KISACA HZ. MEHDİ (A.S)IN
HAYATI
Doğum Tarihi
On ikinci İmam Hz. Mehdi (a.s), hicretin 255. (M. 867)
yılı Cuma gecesi tan yeri ağarırken Samerra şehrinde dünyaya
gözünü açmıştır.[1]
Babası, İmam Hasan Askeri (a.s)dır; annesi de Hz.
İsanın havarisi Şumunun neslinden olan Rum Kayserinin oğlu Yuşanın
değerli kızı Saykal ve Susen adlarıyla da anılan Nergis
hatundur. Hz. Mehdi (a.s)ın en meşhur lakapları Mehdi,
Kâim, Hüccet ve Bakıyyetullahtır. Doğumunun Gizli Olması
Ümeyye oğulları ve Abbas oğulları dönemi,
özellikle altıncı İmam Cafer Sadık (a.s) zamanı ve sonrası, halifelerin
Ehl-i Beyt İmamlarına karşı çok hassas oldukları bir devirdir. Bunun
sebebi de toplumun onlara çok ilgi duyması, gün geçtikçe toplumdaki
etkilerinin artması ve halkın onlara olan ilgisinin fazlalaşmasıdır. Bu
durum karşısında Abbasi halifeleri kendi iktidarlarını tehlikede
görüyorlardı; özellikle vaat edilen Mehdi (a.s) Hz. Peygamber (s.a.a)in
neslinden olup İmam Hasan Askeri (a.s)ın soyundan geleceği ve dünyayı
adalet ve eşitlikle dolduracağı meşhur olması sebebiyle İmam Hasan
Askeri (a.s)ı sıkı bir şekilde Samerrada gözaltına almışlardı.
Abbasiler, geleceği vaat edilen bu bebeğin dünyaya gelmesini engellemeye
çalışıyorlardı, ama bu doğumun gerçekleşmesinde Allahın iradesi söz
konusu idi. Onun için Abbasilerin çalışmaları neticesiz kaldı ve Allah
Teala, Musa (a.s) gibi onun doğumunu da gizli kıldı. Bununla birlikte
İmam Hasan Askeri (a.s)ın özel ashabı, vaat edilen bu İmamı babası
hayatta iken defalarca gördüler. İmam Hasan Askeri (a.s) dünyadan
göçtükleri zaman yine İmam Mehdi (a.s) açığa çıkarak özel bir toplulukla
birlikte babasının cenaze namazını kıldırdı ve halk onu gördü, ondan
sonra da İmam (a.s) gözlerden kayboldu. Gaybet-i Suğra ve Kubra
On birinci İmam Hasan-ı Askeri (a.s)ın şahadetinden
sonra, hicri 260 yılından 329 yılına kadar yani 69 yıl Gaybet-i Suğra
(Küçük Gizlilik) dönemidir.[2]
O zamandan Hz. Mehdi (a.s) zuhur edinceye kadar ki dönem de Gaybet-u
Kubra (Büyük Gizlilik) dönemidir.
Gaybet-i Suğrada, halkın İmam Mehdi (a.s) ile
ilişkisi tamamen kesilmedi, ama sınırlıydı. Şiiler, Şia büyüklerinden
olan Özel naipler vasıtasıyla sorunlarını İmama ulaştırıp cevap
alabiliyorlardı. Gaybet-i Suğra dönemi, halk ile İmam arasındaki
irtibatın tamamen kesildiği Gaybet-i Kubra dönemi için bir hazırlık
olarak tanımlanabilir. Bu dönemde halk, İmamın genel vekilleri sayılan
müçtehit ve fakihlere başvurmakla görevli kılındılar.
Eğer Gaybet-i Kubra ansızın ve birden
gerçekleşseydi düşüncelerin sapmasına ve zihinlerin onu kabullenmemesine
sebep olabilirdi; ama Gaybet-i Suğra müddetince zihinler yavaş-yavaş
hazırlandı ve daha sonra Gaybet-i Kubra dönemi başladı. Ayrıca Gaybet-i
Suğra zamanında, özel naipler vasıtasıyla İmam (a.s) ile sağlanan
irtibat ve o dönemde Şiilerden bazılarının İmam Mehdi (a.s)ın huzuruna
gitmeleri onun doğum ve hayatı meselesini daha da sabitleştirdi.
Gaybet-i Kubra eğer bunlardan önce olmuş olsaydı,
belki de bu mesele bu kadar açık olmayacak ve bazıları şüpheye
düşecekti. Allah Teala kendi hakimiyetiyle Peygamber (s.a.a) ve
İmamların da bildirdikleri gibi Ehl-i Beyt izleyicilerinin inançlarının
sarsılmaması, İmamlara olan inançlarını yitirmemeleri, Hz. Mehdi (a.s)ı
ve İlahi kurtuluşu beklemeleri, gaybet zamanında Allahın dinine sarılıp
kendilerini eğitmeleri ve İmam Mehdi (a.s)ın kıyamı için Allahın emri
gelinceye kadar dini vazifelerini yerine getirmeleri için tam gaybete
hazırlık gayesiyle kısa müddetli olan Gaybet-i Suğra ve ondan sonra
uzun müddetli olan Gaybet-i Kubra olmak üzere, İmam Mehdi (a.s) için
iki çeşit gaybet takdir etti. Dört Naip
Gaybet-i Suğra zamanında Şia büyüklerinden dört
kişi İmam Mehdi (a.s)ın özel naibi olmuştur. Onlar İmamın huzuruna
gider, İmamın da cevaplarını halka iletirlerdi.
Bu dört naibin dışında İmam (a.s)ın çeşitli
şehirlerde de vekilleri vardı, onlar da bu dört naip vasıtasıyla halkın
meselelerini İmam (a.s)a ulaştırıyorlardı.
Dört naip ise şunlardır:
1) Ebu Amr Osman bin Said-i Amiri.
2) Ebu Cafer Muhammed bin Osman bin Said-i Amiri.
3) Ebul- Kasım Hüseyn bin Ruh Nevbahti.
4) Ebul Hasan Ali bin Muhammed Semuri. Zuhuru Bekleyiş
Emirul- Muminin Ali (a.s), Resulullah (s.a.a)den şöyle
nakleder: İbadetlerin en üstünü Mehdinin zuhurunu beklemektedir.
[3]
İmam Zeynul- Abidin (a.s) da buyurmuştur ki:
On iki İmamın gaybeti uzun sürecektir. Onun imametine
inancı olan ve gaybet zamanında zuhurunu bekleyen halk, diğer zamanlarda
yaşayan halktan daha üstündür. Çünkü Allah-u Teala onlara öyle bir akıl,
düşünce ve marifet derecesi vermiştir ki, onlar için gaybet zamanı,
İmamın
hazır bulunduğu zaman gibidir ve Allah onları Resulullah (s.a.a)in
huzurunda cihat eden mücahitler gibi kılmıştır; doğrusu onlar bizim
samimi ve gerçek şiilerimizdir. Onlar, gizli ve aşikar olarak insanları
Allaha yönelmeye çağırırlar. Zuhuru beklemek ise en büyük kurtuluştur.
[4]
Bekleyiş, beklenen şeyin gerçekleşmesini
gözlemektir. Bekleyiş, düşünce ve duyguyu beklenen şey üzerinde
yoğunlaştırmaktır. Bekleyiş, insanın fikir ve çabasının çoğalmasına
sebep olur. Bekleyiş, zorlukların insana kolay gelmesini sağlar. Çünkü
zorlukların giderilme eşiğinde olduğu bilincindedir. Bekleyiş, nefsi ve
hatta diğerlerini ıslah etmeyi gerektirdiği gibi Hz. Mehdi (a.s)ın
düşmanlarına galip gelmesini sağlamak için insanın ortamı hazırlaması,
bu hedef için gerekli olan bilgi, ilim ve vesileleri tahsil etmesini de
gerektirir.
Merhum Muzaffer şöyle yazıyor:
Dünyayı ıslah edici ve hak yolda insanların kurtarıcısı
olan Hz. Mehdi (a.s)ı beklemek, dini meselelerde elini kolunu bağlayıp
bir şey yapmamak demek değildir. Bilhassa dini hükümleri uygulamak
yolunda cihat, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak gibi dini
vazifelere sımsıkı sarılmak gerekir. Çünkü Müslüman, ne durumda olursa
olsun İlahi ahkamla amel etmek ve onu daha iyi tanımak için adım atmak
ve mümkün olduğu kadar iyiliği emredip kötülükten sakındırmakla
görevlidir. Islah ediciyi beklemek bahanesiyle farzları yerine
getirmemek doğru değildir. Bekleyiş, Müslümanların üzerinden hiçbir dini
vazifeyi kaldırmaz ve hiçbir ameli de ertelemez.
[5]
Gaybet
Zamanında İmam (a.s)ın Varlığının Faydaları
İnsanlar, gaybet döneminde masum bir önderin
aşikar olmaması yüzünden birçok feyizden mahrum olmalarına rağmen birçok
yönden de İmamın varlığından faydalanmaktadırlar. Çünkü masum bir
İmamın varlığının faydası, sadece aşikar olarak yol göstermek,
toplumsal sorunları çözmek gibi işlerden ibaret değildir. Biz bu konuyla
ilgili bir takım hadiselere işaretle bu faydalardan bazılarını
açıklıyoruz:
a) Masum İmam, Maddi ve Manevi Alem Arasında Bir
Rabıtadır
Hz. Resulullah (s.a.a), Gaybet döneminde Hz.
Mehdinin varlığının ne gibi bir faydası olacaktır? şeklinde sorulan
bir soruya şöyle cevap verdiler:
Beni peygamber olarak gönderen Allaha ant olsun ki
insanlar, gaybet döneminde, bulutların arkasında kalan güneşten
faydalandıkları gibi ondan faydalanırlar.
[6]
Yine Yenabiul- Mevedde adlı kitapta, Süleyman
Ameş bin Mehran yoluyla İmam Sadık (a.s)dan İmam Zeynul- Abidin
(a.s)ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
Biz, Müslümanların İmamı, dünya ehlinin hüccetiyiz.
Yıldızların gök ehline güvence ve kurtuluş vesilesi olduğu gibi, bizler
de yer ehlinin güvence kaynağı ve kurtuluş vesilesiyiz. Bizim
hürmetimize, Allah istemedikçe gökten bir şey yere düşmez. Bizim
vasıtamızla Hakkın rahmet yağmuru yağmakta ve yeryüzü bereketlerini
çıkarmaktadır; eğer biz yeryüzünde olmasaydık, yeryüzü üzerindekileri
yutardı. Allah-u Teala, Adem (a.s)ı yarattığı günden beri yeryüzü
hiçbir zaman hüccetsiz kalmamıştır. Ama bu hüccet bazen zahirdir ve
tanınır, bazen de gaip ve gizlidir. Kıyamete kadar da yeryüzü hüccetsiz
kalmayacaktır. Eğer İmam olmazsa Allaha (hakkıyla) ibadet edilmez.
[7]
b) İmam, Ümit Kaynağıdır
Gaip İmama inanmak, kurtuluşu beklemek ve onun
zuhurunu gözlemek, insanlara büyük bir ümit vermektedir. Bu ümit, başarı
ve ilerlemede en büyük etkenlerden biridir. Ümitlerini yitiren bir
topluluk asla başarıya ulaşamaz.
Örneğin: Karargahta bulunan bir komutanın
varlığı, askerlere ümit verir ve onların çaba göstermelerini sağlar.
Komutanının ölüm haberini duyan bir ordu, ileri teknikle donanmış olsa
da dağılıverir ve askerler ümitsizliğe kapılırlar.
İşte bu yüzden, Ehl-i Beytten nakledilen
hadislerde, kurtuluşu beklemek en büyük ibadetlerden biri olduğu gibi
hak yolunda şahadetle de eşit sayılmıştır. İmam Sadık (a.s) şöyle
buyurmuştur:
Kim, biz Ehl-i Beytin velayetiyle kurtuluşu bekler bir
halde ölürse, Kâimin (Mehdinin) ordusunda yer alan kimse gibi olur.
[8]
Hz. Ali (a.s) da şöyle buyurmuştur:
Bizim devletimizi bekleyen kimse, Allah yolunda kanını
döken ve canını veren kimse gibidir.
[9]
c) İmam Dinin Korunmasına Vesiledir
Hz. Ali (a.s), her dönemde insanların İlahi
önderlere olan ihtiyaçlarını şöyle açıklıyor:
Yeryüzü, Allah için hüccet ve burhanla kıyam eden
İmamdan boş kalmaz. Bazen O İmam, zahir ve açık, bazen de gizlidir.
Allahın yeryüzündeki hüccet ve delilleri yok olmasın diye böyle takdir
edilmiştir. Onlar kaç kişi ve nerededirler? (veya ne zamana kadar korku
içerisinde ve gizlidirler?) Allaha ant olsun ki, sayı açısından
azdırlar, ama değer ve makam açısından büyüktürler. Allah Teala, onlar
vasıtasıyla kendi hüccet ve burhanlarını korumaktadır...
[10]
Zamanın geçmesi, şahsi fikir ve
değerlendirmelerin dini konulara karıştırılıp din adına sunulması, sapık
mekteplerin aldatıcı ve çekici programlarına yönelmesi, fasit ellerin
semavi öğretilere uzanması, İslam kanunlarının pratik alandan
uzaklaştırılması vb. faktörler el ele vererek, İslam kanunlarından
bazılarının unutulmasına, asaletini yitirmesine ve tahrif edilmesine
neden olur. Vahiy olarak inen bu öğretiler, onun bunun beyinleriyle
temas etme sonucu siyahlaşır ve ilk günkü parlaklığını yitirir. Bu
nurun, karanlık fikirlerin çerçevesinden geçmesi sonucunda, ışığı azalır
ve yansıması zayıflar.
Durum böyleyken acaba müslümanlar içinde, İslamın
yasa ve öğretilerini gelecek nesiller için olduğu gibi koruyacak birinin
bulunması gerekmez mi? Acaba yeniden mi vahiy inecektir?! Kesinlikle
hayır. Çünkü vahiy kapısı ebediyete dek kapanmıştır. Öyleyse asıl din
nasıl korunmalı? Tahrifler ve hurafeler nasıl önlenmeli? Bu, ancak masum
bir İmam vasıtasıyla gerçekleşir. Gaybet-i Suğrada İmam (a.s)ın Kerametleri
Şeyh Tusi (r.a) şöyle diyor: Gaybet zamanında İmam
Mehdi (a.s)dan görülen kerametler, sayılmayacak kadar çoktur.
[11]
Burada örnek olarak bunlardan ikisini
zikrediyoruz:
1) İsa bin Nasr şöyle anlatır: Ali bin Samuri İmam Mehdi
(a.s)a bir mektup yazarak ondan kendisi için bir kefen istedi,
cevabında; Senin seksen yılında (hicri 280 yılında veya 80 yaşında)
ihtiyacın olacaktır diye cevap geldi ve İmamın buyurduğu gibi 80
yılında vefat etti ve vefatından önce İmam Mehdi (a.s) ona istediği
kefeni gönderdi.[12]
2) Muhammed bin Sure el-Kummi (Kum kentinin büyük
alimlerinden) şöyle nakleder: Ali bin Hüseyn-i Babaveyh, amcası Muhammed
bin Musa Babavehin kızı ile evlendi, ama ondan evlat sahibi olmadı.
İmam Mehdi (a.s)ın üçüncü naibi olan Hüseyin bin Ruha bir mektup
yazarak onun vasıtasıyla İmam Mehdi (a.s)dan, ona evlat verilmesi ve bu
evlatlarının alim olması için Allahtan dua etmesini rica etti.
İmam (a.s) tarafından şu cevap geldi: Şimdiki
hanımından evladın olmayacak, ama yakında sahip olacağın Deylemli bir
cariyeden iki fakih erkek çocuğun olacaktır.
İbn-i Babavey, Muhammed, Hasan, ve Hüseyin adında üç
çocuk sahibi oldu, Muhammed ve Hüseyin parlak hafızalı iki fakih
oldular, Kum kentinde hiç kimsenin belleyemediği konuları bellemişlerdi.
Halk, rivayet ve hadislerin naklinde Ali bin Hüseyin bin Babaveyhin iki
oğlu Muhammed ve Hüseyinnin hafızalarına hayret eder ve bu makam İmam
Mehdi (a.s)ın duasıyla size nasip oldu derlerdi. Bu hadise Kum halkı
arasında pek meşhurdu.[13]
Bilindiği üzere İmamın duası hürmetine dünyaya
gelmiş olan Muhammed bin Ali bin Babaveyin fıkıh ve hadis alanında
onlarca eseri mevcuttur. Şianın hadisteki dört temel kaynağından biri
olan Men La Yahzuruhul Fakih kitabı da onun eseridir. İmam Mehdi (a.s) İle Görüşme
Bazı büyük alimler, Gaybet-i Kubra zamanında İmam
(a.s)ın huzuruna giden veya uykuda ya da uyanıkken bir takım kerametler
gören kişilerin adlarını ve başından geçenleri kitaplarında toplamış ve
zikretmişlerdir. Keşful- Estar, Biharul- Envar
kitaplarında da bu hususla ilgili birçok senetli hadise nakledilmiştir.
Merhum Hacı Nuri, Necmus- Sakıb kitabında bu konuda yüz olay
nakleder ve şöyle der: Herkesten duyduğumuz her şeyi burada
nakletmedik, Allahın yardımıyla sadece doğruluğuna güvendiğimiz
olayları, güvenilir kişilerden aktardık.
[14]
Biz de burada Necmus- Sakıb kitabından bir olay
nakletmekle yetiniyor ve okuyuculardan bu kitapları araştırmalarını rica
ediyoruz:
Faziletli alim Ali bin İsa Erbili Keşful-
Ğumme adlı kitabında diyor ki; Güvenilir kardeşlerimden bir grup,
Hille bölgesinde Hırkal köyü ahalisinden İsmail bin İsa bin Hasan
Hırkalı adında bir kişinin benim zamanımda vefat ettiğini bana haber
verdiler. Ben onu görmemiştim. Onun oğlu Şemsuddin bana dedi ki; Babam
bana şöyle bir olay anlattı: Gençliğinde sol bacağında Tuse denilen
yumruk büyüklüğünde bir yara çıkmış ve her bahar mevsimi patlıyor, ondan
kan ve irin akıyormuş. Bu dert onu her şeyden alı koyuyormuş. O Hilleye
gelip Raziyyuddin Ali bin Tavusun yanına giderek ona bu yarasından
bahsetmiş. Seyyid bin Tavus, Hille cerrahlarını çağırmış, onu muayene
ettirmiş ve demişler ki; Bu, toplar damar üzerinde çıkmış ve kesmekten
başka çaresi yoktur. Ancak, bunu kesersek toplar damar da kesilebilir,
eğer bu damar kesilirse İsmail sağ kalmaz. Onu kesmek çok tehlikelidir,
biz bu işe girişemeyiz.
Seyyid bin Tavus, İsmaile; Ben Bağdata
gidiyorum, gel seni de götüreyim ve oradaki cerrahlara göstereyim, belki
onlar bir çare bulurlar demiş. Bağdata gitmiş, tabipleri çağırmışlar,
onlar da aynı teşhisi koymuş ve aynı özrü getirmişler, İsmail bu duruma
üzülmüş, Seyyid ona; Allah Teala üzerindeki bu necasetle kılacağın
namazı kabul eder, bu derde sabretmek mükafatsız değildir demiş. Bunun
üzerine İsmail; Öyleyse Samerraya ziyarete gideceğim ve İmamlardan
yardım isteyeceğim demiş ve yola çıkmış.
Şemsuddin sonra şöyle ekliyor; Babam diyordu ki; O
nurlu hareme ulaştığım zaman İmam Ali Naki (a.s) ve İmam Hasan Askeri
(a.s)ı ziyaret ettikten sonra Serdaba (İmam Mehdinin gaybete
çekildiği yere) gittim. Geceleyin orada Allaha çok yalvardım ve İmam
Mehdi (a.s)dan yardım diledim. Sabahleyin Dicle nehrine gittim,
elbisemi yıkadım ve ziyaret guslü yaptım. İbriğimi su ile doldurarak bir
kere daha ziyaret etmek için İmamların haremine geri döndüm, kaleye
varmadan birkaç atlının bana doğru geldiğini gördüm. Samerranın
etrafında bazı soylu ailelerin evleri olduğundan bunların eşraflardan
olduğunu sandım. Bana yetiştiklerinde, bunlardan kılıç kuşanmış ve
birinin de sakalı yeni-yeni çıkmış olan iki genç, elinde bir mızrak
bulunan ve üzeri tertemiz olan yaşlı bir adam ve beline kılıç bağlamış,
üzerine cübbe giymiş, sarığını omzuna salıvermiş ve elinde mızrak olan
dört kişi olduğunu gördüm. O ihtiyar adam sağ tarafa ve iki genç de sol
tarafa geçtiler. Cübbe giymiş adam onların ortasında kaldı, bana selam
verdi, ben de cevap verdim. Cübbe giymiş adam; Yarın yola mı
çıkacaksın? siye sordu. Evet dedim. Yaklaş bakayım, sana eziyet
eden şu yara neymiş bir görelim! dedi. Ben bu sırada;
...Elbiselerimi yıkamış olduğumdan dolayı keşke bu bedevi bana
dokunmasa... diye düşünürken o eğildi ve beni kendine doğru çekerek
elini yaramın üzerine koyup kuvvetle sıktı, canım pek yanmıştı... Sonra
doğruldu, bu haldeyken yaşlı adam; Kurtuldun İsmail! dedi.
Ben; Siz de felaha ve kurtuluşa erin dedim. Bu
sırada birden, onun adımı bildiği düşüncesiyle şaşırdım, bana; Kurtuluşa
erdin diyen yaşlı adam bu sefer; İmamdır O, İmam... dedi.
Ben koşarak ayağının üzengisini öptüm. İmam (a.s)
yola koyuldu, ben de ardından gidiyor ve feryat ediyordum, İmam (a.s);
Geri dön dedi. Ben; Sizi bırakmam mümkün değil diye inledim.
İmam (a.s) tekrar; Geri dönmek senin için daha hayırlıdır, geri dön
diye buyurdu. Ben aynı sözü tekrarlayınca yaşlı adam dedi ki; Ey
İsmail! İmam iki defa geri dön dediği halde onu dinlememekten utanmıyor
musun?
Bu sözler üzerine olduğum yerde kaldım... Hareme dönünce
haremdekiler beni gördüklerinde; Durumun değişmiş, yaran ağrı yapıyor
mu? diye sordular. Hayır dedim... Durumu anlattıktan sonra sağ bacağımı
açtıklarında yaradan hiçbir eser kalmadığını gördüler. Ben de dehşete
kapıldım, diğer bacağımı da açtım, onda da bir şey görmedim. İşte o
zaman halk başıma toplanarak teberrük için elbiselerimi parçaladılar...[15] Zuhur Vaktini Belirtmek
İmam Mehdi (a.s)ın dördüncü özel naibi Ali bin
Muhammed-i Semurinin vefatından sonra, Gaybet-i Kubra dönemi başladı.
Şimdiye kadar da devam etmekte...İmam Mehdi (a.s) Allah Tealanın
emriyle kıyam ve zuhur edecektir. Ehl-i Beyt İmamları birçok hadislerde
zuhur vaktinin belirtilemeyeceği ve bunu ancak Allahın bileceğini,
ansızın Allahın emriyle vuku bulacağını ve zuhur için bir vakit
belirten kimselerin yalancı olduğunu açıklamışlardır.
Fuzeyl, İmam Bakır (a.s)dan; Acaba bu iş için bir
zaman belirtilecek mi? diye sorunca İmam (a.s) üç defa şöyle buyurdu:
Vakit belirtenler yalancıdırlar.
[16]
İshak bin Yakup, Muhammed bin Osman-i Amri vasıtasıyla
İmam Mehdi (a.s)a bir mektup yazarak birkaç soru sordu, İmam (a.s)
soruları cevaplandırırken zuhur vakti hakkında buyurdu ki: Zuhur
vakti Allahın emrine bağlıdır; zaman tayin edenler yalancıdırlar.
[17]
Zuhur Alametleri
Zuhurdan önceki hadiseler ve zuhur alametleri
hakkında birçok rivayetler vardır. Bu hadislerden bazıları toplumların,
özellikle İslami toplumların durumunu açıklar, bazıları zuhura yakın bir
dönemde meydana gelecek olayları, bazıları da şaşırtıcı şeylerin meydana
gelişini anlatır.
Bütün bu hadisleri incelemek için ayrıntılı
kitaplara ihtiyaç vardır. Biz burada açık ve kesin olan birkaç alameti
naklediyoruz:
a) Bütün Dünyada ve
İslam Toplumlarında Zulüm, Kötülük, Fesat, Günah, ve
Dinsizliğin Yayılması
İslam önderleri İmam Mehdi (a.s)ın mübarek
kıyamlarını müjdeledikleri birçok hadiste, onun, dünya zulüm ve
kötülükle dolduktan sonra zuhur edeceğini vurgulamışlardır. Müslüman
toplumlarda bile sapıklık, sefahat, çeşitli günah ve kötülüklerin
yaygınlaşacağını hatırlatmış ve şunlara değinmişlerdir:
Sarhoş edici maddeler açıkça alınıp satılacak, şarap
içilecek, faiz yemek, zina ve diğer kötü işler yaygın bir şekilde
yapılacak, hicapsız kadınlar çekici elbiselerle ortaklıkta dolaşacak,
kadınlar erkeklere, erkekler de kadınlara benzeyecek, iyiliği emredip
kötülükten alıkoymak terk edilecek ve müminler hakir, naçiz ve mahzun
olup günah ve kötülükleri engellemek kudretine sahip olamayacaklar,
dinsizlik yaygınlaşacak, Kurânla amel edilmeyecek, evlatlar baba ve
annelerine eziyet edecek, küçükler büyüklerine saygı göstermeyecek,
büyükler küçüklere acımayacak, akrabalık bağı gözetilmeyecek, humus ve
zekat ödenmeyecek, kafirler ve sapıklar müslümanlara galip gelecek,
müslümanlar bütün işlerinde, giyimlerinde... onları taklit edecek, İlahi
hüküm ve cezalar uygulanmayacak...
[18]
b) Sufyaninin
Ortaya Çıkışı ve Yerin Yarılarak Sufyaninin Ordusunu İçine
Alması
Ehl-i Beyt İmamlarının önemle vurgulayıp açıkça beyan
ettikleri alametlerden birisi de Sufyaninin Şamda ortaya çıkışıdır; o
kısa bir sürede bu şehri tasarrufu altına alacak, büyük bir orduyla Kufe
üzerine hareket edecek, Irak şehirlerinde özellikle Necef ve Kufede
büyük cinayetler işleyecek ve diğer bir orduyu da Medineye gönderecek,
sonra Mekkeye doğru hareket edecek, Medine ve Mekke arasında Allahın
emriyle yer yarılarak onlar yerin dibine gömülecek, işte o zaman İmam
Mehdi (a.s) bir takım olaylardan sonra Mekkeden Medineye ve Medineden
Iraka ve Kufeye gelecek ve Sufyani Iraktan Şama kaçacak, İmam Mehdi
(a.s) onu takip etmesi için bir ordu gönderecek ve nihayet onu Beytul-
Mukaddeste helak edip başını bedeninden ayıracaklar.[19]
c) Seyyid
Hasaninin Çıkışı
Ehl-i Beyt İmamlarından ulaşan hadiselere göre, Seyyid
Hasani İranda Deylem ve Kazvin nahiyesinden çıkarak kıyam edecektir. Bu
dindar şahıs imamet ve Mehdilik iddiasında bulunmayacak değerli bir
kişidir. Halkı İslama ve Ehl-i Beyt İmamlarının yoluna davet edecek,
birçok izleyici bulacak ve kendi bölgesinden Kufeye kadar yerleri
zulüm, kötülük ve sapıklıktan temizleyecek. İtaat olunan bir hakim ve
adaletli bir sultan olarak hükmedecektir. Ordusu ve dostlarıyla Kufede
olduğu bir zamanda, İmam Mehdi (a.s)ın Kufenin etrafına geldiğini ona
bildirecekler. Seyyid Hasani ordusuyla birlikte İmam Mehdi (a.s) ile
görüşecek, İmama biat edecek ve ardından da izleyicileri biat
edeceklerdir. Ancak bunlardan dört bin kişi kabul etmeyecek, üç gün
nasihat ve öğütten sonra iman etmedikleri için İmam (a.s)ın emriyle
öldürüleceklerdir.
[20]
d) Yüksek Ses
Bilinen alametlerden biri de gökyüzünden yüksek bir
sesin duyulmasıdır. Olay şöyle olacaktır: İmam Mehdi (a.s)ın
zuhurundan önce Mekkede gökyüzünden herkesin duyacağı çok yüksek ve
müthiş bir ses duyulacaktır, bu ses İlahi ayetlerdendir. Bu seste
insanlara, hidayete erişmeleri, İmam Mehdi (a.s)a biat etmeleri ve
haktan sapmamaları için onun hükmüne karşı çıkmamaları tavsiye
edilecektir.
[21]
e) Hz. İsa Mesihin
Gökten İnişi ve Hz. Mehdi (a.s)ın Arkasında Namaz Kılması
Hadislerin bir kısmında da Hz. İsa Mesihin gökten
inerek namazda Hz. Mehdi (a.s)a iktida edeceği zikredilmiştir. İslam
Peygamberi (s.a.a) kızı Fatımaya buyurmuşlardır ki: Kendisinden
başka İlah olmayan Allaha ant olsun ki, Hz. İsa bin Meryemin,
arkasında namaz kılacağı bu ümmetin Mehdisi bizdendir.
[22]
Kitaplarda bunlardan başka birçok diğer alamet ve
nişaneler de nakledilmiştir, ama biz bu kadarıyla yetiniyoruz. İmam (a.s)ın KıyamıHz. Mehdi (a.s) uzun bir gaybetten sonra Mekkede Kabenin kenarında zuhur edecektir. Peygamber (s.a.a)in bayrağı, kılıcı, sarığı ve gömleği ondadır. Melekler vasıtasıyla ona yardım edilecek, İslam düşmanlarını öldürecek ve zalimlerden intikam alacaktır.
Mekkede ona biat edecek olan özel ashabı 313
kişidir. İmam Mehdi (a.s) bir müddet Mekkede kaldıktan sonra
Medineye gelecek, dostları yiğit, şecaatli, salih, imanlı kişilerdir,
ona itaatte gayretlidirler. Nereye ve hangi işe yönelseler mutlaka
zafere ulaşırlar.
İmam (a.s) Medinede bir takım savaşlardan sonra
ordusuyla Iraka ve Kufeye gelecek, Kufede Seyyid Hasani ile
görüşecek, Seyyid Hasani ve ordusu ona biat edecekler. Hz. İsa
gökyüzünden inerek İmama yardımda bulunacak ve namazda İmama iktida
edecektir.
İmamın hükümetinin merkezi Kufedir. İmam (a.s)
dünyanın doğu ve batısını fethedip İslamı dünyanın dört bir yanına
egemen kılacaktır. Allahın kitabı ve Peygamberin sünnetine göre amel
ve hüküm edecektir.
İmam (a.s)ın hükümetinde yeryüzünün tüm
bereketleri ortaya çıkacak; servet, nimet, meyve, ve mahsuller
çoğalacak ve herkes öyle bir refah ve nimete boğulacak ki, zekat ve
sadaka vermek için fakir bulunmayacak ve kimse zekat ve sadaka kabul
etmeyecektir.
İmam (a.s)ın kurduğu nizamda adalet ve emniyet öyle
yerleşecek ki, ihtiyar bir kadın altın ve mücevher dolu bir sepeti alır
ve tek başına yaya olarak bir şehirden diğerine gidecek olursa, hiç
kimse onu rahatsız etmeyecek, servetine göz dikmeyecektir... Allah Teala
insanlara öyle bir güç verecek ki, herkes olduğu yerde onun sözlerini
duyacak ve İmam (a.s) İslama hayat verecektir...[23] Gaybet Döneminde Müminlerin Vazifeleri
Ayetullah seyyid Muhammed Taki el-Musevi, Mikyalul-
Mekarim kitabında, gaybet döneminde yapılması ve uyulması gereken
80 noktaya işaret etmiştir, ki biz bunlardan birkaçının aktarılmasının
faydalı olacağına inanıyoruz. Müminler bu noktalara riayetle,
hayatlarına yeni bir çekidüzen vererek yaşamalarını O Hazretin rıza ve
hoşnutluğu doğrultusunda tazmin eder ve zuhur hazırlığına hız
kazandırmış olurlar inşaallah. O vazifelerden bazıları şunlardır:
1- Hz. Mehdi (a.s)ın özelliklerini, vasıflarını
bilmek ve zuhur edeceği sıradaki alamet ve olaylardan haberdar olmak.
2- Hz. Mehdiye sevgi beslemek.
Ehl-i Beyti sevmek bütün müslümanlara farzdır. Bu
husus birçok ayet ve hadislerde tasrih edilmiştir.
3- Hz. Mehdi (a.s)ın zuhurunun bekleyişi içinde olmak;
yani kalben, fikren ve amelen buna mutabık bir
hayat sürdürmek.
Bu konuda daha geniş bilgi isteyen, Mikyal-ul
Mekarim kitabına müracaat edebilir.
[1]
- Usul-u Kafi, c.1, s.514.
[2]
- İsbatul- Hudat, c.7, s.143.
[3]
- Yenabiul- Mevedde, s.493. el-Mehdi, s.201.
[4]
- Biharul- Envar, c.52, s.122.
[5]
- Der İntizar-ı İmam (a.s), s.54.
[6]
- Biharul- Envar, c.52, s.93.
[7]
- Yenabiul- Mevedde, c.2, s.217.
[8]
- İkmalud- Din, c.2, s.357.
[9]
- İkmalud- Din, c.2, s.327.
[10]
- Nehcul- Belağa, kısa sözler: 139.
[11]
- Gaybet-i Şeyh Tusi, s.170.
[12]
- Gaybet-i Şeyh Tusi, s.172.
[13]
- Gaybet-i Tusi, s.188. Biharul- Envar, c.51, s.324.
[14]
- Necmus- Sakıb, s.209.
[15]
- Necmus- Sakıb, s.228-231.
[16]
- Gaybet-i Şeyh Tusi, s.261.
[17]
- Kemalud- Din, c.2, s.160.
[18]
- Revzatul- Kafi, s.36. İsbatul- Hudat, c.7, s.390.
[19]
- Muntehel- Amal, 12. İmamın Hayatı, s.102. Gaybet-i Numani,
bab:14, s. 247. Bihar, c.52, s.186...
[20]
- Bihar, c.53, s.15. Muntehel- Amal,12. İmamın Hayatı, s.103.
[21]
- Gaybet-i Şeyh Tusi, s.2744. Gaybet-i Numani, s.257, hadis:14 ve 15.
Biharul- Envar, c.52, s.181-278.
[22]
- İsbatul- Hudat, c.7, s.14.
[23]
- Bihar, c.52, s.279 ve c.53, s.12. İkmalud- Din, c.2, s.367.
|