HZ. FATIMA (S.A) ÂL-İ ABA’DANDIR VE KİSA HADİSİ ONLARIN MASUMİYETİNE DELİLDİR

 

1- Hâkim, Müstedrek-üs Sahihayn’de, Abdullah ibn-i Cafer İbn-i Ebi Talib’den rivayet etmiştir ki:

Resulullah (salla’llâhu aleyhi -ve alihi- ve sellem), rahmetin indiğini gördüğünde iki defa: “Çağırın gelsinler yanıma” diye buyurdu. Safiye: “Kimi ya Resulellah?” Peygamber (s.a.a): “Ehl-i Beytimi; Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan’ı ve Hüseyn’i” diye buyurdu. Bunlar geldiğinde Peygamber (salla’llâhu aleyhi -ve alihi- ve sellem) abâsını onların üzerine attı; sonra ellerini yukarıya kaldırıp şöyle dua etti:

“Ey Allah’ım, bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir. Sen Muhammed ve Âl-i Muhammed’e selavat gönder.” Allah (azze ve celle) de şu ayeti indirdi:

Gerçekten Allah siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermeği ve sizleri tertemiz kılmayı istiyor.

Hakim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu kaydet-miştir.

2- Tirmizî, kendi Sahih’inde, Ömer ibn-i Ebi Sele-me’den rivayet etmiştir ki:

Gerçekten Allah siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermeği ve sizleri tertemiz kılmayı istiyor ayeti, Ümmü Seleme’nin evinde Resulullah’a (salla’llâhu aleyhi -ve alihi- ve sellem) nazil oldu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a), Hasan, Hüseyin ve Fatıma’yı çağırttı ve onları kendi önünde oturt-tu ve Ali’yi çağırıp arkasında oturttu; onları ve kendini bir kisâyla örttü ve sonra şöyle buyurdu:

“Allah’ım, bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir; bunlardan her türlü pisliği gider ve bunları terte-miz kıl.”

İbn-i Asakir de bu hadisi rivayet etmiştir. İbn-i Asakir’in nakline göre hadisin sonunda şu ilave de mevcuttur:

“Ümmü Seleme “beni de onlarla birlikte karar kıl. dedi. Resulullah: “Sen kendi mevkinde dur, senin de akibetin hayırdır. buyurdu.

Bu hadis; Taberî  ve İbn-i Kesir, kendi Tefsir’lerinde ve Tahavi de Müşkil-ül Asar’da rivayet etmiştir.

Kisâ hadis-i şerifi, muhtelif tabirlerle birçok senetle rivayet edilmiştir. Bu yüzden bu hadis senet yönünden sahih ve kesindir.

3- Şeyh Abdullah Behrani, kendi senediyle sahabenin büyüklerinden olan Cabir ibn-i Abdullah-i Ensarî’den şöyle rivayet etmiştir..

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla. Resulul-lah’ın (s.a.a) kızı Fatıma’nın (selam’ullahi aleyha) şöyle buyurduğunu duydum:

Bir gün babam Resulullah (salla’llâhu aleyhi -ve alihi- ve sellem) benim evime geldi ve: “Es-selamu aleyki ya Fatıma” (sana selam olsun ey Fatıma). dedi. Ben: “Aleyke’s-selam” dedim. (Babam Resulullah): “Vücudumda bir bitkinlik hissediyo-rum” dedi. Ben: “Allah seni bitkinliğe karşı koru-sun” dedim. Sonra: “Kızım, Yemen malı olan abâyı getir ve benim üzerime ört” dedi. Ve ben o abâyı getirip üzerine çektim. Bu sırada onun yüzünün dolunay gibi parladığını gördüm.

Biraz geçmeden oğlum Hasan da geldi ve: “Es-selamu aleyki ya ümmah” (yani sana selam olsun ey annem). dedi ve ben: “Aleyke-s selam ey benim gözümün nuru ve kalbimin meyvesi” dedim. O: “Anne! Ben burada bir güzel koku hissediyorum; bu koku ceddim Resulullah’ın (s.a.a) kokusuna benziyor” dedi. “Evet, ceddin kisânın (abânın) altındadır” dedim. Hasan abâya doğru giderek: “Es-selamu aleyke ya ceddah. Ey Resulullah, be-nim de abânın altına girip senin yanında bulunma-ma izin verir misin?” dedim. Peygamber (s.a.a): “Aleyke-s selam ey benim çocuğum ve havuzu-mun sahibi, evet izin veriyorum” dedi. Hasan da Peygamber (s.a.a) ile birlikte abânın altına girdi.

Az geçmeden oğlum Hüseyin içeri girdi ve: “Es-selamu aleyki ya ümmah (ey anne).” dedi. Ve ben: “Aleyke-s selam ey benim oğlum ve güzü-mün nuru ve gönlümün meyvesi” dedim. Hüseyin: “Anne, ben burada bir güzel koku hissediyorum; ceddim Resulullah’ın kokusuna benziyor” dedi.
“Evet, dedim, ceddin ve kardeşin abânın altında bulunuyorlar” dedim. Hüseyin abâya doğru yak-laşarak: “Es-selamu aleyke ya ceddah, Es-selamu aleyke ya menihterahullah (sana selam olsun ey büyük babam, sana selam olsun ey Allah’ın seçkin kıldığı kimse). Benim de sizinle beraber abânın altına girmeme izin verir misiniz?” dedi. Peygam-ber (s.a.a): “Aleyke’s-selam ey evladım, ümmeti-min şefaatçısı, evet izin verdim. diyerek karşılık verdi.” Hüseyin de kisânın altına girdi.

Bu esnada Ebu-l Hasan Ali ibn-i Ebi Talib (a.s) geldi. Ve: “Es-selamu aleyki ya binte Resulullah” dedi. (Yani, sana selam olsun ey Resulullah’ın kızı.) Ben de: “Aleyke’s-selam ya Ebe-l Hasan ve ya Emir-el Mü’minin” diye cevap verdim. Sonra: “Ben burada güzel bir koku hissediyorum; bu koku amcam oğlu ve kardeşim Resulullah’ın kokusuna benziyor” dedi. “Evet” dedim. “Pey-gamber, çocuklarınla birlikte kisânın altındalar.” Ali de abâya doğru ilerleyip: “Es-selamu aleyke ya Resulullah. Benim de sizinle birlikte kisânın altına girmeme müsaade eder misiniz?” dedi. Resulullah (s.a.a): “Ve aleyke’s-selam ya Ali ve ya vasiyyi ve halifetî ve sahib-e livaî. (Yani, sana da selam olsun ey benim kardeşim ve ey benim vasim ve halifem ve bayraktarım.) Sana da izin verdim.” buyurdu.

Sonra ben abâya doğru geldim ve: “Es-selamu aleyke ya ebetah, ya Resulullah (yani, sana selam olsun ey babam, ey Allah’ın Resulü), acaba benim de sizinle birlikte abânın altında olmama izin verir misiniz?” dedim. Resulullah (s.a.a): “Ve aleyki’s-selam ya bintî veya biz’atî ve ezintu leki (yani, sana da selam olsun, ey benim kızım ve ey benim vücudumun bir parçası, sana da izin verdim)” diyerek cevap verdi.

Ben de abânın altına girdim. Hepimiz abânın altına toplandığımızda babam Resulullah (s.a.a) abânın iki yanından tutup sağ eliyle göğe taraf işaret ederek dedi ki:

Ey Allah’ım bunlar benim Ehl-i Beyt’im ve benim özel yakınlarımdır. Bunların eti benim etimdendir ve kanları benim kanımdandır; bunları inciten şey, beni de incitir ve bunları üzen beni de üzer. Ben bunlarla savaşanlarla savaşırım ve bunlarla sulh içinde olanlarla sulh içindeyim; bun-ların düşmanlarına düşmanım ve bunları sevenleri severim; bunlar hakikaten bendendirler ve ben de bunlardanım; Allah’ım, kendi rahmet ve bereke-tini, ihsan ve bağışını bana ve bunlara indir ve bunlardan her türlü pisliği gider ve bunları tertemiz kıl.

Allah-u (azze ve celle) buyurdu ki: Ey benim meleklerim ve ey göklerde bulunanlar, bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ay ve ışık saçan güneşi, dönen her feleki (gezegeni), akan denizi ve dolaşan gemiyi,
sadece kisânın altında olan bu beş kişinin muhab-beti için yarattım.

Cebrail-i Emin: “Ya Rabbî, abânın altında bulunanlar kimlerdir?” diye sordu.

Allah (azze ve celle): “Onlar, Peygamber’in Ehl-i Beyt’i ve risaletin madenidirler; onlar, Fatı-ma ve babası ve kocası ve çocuklarıdır” buyurdu.

Cebrail: “Ya Rab, yere inip onların altıncısı olmama izin verir misi?” dedi.

Allah (Teala): “Evet izin verdim” dedi.

Bu vakit Cebrail-i Emin de yere indi ve:

“Es-selamu aleyke ya Resulullah (selam olsun sana ey Allah’ın Resulu), yücelerin en yücesi olan Yüce Allah sana selam gönderiyor, güzel tebrik ve ikramını sana sunuyor ve sana buyuruyor ki:

“İzzet ve celalime andolsun, ben bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ayı ve ışık saçan güneşi ve dönen her felek-i (gezegeni) ve akan her denizi ve dolaşan her gemiyi sadece sizin hatırınız, sizin muhabbetiniz için yarattım.”

Allah Teala benim de sizinle birlikte olmam için izin verdi.  Ya Resulullah, sen de izin veriyor musun?” dedi.

Resulullah şöyle buyurdu: “Ve aleyke’s-selam ya emine vahyillah, innehu na’am kat ezintu lek (yani sana da selam olsun ey Allah’ın vahyinin emini, evet sana izin verdim.”

Bunun üzerine Cebrail de bizimle birlikte abânın altına girdi ve babama dedi ki: Allah size şöyle vahyetmiştir:

“Gerçekten Allah istiyor ki , siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidersin ve sizleri tertemiz kılsın.”

Bu sırada Ali: “Ya Resulellah, bizim bu abânın altında oturmamızın Allah indindeki fazileti nedir?” diye sordu.

Peygamber şöyle buyurdu: “Beni hak olarak peygamberlikle gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak beni risaleti için seçen Allah’a andolsun ki, bizim bu haberimiz (böylece kisânın altında top-lanmamızla ilgili olay), yeryüzünde içerisinde şiilerimizden ve dostlarımızdan bir topluluğun bulunduğu herhangi bir toplantıda söylenecek olursa, onlar dağılıncaya kadar mutlaka onlara rahmet iner ve melekler onların etrafını sarar ve onlara Allah’tan bağış dilerler.”

Ali: “O halde Allah’a andolsun ki, biz saadete kavuştuk ve Kâ’be’nin Rabbine and olsun ki, bizim şiilerimiz de mutluluğa kavuştular.”

Tekrar Peygamber: “Ey Ali, beni hak üzere peygamber olarak gönderen ve insanların kurtarı-cısı olarak risaleti için beni seçen Allah’a andolsun ki, bizim bu haberimiz bizim şiilerimizden bir topluluğun bulunduğu herhangi bir meclise söyle-nirse ve onların içerisinde müşkülü olan birisi olursa onun müşkülünü Allah mutlaka giderir; onların içerisinde gamlı biri olursa Allah onun gamını bertaraf eder ve onların içerisinde bir ihtiyacı olan olursa Allah onun ihtiyacını giderir” dedi.

Bunu duyunca, Ali: “O zaman Allah’a andolsun ki, biz mutluluk ve saadete kavuştuk ve Kâ’be’nin Rabbine andosun ki bizim şiilerimiz de dünya ve ahirette mutluluk ve saadete kavuştular” dedi.

Bu hadisi Allame Turayhi, Müntehab-ül Kebir kitabında, Allame Deylemî el-Gurer-ü ve-d Dürer’de, Şeyh Keni “Nûr-ul Afâk”da nakletmişlerdir. Daha fazla bilgi için “İhkak-ul Hakk” kitabında müracaat edilsin.

KAYNAKLARI

1- Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.147-148.

2- Sahih-i Tirmizî, c.12, s.85. Tefsir-i Taberî, c.22, s.7. Tefsir-i İbn-i Kesir, c.3, s.485. Müşkil-ül Asar, c.1, s.335.

3- Evalim-ül Ulum, c.11, s.635-642. Müntahab-ül Kebir. el-Gurer-ü ve-d Dürer. Nûr-ül Afak, s.4, Tahran baskısı. İhkak-ul Hakk, c.2, s.557-558.