الصفحة الماضیة

Münazara ve istidlaller

next

 

Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'dan ve mektebimizin ileri gelenlerinden, ric'at inancını savunma doğrultusunda yapmış oldukları bazı münazaralar rivayet edilmiştir. Bu münazaralarda, ric'at inancını reddedenlerin şüphelerine cevap vermişler veya ashaba yöneltilen bazı görüşleri düzeltmişler ya da ric'atle ilgili bazı kavramları açıklamış-lardır.

Bu inancı savunmak yeni bir şey değildir; bu savunma Emirulmüminin Ali aleyhisselam'ın, diğer Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'ın ve onların ashaplarının zamanından günümüze kadar süre gelmiştir. Dolayısıyla bu alanda, Necm b. A'yen'den onun ric'at inancı konusunda çaba harcayanlardan olduğu rivayet edilmiştir.[1] Allame, "Hula-sa" adlı kitabında, Muyesser b. Abdulaziz'in hayatı bölü-münde Akikî'den şöyle rivayet eder: Ehlibeyt aleyhimus-selam onu övmüştür; o, ric'at inancında[2] çaba harcayanlar-dandır.[3]

Allame Meclisi şöyle diyor: "O ölümünden sonra İmam Mehdi aleyhisselam'la birlikte ric'at edecek ve onunla birlikte cihad edecektir" söyleniyor. Bence, "O muhalif-lerle savaşacak ve ric'at inancının doğru olduğu hususunda onlara delil getirecektir" söylenmesi daha uydundur.[4]

 

1- Emirulmüminin Ali aleyhisselam'ın İstidlali:

Hasan b. Süleyman-ı Hilli, Esbağ b. Nebate senediyle şöyle rivayet eder: Abdullah b. Kevva-i Yeşkuri, Emirul-müminin'in huzurunda ayağa kalkarak dedi ki: Ey Emirul-müminin! Ebu Mu'temer geçenlerde bana bir şey söyledi; ama ben kabullenemedim.

İmam aleyhisselam, ne dedi? diye sordu.

Abdullah: Ebu Mu'temer, sizin Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'ten, "Biz, babasından daha büyük olan adamı görüyor veya duyuyoruz", şeklinde buyurduğunu duydu-ğunuzu söyledi.

Emirulmüminin Ali aleyhisselam: Bunu mu kabullene-medin?

Abdullah: Evet; acaba siz buna inanıyor musunuz ve böyle birini tanıyor musunuz?

Emirulmüminin Ali aleyhisselam: Evet; yazıklar olsun sana ey İbn-i Kevva! Benden dinle de bunu sana haber vereyim. Uzeyr ailesinden ayrıldı. Eşi şehirde kalmıştı. O zaman Uzeyr elli yaşındaydı. Allah Teala onu, günahından dolayı onu belaya uğratınca yüz sene öldürdü ve sonra yine diriltti. Uzeyr elli yaşında olduğu halde ailesine döndü. Uzeyr'i o zaman yüz yaşında olan oğlu karşıladı. Allah Teala, Uzeyr'i öldüğü yaşta dünyaya döndürmüştü.

Abdullah: Sizden, istediğim her şeyi sorabilir miyim?

Emirulmüminin aleyhisselam: Başına gelenleri sor.

Abdullah: Aramızdan bazıları onların öldükten sonra dünyaya döndüklerini sanıyorlar.

Emirulmüminin aleyhisselam: Evet; duyduklarını söyle ve kendinden hiçbir şey artırma; sen onlara ne söyledin?

Abdullah: Ben onlara, bu söylediklerinizden hiç birine inanmıyorum, dedim.

Emirulmüminin aleyhisselam: Yazıklar olsun sana! Allah Teala bir kavmi günahlarından dolayı belaya düşür-dü ve onları daha önce kendileri için belirtilen ecellerin-den önce öldürdü. Sonra erzaklarını almaları için onları dünyaya döndürdü; daha sonra onları tekrar öldürdü.

Esbağ b. Nebate der ki: İbn-i Kevva yine kabullen-medi ve İmam'ın bu buyruklarına rağmen ikna olmadı. Bunun üzerine Emirulmüminin aleyhisselam ona dedi ki: Yazıklar olsun sana! Allah Teala Kur'an'da buyuruyor ki: "(Allah, Musa'ya kırk gece sonra buluşma va'detmiş ve kavminden yetmiş kişiyi de seçip o huzura getirme-sini emretmişti.) Musa, tayin ettiğimiz (buluşma) vakt(i) için kavminden yetmiş adam seçti (huzura getirdi.)"[5] Musa, onları, İsrailoğulları'nın ileri gelenle-rine döndüklerinde Allah'ın kendisiyle konuştuğuna tanık-lık yapmaları için kendisiyle birlikte götürdü. Eğer onlar kabul etselerdi ve Musa'yı doğrulasalardı bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat onlar Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, Allah'ı açıkça görmedikçe sana inanmayız" Allah Teala buyurdu ki, "Derhal sizi yıldırım, -yani ölüm- yakalamıştı; siz de bunu görüyordunuz. Sonra belki şükredersiniz diye sizi ölümünüzün ardından tek-rar diriltmiştik."[6]

Ey İbn-i Kevva! Onların öldükten sonra evlerine dön-düklerini görüyor musun?

Abdullah: Ne yani; sonra Allah onları tekrar öldürdü mü?!

Emirulmüminin aleyhisselam: Yazıklar olsun sana! Acaba Allah Teala, Kitab'ında, "Bulutu üstünüze gölge-lik çektik, size kudret helvası ve bıldırcın indirdik"[7] buyurarak sana haber vermiyor mu?İşte bu ölümden son-ra dirildikleri zamandır; ve yine ey İbn-i Kevva! İsrail-oğulları'nın ileri gelenleri de bunlar gibidir; Allah Teala buyuruyor ki: "Şu, binlerce kişi iken ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara, ‘ölün' dedi de sonra kendilerini diriltti."[8]

Yine Uzeyr hakkında şöyle haber veriyor: "Yahut şu kimse gibisini (görmedin mi) ki, duvarları, çatıları üstüne yığılmış (alt üst olmuş) ıssız bir kasabaya uğramıştı: Allah, bunu böyle öldükten sonra nasıl diril-tecek? demişti. Allah da kendisini öldürdü." Bu günah karşısında "Allah da onu yüz sene öldürüp sonra dirilt-ti." Onu dünyaya döndürdü, sonra "Ne kadar kaldın? diye sordu. Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldım, dedi. (Allah,) hayır, dedi; yüz yıl kaldın."[9] Ey İbn-i Kevva! Allah'ın gücünde şüphe etme."[10]

 

2- Şeyh Ebu Muhammed Fazl b. Şazan'ın İstidlali:

Şeyh İbn-i Şazan bu konudaki istidlalinde ölülerin dirilişiyle ilgili Ehl-i Sünnet kanalıyla rivayet edilen bir-kaç rivayete değinmiştir. Biz burada bunlardan bir bölü-müne özetle değineceğiz:

 

"İzah" Kitabında Ric'at'le İlgili Şöyle Diyor:

Şimdi sizin Şia'ya -İmamiyye'ye- kusur bulduğunuz bir şeyi ulemanızdan bir çoğundan rivayet ettiğinizi, inan-dığınızı ve tasdik ettiğinizi gördük. Biz bunları, reddede-meyeceğiniz ve  inkâr edemeyeceğiniz bir şekilde sizin kendi hadislerinizden açıklayacağız.

Bunlardan biri, İbrahim b. Musa-i Ferra'dan, İbn-i Mubarek'ten, İsmail b. Ebu Halid'den naklettiğiniz şu rivayettir: Yezid b. Nu'man b. Beşir, babası Nu'man b. Beşir'in, annesi Ebu Haşim kızı Ümmü Abdullah'a -yani kendi annesine- yazmış olduğu bir mektupla Kasım b. Abdurrahman'ın halka kurup oturduğu topluluğa geldi; mektup şöyleydi:

Bismillahirrahmanirrahim. Nu'man b. Beşir'den, Ebu Haşim kızı Ümmü Abdullah'a. Selamun aleykum. Ben senden dolayı, kendisinden başka ilah olmayan Allah'a hamd ediyorum.

Ama sonra; ben Zeyd b. Harice hakkında sana yazdım. Zeyd b. Harice'nin omuzunda ağrı vardı. O Medine'nin en sağlıklı insanıydı. Buna rağmen öldü. Güneş batmıştı; Allah'a tesbih ettiğim bir sırada birisi bana gelerek Zeyd'in öldükten sonra konuştuğunu söyledi.

Yine İsmail b. Ebu Halid'den, Abdulmelik b. Umeyr'-den, Rabiy' b. Herraş'tan şöyle rivayet edersiniz: Biz dört kardeştik. Rabi, aramızda sıcak günde en çok oruç tutan ve en uzun namaz kılanımızdı. Dışarı çıktığımda Rabi'nin öldüğünü söylediler. Ben, "inna lillah ve inna ileyhi raciun" diyerek geri döndüm. İçeri girdiğimde onun uzan-mış olduğunu, ailesinin yanında hunuttan bahsettiklerini gördüm. Ben de oturdum. Ben otururken o da yüzündeki bez parçasını açarak, "es-selamu aleyke" dedi. Benim bütün vücudumu korku sarmıştı. Daha sonra ben de, "ve aleyke's selam ve rahmetullahi ve berekatuh; sen öldükten sonra dirildin mi?" dedim. Kardeşim, "Evet, ben sizden sonra Rabb'imi mülakat ettim. Rabb'im beni gazaplı olmadığı halde rahatlık ve güzel rızıkla karşıladı ve bana ince dibadan ve kalın dibadan yeşil elbiseler giydirdi. İş, sizin düşündüğünüzden daha kolaydı, gafil olmayın. Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih kendisini idrak edinceye (kendisine ulaşıncaya) kadar benden önce geçmeyeceğine dair yemin etti; o halde beni Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'e taşıyın." dedi.

Kardeşimin ölümü suya atılan küçük taşlara benzi-yordu. Ben bunu Aişe'ye anlattım. Aişe, bu ümmette kardeşinizin olayı gibisini duymamıştım; gerçekten sizi doğruladı.

Fazl b. Şazan, ölülerin dirilişi hakkında Ehl-i Sünnet kanalıyla birkaç rivayet nakletmiş ve sonra şöyle demiştir:

Bunlar, ölümden sonra dünyaya dönüş=ric'atle ilgili sizin ve fakihlerinizin rivayetleridir. Oysa siz, sözlerinize dikkat etmeden ric'at inancından dolayı Şia'nın Allah'a karşı cüret ettiğini, çekinmediğini ve hayâ etmediğini söylüyorsunuz.

Ali b. Uht-i Ye'la Tanafusî ve Muhammed b. Hüseyin b. Muhtar, Muhammed b. Fuzeyl'den, İsmail b. Ebi Halid'den, Feras'tan, Şa'bi'den şöyle rivayet ederler: Sadr-ı İslam'da Mufazzal isminde bir adam Cuheyne'de bayıldı; bizim yanımızda onun için bir mezar kazdılar. Onların yanından Mufazzal denilen birisi geçince adam ayıldı ve üzerindeki örtüyü açarak, acaba yanınızdan Mufazzal geçti mi? diye sordu. Oradakiler, evet, bir az önce yanımızdan geçti, dediler. Bunun üzerine, eyvahlar olsun size; nere-deyse beni hataya düşürecekti. Siz beni baygın gördüğü-nüz zaman birisi bana gelerek, anan yasında ağlasın, dedi; senin için mezar kazıldığını görmüyor musun? Neredeyse anan sana ağlar olacaktı (ölü diye defnedilecektin). Sevinerek giden Mufazzal'ı seninle değiştirdiğimizi ve onu senin mezarına bıraktığımızı görüyor musun? O yerine getirmedi ve yapmadı; sonra biz onun üzerini kayalarla doldurduk; acaba Rabb'ine şükredip namaz kılarak, Allah'a ortak koşup Hak'tan sapanın yolunu bırakmıyor musun?

Ben, tabii (bırakıyorum), dedim. Bunun üzerine beni bıraktı. Böylece o yaşadı ve onun yerine Mufazzal defne-dildi.

O halde niçin ric'at inancına hoşgörüyle bakmıyor-sunuz ve cüretle ölüm meleğine yanlışlık yaptığını söylü-yorsunuz. Ayrıca, kendi rivayetlerinizle ölen insanların dirilmesini hoşgörüyle karşılamazken eşek vs. gibi dört ayaklı hayvanları diriltiyorsunuz.

İşte bu nedenle, aralarında Muhammed b. Ubeyd-i Tanafisî de bulunan bazı fakihleriniz, İsmail b. Ebi Hali'den, Amir-i Şa'bi'den, bir grup insan Allah rızası için savaşan mücahitleri defnetmekten geliyorlardı. O sırada onlardan birinin merkebi (eşeği) öldü. Bunun üzerine sahibinden o eşeği de onların yanında bırakmasını ve geriye kalmamasını istediler. Ama adam kabul etmedi. Yerinden kalkarak abdest alıp namaz kıldı ve namazın peşinden dedi ki: "Allah'ım! Sen biliyorsun ki ben senin rızan için senin yolunda cihad eden bir mücahidin defninden geliyorum. Ben senden, hiç kimsenin benim üzerime minnet bırakmamasını ve eşeğimi diriltmeni istiyorum." Sonra kalkarak ayağıyla merkebine vurunca eşeği ayağa kalkarak kulaklarını salladı. Adam da merkebini eyerledi ve yular taktı. Sonra merkebine binerek arkadaşlarına ulaştı. Arkadaşları onu görünce, ne yaptın, dediler. Adam, Allah'tan eşeğimi diriltmesini istedim, dedi.

Muhammed b. Ubeyd şöyle diyor: İsmail b. Ebu Halid, Şa'bi'nin, ben onun eşeğini süpürgeciye sattığını gördüm, dediğini rivayet ediyor.

Bu sizin insanı hayrete düşüren rivayetlerinizden birisidir; biz Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yeteceğini inkâr etmiyoruz. Fakat Şia'dan bir şey duyduğunuzda, kendiniz ondan daha fazlasını söylemenize rağmen onu büyütmenize ve Şia'yı kınamanıza şaşırıyoruz. Şia, sizin ulemanızdan rivayet ettiğiniz gibi, Resulullah'ın Ehlibeyt’-inden (Allah'ın rahmeti onun ve Ehlibeyt'inin üzerine olsun) bir ölünün dünyaya döndüğünü bildiren bir hadis bile rivayet etmemiştir. Şia, Resulullah'ın Ehlibeyti aleyhimusselam'dan o hazretin, ümmeti için şöyle buyurduğunu rivayet etmiş-tir:

((ÃäÊã ÃÔÈå ÔíÁ ÈÈäí ÅÓÑÇÆíá¡ æÇááå áíßæää Ýíßã ãÇ ßÇä Ýíåã ÍÐæ ÇáäÚá ÈÇáäÚá æÇáÞÐÉ ÈÇáÞÐÉ¡ ÍÊì áæ ÏÎáæÇ ÌÍÑ ÖÈø áÏÎáÊãæå)).

"İsrailoğullarında vuku bulan olayların tıpkısı yakın-da benim ümmetimde de vuku bulacaktır; hatta onlardan birisi kertenkelenin deliğine girse siz de oraya girecek-siniz"

Bu rivayeti siz de rivayet etmektesiniz ve biliyorsunuz ki İsrailoğulları arasında öldükten sonra dirilip yaşayanlar var; onlar dünyaya dönmüş, yemiş, içmiş, kadınlarla evlenmiş ve çocukları olmuştur. Biz Allah'ın ölüleri dirilt-me gücüne sahip olduğunu inkâr etmiyoruz. Eğer Allah isterse, İsrailoğulları'nda yaptığı gibi bu ümmette de ölen bir kişiyi diriltebilir.

Şia'nın görüşü budur; oysa siz, bir grup insanın öldük-ten sonra dirildiğini, sonra yine öldüğünü rivayet ediyor ve sonra kendinizin rivayet ettiği bir şeyi inkâr ederek bunun zulüm ve iftira olduğunu söylüyorsunuz.[11]

 

3- Seyyid Himyeri'nin İstidlali:[12]

Şeyh Mufid, Haris b. Ubeydullah-i Rub'i'den şöyle rivayet ediyor: Mensur'un meclisinde oturmuştum. Mensur büyük bir köprünün üzerindeydi. Kadı Sivar da yanın-daydı. Bu arada Seyyid Himyeri onun hakkında şu kasi-deyi okudu:

 

O ilah ki hiçbir şey benzemez kendisine

Din ve dünya için saltanatını vermiştir size

 

Kasideyi bitirince Mensur'un neşesine diyecek yoktu. Sivar araya girerek dedi ki: Ey emirulmüminin! Vallahi bu adam sizin hakkınızda kalben inanmadığı şeyleri dile getiriyor. Vallahi, bunların kalbinde sizden başkasının sevgisi var; bunlar size düşmanlık besliyorlar... Ey emirulmüminin! Bu adam ric'ate inanıyor, iki şeyhe sabbediyor ve onların hakkında çirkin şeyler söylüyor.

Bunun üzerine Seyyid Himyeri dedi ki: Benim ric'ate inandığıma gelince; bu inancım Allah Teala'nın şu buyruğuna dayanmaktadır:

]æíæãó äóÍÔõÑõ ãöä ßõáøö ÃõãøÉò ÝæÌÇð ããä íõßÐøöÈõ ÈÂíóÇÊöäÇ Ýóåõã íõæÒÚõæä[

"O gün her ümmetten ayetlerimizi yalanlayan-lardan bir grubu haşrederiz. Onlar hep bir araya getirilip tutuklanarak sevk edilirler."[13]

Allah Teala başka bir yerde de buyurmuştur ki:

]æÍÔÑäÇåõã Ýóáóã äõÛóÇÏöÑ ãöäåõã ÃÍóÏÇð[

"...Onları haşretmişiz, hiç birini bırakmamışız."[14] Burada, biri genel ve diğeri ise özel olan iki türlü haşır vardır.

Allah Teala buyuruyor ki:

]ÑóÈøäóÇ ÃãÊøóäóÇ ÇËäóÊíäö æÃÍííÊóäóÇ ÇËäÊíäö ÝÇÚÊóÑÝäóÇ ÈöÐõäõæÈöäóÇ Ýóåóá Åáì ÎõÑæÌò ãöäú ÓóÈöíáò[

"Rabb'imiz, bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilt-tin."[15] Başka bir yerde de:

]ÝÃãóÇÊóåõ Çááåõ ãÇÆÉó ÚÇãò Ëõãøó ÈóÚóËóåõ[

"Allah da kendisini yüz sene öldürüp sonra dirilt-ti."[16] Ve yine:

]Ãáóã ÊóÑó Åáì ÇáøóÐíäó ÎóÑóÌõæÇ ãöäú ÏöíÇÑöåöã æóåõã ÃáæÝñ ÍóÐóÑó ÇáãóæÊö ÝóÞóÇáó áõåõã Çááåõ ãõæÊõæÇ Ëã ÃÍíÇåõã[.

"Şu, binlerce kişi iken ölüm korkusuyla yurtların-dan çıkanları görmedin mi? Allah onlara ölün dedi de sonra kendilerini diriltti[17] buyuruyor; Allah'ın kitabı böy-le anlatıyor.

Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih buyurmuştur ki:

((íÍÔÑ ÇáãÊßÈøÑæä Ýí ÕæÑ ÇáÐÑø íæã ÇáÞíÇãÉ)). æÞÇá(Õ): ((áã íÌÑö Ýí Èäí ÅÓÑÇÆíá ÔíÁ ÅáÇø æíßæä Ýí ÃõãøÊí ãËáå ÍÊì ÇáãÓÎ æÇáÎÓÝ æÇáÞÐÝ)).

 "Kıyamet günü kibirli insanlar küçük karınca şeklinde haşredileceklerdir." Yine buyurmuştur ki: "İsrailoğulla-rı'nda vuku bulan her şeyin bir benzeri, hatta insanların hayvan suretine dönmesi, ay tutulması ve zina benim ümmetimde de vuku bulacaktır." Huzeyf der ki: Vallahi! Yakın bir zamanda Allah bu ümmetten çoğunu maymun ve domuza dönüştürecektir.

Benim kabul ettiğim ric'atten, Kur'an-ı Kerim bahsetmekte ve hadislerde de geçmektedir. Ben Allah Teala'nın bunu -Sivar'ı- köpek veya maymun veya domuz ya da küçük karınca şeklinde dünyaya döndüreceğine inanıyorum. Allah'a andolsun ki o, kibirli, zorbacı ve kafirdir.

Bunun üzerine Mensur güldü ve Seyyid şu kasideyi okudu:

 

Şemle'nin babası Sivar, sarhoşken oturdu dizleri üzerinde

Adil, hakim bir imamın yanında

Bir şey söyledi ki tümü hata

Yalın ayak ve nallı halkın yanında

 

Seyyid kasidesini bitirince Mensur, ondan vazgeç, dedi. Seyyid, ey müminlerin emiri! İlk başlayan daha zalimdir; o benden vazgeçsin, ben de ondan vazgeçeyim, dedi.

Bunun üzerine Mensur, Sivar'a dedi ki: Onun hakkında insaflı bir şey söyleyerek ondan vazgeç ki seni hiciv etmesin.[18]

 

4- Şeyh Mufid'in İstidlali:[19]

Seyyid Murtaza, Şeyh Mufid'den şöyle rivayet eder: Bir grup Mu'tezili, İmamiyye'den olan bir hocadan bir takım sorular sordu. Ben de oradaydım. Görüş sahibi ve fakihlerden bir grubu toplanmıştı, soruları şöyleydi: Siz sanıyorsunuz ki, Allah Teala, İsrailoğulları'nda olduğu gibi müminlerin kalbinin şifa bulması ve onların vasıtasıyla kafirlerden intikam alması için ölülerden bazılarını kıyametten önce Mehdi kıyam edince dünyaya döndürecek ve bu inancınıza da şu ayeti delil getiriyorsunuz:

]Ëõãøó ÑóÏóÏäóÇ áóßõãõ ÇáßóÑÉó Úóáóíåöã æÃãÏóÏäóÇßõã ÈÃãæÇáò æÈóäöíäó æÌóÚáäóÇßõã ÃßËóÑó äóÝíÑÇð[

"Sonra tekrar size, onları yenme imkanı verdik ve sizi mallarla, oğullarla destekledik ve savaşçılarınızı çoğalttık."[20]

Eğer Yezid, Şimr, Abdurrahman b. Mülcem tövbe ederek küfür ve sapıklıklarından döner ve Allah'a itaate koyulurlarsa, bu durumda onları sevmen ve onların sevaba ulaştığına inanman gerekmez mi? Eğer böyle olursa, bu Şia inancıyla çelişmektedir.

Bu soruyla karşılaşan hoca dedi ki: Ben ric'at inancını nassı şerifle kabul ediyorum; bu konuda görüş belirti-lemez. Ben, bu konuda hatırımda bir nass olmadığı için bu sorunuza cevap veremeyeceğim. Bir nass olmadan da cevap vermek câiz değildir.

Bunun üzerine soruyu soran adam ve orada bulunan Mu'tezile fırkası mensupları, hocanın cevapsız kalmasını ayıpladılar.

Ben dedim ki: Bu sorunun iki cevabı var:

1- Akıl sizin sorduğunuz şeye inanmayı engellemez. Çünkü Allah'ın buna gücü yeter; fakat Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'dan nakledilen rivayetler, onların ebedi olarak cehennemde kalacağı, kıyamete kadar onlara lanet etmek, onlardan uzak olmak, onların durumunda şüpheye düşmemek ve onları kötü bir sonun beklediğine inanmak doğrultusundadır. Bu konuda onların durumu Firavun, Haman, Karun'un ve Allah Teala'nın ebedi olarak cehen-nemde kalacağını ve kesin olarak hiçbir zaman iman etmeyeceklerini bildirdiği kimselerin durumu gibidir. Allah Teala onların hakkında şöyle buyurmuştur:

]æáæ ÃääÇ äóÒøóáäóÇ Åáíåõãõ ÇáãáÇÆßóÉó æóßóáøóãåõã ÇáãæÊì æÍóÔÑäÇ Úóáíåöã ßõáøó ÔóíÁò ÞõÈõáÇð ãÇ ßÇäõæÇ áíõÄãöäõæÇ ÅáÇø Ãä íóÔÇÁó Çááåõ[

"Biz onlara melekleri indirseydik, ölüler kendile-riyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getir-seydik, Allah'ın dilediği dışında yine inanmazlardı."[21] Buradan, ancak Allah'ın sığınak verdiği kimselerin kurtul-ması irade edilmiş ve Allah Teala onların haklarında şöyle buyurmuştur:

]Åäøó ÔóÑøó ÇáÏæÇÈö ÚöäÏó Çááåö ÇáÕõãõ ÇáÈõßãõ ÇáøóÐíäó áÇ íÚÞáõæäó * æáæ Úóáöãó Çááåõ Ýöíåöã ÎóíÑÇð áÃÓãóÚåõã æáæ ÃÓãóÚóåõã áÊóæáøóæÇ æåõã ãõÚÑöÖõæäó[

"Allah katında hayvanların en kötüsü, düşün-meyen sağırlar ve dilsizlerdir. Allah onlarda bir iyilik olduğunu bilseydi, elbette onlara işittirirdi, onlara işit-tirseydi de yine yüz çevirerek dönerlerdi."[22]

Allah Teala daha sonra bunun açıklamasında İblis'e hitaben şöyle buyuruyor:

]áÃãáÃäøó Ìóåäøóã ãöäßó æãöãä ÊóÈöÚóßó ãöäåõã ÃÌãóÚíäó[ æÞæáå: ]æÅäøó Úóáíßó áóÚäóÊí Åáì íóæãö ÇáÏøöíä[ æÞÇá: ]æáóæ ÑÏøõæÇ áóÚÇÏõæÇ áöãóÇ äõåõæÇ Úóäåõ[ æÞÇá: ]ÊóÈøóÊ íóÏÇ ÃÈí áåÈò æóÊóÈøó * ãÇ ÃÛäì Úäåõ ãÇáõåõ æãÇ ßóÓóÈó * ÓóíóÕáóì äÇÑÇð ÐóÇÊó áóåÈò[.

"Senden ve onların içinde sana uyan kimselerden cehennemi dolduracağım!"[23] Ve: "Tâ cezâ gününe ka-dar lanetim üzerinedir."[24] Ve: "Geri gönderilselerdi yi-ne men'olundukları şeyi yapmaya dönerlerdi."[25] Ve: "Ebuleheb'in iki eli kurusun; zaten kurudu da. Ne malı, ne de kazandığı onu kurtaramadı. Alevli bir ateşe girecektir."[26] Dolayısıyla, ona cehennem, mükafatı hakke-decek bir iş yapan kimsenin ise cehennemden güvencede olması kesinleşmiştir; böyle olunca da bu cevapla düşün-cenizin yanlış olduğu ortaya çıkar.

2- Allah Teala kafirlerden intikam almak için onları dünyaya döndüreceği vakit onların tövbesini kabul etmeyecek ve bu hususta durumları, boğulup helak olan Firavun gibi olacaktır:

]ÞÇáó ÂãäÊõ Ãäøåõ áÇ Åáåó ÅáÇø ÇáøóÐí ÂãäóÊ Èöå ÈóäõæÇ ÅÓÑÇÆöíáó æÃäÇ ãöäó ÇáãõÓáãöíäó[

"Nihayet boğulma kendisini yakalayınca (Fira-vun): Gerçekten İsrailoğulları'nın inandığından başka ilah olmadığına inandım, ben de Müslümanlardanım! dedi."

Allah Teala ise şöyle buyurdu:

]ÁóÇáÂäó æÞÏ ÚóÕíÊó ÞóÈáõ æßõäÊó ãöäó ÇáãõÝÓöÏöíäó[

"Şimdi mi? Oysa daha önce isyan etmiş, bozguncu-lardan olmuştun?"[27] Böylece Allah Teala, Firavun'un imanını reddetmiş, Firavun'un o durumda pişmanlığı ve tövbesi bir fayda vermemiştir. Aynen tövbeleri kabul olmayan ve pişmanlıkları kendilerine bir yarar sağlamayan ahiret ehli gibi. Çünkü onlar zor durumda kaldıklarında tövbeye sığınan kimselerdir; hikmet de tövbenin kabul olmasını engellemekte ve tövbenin kabulünü sadece bazı zamanlara has kılmaktadır.

İmamiyye mektebine göre bu soruya doğru cevap budur. Resulullah'ın Ehlibeyti aleyhimusselam'dan gelen rivayetler de bu doğrultudadır. Örneğin o hazretlerden,

]íóæãó íóÃÊöí ÈóÚÖõ ÂíÇÊö ÑóÈößó áÇ íóäÝóÚõ äóÝÓóÇð ÅíãÇäõåÇ áóã Êóßõä ÂãäóÊ ãöä ÞÈáõ Ãæ ßóÓóÈÊú Ýí ÅíãÇäöåÇ ÎóíÑóÇð Þõáö ÇäÊóÙÑõæÇ ÅäøÇ ãõäÊÙöÑõæäó[

 "Rabb'inin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Ama Rabb'inin bazı (azap) işaretleri gel-diği gün, daha önce inanmamış, ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye, artık inanması, bir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, biz de beklemek-teyiz."[28] ayet hakkında şöyle rivayet edilmiştir: Bu ayetten maksat İmam Mehdi aleyhisselam'dır. Mehdi aleyhisselam zuhur edince muhalif olanın tövbesi kabul edilmeyecektir ve bu, soru soran kişinin dayanağını yıkmaktadır.

Eğer bu cevabın karşısında diyecek olsalar: Siz, Allah Teala'nın, kullarını günaha düşürmeyeceğini ve onlara azgınlık ve tuğyanı câiz görmeyeceğini inkâr etmiyor-sunuz; çünkü eğer onların küfre düşmeleri ve çeşitli sapıklıkları yapabilmeleri söz konusu olursa tövbe etme-den önce ümitsizliğe kapılacak, yapmakta olduklarını hiçbir şey engellemeyecek ve kendilerini dünya menfa-atine ulaştıran çirkin işten sakındırmayacaklardır. Ve kim de Allah'ın kulları günaha düşürdüğünü ve yasakları onlara câiz kıldığını söylerse O'na en büyük yalanı nispeti vermiş olur.

Bu eleştiriye şöyle cevap verilir: Durum sizin sandığınız gibi değildir; çünkü o zaman insanları günah-lara iten şeyler ortadan kalkacak ve böylece hiçbir şekilde ve hiçbir sebeple onları çirkin işlere itecek etken olmayacaktır. Çünkü onlar geçmişte, ric'at ettikleri zamana kadar karşılaştıkları azabı biliyorlardı ve şimdi de geçmişte yapmış oldukları günahtan dolayı cezalandırıla-caklarını ve dolayısıyla çirkin bir iş yapacak olurlarsa azaplarının artacağını biliyorlar. Bu durumda onların aza-bını artıracak bir etken kalmaz; aksine, onu itaat etmeye ve günahtan vazgeçmeye zorlayacak etkenler artar. Eğer bu eleştiriyi kabul edecek olursak bu şekilde hiçbir Müslüman'ın ahirette tövbesi geçerli ve kabul olmayacak-tır. Tevhid ehli kendilerini zorlayanlara ne cevap verirlerse bizim cevabımız da aynısı olacaktır.

Birinci görüşe ve cevaba göre diyecek olurlarsa: Kabir azabını gözleriyle görerek ric'atte azabı tadan birisi nasıl inat edebilir, nasıl yanlış bir iş yapmaya ısrar edebilir ve yaptıklarını tamamen hatırlarken etkenlerin onları günaha davet edeceği nasıl düşünülebilir?! Bunu zorla kabul ettirmeğe çalıştığınızı siz de inkâr etmezsiniz herhalde?

Onlara şöyle cevap verilir: Saydığınız bütün bu şeyler, onların günahları güzel görmelerini engellemez. Çünkü onlar ölümden sonraki dirilişi, kendileri için bir ikram ve eskisi gibi dünyaya yöneliş zannederler ve geçmişte karşılaştıkları azabın kendileri hakkında bir yanlışlık olduğunu sanırlar. Ruhları bedenlerinden ayrılmadan önce tekrar azaba uğrayınca da bu azabı hakketmediklerini ve bunun, peygamberlerin başına gelen belalar gibi Allah'tan olduğunu zannederler.

Bu konuda bizim söylediklerimiz, Hz. Musa'nın aleyhisselam kavminin küfründen ve buzağıya tapışından daha hayret verici değildir; oysa kavmi Hz. Musa aleyhisselam'ın mucizelerini görmüş ve onun Firavun'a ve Firavun'un kavmine yaptıklarına tanık olmuştu. Ve yine bizim söylediklerimiz, müşriklerin, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in karşısında durmalarından daha şaşırtıcı değildir; oysa onlar Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinin bir ben-zerini getirmekten aciz olduklarını biliyorlar, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in mucizelerine tanık olmuş ve onun, Allah Teala'nın,

]ÓóíõåÒóãõ ÇáÌóãÚõ æíõæáøæäó ÇáÏõÈõÑ[ æÞæáå: ]áóÊÏÎõáõäøó ÇáãóÓÌöÏó ÇáÍóÑÇãó Åä ÔÇÁó Çááåõ Âãöäöíäó[. æÞæáå : ]Ãáã * ÛõáöÈóÊö ÇáÑõæã õ* Ýí ÃÏäì ÇáÃÑÖö æ åõã ãöä ÈóÚÏö ÛóáóÈöåöã ÓóíÛáöÈõæäó[

"O topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacak-lardır."[29] Ve yine: "Güven içinde Mescid-ul Haram'a gireceksiniz."[30] Ve yine: "Elim lâm mim. Rum(lar) ye-nildi: en yakın bir yerde. Onlar yenilgilerinden sonra yeneceklerdir."[31] buyruklarıyla gayıptan haber verdiğini ve kılıcıyla onlara azabı tattırdığını, helak olmaları vaadedilenleri helak ettiğini ve kendisine iman getirdiğini söyleyen münafıkların O'nun arkasından müşriklere ve sapıklara yöneldiklerini görmüşlerdi.

Bu soruyu, Mu'tezile'den olan bilginlerin sormaları doğru değildir. Çünkü onlar peygamberlerin karşısında yer alanların çoğunun inatçı olduklarına inanıyorlar. Oysa Allah'a cahil olduklarını izhar eden cumhur O'nu gerçek anlamıyla tanımakta, O'nun peygamberlerini tanımakta ve onların doğruluklarını bilmektedir. Fakat buna rağmen muhalefet etmelerinin tek nedeni inatçı olmalarıdır. Bu durumda anlattığımız şekilde bu hükmün, ric'at ve ric'at edenler hakkında olmasına hiçbir engel yoktur. Allah Teala buyuruyor ki:

]æáóæ ÊóÑì ÅÐ æõÞöÝõæÇ Úáì ÇáäøÇÑö ÝÞóÇáõæÇ íóÇ áíÊóäÇ äõÑÏøõ æáÇ äõßÐøÈó ÈÂíÇÊö ÑÈøäÇ æäóßõæäó ãöä ÇáãÄãöäíäó * Èóá ÈóÏÇ áóåõã ãÇ ßóÇäõæÇ íõÎÝõæäó ãöä ÞóÈáõ æáóæ ÑõÏøõæÇ áóÚÇÏõæÇ áöãÇ äõåæÇ Úóäåõ æÅäøåõã áßóÇÐöÈõæäó[

"Onların, ateşin başında durdurulmuş iken: Ah ne olurdu keşke biz (dünyaya) geri çevrilseydik de Rabb'-imizin ayetlerini yalanlamasaydık, inananlardan olsay-dık! dediklerini bir görseydin. Hayır, daha önce gizle-mekte oldukları, onlara göründü. Geri gönderilselerdi yine men'olundukları şeyi yapmağa dönerlerdi, çünkü onlar yalancılardır."[32] Allah Teala, cehennem ehlini dün-yaya geri gönderse onların kabir ve mahşerin dehşetlerini görmeleri ve acı azabı tatmalarına rağmen tekrar küfür ve inatlarına döneceklerini bildiriyor.[33]

 

5- Seyyid Muhsin Emin-i Amili'nin İstidlali:[34]

Seyyid Muhsin Eminî, bu istidlali, Ahmed Emin'in "Zuha'l İslam" kitabında İmamiyye Şia'sına yaptığı ve hayatının son dönemlerinde bazılarından vazgeçtiği iftira-larını reddederken getirmiştir.

Ahmed Emin diyor ki: Ric'at inancını, "Muhammed dönecektir" diyerek ve daha sonra sözünü değiştirip "Ali dönecektir" diyerek İbn-i Sebe çıkarmıştır. Ric'at düşüncesini İbn-i Sebe Yahudilerden almıştır. Yahudilere göre İlyas peygamber göğe ağmıştır. O, dünyaya dönerek din ve kanunu getirecektir. Hıristiyanlığın başlarında bu düşünce Hıristiyanlık'ta da çıkmıştı.[35]

Seyyid Muhsin Emin (r.a) ihticac ve ilzam makamında cevaben diyor ki: Ric'at düşüncesini ilk olarak Ömer b. Hattab ortaya atmıştır. İbn-i Sa'd, "Tabakat" adlı kitabında, kendi senediyle İbn-i Abbas'tan Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in, ((ÇÆÊæäí ÈÏæÇÉ æÕÍíÝÉ ÃßÊÈ áßã ßÊÇÈÇð áä ÊÖáøæÇ ÈÚÏå ÃÈÏÇð)) "Bana kağıt kalem getirin de benden sonra asla sapma-manız için size bir şey yazayım" buyurduğunu, bunun üzerine Ömer'in, Resulullah ölmemiştir; eğer ölmüşse İsrailoğulları Musa'yı bekledikleri gibi biz de onu bekleyeceğiz, dediğini nakleder.

Taberi, İbn-i Sa'd ve diğerleri diyorlar ki: Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih vefat edince Ömer dedi ki: Resu-lullah ölmedi; Resulullah, kırk gün kavminden kaybolan ve öldü denildikten sonra dönen Musa b. İmran gibi Rabb'ine gitti. Vallahi Resulullah dönecek ve onun öldüğünü sananların ellerini



[1] - Rical-u İbn-i Davud, s.195.

[2] - Bihar-ul Envar'da da bu tabir kullanılmıştır. Fakat "el-Hulesa" kitabında tabir farklıdır.

[3] - el-Hulasa -Allame Hilli-, s.279.

[4] - Bihar-ul Envar, c.53, s.124.

[5] - A'raf, 155.

[6] - Bakara, 55-56.

[7] - Bakara, 57.

[8] - Bakara, 243.

[9] - Bakara, 259.

[10] - Muhtesar-u Besair-id Derecat -Hasan b. Süleyman-, s.22. Bihar-ul Envar, c.53, s.72/72. el-İykaz-u Min'el Hic'a, s.185/42. Er-Ric'at -Esterabadi-, s.49/23.

[11] - el-İzah -İbn-i Şazan-, s.189-195.

[12] - İsmail b. Muhammed b. Yezid-i Himyerî-i Ebu Haşim İma-miyye Şiası şairidir. Okuduğu şiirlerinin çoğu Ehlibeyt aleyhisselam hakkındadır. O, makam ve mevkisi yüce ve güvenilir bir kişidir. İmam Sadık aleyhisselam görmüştür. Ebu Ubeyde onu muhaddisler arasında en fazla ve en güzel şiir okuyanlardan saymış, Ebul Ferec de cahiliye ve İslam döneminin en fazla şiirini okuyan üç kişisinden biri bilmiştir. Hicri 105 yılında Nu'man'da dünyaya gelmiş ve 173 yılında da vefat etmiştir.

[13] - Neml, 83.

[14] - Kehf, 47.

[15] - Mü'min, 11.

[16] - Bakara, 259.

[17] - Bakara, 243.

[18] - el-Fusul-ul Muhtare -Seyyid Murtaza, s.93-95.

[19] - İmam Ebu Abdullah Muhammed b. Muhammed b. Nu'man, "Şeyh Mufid" ve İbn-i Muallim diye meşhurdur. Kendi döneminde İmamiyye mektebinin öncülüğünü üstlenmiştir. Onun fıkıh, kelam ve hadis bilimlerindeki şöhreti, ilim ve güvenirliği anlatılmayacak kadar fazladır. Şeyh Mufid (r.a) mütevazi, çok ibadet eden, yüce, çok namaz kılan, oruç tutan ve sadaka veren birisiydi. O, hicri 413 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir.

[20] - İsrâ, 6.

[21] - En'am, 111.

[22] - Enfal, 22-23.

[23] - Sâd, 85.

[24] - Sâd, 78.

[25] - En'âm, 28.

[26] - Mesed, 1-3.

[27] - Yunus, 90-95.

[28] - En'âm, 158.

[29] - Kamer, 45.

[30] - Fetih, 27.

[31] - Rum, 1-3.

[32] - En'am, 27-28.

[33] - el-Fusul-ul Muhtare -Murtaza-, s.153-157.

[34] - Seyyid Muhsin b. Abdulkerim-i Emin el-Hüseynî el-Amuli, zamanının en büyük ve en meşhur alimlerindendi. Hicri 1284 yılında Lübnan'ın Şekra bölgesinde dünyaya gelmiş ve hirci 1371 yılında ise Beyrut'da ölmüştür. Onun, "A'yan-uş Şia" kitabı meşhurdur. Yine "er-Rehik-ul Mehtum", "Husun-ul Menia", "Mecalis-us Sünniyye" ve ...  adlı kitapları vardır.

[35] - Zuha'l İslam, c.1, s.356.

 

index