SEKİZİNCİ BÖLÜM

İMAM CAFER B. MUHAMMED ES-SADIK (A.S)’IN GAYBİ HABERLERİ


İMAM CAFER SADIK (A.S)’IN               KISACA BİYOGRAFİSİ

Adı: Cafer.

Meşhur lakabı: Sadık.

Künyesi: Ebu Abdullah.

Baba ve anne adı: Muhammed Bakır (a.s)-Ümmü Ferve.

Doğum yeri ve yılı: Hicretin 83. yılı, Rebi’ul-Evvel ayının 17’sinde Medine’de doğdu.

İmamet dönemi: 34 yıl (114-148)

Dönemindeki gasıp halifeler: Yezid b. Abdulmelik (9. Emevi halifesi), Saffah (Abbasî halifelerinin evveli), Mansur Devanikî.

Şahadet yeri ve zamanı: Hicretin 148. yılı, Şevval ayının 25’inde, 65 yaşında Mansur Devaniki tarafından Medine’de şahadete erişti.

Mezar-ı şerifi: Medine-Baki kabristanlığı.

İmam Cafer Sadık (a.s)’ın hayat dönemini ikiye taksim edebiliriz:

1- İmametten önceki dönem (83-114).

2- İmamet dönemi (34 yıl). Bu dönem Şiiliğin yaygınlaştığı bir dönemdir. İmam Sadık (a.s) var olan fırsattan istifade ederek dört bin öğrenci yetiştirmiştir. İslam’ı, zalim hakimlerin hicapları altından çıkarıp aşikar etmiştir. Böylece ilahi maarifi ihya ile mektebin istikrarını sağlamıştır.

 

 

 1-     İBN-İ EBİ’L-AVCA’NIN ŞÜPHESİ

Ebu Cafer Ahvel şöyle diyor:

Bir gün İbn-i Ebi’l-Avca dedi ki: “Acaba birisi bir şeyi yapıp icat etse, öyle ki onu yapanın kim olduğu belli olsa, o, o şeyin yaratıcısı olmaz mı?”

Ben; “Evet” dedim.

Dedi ki: “Bir veya iki ay mühlet ver, sonra gel sana bir şey göstereyim.”

Sonra ben hacca gittim. İmam Sadık (a.s)’ın yanına vardığımda buyurdular: “İbn-i Ebi’l-Avca, senin için iki koyun hazırlamış ve arkadaş ve dostlarından bir grup ile senin yanına gelecek ve bedenleri kurtlanmış ölü koyunları getirerek diyecek ki: Bu kurtçukları ben yarattım ve bunlar benim yaratıklarımdırlar.” Sen de cevaben de ki: “Eğer bunlar senin yaratıkların ise, o halde onların erkek ve dişilerini birbirinden ayır.”

İbn-i Ebi’l-Avca, (vaat edilen gün) kurtçukları getirdi. Ben ona; “Onların erkek ve dişilerini birbirlerinden ayır” dedim.

O bu sözü işitince; “Allah’a yemin ederim ki, bu senin sözün değildir. Zira bu hediyeleri develer Hicaz’dan getirmişlerdir” dedi.[1]

2-     EBU HAMZA SOMALİ’NİN ÖLÜM HABERİ

Ebu Besir diyor:

İmam Sadık (a.s)’ın hizmetine vardığımda şöyle buyurdular: “Ey Eba Muhammed! Ebu Hamza Somali ne yapıyordu?”

Arzettim: “Ben geldiğimde durumu iyiydi.”

Buyurdu: “Döndüğünde ona selamımı ilet ve de ki: Günlerden filan günde öleceksin.”

Arzettim: “O hoş sohbet birisidir ve sizin Şiilerinizdendir.”

Hazret buyurdular: “Doğru söyledin Ya Eba Muhammed! Bizim yanımızda olan onun için daha hayırlıdır.”

Arzettim: “Fedan olayım, sizin Şiileriniz böyle midir?”

Buyurdular: “Evet, bizim Şiilerimiz Allah’tan korktuğunda, O’nu göz önünde bulundurur ve günahtan sakınırlar. Böyle yaparlarsa bizim derecemizde, (cennette) bizimle birlikte olurlar.”

Ebu Besir diyor: “Ben döndüğümde Ebu Hazma aynı gün ve aynı saatte vefat etti.”[2]

3-     HAZRETİ MASUME (S.A)’DAN HABER VERMESİ

Kadı Nurullah, İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

“Şüphesiz Allah’ın bir haremi vardır, o, Kabe’dir. Resulullah (s.a.a)’in bir haremi vardır, o, Medine’dir. Müminlerin emiri Ali (a.s)’ın bir haremi vardır, o da Kufe’dir. Bilin ki, Kum şehri küçük Kufe’dir. Bilin ki, cennetin sekiz kapısı vardır ve onlardan üçü Kum şehrine açılacaktır. Benim soyumdan Musa kızı Fatıma adında bir hanım, o şehirde vefat edecek ve onun şefaatiyle bütün Şiilerim cennete girecekler.”[3]

4-     İSLAM, İMANDAN ÖNCEDİR

Yunus b. Yakup şöyle diyor:

Şamlı bir adam, Hişam b. Hakem’e; “Bugün Allah’ın insanlara hücceti kimdir?” diye sordu.

Hişam: “Orada oturmuş olan bu büyük insandır. Etraftan O’nu ziyarete geliyorlar, O da babasından ve ceddinden miras olarak aldığı ilmiyle semavi haberleri bizlere iletiyor.”

Şamlı: “Ben sözünün doğruluğunu nereden bilebilirim?”

Hişam: İstediğin şeyi O’ndan sorabilirsin!”

Şamlı: “Şimdi benim için mazeret yolu bırakmadın, O’ndan bir şey sormalıyım.”

İmam Sadık (a.s) buyurdular: “Ey Şamlı adam! Yolculuk olayını ve yolunun niteliğini beyan etmemi istiyor musun?”

Sonra İmam (a.s) onları tek tek beyan buyurdular. Şamlı adam tasdik etti ve dedi: “Şimdi Allah’a teslim oldum ve İslam’a girdim.”

Hazret buyurdu: “Şimdi Allah’a iman ettin. Zira İslam, imandan öncedir.”

Adam dedi: “Doğru söyledin. Ben şehadet ediyorum ki, Allah birdir ve Muhammed (s.a.a) O’nun elçisi ve sen de vasilerin vasisisin.”[4]

5-     NİÇİN VE NASIL Şİİ OLDUK?

Safvan b. Yahya diyor:

Cafer b. Muhammed b. Eş’as bana dedi: “Şia mezhebi hakkında hiç konuşmamamıza ve başkalarının bildiğini bizim bilmememize rağmen bizim nasıl Şii olmamızın ve Şia mezhebini nasıl tanımamızın sebebini biliyor musun?”

“Sebebi ne idi?” diye sorduğumda şöyle dedi: “Mensur Devaniki, babam Muhammed b. Eş’as’a şöyle dedi: “Ey Muhammed! Bir iş için görevlendirebileceğim akıllı bir adam bul.”

Babam; “Onu buldum; o, dayım oğlu Muhacir’dir” dedi. “Onu getir” dedi. Ben onu getirdiğimde şöyle dedi: “Ey Muhacir! Bu parayı al ve Medine’ye git. Orada Abdullah b. Hasan b. Hasan’ın ve bazı yakınlarının, örneğin İmam Sadık (a.s)’ın yanına git. Onlara de ki: “Ben Horasan ehlinden garip bir kimseyim ve bu parayı da sizin oradaki Şiileriniz gönderdiler.”

Şu şu şartlarla bir miktar para onlara ver. Paraları aldıklarında onlara de ki: “Ben bir aracıyım, bu paraların elinize geçtiğine dair kendi hattınızla yazılı bir belge verirseniz memnun olurum.”

Mensur’un memuru parayı alıp, Medine yolunu tuttu. Sonra Muhammed b. Eş’as’ın da yanında bulunduğu bir sırada Mensur’un yanına döndü. Mensur: “Ne haber?” diye sorunca şöyle dedi: “Cafer b. Muhammed (İmam Sadık) hariç onların hepsiyle görüşüp parayı verdim. Bu da onların parayı aldıklarına dair verdikleri makbuzlar. Cafer b. Muhammed’e gelince; Peygamber’in mescidinde O’nun yanına vardım. O namaz kılıyordu. Arkasında oturup namazını bitirmesini bekledim ve diğerlerine söylediklerimi ona da nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum. İmam Sadık namazın selamını verir vermez şöyle buyurdu: “Be adam! Allah’tan kork, Peygamber ehlibeytini aldatma, onlar Mervan Oğullarının pençesinden yeni kurtulmuş ve hepsi muhtaç durumdadırlar.”

Dedim: “Allah liyakatini artırsın, ne olmuş?” Başını yaklaştırıp seninle aramızda geçen her şeyi, sanki yanımızdaki üçüncü kişiymiş gibi bana anlattı.

Mensur dedi: “Ey Muhacir’in oğlu! Her peygamber ailesinden bir muhaddes (meleklerin gaybi haberleri kendilerine ilettiği İmam niteliğinde) kimseler vardır. Bugün Cafer b. Muhammed de bizim içimizde yaşayan muhaddes’tir.”

İşte İmam (a.s)’ın bu şekil gaipten haber vermesi ve bu mucizesi, bizim Şii olmamıza neden oldu.[5]

6-     CAFER B. ABDULLAH HEMDANİ’NİN ÖLÜM HABERİ

Ebu Sabah Kenani diyor:

İmam Sadık (a.s)’a arzettim ki, bizim Cafer b. Abdullah adında Hemdanlı bir komşumuz var. Bazen sohbetlerimiz oluyor. Hz. Ali (a.s)’ı andığımızda O hazrete kötü sözler söylüyor. O’nu öldürmeme izin verir misiniz?”

Hazret buyurdular: “Ey Ebu Sabah! Böyle bir şey yapar mısın?”

Arzettim: “Evet, vallahi yaparım! Eğer izin verirseniz ona bir tuzak kurarım ve tuzağa düşünce de kılıçla hamle eder, canı çıkıncaya kadar vururum.”

Buyurdu: “Ey Ebu Sabah! Bu bir hiledir ve Allah Resulü (s.a.a) bundan menetmiştir. İslam bu harekete manidir. Onu kendi haline bırak, çok yakında başka biri onu öldürecektir.”

Ebu Sabah diyor: “Kufe’ye döndüm ve henüz on sekiz günden fazla geçmemişti ki, sabah namazı için mescide gittim. Namazdan sonra takibat ile meşgul olduğum bir sırada birisi beni dürterek: “Ey Ebu Sabah! Müjdeler olsun” dedi.

“Hayrola, ne oldu?” dedim.

Dedi ki: “Dün gece Cafer b. Abdullah, Cebane mahallesindeki evinde uyuduğu sırada, onu sabah namazına çağırmak için gittiklerinde, onu bir tulum gibi şişmiş olduğu bir halde gördüler. Onu yerden kaldırmak istediklerinde, etinin kemikten ayrıldığını ve altında bir yılan olduğunu müşahede ettiler. Sonra onu bir deriye doldurarak götürüp defnettiler.”[6]

7-     İMAM SADIK (A.S)’IN KATLEDİLME ŞAYİASI

Ali b. Meyser’e diyor:

Hz. Sadık (a.s) Mensur’un yanına gitmek istediğinde, Mensur kölelerinden birini çağırıp; “Cafer b. Muhammed içeri girdiğinde boynunu vur” diye emretti.

O Hazret içeri girdiğinde Mensur’a bakarak kendi kendine, kimsenin duymayacağı bir şekilde bir şeyler söyledi. Sonra sesli bir şekilde dedi: “Ey bütün mahlukuna kifayet eden ve hiç kimsenin kendisine kifayet etmediği (Allah’ım)! Şu Abdullah b. Ali’nin şerrine karşı bana yet (onun şerrini benden uzaklaştır).”

Bu sözden sonra Mensur kölesini görüyordu ama o onları göremiyordu. Sonra Mensur dedi: “Ey Cafer b. Muhammed! Bu sıcakta size zahmet verdik, lütfen dönünüz.”

Hazret dışarı çıkınca, Mensur kölesine; “Neden emrime itaat etmedin?” diye sordu.

Köle: “Vallahi onu göremedim! Bir şey gelip aramıza girerek O’nu görmeme mani oldu” dedi.

Mensur: Vallahi eğer bu olayı birisine söyleyecek olur isen, seni öldürürüm” dedi.[7]

8-          İMAM RIZA (A.S)’IN ŞAHADET HABERİ

Hüseyin b. Zübeyr şöyle diyor:

İmam Sadık (a.s)’ın şöyle dediğini duydum:

“Oğlum Musa’nın evlatlarından, Emir’ül-Müminin Ali (a.s) ile aynı ada sahip birisi, Horasan’ın Tus beldesine gidecek ve orada zehirleme yoluyla şehit edilecek ve o gurbet elde toprağa verilecektir. Kim O’nun hakkını tanıyarak ziyaret ederse, Allah, Mekke’nin fethinden önce İslam için infak eden ve savaşan kimsenin sevabını ona bağışlar.”[8]

9-     SILA-İ RAHİMİN ÖNEMİ

Davut b. Kesir-i Rıkki şöyle diyor:

İmam Sadık (a.s)’ın hizmetinde oturduğum bir sırada birden şöyle buyurdular:

“Ey Davut! Senin Perşembe günündeki amellerin bana sunuldu. Amellerinin arasında filan amcan oğluna yapmış olduğun sıla-i rahim ve ihsanı gördüm. Bu amelin beni sevindirdi. Senin onunla görüşmen, onun ömrünün kısa ve ecelinin yakınlaşmasına neden olmuştur!”

 Davut diyor: “Benim, Ehlibeyt düşmanı ve habis bir amcam oğlu vardı. Bana, onun ve ailesinin kötü bir durumda olduklarını söylediler. Mekke’ye gitmeden önce Medine’de İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna vardığımda, Hazret bu konuyu bana haber verdi.”[9]

10-                        İMAM KAZIM (A.S)’IN ŞAHADET HABERİ

Ebu İzar şöyle diyor:

İmam Cafer Sadık (a.s) buyurdu:

“Bu velayet ve imamet sahibini (İmam Musa Kazım -a.s-) iki defa Irak’a götürecekler. Birincisinde çabuk serbest bırakılacak ve ona iyi bir ödül verecekler. İkinci defasında uzun müddet zindana atacaklar ve sonra zorla (zehirletilerek öldürülmekle) onların pençesinden kurtulacak.”[10]

11-                        BENİ ÜMEYYE HÜKÜMETİNİN ÇÖKÜŞÜ

Rahmed b. Sadaka şöyle diyor:

“Beni Ümeyye taraftarlarından olan dinsiz ve münafık biri, İmam (a.s)’ın yanına gelerek şöyle dedi: Kur’ân’da “Elif-Lâm-Mîm-Sâd” ayetinin anlamı nedir? Ondaki helal ve haramlar nelerdir ve halk için ne gibi yararı vardır?”

Hazret sinirli bir şekilde şöyle buyurdular: “Yeter! Yazıklar olsun sana. “Elif” (ebcet hesabına göre) birdir; “lam”, otuz; “mim”, kırk; “sad” ise doksandır. Bunların toplamı ne olur?

Soru soran şahıs: “Yüz altmış bir” dedi.

İmam (a.s) buyurdu: “Yüz altmış bir yıl geçtiğinde, erbaplarının (Emevilerin) devleti mahvolacaktır.”

Biz dikkat ettik, yüz altmış birinci yılın Aşurasında, siyah elbise giymiş kimseler, Kufe’ye girerek Emevi saltanatına son verdiler.[11]

12-                        HZ. ALİ (A.S)’IN PUTLARI KIRMAK İÇİN HZ. PEYGAMBER (S.A.A)’İ OMZUNA ALAMAMASININ SEBEBİ

Muhammed b. Harb (Medine hakimi) şöyle diyor:

Hz. Sadık (a.s)’a arzettim: “Ey Allah Resulünün oğlu! Kalbimde saklı bir konu hakkında sana bir sorum var!”

Buyurdular: “İstersen sen sormadan ben senin ne soracağından haber vereyim? Ama sormak istiyorsan sor.”

Dedim ki: “Ben sormadan, kalbimde gizli olanı nereden biliyorsun?”

Buyurdu: “İnce görüşlülük ve ferasetimle. Allah Teala’nın şu kelamını: “Lut kavminin helak olmasında ince düşünenler için alametler vardır”[12] ve Peygamber (s.a.a)’in buyurduğu şu sözü: “Müminin ferasetinden sakının. Zira o Allah’ın nuruyla görüyor” duymadın mı?”

Arzettim ki: “Ey Allah Resulünün oğlu! Siz soracağım sorudan haber verin.”

Buyurdular: “Sen, Ka’be putlarını damın üzerinden dökme hususunda Hz. Ali’nin, öylesine güçlü olmasına rağmen niçin Hz. Peygamber’i omzuna alamamasının sırrını benden sormak istiyorsun.”

Arzettim ki: “Vallahi bunu sormak istiyordum. Şimdi cevabını buyurunuz.”

Daha sonra O Hazretten ilginç cevaplar alıyor. Öyle ki kendisi diyor: “Sonra kalkıp mübarek başını öptüm ve dedim ki: “Allah risaletini nerede karar kılacağını daha iyi biliyor.”[13] (Hadis uzun olduğundan dolayı İmam (a.s)’ın verdiği cevabı nakletmedik.)

13-                        İMAM’I ALLAH BİLEN ŞAHIS

Halid b. Necih diyor:

İmam Sadık (a.s)’ın yanına gittim. Başımı sarmış olduğum halde bir kenarda oturarak kendi kendime; “Siz insanlar ne kadar gafilsiniz! Kimin huzurunda konuştuğunuzun farkında mısınız? Alemlerin Rabbi huzurundasınız!” dedim. O anda Hazret bana seslenerek;

“Yazıklar olsun sana ey Halid! Allah’a andolsun ki, ben sadece bir kul ve mahluktan ibaretim” dedi.[14]

14-                        ANNENE KARŞI SERT OLMA

Mehzem şöyle diyor:

Bir gece İmam Sadık (a.s)’ın hizmetinden ayrılarak Medine’de aldığım evime gittim. Annem de benimle birlikteydi. (Yol esnasında) benimle annem arasında bir tartışma oldu. Ben anneme karşı biraz sert konuştum. Ertesi gün sabah namazında İmam (a.s)’ın hizmetine vardım. Beni görür görmez şöyle buyurdu: “Ey Mehzem! Dün gece neden annen Halide’ye karşı sert konuştun? Onun karnının, bir müddet senin için menzil olduğunu, kucağının dinlendiğin bir beşik ve göğüslerinin de gıda aldığın bir kap olduğunu bilmiyor musun?”

Arzettim ki: “Evet, öyledir.”

Buyurdular ki: “O halde ona sert davranma.”[15]

15-                        EBU MUSLİM HORASANİ’NİN HÜKÜMETİ

Beşir Nebbal rivayet ediyor:

İmam Sadık (a.s)’ın hizmetindeydim. Bir kişi izin isteyip meclise girdi. Hazret ona buyurdu: “Elbiselerin ne kadar da temizdir!

Sonra o adam kalkıp dışarı çıktı. Hazret buyurdu: “Eğer vakit yetişmiş ve vasıfları doğru ise, bu şahıs Horasan’dan yücelecek olan siyah sancakların sahibidir.

O anda yanı başında olan kölesine buyurdu: “Ona yetiş ve ismini sor!”

Köle döndüğünde isminin Abdurrahman olduğunu söyleyince, İmam buyurdu: “Vallahi Abdurrahman’dır ve Ka’be’nin Rabbi’ne andolsun ki, bu o şahıstır.”

Beşir diyor: Ebu Muslim (Horasani) varit olduğunda onun mülakatına gittim. Bir yerde gördüm ki, İmam Sadık (a.s)’ın yanına gelen söz konusu kişinin aynısıdır.[16]

16-    KUR’ÂN'LA TEHADDİ (MEYDAN OKUMA)

Hişam b. Hakem şöyle diyor:

İbn-i Ebi’l-Avca, Ebu Şakir Diysani, Abdulmelik Besri ve İbn-i Mukaffa, Kabe’nin yanında bir araya gelerek hacılarla alay ediyor ve Kur’ân’a dil uzatıyorlardı. İbn-i Ebi’l-Avca dedi ki: “Gelin her birimiz Kur’ân’ın dörtte birini alıp, (onun gibi bir yazı getirerek) onun iddiasını çürütelim ve gelecek yıl aynı gün, aynı yerde buluşalım.”

Hişam’ın sözünün özeti şudur: “Ertesi yıl söz konusu şahıslar aynı yerde toplandılar ve hiçbirisi Kur’ân’dan bir tek ayeti bile nakz edemeyip kendi acizlik ve çaresizliklerini itiraf ve ikrar ettiler.”

Hişam sözünün devamında şöyle diyor: “Bu sırada İmam Sadık (a.s) oradan geçiyordu ve onları görünce şu ayet-i kerimeyi okudu:

“De ki, cin ve insanların hepsi bir araya gelseler de bu Kur’ân’ın bir benzerini getiremezler, hepsi birbirinin yardımına koşsalar da.”[17]

Onlar birbirine bakarak dediler ki: “Eğer İslam gerçek bir din ise, Muhammed (s.a.a)’in hilafeti, Cafer b. Muhammed’den başkasına yetişmemiştir. Vallahi biz onu ne zaman gördüysek korkuya kapıldık ve O’nun heybetinden bedenimiz titredi.”

Sonra acizliklerini itiraf ederek dağıldılar.[18]

17-                        VAKIFİYE FIRKASINDAN HABER

İbn-i Ebi Ya’fur diyor:

İmam Sadık (a.s)’ın hizmetindeydim. Oğlu Musa b. Cafer (a.s) içeri girince buyurdu:

“Bu, evlatlarımın en üstünü ve bana en sevgili olanıdır. Allah (c.c) bunun vesilesiyle Şiilerimizden bir kısmını imtihan edecek ve onlar doğru yoldan sapacaklar.”

Sonra şöyle buyurdu:

“Şiilerimizden bir grup kimse de O’nun ölümünden dolayı sabırsızlık yaparak sapacaklar, O’nun ölmediğini iddia ederek O’ndan sonra gelecek İmamları inkar edecekler ve diğer Şiiler de bu sapık inançlarına davet edecekler.”[19]

18-                        HZ. MEHDİ (A.S)’DAN HABER

Ebu Besir diyor:

İmam Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Peygamberlerde görülen gaybet olayı aynen bizim Kâim’imizde de görülecektir.”

Arzettim ki: “Ey Allah Resulü’nün oğlu! Sizin Kâim’iniz kimdir?”

Buyurdu: “Ebu Besir! O, oğlum Musa’nın beşinci göbekten oğludur. O, cariyeler hatunu bir hanımın çocuğudur. Bir gaybete çekilecek ki, batıl ehli O’nun varlığından şüpheye düşecekler. Daha sonra Allah (c.c) O’nu zahir ederek yeryüzünün doğu ve batısını O’nun eliyle fethedecek, İsa b. Meryem (yeryüzüne) inecek, O’na iktida ederek arkasında namaz kılacak, yeryüzü sahibinin nuruyla aydınlanacak, yeryüzünde Allah’tan gayrisine ibadet edilen bir yer kalmayacak ve din tamamen müşrikler istemese de Allah’a ait olacak.”[20]

 



[1] - Rical-i Keşşi, s. 189, h. 332

[2] - Keşf’ul-Ğumme, c. 2, s. 190

 

[3] - Sefinet’ül-Bihar c. 2, s. 376, Fetame maddesi

[4] - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 336

[5] - Usul-u Kafi, c. 1, s. 475, h. 6, Hüccet kitabı

[6] - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 305. İbn-i Şehraşub da az bir farklılıkla Menakıb’da (c. 4, s. 239) nakletmiştir.

[7] - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 334

[8] - Men La Yehzuruh’ul-Fakih, c. 2, s. 364, h. 3183

[9] - Müntehe’l-Amal, c. 2, s. 93

[10] - Ğaybet-i Şeyh Tusi, s. 38

[11] - Meani’l-Ahbar, s. 28, h. 5

[12] - Hicr: 75. ayet

[13] - Meani’l-Ahbar, s. 350

[14] - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 380

[15] - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 382

[16] - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 415

[17] - İsra: 88

[18] - İhticac-ı Tabersi, c. 2, s. 377

[19] - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 447

[20] - Kemal’ud-Din, c. 1, s. 345, h. 31

index