ALTINCI BÖLÜM

HZ. ALİ B. HÜSEYİN (A.S)’IN             GAYBİ HABERLERİ


İMAM ZEYN’UL-ABİDİN (A.S)’IN KISACA BİYOGRAFİSİ

Adı: Ali (a.s).

Meşhur lakapları: Seccad, Zeyn’ul-Abidin.

Künyesi: Ebu Muhammed, Ebu’l-Hasan.

Baba ve ana adı: Hüseyin (a.s), Şehribanu.

Doğum yeri ve yılı: Hicretin 38. yılı, Şaban ayının beşi veya Cemad’el-Ula ayının on beşinde Medine’de doğdu.

İmamet dönemi: Yaklaşık otuz beş yıl.

Zamanındaki gasıp halifeler: Hişam b. Abdulmelik (Emevi halifelerinin onuncusu).

Şahadet yeri ve tarihi: Hicretin 95. yılı Muharrem ayının 25’inde; bir görüşe göre ise, 12’sinde Hişam b. Abdulmelik’in hilesiyle 56 yaşında Medine’de şahadete erişti.[1]

Mezar-ı şerifi: Bakî mezarlığında.

İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın hayatını iki döneme ayırabiliriz:

1- Yirmi iki yıl babasıyla birlikte olduğu dönem.

2- Otuz beş yıl imamet dönemi.

İmam Zeyn’el-Abidin (a.s), Emevilerin en şiddetli zulüm ve baskısı döneminde ve en zor şartlarda imamet görevini yerine getirmiş ve maarif, ahlak, siyaset, sosyolojik konuları dua kalıbında en güzel bir şekilde beyan etmiştir.

 

 

1-     BEREKETLİ İKİ PARÇA EKMEK

Zohrî şöyle diyor:

İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın hizmetinde olduğum bir sırada ashabından birisi geldi. Hazret ona; “Ne haldesin?” diye sordu.

O da şöyle arzetti: “Geceyi dört yüz dinar borçlu olduğum halde geçirdim; borcumu ödeyemiyorum, aynı zamanda ailem de var.”

Hazret ağladı ve şöyle buyurdu:

“İnsanın mümin kardeşini böyle bir halde görüp de ona bir şey yapmamasından daha büyük bir dert ve musibet ne olabilir ki!”

Daha sonra meclisindekiler dağıldılar. Münafıklardan biri şöyle dedi: “Hayret! Bunlar bazen Allah’ın kendilerinden hiçbir isteği reddetmediğini iddia ediyorlar, bazen de has dostlarının sorunlarını halletmekten aciz olduklarını ikrar ve itiraf ediyorlar!”

O adam gidip, o şahsın sözünü imama ilettiğinde İmam (a.s) şöyle buyurdu:

“Şimdi Allah, işlerinin yoluna girmesine ruhsat (izin) verdi.”

Daha sonra hizmetçisini sesledi ve “Bizim iftar ve sahur yemeğimizi getir” diye buyurdu.

Hizmetçi iki parça ekmek getirdi. Hazret o kişiye buyurdular: “Bunları al, bundan başka bir şeyim yoktur. Allah, bu iki parça ekmekle senin üzüntünü giderecek ve sana çok hayırlar verecektir.”

Adam ekmeği alarak pazara gitti ve bir balıkçıya rastladı. “Bu bir parça ekmek karşılığında balığını bana verir misin?” dedi.

Balıkçı kabul etti. Oradan tuz satıcısına uğradı ve onun da bir miktar tuzu vardı. Bir parça ekmeği de tuzla değiştirip evine döndü. Balığın karnını yardığında iki tane değerli inci gördü ve Allah’a şükretti. Bu sevinç içindeyken evin kapısı çalındı. Kapıyı açtığında tuz ve balık sahibini gördü. Onlar şöyle diyorlardı: “Ey Allah’ın kulu! Biz ne kadar uğraştıysak da bu ekmekleri dişimiz kesmedi. Ekmeklerini al ve bizden aldıkların da sana helal olsun.”

Ekmekleri aldı ve döndü. Yerine oturur oturmaz, İmam (a.s) tarafından gönderilen adam kapıyı çaldı ve şöyle dedi: “Allah seni genişliğe çıkardı, bizim ekmeklerimizi geri ver ki, bunları başkaları yiyemez.”

Daha sonra adam incileri büyük bir fiyata satarak ihtiyaçlarını giderdi[2]

2-     CİN ÇARPMIŞ BİR KIZ

İmam Muhammed Bakır (a.s)’dan şöyle buyurduğu naklediliyor:

Ebu Halid Kabolî bir süreden beri İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın yanında hizmet ediyordu. Bir gün O Hazret’e annesini çok özlediğini söyledi ve onu ziyaret için izin istedi. İmam (a.s) buyurdular:

“Yarın Şam ehlinden, makam, mevki ve mal varlığına sahip bir adam, cin çarpmış bir kızıyla doktora başvurmak için buraya gelecek. O, kızının iyileşmesi için malını harcamaya hazırdır. O geldiğinde sen herkesten önce git ve de ki: “On bin dirhem alır, onu iyileştiririm.” O adam senden emin olunca parayı sana verecek.”

Ertesi gün adam kızıyla geldi ve doktor aramağa koyuldu. Ebu Halid ona; “Ben onu, bir daha durumu değişmemek üzere iyileştirir ve karşılığında da on bin dinar alırım” dedi.

Kızın babası parayı ödeyeceğine dair söz verdi. İmam (a.s), Ebu Halid’e adamın hile yapacağını ve sözünde durmayacağını söyledi. Daha sonra buyurdu: “Git, kızın sol kulağını tut ve de ki: Ey Habis! (Şeytan)! İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) bu kızın bedeninden, bir daha dönmemek üzere dışarı çıkmanı istiyor.”

Ebu Halid de söylenenleri yapınca, habis Şeytan dışarı çıktı ve kız iyileşti. Sonra babasından malı isteyince, adam o tarafa bu tarafa atmağa başladı. Adam parayı vermemek için direndiğinde, Ebu Halid olayı İmam (a.s)’a anlattı. İmam (a.s); “Sana hile yapacağını söylememiş miydim” dedi ve ekledi: “Yarın kızın rahatsızlığı geri dönecek. Şam’lı tekrar yanına gelince de ki: Vaadine vefa etmediğin için hastalık geri döndü. Şimdi eğer on bin dirhemi Ali (Zeyn’ul-Abidin -a.s-)’a teslim edersen, ben onu iyileştiririm ve bir daha hastalığı geri dönmez.”

Ertesi gün olay aynı şekilde cereyan etti ve kız iyileşti. Ebu Halid de malı alarak annesinin ziyaretine gitti.[3]

3-     CAFER-İ KEZZAB’DAN HABER

Ebu Halid-i Kaboli diyor ki:

İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) Cafer-i Kezzabı anarak şiddetli bir şekilde ağladı ve buyurdu:

“Adeta Cafer-i Kezzab’ı görüyorum ki, zamanının tağutunu, gaipte ve Allah’ın hıfzı altında olan velisini ve O’nun ailesini teftiş etmeğe mecbur etmiştir. Onun bu işi, O hazretin doğumuna olan cehaletinden, O’nu öldürmeğe olan hırsından ve O’nun mirasına göz dikmiş olduğundan dolayıdır; o haksız yere O’nun malını almak istiyor.”

Ebu Halid arzetti: “Ey Allah Resulünün oğlu! Bu iş gerçekleşecek mi?

İmam (a.s) buyurdu: “Evet! Allah’a andolsun ki bu emir, bizim yanımızda bulunan sahifede yazılıdır.”[4]

4-    ÖMER B. ABDULAZİZ

Abdullah b. Ata-i Temimi diyor:

Mescitte İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’la birlikteydim. Bu sırada Ömer b. Abdülaziz, ayağında gümüş bağlı bir naleyn olduğu halde oradan geçti. O en şakacı gençlerden biriydi. Hazret ona baktı ve buyurdu: “Ey Abdullah b. Ata! Bu nimet içerisinde olan kişiyi görüyor musun? Bu, halkın önderi olmadıkça ölmeyecektir.”

Arzettim: “Bu mu halife olacak?”

Buyurdular: “Evet, ama çok geçmeden ölecektir. Öldüğünde, gök ehli ona lanet okuyacak ama yer ehli onun için mağfiret dileyecekler.”[5]

5-     PEYGAMBER (S.A.A)’İN KILICI

Ebu Halid-i Kabolî şöyle diyor:

Peygamber (s.a.a)’in kılıcını Ali b. Hüseyin (a.s)’dan sormak için O’nun yanına gittim. Hazret beni görünce buyurdular: “Ebu Halid! Peygamber (s.a.a)’in kılıcını sana göstermemi istiyor musun?”

Arzettim: “Yemin ederim ki, bundan başka bir amaçla buraya gelmiş değilim; siz kalbimden haber verdiniz.”

Daha sonra büyük çantayı istedi ve kılıcı bana gösterdi.[6]

6-     İMAM BAKIR (A.S)’IN İLMİ NEŞRETME ZAMANI

Kasım b. Avf şöyle diyor:

İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) bana buyurdular ki:

“Sakın ilim talep etmek için başkasının kapısına gitme. İlmi burada aramak gerekir. Benim ölümümden yedi yıl sonra, Allah-u Teala Fatıma (a.s)’ın evlatlarından bir genci seçer, ilim ve hikmet O’nun sinesinde, otun yağmurdan bittiği gibi biter.”

Kasım ekliyor: “Ali b. Hüseyin (a.s) vefat ettiğinde, söylenen gün, hafta, ay ve yıldan (tarihten) ne bir gün eksik ve ne de bir gün fazla olmaksızın İmam Muhammed Bakır (a.s) ilmi neşretmeğe başladı.”[7]

7-     ZEYD’İN ŞAHADET HABERİ

Ebu Hamza Somali şöyle diyor:

Her yıl hac mevsiminde İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın ziyaretine gidiyordum. Bir yıl O’nun ziyaretine gittiğimde, dizinin üzerinde bir çocuk gördüm. Çocuk gelerek kapının eşiğinde yere düşüp kafası yaralandı. Hazret hemen kalkıp ona doğru gitti; başının kanlarını temizleyerek şöyle buyurdu: “Oğulcağızım, Kenasede[8] darağacına çekecekleri şahısın senin olmandan Allah’a sığınırım.”

Arzettim ki: “Anam babam size feda olsun, hangi Kenase?”

Buyurdular: “Kufe’nin Kenasesi.”

Arzettim: “Fedan olayım, bu olay gerçekleşecek mi?”

Buyurdular: “Muhammed (s.a.a)’i hak üzere gönderene andolsun ki, evet gerçekleşecektir. Eğer benden sonra kalsan, bu çocuğun Kufenin nahiyelerinden birinde öldürüldüğünü ve toprağa verildiğini göreceksin. Sonra onun kabrini açıp, onu çıplak bir şekilde Kenase’de dara çekecekler. Daha sonra onu aşağı indirip yakacaklar, külünü ufalayıp rüzgara verecekler.”

Arzettim: “Fedan olayım, bu çocuğun adı nedir?”

Buyurdular: “Bu, oğlum Zeyddir.”[9]

8-     İMAM HÜSEYİN (A.S)’IN HAREMİNDEN HABER VERMESİ

İmam Rıza (a.s) babalarından naklen İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:

“Adeta İmam Hüseyin (a.s)’ın kabrinin üzerinde saray misali yapıların yükseldiğini, kabrinin etrafında pazarların kurulduğunu ve çok geçmeden etraftan O’nun ziyaretine geldiklerini görür gibiyim. O dönem, Mervan Oğulları hükümetinin sona erdiği dönemdir.”[10]

 

9-     MUHTAR’IN KIYAMINDAN HABER

Hz. Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın ashabı dediler ki: “Ey Allah Resulünün oğlu! Emir’ul-Müminin Ali (a.s), Muhtar’ın kıyamından haber verdi, ama kimi öldüreceğini ve ne zaman öldürüleceğini haber vermedi. İmam (a.s) buyurdu: “Emir’ul-Müminin (a.s) doğru buyurmuştur. Acaba bu işin ne zaman gerçekleşeceğini size haber vereyim mi?”

Ashap: “Evet, haber ver” dediler.

İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Bu tarihten itibaren üç yıl sonra falan gün gerçekleşecek ve yakında filan gün İbn-i Ziyad ve Şimrin başlarını getirecekler ve biz onları önümüze koyup yemek yiyeceğiz ve onlara bakacağız.”

İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s), Muhtar, Ümeyye oğullarını öldürdüğü gün ashabıyla birlikte sofranın başında oturmuşlardı. İmam (a.s) onlara şöyle buyurdu: “Kardeşler! Gönlünüz şad olsun, yiyin, için. Zira siz yemek yiyorsunuz, Ümeyye oğullarının zalimleri ise biçiliyorlar.

Ashap: “Nerede?” diye sordular.

İmam (a.s) buyurdu: “Filan yerde Muhtar onları öldürüyor ve yakında filan gün o iki başı bize getirecekler.

 O gün Hz. Zeyn’ul-Abidin (a.s) namazını kılıp sofraya oturmak istediğinde başları getirdiler. İmam (a.s)’ın gözü onlara ilişince secdeye kapanarak şöyle dedi: “Allaha hamdolsun ki, bu başları bana gösterene kadar beni yaşattı.[11]

10-                        ABDULMELİK’E MEKTUP

Haccac b. Yusuf, Abdulmelik’in saltanatı zamanında ona şöyle bir mektup yazdı: “Eğer saltanatının devam etmesini istiyorsan, Ali b. Hüseyin’i öldür!..”

Abdulmelik mektubun cevabında şöyle yazdı:

“Bismillahirrahmanirrahim. Emma ba’d. Beni, Haşim Oğullarının kanlarını dökmekten uzak tut ve bu kanları koru; çünkü ben, Ümeyye Oğulları onların kanlarını dökmekte aşırı gittiklerinden çok geçmeksizin Allah’ın onların devletlerini yok ettiğini gördüm.”

Sonra mektubu, sırrı ve gizli olarak Haccac’a gönderdi. Aynı saatte İmam Seccad (a.s) da Abdulmelik’e şöyle bir mektup yazdı:

“Haşim Oğulları’nın kanlarını koruma hususunda yazdığın mektubu biliyorum. Allah senin bu işini beğendi, saltanatını sabit ve ömrünü uzun kıldı.”

İmam (a.s) bu mektubu aynı saatte hizmetçisiyle Mekke’den ona gönderdi. Abdulmelik mektubun tarihinin, kendi mektubu ile aynı olduğunu görünce, O hazretin doğru sözlü olduğunu anladı ve bu amelinden hoşnut oldu. Daha sonra İmam (a.s)’a büyük ve değerli hediyeler gönderdi ve; “Kendin veya dostların için bir isteğin olursa bana yaz” diye ricada bulundu.

Hazret mektubun cevabında şöyle yazdı:

“Peygamber-i Ekrem (s.a.a) rüyada yanıma geldi ve senin Haccac’a gönderdiğin mektubu bana gösterdi ve bu işinden dolayı teşekkür etti.”[12]

11-                        KENDİ ŞAHADETİNDEN HABER VERMESİ

İmam Sadık (a.s) buyuruyor:

Hz. Ali b. Hüseyin (a.s), vefat gecesi oğlu İmam Bakır (a.s)’a buyurdular: “Oğulcağızım, abdest almak için biraz su getir.”

Ben kalkıp su getirdiğimde; “Bu suyu istemiyorum; çünkü içerisinde ölü hayvan vardır” buyurdular.

Işık getirdiğimde, suyun içinde bir fare ölüsü olduğunu gördüm. Gidip ayrı bir su getirdim, buyurdular ki: “Oğlum, bu gece, bana ölüm vaat edilen bir gecedir.”

Sonra devesi için bir ahır yapmalarını ve yemini zamanında vermelerini sipariş etti. Hazretin vefatından sonra deveyi ahıra koymuşlardı. Çok geçmeden dışarı çıkıp O hazretin kabrinin yanına geldi. Yüzünü O hazretin kabrine sürüyor, ses çıkarıyor ve gözlerinden yaşlar akıyordu. Durumu İmam Bakır (a.s)’a haber verince gelerek şöyle buyurdu: “Sakin ol, şimdi kalk; Allah sende bereket kılsın.”

Deve kalktı ve artık tahammülsüzlük yapmadı. İmam (a.s) buyurdu: “Babam ona binip Mekke’ye gidiyordu. Kırbacını yüküne bağlar ve Medine’ye varıncaya kadar ona bir kırbaç bile vurmazdı.”[13]

12-                        İMAM VE MÜNECCİM

İmam Zeyn’el-Abidin (a.s) yaranlarıyla birlikte olduğu bir vakit, bir şahıs O hazretin yanına geldi. İmam (a.s) ona; “Sen kimsin?” diye sordu.

O adam: “Müneccim ve yıldız bilimcisiyim.”

İmam (a.s) ona bakarak: “Acaba seni, içeri girdiğin andan şimdiye kadar (yani birkaç dakikalık süre içinde) on dört bin alemi gezmiş olan birisine hidayet edeyim mi?”

Müneccim: “O kimdir?”

İmam (a.s): “Eğer istiyorsan, bugün yediğin ve zahire olarak evde sakladığın şeyi sana haber vereyim?”

Müneccim: “İstiyorum.”

Hazret: “Bugün soğuktan ölmüş olan çekirgeleri yedin ve evinde, üç dinarı evde yapılmış olan yirmi dinar vardır.”

Müneccim (İmam’ın bu sözünü duyunca): “Şahadet ediyorum ki, sen Allah’ın yeryüzündeki büyük hücceti ve kelimesisin.”

İmam (a.s) da şöyle buyurdu: “Sen de bir dostsun ki, Allah iman etmen için kalbini denedi ve sen de iman ettin.”[14]

13-                        İMAM MEHDİ (A.S)’DAN HABER

Said b. Cubeyr diyor:

İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’dan şöyle buyurduğunu duydum:

“Bizim Kâim’imizde (Hz. Mehdi’de) peygamberlerin sünnetlerinden birkaç sünnet vardır. Adem’den, Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan, İsa’dan, Eyyup’tan ve Muhammed (s.a.a)’den. Adem ve Nuh’tan olan sünnet, uzun ömürdür; İbrahim’den olan sünnet, gizli doğmasıdır; Musa’dan olan sünnet, korku ve gaybettir; İsa’dan olan sünnet, kendisinden sonra halkın görüş ihtilafları içinde olmasıdır; Eyyup’tan olan sünnet, imtihandan sonra ferec ve genişliktir; Muhammed (s.a.a)’den olan sünnet ise, kılıç ile kıyamdır.”[15]



[1] - İmam Seccad (a.s), Kerbela vakıasında 23 yaşında idi. (M.)

[2] - Emali-yi Şeyh Saduk, 69. Meclis, h. 3

[3] - Rical-i Keşşî, s. 121, h. 193

[4] - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 224

(Bu sahife, Peygamber (s.a.a)’in dilinden Hz. Ali (a.s)’ın kalemiyle yazılmış bir sahifedir. İmamlar onu birbirine takdim etmişlerdir. Bu sahife Peygamber (s.a.a)’den sonra On iki İmamın ve onların yaranlarının başına gelecek mühim olayları içermektedir. Müt.)

[5] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 143

[6] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 135

[7] - Ricali Keşşî, s. 124, h. 196

[8] - Kufe’de meşhur bir mahalle.

[9] - Ferhat’ül-Bari, İbn-i Tavus, s. 116

[10] - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 233

[11]- İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 247

[12] - Fusul’ul-Mühimme, İbn-i Sebbağ, s. 203

[13] - Besair’ud-Derecat, Saffar, s. 503

[14] - İsbat’ul-Vasiyye, Mes’udi, s. 324

[15] - Kemalud- Din, c. 1, s. 322, h. 3

index