İMAM MUHAMMED BAKIR (A.S)’IN

KISACA HAYATI

  

İmam Muhammed Bakır (a.s) Ehl-i Beyt İmamlarının beşincisidir. Bir rivayete göre İmam Muhammed Bakır (a.s) Medine’de Hicretin 57. yılı Recep ayının Cuma günü gözlerini dünyaya açmıştır.[1]

Ama şeyh Abbas Kummî, “Kurret’ul- Besire” risalesinde Hazretin doğumunu, Sefer ayının üçü olarak bilmektedir.

İmam Bakır (a.s)’ın değerli babasının ismi İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), değerli annesinin ismi ise İmam Hasan (a.s)’ın kızı Fatıma’dır.[2] Bu yüzden İmam İmam Bakır (a.s)’a, baba ve anne tarafından, hem Haşimi, hem de Alevi demişlerdir.[3]

İmam Sadık (a.s), İmam Bakır (a.s)’ın annesi Fatıma hakkında şöyle buyurmuştur: “O, Sıddika (doğru konuşan) biri idi. Âl-i Hasan (İmam Hasan -a.s-) evlatları arasında onun gibi bir kadın görülmemiştir.”[4]

İmam Bakır (a.s)’ın mübarek ismi “Muhammed”, künyesi “Ebu Cafer”, lakapları ise “Şakir”, “Hadi”, “Emin” ve “Bakır”dır.[5] Hazretin en meşhur lakabı, Resulullah (s.a.a) tarafından kendisine verilen “Bakır” lakabıdır.[6] Cabir bin Cufi, İmam Bakır’a bu lakabın verilmesinin sebebini şöyle açıklamıştır: “İnnehu bekar’el- ilme bakren” yani İmam Bakır (a.s) ilmi tam manasıyla yarıp açıklamıştır.[7]

İmam Bakır (a.s), ömrünün üç yılını İmam Hüseyin (a.s)’ın imameti döneminde, otuz sekiz yılını da değerli babasının yanında geçirmiştir. Hicretin 95. yılında değerli babası İmam Seccad (a.s)’ın vefat etmesiyle Hazretin İmamet dönemi başlamıştır.

Bu verimli dönem, oğlu İmam Sadık (a.s)’ın tanıklığıyla 19 yıl iki ay sürmüştür.[8] Bu dönem Emevi halifelerinden olan Velid bin Abdulmelik (H. K. 96), Süleyman bin Abdulmelik (H. K. 101), Yezid bin Abdulmelik (H. K. 105) ve Hişam bin Abdulmelik (H. K. 125)’in hükümdarlıkları dönemine rastlamaktadır.[9]

İmam Bakır (a.s)’ın, kendi döneminin halifeleriyle genel olarak siyasi çatışmaya girişmesi bize bildirilmemiştir. Ama bununla birlikte İmam Bakır (a.s) uygun bir fırsat bulduğunda onların gasıp hükümetini reddetmiş ve halkı Ehl-i Beyt (a.s) imametine davet etmiştir. Nitekim şeyh Kuleyni şöyle rivayet etmiştir:

“İmam Bakır (a.s)’ı Şam’a gönderdiklerinde İmam (a.s), Hişam bin Abdulmelik’in meclisine girince eliyle meclistekilerin hepsine selam vererek oturdular. Hişam, İmam (a.s)’ın bu tür tavrından yani ona resmi selam vermediği ve izinsiz olarak oturduğundan dolayı öfkelenerek İmam’a karşı öfkelenip; “Siz neden halkı kendi imametinize davet ediyorsunuz” diyerek Hazreti kınadı.

Mecliste bulunanlar da, daha önce aldıkları karara göre İmam (a.s)’ı kınamaya başladılar.

İmam Bakır (a.s) onlara cevap olarak şöyle buyurdu:

“Ey millet! Nereye gidiyorsunuz?! Nereye yönelmişsiniz?! Allah Teala bizim vasıtamızla sizin geçmişlerinizi (atalarınızı) hidayet etti ve sizin nesillerinizi de bizimle hidayete erdirecektir. O halde eğer geçici saltanat sizin içinse, kalıcı saltanat da bizim içindir; bizim saltanatımızdan sonra (artık) bir saltanat yoktur. Çünkü biz akıbet ehliyiz (iyi bir sona sahibiz). Zira Allah Teala şöyle buyuruyor: “Sonuç muttakiler içindir.”[10]

Hişam ilk önce İmam Bakır (a.s)’ı hapse attı; ama hapistekilerin O Hazrete yönelmesinden ve halkın halifeye karşı kıyamının teşekkül bulması korkusundan dolayı İmam (a.s)’ı serbest bırakarak Medine’ye geri döndürmek zorunda kaldı.[11]

*  *  *

İmam Bakır (a.s), “Medine” şehrinde, Emevilerin fikri ve ameli sapıklıklarına karşılık olarak asil diyaneti diriltme yolunda çok önemli çaba ve teşebbüslerde bulundu. O çabalardan bazıları, İslamî toplumda Ehl-i Beyt (a.s)’ın fikir ve görüşlerini savunup açıklayabilecek bazı fakih ve bilginler yetiştirmek olmuştur. Örneğin: Cabir bin Yezid-i Cufi, İmam Bakır (a.s)’dan yetmiş bin hadis öğrenmiştir.[12] Zurara bin A’yen, Ebu Besir-i Muradi, Muhammed bin Muslim ve Bureyd bin Muaviye, İmam Zeyn’ul- Abidin ve İmam Bakır (a.s)’dan pek çok hadis öğrenip onları halka öğretmişlerdir. İmam Bakır (a.s) onların hakkında şöyle buyurmuştur:

”Eğer bunlar olmasaydı, kimse hidayet yolunu bulamazdı. Bunlar dinin koruyucuları, ve babamın, Allah’ın helal ve haramına olan eminleridir. Yine onlar dünya ve ahirette bize doğru yarışanlardır.”[13]

Zikredilen şahıs ve diğer kimselerin İmam Bakır (a.s)’dan naklettikleri rivayetler, Şia fıkhının büyük bir bölümünü oluşturmaktadır.

İmam Bakır (a.s), bu siyasi teşebbüslere ilaveten Kur’ân ve İtreti (Hz. Peygamber’in Ehl-i Beyt’ini) savunmak ve onların varlığını korumak için, çeşitli din, mezhep ve fırkaların alimleriyle tartışıp münazaralar yapmıştır.

Örneğin: Şam Hıristiyanlarının rehberleri, Kîsaniyye büyükleri, Basra fakihi Katade, Kadı Ömer bin Zer, Hasan-i Basri, Tavus-u Yemani, Muhammed bin Münkedir, Ebu Hanife ve Havaricin savunucularından olan Abdullah bin Nafi bin Ezrak ile bir takım ihticaç ve münazaralar yapmıştır.[14]

İmam Bakır (a.s), Abdullah bin Nafi ile yaptığı münazarada ona şöyle sordu: Resulullah (s.a.a)’in buyurmuş olduğu şu Hayber Hadisi hakkında ne diyorsun:

“Yarın bayrağı öyle bir kimsenin eline vereceğim ki O, Allah ve resulünü seviyor; Allah ve resulü de O’nu seviyorlar.”

Nafi cevaben şöyle dedi: “Bu hadis hakkında bir şüphe yoktur. Ama Ali ondan sonra “Sıffîn” vakıasında hakemeyni sağlamlaştırmada kafir oldu!”

İmam Bakır (a.s), onun bu sözüne karşılık şöyle buyurdular: “Söyle bakalım, acaba Allah Teala sevdiği Ali’nin ve Nehrevanlıları öldüreceğini biliyor muydu? Eğer bilmiyordu der isen kafir olursun.”

İbn-i Nafi: “Biliyordu.”

İmam Bakır (a.s): “Allah Teala onu, kendisine itaat edeceğinden dolayı mı seviyordu, yoksa isyan edeceğinden dolayı mı?”

İbn-i Nafi: “İtaat edeceğinden dolayı seviyordu.”

İmam Bakır (a.s): “Mağlup oldun, kalk git.”[15]

Zahit ve dünyayı terk edenlerden olan Muhammed bin Münkedir şöyle diyor:

“Ben Muhammed bin Ali’ye (İmam Bakır’a) öğüt vermek için O’nun yanına vararak bazı sözler dedim. Ben O’na öğüt vermek isterken O bana öğüt verdi.”

Arkadaşları; “O sana nasıl öğüt verdi?” diye sorduklarında şöyle dedi: “Günün tam sıcak bir vaktinde Medine’den dışarı çıktım. Bu sırada, iki zenci kölesinin omzuna yaslanan ve kendisi de iri ve şişman bir kişi olan Muhammed bin Ali’yle (a.s) karşılaştım. Kendi kendime şöyle dedim: Subhanellah! Kureyş’in şeyhlerinden biri bu saatte ve bu haliyle dünya peşindedir! And olsun ki, O’na öğüt ve nasihat edeceğim. Daha sonra O’na selam verdim; O da soluklanarak ve ter döktüğü bir halde selamımın cevabını verdi.

Sonra dedim ki: Allah seni doğru yola iletsin, Kureyş şeyhlerinden biri olduğun halde, günün bu saatinde ve bu halin ile dünya peşinde misin?! Eğer bu esnada ve bu vaziyette ölümün yetişirse ne yaparsın?!

O Hazret şöyle buyurdu: “Eğer bu hal ve vaziyette ölümüm yetişirse, Allah’a itaat etme yolunda ölmüş olurum. Çünkü bu işimle kendimi ve ailemi, senden ve halktan müstağni kılmış oluyorum. Ama Allah’a karşı yapılan isyanların birinde olduğum halde ölümümün yetişmesinden korkuyorum.”

Bu sırada şöyle dedim: “Doğru buyurdun, Allah sana merhamet etsin; sana öğüt vermek isterken sen bana öğüt verdin.”[16]

İşte böylece İmam Bakır (a.s), diyanet esaslarını sağlamlaştırmak ve ilmi alanlarda muhalifleri mağlup ederek Teşeyyü (Şia) toplumunun gelişmesine sebep oldu; onu yayıp tebliğ etmeye çaba gösterenleri ise takdir ve teşvik ediyordu.

İmam Bakır (a.s), Kumeyl bin Zeyd-i Esedi ismindeki bir şahıs huzurlarına geldiklerinde şöyle buyurdular:

“Ey Kumeyl! Allah’a and olsun ki, eğer bizim yanımızda bir mal olursa, ondan sana da veririz; ama Resulullah (s.a.a)’in Hassan bin Sabit’e buyurduğu şu söz senin için de (geçerli) olsun:

“Ruh’ul- Kudus, bizi savunduğun sürece seninle birlikte olsun.”[17]

*  *  *

Nihayet O mazlum İmam, Hişam bin Abdulmelik’in komplosuyla zehirlendi ve Hicretin 114. yılında Zilhicce ayının yedinci günü[18] 58 yaşında iken gözlerini dünyaya kapattı.[19] Mübarek naaşı ise, Baki mezarlığında, babası İmam Seccad (a.s) ve babasının amcası ve annesinin ceddi olan İmam Hasan (a.s)’ın kenarında toprağa verildi.[20]

İmam Sadık (a.s), babası İmam Bakır (a.s)’ın evinde bir lamba yakarak[21] şöyle buyurdu: “Babam buyurdu ki; “Ey Cafer! On yıl boyunca Hac mevsiminde Mina’da bana ağlamaları ve ağıt okumaları için, ağıt ve mersiye okuyanlara malımdan şu kadarını vakfet.” [22]

Şeyh Mufid, İmam Bakır (a.s)’ın yedi çocuğu olduğunu zikretmiştir; onların isimleri şöyledir: Sadık (a.s), Abdullah, İbrahim, Ubeydullah, Ali, Zeynep ve Ümm-ü Seleme.[23] Bunların birincisi yani İmam Sadık (a.s) şiaların altıncı İmamıdır. Ali bin Bakır (a.s)’ın mezarı da Kaşan’ın “Erdehal” ilçesinde “Meşhed-i Sultan Ali” (a.s) ismiyle meşhurdur. Eski bir sünnete göre her yıl, Mihr ayının ikinci Cuma gününde O değerli seyyidi tazim ve teclil etmeleri (büyütmek ve yüceltmek) için “Halı Yıkayanlar” ismiyle bir merasim düzenlenmektedir.[24] Onun Ahmed bin Ali bin Bakır (a.s) ismindeki bir oğlunun kubbeli kabri ise İsfahan şehrindedir.[25]

 


 

 

 


 

[1] - Delail’ul- İmamet, s. 215.

[2] - Tarih-u Ehl’ul- Beyt (a.s), s. 122.

[3] - İrşad, c. 2, s. 158.

[4] - Kafi, c. 1, s. 469.

[5] - Delail’ul- İmamet, s. 216 ve 218.

[6] - Kifayet’ul- Eser, s. 298.

[7] - İlel’uş- Şerayi’, c. 1, s. 233.

[8] - Kafi c. 1, s. 472.

[9] - Müntehe’l- A’mal, c. 3, s. 73-90.

[10] - A’raf/128.

[11] - Kafi, c. 1, s. 471.

[12] - İhtisas, s. 61.

[13] - A.K.

[14] - İhticac, c. 2, s. 165-193. Avalim’ul- Ulum, c. 19, s. 302-303, 427 ve 430. Bihar, c. 10, s. 149-163, c. 46, s.347-359.

[15] - Kafi, c. 8, s. 349.

[16] - A.K. c. 5, s. 73-74.

[17] - A. K. c. 8, s. 102.

[18] - Bihar, c. 46, s. 217.

[19] - Kafi, c. 1, s. 472.

[20] - Delail’ul- İmamet, s. 216.

[21] - Kafi, c. 3, s. 251.

[22] - A.K. c. 5, s. 117.

[23] - İrşad, c. 2, s. 176.

[24] - Avalim’ul- Ulum, c. 21, s. 337-340.

[25] - Muntehe’l- A’mal, c. 2, s. 80.