İMAM HASAN (A.S)’LA

İLGİLİ İBRETLİ ÖYKÜLER

 

 

1 - Uyanık Köle

İmam Hasan (a.s)’ın[1] hizmetçisi, cezalandırılmayı hakkeden bir suç işledi. İmam (a.s) onun tembih edilmesini emretti. Hizmetçi; “Ey mevlam! “Ve’l kazimin’el ğayz” (öfkelerini yenenler) dediğinde, İmam (a.s); “Ondan vazgeçin” buyurdu. Hizmetçi; “Ey mevlam! “Ve’l afine aninnas” (insanları affedenler) dediğinde İmam (a.s); “Seni affettim” buyurdu. Hizmetçi; “Ey mevlam! “Vallahu yuhibb’ul muhsinin” (Allah ihsan edenleri sever) dediğinde de İmam (a.s); “Sen Allah rızası için artık hürsün, sana bağışladığım miktarın bir kaç katı daha senin içindir” buyurdu.[2]

 

2 - Hz. Ali (a.s)’ın Oğlundan Daha Şecaatli

Cemel savaşında Hz. Ali (a.s), oğlu Muhammed-i Hanefiyye’yi çağırdı, mızrağını ona verip şöyle buyurdu:

“Bu mızrak ile düşman ordusuna saldır!”

Muhammed-i Hanefiyye mızrağı alıp düşmana saldırdı. Düşman ordusundan bir grup kişi onun ilerlemesine mani oldular, bir şey yapamayacağını görünce babasının yanına dönmek zorunda kaldı.

Sonra İmam Hasan (a.s) mızrağı alıp düşmana saldırdı, bir müddet sonra kanlı mızrağıyla babasının yanına geldi. Muhammed-i Hanefiyye, İmam Hasan’ın o şecaatini görünce, mağlubiyet duygusuna kapıldığından dolayı kızarıp başı aşağı oldu. Hz. Ali (a.s) onun bu halini görünce; “Rahatsız olma, O Peygamber’in oğludur, sen ise Ali’nin oğlusun” buyurdular.[3]

Diğer bir savaşta da düşmana saldırmakta ihtiyat edince Hz. Ali (a.s); “Sen annene benzemişsin” buyurup kendisi onlara saldırdı.

 

3 - Muaviye’nin Evlilik Teklifine Olumsuz Cevap

Muaviye, Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’ın şahadetinden sonra kudret tahtına oturup bütün İslamî ülkelerin hükümdarı oldu. Muaviye tarafından Medine’nin valisi olan Mervan ondan taraf bir mektup aldı, o mektupta şöyle yazılmıştı:

“Abdullah bin Cafer’in (Hz. Ali’nin kardeşi oğlu) kızını oğlum Yezid’e iste, her ne kadar mihriye isterse kabul ederim, her ne kadar borcu olursa öderim, buna ilaveten bu vuslat, Beni Haşim ve Beni Ümeyye arasında da barışa sebep olacaktır.”

Mervan mektubu okuduktan sonra Abdullah bin Cafer’le görüştü ve onun kızını Yezid’e istedi.

Abdullah onun cevabında şöyle dedi:

“Bizim kadınların ihtiyarı (söz sahibi) Hasan bin Ali (a.s)’dır, kızımı ondan iste!” dedi.

Mervan, İmam Hasan (a.s)’ın yanına varıp Abdullah’ın kızını Yezid’e istedi. İmam Hasan (a.s) cevabında şöyle buyurdular: “İstediğin kimseleri davet et; ben görüşümü o toplantıda açıklayacağım.”

Mervan da Beni Haşim ve Beni Ümeyye büyüklerini davet etti, hepsi hazır olduklarında Mervan ayağa kalkarak Allah’a hamd-u sena ettikten sonra şöyle dedi:

Muaviye, Abdullah bin Cafer’in kızı Zeyneb’i şu şartlarla Yezid’e istemem için beni memur etmiştir:

a) Babası ne kadar mihriye tayin ederse kabul ediyoruz.

b) Babası her ne kadar borçlu olursa öderiz.

c) Bu vuslat Beni Ümeyye ve Beni Haşim taifeleri arasında barışa sebep olacaktır.

d) Yezid, eşi olmayan bir ferttir! Canıma and olsun ki, sizin Yezid ile iftihar etmeniz, Yezid’in sizinle iftihar etmesinden daha çoktur!

e) Yezid öyle bir kimsedir ki, onun siması bereketine (yüzü suyu hürmetine) buluttan yağmur isteniliyor!

Mervan bunları dedikten sonra susup bir kenarda oturdu.

İmam Hasan (a.s) da Allah’a hamd-u sena ettikten sonra sözüne şöyle başladı:

a) “Mehriyeye gelince; biz Peygamber ( s.a.a)’in, kızları ve akrabalarının mihriyesi hakkındaki sünnetinden -400 veya 480 veyahut 500 dirhemden- öteye geçmeyiz.

b) “Babasının borçları” hakkındaki sözlerine gelince; bizim kadınlarımız ne zaman babalarının borçlarını ödemiş ki böyle bir söz öneriliyor!

c) “İki taifenin sulhu (barışı)” hakkındaki sözünüze ilişkin de söylemem gerekir ki, bizim size karşı düşmanlığımız, Allah için ve Allah yolunda idi. Öyleyse...

d) “Bizim Yezidin vücuduyla iftiharımız, onun bizimle iftihar bulmasından daha çoktur” sözünüze gelince; eğer hilafet (saltanat) makamı nübüvvet (peygamberlik) makamından daha yüce olursu, bizim Yezid’le iftihar etmemiz gerekir; ama eğer nübüvvet makamı hilafet makamından daha yüksek olursa, onun bizimle iftihar etmesi gerekir.”

e) “Yezid’in yüzünün bereketiyle buluttan yağmur isteniliyor” sözüne gelince; bu söz doğru değildir. Çünkü bu söz, sadece Hz. Muhammed ( s.a.a) ve O’nun Ehl-i Beyti hakkında geçerlidir; onların nurlu yüzlerinin bereketi hürmetine (Allah’tan) yağmur talep ediliyor.

Bizim görüşümüz bu konuda şudur ki, Abdullah’ın kızını, amcası oğlu Kasım bin Muhammed bin Cafer’e nikahlayacağız. Ben şimdi onu, Kasım’a eş olarak nikahladım, mihriyesini de Medine’deki tarlamı tayin ettim... Bu tarla onların geçimini sağlar ve artık başkalarına muhtaç olmazlar.

Mervan bu durumla karşılaşınca şöyle dedi: “Ey Beni Haşim! Acaba bize karşı böyle mi davranıyor ve sözlerimize karşı böyle mi cevap veriyorsunuz?”

İmam Hasan (a.s) cevaben; “Evet! Bu cevaplardan her biri, sizin sözlerinizin her tektekine karşılık idi.” buyurdular.

Mervan olumlu cevap almaktan ümidini kesince, aralarındaki geçen macerayı bir mektupla Muaviye’ye bildirdi, Muaviye de mektubun cevabında şöyle dedi :

“Biz onlardan kız istedik onlar menfi (olumsuz) cevap verdiler; ama eğer onlar bizden kız istemiş olurlarsa biz müspet (olumlu) cevap veririz!”[4]

 

4 - Mali Yardımı Almanın Şartları

Bir gün Osman, caminin eşiğinde oturmuştu. Bir fakir yanına gelerek maddi yardım istedi. Osman, beş dirhem ona vermelerini emretti. Fakir: “Bu miktar para bana yetmez; beni, daha çok yardım edecek birinin yanına gönderin.” dedi.

Osman eliyle caminin bir köşesine işaret ederek; “O gençlerin yanına git” dedi.

Orada oturan gençler ise, İmam Hasan, İmam Hüseyin ve Abdullah bin Cafer’di. Fakir adam onların yanına gitti, selam verip muhtaç olduğunu söyledi.

İmam Hasan (a.s), İslam’ın rahmetlerinden su-i istifade edilmemesi için ona yardım etmeden önce şöyle buyurdular:

“Ey fakir! Başkalarından mali yardım istemek, sadece şu üç yerde câizdir:

İnsanın üzerinde ödemekten aciz olduğu diyet (kan parası) olursa.

2- Ödemeye gücü yetmeyeceği, bel büken bir borcu varsa.

3- Fakir ve aciz olup da eli bir yere yetişmezse.

Bu üç durumdan hangisiyle karşılaşmışsın?”

Fakir adam; “Benim sıkıntım, bu üç şartın birinden ibarettir.” deyince, İmam Hasan (a.s), adamın bu sözü üzerine elli dinar, İmam Hüseyin (a.s) kırk dokuz dinar, Abdullah bin Cafer ise kırk sekiz dinar verdiler.

Fakir adam geri dönüp Osman’ın yanından geçerken Osman ona; “Ne yaptın?” diye sordu.

Fakir adam şöyle dedi:

“Senin yanına gelip para istedim, sen de bana bir miktar para verdin, ama bu paraları ne için istediğimi sormadın. Ama o üç gencin yanına gidip yardım istediğimde onlardan biri (İmam Hasan -a.s-); “Ne için para istiyorsun?” diye sordu. Sonra şöyle buyurdu: “Ancak üç durumda, başkalarından mali yardım istenilebilir: “Aciz eden diyet, bel büken borç, boyun eğdiren fakirlik.”

Ben de; “Benim sıkıntım o üç durumdan biridir.” dedim. Bunun üzerine birincisi 50 dinar, ikincisi 49 dinar, üçüncüsü de 48 dinar verdiler.

Osman fakir adamın bu sözlerini duyunca şöyle dedi: “Bu gençlerin benzeri kesinlikle bulunmaz; onlar ilim, hikmet, keramet ve fazilet kaynağıdırlar.”[5]

 

6 - İmam Hasan’la İmam Hüseyin’in Yarışı

Bir gün İmam Hasan’la İmam Hüseyin (a.s) yazı yazıyorlardı. İmam Hasan (a.s) kardeşi İmam Hüseyin (a.s)’a: “Benim yazım senin yazından dahagüzeldir.” dedi.

İmam Hüseyin: “Hayır! Benim yazım daha güzeldir.” dedi.

Bu yüzden anneleri Fatıma (a.s)’ın yanına giderek; “Anneciğim! Hangimizin yazısı daha güzeldir?” dediler.

Hz. Fatıma (a.s) hiç birinin kalbini kırmaması için; “Gidin babanızdan sorun.” buyurdu.

Babalarının yanına gidip; “Babacığım! Hangimizin yazısı daha güzeldir?” dediler.

Hz. Ali (a.s) hiçbirinin kalbini kırmaması için; “Gidin dedeniz Resulullah’dan sorun.” buyurdular.

Dedeleri Resulullah (s.a.a)’in yanına giderek; “Dede! Hangimizin yazısı daha güzeldir?” diye sordular.

Hz. Ali (a.s); “Ben Cebrail’den sormadıkça sizin yazınız hakkında hakemlik yapmam” buyurdular.

Cebrail Resulullah (s.a.a)’in huzuruna gelerek şöyle dedi: “Ya Resulellah! Ben de onların arasında hakemlik yapmam, İsrafil’in onların arasında hakemlik yapması gerekir!” dedi.

İsrafil; “Ben de Allah Teala’dan sormadıkça onların arasında hakemlik yapmayacağım.” dedi.

İşte bundan dolayı İsrafil; “Allah’ım! Hasan’ın yazısı mı daha güzeldir, yoksa Hüseyin’in yazısı mı daha güzeldir?” diye sordu.

Allah-u Teala: “Ben hakemlik yapmayacağım, anneleri Fatıma onların arasında hakemlik yapmalıdır.” buyurdu.

Allah-u Teala’nın emri üzerine Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: “Ben sizin aranızda bu gerdanlığın tanelerini dağıtacağım, sizden hanginiz daha çok tane toplarsa, onun yazısı daha güzeldir.”

Daha sonra gerdanlığın tanelerini onların arasında dağıttı. Allah-u Teala Cebrail’e, yeryüzüne inmesini ve onların rencide olmaması için gerdanlığın tanelerini onların arasında eşit olarak bölmesini emretti. Cebrail de, onların ihtiramı ve tazimi için Allah-u Teala’nın emrini yerine getirdi.” [6]

İşte böylece onlardan hiçbirinin kalbi kırılmadı ve her ikisi eşit olarak toplayıp hoşnut oldular.

 

7 - Edebe Riayet

Bir gün İmam Hasan’la İmam Hüseyin (a.s) bir mahalleden geçerken yaşlı bir adamın yanlış abdest aldığını gördüler. Bu yüzden edebi riayet ederek dolaylı yolla doğru abdest almayı ona öğretmek istediler.

İlk önce yaşlı adamın onların sözlerini duyacağı bir şekilde abdest alma hususunda birbirleriyle tartışmaya başladılar.

Onlardan biri: “Benim abdestim senin abdestinden daha doğrudur.” dedi.

Diğeri: “Hayır benim abdestim daha doğrudur.” dedi.

Daha sonra yaşlı adamın yanına gelerek; “Amca! Biz senin yanında abdest alacağız, zahmet olmazsa hangimizin abdestinin daha doğru olduğunu söyle.” dediler.

Sonra her ikisi o adamın karşısında doğru bir abdest aldıktan sonra; “Hangimizin abdesti daha doğru ve daha güzeldi?” diye sordular.

Yaşlı adam; “Sizin her ikiniz de güzel abdest aldınız. Ama bu yaşlı cahil, şimdiye kadar yanlış abdest alıyordu, şimdi sizin bereketiniz ve ceddinizin ümmetine olan şefkatinizle doğru abdest olmayı sizden öğrenmiş oldu.” dedi.[7]

 

8- Gaybet Yapana Karşı Mantıklı Bir Tavır

Dedikodu ve gaybet yapan bir şahıs, İmam Hasan (a.s)’ın huzuruna gelerek; “Filan adam senin aleyhinde konuşuyor ve seni kötülüyor.” dedi.

İmam Hasan (a.s), onun bu sözünden rahatsız olup surat asarak şöyle buyurdular:

“Sen beni zahmete düşürdün! Bir müslümanın gaybetini duyduğumdan dolayı hem kendi hakkımda Allah’tan mağfiret dilemeliyim, hem de benim hakkımda dedikodu yapan ve benim gaybetimi yaparak günah işleyen o şahıs hakkında dua etmem gerekir.” [8]

 

 

 

 


 


[1] - Başka bir rivayete göre İman Hüseyin (a.s)’ın.

[2] - Bihar’ul- Envar,C. 63, S. 352.

[3] - Bihar’ul- Envar, C. 43, S. 345.

[4] - Bihar’ul- Envar, C. 44, S. 119. Bazı rivayetlerde bu kızın ismi Ümmü Gülüsüm ve İmam Hasan yerine de İmam Hüseyin’inin ismi zikredilmiştir.

[5] - Bihar, C. 43, S. 333.

[6] - Bihar, C. 43, S. 309.

[7] - Bihar, C. 43, S. 319.

[8] - Bihar, C. 43, S. 350.