ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

HZ. HÜCCET EL-KÂİM EL-MEHDİ (A.F)’İN GAYBİ HABERLERİ


İMAM MEHDİ (A.F)’İN KISACA BİYOGRAFİSİ

Adı: (M.u.h.a.m.m.e.d.)

Meşhur lakapları: Mehdi-yi Mev’ud, İmam-ı Asr, Sahib’uz-Zeman, Bakıyyetullah, Kâim, Halef-i Salih, Eba Salih ve...

Künyesi: Ebu’l-Kasım.

Doğum yeri ve yılı: Hicretin 255. veya 256. yılı, Şaban ayının 15. günü Samerra’da doğdu ve beş yıl gizli bir şekilde babasının kefaleti altında yaşadı. .

Gaybet-i Suğra süresi: Yaklaşık 70 yıl (260-329). Bu süre içerisinde kendisiyle halk arasında dört özel naibi vardı.

Gaybet-i Kübra dönemi: Bu dönem hicretin 329. yılından başladı. İmam (a.s) bu dönemde kendisi için özel naip seçmedi, genel naipler tayin etti. Bu gaybet, Allah’ın iradesine bağlı olup O’nun isteğiyle gerçekleşmiş, O’nun isteğiyle de son bulacaktır. Allah istediğinde zuhur edip yeryüzünü adaletle dolduracaktır.

 

 

1-    İMAM HASAN ASKERİ (A.S)’IN VASİSİ KİMDİR?

Ebu’l-Edyan şöyle diyor:

İmam Hasan Askeri (a.s) vefat ettiğinde bir çocuk dışarı çıktı ve O Hazretin cenaze namazını kıldırdı ve O’nu toprağa verdiler. Biz oturmuştuk, bir grup adam Kum’dan gelerek İmam Hasan Askeri’yi sordular. Cevaplarında; “O, dünyadan göçtü” dediler. “Vasisi kimdir, kime baş sağlığı verelim?” dediklerinde halk, İmamın kardeşi Cafer-i Kezzabı gösterdiler. Halk gelerek selam verip onun imamet makamını tebrik ediyorlardı.

Kum’dan gelenler Cafer-i Kezzab’a; “Bizim yanımızda bir miktar emanet mal ve mektuplar var; mektupların kime ait olduklarını ve malların miktarını söyler misiniz?” dediklerinde, Cafer ayağa kalkıp eteğini silkerek; “Bizden gaybı bilmemizi mi bekliyorsunuz?” dedi.

Bu esnada hizmetçi dışarı çıkarak; “Mektuplar filan adamlardandır ve yanınızda on dinarı sahte olmak üzere bin dinar para vardır” dedi.

Mektupları ve malları ona vererek; “Bu haberi senin vasıtanla ileten her kim ise İmam da odur” dediler.[1]

2-    HEDİYELERİN KİMLER TARAFINDAN GÖNDERİLDİĞİNDEN HABER VERMESİ

Sa’d b. Abdullah şöyle diyor:

Hz. Sahib’ul-Emr (a.f) için bir takım hediyeler getirmişlerdi. Hediyeleri getiren şahıs bir kese çıkardı. Hazret ona bakarak şöyle buyurdular: “Bu keseyi filan oğlu falan göndermiştir.”

Daha sonra o kesede ne olduğunu beyan etti. Yine diğer keseler çıkardı, İmam (a.s) da onların özelliklerini açıkladı ve bu tür diğer şeylerden de haber verdi. Yine bir takım soruların da onlar sormadan cevaplarını verdi.[2]

3-    İMAM HAKKI

Muhammed b. Ali b. Şazan şöyle diyor:

Benim yanımda dört yüz seksen dirhem İmam hakkı toplanmıştı, beş yüz dirhemden az olmasını istemediğimden yirmi dirhem de kendim üzerine koyup İmam’ın vekili Esedi’ye gönderdim ve kendimden eklediğim miktarı da yazmadım. İmam (a.s) tarafından; “Yirmi dirhemi kendine ait olan beş yüz dirhem yetişti”[3] diye cevap geldi.

4-    İMAM (A.S) İÇİN İSTİCARİ HACC

Mukaddes-i Erdebili (r.a) şöyle naklediyor:

Hz. Hehdi (a.f.)’i gören kişilerden biri de, Ebu Muhammed İclî’dir. Bir gün Şiilerden biri ona bir altın vererek, Sahib’ul-Emr (a.s) için hacca gitmesini istedi. Böyle bir amel, Şiilerin adetlerindendi. Ebu Muhammed, salih bir insandı. Onun iki oğlu vardı; biri abid ve salih, diğeri ise fasıktı. Ebu Muhammed o altından fasık oğluna da bir miktar vermişti.

Kendisi şöyle naklediyor: Arafat’a yetiştiğimde güzel yüzlü, temiz elbiseli ve herkesten daha çok dua ve niyazı ile dikkatimi çeken bir genç gördüm. Halkın hareket etme zamanı bana teveccüh ederek; “Ey şeyh, Allah’tan utanmıyor musun?” dedi.

“Efendim! Ne yaptım ki?” dedim.

Buyurdu: “Sana hac için para veriyorlar, sen ise onu şarap içen ve kötü yola giden birine veriyorsun. Gözünün kör olmasından korkmuyor musun?”

Benim bir gözüme işaret etti. Ben utandığımdan çekip gittim. Kendime geldiğimde her tarafa baktım ama onu göremedim. O günden itibaren o gözümden korkuyordum.

Şeyh’ut-Taife Muhammed b. Numan el-Müfid şöyle rivayet ediyor: Kırk gün geçmeden  onun gözünde bir yara çıktı ve o gözü kör oldu ve böylece o gencin İmam Mehdi (a.s) olduğunu anlamış oldu.[4]

5-    MUHAMMED B. MEHZİYAR

Muhammed b. İbrahim b. Mehziyar diyor:

İmam Hasan Askeri (a.s)’ın vefatından sonra kimin İmam olduğu konusunda şüphe ettim. Babamın yanında da çok miktarda para ve mal birikmişti. Onları alıp gemiye bindi, ben de onunla birlikte gittim. Gemide ateşi yükseldi, kendisini geri çevirmemi ve bunun ölüm alameti olduğunu söyledi ve ekledi: “Bu mallar konusunda Allah’tan kork.” Sonra vasiyetini etti ve dünyadan göçtü.

Ben kendi kendime; “Babam bana yersiz vasiyet edecek biri değildi, bu malları Bağdat’a götüreceğim, Fırat kenarında bir ev kiralayacağım ve hiç kimseye haber vermeyeceğim. Eğer İmam Hasan Askeri (a.s) zamanında olduğu gibi konu açıklık kazanır da İmam’ı tanırsam, malları ona gönderirim, aksi takdirde o malları gereken yerlerde harcarım” dedim.

Bağdat’a gidip bir ev kiraladım ve birkaç gün orada kaldım. Sonra birisi gelerek şu içerikte bir mektup getirdi: “Muhammed! Şu miktarda olan bir malı, falan torbaya koyarak getirmişsin...”

Kendimle birlikte getirdiğim bütün malları, O Hazretin gönderdiği adama verdim. Birkaç gün daha orada kaldım, ama gam ve kederden başım aşağı düşmüştü. Yine şu içerikte bir mektup daha geldi: “Biz seni babanın yerine tayin ettik, Allah’a şükret.”[5]

6-    EBU SAİD GANİM-İ HİNDİ

Amiri, uzun bir hadiste Ganim-i Hindi’den şöyle naklediyor:

Hz. Mehdi (a.s)’ı aramak üzere yola koyuldum. Abbasiye’ye yetiştiğimde namaza hazırlandım, bu esnada biri gelerek; “Sen filanca mısın?” diye sordu. Benim Hint dilindeki ismimi söyledi.

Cevabında; “Evet” dedim.

“Mevlana icabet et” dedi.

Ben de onunla gittim. Bazı sokaklardan geçerek bir bağa yetiştik. O Hazretin oturmuş olduğunu gördüm. Hindu’ca buyurdular: “Aferin ey Ganim!”

Sonra benim ve dostlarımdan kırk kişinin halini sordu ve işlerimizin ne halde olduğunu tek tek beyan etti. Bütün bu konuşmalar Hindu’ca idi. Sonra buyurdu: “Kumlularla hacca gitmek mi istiyordun?

Cevaben; “Evet, efendim” dedim.

Buyurdu: “Onlarla gitme, bu yıl geri dön gelecek yıl git.”

Sonra yanında bulunan bir kese parayı benim önüme bırakarak şöyle buyurdu: “Bunları kendin için harca, Bağdat’ta filan adamın evine gitme, onu bu olaydan haberdar da etme.”

Amiri şöyle diyor: Ganim, Kum’a dönerek bizim yanımıza geldi. Onunla tekrar görüştük. Ganim Horasan’a gitti ve diğer yıl da hacca müşerref oldu. Horasan’dan bize hediyeler gönderdi ve bir müddet orada kaldıktan sonra  vefat etti. Allah rahmet etsin.”[6]

7-    AMCA OĞULLARI’NIN HAKKINI   EDA ET

Ali b. Muhammed şöyle rivayet ediyor:

Irak ehlinden bir kişi, Irak’tan İmam Zaman (a.s)’a bir miktar mal gönderdi. Hazret malları geri çevirerek şöyle buyurdu: “Dört yüz dirhem olan amca oğullarının hakkını bu mallardan çıkar.”

Onun elinde amca oğullarının ortak oldukları bir tarlası vardı, ama onların hakkını vermiyordu. Hesap edince onların taleplerinin tam dört yüz dirhem olduğunu gördü. Onların haklarını ödedikten sonra, kalan miktarı İmam (a.s)’a gönderdi ve kabul gördü.[7]

8-    KOPLODAN HABER VERMESİ

Hüseyin b. Hasan-i Alevi şöyle rivayet ediyor:

Samerra hakimi Ruz Hasenî’nin hizmetçilerinden biri, arkadaşıyla birlikte hakimin yanına giderek şöyle dediler: “Sahib’uz- Zaman (İmam Mehdi –a.s-) için mal topluyorlar, O’nun bu iş için bir takım vekilleri vardır.”

Daha sonra Hazretin çeşitli yörelerde bulunan vekillerinin adlarını zikrettiler. Sonra bu olayı, Ubeydullah b. Süleyman’a -zamanın veziri- haber verdiler. Vezir onları tutuklatmak isteyince, halife şöyle dedi: “İlk önce o şahsın (Mehdi -a.s-) kendisini bulun. Zira asıl önemli olan O’dur.”

Ubeydullah: “Önce vekilleri yakalayalım?”

Halife: “Hayır! Bir grup tanınmayan kişileri, onlara bir miktar mal götürmeleri için gönderin. Hangisi kabul ederse, onu tutuklayın.”

Derken İmam Zaman (a.s)’dan şöyle bir mektup yetişti:

“Vekillere haber verin ki, kimseden bir şey kabul etmesinler ve bu konuda bir şey bilmediklerini izhar etsinler.”

Alınan karar üzere tanınmayan bir kişi, Muhammed b. Ahmed’in (Hazretin vekillerinden biri) yanına gitti, onunla baş başa kalınca; “Benim bir miktar malım var, Hz. Sahib’uz-Zaman (a.s)’a vermek istiyorum” dedi.

Muhammed cevabında; “Benim, sizin bahsettiğiniz konuda bir bilgim yok” dedi.

O her ne kadar ısrar ettiyse de Muhammed bu konuda bir bilgisi olmadığını söyleyince çekip gitti. Casuslar diğer vekillerin yanlarına gittiklerinde, aynı şeyle karşılaştılar. Çünkü hepsine aynı talimat verilmişti.[8]

9-    MUHAMMED B. İSMAİL’İN ÖLÜM HABERİ

Hasan b. Yahya Alevî şöyle diyor:

Ali b. Ahmed Akikî, tarlası ile ilgili bir konu hakkında Bağdat’a gelerek vezir Ali b. Cerrah’a müracaat etti. Cerrah şöyle dedi: “Bu şehirde senin akraban çoktur. Eğer birinize bir şey verecek olursak arkası kesilmez.”

Akiki diyor: “Ben eli boş geri döndüm. Sonra Hüseyin b. Ruh’un (İmamın vekili) elçisi yanıma geldi. Olayı ona anlattım, o da giderek benim sözümü Hüseyin b. Ruh’a beyan etti. Elçi, bana yüz dirhem, bir miktar kafur ve birkaç parça da kefen getirdi ve dedi ki: Mevlan (İmam Mehdi -a.s-)’ın selamı var. Buyurdular ki:

“Bir şeyden rahatsız olduğunda mevlanın şu mendilini yüzüne sür ve şu dirhem, kafur ve kefeni al, bu gece isteğin de yerine gelecek. Mısır’a yetiştiğinde, Muhammed b. İsmail’in senden on gün önce ölmüş olduğunu göreceksin ve sen de (çok geçmeksizin) ondan sonra öleceksin. Bunlar, senin defin-kefen malzemendir.”[9]

Akikî ekliyor: Ben onları alıp sakladım, elçi ise geri döndü.

10-                       EBU KULEVEYH’İN ÖLÜM HABERİ

İbn-i Kuleveh şöyle diyor:

Hicri 337’de (Havariçten olan) Karamite fırkası, Hacer’ül-Esved’i kendi yerine götürdüklerinde ben Bağdat’a yetiştim. Bütün çabam, bir an önce Mekke’ye yetişip Hacer’ül-Esved’i kendi yerine koyan şahsın kim olduğunu gözlerimle görmekti. Zira rivayette görmüştüm ki, Hacer’ül-Esved’i, yerine ancak masum ve zamanın İmamı koyabilir. Nitekim Haccac’ın zamanında da İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) Hacer’ül-Esved’i yerine yerleştirmişti. Tesadüfen bu arada şiddetli bir şekilde hastalandım. Artık ümidim kesildi ve anladım ki, artık ben oraya yetişemeyeceğim.

İbn-i Hişam adında bir adamı kendime vekil ettim ve bir tane de arzuhal yazdım. Mektupta ömrümün ne kadar kaldığını ve bu hastalıkla dünyadan gidip gitmeyeceğimi sormuştum...”

İbn-i Hişam şöyle diyor: Mekke’ye yetiştiğimde, Beytullah’il-Haram’ın hizmetçilerinin Hacer’ül-Esved’i yerine bırakmak için hareket ettiklerini gördüm. Orada görevli birkaç memura, o saatte orada bana da bir yer vermeleri için büyük miktarda para verdim.

Memurlar, halkın izdihamını benden uzaklaştırmak ve beni korumak için bir kişi görevlendirdiler. Oraya gittiğimizde gördüm ki, her grup ve tabakadan gelen insanlar, Hacer’ül-Esved’i yerine bırakmak istiyor, fakat Hacer’ül-Esved sarsarak yerinde durmuyordu. Her ne yapıyorlardıysa yerine oturmuyordu.

Bu esnada güler yüzlü ve esmer bir genç gelerek Hacer’ül-Esved’i tek başına kaldırdı ve yerine bıraktı. Hacer’ül-Esved asla sarsmadı. Yerine iyice yerleştirdikten sonra halkın arasından çıktı. Ben yerimden fırlayarak gözümü ona diktim ve onu takip etmeye başladım. Halkın kalabalık ve izdihamından ve onları kendimden uzaklaştırdığımdan ve bir taraftan da ona gözümü diktiğimden neredeyse aklımı yitirecektim. Halkın izdihamı biraz azalınca, bir de gördüm ki, durup bana baktı ve; “Mektubu ver!” diye buyurdu.

Onu verdiğimde, mektuba bakmadan buyurdular: “Bu hastalıktan dolayı ona korku yoktur. Çaresi olmayan ölüm, üç yüz altmış yedi yılında onun üzerine inecektir.”

Daha sonra beni bırakıp gittiler.[10] Rivayete göre İbn-i Kuleveh, aynı yıl içerisinde dünyadan göçtü.

11-                       AMR B. AVF’IN ÖLÜM  HABERİ

Fazl b. Şazan, İbrahim b. Muhammed Nişaburi’den şöyle dediğini naklediyor:

Vali Amr b. Avf, benim ölüm fermanımı verdiğinde büyük bir korku beni sarmıştı. Akrabalarımla vedalaştım ve İmam Hasan Askeri (a.s)’la da vedalaşmak için O’nun evine doğru hareket ettim. Aynı zamanda firar etmeyi de kafama koymuştum. İçeri girdiğimde İmamın yanında dolunay gibi nurlu bir çocuğun oturmuş olduğunu gördüm. Onun yüzünün nurundan şaşkınlığa uğradım, neredeyse işimi unutacaktım. Bana bakarak şöyle dedi: “Ey İbrahim, firar etme. Allah onun şerrini senden uzaklaştıracaktır.”

İmam Hasan Askeri (a.s)’a arzettim ki: “Ey Allah Resulünün oğlu, benim niyetimden haber veren bu çocuk kimdir?”

Buyurdular ki: “Bu, benim oğlum ve halefim (vasim)’dir.”

Hadisin sonunda şöyle geçiyor: “Evden çıktığında amcası, Mutemed kardeşini, Amr b. Avf’ı öldürmek için göndermiştir, dedi.”[11]

12-                       ŞİFA BULDUKTAN SONRA ÖLÜM

Kaşanlı biri Necef’e geldi ve orada şiddetli bir şekilde hastalandı. Öyle ki ayakları tutuldu ve arkadaşları onu, haremin içerisindeki medreselerden birinde salih bir adamın yanına bırakarak Mekke’ye gittiler.

Kaşanlı şahıs, bir gün ev sahibine, sıkıldığını ve kendisini götürüp bir yere atmasını istedi. O da onu götürüp Necef’in dışında bulunan Hz. Kâim’in makamına bıraktı. Orada yalnız ve üzüntü içerisinde kaldığında, aniden güzel yüzlü bir genç gelerek selam verip mihraba geçti ve birkaç rekat namaz kıldıktan sonra hasta adamın halini sordu. O da şöyle dedi: “Öyle bir belaya duçar olmuşum ki, kalbim sıkılmış; Allah ne şifa veriyor ve ne de rahat olmam için öldürüyor.”

Hazret buyurdu: “Üzülme, Allah her iki isteğini de yerine getirecek.”

Bu sözü söyledikten sonra dışarı çıkıp gitti. O dışarı çıkınca adam tamamen iyileştiğini gördü. Yerinden kalkarak sahraya göz gezdirdi, lâkin kimseyi göremedi. Hacılar dönünceye kadar sağ salim idi, onlarla da oturup konuştu. Ama daha sonra hastalandı ve dünyadan göçtü. İşte böylece O Hazretin sözü gerçekleşmiş oldu.[12]



[1] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 475

[2] - İsbat’ul- Hudat, c. 7, s. 347

[3] - Usul-u Kafi, c. 1,  s. 347

[4] - Hadikat’uş-Şia, s. 746

[5] - Usul-u Kafi, c. 1, s. 518, h. 5

[6] - Usul-u Kafi, c. 1, s. 518, h. 3

[7] - Usul-u Kafi, c. 1, s. 519, h. 8

[8] - Usul-u Kafi, c. 1, s. 525, h. 30

[9] - İsbat’ul-Hudat, c. 7, s. 315

[10] - Hadikat-uş-Şia, s. 735

[11] - İsbat’ul-Hudat, c. 7, s. 356

[12] - İsbat’ul-Hudat, c. 7, s. 374

index