eKitap: www.islamkutuphanesi.com
110- Yine aynı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyle Anbese b.Necad'dan İmam Cafer
Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini nakleder:"Peygamberimizin (s.a.a)
önüne, içinde hurma bulunan bir sofrageldiğinde yemeye
mutlaka hurmadan başlardı." [Fürû-i Kâfi, c.6,s.345, h:2]111- el-Kâfi ve
Sahifet'ur-Rıza adlı eserlerde, rivayet zinciriyleİmam Rıza'ya (a.s)
dayandırılan bir hadiste İmamın, dedelerinden(hepsine selâm olsun)
şöyle naklettiği yer alır: "Peygamberimiz(s.a.a) hurma
yediğinde, çekirdeğini önce elinin sırtına koyar, sonraatacağı yere atardı."112- el-İkbal adlı
eserde, Tarih-i Nişaburî adlı eserin ikinci cildindeHasan b. Bişr'in hayatı
bölümünde müellifin belirttiği kendinehas rivayet zinciriyle
şöyle rivayet ettiği nakledilir: "Resulullah(s.a.a) yemek yerken
her iki lokma arasında Allah'a hamdederdi."[s.116]113- el-Kâfi'de
müellifin kendi rivayet zinciriyle Veheb b. Abd-iRabbih'den şöyle
naklettiği yer alır: "Bir defasında İmam CaferSadık-ın (a.s) diş
aralarını temizlediğini görünce, ona baktım. Bununüzerine İmam bana,
'Peygamberimiz (s.a.a) diş aralarını temizlerdi.Böyle yap-mak ağızın
temiz olmasını sağlar.' dedi." [Fürû-iKâfi, c.6, s.376, h:3]114- Mekarim'ul-Ahlâk
adlı eserde verilen bilgiye göre, Peygamberimiz(s.a.a) su içerken önce
besmele çekerdi... Suyu birdenyutmaz (soluk almayarak
bir nefeste içmez), yudum yudum sorarakiçerdi ve "Ciğer ağrısı
(siroz), suyu birden yutmaktan olur."derdi. [s.31]115- el-Caferiyyat adlı
eserin İmam Cafer Sadık'a (a.s), onunda dedelerine dayanarak
verdiği bilgiye göre, İmam Ali (a.s) şöylededi: "Peygamberimizi
(s.a.a) birçok kez gözetledim. O suyu üç nefesteiçerdi. Her içişte
besmele çeker ve her içişten sonrahamdederdi. Ona niçin
böyle yaptığını sorduğumda bana, 'Ey Ali!Hamdı Allah'a karşı olan
şükretme görevimi yerine getirmek için,besmele çekmeyi de
her-hangi bir hastalığa ve derde yakalanmayayımdiye yapıyorum.' dedi."
[s.161]116- Mekarim'ul-Ahlâk
adlı eserde şöyle rivayet edilmiştir:"Peygamberimiz (s.a.a)
su içerken, içtiği tabağa nefes vermez, nefesalıp vermesi
gerektiğinde su kabını ağzından uzaklaştırır, öyle
454
...................................
nefes alıp verirdi."
[s.31]
117- İhya'ul-Ulûm adlı
eserde şöyle nakledilir: "Peygamberimiz
(s.a.a) et yerken başını
ete doğru eğmez, eti ağzına getirir ve
ısırarak yerdi,
dişlerine alıp koparırdı... Özellikle et yediği zaman
özellikle ellerini iyice
yıkar ve arkasından ıslak elleri ile yüzünü
ovardı. [c.7, s.126]
118- Mekarim'ul-Ahlâk
adlı eserde verilen bilgiye göre, Peygamberimiz
(s.a.a) birçok yemek
çeşidini yerdi. [s.26]
Ben derim ki: Tabersî,
böyle dedikten sonra Peygamberimizin
(s.a.a) yediği bazı
yemek çeşitlerini sayıyor. Ekmek, et çeşitleri,
kavun, karpuz, şeker,
üzüm, nar, hurma, süt, keşkek, yağ, sirke,
hindiba, horoz ibiği
(bir tür çiçek), lahana gibi... Peygamberimizin
(s.a.a) hurmayı sevdiği,
baldan çok hoşlandığı ve en sevdiği meyvenin
nar olduğu da rivayet
edilmiştir.
119- Şeyh Tusî el-Emalî
adlı eserinde kendi rivayet zinciriyle
Ebu Üsame'den İmam Cafer
Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder:
"Peygamberimizin (s.a.a)
yemeği, bulduğu kadarı ile arpa
ekmeği, tatlısı hurma ve
yakacağı, hurma ağacının yaprakları ve
dalları idi."
120- Mekarim'ul-Ahlâk
adlı eserde şöyle şöyle deniyor: "Peygamberimiz
(s.a.a) sıcak yemeği
soğutur, öyle yerdi ve 'Allah bize
ateş yedirmemiştir.
Sıcak yemeğin bereketi yoktur.' derdi."
"Yemeğe başlarken
besmele çekerdi. Üç parmağı ile ve önünden
yerdi, başkasının
önünden yemezdi. Önüne yemek konduğunda
sofradakilerden önce o
yemeğe başlar, arkasından diğerleri
başlardı. Yemekte şu üç
parmağını kullanırdı: Baş parmak, onu
izleyen (onun yanındaki)
parmak ve orta parmak. Kimi zaman
dördüncü parmağından da
yararlanırdı, onu da kullanırdı. Avucunun
bütünü ile de yediği
olurdu. İki parmakla yemezdi ve 'İki parmakla
yemek yemek, şeytanın
yemek yeme tarzıdır.' derdi. Bir
gün ashabı ona palûze
getirdiler. Onlar ile birlikte yedikten sonra,
'Bu, neden yapılıyor?'
diye sordu. Ashabı, 'Yağ ile balı karıştırıyoruz,
gördüğün gibi oluyor.'
dediler. Peygamberimiz (s.a.a), 'Bu iyi
bir yemektir.' dedi."
"Elenmemiş arpa ekmeği
yerdi. Hiç buğday ekmeği yemedi.
Arpa ekmeğini de hiç
doyasıya yemedi. Ölünceye kadar hiç sofra
........................................... 455
da yemek yemedi. [Hep
yerde yemek yedi.] Kavun, üzüm, hurmayer ve hurmanın
çekirdeklerini koyuna yedirirdi. Soğan, sarımsak,pırasa ve içinde
'meğafir (zamk)' bulunan bal yemezdi. Meğafir,arının karnında kalan
ağaç kalıntısıdır. Arı bu kalıntıyı bala akıtırve o bal da ağızda koku
bırakır.""Hiç yemeği kötülemezdi.
Önüne gelen yemek hoşuna giderseyerdi. Hoşuna gitmezse
bırakır, fakat başkalarının onu yemesineengel olmazdı. Yemek
yediği çanağı sıyırır ve 'Yemek tabağınınsonu, yemeğin en
bereketli bölümüdür' derdi. Yemeği bitirdiğindekullandığı üç parmağını
teker teker yalardı. Yemekten sonra ellerinitertemiz oluncaya dek
yıkardı. Tek başına yemek yemezdi."[s.28]Ben derim ki: Ravinin "Baş parmak, onu izleyen parmak ve ortaparmak" şeklindeki
ifadesi, güzel bir edep örneğidir. Çünkü ravi"onu izleyen parmak"
yerine bu parmağın Arapça'daki adını(sebbabe=seb-beden,
söven) söylemiyor. Çünkü bu parmağın kökanlamındaki sövme
anlamının, Peygamberimizin parmağı ileirtibatlanmasını
istemedi.Bu rivayette
Peygamberimizin (s.a.a) palûze yediğinden sözediliyor. Bu rivayet
el-Mehasin adlı eserde müellifin kendi rivayetzinciriyle Yakup b.
Şuayb'dan aktardığı hadise zıttır. Bu rivayetegöre İmam Cafer Sadık
(a.s) şöyle diyor: "İmam Ali (a.s), birkaçdostu ile birlikte Kûfe
meydanındayken kendisine bir tabak palûzehediye edildi. İmam
dostlarına, 'Uzatın ellerinizi.' dedi. Dostları daellerini ona doğru
uzattılar. O da uzattı. Fakat hemen uzattığı elinigeri çekti ve
'Peygamberimizin (s.a.a) bunu yemediği birden hatırımageldi de bu yüzden ondan
yemek istemedim.' dedi." [s.140,h:135]121- Mekarim'ul-Ahlâk
adlı eserde verilen bilgiye göre, Peygamberimiz(s.a.a) Şam'dan
getirilen cam maşrapalardan su içerdi.Su içmede ahşap, deri ve
seramik maşrapalar kullandığı da olurdu.[s.31]Ben derim ki: Bu
rivayetin baş tarafının yaklaşık bir benzeri el-Kâfi'de ve el-Mehasin'de
de nakledilmiştir. Orada şöyle deniyor:"Peygamberimiz (s.a.a)
Şam işi maşrapalardan su içmekten hoşlanırve 'Bunlar kullandığınız
su kaplarının en temiz olanlarıdır.'derdi." [Fürû-i Kâfi,
c.6, s.386, h:8]
456
.....................................
122- Mekarim'ul-Ahlâk
adlı eserde şöyle rivayet edilir: "Peygamberimiz
(s.a.a) avucu ile de su
içerdi. Suyu avucuna doldurur
ve 'Elden daha temiz bir
su kabı yoktur.' derdi." [s.31]
123- el-Kâfi adlı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyle Abdullah
b. Sinan'dan şöyle
nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a) Kurban
Bayramlarında, biri
kendi adına ve öbürü kesecek kurban bulamayan
fakir Müslümanlar adına
olmak üzere iki koç kurban ederdi."
[Usûl-i Kâfi, c.2,
s.415, h:1]
Peygamberimizin (s.a.a)
helâ adabı hakkında
124- Peygamberimizin
(s.a.a) helâ adabı hakkında, Şehid-i Sanî,
Şerh-i Nefliyye adlı
eserinde şöyle rivayet eder: "Resullah'ı
(s.a.a) küçük veya büyük
abdest bozarken hiç kimse görmemiştir."
125- el-Caferiyyat adlı
eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
Cafer b. Muhammed'den, o
da dedelerinden İmam Ali'nin (a.s)
şöyle buyurduğunu
nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a) abdest bozmak
istediğinde başını
örter, arkasından pisliği toprakla örterdi.
Tükürmek isteyince de
tükürüğü üzerine toprak atardı. Tuvalete
gideceği zaman da başını
örterdi." [s.30]
Ben derim ki: Helâ
(tuvalet) yapmak âdeti, Araplarda İslâm'-
dan sonra ortaya çıktı.
Rivayetlerden edindiğimiz bilgilere göre,
Araplar İslâm'dan önce
boş arazilere çıkarak abdest bozarlardı.
126- el-Kâfi adlı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyle Hüseyin
b. Halid'in şöyle
dediğini nakleder: "Bir defasında İmam Rıza'ya
(a.s) dedim ki: 'Bize
nakledilen bir hadise göre, Peygamberimiz
(s.a.a) (idrar veya
büyük abdest) temizliğini yüzüğü parmağındayken
yapıyordu. İmam Ali
(a.s) de öyle yapıyordu. Oysa Peygamberimizin
(s.a.a) yüzüğünün
taşında, 'Muhammedun Resulullah' yazısı
vardı.' İmam, 'Ravilerin
söyledikleri doğrudur.' dedi. 'Biz de
böyle yapsak olur mu?'
diye sordum. Bana, 'Onlar yüzüklerini sağ
ellerine takarlardı.
Oysa siz yüzüklerinizi sol ellerinize takıyorsunuz.'
karşılığını verdi..."
[Fürû-i Kâfi, c.6, s.474, h:8]
Ben derim ki: Yaklaşık
aynı anlamda bir rivayet, el-Caferiyyat
ve Mekarim'ul-Ahlâk adlı
eserlerde Ayyâşî'nin Kitab'ul-Libas adlı
eserinden naklen İmam
Sadık'a dayanarak rivayet edilmiştir.
Peygamberimizin (s.a.a) musibetler, belâlar, ölüm olayları
ve bunlarla ilgili
konulardaki adap ve ahlâkı hakkında
127- Peygamberimizin
(s.a.a) musibetler, belâlar, ölüm olayları
ve bunlarla ilgili
konulardaki adap ve ahlâkı hakkında, Meka
.......................................... 457
rim'ul-Ahlâk adlı eserde
şöyle deniyor: "Peygamberimiz (s.a.a) vücudunda
bir sivilce çıktığını
görünce Allah'a sığınır, O'na karşı âcizliğini,
güçsüzlüğünü dile
getirir, O'na yalvarıyordu. Kendisine, 'Ey
Allah'ın Resulü, bu
önemsiz bir şeydir.' diyenlere de, 'Allah isteyince
küçük bir şeyi büyütür
ve büyük bir şeyi de küçültür.' diye cevap
verirdi." [c.2, s.413]
128- el-Kâfi adlı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyle
Cabir'den İmam Muhammed
Bâkır'ın (a.s) şöyle buyurudğunu nakleder:
"Tabutu dört köşesinden
omuza almak sünnettir. Daha fazla
kişinin ona omuz vermesi
fazladan bir şeydir." [Fürû-i Kâfi, c.3,
s.168, h:2]
129- Kurb'ul-İsnad adlı
eserde Hüseyin b. Tureyf'e, onun Hüseyin
b. Ulvan'a, onun İmam
Cafer Sadık'a (a.s), onun da babasına
dayanarak verdiği
bilgiye göre, İmam Ali'nin (a.s) oğlu İmam Hasan
(a.s) bir defasında
dostları ile birlikte otururken önlerinden bir
cenaze geçti.
Yanındakilerden bazıları ayağa kalktı, fakat İmam
Hasan (a.s) ayağa
kalkmadı. Cenaze geçtikten sonra oradakilerden
biri, "Allah sana afiyet
versin, niye ayağa kalkmadın? Oysa
Peygamberimiz (s.a.a)
önünden cenaze geçerken ayağa kalkardı."
dedi. İmam ona şu cevabı
verdi: "Peygamberimiz (s.a.a) sadece
bir kere cenaze önünden
geçerken ayağa kalktı. Bir Yahudinin cenazesi
geçiyordu ve yol dardı.
Peygamberimiz (s.a.a) cenazenin,
başından yüksekte
olmasını istemediği için ayağa kalktı." [s.42]
130- Kutb-u Ravendî,
ed-Daavat adlı eserinde şöyle rivayet
eder: "Peygamberimiz
(s.a.a) cenaze arkasında yürürken oldukça
üzgün olur, çokça
tefekküre dalar ve çok az konuşurdu."
131- el-Caferiyyat adlı
eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
İmam Cafer b.
Muhammed'den (a.s), o da dedelerinden Hz. Ali'nin
(a.s) şöyle buyurduğunu
nakleder: "Resulullah (s.a.a) ölülerin gömülmesi
sırasında mezara üç avuç
toprak atardı."
132- el-Kâfi adlı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyle
Zürare'ye dayandırdığı
bir hadiste İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s)
şöyle dediğini nakleder:
"Peygamberimiz (s.a.a) Haşimoğullarının
ölülerine başka bir
Müslümanın ölüsüne yapmadığı bir şey yapardı
ki, o da şudur:
Haşimîlerden birinin cenaze namazını kıldırdıktan
ve mezar toprağına su
döktükten sonra elini toprak üzerine koyardı.
Öyle ki, mezar
toprağında parmaklarının izi çıkardı. Bu yüz
458.....................................
den bir yabancı veya
Medine halkından bir yolcu mezarlığın önündengeçerken, üzerinde
Peygamberimizin (s.a.a) el izi bulunan yenimezarı görünce,
'Muhammed'in ailesinden kim öldü?' diye sorardı."[Fürû-i Kâfi, c.3,
s.168, h:1]133- Şehid-i Sanî'nin
Müsekkin'ul-Fuad adlı eserinde İmam Ali'den(a.s) şöyle rivayet
edilir: "Peygamberimiz (s.a.a) insanları teselliederken, 'Allah size
ecir versin ve rahmet eylesin.' diye duaederdi. Onları kutlarken
de, 'Allah sizin için mübarek kılsın ve Allahdevamlı size bereket
versin.' derdi. Peygamberimizin (s.a.a) abdest ve gusül ile ilgili adabı134- Peygamberimizin
(s.a.a) abdest ve gusül ile ilgili adabıhakkında, Kutb,
Ayat'ul-Ahkâm adlı eserinde Süleyman b.Bureyde'den, o da
babasından şöyle nakleder: "Peygamberimiz(s.a.a) önceleri her
namaz için ayrı abdest alıyordu. Fakat Mekke'-nin fethedildiği yıl
birkaç namazı aynı abdestle kıldı. Bunun üzerineÖmer, 'Ey Allah'ın
Resulü, daha önce yapmadığın bir işi yaptın,(sebebi nedir)?' diye
sordu. Peygamberimiz (s.a.a) de, 'Bilerek böyleyaptım.' dedi."135- el-Kâfi adlı eserde
müellif kendi raivayet zinciriyle Zürareninşöyle dediğini nakleder:
"Bir defasında İmam Muahmmed Bâkır(a.s) bize, 'Peygamberin
nasıl abdest aldığını size anlatayımmı?' diye sordu. Bizim,
'Evet' dememiz üzerine içinde azıcık suyunbulunduğu bir kap
isteyerek önüne koydu. Sonra kollarını sıvadı.Arkasından sağ avcunu
suya daldırdı ve 'Eğer avuç temiz ise böyleyapılır.' dedi. Sonra
bir avuç dolusu su alarak alnına götürdü vebesmele çekerek suyun
sakallarının ucuna kadar akmasını sağladı.Sonra elini bir kere
yüzü ve alnının görünen bölümü üzerindeyürüttü. Arkasından sol
elini suya daldırıp bir avuç dolusu su aldı.Sonra bu suyu sağ
dirseğinin üzerine akıttı. Arkasından avucunusağ kolu üzerinde
yürüterek suyun parmak uçlarından akmasınısağladı. Sonra sağ elini
suya daldırıp bir avuç dolusu su aldı. Sonrabu suyu sol dirseğinin
üzerine akıttı. Arkasından avucunu solkolu üzerinde yürüterek
suyun parmak uçlarından akmasını sağladı.Arkasından sol elinin
ıslaklığı ve sağ elinin ıslaklık kalıntısı ilebaşının ön bölümünü ve
ayaklarının üstünü meshetti.""Arkasından, 'Allah tek
olduğu için tek olanı sever. Abdest almakiçin üç avuç su
yeterlidir. Bir avucu ile yüz, iki avucu ile de
............................................... 459
kollar yıkanır. Sağ elin
ıslaklığı ile başın ön kısmı meshedilir ve buıslaklığın kalıntısı ile
sağ ayağın üstü ve sol elin ıslaklığı ile sol ayağınüstü meshedilir.' dedi.""Arkasından sözlerini
şöyle bağladı: Adamın biri İmam Ali'ye(a.s) Peygamberimizin
(s.a.a) nasıl abdest aldığını sordu. O da onaPeygamberimizin (s.a.a)
abdest alma şeklini böyle anlattı." [Fürû-iKâfi, c.3, s.25, h:4]Ben derim ki: Bu
rivayetin içeriği Zürare, Bükeyr ve başkalarıaracılığı ile değişik
yollardan rivayet edilmiş ve bu rivayet Kuleynî,Sa-duk, Şeyh Tusî,
Ayyâşî, Mufid, Keracekî ve başkaları tarafındannakledilmiştir. Bu
konuda Ehlibeyt İmamlarından (hepsine selâmolsun) gelen rivayetler
sayıca çok ve mütevatirlik derecesine yakınsağlamlıktadır.136- Müfiduddin Tusî
el-Emalî adlı eserinde kendi rivayet zinciriyleEbu Hüreyre'den şöyle
nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a)abdest alırken
organlarının sağ taraflarından yıkamaya başlardı."[c.1, s.397]137- et-Tehzib adlı
eserde müellif kendi rivayet zinciriyle EbuBasir'den şöyle
nakleder: "İmam Cafer Sadık'a (a.s) abdest hakkındasorduğumda, buyurdu ki:
Peygamberimiz (s.a.a) bir müddsu (yaklaşık 750 gr.)
ile abdest alır ve bir sa' (yaklaşık üç kilo) suile guslederdi." [c.1,
s136, h:28]Ben derim ki: Bu
rivayetin benzeri başka bir yoldan İmam MuhammedBâkır'dan (a.s)
nakledilmiştir.138- Uyûn-u
Ahbar'ir-Rıza adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyleİmam Rıza'dan (a.s), o
da babalarından (hepsine selâm olsun)Peygamberimizin (s.a.a)
şöyle dediğini nakleder: "Biz Ehlibeyt'iz.Bize, sadaka almak helâl
değildir. Bize, özenerek abdestalmamız emredildi ve biz
eşek ile kısrağı çiftleştirmeyiz." [c.2, s.28]139- et-Tehzib adlı
eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Abdullahb. Sinan'dan İmam Cafer
Sadık'ın (a.s) şöyle buyurudğununakleder: "(Abdestte)
ağza ve buruna su vermek Peygamberimizin(s.a.a)
sünnetlerindendir." [c.1, s.79, h:52]140- Yine aynı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyle Muaviyeb. Ammar'ın şöyle
dediğini nakleder: "İmam Cafer Sadık'ın (a.s)şöyle dediğini duydum:
Resulullah (s.a.a) bir sa' (yaklaşık üç kilo)
460
.............................
miktarındaki su ile
guslederdi. Eşlerinden biri ile birlikte yıkandığındaise bir sa' ve bir müdd
su kullanırdı." [c.1, s.137, h:74]Ben derim ki: Bu
rivayetin benzerini Kuleynî de el-Kâfi adlı eserindekendi rivayet zinciriyle
Muhammed b. Muslim'den o daİmam Cafer Sadık'tan
(a.s) nakletmiştir. Oradaki rivayette, "Her ikisiaynı kaptan
yıkanırlardı." deniyor.1 Şeyh de aynı rivayeti başkabir yoldan nakletmiştir.141- el-Caferiyyat adlı
eserde müellif kendi rivayet zinciriyleİmam Cafer Sadık'tan
babasının (her ikisine selâm olsun) şöyledediğini naklediyor:
"Bir defasında Hasan b. Muhammed, Cabir b.Abdullah'a
Peygamberimizin (s.a.a) nasıl guslettiğini sordu. Cabirde, 'Peygamber (s.a.a)
üç kere avucunu su ile doldurarak başındanaşağı dökerdi.'
karşılığını verdi. Hasan b. Muhammed, 'Benimsaçlarım, gördüğün gibi
gürdür.' dedi. Cabir de ona, 'Ey hür adam,bu sözü hiç söyleme.
Çünkü Peygamberimizin (s.a.a) saçları seninkilerdendaha gür ve daha hoş
idi' diye cevap verdi." [s.22]142- Şeyh Saduk'un,
el-Hidaye adlı eserinde verilen bilgiye göreİmam Sadık (a.s) şöyle
dedi: "Cuma günü guslü, yolculukta veyolculuk dışında
erkek-kadın herkes için gerekli olan bir sünnettir.Cuma günü (cuma guslü
niyetiyle) gusletmek, hem bir temizlik vehem de iki cuma arasında
işlenen günahlar için bir keffarettir.Cuma guslünün sebebi
şudur: Ensar Müslümanları hafta boyuncadevelerinin ve diğer
hayvanlarının işleri ile uğraşırlar ve cuma günümescide geldiklerinde,
insanlar koltuk altı kokularından rahatsızolurlardı. Bu yüzden
yüce Allah Peygamberimize (s.a.a) cumagünü gusletmeyi emretti
ve ardından bu uygulama sünnet hâlinegeldi." [s.23]Ben derim ki: Ramazan Bayramında ve diğer bayramlardagusletmenin yanı sıra
daha birçok gusüllerin, Peygamberimizin(s.a.a) sünnetlerinden
olduğu hakkında rivayetler vardır. İnşallahileride bunların
bazılarına değineceğiz. Peygamberimizin (s.a.a) namaz ve namazla ilgili
adap ve sünnetleri143- Peygamberimizin
(s.a.a) namaz ve namazla ilgili adap vesünnetleri hakkında,
el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyleFudayl b. Yesar,
Abdulmelik ve Bükeyr'den şöyle dediklerini1- [Fürû-i Kâfi, c.3,
s.22, h:5]
............................................. 461
nakleder: "İmam Cafer
Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini işittik: "Peygamberimiz(s.a.a) farz namazların
iki katı kadar müstehap namazkılar ve farz orucun iki
katı kadar müstehap oruç tutardı." [Fürû-i Kâfi, c.3, s.44, h:3]Bu rivayeti Şeyh Tusî de
nakletmiştir. 144- Yine aynı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyleHannan'dan şöyle
nakleder: "Ben de yanlarında oturuyorken Amrb. Harîs, İmam Cafer
Sadık'a (a.s), 'Sana feda olayım, bana Peygamberimizin(s.a.a) namazı hakkında
bilgi ver.' dedi. İmam onaşu cevabı verdi:
Peygamberimiz (s.a.a) öğleyin (öğle namazındanönce) sekiz rekât nafile
ve dört rekât farz kılardı. Sonra (ikindinamazından önce) sekiz
rekât nafile ve dört rekât farz kılardı. Akşamleyinönce üç rekât farz, daha
sonra dört rekât nafile kılardı.Yatsı namazını da dört
rekât olarak kılardı. Sekiz rekât da gecenamazı ve üç rekât vitir
kılardı. Sabah vaktinde iki rekât nafile vearkasından iki rekât
farz kılardı.""Ben de kendisine,
'Kurbanın olayım, eğer benim bundan dahaçok namaz kılmaya gücüm
yeterse, çok namaz kıldım diye Allahbeni azaba çarptırır
mı?' diye sordum. 'Hayır, ama seni sünnetiterk ettiğin için azaba
çarptırır.' karşılığını verdi." [Fürû-i Kâfi, c.3,s.443, h:5]Ben derim ki: Bu
rivayetten anlaşıldığına göre, yatsı namazındansonra oturarak kılınan
iki rekâtlık vüteyre namazı gündelik buelli rekâta dahil
değildir. İki rekât oturarak kılınan bu namaz, birrekât ayakta kılınan
namaza bedeldir ve bir rekât olarak hesaplanır.Dolayısıyla bu namaz ile
namazların sayısı elli bir rekâta ulaşmışolur. Ateme adı ile de
anılan bu namaz, vitir namazının yerinitutmak üzere sünnet
edilmiştir. Şöyle ki, bu namazı kılan kimseeğer vitir namazına
kalkmadan önce ölürse, vitir namazını kılmışsayılır. Nitekim
Kuleynî, el-Kâfi adlı eserinde kendi rivayet zinciriyleEbu Basir'den şöyle
naklediyor: "İmam Cafer Sadık (a.s), 'Allah'ave ahiret gününe inanan
kimse vitir namazı kılmadan uyumasın.'dedi. Kendisine, 'Yatsı
namazından sonraki iki rekâtı mıkastediyorsun?' diye
sordum. 'Evet, o iki rekât bir rekât sayılır.Kim bu namazı kılar da
ölürse vitir namazı kılmış olarak ölmüş olur.Eğer ölmez ise gecenin
sonunda vitir namazını kılar.' dedi.""Kendisine, 'Bu namazı
Peygamberimiz (s.a.a) kıldı mı?' diye
462
................................
sordum. 'Hayır.' dedi.
'Peki niçin?' diye sormam üzerine, 'ÇünküPeygamberimize (s.a.a)
vahiy geldiği için o gece ölüp ölmeyeceğinibilirdi. Onun
dışındakiler bunu bilemez. Bu yüzden Peygambero namazı kılmadı, ama
kılınmasını emretti.' dedi..."İmamın "o namazı
kılmadı" demekteki maksadı, diğer bazı rivayetlerdenanlaşılacağı üzere, o
namazı devamlı kılmadığı, bazenkılıp bazen kılmadığı
şeklindedir. İmamın sözleri eğer böyle yorumlanırsa,bu rivayet
Peygamberimizin (s.a.a) o namazı kıldığı yolundakidiğer rivayetlerle
çelişmez.145- et-Tehzib adlı
eserde müellif kendi rivayet zinciriyleZürare'den şöyle
nakleder: "İmam Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyledediğini işittim:
Peygamberimiz (s.a.a) zeval vakti girmedengündüz hiçbir namaz
kılmazdı. Güneşin gölgesi yarım parmak kadarolunca, sekiz rekât
nafile kılardı. Güneşin gölgesi bir dirsekboyu olunca öğle farzını
kılardı. Öğle farzından sonra ise iki rekâtnamaz kılardı. Yine
ikindi vakti girmeden iki rekât namaz kılardı.Gölge iki dirsek boyu
uzayınca ikindi farzını kılardı. Güneş battığızaman akşam farzını
kılardı. Şafak [=günbatımındaki kızıllık] kaybolduğundayatsı namazının vakti
girer. Şafak kaybolunca akşamvakti sona erer ve yatsı
vakti girer. Gecenin üçte biri geçince deyatsı vakti sona erer.""Peygamberimiz (s.a.a)
yatsı (namazın)dan sonra gece yarısıoluncaya kadar hiçbir
namaz kılmazdı. Gece yarısı olunca, on üçrekât namaz kılardı ki,
bu on üç rekâta vitir namazı ile sabah farzındanönceki iki rekâtlık
nafile namazı da dahildir. Tanyeri ağarıpda ortalık aydınlanınca
sabah farzını kılardı." [c.2, s.262, h:82]Ben derim ki: Bu rivayet
ikindi vaktindeki nafile namazını bütünüile kapsamıyor. Bu husus
başka rivayetlerden biliniyor.146- Yine aynı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyle Muaviyeb. Veheb'den şöyle
nakleder: İmam Cafer Sadık'tan (a.s), Peygamberimizin(s.a.a) namazları
hakkında bilgi verirken şöyle dediğiniişittim: "Peygamberimize
(s.a.a) su dolu bir kap getirilir, bukabın ağzı bir bezle
örtülerek baş ucuna konurdu. Kendisi de misvakınıdöşeğinin altına
koyduktan sonra bir süre uyurdu. Uyanınca
oturur ve gök yüzüne
bakardı. Arkasından Âl-i İmrân suresinin
"Göklerin ve yeryüzünün
yaratılışında..."
[Âl-i İmrân, 190]
ifadesi ile
........................................... 463
başlayan birkaç ayetini
okurdu. Arkasından dişlerini misvaklar,
temizlik yapardı (abdest
alırdı). Sonra kalkıp mescide giderek dört
rekât nafile namaz
kılardı. Rukuu, kıraati oranında ve secdesi de
rükûu oranında uzun
olurdu. 'Ne zaman başını kaldıracak?' dedirtecek
kadar uzun süre rükûda
kalır ve 'Ne zaman başını kaldıracak?'
dedirtecek kadar uzun
süre secdede kalırdı."
"Sonra yatağına dönerek
Allah dilediği süre uyurdu. Sonra uyanarak
o ayetleri okur ve
gözlerini gökyüzünde gezdirirdi. Arkasından
dişlerini misvaklayıp
temizlik yapar (abdest alır) ve kalkıp
mescide gider ve daha
önceki uzunlukta dört rekât nafile namaz
kılardı."
"Sonra yatağına dönüp
tekrar bir süre uyurdu. Sonra uyanıp
oturur ve Âl-i İmrân
suresindeki o ayetleri okurdu. Arkasından
gökyüzüne bakar,
dişlerini fırçalar, temizliğini yapar ve kalkıp
mescide giderdi. Vitir
namazından sonra sabah vaktine ait iki rekâtlık
nafile namazı kı-lar,
arkasından sabahın farzını kılmaya çıkardı."
[c.2, s.334, h:233]
Ben derim ki: Bu
konu el-Kâfi adlı eserde de iki yoldan nakledilmiş
olarak yer almıştır.
147- Rivayete göre,
Peygamberimiz (s.a.a) tanyerinin ağarmasının
başlangıcında kıldığı
sabah nafilesini kısa tutar ve bu namazdan
sonra sabah farzını
kılmaya çıkardı.
148- el-Mehasin adlı
eserde müellif kendi rivayet zinciriyle
Amr b. Yezid'den İmam
Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini nakleder:
"Kim vitir namazında
yetmiş kere 'Estağfirullahe rabbî ve
etûbu ileyhi (Rab-bim
olan Allah'tan af diler, ona tövbe ederim)'
der ve buna bir yıl
boyunca devam ederse, Allah onu (Kur'ân'da
sözü geçen),
'Seher vakitlerinde bağışlanma
dileyenler' (Âl-i İmrân,
17) arasına yazar."
"Peygamberimiz (s.a.a)
vitir namazında yetmiş kere istiğfar
eder ve yedi kez
'(Allah'ım!) Bu, cehennem ateşinden sana sığınan
kimsenin (perişan)
hâlidir.' derdi..." [s.53, bab:62, h:80]
149- Men La
Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde verilen bilgiye göre
Peygamberimiz (s.a.a)
vitir namazında şu kunut duasını yapardı:
"Allah'ım, beni hidayete
erdirdiklerinle birlikte hidayete erdir. Afiyete
kavuşturduklarınla
birlikte bana da afiyet ver. İşlerini üstlen
464...........................
diklerinle birlikte
benim de işlerimi üstlen. Verdiklerini benim için
bereketli kıl. Takdir
ettiklerinin kötülüklerinden beni koru. Sen
hükmedersin, ama hiç
kimse sana karşı hükmedemez. Ey Kâbe'-
nin Rabbi, seni
noksanlıklardan tenzih ederim. Senden af dilerim.
Sana tövbe ederim. Sana
iman ve tevekkül ederim. Ey rahmet edici,
güç-kuvvet yalnız
sendedir." [c.1, s.308, h:1]
150- et-Tezhib adlı
eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Ebu
Hatice'nin İmam Cafer
Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet ettiğini nakleder:
"Peygamberimiz (s.a.a)
ramazan ayı geldiğinde müstehap
namazlarını arttırırdı.
Ben de arttırıyorum. Öyleyse siz de arttırın."
[c.3, s.60, h:7]
Ben derim ki: İmam bu arttırma ile ramazan ayının nafile namazı
olan bin rekâtlık
teravih namazını kastediyor. Peygamberimiz
(s.a.a) bu namazı elli
rekâtlık günlük namazlarının içindeki
nafile namazların
dışında kılardı. Bu namazın kılınma şekli ve ramazan
gecelerine
bölüştürülmesi hususunda çok sayıda rivayet
vardır. Ehlibeyt
İmamlarından (hepsine selâm olsun) gelen rivayetlere
göre, Peygamberimiz
(s.a.a) bu teravih namazını tek başına
kılardı, onun cemaatle
kılınmamasını yasaklar ve "Nafileler cemaatle
kılınmaz." derdi.
Peygamberimizin (s.a.a)
kıldığı başka nafileler de vardır. Bunlar
dua kitaplarında
nakledilmiştir. Konumuz dışında kaldıkları için
burada onlara
değinmedik. Bunların yanı sıra Peygamberimizin
(s.a.a) namazlarla,
dualarla ve zikirlerle ilgili bazı adap ve sünnetleri
vardır. Bunları öğrenmek
isteyenler bu konuların ele alınma
ihtimalinin olduğu
eserlere başvursunlar.
151- el-Kâfi adlı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyle Yezid b.
Halife'den şöyle
nakleder: "Bir defasında İmam Cafer Sadık'a (a.s)
'Ömer b. Hanzele,
senden yana namaz vakitleri hakkında bize bilgi
getirdi' dedim. İmam, 'O
bize yalan bağlamaz.' dedi... Dedim ki:
'Ömer bir de şöyle dedi:
'Akşam namazının vakti güneşin battığı
vakittir. Yalnız
Peygamberimiz (s.a.a) yolculukta acele ettiği zamanlarda
akşam namazını geriye
bırakıp yatsı namazı ile birleştirirdi.'
Doğru mu?' İmam, 'Evet,
doğru söylemiştir.' dedi." [c.3, s.276,
h:6]
152- et-Tehzib adlı
eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Talha
b. Zeyd'den, o da İmam
Cafer Sadık'tan, o da babasından (her iki
............................................ 465
sine selâm olsun) şöyle
nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a) yağmurlu
gecelerde akşam namazını
kısa tutar ve yatsı namazını öne alarak
iki namazı bir arada
kılardı ve 'Merhamet etmeyene merhamet
edilmez.' derdi." [c.2,
s.32, h:47]
153- Yine aynı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyle İbn-i Ebu
Ümeyr'den, o da
Hammad'dan, o da Halebî'den İmam Cafer Sadık'ın
(a.s) şöyle buyurduğunu
nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a)
yolculuk sırasında ve
acele bir işi çıktığı zamanlarda, öğle ile ikindi
ve akşam ile yatsı
namazlarını birleştirerek kılardı..." [c.3, s.32,
h:118]
Ben derim ki: Bu
konuda Kuleynî, Şeyh Tusî, oğlu ve Şehid-i
Evvel (Allah hepsine
rahmet etsin) tarafından nakledilmiş çok sayıda
rivayet vardır.
154- Men La
Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde müellif kendi rivayet
zinciriyle Muaviye b.
Veheb'den İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle
dediğini nakleder:
"Sıcak günlerde müezzin öğle namazının ezanını
okumaya geldiğinde
Peygamber (s.a.a) ona, 'Ebrid, ebrid.' derdi.
Ben derim ki: Şeyh Saduk
"ebrid, ebrid" kelimesinin açıklamasıyla
ilgili olarak şöyle
demiştir: "Bu kelime 'berîd' kökünden
türemiş ve 'çabuk ol,
çabuk ol' anlamındadır." Fakat bana öyle geliyor
ki bundan maksat,
sıcaklığın şiddetinin kaybolması ve havanın
serinlemesi için namazın
geriye bırakılmasıdır. Nitekim Alâ'nın
kitabında Muhammed b.
Müslim'in verdiği şu bilgi bunu gösteriyor.
Muhammed b. Müslim diyor
ki: "Bir defasında ben Peygamberimizin
(s.a.a) Mescidinde namaz
kılarken İmam Muhammed
Bâkır (a.s) yanımdan
geçti. Daha sonra benimle karşılaştığında, 'O
saatte sakın farz namaz
kılma. Farz namazını şiddetli sıcakta mı
kılıyorsun?' dedi. Ben
de ona, 'Hayır, ben o zaman nafile kılıyordum.'
cevabını verdim."
155- İhya'ul-Ulûm adlı
eserde şöyle rivayet edilir: "Peygamberimiz
(s.a.a) namaz kılarken
biri yanına gelip oturduğunda namazını
çabuklaştırarak adama
döner ve 'Bir isteğin mi var?' diye sorardı.
Adamın isteğini
karşıladıktan sonra tekrar namaza dönerdi."
[c.7, s.113]
156- Cafer b. Ahmed
Kummî, Zuhd'ün-Nebi adlı eserinde şöyle
der: "Peygamberimiz
(s.a.a) namaza durduğunda, Allah korkusundan
benzi sararırdı ve
göğsünden veya karnından korkuya ka
466......................................
pılmış kimselerin
seslerine benzer bir ses gelirdi."Ben derim ki: Böyle bir
rivayet İbn-i Fehd ve başkaları tarafındanda nakledilmiştir.157- Yine aynı eserde
şöyle yer alır: "Bir başka rivayete göre,Peygamberimiz (s.a.a)
namaza durduğu zaman bir yana atılmış,boş bir elbise gibi
olurdu.158- Bihar'ul-Envar adlı
eserde verilen bilgiye göre Ayşe şöylededi: "Peygamberimiz
(s.a.a) ile normalde karşılıklı konuşurduk.Fakat namaz vakti
gelince, bize karşı sanki birbirimizitanımıyormuşuz gibi
olurdu."159- Müfiduddin Tusî,
el-Mecalis adlı eserinde kendi rivayetzinciriyle Hz. Ali'nin
(a.s), Muhammed b. Ebu Bekr'i Mısır valiliğinetayin ettiği zaman ona
yazdığı mektubun bir yerinde şöyle dediğinirivayet eder: "...Sonra
rükûuna ve secdene dikkat et. Çünkü Peygamberimiz(s.a.a) namazı herkesten
eksiksiz kılmakla birlikteherkesten daha az
zamanda kılardı."160- el-Caferiyyat adlı
eserde müellif kendi rivayet zinciriyleİmam Cafer Sadık'tan
(a.s), o da babalarından Hz. Ali'nin (a.s) şöyledediğini nakleder: "Resulullah (s.a.a) namazda esnediği zamansağ eli ile ağzını
kapatırdı." [s.26]Bu rivayetin benzeri,
ed-Deâim adlı eserde de yer almıştır.161- Şeyh Saduk
İlel'üş-Şerayi adlı eserde kendi rivayet zinciriyleHişam b. Hakem'den, İmam
Musa Kâzım (a.s) ile arasındageçen uzun konuşmanın
bir yerinde şöyle dediğini nakleder: "Niçinrükûda 'Subhane
Rabbiy'el-azîmi ve bihamdihi (Büyük Rabbimi,O'na hamd-ederek
noksanlıklardan tenzih ederim)' derken, secdede'Subhane Rab-biy'el-a'lâ
ve bihamdihi (En yüce Rabbimi, O'-na hamdederek
noksanlıklardan tenzih ederim)' deniyor?' diyesordum. İmam bana şu
cevabı verdi:"Ey Hişam! Peygamberimiz
(s.a.a) miraca çıktıktan sonra namazkılarken ve gördüğü yüce
Allah'ın azametini zihninde tazeleyince,mafsalları titredi ve
kendini dizleri üzerine eğilmiş buldu ve'Subhane Rabbiy'el-azîmi
ve bihamdihi' demeye başladı. Bir süresonra rükûdan doğrulup
yüce Allah'ı öncekinden daha yüksektegörünce, yüz üstü
kapanarak 'Subhane Rabbiy'el-a'lâ vebihamdihi' demeye
başladı. Bu sözleri yedi kere tekrarlayınca içini
................................................ 467
saran korku dindi. İşte
bu yüzden bu sözler rükûda ve secdedesünnet oldu." [c.2,
s.332, h:4]162- Şeyh Verram b. Ebu
Firas'ın Tenbih'ul-Havatır adlı eserindeverilen bilgiye göre
Nu'man şöyle dedi: "Peygamberimiz (s.a.a)saflarımızı ok dizer
gibi düzgün yapardı, öyle ki artık biz böyleyapmaya alıştık. Bir ara
bu düzgünlüğü umursamadığımızı gördü.Bir süre sonra bir gün
öne çıkıp namaza durdu. Tam tekbir alacakken,içimizden birinin
göğsünün önüne çıktığını görünce, 'EyAllah'ın kulları,
saflarınızı düzeltin. Yoksa aranızda ayrılık çıkar.'dedi." [c.2, s.491]163- Yine aynı eserde
verilen bilgiye göre İbn-i Mesud şöylededi: "Peygamberimiz
(s.a.a) namaza başladığımızda, eli ile omuzlarımızdantutarak, 'Saflarınızı
düzgün yapın, eğri-büğrü durmayın.Yoksa kalplerinize
ayrılık düşer.' derdi..."164- Men La
Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde müellif kendi rivayetzinciriyle Davud b.
Husayn'dan, o da Ebu Abbas'tan İmam CaferSadık'ın (a.s) şöyle
buyurduğunu nakleder: "Peygamberimiz(s.a.a) ilk önce
ramazanın ilk on günü itikafa girdi. Bir sonraki yılikinci on gününde
itikafa girdi. Fakat sonra hep son on günü itikafagirmeyi âdet edindi."
[c.2, s.123, h:20]165- Yine aynı eserde
verilen bilgiye göre, İmam Cafer Sadık(a.s) şöyle dedi: "Bedir
Savaşı ramazan ayında olmuştu. Bu yüzdenPeygamberimiz (s.a.a) o
yıl itikafa giremedi. Fakat ertesi yıl ongünü o yıl için ve on
günü bir önceki yıl için olmak üzere yirmi günitikafa girdi." [c.2,
s.120, h:3]Ben derim ki: Buna ve bir önceki rivayete Kuleynî, el-Kâfi adlıeserde yer vermiştir.
[Fürû-i Kâfi, c.4, s.175, h:2]166- el-Kâfi adlı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyleHalebi'den İmam Cafer
Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini nakleder:"(Ramazan ayının) son on
gününe girilince, Peygamberimiz (s.a.a)camide itikafa girerdi.
Onun için kıl bir çadır kurulur, çarşafı dürülürve döşeği katlanırdı.
Oradakilerden biri, 'Kadınlarla ilişkiyi kesermiydi?' diye sordu. İmam
'Hayır, kadınlarla ilişkiyi kesmezdi.'dedi." [Fürû-i Kâfi,
c.4, s.175, h:1]Ben derim ki: Bu
konuda çok sayıda rivayet vardır. Rivayette
sözü edilen kadınlarla
ilişkiyi kesmemekten maksat, ulemanın
dediği ve diğer
rivayetlerin de ifade ettiği gibi, cinsel ilişki kurmanın
serbestliği değil,
onlarla görüşüp konuşmanın caiz oluşudur.
Peygamberimizin (s.a.a) oruçla ilgili adap ve sünnetleri
167- Peygamberimizin
(s.a.a) oruçla ilgili adap ve sünnetleri
hakkında, Men La
Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde müellif kendi rivayet
zinciriyle Muhammed b.
Mervan'dan nakleder ki: İmam Cafer
Sa-dık'ın (a.s) şöyle
dediğini işittim: "Peygamberimiz (s.a.a),
'Hiç bozmuyor.' denecek
kadar çok oruç tutar, sonra 'Hiç oruç
tutmuyor.' denecek kadar
uzun zaman oruç tutmazdı. Sonra gün
aşırı oruç tutmaya
başladı. Sonra pazartesi ve perşembe günleri
oruç tutmayı âdet
edindi. Sonra bu tutumundan dönerek her ayın
üç gününde oruç tuttu.
Bu günler ayın ilk perşembesi, ayın ortalarına
rastlayan çarşamba günü
ve ayın son perşembesi idi. Peygamberimiz
bu tarz oruç için, 'Bu
ömür boyu oruç tutmaya bedeldir.'
derdi."
"Babam (a.s) şöyle
derdi: Allah'ın, kendisine; 'Peygamberimiz
(s.a.a) şöyle yapardı.'
dendiğinde, 'Daha çok namaz kılmaya ve
daha çok oruç tutmaya
çalıştığım için Allah beni azaba
çarptırmaz.' diyen bir
kimseden daha çok nefret ettiği kimse olamaz.
O sanki demek istiyor
ki, Peygamberin (s.a.a) gücü yetmediği
için daha fazla ibadet
yapamadı." [c.2, s.48]
168- el-Kâfi adlı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyle Muhammed
b. Müslim'den İmam Cafer
Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini nakleder:
"Peygamberimiz (s.a.a)
peygamberliğinin ilk döneminde,
'Hiç bozmuyor.'
dedirtecek kadar çok oruç tutar ve sonra 'Hiç oruç
tutmuyor.' dedirtecek
kadar uzun bir süre oruçtan uzak kalırdı.
Sonra böyle yapmaktan
vazgeçerek gün aşırı oruç tutmaya başladı.
Bu, Davud Peygamberin
(a.s) oruç tutma şeklidir. Sonra böyle
yapmaktan vazgeçerek
teşrik günlerinde (her ayın on üç, o dört ve
on beşinci günlerinde)
oruç tutmaya başladı. Sonra bundan da
vazgeçerek bu üç günü,
ayın üç on gününe bölüştürdü. Ayın ilk ve
son perşembe gününü ve
orta çarşamba gününü oruç tutuyordu.
Vefatının önceki
döneminde böyle yapıyordu." [c.4, s.90, h:2]
Bu konu ile ilgili çok
sayıda rivayet vardır.
169- Yine aynı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyle abid
Anbe-se'den şöyle
nakleder: "Resulullah (s.a.a) şaban ve ramazan
ayları ile her ayın üç
gününde oruç tutma alışkanlığı olduğu hâlde
............................................. 469
vefat etti." [c.4, s.91,
h:7]
170- Ahmed b. Muhammed
b. İsa'nın, en-Nevadir adlı eserinde
Ali b. Nu'man'a, onun da
Zar'a'ya dayanarak verdiği bilgiye göre
Semaa şöyle dedi: "Bir
defasında İmam Cafer Sadık'a (a.s),
'Peygamberimiz (s.a.a)
şaban ayında oruç tuttu mu?' diye sordum.
'Evet, ama hep-sini
tutmadı' dedi. Kendisine, 'Peki kaç gününde
oruç tutmadı?' dedim.
'Tutmadığı günler oldu.' diye cevap verdi. Üç
kez aynı soruyu sordum,
yine aynı cevabı aldım. 'Tutmadığı günler
oldu.' sözüne yeni bir
şey eklemedi. Aynı soruyu ertesi yıl sordum.
Aldığım cevap aynı
oldu."
171- Mekarim'ul-Ahlâk
adlı eserde Enes'in şöyle dediği rivayet
edilir: "Peygamberimizin
(s.a.a) oruç tuttuğu günlerdeki yemeği iftarda
ve sahurda genellikle
tek cinsten bir içecekti. Kimi zaman
bu içecek sütten ibaret
olurdu, kimi zaman da içine ekmek doğranmış
su olurdu..." [s.32]
172- el-Kâfi adlı eserde
müellif kendi rivayet zinciriyle İbn-i
Kad-dah'ın İmam Cafer
Sadık'tan (a.s) şöyle naklettiğini rivayet
eder: "Pey-gamberimiz
(s.a.a) orucunu taze hurma mevsiminde
taze hurma ile ve kuru
hurma mevsiminde kuru hurma ile açardı."
[Fürû-i Kâfi, c.4,
s.153, h:5]
173- Yine aynı eserde
Kuleynî, kendi rivayet zinciriyle Sekunîden
o da İmam Cafer
Sadık'tan (a.s) babası İmam Muhammed
Bâkır'ın (a.s) şöyle
dediğini nakleder: "Peygamberimiz (s.a.a) oruçlu
günlerinde helva
bulamadığı zaman su ile orucunu açardı. Bazı
rivayetlere göre ise
kimi zaman kuru üzümle iftar ederdi." [Fürû-i
Kâfi, c.4, s.152, h:1]
174- el-Muknia adlı
eserde verilen bilgiye göre Âl-i Muhammed-
den (hepsine selâm
olsun) şöyle nakledilir: "Bir içim su ile bile
olsa sahura kalkmak
müstehaptır." Yine rivayet edilmiştir ki:
"En faziletli sahur
yemeği hurma ile kavrulmuş undur. Çünkü Peygamberimiz
(s.a.a) sahurda bunları
yerdi." [s.50]
Ben derim ki: Bunlar
oruçla ilgili uygulanan sünnetlerdir. Sırf
Peygamberimizin (s.a.a)
uyguladığı bu konudaki sünnetlerden biri
"Savm-ı Visal" diye
anılan ve sadece Peygamberimize has özelliklerden
biri sayılan kesintisiz
oruçtur. Bu oruç bir günden fazla bir
süre iftar etmeksizin
tutulur. Peygamberimiz (s.a.a) bu orucu
ümmetine yasaklamıştı.
Bu konuda, "Siz bu oruca dayanamazsı
470................................
nız. Benim içinse Allah
katında beni yedirip içirip doyuracak bir
şeylerim var.' dedi."
[Tehzib'ül-Ahkâm, c.4, s.307, az bir farkla]
175- Mekarim'ul-Ahlâk
adlı eserde verilen bilgiye göre, Peygamberimiz
(s.a.a) çoğu zaman
harise yer ve sahuru da onunla
yapardı. [s.29]
176- Men La
Yahzuruh'ul-Fakih adlı eserde şöyle rivayet edilir:
"Peygamberimiz (s.a.a)
ramazan ayı girdiğinde, elindeki bütün esirleri
serbest bırakır ve bütün
dilencilere sadaka verirdi." [c.2, s.61,
h:10]
177- Daâim'ul-İslâm adlı
eserde İmam Ali'den (a.s) şöyle rivayet
edilir: "Ramazanın son
on gününde Resulullah (s.a.a) yatağı,
döşeği dürer ve kendini
ibadete verirdi. Ramazanın yirmi üçüncü
gecesi aile fertlerini
uyandırır ve uyanmayanların yüzlerine su serperdi.
Hz. Fa-tıma (a.s) da o
gece ailesinin hiçbir ferdini uyutmazdı.
Uyumasınlar diye o gün
onlara az yemek yedirirdi. O geceye gündüzden
hazırlanır ve 'Gerçek
mahrum, bu gecenin hayrından mahrum
olandır.' derdi." [c.1,
s.289]
178- el-Mukni' adlı
eserde şöyle yer alır: "Kurban Bayramında
namazdan sonra, Ramazan
Bayramında ise namazdan önce bir
şeyler yemek sünnettir."
[s.46]
Peygamberimizin (s.a.a) Kur'ân okuma ve dua konularındaki
adabı
179- Peygamberimizin
(s.a.a) Kur'ân okuma ve dua konularındaki
adabı hakkında, Şeyh
Tusi el-Mecalis adlı eserinde kendi
rivayet zinciriyle
Ebu'd-Dünya'dan İmam Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğu-
nu rivayet eder: "Peygamberimizi (s.a.a) Kur'ân okumaktan
alıkoyan tek hâl
cünüplük idi."
180- Mecma'ul-Beyan adlı
eserde Ümmü Seleme'den şöyle
nekleder: "Peygamberimiz (s.a.a) Kur'ân okurken her ayetin sonunda
ara verirdi." [c.10,
s.378]
181- Ebu'l-Futuh
Tefsirinde şöyle naklediliyor: "Peygamberimiz
(s.a.a) 'Musebbihat'
diye anılan sureleri okumadan uyumazdı ve
'Bu surelerde bin
ayetten daha faziletli bir ayet var.' derdi. (İmamdan)
'Musebbihat sureleri
hangi surelerdir?' diye sormaları üzerine,
'Bunlar Hadîd, Haşr,
Saff, Cuma ve Teğâbun sureleridir.' karşılığını
vermiştir." [c.11, s.30]
Ben derim ki: Bu
rivayete, Mecma'ul-Beyan adlı eserde de
İrbaz b. Sariye'den
nakledilerek yer verilmiştir. [c.9, s.226]
..........................................................................................
471
182- İbn-i Ebu Cumhur'un
ed-Dürer'ül-Leâlî adlı eserinde Cabirden
şöyle nakleder:
"Peygamberimiz (s.a.a), 'Tebâreke (Mülk) ve
Elif Lâm Mîm Tenzîl
[Secde]' surelerini okumadan uyumazdı.
183- Mecma'ul-Beyan adlı
eserde şöyle geçer: Hz. Ali'den (a.s)
bir hadisinde şöyle
rivayet edilmiştir: "Peygamberimiz (s.a.a), 'A'lâ'
suresini okumayı
severdi. İlk defa 'Subhane Rabbiy'el-A'lâ (yüce
Rab-bim noksanlıklardan
münezzehtir.)' diyen kişi Mikâil'dir."
[c.10, s.473]
Ben derim ki: Bu
rivayetin baş tarafı ed-Dürr'ül-Mensûr'dan
nakledilerek
Bihar'ul-Envar adlı eserde yer almıştır. Peygamberimizin
(s.a.a) Kur'ân okurken,
ya da bazı sureleri veya belirli ayetleri
okurken ne dediği
hakkında başka rivayetler vardır. İsteyenler
onların
bulunabilecekleri kaynaklara başvurabilirler.
Peygamberimizin (s.a.a)
Kur'ân'a sarılmaya, anlamı üzerinde
düşünmeye, gösterdiği
yolu izlemeye, onun nuru ile aydınlanmaya
teşvik eden birçok
konuşmaları ve açıklamaları vardır. Peygamber
efendimiz (s.a.a)
insanlara telkin ettiği kemâllerin öncüsü ve her
hayra doğru koşanların
önde geleni idi. Meşhur rivayete göre o,
"Hûd suresi saçlarımı
ağarttı."1 diyen kişidir.
Rivayete göre2 İbn-i
Mesud şöyle dedi: "Bir
defasında Peygamberimiz (s.a.a) bana
Kur'ân'dan birkaç ayet
okumamı emretti. Ben de ona Yunus suresinden
bir parça okudum. "Orada insanların tümü gerçek
mevlâları olan Allah'a
döndürülürler..."
(Yûnus,
30) ayetine sıra geldiğinde,
mübarek gözlerinin
yaşlarla dolduğunu gördüm."
Bu saydıklarımız,
3 Peygamberimizin (s.a.a) sünnetlerinden
ve
edeplerinden
seçmelerdir. Bunların çoğu hakkında Şiî ve Sünnî
kaynaklardan gelen çok
sayıda rivayet ve her iki mezhebe ait kitaplarda
tekrarlanan nakiller
vardır. Kur'ân bu sünnetleri ve edepleri
teyit etmekte, hiçbirini
reddetmemektedir. Hidayet eden Allah'tır.
1- Resul-i Ekrem (s.a.a)
bu sözüyle, yüce Allah'ın Hûd suresindeki şu ayetine
işaret etmektedir:
"O hâlde...
emrolunduğun gibi dosdoğru ol." (Hûd, 112)
2- Bu hadise burada,
kendi orijinal nakliyle değil, anlamı olarak yer verilmiştir.
3- Biz bütün bu
hadisleri, Peygamberimizin sünnet ve adabı ile ilgili olarak
önceleri yazdığımız
"Sünen'ün-Nebi" adlı kitabımızdan naklettik.
----------------------------
Asrın en büyük tefsiri olan el-Mizan Tefsirinin 6. cilden faydalanılarak hazırlanmıştır
www.islamkutuphanesi.com
Dualarınızda bizleri unutmayın lütfen:)