www.EhlibeytKutuphanesi.com  |  www.IslamKutuphanesi.com

İçindekiler

 

                                                       2 - CİHAD AYETİ

        Allah'u Teala buyuruyor ki; "Ey iman edenler, sizlere ne oldu da Allah yolunda savaşa çıkın dendiği zaman olduğunuz yerde de ağırlaşıp kaldanız; Ahireti bırakıp da dünya yaşamına mı razı oldunuz! Fakat dünya hayatının faydası, ahirete göre pek azdır. Hep birden savaşa çıkmazsanız sizi acıkıl bir azapla azaplandırar ve yerinize sizden başka bir topluluk getirir; Ve siz ona hiç bir zarar veremeısiniz
ve
 

134


Allah'ın her şeye güeü yeter." (1)

       
Bu ayet. apaçık olarak sahabenin savaştan kaçıp ona yanaşmadıklarını ve dünya hayatına bağlandıklarını bildiriyor. Allah'u teala onları bu işlerinden dolayı kınamakta, ve başka bir toplumu kendilerini yerlerine geçirmekle tehdid etmektedir. Bu tehdit çeşitli ayetlerde zikrolmuştur. ve bu, onların defalarca savaştan kaçtıklarının apaçık delilidir.

        Örneğin bir ayette: "Eğer dinden yüz çevirirseniz, yerinize bir başka topluluğu getirir; Sonra görürsünüz ki onlar size benzememektedirler" (2) diye buyurmaktadır.

        Ve bir başka yerde de: "Ey iman edenler; içinizden kim dininden dönerse, Allah da (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği müminlere karşı alçak gönüllü kafirlere karşı ise güçlü ve onurlu Allah yolunda cihad eden ve kınayıeının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir Bu Allah'ın bir lutfu ve ihsanadır onu dilediğine verir"  (3)

        Eğer bu hususu te'kit eden ve açıkça şianın sahabeyi üç kısıma ayırmasındaki haklılığını isbat eden ayeılerin hepsini burada zikrederek açıklamak istesem, bu kendi başına bir kitab olur.

        Kur'an'ı kerim bu hususu en kısa ibaret ve en kamil tabirle şöyle açıklamıştır: "içinizde öyle kişiler bulunmalı ki onlar sizleri hayıra çağırsın, size iyiliği emretsin, kötülükten alıkoymağa çalışsın ve onlardır kurtuluşa ve muradına erenler. Kendilerine apaçık deliller getirdikten sonra da yine bölük bölük olanlara, yine ayrıllğa düşenlere benzemeyin ki
----------------
1. Tevbe / 38-39
2- Muhammed / 38
3- Mâide / 54
 



134

onlaradır büyük azap. "O gün bir gündür ki bazı yüzler ağarır ve bazı yüzler kararır; Yüzleri kararanlara denir: İnandıktan sonra kafir mi oldunuz? Kafir olmanaza karşılık tadın azabı. Yüzleri ağaranlara gelince; onlar Allah'ın rahmetindedir. Onlar o rahmette ebedi olarak kalırları.

        Hiç bir araştırmacıya gizli kalmayacağı gibi bu ayetlerin muhatabı sahabedir.

        Bu ayetler, onları, apaçık delilleri gördükten sonra tefrikadan sakındırmakta ve azap vadeleriyle tehdid etmektedir; ve saha bey i iki gruba ayırmaktadır; bir grubu kıyamet günü beyaz yüzlü olarak mahşere gelecek; Bunlar Allah'a şükreden ve onun rahmetine layık olanlardır. Öteki grup ise. siyah yüzlü olarak haşredilecekler; Bunlar ise müslüman olduktan sonra İslam'dan dönenlerdir; Ve Allah'u teala onlara azap va'dctmiştir.

        Herkese malumdur ki sahabc Peygamberden sonra ihtilafa düşmüş ve fitnelcre kapılmıştır. Hatta iş, o yere varmışlir ki. birbirleriyle kanlı savaşlara girişmişlerdir.

Yukarıda zikrcttiğimiz ayetleri, te'vil yoluyla zahiri manalardan çıkarmak doğru değildir.

3 - HUŞU' İLE İLGİLİ AYET:

        Allah'u teala buyuruyor ki:

        "Müminlerin, Allah ve Kur'an'dan inen ayetler anıldığı
vakit, korkup itaat etmelerinin vakti gelmedi mi'? ki önceden kendilerine kitap verilenlere benzemesinler. Onların peygamberiyle araları uzayıp açıldıkça kalpleri katılaştı  ve

------------------------------


1- Ali imran / 104-6

135



onların çoğu emirden çıkanlardırlar" (l) Suyüti, Durr'ul'Mensur adlı tefsirinde şöyle nakletmişti!"'. Ashap Mekke'de çektikleri zorluklara rağmen Medine'de refaha kavuştular. Bu refah, onları biraz soğuttu; bu nedenle bazı şeylerde gevşediler. Bu yüzden şu ayet'i kerime indi ki; "Müminierin Allah ve kuran'dan inen ayetler amldığı vakıt.... "Bir başka hadise göre Resulullah (s.a.v) buyurmuştur ki:

        "Allah muhacirlerin kalplerinin kur'an'ın inişinden on yedi yıl sonra gevşediğini görünce bu ayeti indirdi".

       
Sahabe, Ehl-i sünnet'in dediği gibi insanların en iyisi olsalardı, onların kalpleri on yedi yıllık bir zaman sonunda katılaşmaya başlarnal. ve Allah onları bu durumlarından ötürü kınamazdı.

       Bu bir kaç ayet, sahabeden bir kısmının adil olmadıklarına delalet ediyor.

        Eğer peygamber'in hadislerini de inceleyecek olursak daha bir çok delil bulabiliriz. Ben konuyu uzatmak isLeınediğimden dolayı o hadislerden sadece bazılarına değinceeğim.

        Konuyu etraflıca inceleyen kimse bu hususda bir çok hadisin kaynaklarda nakledildiğini görecektir.

               2- RESULULLAH(S.A. V) IN SAHABE HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ

        1- Havuz Hadisi:

Resulullah (s.a.s) buyurmuştur ki: Kıyamette (havuzun) başında durduğum an bir grupla karşılaşacağım ve onları tanıyacağım o anda onlarla benim aramdan bir kişi kalkıp

----------------

ı
- Hadid / 16

136

onlara gelin diyecek. Ben nereye doğru gelsinler diyeceğim. "Allah'a andolsun ki cehenneme doğru diyecektir? "Bunlar ne yapmışlar?" diye soracağım bunlar senden sonra dinden çıkıp cahiliyete döndüler diyecektir. Bunların içerisinden
- sürüden ayrılıp kendi başına yayılan develer gibi - az bir grup dışında kurtulan olmayacaktır." (1)

        Ve yine Resulullah (S.A. V): "Ben sizlerden önce havuza varacağım. Bana gelen herkes o havuzun suyundan içer ve artık susamaz. Bazı gruplar da bana gelirler ki ben onları tanırım, onlar da beni tanırlar. O arada benimle onların arasına ayrılık düşer; "Bunlar benim ashabımdır, diye seslenirim. "Sen bilmiyorsun, bunlar senden sonra ne yaptılar?" denilir Bunun üzerine bende: "Benden sonra dinimi değiştirenler uzak olsun, uzak olsun derim"  (2) buyurmuştur.

        Eğer Ehl-i sünnet alimlerinin, sihah ve müsnedlerinde yazmış oldukları bu hadislere iyice dikkat eden olursa anık ashaptan çoğunun Resulul1ah'tan sonra dinden döndüklerinde ve dinin hükümlerini değiştirdiklerinde bir şüphesi kalmaz. Gerçekte, Resulullah'tan sonra az bir grup dışında herkes hakka sırt çevirdi.

        Bu hadisi sadece üçüncü kısım sahabeye tatbik ettiremeyiz; Çünkü Resulullah (S.A.V) açıkça sözkonusu hadisde, bunlar benim ashabımdır diye buyurmuştur. Bu hadisler, geçmişte naklettiğimiz ashabın dinden döneceğini haber veren ve onları azapla tehdid eden ayetlerin mana ve tefsiri durumundadırlar.
---------

1- Sahihi Buhari c.3. s.94.-99  ve s.156. ve c. 3. s. 32. ve Sahih-i Müslim c. 7. s. 66, Hadis'i Han.
2- Sahih'i Buhari c.3, s.94-99. ve s. 156 ve .c .3 ,s .32 .ve Sahih-i Müslim c.7. s.66- Hadis-i Havz

137



                         2- DÜNYA İÇİN YARIŞMAK HUSUSUNDAKİ HADİS:

        Resulullah(s.a.v) buyurmuştur ki: «Ben sizden önce kıyamette havuzun başına varacağım: ve amellerinize şahidim. Allah'a andolsun ki ben şimdi havuzumuzu görüyorum. Yerdeki hazinelerin (veya yerin) kilitlerinin) bana verildiğini görüyorum. Allah'a andolsun ki benden sonra müşrik olmanızdan korkuyorum, benden sonra dünya için yarışmanızdan korkmuyorum" (l).

        Resulullah'm buyurduğu haktır. Ashap, dünya için o kadar birbirleriyle yarıştılar ki, hatta dünya için kılıç çekip savaşıp birbirlerini tekfir ettiler.

        Sahabeden bazılarının altın ve gümüş biriktirdikleri meşhurdur. Hatta Mes'üdi "Muruc'uz zeheb" adlı eserinde ve Tabari ve başkaları yazıyorlar ki: sadece Zübeyr'in serveti elli bin dinar bin tane at bin tane köleye ulaşmıştı diğer malları da Basra, Küfe, Mısır ve başka şehirlerde mevcut idi. (2)

        Ve yine Talha'nın Irak'tan günlük geliri bin dinar olduğu nakledilmiştir. Bazıları, bu gelirin daha fazla olduğunu bile söylemişlerdir.

        Abdurrabman bin Avf'ın yüz atı, bin devesi, on bin koyunu olduğu yazılmıştır. Hatta öldükten sonra kadınlarına verilmek için ayrılan
-------------------
1- Sahih'i Buhari c. 3. s. 100, 101
2- Mucuc'uz zeheb c. 2. s. 341


138

mallarının sekizde biri 84 binmiş. (l) Osman ibn'i Affan kendinden sonraya sayısız miktarda koyun, deve ve emlakının yanısıra yüz elli bin dinar da bırakmıştı. Zeyd ibn'i sabit öldükten sonra yüz bin dinar değerindeki emlakının haricinde o kadar altın ve gümüş bırakmıştı ki onları taksim için baltalarla kırıyorlardı. öyle ki bir kaç kişinin eli balta sallamaktan yaralandl (2)
.
        Bunlar bazı basit örneklerden ibarettir. Bu gibilerinden tarihte çok kaydedilmiştir. Ben bu konuyn fazla uzatmak istemediğimden bu kadarıyla yetiniyorum. Bütün bunlar gösteriyor ki, dünya, ashabı kendine çekmiş ve onların gözlerini kamaştırmıştı.



                3
- SAHABE'NİN, KENDİLERİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

        1- Resulullah'ın sünnet'ini değiştirdiklerine dair sahabenin itirafı:

       
Ebu Said'i Hudri'den naklolunmuştur ki, şöyle demiştir: Resulullah, Ramazan ve kurban bayramında musellaya giderdi; Ve oradaki ilk işi, bayram namazını kılmaktı. Sonra saflarda oturan halka nasihat eder; onlara bazı şeyleri yapmayı yahut onları terketmeği emrederdi... Ve sonra kalkıp giderdi. Ebu Said diyor ki; halk da aynı şeye alışmışlardı ta ki bir gün Medine'nin valisi Mervan'la birlikte kurban veya Ramazan bayramında musallaya geldik. Kesir ibn'i Selt'in yaptığı minberin yakınına gittik. Mervan bayram namazını kılmadan minbere çıkmak istedi; Ben çıkmasın diye elbisesinden tutup
---------------------


1- Muruc'uz Zeheb. c. 2. s. 341
2- Muruc'uz Zeheb.
c. 2. s. 341

139



aşağı çektim, o da minbere çıkmak için beni çekti ve sonunda minbere çıkıp namaz kılmadan hutbe okudu. Ben ona: "Allah'a andolsun ki (Resulullah'ın sünnetini) değiştirdiniz" dedim. O, "artık senin bildiklerinin zamanı geçti" dedi. Ve ben Allah'a andolsun ki, benim bildiklerim bilmediklerimden daha hayırlıdır" dedim. O, "Halk namazdan sonra beklemiyorlar; Ben de onun için hutbeyi namazdan önce okuyorum" dedi (ı)"

        Ben, sahabenin, Peygamber'in sünnetini neden değiştirdikIeri hakkında çok araştırdım ve bu sonuca vardım ki; Çoğusu Peygamber'in ashabından olan cmeviler ve bunların başlarında vahy katibi dedikleri kişi yani Muaviye b. Ebi Süfyan, bu hareketin başında yeralmışlardır tarih'in yazdığına göre o halkı zorla Hz. Ali(a.s) ye sövmeye ve mescid ve minberlerde ona lanet okumaya zorluyordu. Müslim kendi sahih'in de Hz. Ali(a.s) nin faziletleri babında bu konuyu yazmıştır; Hatta orada bunu da kaydctmiştir ki, Muaviye tüm şehirlerde kendi adamlarına, minberierde Hz. Ali'ye sövmeyi ve lanet etmeği her hutbe ve vaazda tekrarlanan bir sunnct haline getirmeleri için cmir çıkarmıştı.

        Bu duruma karşı çıkan sehabcler, Muaviye tarafından öldürülüyor ve yakılıyordu. Muaviyc, sahabenin meşhurlarından olan Hucr ibn'i Adiy'yi cl'kindi'yi ve dostlarını Hz. Ali'ye liinct okumadıkları için katletti ve bazılarının da bu suçtan dolayı diri
- diri gömülmcsinc emir verdi.

        Ebul e'la mevdudi Hilafet ve Saltanat isimli kitabında Hasan'ı Basri'nin şöyle dediğini naklediyor: "Muaviye'de dört özellik vardı ki onların biri onda olsaydı onun helak olmasına
-------------------

1- Sahih'i Buhari c.1 s.122- Kitab'ul iydeyn huruc ilelmusella bi-ğeyri minberin babında.

140


yeterlidi.

1- Faziletli sahabenin büyükleri'nin hayatta olmasına rağmen meşveret etmeksizin hilafeti eline geçirdi.

2- Şarap içen, kumar oynayan, ipek elbise giyen ve tanbur çalan oğlu Yezid'ı kendisinden sonra halife yaptı.

3- Ziyad'ın kendi kardeşi olduğunu iddia etti, Oysa Resulullah buyurmuştu ki: "Çocuk kadının kocasınındır; zina eden kişiye taş verilir.»

4- Hücr ibn'i Adiyy'i öldürdü. Ona Hücr'u öldürdüğünden dolayı eyvahlar olsun. Ona Hüçr'u ve yaranını öldürdüğünden dolayı eyvahlar olsun (ı).

        Beni Ümeyye döneminde müminlerden bazıları namazdan hemen sonra okunan hutbeleri dinlememek ve hutbe okunduğunda mescitte bulunmamak için mesciuen ayrılıyorlardı Çünkü hutbeler, Ali ve evlatlarına lanet okumakla bitiriliyordu. Ama Beni Ümeyye halkı hutbeleri dinlemeye mecbur kılmak için Resulullah'ın sünnetini değiştirip hutbeyi namazdan öneeye aldılar.

        Aferin (!) böyle sahabeye ki (2) Resulullah'ın sünnetini ve Allah'ın hükümlerini kendi kötü hedeflerine hizmet için ve cahiliyet döneminden kalan pis kinlerini doyurmak için değiştirmekten çekinmediler; ve Allah'ın her türlü pislikten uzak ettiği tertemiz kıldığı ve Resuluna selat ve selamı vacip kıldığı gibi ona da selat ve selam demeyi vacip ettiği birisine lanet okumaya teşebbüs ettiler. Hz. Ali(a.s) öyle bir zat idi ki, Resulullah onun hakkında: "Ali'yi sevmek İmandan, O'na düşmanlık nifaktandır" diye buyurmuştu.

        Ama bu sahabiler dinde olanı hiç çekinmeden değiştirdiler ve amelleriyle "duyduk ama karşı geldik" dediler. Öyle ki,
---------------------

1- EI-'hilafe vel'muluk, s.106
2- Sahih'i Muslim c.1, s.61

141



altmış yıl Ehl-i beyt'e selavat yerine Hinet okuttular minberlerde.

Hz. Musa'nın ashabı onu vasisi olan Hz. Harun'u öldürmek için tertip ve hile hazırladıkları gibi Hz. Muhammed'CS.A.Y) in ashabından bazıları da Onun vasisi olan ve islam ümmetinde Hz. Harun'un menziletinde olan Hz. Ali'yi öldürmek için hem hile hazırladılar ve hem de hilelerini tatbik ettirip Hz. Ali yi şehit ettiler. Bununla da kalmayıp onun evlatlarını yeryüzünden yok etmeye bile teşebüs ettiler. Bu planın tatbıkı için Ehl-i beyt; soyundan gelen herkesi nerde bulunduysa katlediyorlardı Bu soydan olanların isimleri beytulmal defterlerinden silindi ve hatta Ehl-i beytin isimlerini bile çocuklara verilmesi yasaklandı.

        Vallahi ben kendi sahih hadis kaynaklarımızda (sihahımızda) Resullah'ın kardeşi ve amcası oğlu olan Hz. Ali'ye olan muhabbetini açıklayan hadisleri okuduğumda şaşırıyorum. Bu hadisler apaçık gösteriyor ki, Resuluılah Hz. Ali'yi bütün ashabından üstün tutardı.

        Örneğin bir hadisinde Resuluılah buyuruyor ki: "Ey Ali, senin bana nazaran makamın, Hz. Harunun Hz. Musa'ya nazaran makamı gibidir ancak benden sonra Nebi gelmeyecektir" (1)

        Yine buyuruyor ki: "Ya Ali, sen benden ben de sendenim" (2). Yine buyuruyor ki: "Ali'yi sevmek imandan onunla düşmanlık nifaktandir." (3)

--------------------

1- Sahih'i Buhari c. 2. s. 305 - Sahih'i Muslim c. 2. s. 360. Müstedrek'i Ilakim c. 3. s. 109.
2- Sahih'i Buhari c.2.s.76. Sahih'i Tirmizi c.5.s.3oo. Süneni ibn'i Mace c. 1. s.44
3- Sahih'i Müslim c. ı. s. 61. Sünen'i Nisai c. 6. s. 117. Sünen'i Tirmizi c. 8. s. 306.



142

        Yine buyuruyor ki: "Ben ilmin şehri Ali onun kapısıdır" (1).

        Ve yine buyuruyor ki: "Ali benden sonra tüm müminlerin nıevlasıdır"


        Ve yine buyuruyor ki: "Ben kimin mevlasıyımsa, Ali de onun mevlasıdır. (3)Allah'lm onu seveni sev, ona düşman ol." (4)

        Bizim alimlerimizin sahih olduğuna itiraf ettikleri Hz. Ali'nin faziletiyle ilgili PeygamberCs.a.v) den nakledilen bu tür hadislerin hepsi toplanırsa geniş bir kitap meydana gelir.

        Peki sahabe bu hadisleri nasıl görmemezlikten geldiler; açıkça Hz. Ali'ye minberlerde Hinet okuttular; onunla savaşa kalkıştılar ve sonunda O Hazret'i şehit ettiler.

        İtiraf etmem gerekir ki bu tür sahabeyi savunmak için mazeret uydurmaya ve bahane aramaya boşuna çırpınıyordum. Gerçekte onları bu tür işlere sevkeden saık dünya sevgisi'nden ve dinden dönmekten başka bir şey değildi.

        Bazen bu işlerin mesuliyetini zahiren islam'a girip kalben kafir olan münarık sahabeye yüklemek istiyorum ama malesef bu imkansızdır; Çünkü Hz. Ali'nin aleyhine yapılan teşebbüslerin başında, sahabenin meşhur simalarından bir grup yeralmaktadır. Hz. Ali(a.s) nin evini içinde bulunanlarla birlikte yakmakla tehdid eden ilk şahıs, Ömer ibn'i Hattab idi. Yine onunla ilk savaşı açan, Talha ve Zübeyr ve Umm'ul müminin

44.)

1- Sahih'i Tirmizi. c. 5. s. 201. Müstedrek'i Hakim c. 3. s. 126.
2- Sahih'i Tirmizi c. 5. s. 201. Müstedrek'i Hakim c. 3. s. 126.
3- Müsned'i İmam'ı Ahmed c. 5. s. 25. ve Mustedrek'i hakim c. 3. s. 134. Sahih'i Tirmizi c. 5. s. 296.
4- Sahih'i Muslim c. 2. s. 362. Müstedrek'i Hakim, c. 3. s. 109. Müsncd'i Ahmed, c. 4. s. 281.


143


Ayşe idi. Yine Hz. Ali ile düşmanlığı son haddine vardıranlar, Muaviye ve Amr ibn'i As gibi kimseler idi.

        Ben bu konuları düşündüğümde sonu gelmeyen hayret ve şaşkınlığa düşüyorum, Hür düşünce sahibi insan da mutlaka bana hak verir. Zira Ehl-i sünnet alimlerinin sahabenin durumunu açıklayan bu kesin tarihi hakikatlere rağmen sehabenin hepsinin istisnasız adılolduklarını iddia etmeleri asla savnulacak bir görüş değildir, Ehl-i sünnet ve cemaat, Resulullah'ın sünnetine gerçekten tab'i olsalar, Kuran ve sünnetin, küfrüne ve dinden döndüğüne veya fasık olduğuna hükmettiği kişilerin adaletine nasıl hüküm verebilirler?

        Resulullah(s.a.v) buyuruyor: "Ali'ye düşman olan bana düşman olmuştur; Bana düşman olan, Allah'ın düşmanı olmuştur. Allah'a düşman olan birini, Allah yüzü üste cehennerne atar" (ı)

        Bu, Ali'ye düşmanlık edenin cezasıdır; Nerede kaldı ki onunla savaşıp ve ona lanet eden kişinin aza bl. Bizim alimlerimiz bu hakikatların karşısında ne diyorlar? Onlar bu hakikatı idrak etmekten aciz midirler?

                           2- ASHAB'IN NAMAZI BİLE DEĞİŞTİRMESİ

        Enes ibn-i Malik diyor ki: "Ben Peygamber'in zamanında namazdan daha fazla önem verilen bir şeyin olduğunu bilmiyorum; Acaba bunu dahi zayi etmediniz mi? "demiştir.

        Zuhri diyor ki:"Şam'da Enes ibn'i Malik'in yanına gittim;

-------------------
1- Müstedrek'i Hakim c. 3. s. 121. Hasais'un Nesai  s. 24. Musned'i İmam Ahmed c, 6. s. 33, Menagib'i Harezmi s, 81.- Riyaz'un'nezre, Teberi'nin c. 2. s, 219,- Tarih'i Süyuti s, 73,


144

Onu ağlar halde gördüm. Niçin ağladığını sorduğumda: "Ben namazdan başka bir şeyin hakiki şekliyle kaldığını bilmiyorum; bunu da zayi ettiler. dedi." (1)

        Bazıları sanmasınlar ki savaş ve fitnelerden sonra gelen "tabiin" bu değişiklikleri yapmışlardır. Çünkü Peygamber'in namazdaki sünnetini değiştiren ilk kişi halife Osman ibn'i Affan ve umm'ul müminin Aişe idi.

        Sahih'i Buhari ve Muslim'de naklediimiştir ki: Resulullah Mina'da iki rek'at namaz kıldı ve ondan sonra Ebubekir ve ondan sonra Ömer'de aynı şekilde amel ettiler. Osman'ın kendisi de hilafetinin ilk dönemlerinde aynı şekilde amel etti ama sonraları dört rek'at kıldı. (2)Yine Muslim kendi Sahih'inde Zuhrinin şöyle dediğini nakletmiştir: "Urve'ye dedim ki, niçin Aişe yolculukta namazını tam kılıyor"? Dedi ki: O da Osman gibi tevil ediyor." (3). Keza ikinci halife
Ömer ibn'i Hattap da Peygamber'in apaçık hükmüne karşı ictihad ve te'vile başvuruyordu; Hatta Kur'an'ı Kerim'e kendi görüşü ile amel ediyordu.

        Örneğin Ömer şöyle demiştir: "İki mut'a Peygamberin zamanında varidı; ben onları kaldırıyorum; Her kim onları yaparsa onu cezalandırırım."

        Ve Ömer ibn'i Hattap,
cünüp olup da su bulmayan şahısla ilgili olarak, Allah'ın Maide suresinde buyuyrduğu "su bulmazsınızsa toprağa teyemmüm edin" emrine rağmen "namazı terket" demiştir,

        Buhari kendi kitabında "Cünüp, kendisine bir zarar

------------------------

1- Sahih'i Buhari  c. 1. s. 74.
2- Sahih'i Buhari c. 2, s.154. Sahih'i Müslim c. 1. s. 260.
3- Sahih'i Müslim c. 2. s. 143. Selat'ul misafir kitabında.

144




gelmesinden korkarsa" babında yazıyor ki: Şekik ibn'i selerne şöyle dedi: Abdullah ve Ebu Musa'nın yanında id im. Ebi Musa ona dedi ki "Ey Ebu Abdurrehman Eğer bir kişi cünüp olur su bulamazsa ne yapmalıdır?" Abdullah "Su bulmaymcaya dek namaz kılmaz." diye cevap verdi. Ebu Musa dedi ki: Peki Resuluııah'm Ammar'a buyurduğu "toprak sana on yıl yeter sözünü ne yaptın? Abdullah cevap verdi ki: "Ömer'in bu sözle ikna olmadığını bilmiyormusun? Ebu Musa dedi ki, Ammar'ın sözünden geçelim, peki şu ayete ne diyorsun? Artık Abdullah ne cevap vereceğini bilmedi ve dedi ki "eğer onlara teyemmüm iznini verirsek artık onlar su az soğuk olduğunda bile suyu kenara bırakıp teyemmüm ederler". (Ravi diyor ki) Şekik'e dedim ki; O halde Abdullah bu nedenle mi teyemmümü yasakladı'? Evet dedi!.

        Bu rivayete göre Abdullah Allah'ın kitabının gerektirdiği hükmü üzere değil kendi arzusuna göre fetva veriyor ve Ebu Musa'nın teyemmüm ayetini delil getirmesine rağmen Abdullah yine diyordu ki: "Eğer biz izin verecek olursak
"

        Acaba o, bu konuda ayete ve Resulullah'ın sünnetine uyacağına öncekilerin sünnetini muhafaza etmek ve ısrarla ikinci halifenin verdiği fetvaya göre fetva verek istememiş midir?

        Acaba bunlara rağmen nasıl ashabın hepsinin yıldız misalı olduklarını ve onların hangisine uyarsak doğru yolu bulacağımıza hüküm verebiliriz?!

----------------------
2- Sahih'i Buhari, c.1, s.54



                                            3- ASHAB'IN İTİRAFLARI


        Enes ibn'i Malik, Resulullah'tan naklediyor ki, Resulullah(S.A.V) Ensar'a şöyle buyurdu Sizler benden sonra yoksulluk göreceksiniz; Allah ve Resululuyla havuzun yanında buluştincaya dek sabredin. "Enes dedi ki" ama bizler sabretmedik".(1)

        Ata ibn'i Musayyib babasından naklediyor ki, o şöyle dedi: "Burra ibn'i Azib(rh}' i gördüm ve ona dedim ki: Ne mutlu sana; Resulullah'la beraber oldun ve ona ağacın altında biiit ettin Ama o "Ey kardeşimin oğlu, sen bilmiyorsun ki biz ondan sonra ne bid'iitlar çıkardık (ondan sonra neler yaptık) dedi. (2)

        Bunlar, Peygamber'in ilk sahabelerinden ve ilk müslüman olanlardan ve "bi at-ı rizvan" da Resulullah'la biiit eden sahabilerdendirler ve onlar açıkça Peygambeden sonra dinde yeni şeyler çıkardıklarına dair itiraf ta bulunmuşlardır. Bu da Peygamberin, önceden, ashabının dinden döneceğine ve dinde bidiitlar çıkaracağına diiir verdiği haberi tastik etmektedir.

        O halde akıılı biri için acaba Ehl-i sünnet'in dediği gibi ashabın hepsinin adaletini tastik etmek mümkün müdür'? Unutmamak gerekir ki akıı ve nakil ile muhalif olan bir görüşü savunmakta israr eden bir araştırmacı hakka ulaşmak i~'iıı gerekli olan bütün fikri olçülerini yıkmıştır.
-----------------------------------

1. Sahih'i Buhari c.2. s.135.
1- Sahih'i Buhari c.3. s. 32 Hudeybiye anlaşması babı.

147



                     
4- EBUBEKİR VE ÖMER'İN KENDİ İTİRAFLARI

        Buhari, Ömer ibn'i Hattab'ın Menakib babında şöyle yazıyor: ",Ömer vurulduğunda çok rahatsızdı; İbni Abbas teselli olarak şöyle dedi: "Ey müminlerin emiri! Her ne olur sa olsun yine sen Resulullah'la beraber oldun bu ve beraberliği iyi yaptın; ondan ayrıldığın vakit o senden razı idi. Sonra Ebubekir ile beraber oldun ve onunla da iyi beraberlik te bulundun, Ondan ayrıldığın zaman o senden razı idi ve ondan sonra onların sahabeleriyle birlikte oldun ve onlara iyi yoldaşlık ettin, Eğer şimdi onlardan ayrılıyorsan şüphesiz senden razıdırlar", Ömer dedi ki: Peygamberle beraberliğim ve onun benden razı olması, Aııah'ın bana bir lutfu idi; Ama Ebubekir ile birlikte olup onun benden razı olması o da yine Allah'ın bana bir ihsanı idi, ama benim üzüntüm ve derdim, sen ve senin sahaben içindir. ValIahi eğer dünya dolusu altınım olsaydı Allah'ın azabını görmeden ondan kurtulmak için hepsini verirdim", (1)

        Tarih yine ömer'ın şöyle dediğini de kaydetmiştir: "Keşke bir koyun olup iyice besleneydim, iyice semizledikten sonra sahibim ziyaretine gelen sevdiği bir dostu için beni kesseydi onlar etimden bir kısmını kebap edip yeseydiler Ye, azere olarak çıkarsaydılar; Ama insan olmasaydım" (2)

        Bu sözün benzerini tarih Ebubekir'den de nakletmiştir. Nakle göre Ebubekir ağacın başında duran bir kuşa bakarak şöyle demiştir: Ey kuş, ne mutlu sana sebzelerden yiyor ve  uçup ağacın üstüne konuyorsun; Ne hesab (derdin) var ne de azaplan
-----------------

1- Sahih'i Buhari c. 2, s, 201.
2- İbn'i Teymiye'nin Minhac'us sünnet kitabı c.3. s.131. vc İbn-i Neim'in
Hilyetul Evliyası, c.1, s.52


148


(korkun) keşke bende yol üstünde bir ot olsaydım; Oradan geçen deve beni yeseydi ve ben onun dışkısı ile çıksaydım da insan olmasaydım". (1)

        Ve yine başka bir nakle göre de: "Keşke
annem beni doğurmasaydı; keşke harcın içindeki bir saman olsaydım." demiştir.(2)

        Bu naklettiklerim onların bu tür sözlerinin sadece bir kısmını oluşturur, numüne olarak bu kadarını zikrettim.

        Ama Kur'an'ı Kerim müminleri şöyle müjdeliyor: "Bilin, haberdar olun ki şüphesiz Allah'ın dostlarına ne korku vardır ve ne de onlar mahzun olurlar; Onlar öyle kişilerdir ki inanmışlardır ve onlar takvalıdırlar; Onlar için dünya yaşayışında ve de ahirette müjde var. Allah'ın sözlerinin değişmesine imkan yok, budur en büyük saadet ve kurtuluş". (3)

        Ve yine Hak Teala buyuruyor ki: "Gerçektende Rabbimiz dedikten sonra dosdoğru hareket edenlere melekler indiririz de sakın korkmayın ve mahzun olmayın ve müjdelenin deriz; Sevinin size vadedilen cennetle; Biz dünya yaşantınızda da size dostuz ahirette de; Ve orada canınız ne isterse var. Bağışlayan ve Rahim olandan bir ihsandır bu." (4)

        Müminler böyle müjdelenmişken Ebubekir ve Ömer neden insan olarak yaratılmış olmamayı arzu ediyordular; Halbuki Allah insanı tüm yaratıklarından üstün kılmıştır.

----------------------
1- Tarih'i teberi, s, 41 - Er'riyaz'un nezire c, 1. s. 134. Kenz'ul ummal s. 361. İbn'i teymiye'nin Minhac'us sünnet'i, c.3, s.120.
2- Tarih'i teberi s.41. (Erriyaz'un nezire c.1. s.134, Kenz'ul ummal s.361. Minhac'us sünnet, c. 3, s.120,
3- Yunus / 62 - 63 . 64
4- Füssilet
 / 30-32.


149


        Hayatında hak uğrunda istikamet gösteren bir normal müminin makamı, melekler ona inerek cennetle müjdeleyecek derecede yükseliyorsa; artık Allah'ın azabından tedirginlikleri ve dünyada bıraktığı için üzüntüleri kalmıyorsa; O halde neden Resulullah'tan sonra bize öğretilenlere göre halkın en üstünü olan sahabe, azere, saman ve tüy olmayı arzu ediyorlardı. Eğer melekler onları cennetle müjdelemiş olsaydı, asla bu gibi şeyler arzu etmeleri düşünülemezdi. Ve dünya dolusu altınları olsa Allah'ın azabından kurtulmak için onu vermek arzusunu taşımazlardı.

        Allah'u Teala buyuruyor ki: 'Zulmeden kişi yeryüzünde ne varsa hepsine sahip olsaydı, kurtulmak için hepsini de bağışlardı; Azabı görünce pişman olurlar ve aralarında adaletle hükmedilir; zulüm görmez onlar" (1)

        Ve yine buyuruyor ki: "Eğer yeryüzünde ne varsa hepsi ve onlarla beraber de dahil misli zülmedenlerin olsa, kıyamet gönü aza bın ın kötülüğünü giderip kurtulmak için elbette bağışlardı ve o gün onların hiç hesaplamadıkları şeyler Allah tarafından karşılarına çıkarılıverecek." (2)

        Bu ayetlerin, Ebubekir ve Ömer gibi büyük sahabeye şamil olmamasını temenni etmekten başka bir şeyelirnden gelmez. Ama bu konu öyle basit değildir; Zira onların Peygamber'le olan ilişkilerini incelemek insanı çok düşündürmekmedir. Bu arada, Resulullah'ın emirlerine itaat etmemeleri ve
onun mubarek ömrünün son zamanlarında gazaplanmasına sebep olacak derecede buyruğuna itinasız davranmaları gözden çıkarılmamalıdır.
----------

1- Yunus / 54
2- Zümer / 47 . 48

150


        Yine Resulullah'ın ölümüne muteakıp öne gelen hadiseler deki rolleri incelenirse görülecektir ki, Resulullah(s.a. v) ın kalbinin bir parçası saydığı kızı Fatime'ye olmadık eziyet ve işkenceyi yapmışlardır. Oysa ki Resuluılah Hz. Fatime'nin hakkında buyurmuştur ki: "Fatıma, benim bir parçamdır; Her kim onu gazaplardırırsa, beni gazaplandırmıştır".(1)

        Tarihler açıkça kaydetmiştir ki, Hz. Fatime, Ebubekr ve Ömer'e dedi ki: "Sizi Allaha and içtiriyorum: Acaba Peygamber (s.a.v) den duymadınız mı ki şöyle buyurdu: "Fatime'nin rızası,(hoşnut olması) benim rızamdır ve onun gazabı benim gazabımdır. Kızım Fatime'yi kim severse, beni sevmiştir; Kim onu sevindirirse beni sevindirmiştir; Kim onu gazaplandırırsa beni gazaplandırmıştır". Onlar "evet" dediler, Resulullah'tan duyduk. O zaman Hz. Fatime(a.s) bu)'urdu ki: O halde ben Allah ve melekleri şahit tutuyorum ki sizler beni gazaplandırdlOlz ve beni razı etmediniz. Eğer Peygamberle mülakat edersem, kesin bilin ki sizleri (Incı şikayet edeceğim." (2)

        Bağrımızı kanla dolduran bu hadisi şimdilik bir kenara bırakalım. Çünkü bu hadisi yazan ve çeşitli ilimierde ehl-i sünnetin meşhur alimierinden olan, tefsir, hadis, lugat, nahiv ve tarih gibi bir çok alanda eserleri olan İbn-i kutcybc hakkında belki de ömrünün sonlarında şii! olmuş ve bu hadisi kitabında yazmıştır diyerek kendimizi avutabiliriz. Nasıl ki bir defasında ben İbn'i kuteybe'nin "Tarih'ul Hulda" adlı eserini birisine gösterdiğimde, () inadına kapılıp bu adaın Ömrünün sonlarında şii olmuş ve bu sözleri yazmıştır dedi. Bazıları çaresiz
------------

1- Sahih'i Buhari c.2. s.206
2- El-İmame ves'siyaset, c.1. s.20. - Fedek fittarih, s.92

151



kaldıklarında bu gibi sözlerle kendilerini avutuyorlar. Eğer ibn'i kuteybe'nin bu sözleri yazdığından dolayı şii olduğu anlaşılıyorsa, o zaman Taberi'nin'de şii olduğunu ve Nesai'nin'de Hz. Ali(a.s)nin faziletleri hakkında kitap yazdığından dolayı şii olduklarını söylemek gerekir. Halla muasır yazarlardan Taha Hüseyin'in de Ğadir'i Hum ve benzeri bir çok hakikatı "El fitnet'ul kubra" isimli kitabından nakleııiği için şii olduğunu söylemek gerekir.

        Aslında bunların hiç birinin şii olmadıkları ortadadır; Çünkü bunların şia aleyhindeki sözleri ortadadır. Birde bunlar mümkün olan her vesileyle sahabenin tümünün adaletini savunuyarlar; böyle birisinin şii olması nasıl mümkün olabilir? Ama bütün bunlarla birlikte Hz. Ali(a.s) nin faziletleri hakkında yahut büyük sahabeden birinin hatası hakkında bir şey yazdılar mı hemen şiilikle suçlanıyorlar; Halla Peygamber'in isminden sonra sallallahu aleyhi ve ali hi diyen, yahuı Hz. Ali'nin isminden sonra aleyhisselam diyen birisi şiilikle suçlanmakıadır.

        Bir gün kendi alimlcrimizin biriyle konuşuyorduk. Ondan, Buhari hakkındaki görüşünü sordum; Dedi ki: O, hadis imamlarından biridir; onun yazdığı kitap bizim yanımızda Kur'an'dan sonra en sahih kitaptır ve bu konuda lüm alimler icma etmişlerdir. Ona: Buhari şiimidir? dedirn. Benimk alay ~derek gülümsedi ve: "Haşa ki Buharı şiadan olsun~ dedi. Dedinı ki: "Sen demedin mi her kim Ali dedikten sonra CAleylıisselam) lcrse o şiidir. "Evet" dedi.

        Hemen Sahilı'i Buhari'yi açıp ona ve yanındakilere ~österdim. Bulıari' çeşitli yerlerinde Hz. Ali'nin ismindcn sonra Alcylıisselam) diye yazmışıı; Halla Hz. Fatime, Hz.Hasan ve

152


        Hüseyin'in isimlerinden sonra bile (Aleyhisselam) yazmıştı.! Onlar bunu gördüklerinde afallayıp kaldılar ve ne diyeceklerini bilmediler....

        Tekrar ibn'i kuteybe'nin yazdığı "Fatime'nin Ömer ve Ebubekr'e gazap etmesi" hadisine dönelim. Eğer bunda tereddüt etsek de, Sahih'i Buhari'deki hadislerde tereddüt edecek değiliz; Çünkü Kur'an'dan sonra en üstün ve en doğru kitap olduğuna inanılıyor. Dolayısıyla bu kitaptan gösterilen deliHere boyun eğmeliyiz. Buhari, "Resulunah'ın yakınlarının menakibi" babında Resulul1ah(s.a.v) ın: "Fatime benim bir parçamdır; Onu gazapıandıran beni gazaplandırmıştır". diye buyurduğunu naklediyor. Ve "Hayber Gazvesi" babında Aişe'den naklediyor ki: Peygamberin kızı Fatime(a.s), Ebubekr'in yanına birini göndererek babası Resulullah'tan ona yetişen mirası istedi, ama Ebubekr o mirastan hiç bir şey fatime'ye vermedi. Bunun üzerine Hz. Fatime Ebubekir'e gazab etti; ona danldı ve artık. vefat edinceye kadar onunla konuşmadı" (2)

        Buhari'nin kısaca ve İbni kuteybe'nin genişce naklettiği bu hadislerden şu nokta iyice anlaşıldı ki: Resulullah (S.A.V) Hz. Fatime'nin öfkelenmesinden öfkelenir ve hoşnutluğundan hoşnut olur; Ve yine anlaşıldı ki Hz. Fatime Ebubekr'e ve Ömer'e öfkeli ôlduğu halde dünyadan gitti. Buharrnin naklinde yeralan: "Fatime, Ebubekir'e gazab etti ve ona danldı ve ölünceye dek onunla konuşmadı" sözü açıkça bu hususu ifade etmektedir. Öte yandan Buhari, Sahih'inin isıizan kitabının "Men na 'ca beyne yedey'innas" babında naklettiği: "Fatime alemlerin(dünya ve ahiretin) tüm kadınlarından

1- Sahih'i Buhari, c. 1 s. 127, 130,  c. 2. s. 126, 205
2- Sahih'i Buhari,
c. 3. s. 39

153


üstündür". hadisi ve keza İslam ümmetinin kadınları arasında yalnız Hz. Fatime yanılgısız olan ilahi irade gereği her türlü pisliklerden uzaklaştırılıp tertemiz kılınmış oluşu gösteriyor ki Hz. Fatime, yalnız hakkın çiğnenmesi için gazap eyler; öfkelenir hiç bir zaman haksız yere gazaplanmaz bu yüzden onun gazabı olduğu yerde mutlaka Allah Resulunun (s.a.v) da gazabı mevcuttur. Çünkü Allah hakkın çiğnenmesine rıza göstermez belki gazap eyler. Buharl'den naklettiğimiz hadis, bu konuyu açıkça beyan ediyordu. Hz. Fatime'nin Ebubekr'e gazabı da bundan hariç değildir. Hiç şüphesiz Ebubekr'de bunların farkında olduğu içindir ki, Hz. Fatime'ye hitaben "Allah'm ve senin gazabmdan Allah'a sığınıyorum" demiştir ve ağlayıp sızlamaya başlamış. Ama yine Hz. Fatime(hakkının verilmediği için) Ebubekr'e hitaben buyurmuştur ki "Andolsun Allah'a ki her kıldığı m namazın arkasından sonra beddua edeceğim "Nakle göre Ebubekir bu sözleri duyunca Fatime'nin evinde ağlayıp şu cümleleri tekrarladığı halde dışarı çıktı: "Ey halk, benim sizin bey'atinize ihtiyacı m yoktur; beni halifelikten azledin". (1)

        Bizim alim ve tarihcilerimizden bir çoğu, Hz. Fatime'nin babasından yetişen miras, zilkurba ve nihle hakkında Ebubekir ile tartıştığına ve Ebubekr'in onun sözlerini reddettiğine ve Fatime'nin ölünceye kadar Ebubekir'le konuşmadığına itiraf etmelerine rağmen bu gibi vakıalara hiç bir önem vermeden üzerinden geçiyorlar. Daha doğrusu Ebubekir'in haysiyetini korumak için bu konuda konuşmak istemiyorlar. Bu konuda okuduğum ilginç yazılardan birinde bir alimimiz şöyle yazmışlı: "Haşa ki Fatime hakkı olmayan bir şeyi iddia etsin ve haşa ki
-------------------

El İmamet ves Siyaset, İbn-i Kuteybe, c.1 , s.20


154

Ebubekr Fatime'nin hakkını men'etmiş olsun".

        Bu cümleleri yazan kişi, şayet böyle bir safsatayla meseleyi çözümlediğini ve araştırmacıları ikna ettiğini sanmıştır; Oysa ki onun bu sözü şöyle demeye benzer; "haşa Kur'an'ı kerim hak olmayan bir şeyi desin ve haşa ki İsrail oğulları buzağıya ibadet etmiş olsunlar".

        Ne dediklerini anlamayan, ve çelişkili şeylere bir arada inanan kişilere mübtela olmuşuz; Hakikat şundan ibarettir ki, Ebubekir fatime'nin iddiasını reddetti.

        Ya
- neuzu billah - Fatime yalan söylemiş yahut da Ebubekir ona zülmetmiştir. Artık bu konunun, bazılarının bulmağa çalıştığı üçüncü bir şıkkı yoktur. Akli ve nakli deliller gereğince Hz. Fatime'nin yalan söylemesini mümkün olmadığına göre akıl sahiplerinin Hz. Fatime'ye zulüm ve onun davasında yalancı olmadığına itiraf etmekten başka bir çareleri kalmaz.

        "Çünkü eğer Fatime yalan söyleseydi, eliyazu bilIah
- ResululIah onun hakkında "Fatime benden bir parçadır, ona eziyet eden bana eziyet etmiştir" diye buyurmazdı.

        Bu ve önceden işaret ettiğimiz benzeri hadisler, Hz. Fatime'nin yalan ve diğer kötülüklerden uzak olduğuna dclildir. Yine Aişe'nin kendi itirafı gereğince, Hz. Fatime ve onun eşi ve iki çocuğu hakkında nazil olan "Tethir" aycti de Hz. Fatime'nin masum olduğuna delildir!. Hz. Fatimc'yi,2 ancak cv ini n yakılmasına cevaz verenler yalanlayabilir.

       

        Bütün bu sebeplerden dolayı, Hz. Fatima hastaladığında, Ömer vc Ebubekir özür dilemek gayesiyle yanına gelmek için izin istediklerinde onlara içeri girme izni vermedi.
-------------------

1. Sahih-i Müslim c. 7. s. 121,130
2. Tarihül hülefa. c. 1,  s. 20

155



      
Ali(a.s) onlara izin verdiğinde, Hz. Fatime onların yüzünü dahi görmesin diye kendi yüzünü duvara doğru çevirdi i.

        Yine düşmanlarından kimsenin onun cenazesini kaldırmak için gelmelerini istemediği için vasiyeti üzerine geceleyin gizlice 2 defnedildL Işte bu yüzden Peygamberin kızının kabri günümüze kadar meçhuldur.

        Ben gerçekten soruyorum; Neden bizim hocalarımız bu gerçekleri görmemezlikten gelip, bu konuları incelemekten hatta zikretmekten kaçınıyorlar. Ama sahabeye gelince, onların hepsini melek gibi göstermeye çalışıyorlar.

        Eger Osman zunnureyn'in nasıl öldürüldügünü sorsan tek cümleyle "Mısırdan bir grup kafir gelip onu öldürdülcr" dcr ve olayın hepsini bir tek cümleyle kapatmak isterler.

        Ama eğer bir kişi fırsat bul up tarihi incelerse o zaman görür ki Osmanı öldürenlerin arasında birinci derecede sahabilerin kendisi ve ön sırada mü'minlerin annesi Aişe'yer alır, Aişe Osman'ın öldürülmesine taraftar idi ve açıkça onun kanının helal olduğunu ifade ederek şöyle diyordu: "Bu ahmak ihtiyarı öıaürün ki kafir olmuştur3".

        Aynı şekilde görüyoruz ki Talha, Zubeyr, Muhammed bin Ebubekir ve ashabın diğer büyükleri, Osman'ı hilafetten çekilmeye zorlamak için onu muhasara altına almış hatta i~'me suyununda ona verilmesini men'etmiştilcr. Yine tarih bilginleri yazmışlardır ki, ashabın kendisi Osman'! müslümanların mezarlığında toprağa verilmesine izin vermemişler ve o
---------------------
1- Tarih'ul hülefa, c.1,  s.20.
2- Sahih'i Buhari, c. 3. s. 39.
3- Tarih'i Taberi, c. 4. s. 407 - Tarih'i ibn'i Esir, c.3,  s.206- Tac'ul'erus c. 8, s.141 - İkd'ul ferid c, 4, s.290, Lisan'ul arap, c.14, s.193,

156


gusulsuz, kefensiz olarak "Haşşikevkep" denilen mezarlıkta defnedilmiştir.

        Sübhanallah! Bütün bu hakikatlere rağmen asıl Osmanı mazlum öldürüldüğü ve onu öldürelerin müslüman olmadıkları söylemektedir. Bu mevzu da, tamamen Hz. Fatime ilc Ebubekirin ihtilafı olayına benzemektedir.

        Zira eğer Osman mazlum olarak öldürüldüyse, o zaman onu öldürenler ve onun öldürülmesine yardım edenler büyük bir cinayet işlemişler. yani onlar müslümanların halifesine zülmedip onu cenazesini bile taşlamış; Ölüsüne de dirisine de ihanet etmişler. 'Eğer bu doğru değilse o zaman Osmanın yapmış olduğu İslam dışı bir çok işleri delil göstererek onu öldürmeye teşebbüs eden ashap haklıdırlar. Bunun üçüncü bir şıkkı yoktur.

        Evet, eğer kendimizi aldatıp tarihi gerçekleri görmezlikten gelerek, "Mısırlılar kafir oldukları için halifeyi öldürdüler" dersek, zahiren kendimizi bu çıkmazdan kurtarmış oluruz ama gerçekleri inkar etmek i mümkü müdür?

        Yukandaki her iki şıkta hangisini kabul edersek edelim neticeyi değiştirmez; Zira her iki halde de ashabın bir kısmının adil olmadıkl rı isbat olur. Yani ya Osmanın adilolmadığı veya onu öldüren shabın adilolmadığı belli olur.

        Böylece, Ehl-i sünnetin iddiasının doğru olmadığı ve şianın, sahabenin bazısının adil ve bazısının ise adil olmadıklana dair görüşlerini isabetli olduğu belli olur.

        Bir de Cemel savaşının ateşini yakıp ve savaşı bizzat yöneten Müminlerin annesi Aişenin neden savaş için evinden ayrıldığını soralım; Oysa ki Allah-u Teala, Peygamberin hanımlanna evlerinden dışarı çıkmamaları içi açıkça emir

157

vererek buyurmuştu ki: Evlerinizde oturun ve ilk cahiliyet devrinde olduğu gibi kendinizi açığa vurmayın" (1)

        Yine soralım ki, müminlerin annesi Aişe, ne hakla müslümanların halifesi olan Hz. Ali'ye savaş açtı? Hocalarımız her zamanki gibi bu tür soruların cevabında şöyle bir basit cevapla yetiniyorlar: "Hz. Ali'nın İFK olayında Peygambere" onu boşa "diye işaret etmesinden dolayı Aişe Hz. Ali'ye kızgındı..:'

        Onlar bu sözleriyle Hz. Alinin onu boşatılmasını istemesini (böyle bir şeyin doğru olduğu bile şüphelidir) bir bahane yapıp Aişenin Allahın emrine isyan ederek Peygamberin bıraktığı sınırları aşmasını ve Resulullahın nehyettiği deveye binerek uzun mesafeleri katedip Medineden Mekkeye ve oradan da Basraya gelmesini, günahsız insanların katlini mubah bilip Hz. Ali ve ona biat eden sahabeye karşı savaş açmasını ve tarihcilerin yazdığına göre binlerce müslümanın ölümüne sebep olmasını normal, hatta makbul göstermeye çalışıyorlar. (1)

        Acaba, bütün bu olaylara, Aişe, Hz. Ali'den sözde falanca sözünden dolayı hoşlanmıyordu diyerek mazerct uydurmak makul mudur? Oysa ki Hz. Ali'in öyle bir şeyi Resulullah'tan istemiş olmasına dair bir delil de yoktur ve Resulullah'da Aişe'yi boşamamıştır. Aişe'in Hz, Ali'ye olan bütün düşmanlıklarım böyle basit şeylerle yorumlamak, sağlam bir esastan yoksundur. Mesela yazmışlar ki; Aişe Mekke'den döndüğünde Osman'ın ölüm haberini ona verdiler. Aişe bu haberi alınca haddinden çok sevindi; Ama Hz. Ali (a.s.) ye halife olarak bi'at edildiğini duyunca yine bir o kadar üzüldü ve dedi ki: "Allah'tan gökyüzünün yere kapanmasını (dünyanın yok olmasını) isterdim ama onun bu hilafeti eline
------
1-Ahzab / 32
2- Taberi, İbni Esir ve Medaini gibi hicretin 36. 21 yılını yazan tüm tarihcilcr.

158


almasını istemezdim" ve yanındakilere "beni geriye dönderin" dedi. Mekke'ye döndüğünde ise, orada halkı Hz. Ali (a.s.) ye karşı ayaklandırmaya başladı. Tarihcilerin yazdığına göre Aişe. Ali (a.s.) ye olan düşmanlığı yüzünden Hz. Ali'nin ismini bile söylemek istemezdi.

        Acaba mü"'minlerin annesi Aişe Resulullah'ın; "AIi'yi sevmek imandan ve ona düşmanlık nifaktandırl". diye buyurduğunu bilmiyor muydu? Oysa ki bazı sahabenin, "bizler münatıkları Ali'ye düşmanlıkları ile tanıyorduk" dediği nakledilmiştir.

        Acaba müminlerin annesi Aişe, Resulullah'ın Hz. Ali'nin hakkında Ben kimin mevlasıyım sa Ali onun mevlasıdır". dediğini duymamışmıydı? Şüphesiz bu sözleri duymuşlU ama Hz.
Ali'ye olan düşmanlığı onu böyle davranmaya sevkediyordu. Hatta Ali (a,s.) nin ölüm haberini duyduğunda yere kapanıp şükür secdesi etti.2

        Burada müminlerin annesi Aişe'in hayatını incelemek istemiyorum. Sadece ashaptan bir çoğunun İslam'ınn kesin ilkelerıne ve Resulullahin emirlerine uymadıklarını açıklamağa çalışıyorum.

        Bu arada Aişe'nin durumu hakkında tüm tarih yazarlarının eserlerinde kaydetmiş oldukları şu hadise yeterlidir ki, müminlerin annesi Aişe, Hev'eb suyundan geçtiğinde, köpekler ona saldırıp havladılar. Bu olay üzerine Aişe, Resulullah'ın," hanımlarından birinin Allah'ın emrinden çıkarak deveye binip savaşa gideceğini ve  Hev'eb suyunun başında köpeklerin
-------------------

1- Sahih'i Müslim, c.1, s.48
2- Taberi, İbn-i Esir El-fitnetul  kubra ve hicretin 40 . 21 yıllarını yazan tüm tarihler.

159

 

havlamasıyla karşılaşacagım" bildirmiş olduğunu hatırladı ve Resulullah (s.a.v.) ın Aişe'yi sözkonu hanım olmaktan dolayı özellikle ikaz etmiş olması onu korkuttu Aişe ağlayarak geri dönderilmesini istedi; Ama Talha ile Zübeyr elli kişiye rüşvet vererek onların yalan yere Aişe'nin huzurunda o suyun Hev'eb suyu olmadığına dair yemin etmelerini sağladılar ve böylece Aişe Basra'ya doğru yolculuğunu devam ettirdi. Tarihçilerin yazdığına göre bu şahitlik olayı, İslam'da tesbit edilen ilk yalancı şahitliktirl Ey-müslümanlar Ey akıl sahipleri! bu sorunu çözmede ne olur bana yardımcı olun!

        Acaba bu yalancı şahitlik olayını tertipleyenler ve yalancı şahitlik yapanlar, bizlerin istisnasız adaletine hükmeniğimiz ve onları Resulullah'tan sonra en üstün insanlar saydığımız şahıslar değiller miydi? Acaba yalan üzerine şahitliği insanı cehenneme götüren büyük günahlardan sayınıyar muyuz?

        Burada yine aynı soru ile karşılaşıyoruz. Yani birbirleriyle savaşan bu iki taifeden hangisi hak ve hangisi batıl üzere idiler?

        Ya Ali ve onun izleyicileri batıl üzere idiler, yahut Aişe, Talha, Zübeyr ve onların izleyicileri balll üzere idiler. Burada da üçüncü bir şık yoktur.

        İnsaflı bir araştırıcının Hz. Ali'nin hak üzere olduğunda ve Aişe ve takipçilerinin batıl üzere olduğunda hiç bir şüphesi yoktur. Zira Resulullah (s.a.v,)ın buyurduğu gibi hak Ali iledir; Ali (a.s.) neredeyse hak onunla birliktedir.

        Ama müminlerin annesi Aişe ve onu takip edenler, yaş ile kuruyu birarada yakıp bu güne kadar etkisi devam eden bir fitneyi ortaya çıkarmışlardır. Konunun biraz daha açıklık kazanması ve kalbimizin emin olması için şunu da ekleyelim ki;
--------------------

1- Teberi, İbn'i Esi,. Medaini. ve 36 - 21 yılın olaylarını yazan tüm tarihler.

160


Buhari kendi Sahih'in El'fiten (fitneler) kitabının (El'fitnet'ulleti temucu kemevcil' behr» babında şöyle yazıyor: Ravi dedi: Talha, Zübeyr ve Aişe Basra'ya geldiklerinde İmam Ali (a.s,) Ammar'ı Yasir ile oğlu İmam Hasan (a.s)ı Küfe'ye gönderdi. Onlar Küfe'ye geldiler ve (halkın toplu olduğu bir yerde) minbere çıktılar Hasan ibn'i Ali, minberin üstüne çıktı ve oturdu ve Ammar ise ondan aşağıda durdu. Bizler onların etrafına toplanmıştık duyduk ki Ammar şöyle diyor: "Aişe Basra'ya dogru hareket etmiş; Allah'a andolsun ki o, dünya ve ahirette peygamberinizin hanımıdır. Ama Allah sizleri imtihan ediyor ki sizler peygamber'in hanımma mı itaat edeceksiniz yoksa Allah'a mı? (1)

       Yine Buhar! "Şurut" kitabında "Ma cae fi buyuti czvacin nebi" (Peygamber'in hanımlarının evi hakkındaki hadisler) babında yazıyor ki: Resulullah (s.a.v) konuşmak için ayağa kalktı ve Aişe'nin evine taraf işaret ederek buyurdu ki: "Burası fitne merkezidir, burası fitne merkezidir ki şeytanIn boynuzu buradan çıkar."(2)

        Buhar! Aişe'in peygambere karşı yaptığı edepten uzak davranışlarından dolayı vücud unda kan akıncaya dek babasının onu dövdüğünu nakletmiştir. Yine Buhari yazmıştır ki Aişe Resulullah'a karşı gelmeyi dereceye vardırdı ki Allah'u Teala onu talakla, Resulullah'a onda daha iyisini nasip etmek vaadiyle tehdit etti. Bunlar da başka olaylardır ki onların hakkında şimdilik bahs etmek istemiyoruz. Bütün bunlara rağmen Aişe'nin niçin ehl-i sünnetin yanında bu kadar takdir ve saygıya şayan görüldüğü sorulacak olursa bu soruya asıl cevap verilmelidir?
-------------------

1- Sahih'i Buhari, c.4. s.161.
2- Sahih'i Buhari, c.2, s.126.

161



        Acaba Aişe sırf Resulullah'ın hanımı olduğu için mi bu kadar saygıya layık görülmüş; Oysa ki Resulullah'm ondan başka diğer hanımları da vardır ve onlardan bazılarının Aişe'den üstün olduğu bizzat Resulullah tarafından açıklanmıştlCıl Ama onlardan fazla bahsedilmiyor. Yoksa bu kadar saygı Aişe'nin Ebubekr'in kızı olduğu için mi? yoksa Hz. Resulullah (s.a.v)ın Ali (a.s.) hakkındaki vasiyetini inkar etmekte önemli bir rölü üstlendiği için midir? Hatta Aişe'den, Resulullah (s.a.v) Ali (a.s.) hakkında vasiyyet etmişmi? diye sorulduğuda: ResuluIlah (s.a.v.) ne zaman böyle bir vasiyet etmiş; Ben Peygamber (s.a. v) vefat edeceği sırada onun yanmdaydım vefatı yaklaştığında benim sinerne yaslanmıştı; Bir kab istedi, sonra eğildi ve öylece dünyadan gitti. Hatta ben bile vefatımn farkına varmadım; Peki nasıl Ali'ye vasiyet etmiş? diye cevap vermiştir.

        Veya Aişe'nin bu kadar muhterem sayılması, onun Ali ve evlatlarına karşı şiddetti bir düşmanlık beslediği ve amansızca mücadele ve savaş açtığı için midir?

        Hatta Aişe Hz. Hasan'ın cenazesinin, ceddi Resulullah'm kabrinin yanında denedilmesine bile engeloldu ve dedi ki: "Sevmediğim birini benim evime getirmeyin". Acaba Aişe Hz., Peygamber (s,a.v) in İmam Hasan ve kardcşi İmam Hüscyin'in hakkında "Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin iki serveridirler" ve "Aııah, bunları sevenleri sever ve bunları sevmeyenleri sevmez" ve Ben sizinle düşman olanla düşmamm ve sizinle dostluk edenle dostum" buyurduğunu untmuş muydu? Veya bilerek mi böyle diyordu?

        Bu konuyla ilgili ayrı hadisler de var ki şimdilik burada
--------------------

1- Sahih'i Tirmizı (İstiyab Tercümet'ü Seiyye) (El'isabe tercümetü sefiyye).

162


onları nakletmeyeceğiz.

        Asla bunlara şaşılmamalıdır. Çünkü Aişe' Ali (a,s.) ve evlatları, hakkında bu tür sözleri defalarca Resulullah (s.a.v) dan duymuş olmasına ve Resulullah'ın onu ikaz etmesi1)e rağmen yine Ali (a.s.) ile savaşıp halkı onun aleyhine kışkırttl ve onun faziletlerini inkara kalkıştı. İşte bu yüzden Beni "Umeyye Aişe'yi en yüksek makamlara çıkardılar. ve onun makamı ve fazileti hakkında sayısız hadisler rivayet ettiler. Hatta "dinin yarısının bilgisinin ona ait olduğnu söyleyerek onu islam ümmetinnin en büyük mercii olarak tanıttılar.

        Belki de dinlerinin diğer yarısını da, istedikleri hadisleri rivayet ettirdikleri Ebu Hureyre"ye özgü kılmışlardır! bu yüzden Ebu Hureyre'yi kendilerine yaklaştırarak Medine'nin emirliğini ona verdiler. Önceleri fakir birisi olan Ebu Hureyre'ye akikbir saray yaptırdılar; Ona islam ravisi lakabını verdiler. O da artık tüm işleri Benii Ümeyye'ye kolaylaştırdJ ve onlar için yeni bir din anlayışı sundu; öyle bir anlayış ki onda Allah"ın kitabından ve Resulullah'm sünnetinden ancak Umcyye oğullarının ncfsi istekleriyle çelişkisi olmayan hatta onların hakimiyetlerini takviye edecek şeyler mevcuttu.

        Böyle bir din, Beni Ümeyye'nin elinde bir oyuncak ve istihza vesilesinden başka bir şey değildi: Yalan ve uydurmalarla, çelişki, tezat ve hurafelerle dolu idi. Hakikatlar o dinde toprağa gömülmüş ve karanlıklar nur yerine sunulmuştu, Beni Umeyye bu din anlayışını halka benimsetmeye çalışarak Allah'ın dinini değersiz kılmaya çalıştılar; Öyle ki halk Muaviye'den korktukları kadar Allah'tan korkmuyorlardı,

        Kendi hocalarımızdan, müslümanları şia ve sünni diye iki fırkaya bölen ve islam'da en büyük tefrikayı meydana getiren Muaviye ve onun Hz. Ali'ye karşı giriştiği savaş hakkında sorduğumuzda çok sade bir şekilde diyorlar ki: "Ali ve Muaviye

163



her ikisi de ashabınn büyüklerindedirler; Her ikisi ictihad etti ama Ali'nin ictihadı, doğru çıktı Onun için Ali'nin iki sevabı vardır. Ama Muaviye'nin ictihadı hatalı çıktı bu yüzden onun Allah katında bu içtihadından ötrü bir sevabı vardır. Bizlerin onların lehinde yahut aleyhinde hüküm vermeye hakkımız yoktur; çünkü Allah'u Teala buyuruyor ki: Onlar bir ümmetii, gelip geçtiler; Onların kazançları onlara, sizin kazancınız size ve onların yaptıkları, sizden sorulmaz," (1)

        Görüldüğü gibi bu gibi cevaplar, akıl dışı ve şeriatla çelişen bir safsatadan ibarettir. Allah'ım tutarsız fikirlere ve eğri görüşlere uymaktan sana sığınıyorum....

        Sağlam bir akıı sahibi Muaiye'nin ictihad ettiğine nasıl hükmeder? ve onun, müslümapıarın önderiyle savaşarak, günahsız kimseleri öldürüp say!sız cinayetler işlediğinden dolayı Allah katında bir sevapla mükafatlandırılacağına inanır? Tarihcilerin yazdığına göre Muaviye kendi muhaliflerini öldürdüğünde onlara zehirli bal yediriyordu ve şöyle diyordu: "Allah'ın baldan ordusu da var!"

        EhI-i sünnetin bazı aliml'Cri böyle bir şahsın ictihadına ve ona bir sevabın verileceğine nasıl hükmediyorlar? Oysa ki o, baği (zalim) bir grubun önderiydi. Zira şia ve sünni alimierinin naklettiği meşhur bir hadisde Resulullah (s.a.v): "Amma ri Yasir'i baği (zalim) bir grup öldürür", diye buyurmaktadır. Malumdur ki, Ammar'ı öldüren, Muaviye ve onun yaraDı idiler,

        Nasıl Muaviye'nin ictihad ettiğine hükmediyorlar? Oysa ki Muaviye Hücr ibn'i Adiyy'i ve onun yaranını sırf Ali ve onun evlatlarına küfür etmedikleri için şehit etti ve Şam'ın "Mere'ul

1- Bakara - 142.


165

Azera" denilen çöplüğünde onları toprağa verdirdi. Nasıl Muaviyenin adil bir sahabi olduğunu söyleyebilirler? Oysa ki cennet'in gençlerinin efendisi olan Hz. Hasan ibn'i Ali'ye zehir verdirip öldüren o değilmiydi? Nasılonu tezkiye ediyorlar? Oysa ki islam'da zor ve mızrak gücüyle kendine ve kendisinden sonra fasık oğlu Yezid'e biat toplayan, böylece islam nizamını kayser yönetimine çeviren ilk kişi o idi. (1)

        Acaba nasılonun ictihad ettiği ve ictihadından dolayı sevaba layık olduğunu söylemeye cesaret ediyorlar? Oysa ki halkı Hz Ali (a.s.) ve Peygamber (s.a.v.) in Ehl-i beytine minberlerde lanet okumaya zorluyor Hz. Ali ve Ehl-i beytten diğerlerine lanet okumayan sahabeyi öldürüyordu. Gerçekten kalbinde zerrece iman olan bir insanın nefret edeceği bu işi (Hz. Ali (s.a) ye lanet okumayı) büyük
- küçük herkesin ömrü boyunca tekrarladığı bir adet haline getiren; Muaviye değilmiydi?

        "La hevle ve la kuvvete illa billah il Aliyyil Azim"

        Yine burada aynı soruyu tekrarlayalım: Bu iki gruptan
hangisi hakk ve hangisi batıl üzere idi? Ya Hz. Ali ve onun izleyicileri batıl idiler yahut Muaviye ve onun taraftarları zalim ve batıl üzere idiler.

        Resulullah (s.a.v) her şeyi açıklamıştır.

        Bu iki şıktan hangisini kabul edersek edelim, yine tüm sahabenin adil olmadıkları isbat olur.

        Bu gibi hadiselerin benzeri o kadardır ki Allah'tan başka kimse onun sayısını bilmez. Eğer bu konulara tafsilatlı bir şekilde girmek isteseydim ve herbirini teferruatıyla inceleseydim, bir kaç ciltlik kitap yazmam gerekirdi; Ama ben
------------------------

1- Mevdudi'nin, El Hilaf vel Muluk.  ve Ahmet Emin'in Yevm'ul İslamm).

165


bir kaç nümuneyi zikretmekle yetindim; Gerçi Allah'a hamdolsun ki bu bir kaç nümune bile, benim eskiden aynı inandığım uzun yıllar boyunca fikrimi donuklaşuran ve hadisleri tahlil etmeyi ve tarihi vakiaları Kur'an'i ve akli ölçüler ışığında incelerneyi bana yasaklayan kavmimin inançlarını çürütmek için bana yeterlidir. Bu yüzden artık kendime gelip beni çevreleyen taassubunkara dumanını gözlerimin önünden uzaklaştıracağım ve kalp ve fikrimi zincirleyen bağları kıracağım diyorum. Yirmi yıla aşkın süreden beri ruhuma çökmüş olan bu tozları ruhumdan sileceğim. Benim bu yeni halimi şu ayet'i kerime güzel bir şekilde açıklamaktadır. "keşke kavmim, Rabbimin beni nasıl bağışladığını ve beni ikram olunmuşlardan kıldığını bir bilseydiler!" Keşke kavmim bilmedikleri ve bilmeden düşman kesildikIeri bu benim keşfettigim alemden haberdar olsaydılar!

                               HAKKA YÖNELİŞİMİN BAŞLANGICI

        Üç ay boyunca her zaman hatta bile ızdırap içindeydim uyuyunca. Çeşitli fikirler beni hayeller denizine daldırıyor ve sağa
- sola sürüklüyodu. Özellikle tarihi incelemelerim sonucunda şahsiyetleri hakkında değişik sonuçlara varmış olduğum bazı sahabe hakkındaki eski görüşlerim yüzünden hep korku içindeydim. Çünkü çocukluk dönemim boyunca aldığım terbiye icabınca, Allah'ın evliyasa ve salih kullarına karşı ~ürmet etmeyi gerekli gorüyor ve onlara hatta ölümlerinden ,onra bile hürmetsizlik yapmanın,kişinin zarar görmesine sebep >lacağına inanıyordum. Dimyeri'nin "Hayal'ul Hayvan il kubra ıdh kitabında eskiden şu kıssayı okudugumu hatırlıyorum: Bir ıolculuk esnasında kafiledeki bir kişi, Ömer ibn'i Hattab'a ,aygısızhkla bazı sözler konuşmuş onun yanında bulunanlar onu

166

bu işten men'etmişler ama fayda vermemişti. Bu adam bevl ettiği sırada bir siyah yılan onu sancımış ve adam anında ölmüş.

        Adam için kabir kazmışlar, görmüşler ki, kabirde bir siyah yılan mevcuttur.

        Bir başka kab ir kazmışlar; Yine siyah yılanla karşılaşmışlar. Her ne kadar kabir kazmışlarsa hepsinde aynı şeyle karşılaşmışlar. Bunun üzerine onlarar ariflerin birisi demiş ki: Her nerede ona kabir kazarsanız değişmez; Onun kabrinde mutlaka bu yılan olacaktır. Çünkü her kim Ömer hakkında layık olmayan sözler söylerse Allah ahiret azabından önce onu bu dünyada cezalandırır. (1)

        Bu yüzden bu ağır konuya girdiğim için korku ve şaşkınlık içindeydim. Özellikle Zeytuniye medresesinde halifelerin en üstünü Ebubekr ve sonra Ömer'i Faruk ve sonra Osman ibn'i Affan olduğunu ve Meleklerin ondan çekinip utandığını ve bunlardan sonra da ilmin şehrinin kapısı olan Ali'nin geldiğini öğrenmiştim. bu dört sahabiden sonraki sırayı da cennetle müjdelenen on kişiden geri kalan altısı alırlar; Ve onlar da Talha, Zubeyr, Sad, Said, Abdurrahman ve Ebu Übeyde'dir. Bunlardan sonraki sırayı da diğer sahabeler alır.

        Çoğu zaman "Bizler ResullarlO hiç birisinin arasında fark koyrnuyoruz". ayeti delil olarak gösteriliyar vc' bizlerin de sahabenin aralarında fark koymayıp hcpsini bir gözlc görmemiz ve onlara en ufak hatayı bile nisbet vermememiz gerektiği söyleniyordu. Bu nedenle bir kaç defa bu araştırmadan vazgeçip istiğfar ettim. Ve artık sahabcnin hakkında bu tür incelemeleri terketmeyi kararlaştırdım; bu araştırmaların, beni Resulullah'm sahabesi hususunda ve neticede dinim hakkında tereddüt ve
----------------

1- Heyat'ul Heyvan'ul Kubra. Yılan maddesinde Esved'i rivayet (saliğdan) edilen hadiste.

167

şüpheye sevketmesinden korkuyordum. Ama bu süre boyunca yine bazı alimlerle tartıştım ve onların sözlerinde, akl-i selim'in kabul etmesi mümkün olmayan çelişkilerle karşılaştım, onlar, "eğer bu şekil incelemelere devam edersen, Allah, verdiği bu nimetlerini senden alır ve seni helak eder" diye beni korkutuyorlardı. Onların bana karşı fazla inad edip ve dediğim sözlerin hepsini yalanlamaları, beni, hakikatı bulmak için araştırmağa sürükledi. İçimden bir manevi gücün de beni bu işe sevkettiğini hissettim.

168