الصفحة الماضیة

ric'atin mümkün oluşu ve delilleri

next

 

Ric'atin Mümkün Oluşu:

Ric'at, ba's ve cismanî meadın bir çeşididir; ancak ric'at, kıyametten önce dünyada vuku bulacak, vakti ve keyfiyeti belirli bir ba's(ölümden sonra diriliş)tır. Fakat şu var ki, insanların tümü kıyamet günü hesaba çekilmek, ebedi hayatlarına başlamak için dirileceklerdir ve kıyamet gününün dehşeti ise ric'atten daha büyük ve daha şaşırtıcıdır.

Ric'at ve mead birbirlerine benzeştikleri için, meadın mümkün oluşuna getirilen deliller, ric'atin mümkün oluşu için de getirilebilir (kıyamette ölülerin dirilmeleri, nasıl mümkün ise, kıyametten önce ric'at de mümkündür) ve kıyamet günü yeni bir hayatın mümkün oluşunu itiraf etmek, dünya hayatında da ric'atin mümkün oluşunu itiraf etmeyi gerektirir. Şüphesiz bütün Müslümanlar kıyamet inancını usul-u dinden saymaktadırlar ve yine hepsi ric'atin mümkün oluşuna yakin etmektedirler.

Seyyid Murtaza diyor ki: İmamiyye'nin ric'at hakkında söylediklerinde, Müslümanlar arasında -hatta Allah'a inanan bütün insanlar arasında bile- hiçbir ihtilaf yoktur; şüphesiz Allah'ın buna gücü yeter; ancak tartışma konusu, ric'atin kesinlikle vuku bulup bulmayacağıdır.

Ölülerin ri'cat edebileceğine ancak tevhidi inancı olmayan muhalefet edebilir. Çünkü Allah Teala varlıkları yok ettikten sonra tekrar var etmeye gücü yeter; Allah'ın buna gücü yettiğine göre onu istediği zaman var etmesi de mümkün olur.[1]

Alusi diyor ki: Ölümden sonra dirilişin ve dünyaya dönüşün Allah Teala'nın gücü dahilinde olduğu inkâr edilemez; fakat tartışma konusu ric'atin vuku bulup bulmayacağıdır.[2]

Bütün Müslümanlar Ric'atin mümkün olduğuna inandığı halde niçin ric'atin vuku bulacağında şüphe ediliyor ve bu olmayacak bir şey sanılıyor? Ve niçin Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'dan ric'atin vuku bula-cağına dair sahih ve mütevatir hadislere dayanarak ric'ate inananlar kınanıyorlar?

Şeyh Muhammed Rıza Muzaffer diyor ki:

Ric'ati, olmayacak bir şey sanmamız, dünya yaşayı-şına alışmamızdan, ric'ati itiraf etmemizi veya inkâr etmemizi gerektirecek sebep ve engellerini tanımama-mızdan kaynaklanır. Ric'ati, olmayacak bir şey sanmak, dünya yaşayışına alışmanın sonucu, "Çürümüş-gitmiş, dağılıp yok olmuş kemikleri kim diriltir" diyenin zannına, sözüne benzer. Halbuki ona "De ki: Onları ilk defa düzüp koşan, meydana getiren diriltir ve O, her çeşit yaratmayı bilendir"[3] cevabı verilmiştir.

Evet, bunun gibi tasdiki, yahut inkârı hususunda bizce aklî bir delil bulunmayan şeylerde, vahy-i ilahi masdarın-dan gelen dinî naslara müracaatımız icap eder. Kur'an-ı Kerim'de bazı ölülerin dünyaya ric'at ettiği sabittir; İsa aleyhisselam'ın ölüyü diriltmesi gibi: "Körü ve alacalıyı iyileştiririm; Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim."[4] Ve yine, "Allah, bunu böyle öldükten sonra nasıl dirilte-cek? demişti. Allah da kendisini yüz sene öldürüp son-ra diriltti" buyruğu gibi.[5]

]æÃõÈÑÆõ ÇáÃßãóåó æÇáÃÈÑóÕó æÃõÍíí ÇáãóæÊì ÈÅÐäö Çááåö[ æßÞæáå ÊÚÇáì: ]Ãäøóì íõÍíí åÐöåö Çááåõ ÈóÚúÏó ãõæÊöåÇ ÝÃãóÇÊóåõ Çááåõ ãÇÆÉó ÚÇãò Ëõãøó ÈóÚóËóåõ[

Ayrıca, zalimler işledikleri zulüm, sitem ve günah-lardan dolayı adaletin uygulanmasını ve hakkın gerçekleş-mesini istemezler. Ric'at ise mazlumun zalimden hakkının almasıyla yeryüzünde ilahi adaletin gerçekleşmesi ve hak üzere olanların batıl üzere olanlara galibiyeti içindir. İşte bu nedenle cahiliyet döneminin müstekbirleri, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in mucizelerini gözleriyle görmele-rine, kendilerine açık misaller verilmesi ve apaçık deliller getirilmesine rağmen kıyameti ve ölümden sonra dirilişi inkâr ediyorlardı. Çünkü bu inancı kabul etmek, hak ve adaletin uygulanması için yüce ilahi divanda hesap verme-yi gerektiriyordu:

]íóæãó ÊóÔúåóÏõ Úóáóíåöã ÃáÓöäóÊõåõã æÃíÏíåöã æóÃÑÌõáõåõã ÈöãÇ ßÇäõæÇ íóÚãóáõæäó[

"O gün, kendi dilleri, elleri ve ayakları, aleyhle-rinde yaptıklarına dair şahitlikte bulunacaklardır."[6]

 

Ric'atin Delilleri:

Hürr-ü Amili "el-İykaz-u min'el Hec'at'i bil Bur-han-i ala'r Ric'et" adlı kitabının ikinci bölümünde ric'at inancını onaylayan on iki delil getirmiştir. İmamiyye'nin ric'at için istidlal ettiği en önemli deliller, muteber kitaplarda Resul-i Ekrem sallallah'u aleyhi ve âlih'den ve Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'dan rivayet edilen çok sayıda mütevatir hadisler ve ric'atin varlığına icmasıdır; öyle ki, ric'at inancı, bütün meşhur ulema ve yazarların yanında İmamiyye'nin zaruriyatından sayılmıştır. Nitekim bunu, ric'atin geçmiş ümmetlerde vuku bulduğuna veya gelecekte vuku bulacağına delalet eden Kur'an-ı Kerim'in açık nasslarıyle veya ayetlerin tefsiriyle ilgili rivayet edilen muteber hadislerle delillendirmişlerdir. Şimdi bu alanda beş delile değineceğiz; ilk önce Kur'an'dan delillerle başlıyoruz:

 

A- RİC'AT, GEÇMİŞ ÜMMETLERDE VUKU BULMUŞTUR:

Kur'an-ı Kerim, tevil ve yorum kabul etmeyecek açık ve net bir tabirle kesin olarak öldükleri ve dünyadan göçtükleri bilinen geçmiş ümmetlerden bir grubun dünya hayatına döndüklerini bildiriyor. Eğer geçmişte dünyaya dönülmüşse neden gelecekte de dünyaya dönülmesin:

]ÓõäøóÉó Çááåö Ýí ÇáøóÐöíäó ÎóáóæÇ ãöä ÞóÈáõ æóáóäú ÊóÌöÏó áöÓõäøÉö Çááåö ÊóÈÏöíáÇð[.

"Allah'ın önceden geçenler hakkındaki kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bula-mazsın."[7]

Şeyh Saduk kendi senediyle Hasan b. Cehm'den, Me'mun'un, İmam Rıza aleyhisselam'a, "Ey Ebe'l Hasan! Ric'at hakkında görüşünüz nedir?" diye sorduğunda İmam aleyhisselam'ın şöyle buyurduğunu rivayet eder:

((ÅäøåÇ ÇáÍÞø¡ ÞÏ ßÇäÊ Ýí ÇáÇõãã ÇáÓÇáÝÉ æäØÞ ÈåÇ ÇáÞÑÂä¡ æÞÏ ÞÇá ÑÓæá Çááå(Õ): íßæä Ýí åÐå ÇáÇõãøÉ ßá ãÇ ßÇä Ýí ÇáÇõãã ÇáÓÇáÝÉ ÍÐæ ÇáäÚá ÈÇáäÚá æÇáÞÐøÉ ÈÇáÞÐøÉ¡ æÞÇá(Õ): ÅÐÇ ÎÑÌ ÇáãåÏí ãä æáÏí äÒá ÚíÓì Èä ãÑíã(Ú) ÝÕáì ÎáÝå¡ æÞÇá(Õ): Åäøó ÇáÅÓáÇã ÈÏà ÛÑíÈÇð æÓíÚæÏ ÛÑíÈÇð¡ ÝØæÈì ááÛÑÈÇÁ. Þíá: íÇ ÑÓæá Çááå¡ Ëã íßæä ãÇÐÇ¿ ÞÇá(Õ): Ëã íÑÌÚ ÇáÍÞø Åáì Ãåáå)).

"Ric'at haktır; geçmiş ümmetlerde ric'at olmuştur ve Kur'an da bunu bildirmiştir. Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: Geçmiş ümmetlerde vuku bulan her şeyin tıpkısı bu ümmette de vuku bulacaktır. Evlatlarımdan olan Mehdi kıyam edince Meryem oğlu İsa yere inecek ve onun arkasında namaza duracaktır. Bilin ki İslam garip olarak başladı ve garip olarak da dönecektir; ne mutlu gariplere!" Ya Resulullah! Sonra ne olacak? diye soruldu-ğunda ise o hazret, "Sonra hak, ehline dönecektir", buyur-du."[8]

Aşağıdaki ayetlerde, geçmiş ümmetlerde ölülerden bir grubunun dünyaya döndüğünü ve ric'atin vuku bulduğunu görmekteyiz:

 

İsrailoğulları'ndan Bir Grubun Dirilişi:

Allah Teala buyuruyor ki:

]Ãáóã ÊóÑó Åáì ÇáøóÐöíäó ÎóÑóÌõæÇ ãöäú ÏöíÇÑöåöã æóåõã ÃáæÝñ ÍóÐóÑó ÇáãóæÊö ÝóÞóÇáó áõåõã Çááåõ ãõæÊõæÇ Ëã ÃÍíóÇåõã Åäøó Çááåó áÐõæ ÝóÖáò Úáì ÇáäøóÇÓö æóáóßöäøó ÃßËóÑó ÇáäøóÇÓö áÇ íóÔßõÑõæäó[.

"Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara, "ölün!" dedi (ödüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkardır. Lakin insanların çoğu şükretmez."[9]

Bu ayet-i kerimenin tefsirindeki bütün rivayetler onların uzun bir süre öldüklerine, sonra Allah'ın onları dirilttiğine, böylece dünyaya dönerek uzun bir süre yaşadıklarına delalet etmektedir.

Şeyh Saduk der ki: Onların sayısı yetmiş bin hane idi. Her yıl taun hastalığına yakalanıyorlardı. Bu yüzden zenginler maddi imkanları iyi olduğu için diyarlarından çıkıyor, fakirler ise maddi imkanları zayıf olduğu için diyarlarında kalıyordu. Bu nedenle, göç edenler taun hastalığına az yakalanıyor, göç etmeyenler ise bu hastalığa daha çok tutuluyorlardı. Dolayısıyla, diyarlarında kalanlar, eğer biz de diyarımızdan göç etseydik taun hastalığına yakalanmazdık, diyorlardı; göç edenler ise, eğer diyarımızdan göç etmeseydik biz de taun hastalığına yakalanırdık, diyorlardı.

Nihayet taun hastalığı gelince hep birlikte diyarla-rından çıkmaya karar verdiler ve bir denizin sahiline göç ettiler. Yüklerini indirdiklerinde Allah onlara: "Ölün" diye seslendi. Böylece hepsi öldü. Sonuçta yoldan geçen biri onları kenara itti ve orada Allah'ın istediği bir süre kaldılar.

Sonra İsrailoğulları peygamberlerinden Ermiya[10] is-minde bir peygamber oradan geçince şöyle dedi: Ey Rabb'im! Eğer dilersen onları diriltirsin; onlar da senin beldelerini bayındırlaştırır, kullarını dünyaya getirir ve sana ibadet edenle birlikte ibadet ederler. Bunun üzerine Allah Teala ona, "Senin için diriltmemi ister misin?" diye vahyetti. Peygamber, "Evet, isterim" cevabını verince Allah Teala onları dirilterek o peygamberle birlikte gönderdi. Dolayısıyla, onlar öldükten sonra dünyaya döndüler ve sonra da kendi ecelleriyle öldüler.[11]

İşte bu, ölümden sonra dünyaya dönüştür. Hamran b. A'yen, İmam Bâkır aleyhisselam'dan onların hakkında, "Acaba onlar dirildiler ve insanlar onları gördükten sonra yine aynı gün öldüler mi, yoksa dünyaya dönerek evlerinde oturdular, yemek yediler ve kadınlarla evlendiler mi?" diye sordu. İmam şöle buyurdu:

((Èá ÑÏøåã Çááå ÍÊì ÓßäæÇ ÇáÏæÑ¡ æÃßáæÇ ÇáØÚÇã¡ æäßÍæÇ ÇáäÓÇÁ¡ æáÈËæÇ ÈÐáß ãÇ ÔÇÁ Çááå¡ Ëã ãÇÊæÇ ÈÂÌÇáåã)).

"Allah onları dünyaya döndürdü; onlar evlerinde oturdular, yemek yediler, kadınlarla evlendiler ve dünyada Allah'ın istediği kadar yaşadılar; daha sonra kendi ecelleriyle öldüler."[12]

 

Uzeyr b. Ermiya'nın Dirilişi:

Allah Teala buyuruyor ki:

]Ãæ ßÇáøóÐí ãÑøó Úáì ÞÑíÉò æåí ÎÇæíÉñ Úáì ÚõÑõæÔöåóÇ ÞÇá Ãäøóì íõÍíí åÐåö Çááåõ ÈÚÏó ãæÊöåÇ ÝÃãÇÊóåõ Çááåõ ãÇÆÉó ÚÇãò Ëõãøó ÈÚËåõ ÞÇá ßã áóÈöËÊó ÞÇá áóÈöËÊõ íæãÇð Ãæ ÈÚÖó íæãò ÞÇá Èá áóÈöËÊó ãÇÆÉó ÚÇãò ÝÇäÙõÑ Åáì ØÚÇãößó æÔÑÇÈößó áã íÊÓäøóå æÇäÙõÑ Åáì ÍãÇÑößó æáäÌÚóáóßó ÂíÉð ááäøóÇÓö æÇäÙõÑ Åáì ÇáÚöÙóÇã ßíÝó äõäÔöÒõåÇ Ëõãøó äßÓõæåÇ áóÍãóÇð ÝáãøÇ ÊóÈíäó áåõ ÞÇá ÃÚáãõ Ãäøó Çááåó Úáì ßõáøö ÔíÁò ÞÏíÑñ[.

"Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvar-ları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "ölümden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi."[13]

Yıkık bir kasabaya uğrayan bu kişinin kim olduğu konusunda farklı rivayetler ve tefsirler vardır. Ancak onun yüz sene ölü olarak kaldığı ve yüz sene sonra dünyaya dönerek yaşadığı ve sonra da kendi eceliyle öldüğünde ittifak edilmiştir; bu da dünya hayatına bir dönüştür.

Tabersi der ki: Bu yıkık kasabaya uğrayan Uzeyr'dir; Ebu Abdullah (İmam Sadık) aleyhisselam'dan nakledilen rivayet de bu doğrultudadır. İmam Bâkır aleyhisselam'dan nakledilen rivayete göre de bu adam Ermiya'dır.[14]

Ayyaşî, kendi senediyle İbrahim b. Muhammed'den şöyle rivayet eder: İlim ehli bir grup, harici olan İbn-i Kevva'nın Hz. Ali'ye, "Ey müminlerin emiri! Dünya ehli arasında babasından büyük çocuk var mıdır?" diye sorduğunu ve o hazretin şöyle buyurduğunu rivayet eder:

]((äÚã¡ ÃõæáÆß æáÏ ÚÒíÑ¡ ÍíË ãÑøó Úáì ÞÑíÉ ÎÑÈÉ¡ æÞÏ ÌÇÁ ãä ÖíÚÉ áå¡ ÊÍÊå ÍãÇÑ¡ æãÚå ÔäøÉ ÝíåÇ Êíä¡ æßæÒ Ýíå ÚÕíÑ¡ ÝãÑøó Úáì ÞÑíÉò ÎÑÈÉò¡ ÝÞÇá:
] Ãäøóì íõÍíí åÐåö Çááåõ ÈÚÏó ãæÊöåÇ ÝÃãÇÊóåõ Çááåõ ãÇÆÉó ÚÇãò[ ÝÊæÇáÏ æáÏå æÊäÇÓáæÇ¡ Ëãøó ÈÚË Çááå Åáíå ÝÃÍíÇå Ýí ÇáãæáÏ ÇáÐí ÃãÇÊå Ýíå¡ ÝÃõæáÆß æõáÏå ÃßÈÑ ãä ÃÈíåã)).

"Evet; onlar Uzeyr'in çocuklarıdır. Uzeyr, tarlasından gelince yıkılmış bir kasabadan geçiyordu, bir eşeği, içinde incir olan bir tulumu ve içinde meyve şırası olan bir de testi vardı; bu halde yıkılmış kasabadan geçerken (kasa-banın halini görünce) "Ölümden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba?!" dedi. Derken Allah Teala onu yüz yıl öldürdü. Sonra çocukları çoğaldı ve nesli arttı. Sonra Allah Teala onu öldürdüğü yerde dirilterek dünyaya dön-dürdü; işte o çocuklar babalarından büyüktü."[15]

 

Hz. Musa'nın Kavminden Yetmiş Kişinin Dirilişi

Allah Teala buyuruyor ki:

]æÅÐ ÞõáÊõã íÇ ãõæÓì áóäú äõÄãäó áßó ÍÊì äÑì Çááåó ÌóåÑóÉð ÝÃÎóÐóÊßõã ÇáÕøóÇÚöÞóÉó æÃäÊõã ÊäÙõÑõæäó * Ëõãøó ÈÚËäÇßõã ãöäú ÈóÚÏö ãæÊößõã áóÚóáøßõã ÊóÔßõÑõæäó[.

"Bir zamanlar: Ey Musa! Biz Allah'ı açıkça gör-medikçe asla sana inanmayız, demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı. Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükre-desiniz."[16]

Bu iki ayet Hz. Musa aleyhisselam'ın kavminden Allah'la görüşmek için seçilenlerden bahsediyor. Onlar Allah Teala'nın buyruğunu duyunca, "Allah'ı açıkça görmedikçe inanmayız" dediler ve bu zulümlerinden dolayı yıldırım çarptı ve öldüler. Musa aleyhisselam'ın, "Ey Rabb'im! İsrailoğulları'na döndüğümde onlara ne diyeyim" diye arzetmesi üzerine Allah Teala onları diriltti. Böylece onlar dünyaya döndüler, yediler, içtiler kadınlarla evlendiler ve çocukları oldu; daha sonra kendi ecelleriyle öldüler.[17]

Bu da İsrailoğulları'ndan yetmiş kişinin ölümünden sonra tekrar dirilişi ve dünyaya dönüşüdür; Allah Teala buyuruyor ki:

]æÇÎÊÇÑó ãæÓì Þóæãóåõ ÓóÈÚöíäó ÑóÌõáÇð áöãíÞÇÊöäóÇ ÝóáóãøóÇ ÃÎóÐóÊõåã ÇáÑóÌÝÉõ ÞÇáó ÑÈøö áæ ÔÆöÊó ÃåáóßÊóåõã ãöäú ÞóÈáõ æÅíøóÇí ÃÊõåáößõäÇ ÈöãÇ ÝóÚáó ÇáÓøõÝåÂÁõ ãöäøóÇ[.

"Musa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti. Onları o müthiş deprem yakalayınca Musa dedi ki: Ey Rabb'im! Dileseydin onları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizden bir takım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helak mı edecek-sin?"[18]

 

Hz. İsa Aleyhisselam'ın Ölüleri Diriltişi:

Allah Teala, Kur'an-ı Kerim'de Hz. İsa'nın ölüleri diriltişiyle ilgili olarak birkaç yerde Hz. İsa'ya hitaben, "Ve ölüleri benim iznimle (hayata) çıkarıyordun."[19] buyuruyor ve başka bir rivayette Hz. İsa'dan naklen, "Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim."[20] buyuruyor.

Hz. İsa aleyhisselam'ın Allah'ın izniyle dirilttiği bazı ölüler dünyaya dönüp bir süre yaşadıktan sonra kendi ecelleriyle ölmüşlerdir.[21]

 

Ashab-ı Kehf'in Dirilişi:

Ashab-ı Kehf, Allah'a iman etmelerine rağmen putlara tapan, putları çağıran ve kendisine karşı çıkanları öldüren sultanlarının korkusundan imanlarını gizleyen bir gruptur. Sonra onlar toplanarak Allah'a iman ettiklerini bazılarına bildirdiler ve mağaraya sığındılar:

]æóáóÈöËõæÇ Ýí ßóåÝöåöã ËóáÇËó ãÇÆÉò Óöäíäó æÇÒÏÇÏõæÇ ÊöÓÚÇð[

"Onlar mağaralarında üç yüz yıl ve buna ilaveten dokuz yıl kalmışlardır."[22] Sonra Allah onları diriltti de birbirlerini soruştursunlar diye dünyaya döndüler; onların kıssası meşhurdur.

Birisi, Allah Teala'nın, "Kendileri uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın"[23] buyruğu gereğince, "Ashab-ı Kehf ölü değildi" şeklinde itiraz edecek olursa onlara şu cevabı veririz: Ayetin Arapça'sında geçen "Rukud" kelimesi ölüm anlamına gelir. Allah Teala buyuruyor ki:

]æäõÝöÎó Ýí ÇáÕøõæÑö ÝÅÐÇ åõã ãøöäó ÇáÃÌÏÇËö Åáì ÑóÈøöåã íóäÓöáõæäó * ÞÇáõæÇ íÇ æóíáäÇ ãä ÈóÚóËóäÇ ãöä ãøóÑÞóÏöäÇ åÐÇ ãÇ æóÚÏó ÇáÑøóÍãäõ æÕóÏóÞó ÇáãÑÓóáæäó[

"Nihayet Sûr'a üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler. (işte o zaman) Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın vahyettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler! derler."[24] Bunun örnekleri çoktur.[25]

Yusuf b. Yahya Mukaddesi-i Şafii, "Ikd'ud Durer" adlı kitapta Ashab-ı Kehf kıssasının tefsirinde Sa'lebi'den şöyle rivayet ediyor: Arkadaşlarıyla ahir zamanda Mehdi'nin kıyamına kadar yan üste yatıştılar. Deniliyor ki: Mehdi onlara selam verecek, sonra Allah onları diriltecek-tir."[26] Bu da Ashab-ı Kehf'in ahir zamanda ric'atini (dünya-ya döneceğini) göstermektedir.

 

İsrailoğulları'ndan Öldürülen Bir Kişinin Dirilişi

Müfessirler şöyle rivayet ederler: İsrailoğulları'ndan biri, zengin bir akrabasının mirasına konmak için onu öldürdü ve onu öldürdüğünü diğerlerinden gizledi. Yahudiler ise onun katilini tanımak istiyorlardı. İşte bu nedenle Allah Teala öldürülen kişinin dirilerek katilini tanıtması için bir inek kesmelerini ve onun bir parçasıyla ölü cesede vurmalarını emretti. İsrailoğulları bir süre tartıştıktan sonra ineği kestiler ve onun bir parçasıyla öldürülen kişinin cesedine vurdular. Böylece maktul dirildi, damarlarından kan fışkırdı ve katilini tanıttı. Allah Teala buyuruyor ki:

]ÝóÞõáäÇ ÇÖÑöÈõæåõ ÈöÈóÚÖöåÇ ßóÐáößó íõÍíí Çááåõ ÇáãæÊì æíõÑíßõã ÂíÇÊöåö áóÚóáøóßõã ÊóÚÞöáõæä[

 "Bunun için de: Ona (ölü cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun, demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; belki düşünesiniz."[27]

 

Hz. İbrahim'in (aleyhisselam) Allah'ın İzniyle Kuşları Diriltişi:

Müfessirler şöyle kaydederler: Hz. İbrahim aleyhis-selam, yırtıcı hayvanların kokuşmuş bir leşi parçaladık-larını, kara ve deniz hayvanlarının onu yediklerini görünce şöyle dedi: "Ya Rabb'i! Senin, bu leşi yırtıcı hayvanların, kuşların ve karada yaşayan hayvanların midesinde topla-dığını gördüm; onu nasıl dirilteceğini bana göster ki gözlerimle göreyim." Bu alanda Allah Teala şöyle buyuruyor:

]æÅÐ ÞÇáó ÅÈÑÇåíãõ ÑÈøö ÃÑöäí ßíÝó ÊõÍíí ÇáãóæÊì ÞÇáó Ãæóáóãú ÊõÄãöäú ÞÇáó Èáì æáßöä áöíØãÆäó ÞóáÈí ÞóÇáó ÝóÎõÐ ÃÑÈÚÉð ãöäó ÇáØíÑö ÝóÕõÑåõäøó Åáíßó Ëõãøó ÇÌÚá Úáì ßõáøö ÌóÈáò ãöäåõäøó ÌõÒÁÇð Ëõãøó ÇÏÚåõäøó íÃÊöíäóßó ÓÚíÇð æÇÚáã Ãäøó Çááåó ÚÒíÒñ Íóßíãñ[.

"İbrahim de bir zaman: Rabb'im! Ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster! demişti. (Allah); inanmadın mı? dedi, (İbrahim): Hayır (inandım), fakat kalbim kuvvet bulsun diye (görmek istiyorum) dedi. O halde kuşlardan dördünü tut, onları kendine çek, sonra (kesip) her dağın başına ondan birer parça koy. Sonra onları kendine çağır; koşarak sana gelecekler. Bil ki, Allah daima gaalib ve hikmet sahibidir, dedi."[28]

Hz. İbrahim aleyhisselam, dört ayrı kuşu (rivayete göre tavus, güvercin, karga ve horozu) tutarak kesti ve bunların tüylerini kanlarına karıştırdı. Onları on parçaya ayırarak her birini bir dağın başına bıraktıktı. Sonra gagalarından tutarak onları Allah'ın adıyla çağırdı. Bunun üzerine kuşlar koşarak Hz. İbrahim'e geldiler. Böylece her bir kuşun eti ve kemiği ayrı ayrı toplandı ve Hz. İbrahim'in (aleyhisselam) gözleri önünde dirildiler."[29]

 

Zulkarneyn'in Dirilişi:

Zulkarneyn hususunda ihtilaf edilmiştir. Bir rivayete göre Zulkarneyn Allah tararından gönderilmiş olan bir peygamberdir ve Allah Teala onun vasıtasıyla yeryüzünü fethetmiştir. Mucahid ve Abdullah b. Ömer'den nakledilen rivayet bunu destekliyor. Başka bir rivayete göre ise Zulkarneyn adil bir hükümdardır.

Ebu Tufeyl kendi senediyle Emirulmüminin Ali b. Ebutalib'ten şöyle rivayet eder:

((Ãäøå ßÇä ÚÈÏÇð ÕÇáÍÇð ÃÍÈøó Çááå ÝÃÍÈøå æäÇÕÍ Çááå ÝäÇÕÍå¡ ÞÏ ÃãÑ Þæãå ÈÊÞæì Çááå¡ ÝÖÑÈæå Úáì ÞÑäå ÝãÇÊ¡ ÝÃÍíÇå Çááå¡ ÝÏÚÇ Þæãå Åáì Çááå¡ ÝÖÑÈæå Úáì ÞÑäå ÇáÂÎÑ ÝãÇÊ¡ ÝÓãíøó ÐÇ ÇáÞÑäíä)).

"Zulkarneyn, Allah'ı seven ve Allah'ın da kendisini sevdiği, insanları Allah'a davet eden ve Allah'ın da hayrını dilediği salih bir kuldur. Kendi kavmini Allah'tan sakınmaya davet etmiş, kavmi de başının bir tarafına vurarak onu öldürmüştü. Daha sonra Allah onu diriltmiş ve yine insanları Allah'a davet etmiş; ama bu kez de kavmi başının diğer tarafına vurarak onu öldürmüş ve böylece 'Zulkarneyn' olarak adlandırılmıştır."[30]

İmam aleyhisselam daha sonra, "Sizin aranızda da onun gibi birisi vardır" buyurdu.[31] Bu sözle İmam aleyhisselam kendisini kastetmektedir.[32]

Ali b. İbrahim'in İmam Sadık aleyhisselam'dan naklet-tiği rivayet şöyledir:

((Åäøó ÐÇ ÇáÞÑäíä ÈÚËå Çááå Åáì Þæãå¡ ÝÖÑÈæå Úáì ÞÑäå ÇáÃíãä¡ ÝÃãÇÊå Çááå ÎãÓãÇÆÉ ÚÇã Ëã ÈÚËå Åáíåã ÈÚÏ Ðáß¡ ÝÖÑÈæå Úáì ÞÑäå ÇáÃíÓÑ¡ ÝÃãÇÊå Çááå ÎãÓãÇÆÉ ÚÇã Ëã ÈÚËå Åáíåã ÈÚÏ Ðáß¡ Ýãáøßå ãÔÇÑÞ ÇáÃÑÖ æãÛÇÑÈåÇ ãä ÍíË ÊØáÚ ÇáÔãÓ Åáì ÍíËõ ÊÛÑÈ)).

"Allah, Zulkarneyn'i kendi kavmine gönderdi. Kavmi onun başının sağ tarafına vurunca Allah onu beş yüz sene öldürdü. Bu süreden sonra tekrar onu kavmine gönderdi. Bu defasında da başının sol tarafına vurdular. Tekrar Allah onu beş yüz sene öldürdü. Sonra Allah onu tekrar kavmine gönderdi ve onu güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar yeryüzünün doğusuna ve batısına hükümdar etti."[33]

 

Hz. Eyyub'un Ailesinin Dirilişi:

Allah Teala buyuruyor ki:

]æÂÊíäÇåõ Ãåáóåõ æóãöËáóåõã ãóÚóåõã[.

"... Ona (Eyyub'a) ailesini ve onlarla beraber bir katını daha verdik."

İbn-i Abbas ve İbn-i Mes'ud der ki: Allah Teala, Eyyub'a ailesini ve hayvanlarını geri verdi ve ona onlarla birlikte bir katını da fazladan bağışladı.

İmam Sadık aleyhisselam'dan nakledilen bu rivayeti Hasan, Katade ve Ka'b da vurgulamıştır.[34]

Bütün bu olaylar, geçmiş ümmetlerde ölümden sonra tekrar dünya hayatına dönüldüğünü göstermektedir. Çeşitli dönemlerde, farklı mekanlarda ve farklı amaçlarla içlerinde peygamberler, peygamberlerin vasileri ve sıradan halkın bulunduğu bazı kişiler dünyaya dönmüşlerdir. Ve bu da ölülerin ölümden sonra dünya hayatına dönmelerinin imkansız olmadığını ortaya koymaktadır; bunda hiçbir tartışmaya yer yoktur.

Burada şunu sormamız gerekiyor: Gelecekte ric'ati (ölümden sonra dünyaya dönüşü) engelleyecek sebep nedir? Geçmişte ric'ati gerektiren bazı nedenler vardı; gelecekte ric'ati gerekli kılacak bütün bu nedenler daha önemli bir nedenin söz konusu olamaz mı?! Oysa ric'at, canilerin ve zalimlerin kirlettiği, tahammül edilmez oranda zulüm ve haksızlıkla doldurduğu yeryüzünde hakkın uygulanması ve adaletin yerini bulması doğrultusunda peygamberlerin hedefi ve elçilerin vaad ettiği azabın gerçekleşmesidir:

]æóáóÞóÏ ßóÊóÈäÇ Ýí ÇáÒøóÈõæÑö ãöäú ÈóÚÏö ÇáÐößÑö Ãäøó ÇáÃÑÖó íóÑöËõåÇ ÚöÈÇÏíó ÇáÕÇáöÍõæä[

 "Andolsun Tevrat'tan sonra Zebur'da da: Yeryüzüne muhakkak iyi kullarım varis olacak (bu yer onların eline geçecek) diye yazmıştık."[35] Allah Teala buyuruyor ki:

]ÝÊóÑÈøóÕõæÇ ÍÊì íóÃÊíó Çááåõ ÈÃãÑöåö[.

"O halde Allah emrini getirinceye kadar gözetleyin (başınıza gelecekleri göreceksiniz)!"[36]

Peygamber efendimizden rivayet edilen aşağıdaki hadis de geçmiş ümmetlerde olduğu gibi gelecekte de ric'atin gerçekleşeceği delilini güçlendiriyor:

((áÊÊÈÚäøó Óää ÇáÐíä ãä ÞÈáßã ÔÈÑÇð ÈÔÈÑ æÐÑÇÚÇð ÈÐÑÇÚ ÍÊì áæ ÓáßæÇ ÌõÍÑ ÖóÈø áÓáßÊãæå)) ÞÇáæÇ: ÇáíåæÏ æÇáäÕÇÑì¿ ÞÇá(Õ) ((Ýãä)).

"Sizden öncekilerin gidişatını karış-karış, adım-adım izleyeceksiniz; kertenkelenin deliğinde de olsanız onu izleyeceksiniz." Dediler ki, "Yahudiler ve Hıristiyanların gidişatını mı izleyeceğiz?" Peygamber efendimiz, "Ya kimin?" buyurdu."[37]

 

B- RİC'ATİN KIYAMETTEN ÖNCE GERÇEKLEŞECEĞİNİ VURGULAYAN AYETLER:

]æÅÐÇ æÞÚó ÇáÞæáõ Úóáíåã ÃÎÑóÌäÇ áóåõã ÏÇÈøóÉð ãöäó ÇáÃÑÖö Êõßóáøöãõåõã Ãäøó ÇáäÇÓó ßÇäõæÇ ÈÂíÇÊöäÇ áÇ íõæÞöäõæäó * æíæãó äóÍÔõÑõ ãöä ßõáøö ÃõãøÉò ÝæÌÇð ããä íõßÐøöÈõ ÈÂíÇÊöäÇ Ýóåõã íõæÒÚõæä * ÍÊøóì ÅÐÇ ÌÇÁõæÇ ÞÇá ÃßÐøÈÊõã ÈÂíÇÊí æáã ÊõÍíØõæÇ ÈåÇ ÚöáãÇð ÃãøÇÐÇ ßõäÊõã ÊóÚãáõæäó[ Åáì Þæáå ÊÚÇáì: ]æíæãó íõäÝÎõ Ýí ÇáÕøõæÑö ÝóÝóÒöÚó ãä Ýí ÇáÓøóãÇæÇÊö æãä Ýí ÇáÃÑÖö ÅáÇø ãä ÔÇÁó Çááåõ æßáøñ ÃÊæåõ ÏÇÎÑíäó[.

"O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir dabbe (canlı) çıkarırız; o onlara insanların, ayetleri-mize içtenlikle inanmadıklarını söyler. O gün her ümmetten ayetlerimizi yalanlayanlardan bir cemaat haşrederiz. Onlar (bütün inkarcılar) hep bir araya getirilip tutuklanarak (ilahi huzura) sevk edilirler. Geldikleri zaman (Allah) der: Ayetlerimi anlamadı-ğınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yaptınız?..."[38] "...Sûr'a üfürüldüğü gün göklerde ve yerde bulunan kimseler, hep korku içinde kalır. Yalnız Allah'ın diledikleri (korkmazlar). Hepsi boyun bükerek O'na gelirler."[39]

Bu ayetlerin akışına ve bunların tefsiriyle ilgili söyle-nenlere dikkat eden birisi, bu ayetlerin üç önemli olayın vuku bulacağını bildirdiğini ve bütün bu olayların kıyamette gerçekleşecek nişaneler olduğunu görür:

1- Dabbet-ul Arz'ın çıkışı: "Onlara yerden bir Dab-be çıkarırız."

2- Özel Haşır: "O gün her ümmetten ayetlerimizi yalanlayanlardan bir cemaat haşrederiz."

3- Diriliş için Sûr'a üfürülüş: "Sûr'a üfürüldüğü gün... Hepsi boyun bükerek O'na gelirler."

Şimdi bu ayetlerin açıkça ric'at inancına nasıl delalet ettiğine değineceğiz:

Bütün müfessirlere göre birinci ayet kıyametten önceki olaylara işaret etmektedir. İbn-i Merduye'nin Ebu Hureyre'den tahriç ettiği rivayet de buna delalet eder. Bu rivayette Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in şöyle buyur-duğu kaydedilmiştir:

((Åäøó Èíä íÏí ÇáÓÇÚÉ ÇáÏÌÇá æÇáÏÇÈÉ æíÃÌæÌ æãÃÌæÌ æÇáÏÎÇä æØáæÚ ÇáÔãÓ ãä ãÛÑÈåÇ)).

"Kıyametin alametleri Deccal, Dabbet-ul Arz, Ye'cuc ve Me'cuc, duman ve güneşin batıdan doğmasıdır."[40]

Beğavi, Müslim kanalıyla Abdullah b. Amr'dan şöyle rivayet eder: Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in şöyle buyurduğunu duydum:

((Åäøó Ãæá ÇáÂíÇÊ ÎÑæÌÇð ØáæÚ ÇáÔãÓ ãä ãÛÑÈåÇ¡ æÎÑæÌ ÇáÏÇÈÉ ÖÍìð)).

"Kıyametin alametlerinden birincisi güneşin batından doğuşu ve kuşluk vaktinde Dabbet-ul Arz'ın çıkışıdır."[41]

 

Dabbet-ul Arz Nedir?

Dabbe, lügatte insan ve hayvan gibi yeryüzünde hareket eden her canlıya denir. Allah Teala buyuruyor ki:

]æóãóÇ ãöä ÏÇÈøóÉò Ýí ÇáÃÑÖö ÅáÇø Úáì Çááåö ÑöÒÞõåÇ[¡ æÞÇá ÊÚÇáì: ]æáæ íõÄÇÎöÐõ Çááåõ ÇáäøóÇÓó ÈöÙõáãöåöã ãøóÇ ÊóÑóßó ÚóáíåÇ ãöä ÏóÇÈøÉò[.

"Yeryüzünde hiçbir dabbe (canlı) yoktur ki, rızkı Allah'a aid olmasın."[42] Ve yine buyuruyor ki: "Eğer Allah, insanları, yaptıkları (her) haksızlıkla cezalandır-saydı, yeryüzünde tek dabbe (canlı) bırakmazdı."[43]

Fakat Kur'an-ı Kerim'in bazı ayetlerinde "Dabbe" tabiri sadece insan için kullanılmıştır. Örneğin: "Allah katında dabbelerin (insanların) en kötüsü, düşünme-yen sağırlar ve dilsizlerdir."[44] Bazı ayetlerde ise bu tabir diğer canlılar için kullanılmıştır. Örneğin: "Dabbeler (canlılar) ve insanlardan bir çoğu"[45] ve "İnsanlardan ve dabbeler (canlılar)dan"[46]

"Dabbe" tabiri, "yerden bir dabbe..." ayetinde belirsiz olarak kullanılmıştır. Kur'an-ı Kerim "Dabbe"nin insanlarla konuştuğunu belirtmiştir. Fakat onun diğer sıfat ve özellikleri, keyfiyeti ve çıkış yeri müphem olup bilinmemektedir ve bunlar ancak gelecekte bilinecektir.

Bu ayetin tefsiriyle ilgili bir çok rivayet vardır. Kur'an-ı Kerim bunlardan hiç birine delalet etmez. Bu konuda eğer Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'ten ve Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'dan nakledilen sahih bir rivayet varsa kabul edilir; aksi durumda onlara itina edilmez. Bu rivayetlerin içeriğini iki noktada özetle-yebiliriz:

1- Bu rivayetlerden bir bölümü şöyledir: Dabbe yaşıyor, hiç kimse tarafından tanınmıyor, insan türünden değildir ve korkunç bir şekli vardır. Saçı ve kılı var. Bütün renklerden oluşmuş olup dört ayağı var. Bulutlara ulaşan uzunca bir boynu var. Doğuda olan batıda olan gibi onu görür, ahir zamanda hacılar Mina'ya çıktığı akşam Sefa dağından ve bir rivayete göre de Teşrik günleri Ciyad dağından çıkacaktır. Ona ulaşmak isteyen ulaşamaz, kaçan ondan kurtulamaz, insanlara iman ve küfürden bahseder. Müminin iki kaşının ortasına alamet bırakır ve "mümindir" yazar. Kafirin iki kaşının ortasına alamet bırakır ve "kafirdir" yazar.

2- İkinci grup rivayetlerde ise şöyle geçer: Dabbet-ul Arz'ın yüzü insan yüzü gibi, gövdesi ise kuş gövdesi gibidir. O, fasih Arapça'yla bağırabildiğince "İnsanlar, ayetlerimize içtenlikle inanmıyorlardı..." (Neml, 82) diye haykırır. Onun yanında Musa'nın asası ve Süleyman'ın yüzüğü vardır. Bu ikisiyle müminlerle kafirleri birbirinden ayırır. Müminin yüzüne yüzükle bir nokta vurur; böylece müminin yüzünde beyaz bir nokta oluşur ve bu beyaz nokta onun yüzünü tamamen aydınlatacak kadar yayılır. Asayla kafirin burnunu mühürler; böylece kafirin yüzünde siyah bir nokta oluşur ve o nokta kafirin yüzünü tamamen siyahlaştıracak kadar yayılır.[47]

Bazı rivayetlerde bu ayetteki "Dabbet-ul Arz"dan maksadın Emirulmüminin Ali b. Ebutalib olduğu vurgulanmaktadır. Süfyan b. Uyeyne kendi senediyle Cabir b. Yezid-i Cu'fi'den "Dabbet-ul arz"ın Ali b. Ebutalib olduğunu rivayet eder.[48]

Şeyh Kuleyni kendi senediyle İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam'dan şöyle nakleder:

((ÞÇá ÃãíÑÇáãÄãäíä(Ú): æÅäøí áÕÇÍÈ ÇáßÑøÇÊ æÏæáÉ ÇáÏæá¡ æÅäøí áÕÇÍÈ ÇáÚÕÇ æÇáãíÓã¡ æÇáÏÇÈÉ ÇáÊí Êßáã ÇáäÇÓ)).

Emirulmüminin (Ali) buyurmuştur ki: "(Düşmana) ard-arda saldıran, devletlerin devletinin sahibi benim. Asa ve kızgın demir sahibi ve insanlarla konuşan Dabbe benim."[49]

Şeyh Ali b. İbrahim kendi senediyle İmam Sadık aleyhisselam'dan şöyle nakletmiştir:

((ÞÇá ÑÌá áÚãÇÑ Èä íÇÓÑ¡ íÇ ÃÈÇ ÇáíÞÙÇä¡ ÂíÉ Ýí ßÊÇÈ Çááå ÞÏ ÃÝÓÏÊ ÞáÈí æÔßßÊäí. ÞÇá ÚãÇÑ: ÃíøÉ ÂíÉ åí¿ ÞÇá: ]æÅÐÇ æÞÚó ÇáÞæáõ Úáíåã ÃÎÑÌäóÇ áõåã ÏÇÈøóÉð ãöäó ÇáÃÑÖö Êõßáøãõåõã Ãäøó ÇáäøóÇÓó ßÇäõæÇ ÈÂíÇÊöäÇ áÇ íõæÞäõæäó[ ÝÃíøÉ ÏÇÈÉ åÐå¿

ÞÇá ÚãÇÑ: æÇááå ãÇ ÃÌáÓ æáÇ Âßá æáÇ ÃÔÑÈ ÍÊì ÃõÑíßåÇ¡ ÝÌÇÁ ÚãÇÑ ãÚ ÇáÑÌá Åáì ÃãíÑÇáãÄãäíä(Ú) æåæ íÃßá ÊãÑÇð æÒÈÏÇð¡ ÝÞÇá: íÇ ÃÈÇ ÇáíÞÙÇä¡ åáãø¡ ÝÌáÓ ÚãÇÑ¡ æÃÞÈá íÃßá ãÚå¡ ÝÊÚÌøÈ ÇáÑÌá ãäå¡ ÝáãøÇ ÞÇã áå ÇáÑÌá: ÓÈÍÇä Çááå íÇ ÃÈÇ ÇáíÞÙÇä¡ ÍáÝÊ Ãäøß áÇ ÊÃßá æáÇ ÊÔÑÈ æáÇ ÊÌáÓ ÍÊì ÊÑíäíåÇ. ÞÇá ÚãÇÑ: ÞÏ ÃÑíÊßåÇ¡ Åä ßäÊ ÊÚÞá)).

"Biri Ammar b. Yasir'e, ey Ammar! Allah'ın Kitabın-daki bir ayet huzurumu kaçırdı ve beni şüpheye düşürdü, dedi. Ammar, hangi ayet? diye sordu. Adam, "O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe (canlı) çıkarırız; o onlara insanların, ayetlerimize içtenlikle inanmadıklarını söyler" ayetidir; ayetteki Dabbet-ul arz nedir? dedi.

Ammar, Allah'a andolsun onu sana gösterinceye kadar oturmayacağım, yemeyeceğim ve içmeyeceğim, dedi ve o adamla birlikte Emirulmüminin Ali'nin evine gitti. O sırada Hz. Ali hurma ve tereyağı yiyordu. Ammar'ı görün-ce, buyur, dedi. Ammar da oturarak o hazretle birlikte yemeye başladı. Adam bunun görünce şaşırdı. Ammar kalkınca adam, Süphanellah! Ey Ammar! Sen, onu (dabbeyi) bana gösterinceye kadar yemeyeceğine, içmeyeceğine ve oturmayacağına dair yemin etmiştin, dedi. Bunun üzerine Ammar, eğer aklını çalıştırırsan onu sana gösterdim, cevabını verdi."[50]

Yine İmam Sadık aleyhisselam'dan şöyle rivayet edil-miştir:

((ÇäÊåì ÑÓæá Çááå(Õ) Åáì ÃãíÑÇáãÄãäíä(Ú) æåæ äÇÆã Ýí ÇáãÓÌÏ¡ æÞÏ ÌãÚ ÑãáÇð ææÖÚ ÑÃÓå Úáíå¡ ÝÍÑßå Ëã ÞÇá áå: Þã íÇ ÏÇÈÉ ÇáÃÑÖ.

ÝÞÇá ÑÌá ãä ÃÕÍÇÈå: íÇ ÑÓæá Çááå¡ ÃíÓãí ÈÚÖäÇ ÈÚÖÇð ÈåÐÇ ÇáÇÓã¿ ÝÞÇá: áÇ æÇááå¡ ãÇ åæ ÅáÇø áå ÎÇÕÉ¡ æåæ ÇáÏÇÈÉ ÇáÊí ÐßÑåÇ Çááå ÊÚÇáì Ýí ßÊÇÈå: ]æÅÐÇ æÞÚó ÇáÞæáõ Úáíåöã ÃÎÑÌäóÇ áõåã ÏÇÈøóÉð ãöäó ÇáÃÑÖö[ )).

"Resulullah salallahu aleyhi ve alih, Ali aleyhisselam'ın mescitte bir miktar kum toplayarak başını onun üzerine bırakıp uyuduğunu görünce eliyle Ali aleyhisselam'ı hareket ettirerek, "Kalk ey Dabbet-ul Arz" dedi.

Ashaptan bir kişi, ‘Ya Resulullah! Birbirimize bu ismi bırakalım mı?' diye sordu. O hazret, ‘Hayır! Bu isim Ali'ye hastır. Ali, Allah'ın Kur'an'da, "O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe (canlı) çıkarırız..." şeklinde andığı Dabbe'dir' buyurdu.[51]

Esbağ b. Nebate'den şöyle nakledilir: Emirulmüminin Ali aleyhisselam'ın huzuruna çıktım. O sırada ekmek, sirke ve zeytin yağı yiyordu. Ben, ey Emirulmüminin! Allah Teala "O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe (canlı) çıkarırız..." buyuruyor; bu ayetteki "Dabbe" nedir? diye sordum. Hz. Ali, "O, ekmek, sirke ve zeytin yağı yiyen bir canlıdır" cevabını verdi.[52]

Ebu'l Feth-i Râzî kendi tefsirinde der ki: Ashap kanalıyla elimize ulaşan rivayetler gereğince "Dabbet-ul Arz", zamanın sahibi Mehdi'ye işarettir.

Bu hadise ve önceki hadislere dikkat ettiğimizde, "Dabbet-ul Arz" kelimesinden, ahir zamanda dünyaya dönecek, hakla batılı ve müminle kafiri birbirinden ayıracak, Allah'ın azamet ve yüceliğinin nişanelerinden birisi olan herhangi büyük bir imamla bağdaşacak daha geniş bir anlam çıkarılabileceğini görmekteyiz.

Geçen rivayetlerdeki, "Dabbe"nin, kuvvet ve mucizenin göstergesi olan Musa'nın asasına ve ilahi hükümetin göstergesi olan Süleyman'ın yüzüğüne sahip olduğunun vurgulanması, onun, insanlara ayet ve nişane olacak yüce ilahi güce sahip bir insan olduğunu göstermektedir; ayrıca ayetteki "onlarla konuşur" tabiri de onun bir insan olduğunu onaylamaktadır.

 

Özel Haşır (Diriliş):

Allah Teala buyuruyor ki:

]æóíóæãó äóÍÔõÑ ãä ßõáøö ÃõãøÉò ÝóæÌÇð[.

"O gün her ümmetten ayetlerimizi yalanlayanlar-dan bir cemaat haşrederiz."

Daha önce de dedik ki müfessirlerin de ittifak ettiği gibi "O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe (canlı) çıkarırız..." ayeti, kıyamet gününden önce vuku bulacak olaylarla ilgilidir. Ayetlerin akışı ve tertibi dışında "O gün her ümmetten ayetlerimizi yalanla-yanlardan bir cemaat haşrederiz" şeklindeki özel haşır ayeti de bunu tamamlamakta ve olayların zaman zincirle-mesi açısından bununla bağlantı içerisindedir. Özel haşır ayeti, kıyametin iki alameti olan Dabbe ve üfürülüş ala-metleri arasında yer almıştır.

]ÝóÝóÒöÚó ãóä Ýí ÇáÓøóãÇæÇÊö æóãóä Ýí ÇáÃÑÖö... æßõáøñ ÃÊæåõ ÏÇÎöÑíäó[.

"Sûr'a üfürüldüğü gün" ayeti, özel haşrın kıyametten önce vuku bulacağına ve özel haşrın da kıyametin alamet-lerinden biri olduğuna delalet etmektedir. Allah Teala genel haşır hakkında, "üfürülüşten sonra diriliş" tabirini kullanmıştır. "Göklerde ve yerde bulunan kimseler hep korku içinde kalır... Hepsi boyun bükerek O'na gelirler." Yine burada iki haşır vardır: Biri, her ümmetten bir grubun toplanacağı haşırdır ki bu ric'at (ölümden sonra dünyaya dönüş)tür, diğeri ise bütün insanları kapsayan haşırdır ki bu da kıyamet gününü bildirir. Kıyametten sonra başka bir haşır daha olmadığında ittifak edil-diğinden, bu haşrın kıyametten önce olacağı anlaşılmak-tadır.

Başka bir tabirle, özel haşrın kıyamet günü olmadığının delili, bu ayetin, her ümmetten Allah'ın ayetlerini yalanlayan bir grubun haşredileceğine delalet etmesidir. "Her ümmetten" ayetinin Arapça'sında geçen "min" kelimesi "bazılarını" ve "bir kısmını" anlamını verir ve bu ise istisnaya delalet eder; oysa Kur'an-ı Kerim'in bir çok ayetinde kıyamette haşrın özel bir kavme ve belli bir cemaate has olmadığı, bu haşr ve dirilişin herkesi kapsayacağı vurgulanmıştır: "Hepsini haşredeceğimiz gün..."[53] İşte bu ayette hiçbir istisna yoktur ve herkesin dirileceği vurgulanmaktadır. Dolayısıyla, her ümmetten bir grubun dirilmesi, yeryüzünde hayatın tamamen son bulacağı kıyamet gününün olaylarından değildir. Yukarıda söylediklerimizden, kaydettiğimiz ikinci ayetin kıyametten önce de bir dirilişin olacağının açık bir delilidir.

Ayrıca bu ayet, İmamiyye Şiası'nın küfür veya imanlarında direnen belli bir grubun ric'at ederek kıya-metten önce dünyaya döneceği hususundaki inancını desteklemektedir. Fakat bu dönüşün özellikleri, keyfiyeti ve bu dönüşte vuku bulacak olaylar hakkında Kur'an-ı kerim bahsetmemiştir; bu dönüşün ayrıntıları hadislerde kaydedilmiştir. Bu konudaki sahih hadisler ric'ati kabul etmeyi ve inanmayı gerektirmektedir.[54]

 

Ehlibeyt İmamlarının İstidlali:

Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam bu ayetle ric'at inancının doğruluğuna delil getirmişlerdir. Ebu Basir, İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam'ın, "Iraklılar ric'ati inkar mı ediyorlar?" diye sorduğunu ve kendisinin, "Evet" demesi üzerine İmam'ın, "Kur'an-ı Kerim'in "O gün her ümmetten bir grubu haşredeceğiz" buyurduğunu oku-mamışlar mı?!" buyurduğunu rivayet eder.[55]

Ali b. İbrahim kendi tefsirinde, Hammad'dan sene-diyle İmam Sadık aleyhisselam'ın şöyle buyurduğunu nakleder: "İnsanlar "O gün her ümmetten bir grubu haşrederiz" ayeti hakkında ne diyorlar?" diye sordu. Ben, bu haşrın kıyamette olacağını söylüyorlar dedim.

Bunun üzerine İmam aleyhisselam buyurdu ki:

((áíÓ ßãÇ íÞæáæä¡ Åäø Ðáß Ýí ÇáÑÌÚÉ¡ ÃíÍÔÑ Çááå Ýí ÇáÞíÇãÉ ãä ßáøö ÃõãøÉ ÝæÌÇð æíÏÚ ÇáÈÇÞíä¿ ÅäøãÇ ÂíÉ ÇáÞíÇãÉ Þæáå:]æóÍóÔóÑäÇåõã Ýóáóã äõÛÇÏöÑ ãöäåõã ÃÍÏÇð[ )).

"Öyle değil; bu ayet (kıyametten önce) dünyaya dönüş hakkındadır; Allah kıyamette bir grubu haşredip diğer-lerini bırakacak mı? Kıyamet ayeti şudur: "O gün ... onları(n hepsini) haşredeceğiz, hiç birini bırakma-yacağız."[56]

 

Şia'nın İleri Gelenlerinin İstidlali:

Şia uleması ve müfessirlerinden bir grubu da bu ayetle, kıyametten önce ölülerin dünya hayatına döne-ceğine delil getirmişlerdir. Şeyh Mufid der ki: Allah Teala Muhammed'in -Allah'ın rahmetin onun ve Ehlibeyti'nin özerine olsun- ümmetinden bir grubu ölümlerinden sonra kıyamet gününden önce diriltecektir; bu görüş Hz. Muhammed'in Ehlibeyti'ne (aleyhimusselam) hastır. Allah Teala Kur'an-ı Kerim'de büyük haşrı kıyamet günü olarak tanıtmıştır:

]æóÍóÔóÑäÇåõã Ýóáóã äõÛÇÏöÑ ãöäåõã ÃÍÏÇð[

"O gün ... onları(n hepsini) haşredeceğiz, hiç birini bırakmayacağız."[57] Kıyamet gününden önceki ric'at haş-riyle ilgili olarak da şöyle buyuruyor:

]æíæãó äÍÔÑõ ãöä ßõáøö ÃõãøÉò ÝæÌÇð ãöãä íõßÐøöÈõ ÈÂíÇÊöäóÇ[.

"O gün her ümmetten ayetlerimizi yalanlayan-lardan bir cemaat haşrederiz."[58]

Şeyh Tabersi der ki: İmamiyye, bu ayetle ric'atin doğruluğuna delil getirerek şöyle demiştir: Ayetin Arapça'sındaki "min" edatı teb'ize (bir gruba) delalet eder ve bu da ayette işaret edilen o günde insanlardan sadece bir grubun haşredileceğini gösterir. İnsanlardan sadece bir grubun haşredilmesi ise Allah Teala'nın, "O gün ... onları(n hepsini) haşredeceğiz, hiç birini bırakma-yacağız" şeklinde tanıttığı kıyametin özelliklerinden değildir.

Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'dan nakledilen riva-yetlerde şu gerçek vurgulanmaktadır: Hz. Mehdi (a.f) kıyam edince Allah Teala, Hz. Mehdi aleyhisselam'a yardım etmenin sevabına ulaşmaları için onun ölmüş dostlarından ve şiilerinden bir grubu diriltecek ve onlar Hz. Mehdi'nin evrensel hükümetinin kurulmasıyla sevineceklerdir. Ve yine Allah Teala, Hz. Mehdi aleyhisselam'ın düşmanlarından da bir grubu, şiileri tarafından öldürülerek onlardan intikam alınması ve böylece hakkettikleri azabın bir kısmını dünyada görmeleri ve onun sözünün yüceliğini görerek har ve zelil olmaları için dünyaya geri döndürecektir. Aklı selim birisi, bunun imkansız olmadığında ve Allah'ın buna gücü yeteceğinde şüphe etmez; Allah Teala bunu geçmiş ümmetlerde de yapmış ve Kur'an-ı Kerim Hz. Uzeyr'in kıssası gibi birkaç yerde bunlardan bahsetmiştir. Peygamber efendimiz de bir hadisinde bunu şöyle doğrulamıştır:

((Óíßæä Ýí ÃõãÊí ßá ãÇ ßÇä Ýí Èäí ÅÓÑÇÆíá ÍÐæ ÇáäÚá ÈÇáäÚá æÇáÞÐÉ ÈÇáÞÐÉ ÍÊì áæ Ãäøó ÃÍÏåã ÏÎá ÌõÍÑ ÖÈøò áÏÎáÊãæå)).

"İsrailoğullarında vuku bulan olayların tıpkısı yakın-da benim ümmetimde de vuku bulacaktır; hatta onlardan birisi kertenkelenin deliğine girse siz de oraya girecek-siniz"[59]

 

Müfessirlerin Görüşü:

İmamiyye (Caferi) müfessirleri dışındaki diğer müfes-sirlerin çoğu bu ayet üzerinde fazla durmadan çabuk geçmiş ve meseleyi birkaç kelimede geçiştirmişlerdir; onların görüşünü iki noktada özetleyebiliriz:

1- Bu ayet kıyamet gününü bildirmektedir,[60] kıyamet gününün bazı özelliklerini açıkladıktan sonra kısaca yalan-layanların durumunu beyan etmektedir.[61]

2- Bu, kıyametten sonra vuku bulacak olaylardandır,[62] bu dirilişten maksat, herkesi kapsayan genel dirilişten sonra yeniden azap için diriliştir;[63] yani, dirilişten sonraki diriliştir.

Bunların hiç birinin bilimsel bir dayanağı yoktur; daha önce dediğimiz gibi ayetlerin sıralanışı ve birbirleriyle bağlantısı bu görüşleri reddetmektedir. Çünkü birinci haşr=dirilişi kıyamet gününe tefsir etmek Allah Teala hakkında çelişki oluşturmaktadır; Allah Teala bir yerde, o gün her ümmetten bir grubu haşrederiz, buyurmuşken, nasıl başka bir yerde de, kıyamet günü insanların hepsini haşredeceğiz, buyurabilir?

İbn-i Şehraşub der ki: Allah Teala'nın kıyamet günü bütün insanları dirilteceğinde ihtilaf yoktur; belli bir grubun dirilişi ise kıyametten başka bir gün olacaktır.[64]

Allame Tabatabai der ki: Eğer maksat, azap için diriliş olsaydı, belirsizlik olmaması için hedefin de açıklanması gerekirdi. Nitekim, "Allah'ın düşmanları ateşe sürül-dükleri gün toplanıp bir araya getirilirler. Nihayet oraya vardıklarında..."[65] ayetinde hedef belirtilmiştir. Oysa bu ayetten sonra da kınama ve ayırma hükmü vardır ve azaptan bahsedilmemektedir; gördüğünüz gibi ayet mutlaktır ve söylenen bu özel haşrın kastedildiğine hiçbir işaret yoktur. Ve azaba veya ateşe veya başka bir şeye vardıklarında şeklinde buyurmayıp, "Nihayet oraya vardıklarında" şeklindeki sonraki ayet bu mutlak ifadeyi daha da genişletmektedir.

Yine bu ayet (O gün her ümmetten ayetlerimizi yalanlayanlardan bir cemaat haşrederiz) ve bundan sonraki iki ayetin, kıyametten önce vuku bulacak nişanelerden olan, yeryüzünde Dabbe'nin çıkışı kıssa-sından sonra ve "Sûr'a üfürüldüğü gün" ayetinden başlayıp kıyamet gününün olaylarını tavsif eden diğer ayetlerden önce yer alması da bu ayetten maksadın, kıyamet günündeki dirilişin olmadığını desteklemektedir. Kıyamet gününün olaylarından birisinin, kıyametten önce vuku bulacak olaylardan önce zikredilmesi anlamsızdır. Eğer her ümmetten bir grubun dirilişi kıyamet gününün olaylarından olsaydı, olaylar sırayla vuku bulacağı için, Sûr'a üfürülüş ve insanların boyun bükerek Allah'a gelişinden sonra zikredilmesi gerekirdi.

İşte bu nedenle bu ayeti kıyamette diriliş olarak tefsir eden bazı müfessirler de durumu fark ederek şöyle demişlerdir: "Bu olayın (bir grubun dirilişi), Sûr'a üfürülüşten ve kıyametten önce zikredilişi, bunların her birinin (Sûr'a üfürülüş ve her ümmetten bir grubun dirilişi) tek başına çok önemli konular olduğundan her birinin ayrı ayrı incelenmesi ve durumlarının ayrı ayrı zikredilmesi gerektiğini vurgulamak içindir; ancak eğer sıra gözetilecek olsaydı okuyucu bu ikisinin bir olay olduğunu sanabilirdi."

Fakat okuyucularımız, kesinlikle ikna edici olmayan bu izahın ne kadar uydurma olduğunun farkındadırlar. Eğer maksat bu olsaydı, bu müfessirin tasarladığı bu tevehhümü önlemek için başka bir yöntem izlenmesi gerekirdi; bu ayet, Sûr'a üfürülüş ayetinden sonra zikre-dilerek, bundan daha önemli olan ayetteki dirilişin, kıyamet günü dirilişi dışında olduğu tevehhümüne yer verilmemesi daha uygun olurdu.

İşte buradan da bu ayetin, her ümmetten bir grubun dirilişinin, kıyametten önce olacağını vurguladığı anlaşı-lıyor.[66]

Kıyamet gününün dirilişinden sonra özel dirilişin olacağını savunanlara gelince, kıyamet gününün bir ve tek olduğunu vurgulayan ayet ve hadisler karşısında hiçbir dayanağı olmayan bu görüş gerçekten çok ilginçtir.

2- Allah Teala, Kur'an'da buyuruyor ki:

]æóÚÏó Çááåõ ÇáøóÐíäó ÂãäõæÇ ãäßõã æÚãáõæÇ ÇáÕøóÇáÍöÇÊö áíÓÊóÎáöÝóäøóåõã Ýí ÇáÃÑÖö ßãÇ ÇÓÊÎáÝó ÇáÐíäó ãä ÞÈáöåöã æáíõãßöäóäøó áåõã Ïíäóåõã ÇáÐí ÃÑÊÖì áåõã æáíõÈóÏöáäøóåõã ãöä ÈÚÏö ÎóæÝöåöã ÃãäÇð íÚÈõÏæäóäí áÇ íõÔÑößõæäó Èí ÔóíÆÇð[.

"Allah sizden, inanıp iyi işler yapanlara va'detti; onlardan öncekileri nasıl hükümran kıldıysa, onları da yer yüzünde hükümran kılacak ve kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine sağlamlaştıracak ve korkularının ardından kendilerini (tam) bir güvene erdirecektir. Onlar hep bana kulluk ederler ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar."[67]

Şeyh Kuleyni, Abdullah b. Sinan senediyle şöyle rivayet eder: İmam Sadık aleyhisselam'dan, Allah Teala'nın "Allah sizden, inanıp iyi işler yapanlara va'detti..." buyruğundan kimlerin kastedildiğini sorduğumda, "Onlar Ehlibeyt İmamları'dır" buyurdu.[68]

Tabersî der ki: Ayetteki, "İnanıp iyi işler yapanlara"dan maksat Peygamber ve Ehlibeyt'idir. Ayet-i kerime, onları yeryüzünde hükümran kılmak ve onlardan olan Mehdi aleyhisselam kıyam edince kendilerinden korkuyu gidereceğini onlara müjdelemektedir ve "Onlar-dan öncekileri nasıl hükümran kıldıysa" buyruğundan maksat da, Hz. Adem, Hz. Davud ve Hz. Süleyman gibi hilafete salahiyeti olanın halife olacağıdır. Kur'an-ı Kerim'in şu ayetleri de bu gerçeğe delalet eder:

]Åäøí ÌóÇÚöáñ Ýí ÇáÃÑÖö ÎáíÝÉð[ æÞæáå ]íÇÏÇæÏ ÅäøÇ ÌÚáäÇßó ÎáíÝÉð Ýí ÇáÃÑÖö[ æÞæáå: ]ÝÞÏ ÂÊíäÇ Âáó ÅÈÑÇåíãó ÇáßÊÇÈó æÇáÍßãÉó æÂÊíäÇåõ ãõáßÇð ÚÙíãÇð[.

"Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım"[69] Ve: "Ey Davud biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hükümdar yaptık"[70] Ve: "Oysa biz İbrahim ailesine de Kitab ve hikmet vermiş ve onlara büyük bir mülk bağışlamıştık."[71]

Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam da bu konuda icma etmişlerdir; onların icması ise hüccettir: "Ben sizin aranızda iki ağır (veya değerli) emanet bırakıyorum: Biri Allah'ın kitabı ve diğeri ise itretim-Ehlibeytim'dir. Bu ikisi havuzun başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmaz." Ve yine müminler yeryüzünde tam anlamıyla egemenliğe kavuşmamış, hükümran olmamışlardır; dola-yısıyla Allah'ın bu vaadının gerçekleşmesi beklenmelidir; çünkü Allah vaadına aykırı davranmaz.[72]

Hürr-ü Amili der ki: Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in ve Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'ın ric'ati konu-sundaki icmanın naklinde bu en açık tasrihtir ve bu konu, bu ayetteki çoğul zamirlerinden,[73] gelecekte vuku bulacak bir çok olaylardan, halife etme, güç sahibi kılma, korku, güvence, ibadet gibi açık kelimelerden ve ancak ric'ate yorumlanabilecek diğer işaretlerden çok net bir şekilde anlaşılmaktadır.[74]

3- Kur'an-ı Kerim buyuruyor ki:

]ÞóÇáõæÇ ÑóÈøäóÇ ÃãÊøóäóÇ ÇËäóÊíäö æÃÍííÊóäóÇ ÇËäÊíäö ÝÇÚÊóÑÝäóÇ ÈöÐõäõæÈöäóÇ Ýóåóá Åáì ÎõÑæÌò ãöäú ÓóÈöíáò[

"Dediler ki: Rabb'imiz, bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin. Günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi (şu ateşten) çıkmak için (bize) bir yol var mı (acaba)"[75]

Şeyh Mufid (r.a) der ki: Allah Teala, dirilen zalimlerin büyük diriliş günü olan kıyamette, "Rabb'imiz, bizi iki kez öldürdün..." diyeceklerini haber vermektedir. Ehl-i Sünnet'in bu konudaki tevili kabul görmez. Ehl-i Sünnet, "Rabb'imiz, bizi iki kez öldürdün..." ayetinin, onların dünyaya geldikten sonra ölü olarak yaratıldıkları anlamına gelir. Bu yanlış bir yorumdur; Araplar  bu tabiri kullan-mazlar. Çünkü fiil ancak kelimenin, anlamını içerdiği sıfatın dışında bir olguya taalluk eder ve Allah'ın ölü olarak yarattığına, "Allah onu öldürdü" denilmez. Bu tabir ancak yaşadıktan sonra ölen kimse hakkında kullanılır. Ve yine "Allah ölüyü diriltti" tabiri de ancak dirilmeden önce ölü olan kimse hakkında kullanılır; bu konu üzerinde birazcı düşünen herkes bunu anlayabilir.

Bazıları "Rabb'imiz, bizi iki kez öldürdün..." aye-tinden maksadın, yaşamlarından sonra mezarlarda sorguya çekilmek için ölüm olduğunu sanmışlardır. Bu durumda birinci ölüm mezara girmeden önce, ikinci ölüm ise mezara girdikten sonra vuku bulacaktır; bu görüş de başka bir açıdan batıldır. Çünkü sorguya çekilmek için kabirden diriliş insana mükellefiyet getirecek bir diriliş değildir; dolayısıyla insanın o dirilişte boşa geçirdiği şeylerden pişman olması anlam taşımaz. Bir grubun her iki diriliş dönemlerinden dolayı pişman olduklarını açıklamaları, ikinci dirilişin sorguya çekilmek dirilişi olmadığını gösterir. Ancak bu ayetten, teklifleriyle ve yaptıkları taşkınlıklarla ilgili olan ric'at hayatı kastedilmiştir. Dolayısıyla bunu yapmazlar ve yaptıkları taşkınlıklar sunulduğu gün pişman olurlar.

Yine iki ölümden maksat da, biri ecelleri geldiğinde ve diğeri ise hayata döndüklerinde ölmeleridir. Ric'atı inkâr edenler ise, ikinci ölümü yaratılmadan önce bir hiç ve yok olmaya yorumlamışlardır. Fakat ölüm ancak diri için söz konusu olabileceği için onların ölmeden önce diri olmaları gerekmektedir; oysa yaratılmadan önce yokluk oldukları için diri olmaları söz konusu değildir. İşte bu çelişkiden kurtulabilmek için ancak bizim açıkladığımız yol kalıyor.

4- Åáì Þæáå ÊÚÇáì:  [æÃÞÓóãõæÇ ÈÇááåö ÌóåÏó ÃíãÇäöåöã áÇ íÈÚËõ Çááåõ ãä íóãæÊõ]

]áíõÈíøä áåõã ÇáÐí íóÎÊáöÝõæäó Ýöíå æáíÚáãó ÇáÐíäó ßÝÑæÇ Ãäøóåã ßÇäõæÇ ßÇÐöÈíäó[

 "(Onlar) yeminlerinin bütün şiddetiyle: Allah ölen kimseyi diriltmez! diye Allah'a yemin ettiler... (Diril-tecektir ki) hakkında ihtilaf ettikleri gerçeği onlara açıklasın ve inkar edenler de yalancı olduklarını bilsin-ler."[76]

Şeyh Saduk, Kuleyni, Ali b. İbrahim, Ayyaşi ve diğer-leri bu ayetin ric'at hakkında nazil olduğunu rivayet ederler,[77] şüphesiz bu ayet kıyameti inkâr doğrultusunda değildir; çünkü onlar Allah'a değil, Lat ve Uzza adındaki putlarına yemin ediyorlardı; "bilmek" ise ahirette değil, dünyada olması gereken bir şeydir.[78]

]ßíÝ ÊßÝõÑæäó ÈÇááåö æßõäÊõã ÃãæÇÊÇð ÝÃÍíÇßõã Ëõãøó íõãíÊõßõã Ëõãøó íõÍííßõã 5-

 Ëã Åáíå ÊõÑÌóÚõæäó[

"Allah'ı nasıl inkar edersiniz ki, siz ölülerdiniz, O sizi diriltti; yine öldürecek, yine diriltecek; sonra O'na döndürüleceksiniz."[79]

İbn-i Şehraşub der ki: Bu ayet, ahirette dirilişle ölüm arasında başka bir hayatın daha olduğuna delalet eder; bu hayat inkar edilemez; çünkü geçmişte de bunun örnekleri yaşanmıştır: Örneğin İsrailoğulları'nın kıssasında: "Bin-lerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtla-rından çıkıp gidenleri görmedin mi?..." Uzeyr veya Ermiya'nın kıssasında: "...Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı..." Hz. İbrahim aleyhisse-lam'ın kıssasında: "Rabb'im! Ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster!.."[80]

Şeyh Hürr-ü Amili der ki: Bu ayetle delil getirilişin sebebi, ayetin iki defa dirilişi ispatlamasıdır. Bu ayetin son bölümünde diyor ki: "Sonra O'na döndürüleceksiniz." Bundan maksat ise kesinlikle kıyamettir. Ayetin bu son bölümünün "sonra" kelimesiyle öncekine bağlanması, önceki bölümle farklı olduğunu anlatmak içindir. Dolayısıyla ikinci dirilişle ya ric'at ya da ric'ate benzer başka bir diriliş vurgulanmaktadır. Her durumda bu ayet, bu dirilişin kıyametten önce olacağına delalet eder.[81]

 

]æäõÑíÏõ Ãä äóãõäøó Úáì ÇáøóÐíäó  ÇÓÊõÖÚÝõæÇ  Ýí ÇáÃÑÖ  æäóÌÚóáóåõã ÃÆãÉð  6-

æäÌÚáåõã ÇáæÇÑöËíäó[ Åáì Þæáå ÊÚÇáì: ]ãÇ ßÇäõæÇ íóÍÐóÑõæä[

"Biz de yeryüzünde zayıflatılanlara lütfetmeyi, on-ları önderler yapmayı ve onları mirasçı kılmayı ... onlara (İsrailoğulları'ndan) korktukları şeyi göstermek istiyorduk."[82]

Şeyh Kuleyni ve Şeyh Saduk, İmam Bâkır ve İmam Sadık aleyhimasselam'dan şöyle rivayet ederler:

((Åäø ÇáãÑÇÏ ÈÇáÐíä ÇÓÊÖÚÝæÇ åã ÇáÃÆãÉ ãä Ãåá ÇáÈíÊ(Ú) æÃäøó åÐå ÇáÂíÉ ÌÇÑíÉ Ýíåã(Ú) Åáì íæã ÇáÞíÇãÉ)).

"Zayıflatılanlardan maksat Ehlibeyt İmamlarıdır; bu ayetin kıyamet gününe kadar onlar hakkında geçerliliği vardır."[83]

Seyyid Murtaza ise kendi senediyle İmam Sadık aley-hisselam'dan şöyle rivayet eder:

((ÞÇá ÃãíÑÇáãÄãäíä(Ú): áÊÚØÝäøó ÚáíäÇ ÇáÏäíÇ ÈÚÏ ÔãÇÓåÇ ÚØÝ ÇáÖÑæÓ Úáì æáÏåÇ¡ Ëã ÊáÇ Þæáå ÊÚÇáì: ]æäõÑíÏõ Ãä äóãõäøó Úáì ÇáøóÐíäó ÇÓÊõÖÚÝõæÇ[ )).

"Emirulmüminin aleyhisselam, dünya, bize sırt çevir-dikten sonra, kendisini sağanı ısıran kötü huylu dişi devenin evlatlarına yönelişi gibi sonunda kesinlikle bize yönelecektir, buyurduktan sonra "Biz de yeryüzünde zayıflatılanlara lütfetmeyi ... istiyorduk" ayetini okudu." Bir çok hadiste bunun, Ehlibeyt İmamlarının dünyaya dönüp düşmanlarını öldürerek yeryüzüne hakim oldukla-rında olacağı vurgulanmaktadır.[84]

Hürr-ü Amili der ki: Bu ayet, bu grubun yeryüzünde zaafa uğramalarından sonra onlara lütfedileceğine, onların önderler, mirasçılar ve yeryüzünde güç sahibi kılınacağına ve düşmanlarının onlardan çekineceğine delalet etmek-tedir; acaba bunun ric'atten başka bir örneği olabileceği düşünülebilir mi? Ve acaba hiçbir delil olmadan bu ayeti tevil etmek, zahiri anlamından başka bir anlama yorumlamak caiz midir? Ayetin sekiz yerdeki lafızları ve çoğul zamirleri onun hakiki anlamına hamledilmesini gerektirir ve bu durumda uzak ve yakın teviller yapmayı caiz kılmaz. Aksi durumda insan insaf dairesinden çıkar ve ayeti ric'at olarak tefsir eden birçok mütevatir hadisleri yalanlamak zorunda kalır.[85]

7- [æÍÑÇãñ Úáì ÞÑíÉò ÃåáóßäóÇåÇ Ãäóåõã áÇ íÑÌöÚõæä]

"Helak ettiğimiz bir ülkeye artık yaşamak haram-dır. Onlar bir daha geri dönemezler."[86]

Ali b. İbrahim, Tabersi ve diğerleri İmam Sadık aley-hisselam'dan şöyle rivayet ederler:

((ßáøõ ÞÑíÉ Ãåáß Çááå ÃåáåÇ ÈÇáÚÐÇÈ áÇ íÑÌÚæä Ýí ÇáÑÌÚÉ¡ æÃãøÇ Ýí ÇáÞíÇãÉ ÝíÑÌÚæä¡ æãä ãÍÖ ÇáÅíãÇä ãÍÖÇð æÛíÑåã ããä áã íåáßæÇ ÈÇáÚÐÇÈ¡ æãÍÖæÇ ÇáßÝÑ ãÍÖÇð íÑÌÚæä)).

"Allah tüm ülkelerin halkını azapla helak edecek; onlar ric'atte değil, kıyamette dünyaya dönecekler; iman-larında halis olanlar, azapla helak olmayanlar ve küfür-lerinde halis olanlar ric'at edeceklerdir."[87]

Bu ayet, ric'atin doğruluğunu ispatlayan çok açık bir delildir; çünkü ister helak olsun ister olmasın hiçbir Müslüman, kıyamet günü bütün insanların dirileceğini inkâr etmez ve "geri dönemezler" buyruğu ise ric'at için geçerlidir; ancak kıyamette, cehenneme girmek için dirile-ceklerdir.[88]

8- [ÅäøÇ áóäóäÕõÑõ ÑõÓõáóäÇ æÇáøóÐöíäó ÂãäõæÇ Ýí ÇáÍíÇÉö ÇáÏõäíÇ æíæãó íÞõæãõ ÇáÃÔåÇÏõ]

"Elbette biz elçilerimize ve inananlara hem dünya hayatında, hem şahidlerin (şahitliğe) duracakları gün-de yardım edeceğiz."[89]

İmam Muhammed Bâkır ve İmam Cafer Sadık aleyhi-maselam'dan birkaç kanalla şöyle rivayet edilir:

((Ãäø åÐÇ ÇáäÕÑ íßæä Ýí ÇáÑÌÚÉ¡ Ðáß áÃäøó ßËíÑÇð ãä ÇáÃäÈíÇÁ æÇáÃæÕíÇÁ ÞõÊöáæÇ æÙõáöãæÇ æáã íäÕÑæÇ¡ æÃäø Çááå áÇ íÎáÝ ÇáãíÚÇÏ)).

"Bu yardım ric'atte olacaktır; çünkü peygamber ve vasilerden bir çoğu öldürülmüş, zulmedilmiş ve yardım edilmemişlerdir; Allah'ın vaadında ise aykırılık olmaz."[90]

Mesail-ul Hacibiyye'de, bu ayette vurgu olduğu ve Allah Teala'nın dünya ve ahirette onlara yardım etmeyi farz kıldığı, oysa Allah'ın hücceti Ali oğlu Hüseyin aleyhisselam'ın mazlum olarak katledilirken hiç kimsenin ona yardım etmediği hatırlatılarak Şeyh Mufid'ten bunun için bir açıklama yapması istenmiştir.

Şeyh Mufid buna birkaç açıklama getirmiş ve bir bölümünde buyurmuştur ki: İmamiyye, kıyametten önce Hz. Mehdi aleyhisselam kıyam edince ve müminlere vaad edilen dönüşte Allah'ın, velilerine yardım ederek vaadını gerçekleştireceğine inanmaktadır ve bu ise onlara zulmedildiğini ve akıbette onlara yardım edileceğini engellemez.[91]

 

C- HADİS:

Şüphesiz hüküm ve inançların ve özellikle gaybi şeylere ve gelecekle ilgili olaylara inançların doğruluğu Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'ten ve Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'dan nakledilen sahih hadislere bağlıdır. Şeyh Kuleyni (r.a) "Zalal" babında Haşim Sahib-ul Berid kanalıyla İmam Sadık aleyhisselam'dan şöyle rivayet eder:

((ÃãÇ æÇááå Åäøå ÔÑ Úáíßã Ãä ÊÞæáæÇ áÔíÁ ãÇ áã ÊÓãÚæå ãäøÇ)).

 "Allah'a andolsun, bizden duymadığınız bir şeyi söylemeniz sizin için şerdir."[92] Bu konuda sayılmayacak kadar çok, incelenmeyecek kadar fazla hadisler var.

Ric'atı onaylayan şeylerden birisi de din önderlerinin Ehlibeyt İmamları'ndan naklettikleri sayıları oldukça fazla olan mütevatir rivayetlerdir; hatta bu rivayetler, o yüce zatlardan nakledilen dua ve ziyaretnamelerde bile geçmiştir; ancak onların hepsini nakledip incelemek kitabımızın kapasitesini aştığı için burada şu kadarıyla yetiniyoruz ki, hicri kameri 1088 yılında Mekke'de şehit edilen Seyyid Muhammed Mümin Hüseynî Esterabadî, "Ric'at" hakkındaki özet risalesinde, çeşitli kitaplardan, tümü ric'atin varlığını vurgulayan 111 hadis toplamıştır.

Hürr-ü Amili (1104), "el-İykazu min'el Hic'a bi'l burhan-i ala'r Ric'at" adlı kitabında, İmamiyye Şiası ulemasının ileri gelenlerinin yazmış olduğu yetmiş kitaptan[93], sarih bir şekilde ric'at inancını ortaya koyan 620'yi aşkın ayet ve hadis tahriç etmiş ve demiştir ki: Ehlibeyt İmamları'ndan ric'at hadisleri sabittir; çünkü bu hadisler Kutub-u Erbaa'da ve diğer muteber kitaplarda kaydedilmişlerdir. Yine bu hadislerin sihhati ve rivayetlerin sabit oluşuna oldukça fazla kesin karineler vardır; oysa tevatür haddine ulaşmış, hatta tevatür haddini geçmiş olan bu rivayetlerin hiç birinin hiçbir karine ve belirtiye ihtiyacı yoktur. Bu hadislerden her biri bu karinelerle birlikte insanı ilime ulaştıracak niteliktedir; bütün bunlara rağmen bu rivayetlerde nasıl şüphe edilebilir?![94]

Allame Meclisi (ö:1111 hicri) "Bihar-ul Envar" adlı kitabının ric'at bölümünde 200 hadis toplamış ve demiştir ki: Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'ın hakkaniyetine inanan birisi, Sıkat-ul İslam Kuleyni, Şeyh Saduk Muhammed b. Babeveyh, Şeyh Ebu Cafer Tusi, Seyyid Murtaza, Neccaşi, Keşşi, Ayyaşi, Ali b. İbrahim, Suleym-i Hilali, Şeyh Mufid, Keraceki, Nu'mani, Saffar, Sa'd b. Abdullah, İbn-i Kavluveyh, Seyyid Ali b. Tavus, Ferat b. İbrahim, Abulfazl Tabersi, İbrahim b. Muhammed-i Sekafi, Muhammed b. Abbas b. Mervan, Berki, İbn-i Şehraşub, Hasan b. Süleyman, Kutbu Ravendi ve Allame Hilli gibi Şia'nın kırk küsur ileri gelen alimlerinin, elliden fazla eserlerinde mütevatir olarak Ehlibeyt'ten naklettikleri yaklaşık 200 sarih hadiste nasıl şüphe edebilir?!

... Eğer bütün Şia ulemasının, sonra gelenlerin öncekilerden naklettikleri bu hadisler mütevatir olmazsa, hangi hadisin mütevatir olduğu iddia edilebilir?![95]

 

Yazarlar:

İmamiyye uleması ve yazarları, sadece eserlerinin "gaybet" bölümünde ric'at hadislerini açıklamakla yetin-memiş, bu konuda ayrı kitaplar yazmışlardır. Biz bu konuda yazılmış olan kırk civarında kitap bulduk; örnek olarak onlardan bazıları şöyledir:

1- Hasan b. Ali b. Hamza Betaini'nin "Kitab-ur Ric'at"ı; bu kitabı Neccaşi "er-Rical" kitabında zikret-miştir.[96]

2- "İsbat-ur Ric'at" kitabı,[97] "er-Ric'at ve Ehadis" kita-bı,[98] "Muhtasar-u İsbat-ir Ric'at"[99] kitabı; bu kitapların hepsi, ilimde yüce bir yeri, fakih ve kelamcı olan, hicri 260 yılında vefat eden, İmam Muhammed Cevad, Ali Hâdi ve İmam Askeri aleyhimusselam'dan ve bir rivayete göre İmam Rıza aleyhisselam'dan da rivayet eden Ebufazl Muhammed b. Şazan-ı Ezdi-en Nişaburi'ye aittir.

3- "Kitab-ur Ric'at"; bu kitap Ahmed b. Davud b. Seid-i Fezari, Ebu Yahya b. Corcani'ye aittir; Neccaşi "Rical"inde ve Şeyh Tusi "el-Fihrist" kitabında bunu zikretmişlerdir.[100]

4- "Kitab-ur Ric'at"; bu kitap hicri 381 yılında vefat etmiş olan Şeyh Saduk Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Musa b. Babeveyh-i Kummi'ye aittir.

5- "Kitab-ur Ric'at"; bu kitap, Ayyaşi tefsirinin yazarı Şeyh Ebi Nezr Muhammed b. Mes'ud-i Ayyaşi'ye aittir. Neccaşi "Rical"inde ve Şeyh Tusi "el-Fihrist" kitabında bunu zikretmişlerdir.[101]

6- "Kitab-u İsbat-ir Ric'at"; bu kitap, hicri 726'da vefat etmiş olan Allame Hilli'ye aittir.

7- "Kitab-ur Ric'at"; bu kitap, Şehid-i Evvel'in öğren-cisi ve "Muhtasar-u Besair-id Derecat" kitabının yazarı Şeyh Hasan b. Süleyman-ı Hilli'ye aittir.*

 

Asrımızda basılmış olan en meşhur kitaplar ise şun-lardır:

1- "el-İykaz-u min'el Hic'a bil Burhan-i Ala'r Ric'at"; bu kitap, hicri 1104 yılında vefat etmiş olan Şeyh Muhaddis Muhammed b. Hasan-i Hürr-ü Amili'ye aittir. Kendi alanında yazılmış en geniş kitap olan bu eser 600 civarında hadis, 64 ayet ve ric'atle ilgili diğer delil ve karineleri içermektedir. Yazar bu kitabı hicri 1075 yılında bitirmiştir.

2- "eş-Şi'at-u ve'r Ric'at"; miladi 1975 yılında Necef'te basılmış olan bu kitap, Şeyh Muhammed Rıza Tabersi Necefi'ye aittir.

3- "er-Ric'at"; bu kitap, hicri 1088 yılında Mekke'de şehid edilen Seyyid Muhammed Mümin Hüseyni Esterabadi'ye aittir.[102]

 

D- İCMA

Ulemamızdan bir grubu, İmamiyye'nin ric'at inancının doğruluğunda icma ettiğini, ric'atle ilgili hadis ve rivayetleri aktarmada birleştiklerini, bunun Ehlibeyt inançlarından olduğunu, Ehlibeyt inançlarından olan her şeyin de hak olduğunu ve buna ancak çok az bir grubun muhalefet ettiğini nakletmiştir:

Büyük alim muhaddislerin ileri geleni Ebu Cafer İbn-i Babeveyh (r.a), "el-İ'tikadat" adlı kitabının "el-İ'tikad-u bi'r Ric'at" bölümünde der ki: Biz (İmamiyye), ric'atin hak olduğuna inanıyoruz.[103]

Şeyh Mufid der ki: İmamiyye, ric'atin anlamında kendi aralarında ihtilaf etmelerine rağmen, ölülerden bir çoğunun kıyametten önce dünyaya döneceğinde ittifak etmiştir.[104]

Alem-ul Huda Seyyid Murtaza ise risalelerinin bir çok mevzusunda icma nakletmiş ve "Dimeşkiyat"ında demiştir ki: İmamiyye, Sahib-uz Zaman Hz. Mehdi aleyhisselam zuhur edince Allah Teala'nın, evliyasından bir grubunu ona yardım etmeleri ve hükümetiyle neşat bulmaları için ve düşmanlarından bir grubunu da hakkettikleri azaba uğratmak için dünyaya döndüreceğinde icma etmiştir; bir çok kitabımızda bu grubun icmasının hak olduğunu vurguladık; çünkü bu grubun arasında her türlü çirkinlikten masum olan Ehlibeyt var. Dolayısıyla, ric'atin kesinliğine ve ayrıca Allah'ın buna gücünün yeteceğine inanmak gerekir.[105]

Rey'den kendisine ulaşan meselelerin cevabında demiştir ki: Ric'ati ispatlamanın yolu, İmamiyye'nin onun vuku bulacağı yolundaki icmasıdır; çünkü İmamiyye ric'at konusunda ihtilaf etmemiştir; kitaplarımızda bir çok yerde, İmamiyye'nin icmasının, arasında Masum İmamın (aleyhisselam) buyruğu olduğu ve aralarında masum İmamın buyruğu olan bir sözün de hakikate isabet edeceği için hüccet olduğunu açıkladık;[106] Şeyh İbn-i Şehraşub da bunu "Müteşabihat-ul Kur'an"ında Seyyid Murtaza'dan naklet-miştir.[107]

Şeyh Tabersi de kendi tefsirinde der ki: Ric'at nakle-dilen rivayetlerin zahiriyle ispatlanmaz. Dolayısıyla ric'atin, "İnsanlar değil, hükümet dönecektir", şeklinde tevil edilmesi gerekir. Her ne kadar rivayetler bunu destekliyorsa da, bu hususta bizim dayanağımız İmamiyye Şiası'nın icmasıdır.[108]

Şeyh Hasan b. Süleyman b. Halid-i Kummi de ric'at hakkında yazmış olduğu risalesinde şöyle diyor: Ric'at, ulemamızın, hatta bütün İmamiyye'nin icma ettiği bir konudur.[109]

Yine mutaahhir ulemamızdan Şeyh Hürr-ü Amili de ric'at konusunda icma olduğunu naklederek şöyle demiştir: Ric'atin sıhhatinin delili, bütün İmamiyye Şiası'nın bu konuda icma etmesi ve İsna Aşeriye=On iki İmam Şiası'nın ric'at inancının sihhatinde görüş birliğine varması, mutakaddim ve mutaahhir İmamiyye Şiası'ndan sözüne itina edilir hiç kimsenin buna muhalefet etmemesidir. Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'den ve Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'dan, ric'atin sıhhatine inandıklarına delalet eden mütevatir hadislerin rivayet edilmesiyle Masumların (aleyhisselam) da bu icmanın içinde olduğu bilinmektedir; hatta ric'at inancı, Sahib-uz Zaman Muhammed b. Hasan el-Mehdi aleyhisselam'dan rivayet edilen tevkilerde ve onların ric'at hadislerinin rivayeti hususunda ittifak ettiklerine delalet eden diğer yerlerde[110] kaydedilmiştir; hatta Şia kitaplarının hiç birinde buna rastlamamanın mümkün olmadığı söylenebilir.[111]

Yine Allame Meclisi "Bihar-ul Envar"da şöyle der: Şia, bütün asırlarda ric'at inancında icma etmiştir ve bu konu Şia arasında öğle vaktinde beliren güneş gibi açıktır. Hatta bu konu Şia'nın şiirlerinde bile yer almıştır[112] ve bununla bütün şehirlerinde muhaliflerine delil getirmişler, muhalifleri de bu konuda onları kınamıştır. Şia, kitap ve esfarlarında  onu ispatlamışlardır; Razi, Nişaburi ve diğerleri bunlardandır.[113]

 
E- ZARURET

Ric'at delillerinden biri de ric'at inancının zaruretini vurgulayan Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'dan nakledi-len çok sayıda rivayetlerdir. Bunlardan birisi, Şeyh Saduk'un "Sıfat-uş Şia" kitabında kendi senediyle İmam Sadık aleyhisselam'dan naklettiği şu rivayettir:

((ãä ÃÞÑø ÈÓÈÚÉ ÃÔíÇÁ Ýåæ ãÄãä – æÐßÑ ãäåÇ – ÇáÅíãÇä ÈÇáÑÌÚÉ))

"Yedi şeye ikrar eden mümindir: ... Onlardan biri de ric'ate inanmaktır."[114]

İmam Rıza aleyhisselam'dan şöyle buyurduğu rivayet edilir:

((ãä ÃÞÑø ÈÊæÍíÏ Çááå - æÓÇÞ ÇáßáÇã Åáì Ãä ÞÇá – æÃÞÑø ÈÇáÑÌÚÉ æÇáãÊÚÊíä¡ æÂãä ÈÇáãÚÑÇÌ¡ æÇáãõÓÇÁáÉ Ýí ÇáÞÈÑ¡ æÇáÍæÖ¡ æÇáÔÝÇÚÉ¡ æÎáÞ ÇáÌäÉ æÇáäÇÑ¡ æÇáÕÑÇØ æÇáãíÒÇä¡ æÇáÈÚË æÇáäÔæÑ¡ æÇáÌÒÇÁ æÇáÍÓÇÈ¡ Ýåæ ãÄãä ÍÞÇð¡ æåæ ãä ÔíÚÊäÇ Ãåá ÇáÈíÊ(Ú) )).

"Kim Allah'ın birliğine ... ric'at ve iki mutaya (temettü haccı ve geçici nikaha), miraca ve kabirdeki sorgu-suale, havuza, şefaate, cennet ve cehennemin yaratılışına, sırat ve mizana, diriliş ve kıyamete, ceza-mükafat ve hesaba inanırsa, o gerçekten mümindir; böyle birisi biz Ehli-beyt'in Şialarındandır."[115]

Ric'at inancının İmamiyye mektebinin zaruriyatından olduğuna delalet eden şeylerden birisi de bu inancın, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in pâk soyundan gelen Ehlibeyt İmamlarından rivayet edilen ve onların kendi izleyicilerine öğrettiği dua ve ziyaretlerde geçmesidir. Bunlardan biri de "Misbah" kitabında İmam Sadık aleyhisselam'dan rivayet edilen İmam Hüseyin aleyhisselam'ın ziyaretidir. Bu ziyaretnamenin bir bölümünde şöyle geçer:

((æÃõÔåÏ Çááå æãáÇÆßÊå æÃäÈíÇÁå æÑÓáå Ãäí Èßã ãÄãä¡ æÈÅíÇÈßã ãæÞä))

 "Ben size inandığıma ve dönüşünüze yakin ettiğime, Allah'ı, Allah'ın meleklerini, peygamberlerini ve elçilerini şahit tutuyorum."[116] Burada, "dönüşten" maksat ric'attir.

"İkbal" ve "Misbah" kitaplarında, İmam Askeri aleyhis-selam'ın vekili olan Hemdani'den nakledilen ve İmam Hüseyin aleyhisselam'ın doğum gününde okunması gereken duada şöyle geçer:

((ÇáãõÚæøóÖ ãä ÞÊáå Ãäø ÇáÃÆãÉ ãä äÓáå¡ æÇáÔÝÇÁ Ýí ÊÑÈÊå¡ æÇáÝæÒ ãÚå Ýí ÃæÈÊå – Åáì Þæáå – ÝäÍä ÚÇÆÐæä ÈÞÈÑå äÔåÏ ÊÑÈÊå æääÊÙÑ ÃæÈÊå)).

"Hüseyn'in öldürülmesine karşılık, İmamlar onun soyundan kılınmıştır, yine şifa onun türbetine verilmiştir, kurtuluş, dünyaya döndüğünde onunla birlikte olmakta kılınmıştır... Dolayısıyla biz onun kabrine sığınarak türbe-tini şahit tutuyor ve dönüşünü bekliyoruz."[117] Burada da "dönüşten" maksat ric'attir.

Seyyid b. Tavus'un naklettiği İmam Mehdi aleyhisse-lam'ın ziyaretinde bir çok yerde ric'at inancı vurgulan-maktadır. Örneğin bir yerde şöyle geçer:

((ÝÇÌÚáäí íÇ ÑÈøö Ýíãä íßÑø Ýí ÑÌÚÊå¡ æíãáß Ýí ÏæáÊå¡ æíÊãßøä Ýí ÃíÇãå))

"Ey Rabb'im! Beni, ric'atinde dünyaya dönenlerden, onun hükümetinde malik olanlardan ve onun döneminde güçlü  olanlardan kıl."[118]

Seyyid b. Tavus, Resululllah sallallah'u aleyhi ve âlih ve Ehlibeyt İmamları'nın ziyaretinde kendi senediyle İmam Sadık aleyhisselam'dan şöyle rivayet eder:

((Åäøí ãä ÇáÞÇÆáíä ÈÝÖáßã¡ ãÞÑøñ ÈÑÌÚÊßã¡ áÇ ÃäßÑ ááå ÞÏÑÉ)).

"Ben sizin üstünlüğünüze inanan ve ric'atinizi ikrar edenlerdenim; Allah'ın buna gücü yettiğini inkâr etmem."[119]

Hürr-ü Amili der ki: Ric'at inancının sihhatinin delillerinden biri de zarurettir. Ric'at, bütün meşhur ulema ve yazarlarca İmamiyye mektebinin zaruriyatından bilinmiştir; Ehl-i Sünnet de bu inancı Şia'ya has bilmek-tedir. İmamiyye'den tanınan ve belli bir eseri olan birisinin açıkça ric'ati inkar ettiğini veya yorumladığını göremez-siniz... Araştırmalarımız sonucu ric'at inancının İmamiyye ulemasının büyük çoğunluğunca veya tümünce kesin bir gerçek, meşhur ve zaruri bir inanç olduğunu ve hatta İmamiyye'de, mut'a nikahı ve imamet inancında olduğu gibi ric'at inancını ispatlama doğrultusunda da bir çok kitap yazılmış olduğunu görmekteyiz.[120]

Ric'at inancının zaruriyattan olduğunun delillerinden biri de, Emirulmüminin Ali aleyhisselam'ın döneminde yazılmış olan "Suleym b. Kays-ı Hilali"nin kitabıdır; bu kitapta şöyle geçer: Kıyamet gününe inancım, ric'ate inancımı aşmadı.[121]



[1] - Resail-u Şeyh Murtaza, c.3, s.135. -Dimeşkiyat- Dar-ul Kur'an-il Kerim-Kum.

[2] - Ruh-ul Meani, c.20, s.27; Dar-ul İhya-it Turas-il Arabi-Beyrut.

[3] - Yâsîn, 78-79.

[4] - Âl-i İmran, 49.

[5] - Akaid-ul İmamiyye, -Muzaffer-, s.111-112. Bi'set müessesesi incelemesi; Bakara, 259. ayet.

[6] - Nur, 24.

[7] - Ahzab, 62.

[8] - Bihar-ul Envar, c.53, s.59/45.

[9] - Bakara, 243.

[10] - Kuleyni'nin "Kafi" adlı kitabındaki rivayette, c.8, s.170/237'de İmam Bâkır'dan ve Suyuti'nin Sudey'den ve onun da Ebu Malik ve diğerlerinden rivayetinde onun isminin "Hizkil" olduğu geçer.

[11] - el-İ'tikadat -Şeyh Saduk-, s.60, "Mu'temer-uz Zikr'el Elfiyye li Şeyh Mufid" basımı; Dürr'ül Mensur -Suyuti-, c.1, s.741-743; Beyrut-Dar'ul Fikr basımı.

[12] - Ayyaşi Tefsiri, c.1, s.130/433, Tahran-Mektebet-ul İlmiyye basımı.

[13] - Bakara, 259.

[14] - Tabersi'nin Mecma-ul Beyan'ı, c.2, s.639, Beyrut-Dar'ul Marifet basımı.

[15] - Ayyaşi Tefsiri, c.1, s.141/468; Tahran-Mektebet'ul İlmiyye basımı.

[16] - Bakara, 55-56.

[17] - el-İ'tikadat -Şeyh Saduk- s.61.

[18] - A'raf, 155.

[19] - Maide, 110.

[20] - Al-i İmran, 49.

[21] - Kafi, c.8, s.237/532; Ayyaşi tefsiri, c.1, s.174/51.

[22] - Kehf, 25.

[23] - Kehf, 18.

[24] - Yasin, 51-52.

[25] - Bkz. El-İ'tikadat -Şeyh Saduk-, s.62.

[26] - Ikd'ud Durer, s.192, Kum-Dar'un Nesaih basımı.

[27] - Bakara, 73. Ve bkz. Kısas-ul Enbiya -Sa'lebi-, s.204-207, Beyrut-Mektebet-us Sekafiyye basımı.

[28] - Bakara, 260.

[29] - Bkz. Kummi tefsiri, c.1, s.91; Ayyaşi tefsiri, c.1, s.142/469.

[30] - "Karn", başın üst kısmına veya iki yanlarına dendiği gibi diğer anlamlara da gelir.

[31] - Taberi tefsiri, c.16, s.8, Beyrut-Dar-ul Marifet basımı.

[32] - Tabersi tefsiri, c.6, s.756, Beyrut-Dar-ul Marifet basımı.

[33] - Kummi tefsiri, c.2, s.40.

[34] - Tabersi tefsiri, c.7, s.94; Taberi tefsiri, c.17, s.58; Sa'lebi'nin Kısas-ul Enbiya'sı, s.144. Bu ayet Enbiya suresinin 84. ayetidir.

[35] - Enbiya, 105.

[36] - Tevbe, 24.

[37] - Kenz-ul Ummal –Muttaki Hindi-, c.11, s.133/30923. Bunun bir benzerini de Şeyh Saduk Kemal-ud Din kitabının 576. sayfasında rivayet etmiştir; Kum-Camiat-ul Muderrisin basımı.

[38] - Neml, 82-84.

[39] - Neml, 87.

[40] - Durr-ul Mensur -Siyuti-, c.6, s.380.

[41] - Müsned-u Ahmed, c.2, s.201, Dar-ul Fikr basımı; Nazm-ud Durer -Bukai-, c.5, s.451, Dar-ul Kutub-il İlmiyye basımı.

[42] - Hud, 6.

[43] - Nahl, 61,

[44] - Enfal, 22.

[45] - Hacc, 18.

[46] - Fatır, 28.

[47] - Mecma-ul Beyan tefsiri -Tabersi-, c.7, s.366. Kurtubi tefsiri, c.13, s.237; ed-Durr-ul Mensur, c.6, s.378; Ruh-ul Meani tefsiri -Alusi- c.20, s.21; Râzi tefsiri, c.24, s.217; İbn-i Kesir tefsiri, c.3, s.387 ve Neml suresi 82. ayet.

[48] - Mizan-ul İ'tidal -Zehebi-, c.1, s.384, Dar-ul Marifet basımı.

[49] - Kâfi, c.1, s.198/3, "Enne-l Eimmete hum Erkan-ul Arz" babı.

[50] - Kummi tefsiri, c.2, s.131 ve Mecma-ul Beyan tefsiri, c.7, s.366.

[51] - Kummi tefsiri, c.2, s.130; el-Burhan tefsiri -Behrani-, c.4, s.228/8043, Bi'sat müessesesi incelemesi.

[52] - Te'vil-ul Ayat -Seyyid Şerefuddin-, c.1, s.303/109; er-Ric'at -Esterabadi-, s.166/95, Dar-ul İ'tisam basımı.

[53] - En'am, 128.

[54] - Bkz. Nakz-ul Veşia, -Seyid Muhsin Emin-, s.473, 1951 basımı.

[55] - Muhtasar-u Besair'id Derecat, s.25. Bihar-ul Envar -Meclisi-, c.53, s.40/6. el-İykaz'u min'el Hic'a, s.278/91. er-Ric'at -Esterabadi-, s.55/30.

[56] - Kummi tefsiri, c.1, s.24. Muhtasar-u Besair-id Derecat -Hasan b. Süleyman-, s.41. Bihar-ul Envar, c.53, s.60/49. er-Ric'at -Esterabadi- s.77/48.

[57] - Kehf, 47.

[58] - el-Mesail'us Serviye, -Üstad Said Abdulhamid incelemesi-, s.33, Mutemer-u Şeyh Mufid basımı.

[59] - Mecma-ul Beyan, c.7,s 366.

[60] - İbn-i Kesir tefsiri, c.3, s.388 ve Beyzavi tefsiri, c.2, s.183.

[61] - Ruh-ul Beyan, c., 20, s.26.

[62] - Razi tefsiri, c.24, s.218.

[63] - Ruh-ul Beyan tefsiri, -Berusevi-, c.6, s.373.

[64] - Müteşabih-ul Kur'an, c.2, s.97.

[65] - Fussilet, 19.

[66] - el-Mizan tefsiri -Tabatabai-, c.15, s.397.

[67] - Nur, 55.

[68] - Kâfi, c.1, s.150/3.

[69] - Bakara, 30.

[70] - Sâd, 26.

[71] - Nisâ, 54.

[72] - Mecma-ul Beyan -Tabersi-, c.7, s.239.

[73] - el-İkaz min'el Hic'a -Hürr-i Amili-, s.38.

[74] - Aynı kaynak, s.74.

[75] - Mu'min, 11.

[76] - Nalh-38-39.

[77] - Kafi, c.8, s.50/13. Kummi tefsiri, c.1, s.385. Ayyaşi tefsiri, c.2, s.259/26. İ'tikadat -Şeyh Saduk- s.62.

[78] - el-İykazu min'el Hic'a -Amili-, s.76.

[79] - Bakara, 28.

[80] - Muteşabih-ul Kur'an, c.2, s.97 ve Bakara, 243, 259, 260.

[81] - el-İykazu min'el Hic'a -Amili-, c.8, s.84.

[82] - Kısas, 5-6.

[83] - el-Kâfi, -Kuleyni-, c.1, s.243/1. Meani-l Ahbar -Şeyh Saduk-, s.79.

[84] - Kummi tefsiri, c.1, s.25 ve 106; c.2, s.297. Muhtasar-u Besair-ud Deracat -Hasan b. Süleyman, s.42, 46, 167. er-Ric'at -Esterabadi-, s.129, Dar-ul İ'tisam basımı.

[85] - el-İykazu min'el Hic'a -Hürr-ü Amili-, s.75.

[86] - Enbiyâ, 95.

[87] - Kummi tefsiri, c.1, s.24. Muhtasar-u Besair-ud Deracat -Hasan b. Süleyman-, s.41. Bihar-ul Envar -Meclisi-, c.53, s.60/49. el-İykazu min'el Hic'a -Hürr-ü Amilî-, s.89.

[88] - Bihar-ul Envar, c.53, s.52/29.

[89] - Mü'min, 51.

[90] - Kummi tefsiri, c.2, s.258. Muhtasar-u Besair-ud Deracat -Hasan b. Süleyman-, s.45. Kamil-uz Ziyarat -İbn-i Kavliveyh-, 63/3.

[91] - el-Mesail-ul Hacibiyye, s.74.

[92] - Kâfi -Kuleyni-, c.2, s.401/1.

[93] - el-İykazu min'el Hic'a -Hürr,ü Amili-, s.430 ve 450.

[94] - Önceki kaynak, s.26.

[95] - Bihar-ul Envar -Meclisi-, c.53, s.122.

[96] - Rical-un Neccaşi, s.37.

[97] - el-Fihrist  -Şeyh Tusi-, 124/552. ez-Zeria -Şeyh Aga Bozorg-, c.1, s.93.

[98] - ez-Zeria, c.10, s.162.

[99] - Dördüncü yılda Seyyid Basım Musevi'nin incelemesiyle "Turasuna" dergisinin 15. sayısında, s.193'de basılmıştır.

[100] - Rical-un Neccaşi, s.454. el-Fihrist -Şeyh Tusi-, s.33.

[101] - Rical-un Neccaşi, s.351. el-Fihrist -Şeyh Tusi-, s.138.

* - Bihar-ul Envar, c.1, s.16. ez-Zeria, c.1, s.91.

[102] - Bu kitap, Üstad Faris Hesun Kerim incelemesiyle basılmıştır.

[103] - el-İ'tikadat -Şeyh Saduk-, s.60.

[104] - Evail-ul Mekalat -Mufid-, s.46; işaret edilen ihtilaf, kişilerin döneceği ve ölülerin dirileceği hususunda değil, devletin, emir ve nehyin döneceği şeklinde ric'atin anlamında edilmiştir.

[105] - Resail-uş Şerif Murtaza, c.3, s.136 -Dimeşkiyat-, Kur-Dar-ul Kur'an-il Kerim basımı.

[106] - Aynı kaynak, c.1, s.125.

[107] - Mütaşahib-ul Kur'an ve Muhtelifuh -İbn-i Şehraşub-, c.2, s.97.

[108] - Mecma-ul Beyan -Tabersi-, c.7, s.367.

[109] - el-İykazu min'el Hic'a -Hürr-ü Amili-, s.43.

[110] - el-İykazu min'el Hic'a -Hürr-ü Amili-, s.33.

[111] - Aynı kaynak, s.43.

[112] - Bunlardan biri de, İbn-i Ayyaş'ın "Muktezeb" kitabında s.48'de, Ebu Sehl-i Nuşcani kanalıyla naklettiği, babası Mus'ab b. Veheb-i Herun'a okuduğu şu şiirdir:

Ben hakkın ric'atine (dönüşe) inanıyorum

Gözümün bir taraftan diğer tarafa dönüşüne inandığım gibi.

[113] - Bihar-ul Envar -Meclisi-, c.53, s.122.

[114] - Hakk-ul Yakin -Seyyid Abdullah Şubber-, c.2, s.20.

[115] - Aynı kaynak.

[116] - Aynı kaynak, s.15.

[117] - Aynı kaynak, c.2, s.15.

[118] - Hakk-ul Yakin -Seyyid Abdullah Şubber-, c.2, s.15.

[119] - Aynı kaynak.

[120] - el-İykazu min'el Hic'a -Hürr-ü Amili-, s.60.

[121] - Aynı kaynak, s.64.

 

 

index