ONBİRİNCİ BÖLÜM

İMAM MUHAMMED B. ALİ EL-CEVAD (A.S)’IN GAYBİ HABERLERİ


İMAM MUHAMMED TAKİ (A.S)’IN KISACA BİYOGRAFİSİ

Adı: Muhammed.

Meşhur lakapları: Cevad, Taki.

Künyesi: Ebu Cafer.

Baba ve ana adı: Ali Rıza (a.s) - Hayzeran.

Doğum yeri ve tarihi: Hicretin 195. yılı, Recep ayının onunda Medine’de doğmuştur.

İmamet dönemi: On yedi yıl (203-220).

Dönemindeki gasıp halifeler: Me’mun, Mu’tasım (Abbasî halifelerinin 7. ve 8’cisi).

Şahadet tarihi ve yeri: Hicretin 220. yılı, Zilkade ayının sonunda, Mu’tasım’ın komplosu ve kendi hanımı (Memun’un kızı) Ümmü Fazl’ın eliyle 25 yaşında Bağdat’ta şahadete erişti.

Merkat-i şerifi: Irak’ın Kazimeyn şehrinde.

İmam Cevad (a.s)’ın hayat dönemi, iki bölümde   özetlenebilir:

1) İmamet öncesi yedi yıllık dönem.

2) On yedi yıllık imamet dönemi.

 

1-     İMAM KİMDİR?

Yahya b. Eksem şöyle diyor:

İmam Cevad (a.s)’a dedim: “Vallahi senden bazı sorular sormak istiyorum ama utanıyorum.” İmam (a.s) buyurdu: “Sen sormadan sana haber vereyim. Sen, İmam kimdir? diye sormak istiyorsun.”

Arzettim: “Allah’a andolsun ki, evet.”

Hazret buyurdu: “İmam benim.”

Ben bir alamet ve nişane göstermesini istedim. O, elindeki asasına işaret etti ve asa konuşarak; “Benim sahibim bu zamanın İmamıdır ve O, Allah’ın yeryüzündeki hüccetidir” dedi.[1]

2-    MEMUN’LA İMAM CEVAD (A.S) ARASINDA GEÇEN SORU VE CEVAP

Şeyh Bahai, Şia ve Ehl-i Sünnet’en naklen şöyle diyor:

Bir gün Me’mun hilafet merkebine binmiş ava gidiyordu. Bağdat sokaklarına haber ulaşınca sokaklarda oynayan çocuklar yolun kenarlarına kaçıştılar. İmam Cevad (a.s) bir tarafa kaçmadı. Me’mun O Hazrete yetiştiğinde; “Neden diğer çocuklarla bir kenara kaçmadın?” diye sordu. Hazret cevabında şöyle buyurdu:

“Yol dar değil ki sana yol vermek için kenara çekileyim. Hilafet hizmetinde bir suçumda yok ki, ondan dolayı korkup kaçayım. Senin de suçsuz kimseyi cezalandıracağını sanmıyorum.”

Me’mun, O Hazretin suret ve siretine, sözdeki fesahatine akıl erdiremeyip, oradan ayrıldı. Şehrin dışına çıktıklarında şahinini bir kuşu yakalamak üzere bıraktı ve şahin bir müddet gözlerden kaybolduktan sonra, ağzında küçük bir balıkla döndü. Me’mun bu olaya çok şaşırdı, sonra o balığı eline alarak şehre döndüğünde, aynı sokakta aynı manzara ile karşılaştı. İmam Cevad (a.s), yine kendi yerinde duruyordu.

Me’mun, imamın karşısına dikilip, balığı elinde saklayarak; “Elimde ne var?” diye sordu.

İmam (a.s) buyurdular: “Bulut (veya rüzgar) deryadan su aldığında, küçük bir balığı da kendisiyle götürdü, balık düştüğünde, saltanat şahini onu havada avlamış ve sultan da şimdi o balıkla nübüvvet ve risalet ailesini imtihan ediyor.”

Me’mun bu sözü duyunca, şaşırarak; “Sen kimsin?” diye sordu.

Hazret buyurdu: “Ben Muhammed b. Ali b. Musa’yım.”

Me’mun, O’nun İmam Cevad (a.s) olduğunu anlayınca, atından inip onu bir kenara çekti, başından öptü ve ona karşı tevazu gösterdi. Bir müddet sonra da kızı Ümmü Fazl’ı ona nikahladı. İmam Cevad (a.s) o zaman on veya on bir yaşlarında idi. Bu soru-cevap Hz. İmam Rıza (a.s)’ın vefatından sonra gerçekleşmiştir.[2]

3-    ÜMM’ÜL-HASAN’IN ÖLÜM HABERİ

Hamran b. Muhammed Eş’ari rivayet ediyor:

İmam Cevad (a.s)’ın huzuruna müşerref oldum. Hacetlerim yerine gelince arzettim ki, Hasan’ın annesinin size selamı vardı ve kendisine kefen yapması için elbiselerinizden kendisine merhamet buyurmanızı rica etti.

İmam (a.s) buyurdular: “Artık ihtiyacı yok.”

Ben İmam (a.s)’ın sözünden bir şey anlamadım. Fakat döndüğümde o hanımın on üç gün önce vefat ettiğini öğrendim.[3]

4-    İSİMSİZ MEKTUPLAR

Davud b. Kasım Caferi şöyle diyor:

Üç tane isimsiz mektup ile İmam Cevad (a.s)’ın huzuruna vardım. Mektuplar birbirine karıştığı için ben üzgündüm. İmam (a.s) (benim üzgün olduğumu görünce) şöyle buyurdu: “Bu, Ziyad b. Şebib’in mektubudur.”

Sonra diğer birini götürerek; “Bu da filanın mektubudur” buyurdu.

Ben şaşkınlığa uğradım, İmam (a.s) bana bakarak güldüler.[4]

5-    BİZİM KÂİM’İMİZ MEHDİ (A.F)’DİR

Abdulazim Hasanî şöyle rivayet ediyor:

Kâim’in, Mehdi’nin kendisi olup olmadığını sormak için İmam Cevad (a.s)’ın yanına vardım. Hazret, soru sormadan buyurdular:

“Ey Ebu’l-Kasım! Bizim Kâimimiz Mehdi’nin kendisidir. O öyle biridir ki, gaybeti döneminde intizarını çekmek ve zuhuru zamanında da itaatinde bulunmak farzdır. O benim üçüncü göbekten oğlumdur. Hz. Muhammed (s.a.a)’i peygamberliğe meb’us eden ve bizi de imamete seçen Allah’a andolsun ki, Allah Teala, dünyanın ömründen bir gün kalmış olsa bile, Kâim (a.f)’in zuhuru için o günü uzatır. O yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracaktır. Allah (c.c) bir gecede O’nun işini ıslah edecek ve kıyamının ön hazırlığını sağlayacaktır. Nitekim Kelimullah Musa (a.s)’ın işini ıslah etti. Zira Musa (a.s) (ailesiyle Beyt’ul-Mukaddes’e doğru gittiğinde   uzaktan bir ateş gördü, ailesine ateş getirmesi için ona doğru gitti, ama döndüğünde peygamber olarak döndü.”

Sonra buyurdular: “Şiilerimizin en üstün ameli, intizar-ı fereç (kurtuluşu beklemek) tir.”[5]

6-    ŞAHADET HABERİ

İsmail b. Mehran şöyle diyor:

İmam Cevad (a.s), iki defa Medine’den Bağdat’a gitti. Birinci seferinde Hazrete arzettim ki: “Bu seferinizde sizin için endişeliyim, sizden sonra imamet emri kimledir?”

Hazret tebessüm ederek buyurdular: “Düşündüğün gaybet dönemi bu yıl değil.”

İkinci defa O’nu Mu’tasım’ın yanına götürdüklerinde, yanına giderek arzettim ki: “Kurbanınız olayım! Siz gidiyorsunuz, sizden sonra imamet emri kimledir?”

Hazret o kadar ağladı ki, mübarek sakalı ıslandı. Sonra bana bakarak buyurdular: “Bu seferde benim için endişelenmelisiniz. İmamet emri, benden sonra oğlum Ali iledir.”[6]

7-    ÖMRÜNÜN SON YILI

Muhammed b. Ferec naklediyor:

İmam Cevad (a.s) bana şöyle yazdı:

“Humuslarınızı bana gönderin ki, ben bu yıl hariç artık sizden humus almayacağım.”

İmam Cevad (a.s) aynı yıl şahadete erişerek dünyadan göçtüler. [7]

8-    ALLAH’IN HÜCCETİ

Zeydî mezhebinden olan Kasım b. Abdurrahman şöyle diyor:

Bağdat’a gitmiştim, bir gün halkın koşuştuklarını, yüksek yer ve damların üzerine çıktıklarını gördüm. Ne haber? diye sordum. “İbn’ur-Rıza (İmam Cevad)’dır” dediler.

Vallahi onu göreceğim dedim. Bir katıra bindiği halde geldiğini görünce dedim ki; “Allah Şiileri kendi rahmetinden uzak etsin! Allah’ın bu çocuğa itaati farz kıldığını söylüyorlar.”

Hazret bana teveccüh ederek buyurdular:

“Ey Kasım b. Abdurrahman! “Dediler ki: Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda gerçekten bir sapıklık ve çılgınlık içinde kalmış oluruz.”[8]

Kendi kendime; “Vallahi O bir sihirbazdır” dedim. Yine İmam bana dönüp buyurdular: “Zikir (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o, çok yalan söyleyen ve kendini beğenmiş bir şımarıktır.”[9]

Bu icaz karşısında inancımdan döndüm, O’nun, Allah’ın kullarına hücceti olduğuna şehadet ettim ve imametine inandım.[10]

9-    EBU YEZİD-İ BESTAMİ İLE MULAKAT

Hafız Ebu Naim “Hilyet’ul-Evliya” kitabında şöyle yazıyor:

Ebu Yezid-i Bestami şöyle dedi: Mekke ziyareti için Bestam’dan hareket edip Şam’dan geçtim. Dımeşk’ın “Ğavta” ilçesinin köylerinden bir köye vardığımda, dört yaşlarındaki bir çocuğun bir tepede oturup toprakla oynadığını gördüm. Kendi kendime; “Bu çocuktur, selam versem cevap vermeyecek, selam vermesem de bir vacibi terk etmiş olacağım” dedim.

Sonunda selam vermeye karar verip selam verdim. Başını kaldırarak şöyle dedi:

“Gökleri yükseltip yeri yayan Allah’a andolsun ki, selamın cevabı vacip olmasaydı cevabını vermeyecektim. Zira beni, yaşımın küçük olduğundan dolayı tahkir edip şanımı küçümsedin. Aleykes-selam ve rahmetullahi ve berekatuh.”

Sonra; “Allah doğru buyurmuştur: “Size selam verildiği zaman daha güzel bir şekilde cevap verin” deyip sustu.

Ben ayetin devamını okuyarak; “Veya aynıyla karşılık verin”[11] dedim.

Dedi ki: “Bu (şekil cevap vermek) senin gibi kusurlu kişilerin işidir.”

Onun bu cevabından anladım ki, O, Allah tarafından te’yid olunan kutuplardan biridir.

Dedi: “Ey Ebu Yezid! Niçin Bestam’dan Şam’a geldin?”

Allah’ın evinin ziyaretine gitmek istiyorum, dedim...

Sonra kalkarak; “Abdestin var mı?” diye sordu.

Cevabında; “Hayır” dedim.

O; “Benimle gel” dedi.

Onunla on adım kadar gidip birden Fırat’tan daha büyük bir nehir gördüm. Oturup güzelce abdest aldı, ben de aynısını yaptım. Oradan geçen bir kafile görünce, onlardan birinin yanına giderek nehrin adını sordum. Cevaben; “Ceyhan nehridir” dedi.

Daha sonra; “Kalk!” dedi. Ben de kalkıp yirmi adım kadar onunla yürüdüm. Fırat ve Ceyhan’dan daha büyük bir nehre vardık. Bana; “Otur” dedi ve kendisi gitti.

Merkeplerle oradan geçen bir gruba; “Burası neredir?” diye sordum.

Cevabımda; “Nil nehridir. Buradan Mısır’a bir fersah veya daha az bir mesafe kalmıştır” dediler.

Az sonra gelerek; “Kalk, gitmeliyiz” dedi.

Kalkıp yirmi adım kadar daha onunla gittim. Gurup vakti büyük hurmalıkların olduğu bir yere varıp oturduk. Sonra kalkarak; “Gidelim” dedi.

Biraz peşi sıra gittim, birden Kâ’be’de olduğumuzu gördüm... Kâ’be’nin kapısını açan adamdan; “Bu adam kimdir?” diye sordum.

Cevaben; “Bu benim mevlam İmam Cevad (a.s)’dır” dedi.

Dedim: “Allah risaletini nerede karar kılacağını daha iyi biliyor.”[12]

10- İMAM HADİ (A.S)’IN İMAMET HABERİ

Hayranî, babasından şöyle naklediyor:

İmam Cevad (a.s) zindanda iken bir kimseyi bana gönderdi. O, Ahmed b. Muhammed b. İsa’nın yanında şöyle dedi: “Mevla’nın selamı var, buyurdular ki:

“Ben (yakında) dünyadan gideceğim, benden sonra imamet işi oğlum Ali (Hadi)’ye intikal edecektir. Benden sonra, O’nun sizin üzerinizdeki hakkı, babamdan sonra benim sizin üzerinizdeki hakkım gibidir.”[13]

11-                       HÜSEYİN MEKKARİNİN KALBİNDEN HABER VERMESİ

Hüseyin Mekkari şöyle diyor:

İmam Cevad (a.s) Bağdat’ta, Me’mun’un yanında o celal ve azamet içerisinde bulunduğu sırada O’nun yanına vardım ve kendi kendime; “Bu adam, buradaki durumunu bırakıp artık vatanına dönmez” dedim. Hazret önce başını yere dikti, sonra başını kaldırarak yüzü sararmış olduğu bir halde şöyle buyurdular:

“Ey Hüseyin! Ceddim Peygamber (s.a.a)’in hareminde olup da kuru arpa ekmeği ile ezilmiş tuz yemem, benim için senin gördüğün durumdan daha sevimlidir.”[14]

12-                       İSHAK’IN OĞLUNDAN HABER

Şelmeğani diyor:

Hac mevsiminde İshak b. İsmail, hac amelleriyle meşgul iken, halkın imtihan ve soru sormak için İmam Cevad (a.s)’a doğru gittiklerini görüyor. İshak’ın kendisi şöyle diyor:

“Ben bir kağıda on soru yazmıştım, o zaman hanımım da hamile idi. Kendi kendime; “Eğer O Hazret sorularıma cevap verirse, Allah’ın bana bir oğlan çocuğu vermesi için dua etmesini isteyeceğim” dedim. Halk sorularını sorduktan sonra kalkıp o kağıttaki soruları sormak istediğimde, Hazret bana bakarak buyurdular:

“Ey Ebu Yakup! (İshak’ın künyesi) Oğlunun adını Ahmed koy.”

Bir müddet sonra oğlum oldu, ben de adını Ahmed koydum.[15]



[1] - Münteh’el-Amal, c. 2, s. 225

[2] - Miftah’ul-Felah, s. 274

[3] - İsbat’ul-Vasiyye, Mes’udi, s. 424

[4] - İsbat’ul-Hudat, c. 6, s. 173

[5] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 377

[6] - Usul-u Kafi, c. 1, s. 323

[7] - İsbat’ul-Hudat, c. 6, s. 183

[8] - Kamer: 24

[9] - Kamer: 25

[10] - İsbat’ul-Hudat, c. 6, s. 191

[11] - Nisa: 86

[12] - İsbat’ul-Hudat, c. 6, s. 205

[13] - Usul-u Kafi, c. 1, s. 324

[14] - İsbat’ul-Hudat, c. 6 s. 184

[15] - Müntehe’l-Amal, c. 2, s. 122

index