İMAM BAKIR (A.S)IN FAZİLETLERİİmam Bakır (a.s)ın MakamıResulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: And olsun ki, latif ve her şeyden haberdar olan Allah Teala bana şöyle haber verdi: Hüseyinin neslinden atası Ali ile aynı isimde olan bir evlat dünyaya gelecektir. Hüseyin dünyadan göçtüğünde Onun oğlu olan Ali velayet sorumluluğunu üstlenecektir. O, Allahın hücceti ve İmamdır. Yine Allah Teala Onun neslinden benimle aynı isimde olan, insanların hepsinden daha çok bana benzeyen, ilmi benim ilmim ve hükmü de benim hükmüm olan bir evlat dünyaya getirecektir. O, babasından sonra İmam ve hüccettir. [1] İmam Zeynul- Abidin (a.s) şöyle buyuruyor: İmamet Onun (İmam Bakırın) evlatları arasında, Kâimimiz (Hz. Mehdi) kıyam edip yeryüzünü adaletle dolduruncaya kadar devam edecektir. Şüphesiz O, İmamların babası, ilim madeni ve ilim kaynağı olan ve ilmi tam manasıyla açıklayan bir İmamdır. Allaha and olsun ki O, herkesten daha çok Resulullah (s.a.a)e benzemektedir. [2] Zeyd bin Ali şöyle diyor: Babam Ali bin Hüseyin (a.s)ın yanında idim. Bu anda Cabir bin Abdullah-i Ensarî babamın yanına geldi. Hazret onunla konuştuğu sırada, kardeşim Muhammed (İmam Bakır a.s-) odaların birisinden dışarı çıktı. Derken Cabir gözünü ona doğru dikti. Daha sonra Ona doğru hareket ederek şöyle dedi: Ey genç, bana doğru gel. O Hazret de geldi. Daha sonra; Geri dön dedi. O da geri döndü. Sonra şöyle dedi: Bu gencin siması aynen Resulullah (s.a.a)in siması gibidir. Cabir: Ey genç, ismin nedir? diye sordu. İmam Bakır (a.s): Muhammed. buyurdu. Cabir: Kimin oğlusun? dedi. İmam Bakır (a.s): Ali bin Hüseyn bin Ali bin Ebi Talibin oğluyum. dedi. Cabir: O halde sen Bakırsın. dedi. Zeyd diyor ki: Bu sırada Cabir, kendisini İmam Bakır (a.s)ın üzerine atarak, Onun baş ve ellerini öptü. Sonra şöyle dedi: Ey Muhammed! Resulullah (s.a.a), sana selamını ulaştırmamı istedi. İmam Bakır (a.s) da şöyle dedi: En üstün selam Resulullaha olsun. Ey Cabir! O Hazretin selamını bana ulaştırdığından dolayı sana da selam olsun. Cabir daha sonra namaz kıldığı yere döndü ve babamla konuşurken şöyle diyordu: Bir gün Resulullah (s.a.a) bana şöyle buyurdular: Ey Cabir! Evladım Bakırı gördüğünde, benden taraf ona selam söyle. Şüphesiz O, benimle aynı isimde ve insanların bana en çok benzeyenidir. Onun ilmi benim ilmim, Onun hükmü de benim hükmümdür. Onun evlatlarından yedi tanesi, emin, masum, önder ve salih insanlardır. Onların yedincisi ise, Mehdidir. O, yeryüzünü zulüm ve adaletsizlik ile dolduğu gibi adalet ve özgürlükle dolduracaktır. Resulullah (s.a.a) daha sonra şu ayeti tilavet etti: Onları, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdir.[3] İmam Bakır (a.s)ın İlmiResulullah (s.a.a) Cabire şöyle buyurdular: Sen o kadar yaşayacaksan ki, Hüseynin neslinden olan Muhammed adlı evladımla karşılaşacaksın. O dini ilimleri yarıp açıklayacaktır. Onunla karşılaştığında selamımı ona ilet. [4] Muhammed bin Muslim şöyle diyor: Aklıma gelen her şeyi, Ebu Cafer (İmam Bakır)den sordum. Öyle ki otuz bin hadis hakkında Ona soru sordum.[5] Abdullah bin Mekki şöyle diyor: Alimlerin, Ebu Cafer Muhammed bin Ali bin Hüseyin (İmam Bakır)in yanında küçüldüğü kadar hiç kimsenin yanında küçüldüğünü görmedim. Allaha and olsun ki, Hakem bin Uteybeyi, -halk arasında yüce bir şahsiyete sahip olmasına rağmen- O Hazretin karşısında, öğretmeninin karşısında (susup) duran küçük bir çocuk gibi gördüm.[6] İmam Bakır (a.s)ın SevgisiResulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kim gözü aydın (mutlu) olduğu bir halde Allahla görüşmek istiyorsa, Muhammed Bakır (a.s)ı sevin. [7] İmam Bakır (a.s)ın İbadetiİmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Babam (İmam Bakır -a.s-) çok zikrederdi. Onunla yolda giderken, yemek yerken zikreder halde görürdüm. Halkla konuştuğunda, bu iş Onu Allahın zikrinden alıkoymazdı. Sürekli olarak dua ettiğini ve şöyle dediğini: La ilahe illellah görüyordum. Bizi bir araya toplayıp güneş doğuncaya kadar zikirle meşgul olmamızı emrediyordu. Kurân okuyabilenlerin Kurân okumak, Kurân okuyamayanların ise zikir etmekle meşgul olmasını emrediyordu.[8] Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Babam (İmam Bakır -a.s-) gece yarılarında Allaha yalvarıp yakarmasında şöyle arz ediyordu: Allahım, bana emrettin, ama ben emrine uymadım. Beni nehyettin, ama (nehyettiğin şeyden) geri durmadım. Ama şimdi karşında durup özür dilemekteyim. [9] İmam Bakır (a.s)ın hizmetçisi Eflah şöyle diyor: Muhammed bin Ali (İmam Bakır a.s-) ile haca gittik. Mescidul- Harama ulaştığımızda Kabeye bakarak yüksek sesle ağladı. Ben Hazrete; Anam babam sana feda olsun, sesinizi biraz kısınız; herkes sana bakıyor! dedim. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdular: Ey Eflah, vay senin haline! Neden ağlamayayım? Bu ağlamam Allah Tealanın bana rahmet gözüyle bakmasına ve kıyamet günü kurtulmama sebep olabilir. İmam Bakır (a.s) daha sonra Kâbeyi tavaf ederek, İbrahim (a.s)ın makamının kenarında namaz kıldı. Başını secdeden kaldırdığında, secde ettiği yer İmam (a.s)ın göz yaşlarıyla ıslanmıştı.[10] İmam Bakır (a.s)ın Bağışıİmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Bir gün babamın yanına vardığımda, Onun Medine halkının vekillerine sekiz bin dinar sadaka verdiğini gördüm.[11] İmam Bakır (a.s)ın hizmetçisi Selma şöyle diyor: İmam Bakır (a.s)ın kardeşleri, O Hazretin huzuruna geldiklerinde, İmam (a.s) onlara güzel yemek yedirmedikçe, güzel elbiseler ve bir miktar para bağışlamadıkça, yanından ayrılmalarına izin vermiyordu. Ben bir gün İmam (a.s)dan bu bağışları azaltmasını istedim. Hazret şöyle buyurdular: Ey Selma! Dünya güzelliği, kardeşlere iyilik etmekten başka bir şey değildir. [12] İmam Bakır (a.s)ın Ziyaretiİmam Hasan Askeri (a.s) şöyle buyuruyor: Kim İmam Cafer Sadık veya babası İmam Bakırı (aleyhumus- selam) ziyaret ederse; gözleri ağrımaz, hastalığa yakalanmaz ve küfür ve nifaka düşerek de ölmez. [13] [1] - Kifayetul- Eser, s. 164. [2] - A.K. s. 237 ve 238. [3] - A.K. s. 298 ve 299. (Enbiya/73) [4] - İrşad, c. 2, s. 159. [5] - İhtiras, s. 201. [6] - İrşad, c. 2, s. 160. [7] - Fezail-i Şazan, s. 166. [8] - Kafi, c. 2, s. 499. [9] - Avalimul- Ulum, c. 19, s. 215, 216. [10] - Bihar, c. 46, s. 290. [11] - A.K. c. 46, s. 302. [12] - A.K. c. 46, s. 290. [13] - Tehzib, c. 6, s. 78.
|