HZ. FATIMA (S.A) VE MÜBAHELE OLAYI

 

1- Müslim, Sahih’inde kendi senediyle Sa’d ibn-i Ebi Vakkas’tan şöyle rivayet etmiştir:

“...Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadın-larınızı ve kadınlarımızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım ve sonra bedduâ edip yalvaralım da Allah’ım la’netini yalancıların üzerine okuya-lım.”[1]ayeti nazil olunca, Resulullah (salla’llâhu aleyhi -ve alihi- ve sellem) Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyn’i çağırarak şöyle buyurdu: “Ey Allah’ım,  bunlar benim ehlimdir (soy ve ailemdir).”

Aynı hadisi Tirmizî Sünen’inde ve Ahmed ibn-i Hanbel Müsned’inde rivayet etmiştir. Ahmed’in naklinde hadisin sonu şöyledir: “Bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir.” Keza bu hadisi Hakim, Şeyhayn’in şartına göre sahih olduğunu kaydetmiştir.

Hakim, “Marifet-ü Ulum-il Hadis” kitabında da bu hadisin İbn-i Abbas ve diğerlerinden mütevatir olarak tefsir kitaplarında nakl olunduğunu kaydetmiştir.

Yine aynı hadisi Beğavi, Mesabih-us Sünnet’de rivayet etmiştir.

2- Fahr-ı Razi, Tefsir-i Kebir’inde mübahele olayını şöyle yazmıştır:

Rivayet olunmuştur ki, Resulullah (aleyhi’s-selâm) Necran hiristiyanlarına delillerini açıkladı. Ama onlar kendi cehaletleri üzerinde ısrar ettiler. Bunun üzerine Resullah (aleyhi’s-selam) şöyle buyurdu: “Gerçekten Allah bana emretmiştir ki sizler hücceti kabul etmediğiniz takdirde sizinle mübahele edelim.”

Onlar: “Ey Ebe-l Kasım, (müsade ver ki) biz dönüp bu mesele hakkında düşünelim, sonra senin yanına gelelim.” Onlar geri döndüklerinde görüş sahibi olarak kabul ettikleri büyüklerine: “Ey Mesih’in kulu, senin görüşün nedir?” diye sordular. O da: “Ey hiristiyanlar, Muhammed Allah tarafından gönderilen bir peygamberdir. O, Hz. isa hususundaki doğru olan şeyleri getir-miştir...” dedi.

Mübahele günü Resulullah (salla’llâhu aleyhi -ve alihi- ve sellem) Hüseyin’i kucağına almış, Hasan’ın elinden tutmuştu ve Fatıma Resulullah’ın arkasından, Ali de Fatıma’nın arkasından hareket ediyorlardı. Resulullah (s.a.a) bunlara: “Ben dua ettiğimde siz “amin” deyin” buyurdu.

Bu hali gören Necran hıristiyanlarının din adamı: “Ey hiristiyan camiası, ben öyle (nurlu) yüzler görüyorum ki, eğer Allah’tan, dağın yerinden oynamasını bile isteseler, Allah onların yüzünün suyu hürmetine o dağı yerinden oynatır; (sakın) bunlarla mübahala etmeyin, yoksa helak olursunuz ve kıyamet gününe kadar artık yeryüzünde bir hıristiyan bile kalmaz...”

Sonra Fahr-i Razi; “Tefsir ve hadis alimleri bu hadisin doğruluğu hususunda ittifak etmişlerdir.” diyor.

3- Sibt ibn-i Cevzi, Tezkiret-ül Havas’da şöyle rivayet etmiştir:

Hz. Ali ibn-i Ebi Talib’in faziletleriyle ilgili olarak nazil olan ayetlerden biri de, Âl-i İmran suresindeki Allah-u Teala’nın indirdiği ayettir:

“...Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadın-larımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım...”[2]

Eski tarihçiler, Cabir ibn-i Abdullah’ın şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:

Necran’dan bir grup, elçi olarak Resulullah’ın (salla’l-lâhu aleyhi -ve alihi- ve sellem) huzuruna geldiler. Bunların içerisinde dini önderleri ve bir grup papaz da bulunuyordu. Onlar: “Musa’nın babası kimdi?” diye sordular. Peygam-ber (s.a.a): “İmran.” diye cevap verdi. Onlar: “Senin baban kimdir?” dediler. Resulullah (s.a.a): “Babam Abdulmut-talib’in oğlu Abdullah’tır.” diye cevap verdi. Onlar: “İsa’nın babası kimdir?” dediler. Peygamber (s.a.a), susarak vahyin gelmesini bekledi. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu:

“Gerçekten İsa’nın örneği Allah yanında Adem’in örneği gibidir ki, onu (Adem’i) topraktan yarattı.”[3]

Onlar: “Bunu, bizim peygamberlere nazil olan kitap-larda bulamıyoruz (yani böyle bir şey eski kitaplarda mevcut değildir).” dediler. Resulullah (s.a.a): “Yalan söylediniz.” dedi.

Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:

“Sana gelen ilimden sonra onun (Hz. İsa) hakkında seninle kim tartışırsa de ki: Gelin çocuklarımızı ve çocuk-larınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım...”[4]

Onlar bu teklifi olumlu karşılayıp “Ne zaman mübahele edelim?” dediler.

Peygamber: “İnşaallah yarın.” dedi ve onlar Peygam-ber’in yanından ayrıldılar.

Sonra kendi aralarında şöyle bir karar aldılar: “Eğer ashabından bir grubla mübahele için çıkarsa onunla mübahele edin. Çünkü onun peygamber olmadığı belli olur. Ama; kendi Ehl-i Beyt’iyle mübahele için çıkarsa, onunla mübahele etmeyin. Çünkü; bu onun sadık bir peygamber olduğunu gösterir. Bu durumda, sizler onunla mübahele edecek olsanız kesinlikle helak olursunuz.”

Resulullah (salla’llâhu aleyhi -ve alihi- ve sellem), Medine halkının hepsini mübaheleye seyirci olmak için çağırdı.

(Ertesi gün) Resulullah (salla’llâhu aleyhi -ve alihi- ve sellem) Ali (a.s) önünde, Hasan (a.s) sağında, Hüseyin (a.s) solunda ve Fatıma (s.a) arkasında olduğu halde çıktı. Sonra (halka) şöyle buyurdu:

“Gelin bakın, bunlar benim çocuklarımdır, bunu söylerken Hasan ve Hüseyn’e işaret etti- bu da bizden olan kadınlar -bunu derken Fatıma’ya işaret etti- ve bu da bizim kendimiziz.” Bunu dediğinde ise kendisine ve Ali’ye işaret etti.

Onlar (Necran hıristiyanları) bu durumu görünce korkuya kapıldılar ve Resulullah’ın huzu-runa gelerek dediler ki: “Bizimle bu mübaheleyi yapmaktan vazgeç ki, Allah da seni affetsin.”

Bunun üzerine Peygamber (salla’llâhu aleyhi -ve alihi- ve sellem) buyurdu ki: “Andolsun canımı elinde bulunduran Allah’a ki, eğer onlar mübaheleye çıksalardı Allah vadiyi (mübahele yapılacak yeri) ateşle dolduracaktı ve ateş onları saracaktı.”

Ebu-l İshak Sa’lebi, kendi tefsirinde yukarıdaki ayetin tefsirini şöyle yazmıştır:

Resulullah (salla’llâhu aleyhi -ve alihi- ve sellem), Hüseyin kucağında ve Hasan’ın elinden tutmuş olduğu, Fatıma da onun arkasından, Ali de Fatıma’nın arkasından yürüdüğü halde evinden çıktı ve (onlara): “Ben dua ettiğimde sizler “amin” deyin.” buyurdu.

Bunu gören Necran papazı: “Ey hıristiyan topluluğu, ben öyle yüzler görüyorum ki, eğer Allah’tan bir dağın yerinden oynamasını isteseler (Allah dualarını kabul eder) ve dağ yerinden oynar. Asla mübahele etmeyiniz ki, hepiniz helak olursunuz ve kıyamet gününe kadar yeryüzünde müslümanlardan başka bir kimse kalmaz” dedi.

Bunun üzerine, Necran hıristiyanları kendi ülkelerine döndüler ve Resulullah’a (s.a.a) iki bin elbise vererek sulh ettiler.

4- İbn-i Kesir, “el Bidaye ve-n Nihaye” adlı kitabında şöyle yazıyor:

Bir grup, elçi olarak Medine’ye geldiler. Medine’ye ulaştıklarında yolculuk elbiselerini çıkarıp güzel elbiseler giydiler. Bu elbiseler Yemen kumaşından yapılmış idi. Ve parmaklarına altın yüzük taktılar. Böylece Resulullah’ın (aleyhi’s-selâm) yanına geldiler; selam verdiler; ama Resulullah onların selamının cevabını vermedi. Gün boyunca Peygamber’le konuşmaya çalıştılar; ama Peygamber o elbiseler ve altın yüzüklerle süslenmiş olan adamlarla konuşmadı. Sonra onlar önceden tanıdıkları Osman ibn-i Affan ve Abdurrahman ibn-i Avf’ı aramaya çıktılar. Bu ikisini muhacirler ve ensardan bir grubun bir arada bulunduğu bir mecliste buldular. Sonra “Ey Osman ve Abdurrahman, sizin Peygamberiniz bize bir mektup göndermiştir; biz de bu mektuptaki çağrıya icabet ederek ona doğru geldik.; ama ona selam verdik o bizim selamımıza cevap vermedi ve onunla uzun bir gün boyunca konuşmaya çalıştık ama o bizi konuşturmadı; sizin bu husustaki görüşünüz nedir? Acaba geri mi dönelim?” dediler.

O ikisi mecliste bulunan Hz. Ali’ye: “Bunların meselesi hakkında görüşün nedir?” diye sordular.

Ali, Osman ve Abdurrahman’a: “Bana göre onlar bu güzel elbiselerini ve bu altın yüzükleri çıkarmalı ve yolculuk elbiselerini giyerek Resulul-lah’ın (s.a.a) yanına dönmelidirler.” dedi. Onlar bu işi yaptılar ve Peygamber’in huzuruna gelip selam verdiler. Peygamber, onların selamını aldı ve “Andolsun beni hak üzere gönderene ki, birinci defa geldiklerinde İblis (Şeytan) onların yanında bulunuyordu.” buyurdu.

Sonra Peygamber onlardan ve onlar da Peygamber’den bir şeyler sordular ve bir süre aralarında bu soru-cevap meclisi devam etti. Sonra onlar: “İsa hakkında ne diyorsun? Biz hırıstiyanız ve kavmimizin içerisine döndüğümüzde senin bu husustaki sözlerini halka duyurmak isteriz. Peygamberliğin doğru ise, onun hakkındaki sözlerinle hoşnut olalım” dediler.

Resulullah (s.a.a): “Hz. İsa ile ilgili olarak bugün diyeceğim bir şey yok. Medine’de ikamet eyleyin ki Allah’ın İsa hakkındaki sözlerini size bildireyim.”

Ertesi gün Allah (Azze ve Celle) şu ayeti nazil etti:

“Gerçekten Allah yanında İsa’nın örneği Adem’in örneği gibidir. Allah onu (Adem’i) topraktan yarattı sonra ona “ol” dedi ve oldu. Bu Allah tarafından gelen bir haktır; öyleyse şüphe edenlerden olma. Her kim sana gelen ilimden sonra onun (İsa) hakkında seninle tartışırsa de ki:

Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınları-nızı ve kadınlarımızı, kendimizi ve kendilerinizi çağıralım; sonra bedduâ edip Allah’ın lanetini yalancıların üzerine atalım.”

Ama onlar buna ikrar etmediler. Ertesi gün erkenden Resulullah (s.a.a) onlara haber gönderdi ve kendisi Hasan ve Hüseyn’i yanına alarak Fatıma da arkasında yürüdüğü halde lanetleşmek için evinden çıktı. Peygamber’in (s.a.a) o sıralarda birkaç hanımı vardı, ama onlardan hiçbirini mübahele için kendisiyle birlikte götürmedi...”

 KAYNAKLARI

1- Sahih-i Müslim, c.7, s.120. Sahih-i Tirmizî, c.4, s.293. Müsned-i Ahmed, c.1, s.185. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.150, Mesâbih-us Sünnet, c.2, 204.

2- Tefsir-i Kebir c.8, s.85.

3- Tezkiret-ül Havass, s.8.

4- el-Bidaye ve-n Nihaye, c.5, s.54.


[1] - Al-i İmran/61.

[2]- Al-i İmran/61.

[3]-  Al-i İmran/59.

[4] - Al-i İmran/61.