BİRİNCİ BÖLÜM

İmam Hüseyin (a) hicri dördüncü yılında Şaban ayının beşinci gününün akşamı, bir görüşe göre de üçüncü gününde dünyaya gelmiştir. Bazıları da, hicri üçüncü yılında Rebi'ul Evvel ayının sonlarında dünyaya geldiğini söylemişlerdir. İmam'ın (a) doğumu hakkında daha farklı rivayetler de mevcuttur. İmam (a) dünyaya geldiğinde, Cebrail bin melek ile birlikte Resulullah'ın (s) huzuruna varıp tebrikte bulundu. Fatimetü'z-Zehra (aleyha selam) çocuğunu alıp Resulullah'a (s) götürdü. Peygamber onu görünce sevindi ve Hüseyin adını verdi ona. İbn-i Abbas "Tabakat" kitabında Abdullah b. Bekr b. Habib-i Sahmi'den ve o da Hatem b. San'a'dan şöyle rivayet eder: Abbas b. Abdül Muttalib'in zevcesi Ümm'ül Fazl şöyle dedi: "Hüseyin (a) dünyaya gelmeden evvel, bir gece rüyamda, Peygamberin bedeninden bir parçanın ayrıldığını ve benim kucağıma bırakıldığını gördüm. Rüyamı Resulullah'a (s) anlatıp tabir etmesini istedim. Buyurdu ki; Eğer rüyan sadık rüyalardan ise,

kızım çok yakında bir erkek çocuğuna sahip olacak ve ben de emzirmen için onu sana vereceğim." Bir süre geçti ve Hz. Fatıma (a) bir erkek çocuğu dünyaya

getirdi ve emzirmem iç onu bana verdiler. Bir gün onu Resulullah'a (s) götürdüm. O hazret, Hüseyin'i (a) alıp dizi üzerine oturttu ve öpmeye başladı. Bu arada Hüseyin (s) altını ıslattı ve bir damlası da Peygamberin elbisesine düştü. Hızla ve şiddetle onu Peygamberin kucağından öyle uzaklaştırdım ki ağlamaya başladı. Resulullah (s) öfkeli bir ses tonuyla: "Ağır ol Ümm'ül Fazl! Benim elbisem yıkanır; ama sen çocuğuma eziyet ettin" buyurdu. Ben Hüseyin'i (a) kendi haline bırakıp su getirmek için odadan çıktım. Döndüğümde Resulullah'ın (s) ağladığını gördüm. "Ey Allah'ın Resulü (s), neden ağlıyorsunuz!" dedim. Peygamber: "Az önce Cebrail gelip ümmetimin bu çocuğu öldüreceği haberini verdi!" buyurdular. Muhaddisler şöyle rivayet etmişler: Hüseyin (a) bir yaşını doldurduktan sonra muhtelif suretlerde ve yüzleri kırmızı renginde on iki melek Resulullah'ın (s) huzuruna varıp kanatlarını açarak şöyle dediler: "Ya Muhammed, Kabil'in Habil'e yaptığı zulme oğlun Hüseyin (a) de uğrayacak, Habil'e verilen mükafat ona da verilecek ve onu öldürenler ise Kabil'in duçar olduğu azaba duçar olacaklar." Bu arada göklerdeki bütün mukarreb

melekler Resulullah'ın (s) huzuruna müşerref olup Hüseyin'in (a) öldürülme hadisesi hakkında tesliyette bulundu, Allah'ın bu şehadete karşılık tayin buyurduğu mükâfat hakkında bilgi verdi ve Hüseyin'in (a) kabrinin toprağını Resulullah'a (a) gösterdiler. Bu durum karşısında Peygamberin ağzından çıkan cümleler şunlar oldu: "Allah'ım! Oğlum Hüseyin'i (a) aşağılayanı aşağıla, onu öldüreni öldür ve amacına ulaştırma." Hüseyin (a) iki yaşına girdiğinde Resulullah (s) bir yolculuğa çıktı. Aniden yolda durup "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" –Biz Allah'ınız ve şüphesiz O'na döneceğiz- dedi ve gözlerinden yaş süzüldü. Ağlamasının sebebini  sordular. Buyurdu: "Şimdi Cebrail inip, Kerbela denilen Fırat nehrine yakın bir yerde oğlum Hüseyin (a) öldürüleceği haberini verdi." Sordular: "Ya Resulullah (s), onun katili kimdir?" Buyurdu: "Yezit adında biridir. Şimdiden oğlum Hüseyin'in (a) öldürülüşünü ve defnedildiği yeri gözlerimle görür gibiyim." Resulullah (s) bu üzücü seferden döndükten sonra

minbere çıkıp bir hütbe okuyarak halka nasihatta bulundu. Sonra sağ elini Hasan'ın (a) ve sol elini de Hüseyin'in (a) başına koydu, yüzünü gökyüzüne çevirip dedi: "Allah'ım, Muhammed Senin kulun ve peygamberindir; bu ikisi de benim Athar Ehl-i Beyt'imden ve zürriyemin seçkinlerindendir. Onları kendi ümmetimin arasında halife bırakıyorum. Cebrail, bu oğlumun aşağılanarak öldürüleceği haberini verdi bana. Allah'ım! Şehadeti ona mübarek kıl, onu şehidlerin serveri kıl, şehadetini de katilleri için kutlu kılma." Resulullah'ın (s) sözü buraya varınca mecliste bulunanların ağlama sesi yükseldi. Peygamber buyurdu: "Ona nasıl ağlar ve yardımına koşmazsınız?" Bunu dedikten sonra mesccidden çıktı. Kısa bir süre sonra yeniden mescide döndü, yüzünün rengi değişmişti. Yaşlı gözleriyle kısa bir hutbe okudu ve dedi: "Ey insanlar, sizin aranızda iki büyük emanet bırakıyorum; biri Kur'an ve diğeri Ehl-i Beyt'imdir. Onlar benim sevgi beslediğim kişilerdir, kalbimin  eyveleridirler, benim canımdırlar. Onlar (Kur'an ve Ehl-i Beyt'im) Kevser havuzunda bana gelinceye değin birbirlerinden ayrı düşmezler. Bilin ki ben kıyamet günü bu iki büyük emaneti bekleyeceğim. Allah Teala'nın sizden istememi emrettiği Ehl-i Beyt'ime sevgi dışında siz bir şey sormayacağım. O halde iyice düşünün, kalbinizde Ehl-i Beyt'imin düşmanlığını taşıyarak ve onlara zulmetmiş olarak kıyamet günü beni mülakat etmeyin. Bilmiş olun kıyamet günü ümmetim üç (farklı) bayrak altında

bana gelecekler: Bazıları siyah bir bayrak altında bana gelecekler. Bu görüntü melekleri inletecektir. O bayrağın sahipleri benim karşımda duracaklar. "Siz kimsiniz?" diye soracağım onlara. Benim adımı unutarak diyecekler "Biz tevhid ehliyiz ve arabız." Onlara: "Ben arap ve acemin peygamberi Ahmed'im" diyeceğim. "Senin

ümmetindeniz" diyecekler. "Benden sonra Kur'an ve Ehl-i Beyt'im hakkında nasıl davrandınız?" diye soracağım. Diyecekler: "Kur'anı zayi ve emirlerine uymayı terkettik, Senin Ehl-i Beyt'ini nabud etmek ve yeryüzünden silmek istiyorduk." Onlardan yüz çevireceğim ve onlar susuz bir halde ve siyah yüzleriyle benden

uzaklaşacaklar. Diğer bazıları gelecekler ve bunların bayrağı birinci grubun bayrağından daha siyah olacaktır. Bunlara "Aranızda bıraktığım iki büyük ve küçük emanet; Kur'an ve Ehl-i Beyt hakkında nasıl davrandınız?" diye soracağım. Diyecekler ki: "Kur'an'a karşı muhalefet ettik ve Ehl-i Beyt'ini de aşağılayarak darmadağın ettik." Onlara "Benden uzak durun" diyeceğim. Onlar da yüzü kara ve susuz bir halde gidecekler. Yüzlerinden nur yağan üçüncü bir grup da yanıma gelecekler ve ben onlara "Siz kimsiniz?" diye soracağım. Onların cevabı: "Tevhit sözünü yücelten, takva ehli ve Muhammed'in (s) ümmetindeniz; dini inançlarında sarsılma ve tereddüde yer vermeyen hak ehlinin mirasçılarıyız. Biz Aziz Allah'ımızın kitabı Kur'an'ı elimize alarak helalını helal ve haramını da haram olarak kabul ettik. Peygamberimiz Muhammed'in (s) Ehl-i Beyt'ini sevdik, onları kendimiz gibi kabul edip onlara yardım etmede ve düşmanlarıyla savaşmada ihmal etmedik" olacaktır. "Ne mutlu size" diyeceğim onlara. Ben sizin Peygamberiniz Muhammed'im (s), siz dünyada söylediğiniz gibi yaşadınız. Daha sonra Kevser havuzundan onlara su vereceğim. Güler yüzle ve mutlu bir halde  cennete doğru gidecek ve orada ebedi olacaklardır.