygamber’in zamanındaki hareketim gibidir. Hakkı, batıl arasından ortaya çıkarmak için mutlaka batılı parçalayacağım.

Benim Kureyiş’le ne işim var! Allah’a and olsun ki, kafir oldukları gün de onlarla savaştım; bugün de fitneye duçar olup hak yoldan saptıkları için onlarla savaşacağım. Dün onların fitneleri karşısında durup onlarla savaştığım gibi bugün de onların fitneleri karşısında durup onlara karşı savaşacağım.”[10]

 

12- Hz. Ali’den İntikam Almalarının Sebebi

Hz. Fatıma (a.s) buyurmuştur ki:

“(Sakife ehlinin) Hz. Ali’den intikam almalarının sebebi ne idi?! Allah’a and olsun ki, O’nun düşmanları çiğnemesinden, mücadelesinde ibret verici cezasından, kılıcının hak yolunda kimseyi tanımamasından, ölüme itina etmemesinden, Allah’ın kitabı hakkında derin bilgiye sahip olmasından ve Allah için münafıklara karşı öfkesinden dolayı O’ndan intikam aldılar.”[11]

 

13- Eşitliği Gözetmesi ve Beyt’ul- Malı Kendi Yararına Kullanmaması

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“Kendilerine yönetici olduğum kimseler hakkında zulüm yapmakla zafere ulaşmayı talep etmemi mi emrediyorsunuz bana?! Allah’a and olsun ki. Gece ve gündüz birbiri ardınca dolaştıkça, gökte yıldız yıldızı takip ettikçe böyle bir işi yapmayacağım. Eğer bu mal benim kendi malım olsaydı, onu mutlaka onların arasında eşit olarak paylaştırırdım; şimdi nasıl haksızlık yapabilirim! Oysa mal Allah’ın malıdır!”[12]

 

14- Kendi Cesaret ve Kahramanlığını Dile Getirmesi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“Şamlıların, mızrakları karşısında hazır bulunmam ve kılıçların darbesi karşısında sabırlı olmam için bana haber göndermeleri ne de şaşılacak şey! Anaları oğullarını kaybetsin (onların yaslarında ağlasın)! Ben şimdiye dek asla savaşla tehdit edilmedim[13] ve kılıç darbesinden korkmadım. Ben Rabbimden bir yakin üzereyim ve dinim hakkında asla şüpheye düşmedim.”[14]

 

15- Savaşta Vuruş Tarzı

Bir rivayette şöyle nakledilmiştir:

“... Hz. Ali (a.s)’ın Leylet’ul- Herir[15] gecesi öldürdüğü kimseleri, O Hazretin vuruş tarzından tanıyorlardı; çünkü öldürdüğü kimselerin hepsi aynı şekilde öldürülmüşlerdi. Eğer kılıcı uzunlamasına (tepesinden) vurmuş olsaydı, ikiye bölüyordu; eğer enlemesine (ortasından) vurmuş olsaydı, yine ikiye bölüyordu; kılıcın yeri sanki dağlanmıştı.”[16]

Bir rivayette de şöyle geçmiştir:

“Hz. Ali (a.s)’ın iki çeşit vuruşu vardı; rakibinden uzun olduğunda başından vurup ikiye bölerdi; rakibinden kısa olduğunda ise belinden vurup ikiye bölerdi. Düşmanına bir darbeden fazla vurmazdı.”[17]

 

Üçüncü Bölüm: Halkla Birlikte

16- Yoksulları Sevmesi

Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:

“Ya Ali! Allah Teala seni, yoksulları seven, onları birer takipçiler olarak beğenen ve onların da seni imam bilerek kabul eden birisi kılmıştır.”[18]

 

17- Mahrumlara Şefkati

Muğayre-i Zabbi şöyle diyor:

“Hz. Ali (a.s), köle ve kullara karşı herkesten daha eğilimli ve daha şefkatli idi. Oysa Ömer, onlardan titizlikle uzak durmaya çalışıyordu.”[19]

 

18- Amel Açısından Herkesten İleride Olması

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“Ey insanlar! Allah’a and olsun ki, sizi (ilahi) itaate teşvik ettiğim her işte, sizin ona doğru en önde gideninizim; sizi sakındırdığım günahlardan ise, sizden önce ondan en çok sakınanım.”[20]

 

19- Muaviye’nin Yanında Methedilmesi

Zırar bin Zamure el-Ken’anî, Muaviye’nin yanına vardığında Muaviye ona; “Ali’yi bana tavsif et” dedi. Zırar cevaben; “Beni bu işten muaf et...” dedi. Muaviye; “Muaf etmem, söylemelisin” deyince, Zırar şöyle dedi: “Söylemem gerekiyorsa o zaman bil ki, o şöyle birisi idi:

Allah’a and olsun ki o, aklın algılayabilmesinden çok uzak ve gücü çok şiddetli birisi idi. Aydınlatıcı söz söylerdi, adaletle hükmederdi, ilim ve hikmet onun her yönünden kaynar ve coşardı. Dünya ve onun süsünden vahşet ederdi; gece ve onun karanlığında rahatlık hissederdi (ibadet etmekle huzur bulurdu).

Allah’a and olsun ki, o çok basiretli ve yüce fikirli birisi idi...(Tevazu nişanesi olan) Kısa elbise ve katıksız yemeği severdi. Allah’a and olsun ki o, bizlerden birisi gibi idi; onun yanına gittiğimizde bizi kendine yaklaştırırdı; ondan bir şey istediğimizde icabet ederdi; bize bu kadar şefkatli ve yakın olmasına rağmen heybetinden dolayı onunla konuşmaya cesaret edemiyorduk.”[21]

 

20- Pazarda Dolaşması

Zazan şöyle diyor:

“Hz. Ali (a.s), pazarda tek başına dolaşıyordu, yolunu kaybedene yol gösteriyordu, güçsüzlere yardımda bulunuyordu, satıcı ve sebzecilerin yanından geçtiğinde Kur’ân’ı açıp şu ayeti onlara okuyordu: “İşte ahiret yurdu; biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuk çıkarmayı istemeyenlere (armağan) ediyoruz. (Güzel) sonuç da takva sahiplerinindir.”[22]

 

21- Asalet Mazharı

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“Allah’a and olsun ki, karıncanın ağzındaki arpa kabuğunu alarak Allah’a isyan etmem için bana yedi iklimle göklerin altındakiler verilse, gene de bu işi yapmam. Dünyanız benim yanımda, çekirgenin ağzında çiğnediği bir yapraktan daha değersizdir. Ali’nin fani olacak nimetler ve geçici lezzetlerle ne işi vardır!”[23]

 

22- Önderlerin Örneği

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“Allah-u Teala beni, yaratıklarına İmam (önder) kılmıştır. İşte bundan dolayı, fakirlerin beni örnek edinmesi ve zenginlerin serveti kendilerini azdırmaması için, şahsi işlerimde, yememde, içmemde ve giyimimde güçsüz insanlar gibi yaşamayı bana farz kılmıştır.”[24]

 

 23- Halkın Dert Ortağı

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“Eğer isteseydim, balın safını ve buğdayın halisini yemeğe ve ipek elbise giyinmeğe yol bulabilirdim. Fakat heyhat! Hicazda veya Yemame’de bir ekmek bile bulamayan, tokluk, doyumluk denen şeye ulaşamayan nice yoksullar varken nefsimin beni yenmesi, lezzetli yemekler yemeğe götürmesi nasıl mümkün olabilir! Çevremde aç karınlar, susuzluktan yanmış ciğerler varken geceyi nasıl tok olarak geçirebilirim![25]

 

Dördüncü Bölüm: Hayat Sahnesinde

24- Günlük Programı

Hz. Ali (a.s) hakkında şöyle nakledilmiştir:

“Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s) cihat ve savaştan döndüğünde, halkın eğitimi, öğretimi ve onların arasında kadılık yapmakla meşgul oluyordu; bu işlerden ayrıldığında da kendi bahçesinde çiftçilikle meşgul oluyordu; bu halinde de sürekli Allah-u Teala’yı anıyordu.”[26]

 

25- Yemek Yeme Açısından Resulullah’a Benzemesi

İmam Cafer’us- Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

“Emir’ul- Muminin Ali (a.s), yemek açısından Resulullah (s.a.a)’e herkesten daha çok benziyordu. Kendisi ekmek, sirke ve zeytin yağı yiyordu; ama halka ekmek ve et veriyordu.”[27]

 

26- Hurma Çekirdeği Ekmesi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

“Emir’ul- Muminin Ali (a.s) bazen, kendisiyle birlikte hurma çekirdeği yükü olduğu halde şehirden çıkıp çöle doğru gidiyordu. “Ya Ebe’l- Hasan! Kendinle götürdüğün bu yük nedir?” diye sorduklarında; “İnşaallah bunların her biri bir hurma ağacıdır” buyuruyordu. Sonra gidip onlardan hiçbir tane bırakmaksızın hepsini ekiyordu.”[28]

 

27- Makamından Su-i İstifade Etmemesi

Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyordu:

“Ey Kufe halkı! Eğer ben sizin yanınızdan, şahsi ev eşyam, devem ve kölemden gayri her hangi bir şeyle çıkmış olursam, o zaman bilin ki ben hâinim.”

-Hz. Ali hükümeti süresince, Beyt’ul- Maldan su-i istifade etmiyordu- Nafakası (geçim masrafı), Medine’de olan Yenba’ bölgesinin mahsulünden temin ediliyordu.”[29]

 

28- Sade Yaşayışı

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“Allah’a and olsun ki, cübbemi o kadar yamattım ki, artık yamayandan utandım. Birisi bana; “Bunu kendinden uzaklaştırmak zamanı gelmemiş mi?” dedi. Ona; ‘Benden uzaklaş; sabah olunca halk, gece yol alanları över.’ dedim.”[30]

 

29- Dünya Malına Önem Vermemesi

İmam bakır (a.s) buyurmuştur ki:

“... Emir’ul- Muminin Ali (a.s), beş yıl yöneticilik yaptı; bu müddet içerisinde bir tuğlayı bir tuğla ve bir kerpici bir kerpiç üzerine bırakmadı; her hangi bir araziyi kendisine tahsis etmedi; kendisinden sonra beyaz dirhem ve kızıl dinar miras bırakmadı.”[31]

Beşinci Bölüm: Hâk Aynası

30- Faziletleri

Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:

“Kim, Adem’in ilmine, Nuh’un takvasına, İbrahim’in hilmine, Musa’nın heybetine ve İsa’nın ibadetine bakmak istiyorsa, Ali bin Ebi Talib’e baksın.”[32]

 

31- Siması, Hal ve Hareketi

Hz. Ali (a.s) hakkında şöyle söylemişlerdir:

“Hz. Ali (a.s), sanki kırılıp sonra düzeltilmişti;[33] beyaz saçlarını boyamazdı; hafif bir şekilde yürürdü; sürekli tebessüm ederdi.”[34]

 

32- Amelleri Yazan Meleklerle Konuşması ve Zikri

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

“Hz. Ali (a.s) sabah olunca, amelleri yazan iki meleğe hitaben şöyle diyordu: Merhaba amelleri yazıp koruyan siz iki meleğe. Allah’ın isteğiyle sizin sevdiğiniz şeyi size söyleyip yazacağım.”

“Bu sözlerden sonra güneş doğana dek sürekli tesbih (subhanellah) ve tehlil (Lâ ilâhe illâllah) zikriyle meşgul oluyordu; ikindiden sonra da güneş batana dek sürekli bu zikirleri söylemekle meşgul oluyordu.”[35]

 

33- Namaz Vakti Olunca Renginin Değişmesi

Kuşeyr tefsirinde şöyle nakledilmiştir:

“Hz. Ali (a.s), namaz vakti ulaştığında rengi değişerek titriyordu. Kendisine; “Ne oldu sana, neden durumun böyle değişti?” dediklerinde şöyle buyuruyordu:

“Emaneti eda etmek vakti ulaştı; Allah Teala o emaneti göklere, yere ve dağlara sundu; ama onlar onu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi...” [36]

 

34- İbadette Yardımdan Kaçınması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

“Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s), abdest aldığında kimsenin O’nun eline su dökmesine izin vermezdi ve; “Namazımda hiç kimseyi ortak yapmayı sevmiyorum” buyuruyordu.”[37]

 

35- El ve Yüzünü Kurulamak İçin Özel Havlu Kullanması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

“Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s), namaz için abdest aldığında, yüzünü onunla kuruladığı özel bir havlusu vardı; yüzünü kuruladıktan sonra onu bir çiviye asardı; İmam (a.s)’dan başka kimse ona dokunmazdı.”[38]

 

36- Namaz Odası

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

“Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s), evinde namazı için ne küçük ve ne de büyük bir oda ayırmıştı. Akşam olduğunda, çocuklarından birini yatmak için o odaya götürüyor ve orada namazını kılıyordu.”[39]

 

37- Yüzüklerinin Nakşı

Abduhayr şöyle diyor:

“Hz. Ali (a.s)’ın, parmağına taktığı dört yüzüğü vardı: Şeref ve yüceliği için Hadid-i Sini, korunması için de Akik yüzük takardı.

Yakut yüzüğünün kaşına şöyle yazılmıştı: “Lâ ilâhe illâllah el-melik’ul- hakk’ul- mubin” Firuze’nin kaşına da şöyle yazılmıştı: “Allah’u Melik’ul- hak” Hadid-i Sini’nin kaşına da şöyle yazılmıştı: “el-İzzetu lillahi cemian” Akik’in kaşına da şu üç cümle yazılmıştı: “Mâşaellah, lâ kuvvete illa billah, esteğfirullah”[40]

 

38- Namaza Sığınması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

“Hz. Ali (a.s), bir şeyden endişelenip rahatsız olduğunda namaza sığınıyordu. Sonra şu ayeti okuyordu: “Sabır ve namazla yardım dileyin.” [41]

Yine İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:

“... Hz. Ali (a.s), ömrünün solarında her gece ve gündüz bin rekat namaz kılıyordu.”[42]

 

39- Gözünün Nuru

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

“Allah’a and olsun ki, kesinlikle Rabbimden, siması ve boyu güzel bir evlat istemedim; ancak Allah’tan, O’na İtaat eden ve O’ndan korkan evlatlar istedim; öyle evlat ki, ona baktığımda onu Allah’a itaat eden göreyim de gözüm nurlu olsun.”[43]

 

40- Allah’ın Rızayetine Tâbi Olması

 İbn-i Abbas diyor ki:

“Hz. Ali (a.s), bütün işlerinde Allah Teala’nın rızayetine (razı olduğu şeye) tabi oluyordu.

İşte bundan dolayı “Murtaza” diye adlanmıştır.”[44]

 

 

 

 

 

 


 

[1] - Nehc’ul- Belağa, Hutbe: 192.

[2] - Müsned-i ahmed, c. 1, s. 75- 77.

[3] - A.K. c. 6, s. 368, H. 32061.

[4] - Ensab’ul- Eşraf, c. 2, s. 98, H. 27.

[5] - Bihar, c. 37, s. 303.

[6] - Vefa’ul- Vefa, c. 2, s. 448.

[7] - El- İrşad, s. 255.

[8] - Nehc’ul- Balağa, hutbe:24.

[9] - Nehc’ul- Balağa, hutbe:37.

[10] - Nehc’ul- Balağa, h. 33.

[11] - Delail’ul- İmamet, s. 125; İhticac, c. 1, s. 147.

[12] - Nehc’ul- Balağa, h. 126.

[13] - Kimse cesaret edip de savaşa davet ederek beni tehdit edememiştir.

[14] - Nehc’ul- Balağa, h. 22.

[15] - Leylet’ul- Herir, Sıffin savaşında 24 saat süren saldırılardan biridir. O gecenin vakıasına Leylet’ul- Herir denmiştir...

[16] - İrşad’ul- Kulub, s. 248.

[17] - Menakıb, c. 2, s. 83.

[18] - Hilyet’ul- Evliya, c. 1, s. 71.

[19] - El-Ğarat, s. 341.

[20] - Nehc’ul- Balağa, Hutbe:175.

[21] - Hilyet’ul- Evliya, c. 1, s. 84.

[22] - Menakıb, c. 2, s. 104. (Kasas/83)

[23] - Nehc’ul- Balağa, Hutbe: 224.

[24] - Kafi, c. 1, s. 410.

[25] - Nehc’ul- Balağa, Mektup: 45.

[26] - Uddet’ud- Dâî, s. 101.

[27] - Kafi, c. 6, s. 378.

[28] - Kafi, c. 5, s. 75.

[29] - El-Ğârat, s. 44.

[30] - Nehc’ul- Balağa, Hutbe: 160.

[31] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c2, s. 95.

[32] - İrşad’ul- Kulub, s. 217.

[33] - Zorluklar görmüş ve tecrübeler kazanmış olduğu yüzünden okunuyordu.

[34] - Usd’ul- Ğabe, c. 4, s. 123.

[35] - Bihar, c. 84, s. 267,h. 38.

[36] - (Ahzâb/72.) Menakıb, c. 2, s. 124.

[37] - İlel’uş- Şerayi’, c. 1, s. 323.

[38] - Mehasin, c. 2, s. 207, H. 1618.

[39] - Mehasin, c. 2, s. 452, H. 2557.

[40] - Hisal, s. 199.

[41] - Bakara/45. Kafi, c. 3, s. 480.

[42] - Kafi, c. 4, s. 154.

[43] - Tefsir-i Safi, c. 4, s. 27.

[44] - Menakıb, c. 3, s. 110.