MEDİNE EVLERİ

Sonra İmam Seccad (a) ehli ve ailesiyle birlikte Medine'ye girdi. Akrabalarının, yakınlarının ve tayfasının evlerine baktı. Sanki evler kendi hamilerini kaybettikleri için matemli kadınlar gibi ağlıyor, sızlıyorlardı. Sanki İmam'dan (a) kendi sahiplerini soruyor ve böylelikle de İmam'ın (a) içindeki ateşi alevlendiriyor, hüznünü artırıyorlardı. Hüseyin'in (a) sehipsiz evi feryad ederek ey insanlar, böyle ağladığım için beni mazur görün ve bu büyük müsibette bana yardımcı olun diyordu. Çünkü benim, ayrılıklarından yakındığım insanlar üstün ahlak sahipleriydi. Gecemle, gündüzümle benimleydiler. Karanlıklarımın ve seherlerimin nuruydu, şeref çadırının ipleri, benim iftiharım, güç ve kuvvetimin sebebiydi onlar. Benim ay ve güneşimdi onlar. Nice geceler kendi yücelikleriyle üstümdeki korkumu  attılar, ihsanda bulunarak hürmetimi artırdılar. Seher vakitlerindeki münacatlarını bana duyurdular, değerli sırlarıyla beni kıymetli kıldılar. Nice günler meclisleriyle beni süsledi ve faziletleriyle muaattar kıldılar. Benim kuru tahtalarımı mülakatlarıyla sulayıp yeşerttiler. Kendi uğurlarıyla benim uğursuzluğumu ortadan kaldırdılar. Nice menkıbe dalları etkiler benim arzu tarlama ve beni müsibetlerden mahfuz tuttular. Nice sabahlar onların varlığıyla kendimi saraylardan üstün gördüm. Onlarla iftihar ediyordum, onlarla mutluydum. Nice ümitsizlikleri ihya edip ümide dönüştürdüler. Çürümüş bir kemik gibi varlığımın eşiğine saklanmış nice korkuları çıkarıp dışarı attılar. Fakat zaman beni kıskanıp onları ölüm oklarına hedef etti, düşmanlar arasında yalnız ve kimsesiz bıraktı. Onların parmak işaretleriyle işleyen

yücelik dairesi parçalanmış, erdemler abidesi onları kaybetmekle şikayete başlamış, iyilikler mücessemesi o yüce insanların bedeninin parçalanmasıyla darmadağın olmuştur bu gün. Allah'ın hükümleri onların yüzünü göremedikleri için bu gün nalandır. Bu savaşta kanı dökülen o Rabbani insan hani, bu müsibetler arasında bayrağı yere düşen kemal ordusu nerde? Ağlamada insanoğlu bana eşlik etmez ve bu müsibette cahil insanlar beni yalnız bıraksa şayet, eski toprak yığınlarının, viran olmuş evlerin duvarlarının bana eşlik etmesi de yeter. Çünkü onlar da benimle birlikte ağlıyor, benimle birlikte matemdedir. Şayet duyacak olursanız, namazlar da o hak yolu şehidlerine ağlamakta ve yas

tutmaktalar. Yücelik ve keramet onları görmek için can atmakta, ihsan ve kerem onları görmekle sürur ve neşata kavuşmayı istemektedir. Mescidlerin mihrabları onların firakında giryandır, dilek sahiplerinin dilekleri onların ihsanı için feryad etmektedir. Eğer bunları duyacak olsaydınız elbette hüzün ve elem dolu olur ve bu büyük müsibette ihmalkar olduğunuzu anlardınız. Hatta sadece benim yalnızlığımı ve ezikliğimi görseniz, bendeki meclislerde onların yokluğunu hissetseniz sabırlı kalpleri inciten ve göğüslerdeki hüznü coşturan bir görüntü canlanacak gözleriniz önünde. Beni kıskanan evler şimdi beni kınamakta ve benimle alay etmekte. Zamanın tehlikeleri bana galebe etti. Onların

yerleşip uyudukları ev olmayı ne kadar da özlemişim. Keşke insan olsaydım. Kendimi kılıçlara siper ederek, onların yaşaması için kendimi feda etseydim. Onlara kılıç çeken, mızrak yönelten düşmanlardan intikam alabilseydim ve onlara taraf gelen okları defedebilseydim keşke. Madem bu iftihardan yoksun kaldım, en azından o bedenleri ihtiva eden yer olsaydım ve onların tertemiz bedenlerini korusaydım keşke. Ah, ah! Eğer o yüce ve fedakâr insanların makberi ben olsaydım, var gücümle onları muhafaza eder, eski borçlarımı ödemeye çalışırdım. O bedenlerin üstüne  taş düşmesine engel olurdum, itaatkâr köleler gibi onların huzurunda dururdum. O nurani yüzlerin ve parelenmiş bedenlerin altına ihsan ve ikram halısı sererdim. Onlarla beraber olma arzusuna kavuşmuş olur ve karanlıklarda onların nurundan faydalanırdım. Ne kadar da bu arzulara kavuşmak istiyorum ve onların ayrılığında ne kadar da yanıp tutuşuyorum. Dünyadaki hiçbir nale benimki kadar olamaz ve bu yarama onların vücudundan başka hiçbir ilaç şifa veremez. Fakat ben onları kaybetmekle matem tuttum, yasa büründüm, sabır ve tahammülden naümid oldum ve

dedim: "Ey feleğin huzuruna neden olanlar, görüşmemiz kıyamete kaldı." İkn-i Kutaybe o sahibsiz evlere bakıp ağlarken ne de güzel demiştir: "Al-i Muhammed'in (s) evlerinden geçerken, onların bulunduğu günkü evler olmadığını gördüm. Allah bu evleri de sahiplerini de rahmetinden uzak salmasın. Bu evlerin sahiplerinden boş ve yoksun olduğunu düşünüyorum bugün. Bilmiş olun ki onların Kerbela'da şehid düşmesiyle, Müslümanlar zillet yükünün altına girmiş oldu. Bu zilletin izleri şimdiden görülmektedir. Peygamberin evlatları her zaman halkın sığınağı olmuştur. Şimdi ise kalpler için büyük bir müsibet olmuşlardır. Hüseyin'in (a) şehid olmasıyla hastalar gibi güneşin yüzünün sarardığını ve yeryüzünün sarsıldığını görmedin mi?" Ey Ebu Abdillah'ın (a) musibetini duyan insan, bu acı ve matemde Resulullah'ın (s) evlatları gibi olmalısın.