ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

HZ. ALİ B. EBİ TALİB (A.S)’IN                     GAYBİ HABERLERİ


 HZ. ALİ (A.S)’IN KISACA BİYOGRAFİSİ

İsmi: Ali (a.s).

Meşhur lakapları: Emir’ul-Müminin, Murtaza, Haydar.

Künyesi: Ebu’l-Hasan, Ebu Turab.

Baba ve annesi: Ebu Talib, Esed kızı Fatıma.

Doğum yeri ve yılı: Bi’setten on yıl önce, Recebin ayının 13. günü Kabe’nin içinde doğmuştur.

İmamet dönemi: Otuz yıl. Bu sürenin dört yıl dokuz ayında hükümet etmiştir.

Şahadet yeri ve yılı: Hicretin 40. yılı Ramazan ayının 19. günü Kufe Mescidi’nin mihrabında, en şaki kimsenin (İbn-i Mülcem’in) darbesiyle Ramazan’ın 21. gecesi 63 yaşında iken şahadete erişmiştir.

Mezar-ı şerifi: Necef-i Eşref’te.

Yaşam dönemi dörde ayrılabilir:

1- Çocukluk dönemi (yaklaşık on yıl).

2- Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’le geçirdiği dönem (yaklaşık yirmi üç yıl).

3- Hilafet mesnedinden uzaklaştırıldığı dönem (yaklaşık yirmi beş yıl).

4- Hilafet dönemi (yaklaşık dört yıl, dokuz ay).

 

 


1-     NEHREVAN SAVAŞI

Rafi b. Seleme diyor ki:

Nehrevan savaşında Ali (a.s) ile birlikteydim. O Hazret oturduğu bir sırada, bir atlı geldi ve selam verdi. Hazret selamın cevabını aldı ve kendisine; “Neden bana, Emir’ul-Müminin lakabıyla değil de ismimle hitap ettin?” diye sordu.

Adam dedi: “Evet, şimdi nedenini söyleyeyim; Sıffin’de Hakemeyn olayına kadar hak üzere idin. O iki hakemi tayin ettikten sonra senden bizar oldum ve seni müşrik diye adlandırdım. Sonra kimin velayetini kabul edeyim diye şaşkınlık içerisinde kaldım. Allah’a andolsun ki, senin hidayet üzere mi, yoksa sapıklık üzere mi olduğunu bilmek, benim için dünya ve içindeki her şeyden daha değerlidir!”

Hazret buyurdular: “Anan yasında ağlasın! Yanıma gel de sana hidayet ve sapıklığı açıklayayım.”

O adam gelip Hz. Ali (a.s)’ın yanında durdu. O anda bir süvari hızlıca Hazretin yanına gelerek şöyle dedi: “Ey Müminlerin emiri! Sizi fetih ve zaferle müjdeliyorum, gözün aydın olsun. Allah’a andolsun ki, Haricilerin hepsi öldürüldüler.”

Hazret: “Nehrin önünde mi, arkasında mı?”

Süvari: “Nehrin önünde.”

Hazret: “Yalan söyledin! Taneleri yaran ve beşeri yaratan Allah’a yemin olsun ki, onlar nehirden geçmediler ki öldürülsünler de.”

O adam: Ali’nin hak olduğuna basiretim arttı” dedi.

Ayrı bir süvari daha geldi, birincisinin dediği gibi dedi ve Hazret de aynı cevabı verdi.

O şüphe içerisinde olan adam şöyle dedi: Hz. Ali’ye hamle edip başını kılıçla uçurmak istedim. Daha sonra, ter içinde iki süvari daha gelerek şöyle dediler: “Ey Müminlerin emiri! Gözün aydın olsun, seni fetih ve zaferle müjdeliyoruz. Allah’a yemin ederiz ki, bütün Hariciler öldürüldüler.”

Hazret: “Nehrin arkasında mı, önünde mi?”

Süvariler: “Nehrin arkasında öldürüldüler. Zira nehirden Nehrevan’a geçmek isteyince, su atların göğüslerine çıktı, bundan dolayı geri döndüler ve öldürüldüler.”

Hazret: “Siz doğru söylediniz.”

Bu durumu gören şüphe içerisinde olan adam, atından aşağı inerek Hz. Ali (a.s)’ın elinden ve ayağından öptü.

Hazret şöyle buyurdular: “Bu, hakkı tanıman için sana bir nişanedir.”[1]

2-      BASRANIN SU ALTINDA KALACAĞINDAN HABER VERMESİ

Emir’ul-Müminin Ali (a.s) Basra ehline şöyle buyurdular:

“Allah’a andolsun ki, şehrinizi su kaplayacak, şehrin merkez camisi hariç her şeyi gark edecektir. Adeta merkez camisini, tavuğun göğsü gibi su üzerinde görüyorum.”

Hz. Ali (a.s)’ın haber verdiği gibi su, Fars Körfezi ve Senam Dağları tarafından gelerek Basra’yı kaplayıp şehrin büyük camisi dışında her yeri kaplayarak harap etti.”[2]

3-      AMR B. HAMKIN ÖLÜMÜNDEN HABER VERMESİ

Şemir b. Sedir-i Ezdi şöyle diyor:

Hz. Ali (a.s), Amr b. Hamk-ı Huzai’ye buyurdular: “Benden sonra öldürüleceksin, başını şehir şehir dolaştıracaklar, senin başın, İslam tarihinde şehir şehir dolaştırılacak ilk baştır.”

Muaviye’nin hilafeti zamanında Amr takip altına alındı. O kaçıp kendi kabilesi olan Huzaî kabilesine sığındı. Ama onlar onu memurlara teslim ettiler. Amr onların eliyle katledildi ve başını Irak’tan Şam’a Muaviye’nin yanına götürdüler ve İslam tarihinde başı bir yerden diğer yere götürülen ilk şahıstır.[3]

4-      HACCACIN HABERİ

İsmail b. Reca şöyle diyor:

Günlerin birinde Ali b. Ebi Talib (a.s) hutbe okuyordu ve şiddetli savaşlardan haber veriyordu. A’şa Bahile adında bir genç kalkıp; “Senin bu söylediklerin daha çok hurafelere benziyor!..” dedi.

Hazret buyurdu: “Ey genç, eğer sözünden dolayı günahkar isen, Allah seni Gulam-i Sakif’in eliyle öldürsün!”

Birkaç kişi cemaatten kalkıp sordular: “Ya Emir’el-Müminin, Sakif’in gulamı kimdir?”

Buyurdu: “Sizin şehrinize musallat olacak bir kişidir. İlahi hükümleri ayak altına alacak ve bu kılıçla bu gencin boynunu vuracak.”

Dediler: “Kaç yıl hükümet edecek?”

Buyurdu: “Ömrü yeterse yirmi yıl.”

Dediler: “Öldürülecek mi, yoksa tabii ölümle dünyadan göçecek?”

Buyurdu: “İshale yakalanıp ölecek.”

İsmail b. Reca diyor ki: Ben kendi gözlerimle gördüm ki, A’şa Bahile’yi esir edip, Haccac’ın yanına getirdiler. Haccac onu dövdü, kınadı ve aynı mecliste boynunu vurdu.[4]

5-      MEYSEM-İ TEMMARIN ŞAHADET HABERİ

Meysem-i Temmar, Beni Esed kabilesinden bir kadın’ın kölesi idi. Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s), onu satın alıp serbest bıraktı. Adını sorunca “Salim” dedi.

Hz. Ali: “Allah Resulü (s.a.a), Acem diyarında babanın senin adını “Meysem” koyduğunu bana haber vermişti.”

Arzetti: “Allah Resulü ve Müminlerin emiri doğru buyuruyorlar. Allah adına yemin ederim ki, Acem diyarında benim adım öyleydi.”

Hz. Ali: “Salim ismini bırak, Resulullah (s.a.a)’in seni andığı önceki adına dön.”

Sonra künyesini “Ebu Salim” olarak değiştirdiler.

Meysem, Hz. Ali (a.s)’ın ashabındandı, O Hazretten birçok sırlar duymuştu. Onları halka anlattığı zaman, Hz. Ali (a.s)’ı hurafe ve aldatmacılıkla suçluyorlardı. Bir gün Hz. Ali (a.s), ashaptan büyük bir çoğunluğun huzurunda Meysem’e buyurdular:

“Sen benden sonra tutuklanacaksın ve dara çekileceksin; ikinci gün ağzından ve burnundan o kadar kan akacak ki, sakalın onunla boyanacak. Üçüncü gün ise bedenine bir mızrak saplayacaklar ve onunla şehit olacaksın. O halde o günü bekle. Dara çekileceğin yer de, Amr b. Hureys’in kapısının önüdür. Dara çekileceğin dal, diğer dalların hepsinden daha kısadır. Sana asılacağın hurma dalını göstereceğim.”

İmam (a.s) iki gün sonra o hurma dalını Meysem’e gösterdi. Meysem bazen o ağacın yanına gidiyor, orada namaz kılıyor ve ağaca bakıp şöyle diyordu: “Allah seni mübarek etsin, ben senin için yaratılmışım ve sen de benim için bitmişsin.”

Bazen Amr b. Hureys’le görüşüyor ve şöyle diyordu: “Benimle iyi komşuluk et.”

Ama Amr onun maksadını anlamıyordu. Bu yüzden ona; “İbn-i Mesud’un veya İbn-i Hakem’in evini mi satın almak istiyorsun?” diye soruyordu.

O’nu yakalayıp İbn-i Ziyad’ın yanına götürdüler ve “Bu şahıs Ali’nin yakın dostlarından biridir” dediler.

İbn-i Ziyad; “Bu Acem böyle bir makama mı sahipti?!” dedi.

Oradakiler: “Evet!” dediler.

İbn-i Ziyad Meysem’e: “Senin Allah’ın nerededir?”

Meysem: “Zalimlerin pususundadır.”

İbn-i Ziyad: “İşittiğime göre Ebu Turab’ın (Hz. Ali’nin) yakınlarındanmışsın?”

Meysem: “Bir hadde kadar; maksadın nedir?”

İbn-i Ziyad: “Duyduğuma göre O senin kaderinden haber vermiştir.”

Meysem: “Evet.”

İbn-i Ziyad: “Benim sana ne yapacağımı da haber verdi mi?”

Meysem: “Mevlam Ali, senin beni dara çekeceğini haber verdi. Dara çekilecek olan şahıs benim. Benim darağacım hepsinden daha kısadır.”

İbn-i Ziyad: “Ben seninle, Ali’nin ön görüsünün aksiyle amel edeceğim.”

Meysem: “Hz. Ali (a.s)’ın verdiği haberle nasıl muhalefet edebilirsin? Halbuki bu haberi O’na, Allah resulü ve O’na da Cebrail, Cebrail’e de Allah Teala haber vermiştir. Hatta ben o darağacının yerini bile biliyorum ve ben ağzına yular vurulacak ilk müslümanım.”

İbn-i Ziyad onu zindana götürmelerini emretti. Muhtar da o zaman zindanda idi. Meysem, Muhtara dedi: “Sen zindandan kurtulacaksın ve Hz. Hüseyin’in intikamını almak için kıyam edeceksin ve İbn-i Ziyadı öldüreceksin.”

Çok geçmeksizin Muhtar zindandan azat oldu. Meysem’i de İbn-i Ziyad’ın yanına götürdüler ve o melun ise onu, Amr b. Hureys’in evinin yanındaki ağaca asılmasını emretti. O, darağacına çekilince, Amr b. Hureys, artık Meysem’in sözlerini anlamış oldu. Bundan dolayı hizmetçisine, her gün orayı sulayıp süpürmesini ve ışıklandırmasını emretti.

Halk Meysem’in etrafına toplanıyor, o da ağacın dalına asılmış bir vaziyette Ehlibeyt’in faziletini ve Ümeyye Oğullarının kötülüklerini onlara anlatıyordu.

İbn-i Ziyad’a; “Meysem sizleri rezil ve rüsva etti” diye haber verdiklerinde, İbn-i Ziyad; “Konuşamaması için ağzını bağlayın” diye emretti. Hz. Ali (a.s)’ın haber verdiği gibi ikinci gün Meysem’in ağız ve burnundan kanlar akmaya başladı, üçüncü gün ise bedenine bir mızrak sapladılar ve böylece şehit oldu.[5]

6-      RUŞEYD HİCRİNİN ŞAHADET HABERİ

Ruşeyd Hicri’yi Ziyad’ın yanına götürdüklerinde Ziyad ona: “Ali sana, benim senin başına ne oyun getireceğimden haber verdi mi?”

Ruşeyd: “Evet, Hz. Ali (a.s) buyurdular ki, sen benim elimi, ayağımı keseceksin, sonra da beni dara çekeceksin.”

Ziyad: “Allah’a andolsun ki, Ali’nin yalanı açığı çıksın diye, O’nun sözünün aksini yapacağım.”

Ziyad; “Onu serbest bırakın” diye emretti.

Ruşeyd çıkmak istediğinde; “Onu geri çevirin. Onun için bundan daha büyük bir azap düşünemiyorum. Onun el ve ayaklarını kesin ve onu darağacına çekin.”

Ziyad’ın emri üzerine, Ruşeyd’in el ve ayağını kestiler. Sonra dilinin kesilmesini de emretti.

Bu sırada Ruşeyd; “Mevlam Ali (a.s), dilimin kesileceğini de bana haber vermişti” dedi.

Daha sonra Ruşeyd’in dilini keserek onu dara çektiler .[6]

7-      SELMANIN ÖLÜMÜNDEN HABER VERMESİ

Cabir b. Ensari diyor ki:

Emir’ül-Müminin Ali (a.s) sabah namazını bizimle birlikte kıldı, daha sonra mübarek yüzünü bize çevirdi ve buyurdu: “Allah Teala, Medain’de vefat eden kardeşiniz Selman’ın ölümünde sizlere büyük mükafat versin.”

Daha sonra Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in sarığını başına koydu, asasını eline aldı ve “Azba” isimli bir katıra binerek buyurdu: “Ey Kanber, on adım say!”

Kamber diyor: “On adım saydım, kendimi Medain’de Selman’ın kapısı önünde gördüm.

Zadan (ihtimalen Selman’ın gulamı) şöyle diyor:

Selman’ın vefatının yaklaştığını görünce ona sordum; “Sana gusül vermeyi kim üstlenecek?”

Selman: “Resulullah’a gusül veren kimse.”

Dedim: “Sen Medain’desin, oysa O Medine’dedir.”

Selman: “Ey Zadan, benim çenemi bağladığında kapının çalındığını duyacaksın.”

Zadan şöyle diyor: “Selman’ın çenesini bağladığımda aniden kapının çalındığını duydum, hemen gidip kapıyı açtım. Kapıyı açar açmaz Emir’ul-Müminin Ali (a.s)’ı kapının önünde gördüm. Hazret; “Ey Zadan! Selman vefat mı etti?” diye sordu.

Cevabında; “Evet” dedim.

Sonra içeri girdi ve Selman’ın yüzünden parçayı kaldırdı. O anda Selman’ın Hazrete tebessüm ettiğini gördüm. Hazret buyurdular: “Ne mutlu sana ey Allah kulu! Resulullah (s.a.a)’in yanına gittiğinde O’na, kardeşinin başına gelenleri anlat.”

Daha sonra Hz. Ali (a.s) onun cenaze işleriyle meşgul oldu. Hazret ona namaz kıldığında, ona yüksekten bir tekbir söylediğini duydum. [7]

8-      KUMEYL B. ZİYADIN             ŞAHADET HABERİ

Muğayre diyor:

Haccaç hükümete yetiştiğinde, Kumeyl b. Ziyad’ı öldürmek istedi. Kumeyl bu suikastı anlayınca firar etti. Haccac’ın emriyle Kumeyl’in mensup olduğu Nehai kabilesinin beyt-ül maldan hissesi kesildi. Kumeyl de kendi kendine: “Ben yaşlanmış ve ömrü sona ermiş birisiyim, benim ele geçmemem için kabilemin hukuktan mahrum edilmesi doğru değildir” diyerek teslim oldu.

Haccaç onu görünce; “Bir memur gönderip seni yakalatmak istiyordum, şimdi kendi ayaklarınla kurbanlık yerine geldin” dedi.

Kumeyl; “Evinin temelini bununla yıkma. Çünkü benim ömrümden fazla bir şey kalmamış, nasıl istiyorsan öyle yargıla. Allah’ın vaat ettiği bir yer ve adam öldürmenin de hesabı vardır. Zaten Mevla’m Ali de senin beni katledeceğinden haber vermişti” dedi.

Daha sonra Haccac’ın emriyle Kumyl’in boynu vuruldu.[8]

9-      KAMBERİN ŞAHADETİNİ           HABER VERMESİ

Rivayete göre bir gün Haccaç b. Yusuf-i Sekafi şöyle dedi: “Ali’nin dostlarından birini ele geçirip kanını dökmek ve bu vesileyle Allah’a yakınlaşmak istiyorum.”

Ona, Hz. Ali’nin hizmetçisi Kamber’den daha yakın kimseyi tanımadıklarını söylediler. Haccaç da Kamber’in peşine, onu yakalayıp getirmesi için bir adam gönderdi. Kamber yakalanıp Haccac’ın yanına götürüldüğünde Haccaç ona: “Sen Kamber misin?” diye sordu.

Kamber: “Evet.”

Haccaç: “Ali senin Mevlan mıdır?”

Kamber: “Mevlam Allah’tır, Ali de velinimetimdir.”

Haccaç: “Onun dininden teberri ediyor musun?”

Kamber: “Onun dininden teberri etsem, beni ondan daha üstün olan hangi dine hidayet edeceksin?”

Haccaç: “Seni öldüreceğim, fakat nasıl öldürülmek istiyorsan onu kendin seç.”

Kamber: “Sen muhtarsın, senin kendin seç.”

Haccaç: “Niçin?”

Kamber: “Çünkü sen beni nasıl öldürsen, ben de (kıyamet günü) seni öyle öldüreceğim. Şüphesiz Emir’ul-Müminin Ali (a.s), benim zulüm ve cebirle öldürüleceğimi haber vermiştir.”

Sonra Haccaç, onu boğazlamalarını emretti.[9]

10-                        BERA B. AZİB’İN ESEFLENMESİ

Bir gün Hz. Ali (a.s) Bera b. Azib’e buyurdu:

Ey Bera! Oğlum Hüseyin şahadete eriştiğinde sen hayatta olmana rağmen O’na yardımda bulunmayacaksın.”

Kerbela vakıası gerçekleşince Bera şöyle dedi: “Hz. Ali (a.s)’ın sözü doğru çıktı. Zira oğlu şehit oldu ama ben ona yardımda bulunmadım.”

Bera, o zaman yaptığından pişmanlık duyarak eseflendi.[10]

11-                        İMAM HÜSEYİN (A.S)IN KATLEDİLECEĞİ YERDEN HABER VERMESİ

Cuveyriye diyor ki:

Hz. Ali (a.s)’ın yanında Sıffin’e doğru hareket ettiğimizde Kerbela’ya yetiştik. Hz. Ali (a.s) ordudan biraz dışarı çıktı ve sağa sola bakıp derin bir “ah” çekerek şöyle buyurdular: “Allah’a andolsun ki, binekleri buraya inecek, kanları buraya akacak, burada şehit olacaklar.”

Biri; “Burası neredir?” diye sorduğunda, buyurdular: “Burası Kerbela’dır. Bir grup kimse burada öldürülecekler ve hesaba çekilmeksizin cennete girecekler.”

Hz. Ali (a.s), yaranlarıyla oradan geçip gittiler ama hiç kimse, İmam Hüseyin b. Ali (a.s)’ın şahadet olayına kadar, O Hazretin ne demek istediğini anlamamışlardı.[11]

12- İMAM HÜSEYİN (A.S)IN         ŞAHADET HABERİ

Ebu Abdullah Cedeli diyor ki:

Emir’ul-Müminin Ali (a.s)’ın yanına vardım. Hüseyin (a.s) da O’nun yanında oturmuştu. İmam (a.s) elini Hüseyin (a.s)’ın omzuna bırakarak şöyle buyurdu: “Bunu öldürecekler ve kimse de yardımına koşmayacaktır.”

Arzettim ki: “Ya Emir’el-Müminin, bu çok acı bir olaydır.”

Buyurdular: “Şüphesiz gerçekleşecektir.”[12]

13-                        HASAN VE HÜSEYİN (A.S)IN ŞAHADETLERİNDEN HABER VERMESİ

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdular:

“Çok yakında Hasan ve Hüseyn’imi öldürecekler ve zulmedenlerin çoğu yakında azaba uğrayacaklar, fısk ve günahlarından dolayı bazıları o zalimlere musallat olacak ve kılıçla onlardan intikam alacaklar. Bu, aynı Ben-i İsrail’in azaba uğraması gibidir.”

Birisi: “Kim onlara musallat olacaktır?” diye sorunca, Hazret buyurdular: “Sakif kabilesinden Muhtar b. Ebi Ubeyd adında bir genç.”[13]

14-                        HZ. EBU’L-FAZL’İL-ABBASIN ŞAHADET HABERİ

Hz. Abbas (a.s) dünyaya geldiğinde, kundağından tutarak onu babası Ali (a.s)’a götürdüler. Hazret onu kucağına alarak sağ kulağına ezan, sol kulağına ikame okudu ve sonra Abbas’ın kollarını yukarı kaldırıp ağladı. Bu manzara bir kaç defa tekrarlanınca, annesi kendi kendine: “Niçin Ali (a.s) çocuğa bakıp ağlıyor? Acaba çocuğun elinde bir sakatlık mı var?” diye düşünmeğe başladı. Ama bir gün cesaretini toplayarak dedi: “Ya Ali! Neden çocuğun ellerine bakarak ağlıyorsun? Ellerinde bir sakatlık mı gördün, yoksa senin için bir hatıra mı canlandı?”

Hazret şöyle buyurdu: “Ey Fatıma! Çocuğun ellerinde noksanlık yoktur. Ağlamam, bu kolların Kerbela çölünde oğlum Hüseyin için feda olacağından dolayıdır. Ey Fatıma! Ben, o günün gözümün önünde canlandığı için ağladım.”

Hazret bu sözü söylediğinde annesinin gözleri yaşardı. Hz. Ali (a.s) onun bu halini görünce şöyle buyurdular: “Ey Fatıma! Gözlerin ağlama görmesin, sana bir müjde vereyim; Allah-u Teala oğluna iki kanat verecek ve o, cennette meleklerle uçacaktır.”

Bu esnada Hz. Abbas’ın annesi bir miktar sakinleşti ve onun adını “Abbas” koydular.[14]

15-                        İMAM SECCAD (A.S)IN DOĞUMUNDAN HABER VERMESİ

Cabir b. Abdullah, İmam Bakır (a.s)’dan şöyle buyurduğunu naklediyor:

“Yezdigerd’in kızı, Ömer’in yanına getirildiğinde, Medine’nin kızları onu görmek için damların üzerine çıktılar. Mescide girdiğinde, onun cemaliyle mescit aydınlandı. Sonra Emir’ul-Müminin Ali (a.s) Ömer’e buyurdu:

“Onu, Müslümanlardan birini kendisi seçmesi için serbest bırak ve bunu o kişinin savaş ganimeti olarak say.”

Ömer, İmam (a.s)’ın önerisi üzerine onu serbest bıraktı. O da İmam Hüseyin (a.s)’ın yanına gidip, elini onun başına koydu. Hz. Ali (a.s) buyurdular: “Adın nedir?”

Arzetti: “Cihanşah.”

İmam (a.s) buyurdular: “Hayır! Şehribanu’dur.”

Daha sonra Hüseyin (a.s)’a dönerek buyurdular: “Ey Eba Abdullah! Yeryüzünün en üstünü olan bir çocuk bu kadından sana nasip olacaktır.”

Ali b. Hüseyin (İmam Seccad -a.s-) o kadından dünyaya geldi. İmam Seccad (a.s)’a iki seçilmişin oğlu diyorlardı. Zira Araplardan Beni Haşim, gayr-i Arap’tan ise Farslar seçilmiş kavim olarak biliniyordu. (İmam Seccad (a.s) hem baba tarafından ve hem de anne tarafından böyle bir özelliğe sahipti.)[15]

16-                        İMAM RIZA (A.S)IN ŞAHADET VE DEFİN YERİ HABERİ

Numan b. Sa’d diyor:

Hz. Ali (a.s) buyurdu:

“Yakın bir zamanda evlatlarımdan biri Horasan civarında zehirletilerek öldürülecek. Onun adı benim adım (Ali) ve babasının adı da İmran oğlunun adı (Musa)’dır. Bilin ki, her kim onu (bu gurbet elde) ziyaret ederse, Allah onun geçmiş ve gelecek günahlarını, yıldızlar sayısı, yağmur damlaları ve ağaç yaprakları kadar olsa bile affeder.”[16]

17-                        MEHDİ-Yİ MEVUD (A.S)DAN HABER

Esbeğ b. Nebate şöyle diyor:

Hz. Ali (a.s)’ın huzuruna vardım. Hazret tefekkür halindeydi ve yeri çiziyordu. Arzettim ki: “Ya Emir’el-Müminin! Niçin sizi düşünceli görüyorum? Acaba zemine meylinizin nedeni, yeryüzünün padişahı olmak isteğinizden mi?”

Hazret buyurdular:

“Hayır! Allah’a andolsun ki şimdiye kadar, ne zemine, ne de dünyaya meylettim. Lâkin benim on birinci neslimden dünyaya gelecek oğlumu düşünüyordum. Yeryüzünü, zulümle dolduktan sonra adaletle dolduracak Mehdi O’dur. Onun için bir hayret ve gaybet dönemi olacaktır. O dönemde bazı gruplar sapacak, bazıları da hidayet bulacaklar.”

Arzettim ki: “Ya Emir’el-Müminin! Acaba bu haber gerçekleşecek mi?”

Buyurdular: “Evet, O’nun varlığında şüphe olmadığı gibi, halkın hayrete düşeceğinde de şüphe yoktur.”

Sonra buyurdular: “Ey Esbeğ! Bu işi nasıl anlayabilirsin ki, onlardır ehlibeytin hayırlıları ile ümmetin hayırlıları!”

Arzettim: “Ya Emir’el-Müminin, ondan sonra ne olacak?”

Buyurdular: “Daha sonra Allah kendi istediğini yapacak. Şüphesiz O’nun için (bir takım) iradeler, neticeler ve maksatlar vardır.”[17]

18-                        SORULAN HER SORUYA CEVAP

Ebu’l-Hakem diyor:

İhtiyar ve bilginlerden duyduğuma göre Hz. Ali (a.s) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur:

“Beni kaybetmeden, istediğiniz her şeyi benden sorabilirsiniz. Allah’a andolsun ki, yüz kişisi sapıklık davetçileri ve yüzü de hidayet davetçileri olup kıyamete kadar baki kalacak olan bir kısım halktan (bile) soru sorarsanız cevap veririm.”

O anda birisi ayağa kalkarak: “Benim başım ve yüzümde kaç tane kıl vardır?” diye sordu.

İmama (a.s) şöyle buyurdular:

“Allah’a andolsun ki, Allah Resulü (s.a.a), senin böyle bir soru soracağını bana haber vermişti. Başının her bir kılı için sana lanet okuyan bir melek ve sakalının her bir kılı için de seni sapıtıp perişan eden bir şeytan görevlendirmiştir. Şüphesiz senin evinde, Peygamber’in torununu öldürecek bir tane oğlak (Ömer-i Sa’d) vardır. Vuku bulacak olay benim sözümü kanıtlayacaktır. Buna ilaveten, senin sorunun cevabı bana zor değil. Zira onların sayısınca melek ve şeytan görüyorum ki, sana lanet okuyorlar.”

Soru soran şahsın oğlu o zaman çocuk idi ve henüz yeni yeni oturuyordu. Daha sonra Kerbela olayı vuku bulunca O hazretin sözü kanıtlanmış oldu.[18]

 

19-                        KENDİ ŞAHADETİ VE KATİLİNDEN HABER VERMESİ

Hz. Ali (a.s) Nehrevan savaşından sonra Ramazan ayında Kufe’ye döndü. Mescide gidip iki rekat namaz kıldıktan sonra minbere çıktı ve güzel bir konuşma yaptı. Sonra İmam Hasan (a.s)’a bakarak buyurdu: “Ya Eba Muhammed! Ramazan’dan kaç gün geçiyor?”

İmam Hasan; “On üç gün Ya Emir’el-Müminin!” dedi.

Sonra Hz. Hüseyin (a.s)’dan: “Ya Eba Abdullah! Ramazan’ın bitimine kaç gün kalmış?” diye sordu.

İmam Hüseyin (a.s) da; “On yedi gün Ya Emir’el-Müminin” diye cevap verdi.

O anda Hazret mübarek sakalından tutarak buyurdu: “Ümmetin en şakisi geldiğinde bu beyaz sakalı kana boyayacak.”

Sonra buyurdular:

“Ben onun yaşamasını istiyorum, oysa o katledilmemi.

O halde o kimsenin yanına git ki, Murat kabilesinden olan dostuna oranla seni mazur görsün.”

İmam (a.s), Amr b. Muaddikerb’in okuduğu bu şiirde katilinin Murat kabilesinden olduğunu zikretti. Abdurrahman b. Mülcem bunu işittince, “Sakın Hazretin maksadı ben olmayayım” diye hemen O hazretin yanına giderek şöyle dedi: “Ya Emir’el-Müminin! Allah aşkına, (katilden maksadın ben isem) bu iki elimi şimdiden kes veya beni öldür.”

Hz. Ali (a.s) cevabında şöyle buyurdu:

“Henüz bir günah işlememişken seni nasıl öldürebilirim? Benim katilim olacağını bilsem dahi (ki biliyorum) seni öldürmem. Acaba seni koruyan Yahudi kadını hatırlıyor musun? Sana bir gün şöyle demişti: “Ey Semud’un devesini öldürenlerin denktaşı!”

İbn-i Mülcem: “Evet, Ya Emir’el-Müminin!” dedi. Sonra Hz. Ali (a.s) sustu. İmam (a.s) vurulduğu gece sabah namazı için evden mescide gelince buyurdular: “Bu ay içinde öldürüleceğime kalbim şahitlik ediyor.”

Daha sonra Ümmü Gülsüm’ün evinin kapısını açtı ve kemeri kapının kilidine ilişerek açıldı. Sonra şu şiiri okudu:

“Göğüs ve kemerini sıkarak, ölüme hazır ol,

Şüphesiz ölüm mutlaka sana gelecek.

Ölümden dolayı sabırsızlık yapma,

Senin vadine geldiği zaman.”

İmam (a.s) sonra menzilden çıkarap mescide gitti ve mihrapta şehit edildi. Allah’ın salat ve selamı O’nun üzerine olsun.[19]

20-                        Zİ’S-SEDYENİN ÖLÜM HABERİ

Nehrevan Savaşı sona erdikten sonra Hz. Ali (a.s) ashabına şöyle buyurdular:

“Ölüler arasında (Haricilerden) bir eli kesik ve bedeninin sağlam tarafındaki göğsü ise kadın göğsü gibi olan bir adamı araştırın. Onun memesi çekildiğinde uzar, bırakıldığında ise toplanır. Vücudunda kırmızı ve beyaz kıllar vardır. Bu, onların bayraktarıdır ve kıyamet günü onları cehenneme götürecek ve ne de kötü menzildir orası!”

Daha sonra ashap onu aramaya koyuldular. Ne kadar aradılarsa da böyle birisine rastlamadılar. Onu bulamayınca Hazretin yanına gelerek: “Böyle birine rastlamadık” dediler.

İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Tohumu yarana, bu halkı yaratana ve Kabe’yi nasp edene andolsun ki, yalan söylemedim ve bana yalan haber de verilmemiştir; ben yakin üzereyim.”

Sonra Hazretin kendisi kalkıp, alnından ter döküldüğü halde ilerledi, bir çukura düşmüş cesetlerin başında durdu ve onların tek tek kaldırılmalarını emretti. Söz konusu şahsın cesedi onların en altında yer almıştı. Ayağını onun göğsüne koyup bastırdı. Sonra bir eliyle o habisin elinden ve diğer eliyle de onun memesinden tutup çekti. Onun memesi eliyle aynı uzunlukta idi. Daha sonra İmam (a.s), O’nun hakkaniyetinde şüpheye düşen kimseye dönerek; “Bu da benim hak üzere olduğumun diğer bir kanıtıdır” buyurdular.

Sonra onun gömleğinin diğer tarafını yırtmalarını emrettiler. Bir de gördüler ki, kol yerine baş parmak benzeri bir şey var ve bedeninin o tarafında meme diye bir şey yok. Hz. Ali (a.s) tekrar o adama dönerek: “Bu da sana diğer bir alamet” buyurdular.[20]

21-                        TATAR VE MOĞOL IRKLARINDAN HABER VERMESİ

Seyyid Rezî, Hz. Ali (a.s)’ın Tatar ve Moğollar hakkında şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Sanki yüzleri çekiçle dövülmüş kalkan gibi olan bir topluluğu görür gibiyim. Renkli ve has ipek elbiseler giyiyorlar, en güzel atları kendilerine saklıyorlar. Çok cinayet işlerler; öyle ki, yaralılar öldürülenlerin üzerinden yürür. Kaçanları, esir düşenlerden daha azdır.”[21]

 



[1] - İsbat’ul-Hudat, c. 4, s. 433

[2] - Nehc’ül-Belağa-i Feyz’ul-İslam, s. 65, 13. Hutbe

[3] - İbn-i Ebi’l- Hadid’in Nehc’ül-Belağa Şerhi, c. 2, s. 290

[4] - İbn-i Ebi’l- Hadid’in Nehc’ül-Belağa Şerhi, c. 2, s. 289

[5] - İbn-i Ebi’l- Hadid’in Nehc’ül-Belağa Şerhi, c. 2, s. 291

[6] - İbn-i Ebi’l- Hadid’in Nehc’ül-Şerhi, c. 2, s. 294

[7] - Pişguiha-yi Emir’il-Müminin, s. 192

[8] - Keşf’ul-Ğumme, c. 1 s. 278

[9]- Keşf’ul-Ğumme, c. 1, s. 278

[10] - Keşf’ul-Ğumme, c. 1, s. 279

[11] - a.g.e.

[12] - Muntehab-u Kamil’iz-Ziyarat, s. 78

[13] - İsbat’ul-Hudat, c. 4, s. 596

[14] - El-Vekayi’ ve’l-Havadis, c. 2, s. 400

[15] - Kafi, c. 1, s. 266, h. 1

[16] - Vesail’uş-Şia, c. 1, s. 435

[17] - Kemal’ud-Din, c. 1, s. 288, b. 26

[18] - İrşad-ı Müfid, 70. fasıl, s. 320

[19] - Keşful- Ğumme, c. 1, s. 276

[20] -Hasais-u Emir’il-Müminin (Seyyid Rezî), s. 61

[21] - Nehc’ül Belağa, Hutbe: 128, s. 397

index