Geri Index  

Kurân-ı Kerim’de ki birçok ayette zekâtın, namazın yanında ve Allah’a olan imanın nişanesi olarak zikredilmesi; üzerinde durulması gereken bir konudur. Bundan önce de açıklandığı gibi zekât vermek ibadettir ve bundan dolayı da mutlaka Allah’a yaklaşma kastı ve halis bir niyet olmalıdır. Buna göre zekât fakirlere yardım etmeyi, toplumsal adaletin korunmasını ve yayılmasını sağladığı gibi, zekât verenler için de önemli faydaları vardır; onları cimrilikten ve dünyaya bağlanmaktan kurtarmaktadır.

Kurân-ı Kerim şöyle buyuruyor:

“Onların mallarından, sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir. (Onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.”[59]

5- HUMUS

Şialar zekata ilave olarak, farz sadakaların başka bir çeşidi olan “Humus”a inanmaktadırlar. Arapça’da “Humus” beşte bir anlamına gelmektedir. Burada humustan maksat; bir yıllık kazançtan geriye kalan malın beşte birine eşit olan bir çeşit vergidir; yani herkesin kendi malî yılının sonunda, çalışarak kazandığı maldan harcadığı ve kullandığı miktarı çıkardıktan sonra, geriye kalanın beşte birini vermesidir. Elbette fıkıh kitaplarında açıklandığı gibi humusla ilgili başka konular ve hükümler de vardır.

Kurân-ı Kerim şöyle buyuruyor:

“Ve iyice bilin ki ganîmet olarak elde ettiğiniz şeyin mutlaka beşte biri Allah’ın ve Peygamberin ve yakınların ve yetimlerin ve yoksulların ve yolda kalmışlarındır. Allah’a inanmışsanız ve hak ile batılın ayrıldığı, yani iki ordunun birbiriyle buluştuğu gün kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz ve Allah’ın her şeye gücü yeter.”[60]

Genellikle Ehl-i Sünnet bu ayeti ve humusun farz olduğu, savaş ganimetleri ile sınırlandırmakta ve zekâtın içinde zikretmektedirler. Şialar ise, bu konuyu sadece savaş ganimetleri ile sınırlı tutmamakta; hatta çalışarak elde edilen her türlü kazancın dahi fıkıh kitaplarında ki açıklamalara göre humus olduğuna inanmaktadırlar.

Şia fıkhına göre humusun yarısı Peygamber (s.a.a)’in tek aile üyesi ve halifesi olan imam Mehdi (a.f)’e ve diğer yarısı da fakir seyitlere aittir. Humus, dini önder (Merce-i Taklit) yani dini ve fıkhî bütün şartları taşıyan ve verdiği fetvalara uyulan fakihin denetimi ve izniyle kullanılmaktadır. Buna göre, imam Mehdi (a.f)’e ait olan kısım, dini otorite, lider denetimi ve yönlendirmesiyle; okul ve medrese yapımında, faydalı kitapların basılması ve âlimlerin yetiştirilmesi gibi imam Mehdi (a.f)’in kesinlikle razı olduğu yerlerde kullanılmaktadır.

6- ALLAH YOLUNDA CİHAT ETMEK

Her Müslüman, toplumun ve kendi hayat şartlarının iyi olması için imkân dâhilinde çalışıp çaba sarfetmelidir. Allah (c.c.) Kurân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“…O sizi yerden (topraktan) yarattı. Ve sizden orayı bayındır hale getirmesini istedi…”[61]

Kurân ve sünnet, insanların gördüğü musibetlere karşı kaygısız kalmasını ve insanların kendi özel yaşantılarında tembel ve uyuşuk olmalarını kınamıştır. Bunun karşısında ise, kendisine ve ailesine iyi hayat şartları oluşturmayı ve rızkını kazanması için çalışıp çabalamayı överek Allah yolunda cihat edenlerden saymıştır. Çok önemli ve gerekli olan bu çalışma ve mücadelelerden birisi de özgürlük, adalet, onur ve bağımsızlık gibi Allah’ın insanlara bağışladığı hakları korumaktır. Eğer bu hakların veya bu değerlerin birisi, özellikle bir millet veya bir ümmetin hakları tehlikeye düşer ya da yok edilirse Müslümanların bunları korumak ve ihyâsı çin mücadele etmeleri gerekmektedir.

Kurân-ı Kerim şöyle buyuruyor:

“Kendileriyle savaşa girişilenlere, zulme uğradıklarından dolayı savaşmaya izin verildi ve şüphe yok Allah’ın, onlara yardım etmeye gücü yeter elbette. Onlar öyle kişilerdir ki; ancak Rabbimiz Allah’tır dediklerinden dolayı haksız olarak yurtlarından çıkarıldılar ve eğer Allah, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmeseydi, içlerinde Allah adının çok anıldığı manastırlar da yıkılırdı, havralar da, kiliseler de, mescitler de ve Allah, kendisine yardım edene mutlaka yardım eder; şüphe yok ki Allah, kuvvetlidir, üstündür. Onlar öyle kişilerdir ki; onları yeryüzünde yerleştirdik mi namaz kılarlar, zekât verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar ve bütün işlerin sonucu, Allah’a varır.”[62]

“Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: “Ey Rabbimiz! Bizleri bu halkı zalim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?”[63]

Elbette cihat kişisel de olabilir. İslamî hadislerine göre, kim canı, malı, ailesi veya namusu tehlikeye düştüğünde savunmaya geçer ve öldürülürse savaş meydanında şehit olmuş bir asker gibidir.

Zulüm ortadan kalkıncaya ve hak âşıklarının ve adalet isteklilerinin hedefleri oluşuncaya dek cihat devam etmelidir. Kurân-ı Kerim şöyle buyuruyor:

“Hem bir fitne kalmayıp, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. Vazgeçerlerse, düşmanlık ancak zalimlere karşıdır.”[64]

Yeryüzünde insan hayatının başlangıcından bugüne dek hayır ve şerr, hak ve batıl, Allah’ın orduları ve şeytanın orduları arasında sürekli bir savaş olmuştur. Ve bu mücadele dünyanın sonuna kadar devam edecektir. İnsanlar imam Mehdi (a.f)’in hükümeti zamanında kaynak ve servetlerin adaletli bir şekilde dağıtıldığına şahit olacaklar ve bu vesileyle, sadece o zaman savaş ve anlaşmazlıklar sona erecektir.

Cihat her ne şekilde; kalemle, dille veya silahla olursa olsun ibadettir. Ve kesinlikle halis bir niyetle yani Allah rızası için ve O’nun koyduğu kanunlara uygun bir şekilde ilahî hedefler uğruna yapılmalıdır. Özel maddî çıkarlar, kişisel, grupsal, ırk ve millî üstünlük veya başkalarının topraklarını işgal ederek daha fazla güç ve servet elde etmek gibi zalimce amaçlar için yapılan çalışmaları, hiç kimse cihat diye adlandıramaz.

Aslında cihat, her şeyden önce mücahidin kendi içinde başlamaktadır. Dış dünyada, batılın karşısında zafer elde etmekten emin olmak için, önce kendi içindeki nefsanî istekleriyle savaşmalı ve Allah’a ait olan kalbini her türlü şeytanî amaçlardan uzaklaştırarak insanî değerleri korumalıdır.

Kurân-ı Kerim şöyle buyuruyor:

“Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis! Hem hoşnut edici, hem de hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına gir. Cennetime gir.”[65]

Meşhur bir rivayete göre Peygamber (s.a.a) bir gün İslam düşmanlarıyla yapılan savaştan galip bir şekilde gelen ashabına şöyle buyurdu: “Küçük cihadı tamamlayıp da, büyük cihat üzerlerine kalanlara selam olsun!”

Peygamber (s.a.a)’in ashabı bu söz karşısında büyük bir şaşkınlığa uğradılar; acaba elleri silahlı düşmanlarla ve tehlikelerle dolu olan savaştan daha büyük bir savaş ne olabilirdi? Peygamber (s.a.a)’den bu büyük cihadın ne olduğunu sordular. Peygamber (s.a.a) onlara şöyle cevap verdi:

“En büyük cihad nefisle olan cihattır.”

Buna göre nefsanî vesveselerin karşısında dayanıklı olmak nefsi bütün kötülüklerden arındırmak en zor ve en büyük cihattır.

Son olarak, Allah yolunda mücadele edenlerin Kuran’da zikredilen bir takım imtiyazlarına değinelim:

“İman edip de hicret edip, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihat edenler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar murada ermiş olan mutlu kullardır. Rab’leri, onları kendi katından bir rahmet, bir rıza ve bir cennetle müjdeler ki o cennette onlar için bitmez tükenmez nimetler vardır. Onlar orada ebedi kalırlar. Çünkü en büyük mükâfat Allah katındadır.”[66]

7-8- İYİLİĞİ EMRETMEK VE KÖTÜLÜKTEN ALIKOYMAK

İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak, buluğ çağına eren her Müslüman’ın, fıkıh kitaplarında açıklanan şartlara göre yapması gereken kendisine farz olan ibadetlerden birisidir. Hiçbir Müslüman etrafında gerçekleşen olaylar karşısında duyarsız ve sessiz kalmamalı. Her Müslüman bireyin sosyal sorumluluklarından birisi de; dinî ve insanî değerleri göz önünde bulundurmasıdır. Ve ne zaman bunlardan birisi, bilerek önemsenmez veya eksikliğe uğratılırsa; uygun bir tarzla tepki göstermeli ve hatalı olan kişilerden bu değerlere riayet etmelerini istemelidir. (örnek olarak bkz: Âl-i İmran, 109,113, A’raf, 199; Tevbe, 71,112; Hacc, 41)

9-10- TEVELLÂ VE TEBERRÂ

Farz amellerden biri de tevellâ yani; Allah’ı ve Allah dostlarını sevmektir ki bu dostların başında Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’i gelmektedir ve bir diğeri de teberrâ yani; Allah düşmanlarından uzak durmaktır.

Tevellâ ve teberrâ imanın gerekliliklerindendir. Birçok hadiste de zikredildiği gibi dinin çadırı, velayet sütunu olmadan ayakta duramaz ve iman, Allah için sevmek ve Allah için düşmanlık etmekten başka bir şey değildir.[67]

İmam Bakır (a.s) buyuruyor ki:

“İslam beş şey üzerine kurulmuştur; namaz, oruç, zekat, hacc ve velayet. Ancak bunlardan hiçbirisi, velayet kadar istenilmemiştir.”

İmam Sadık (a.s) Peygamber (s.a.a)’den şöyle naklediyor:

“Bir gün Peygamber (s.a.a) ashabına sordu: “İmanın hangi kolu diğerlerinden daha sağlam ve daha dayanıklıdır?” Ashaptan bazıları şöyle dediler: Allah ve Resulü daha bilir. Kimisi namaz, kimisi oruç, kimisi zekât, kimisi hacc ve umre ve kimisi de cihat dedi.

Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bunların hepsi önemlidir. Ancak bunların hiç birisi Allah için sevmek, Allah için düşmanlık etmek ve Allah dostlarını sevip Allah düşmanlarından nefret etmekten daha önemli değildir.”[68]

Fuzeyl b. Yesar şöyle diyor:

İmam Sadık (a.s)’a sevmek ve nefret etmek hakkında şöyle sordum: Sevmek ve nefret etmek imandan mıdır? İmam cevap olarak şöyle buyurdu: “İman, sevmek ve nefret etmekten başka bir şey değildir.”[69] [70]

5. BÖLÜM

GÜNÜMÜZ DÜNYASINDA ŞİÎLER

Birleşmiş Milletler ve diğer kuruluşların yaptığı istatistiklere göre 1999 yılında, dünya nüfusu 6 milyarı aşmıştır.[71] Yaklaşık olarak dünya nüfusunun yüzde yirmisini Müslümanlar oluşturmaktadır. (Yaklaşık 1,2 milyar) Dünyada Müslüman nüfus dağılımı 1998 yılında şu şekildedir:

Afrika: 315.000.000

Asya: 812.000.000

Avrupa: 31.000.000

Güney Amerika: 1.624.000

Kuzey Amerika: 4.349.000

Avustralya: 248.000[72]

Müslümanlar dünyanın her bir köşesinde yaşamaktadırlar. İçerisinde Müslümanların bulunduğu ülkelerin sayısı 208’dir.[73]

Dünya Müslümanlarının yaklaşık %85’i Arap Yarımadası’nın dışında yaşamaktadır.[74] Müslümanların birçoğu İran’ın doğu kısımlarında, özellikle Pakistan, Hindistan, Bangladeş, Malezya ve Endonezya’da yaşamaktadır. Endonezya, Müslüman nüfusunun en yoğun olduğu bir ülkedir.

Elde bulunan istatistiklere göre, Müslümanların yaklaşık %10’unu (120.000.000) Şialar oluşturmaktadır.[75]

Britanica ansiklopedisinde (2002) şöyle yazmaktadır:

Asırlar boyunca gerçekleşen Şiî hareketleri bütün Sünnî dünyasını etkisi altına almıştır ve mensuplarının sayısı yirminci yüzyılın sonlarında 60 ile 80 milyon arasında yani bütün dünya Müslümanlarının %10’unu oluşturmaktadır. İran, Irak ve Yemen’de ki Müslümanların çoğunluğu Şiî mezhebine tabidirler ve Suriye, Lübnan, Güney Afrika, Hindistan ve Pakistan’da da birçok mensupları vardır.

Bazı kaynaklara göre Şiîler, Müslümanların %11’ini oluşturmaktadırlar.[76] Buna göre Şiîlerin yaklaşık nüfusu

132 milyondur. Şiîlerin çoğunluğunun bulunduğu Asya ülkelerinde ki Şiî nüfusunun dağılımı şu şekildedir:[77]

Afganistan: Nüfus (1998)  24.792.000[78]

Mezhepler (1990): Ehl-i Sünnet %84, Şia %15, diğer dinler %1

Azerbaycan: Nüfus (1198): 7.650.000

Mezhepler (1991): Şiîler %70, Ehl-i Sünnet %30

Bahreyn: Nüfus (1998) 633.000Mezhepler (1991): Şiîler %61,3; Ehl-i Sünnet %20,5, Hıristiyanlar %8,5, diğer dinler %9,8 [79]

Hindistan: Nüfus (1998) 984.004.000

Mezhepler (1995): Hindular %81,3, Ehl-i Sünnet %9, Şiîler %3, Hıristiyanlar %2,3, Siykler %1,9, Budistler %0,8, Ceynler %0,4, Zerdüştler %0,01, diğer dinler %1,3

İran: Nüfus (1998): 61.531.000Mezhepler (1994): Şiîler %93,4, Ehl-i Sünnet %5,6, Hıristiyanlar %0,3, Zerdüştler %0,05, Yahudiler %0,05 [80]

Irak: Nüfus (1998): 21.622.00

Mezhepler (1994): Şiîler %62,5; Sünnîler %34,5; diğer dinler %0,3 [81]

Ürdün: Nüfus (1998): 4.682.000

Mezhepler (1995): Ehl-i Sünnet %96,5, Hıristiyanlar %3,5 [82]

Kuveyt: Nüfus (1998): 3.506.000

Mezhepler (1995): Şiîler %34; Ehl-i Sünnet %21,3; Hıristiyanlar %37,6 (Katolik %25, Ortodoks %11,7, Protestan %0,5); Dürziler %7,1 [83]

Umman: Nüfus (1998): 2.364.000

Mezhepler (1993): Abazalar %75; Şia ve Sünnî %12,7, Hindular %7,4; Hıristiyanlar %3,9; Budistler %0,5; diğer dinler %0,5 [84]

Pakistan: Nüfus (1998): 141.900.000

Mezhepler (1993): Müslümanlar %95 (%20’si Şiîler ve %75’i Şiî olmayanlar); Hıristiyanlar %2; Hindular %1,8; diğer dinler (Genel olarak Ahmediye) %1,2 [85]

Suudi Arabistan: Nüfus (1998): 20.786.000

Mezhepler (1992): Ehl-i Sünnet %93,3, Şiîler %3,3 [86]

Suriye: Nüfus (1998): 15.335.000

Mezhepler (1992): Ehl-i Sünnet %74; Aleviler (Şiîler) %12; Hıristiyanlar %8,9; Dürziler %3 [87]

Tacikistan: Nüfus (1997): 6.112.000

Mezhepler (1995): Ehl-i Sünnet %80; Şiîler %5; Hıristiyanlar (Rus Ortodoks) %1,5; Yahudiler %0,1; diğer  dinler (Genellikle dindar olmayanlar) %13,4

Türkiye: Nüfus (1998): 64.567.000

Mezhepler (1994): Ehl-i Sünnet %80; Şiîler %19,8 (Yaklaşık %14’ü Alevidir); Hıristiyanlar %0,02 [88]

Birleşik Arap Emirlikleri: Nüfus (1998): 2.744.000

Mezhepler (1995): Ehl-i Sünnet %80; Şiîler %16; diğer dinler (genellikle Hıristiyan ve Hindular) %4

Yemen: Nüfus (2000): 18.260.000 [89]

Mezhepler (1995): Ehl-i Sünnet %60; Şiîler %40; diğer dinler %0,1 [90]

Son olarak bazı ülkelerde Şia nüfusunun ihtilaflı olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Bazıları, dakik istatistiklerin olmayışı veya siyasi sebeplerden dolayı, bazı ülkelerde Şiîlerin sayısının istatistik verilerinden çok daha fazla olduğuna inanmaktadırlar.

ARAPÇA VE FARSÇA KAYNAKLAR

İbni Esir, Muhammed, el-Kâmil, fi’t-Tarih, Beyrut, Daru’l-Kutubu ilmiye, 1995, 1415 h.k

İbni Hacer, Ahmet el-Meysemî, el-Sevaikü’l-Muhrika, fi’r-Reddi Ehli bidat, Beyrut.

İbni Hacer, el-Askalanî, el-İsabe fi Temyiz-i sahabe, Beyrut.

İbni Asâkir, (Tercüme-i Ali), Tarih-i İbni Asâkir, Beyrut, Daru’l-Fikr.

İbni Kesir, İsmail, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Beyrut, Mektebi’t-Taaruf, 1192/1412 h.k.

El-Eş’ari, Ebu’l-Hasan Ali b. İsmail, Makalatü’l-İslamiyyin ve İhtilafı’l-Musallin, Beyrut, dar-ü İhyaü’t-Turas el-Arabi

El-İyci, Abdurrahman, İbni Ahmet, el-Mevakif, Beyrut, Darü’l-Cil, 1997

El-Hillî, allame Hasan b. Yusuf İbni Mutahhar, Envarü’l-Melekut fi Şerhi’l-Yakut, Kum, Razi ve bidar, 1363 h.ş

El-Hillî, allame Hasan b. Yusuf İbni Mutahhar, Nehcü’l-Hakk ve Keşfü’s-Sıdk, Kum, Razi ve bidar, 1982

 Er-Râzi, Ebu Hatem Ahmed b. Hamdan, ez-Ziyne, Mısır, darü’l-Kutubu’l-Arabi.

El-Suyutî, Celaleddin, Abdurrahman, ed-Dürrü’l-Mansur, Beyrut, darü’l-Fikr.

Eş-Şehristanî, Muhammed b. Abdurkerim, el-Milel ve’n-Nihel, Beyrut, darü’l-Marifet, 1404 h.k

Es-Safi, Lütfullah, Muntahabi’l-Eser fi İmam-ı İsna aşer,Tahran, Mektebet-i Sadr.

Es-Sadr, Seyit Muhammed Bakır, Neşetü’t-Teşeyyü ve’şiî, ikinci baskı, Beyrut, el-Kadir, 1997

El-Garifi, Abdullah, et-Teşeyyü: Nuşuuhu, merahili,mukavvematihi, altıncı baskı, Dimişk: Nuri, 1997/1417 h.k

El-Fazlî, Abdulhadi, Tarihi’t-Teşeyyü el-İslamî, Beyrut, daru’n-Nasr, 1992

El-Küleyni, Muhammed b. Yakup, Usul-u Kâfî, Tahran, darü’l-Kutubu’l-İslamiyye, 1397 h.ş.

El-Meclisi, Muhammet Bakır, Biharü’l-Envar, Beyrut, el-Vefa, 1983 m.

El-Müfid, Şeyh Muhammed b. Muhammed b. Numan, Evaili’l-Makâlat, Kum, Şeyh Müfid Kongresi, 1412 h.k

En-Nubahti, el-Hasan b. Musa, Fırakü’ş-Şia, Beyrut, 1405 h.k

El-Vâilî, Ahmed, Hüviyyetü’ş-Şia, ikinci baskı, Kum, darü’l-Kitab-ı el-İslami, 1983

El-Verdanî, Salih, Akaüdü’s-Sünne ve Akaüdü’ş-Şia, et-Tekarub ve’t-Tebaud, Beyrut, el-Kadir, 1999 m.

Caferiyan, Resûl, Ukzubetu’t-Tahrifi’l-Kurân beyne’ş-Şia ve Süne. Tahran, Sazman-ı Tebligat-ı İslami. 1985 m.

 Sübhani, Cafer, Buhus-un fi’l-Milel ve’n-Nihel, c.6, Kum, Müessese-i İmam Sadık (a.s)

Taberî, Muhammed, Tarihi’l-Umem ve’l-Mülük, Beyrut, darü’l-Kutubu’l-İlmiyye, 1407 h.k

Abdulcebbar, el-Muğni fi’t-Tevhit ve’l-Adl, Kahire, darül’l-Kutubu’l-Mısriyye, 1384 h.k.

Askerî, Seyit Murtaza, Maalimi’l-Medreseteyn, altıncı baskı, Tahran, Mecme-i İlmiyi İslami, 1996/1416

Müslim, İbni Heccac-ı Kuşeyri, Sahih, Beyrut, dar-ü İhyai’t-Turas el-İslami, 1965/1375

Muğniye, Muhammed Cevad, eş-Şia fi’l-Mizan, Kum, Şerif Rıza, 1993

Not: Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim, Süneni’n-Nesaî, Sünen-i Ebi Davut, Sünen-i İbn-i Mace, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Daremi, Müsned-i Ahmet b. Hanbel, kitaplarından alınarak sunulan hadis numaraları el-Hadisi Şerif Müessesi’nin (1/1, 1991-1996 nüshası) üzerinden verilmiştir.

İNGİLİZCE KAYNAKLAR

1-        Askari, S.M. (1993) The Role of holy Imams in the Revival of Religion, Vols. 1&2 (Tahran: Naba Organization)

2-        Askari, S.M (1996), Malim el-Madrisatayn (Tehran: al-Majam al-Ilmii al-Islamı, 6th Imprint)

3-        al-Fadli, Abd al-Hadi (1997), The Imamiyyah Sect: A Study of its Origins, Beliefs and Laws (Beirut: Al-Ghadeer), Trans. A.Atiyyah

4-        Kashif al-Ghita (1993), The Origin of Shiite Islam and its Principles (Qum:Ansariyan)

5-        al-Qazwini, Sayed Moustafa (2000), Inquiries about Shia Islam (California: The Islamic Educational Center of Orange County)

6-        Cihittick, W.C. (ed. And trans.) (1981), A Shiite Anthology (Albany, New York: Sunny Pres), Selected by S.M.H. Tabatabai and Introducced by S.H. Nasr

7-        Ezzati, A. (1976) Shii Islamic Law and Jurisprudence (Lahore: Ashraf Pres)

8-        Fakhry, M. (1991) Ethical Theories in Islam Leiden: Tuta Sub Aegide Palas

9-        Fuller, Graham & Francke, (1999), The Arab Shia: The Forgotten Muslims.

10-    Ghaffari, S. (1976), Shiaism or Original Islam (Tehran: Published by the author, Third edition. First edition was published in 1967)

11-    Gilsenan, Michael (2000), Recognizing Islam: Religion and Society in the Modern Middle East (London & New York: I.B. Tauris & Co Ltd. Revised edition. First published in 1982 by Croon Helm. Reprinted in 1990 & 1993 by I.B. Tauris & Co Ltd.

12-    Philosophy Part 1, edited by Seyyed Hossein Nasr and Oliver Leaman, (Londan: Routledge)

13-    Ibn Khaldun, An Introduction to History (al-Muqaddamah), by Ibn Kahdoon, English version, London, 1967 Edition.

14-    Lalani, Arzinia R. (200), Early Shii Thought: The Teachings of Imam Muhammad al-Baqır (London: I.B. Tauris in association with The Institute of Ismaili Studies.)

15-    Madelung, Wilfred (2001), The Succession to Muhammad: A Study of the Early Caliphate (Cambridge: Cambridge Universit Pres. First published 1997 and reprinted 1997 & 2001)

16-    Muzaffar, M.R (1993), The Faith of Shia Islam (Qum: Ansariyan Publications.)

17-    Nasr, S.H. (1998) Expectation of New Milenium: Shiism in History (New York: State University of New York Press)

18-    in History of Islamic Philosophy Part 1, edited by Seyyed Hossein Nasr and Oliver Leaman, London: Routledge

19-    Richard, Yann (1991, English first published 1995), Shiite Islam (Oxford, UK & Cambridge, USA: Blackwell Publishers)

20-    Subhani, Jafar (2001), Doctrines of Shii Islam: A Compendium of Imami Beliefs and Practices (London: I.B. Tauris), trans. Reza. Shah Kazemi.

21-    Tabatabai, S.M.H. (1975), Shiite Islam (Albany, New York: Sunny Press), trans. Sayyid H. Nasr.

22-    Westerland, David & Svanberg, Ingvar (1999), Islam Outside the Arab World (Richmond: Curzon Press.

Şia Mezhebini Tanıyalım Kitabı; İslam dininin genel ve Şiî mezhebinin özel olarak kısaca tanıtımıdır. Bu kitap açık ve sade olmasıyla beraber yirmi yıldan fazla bir İslamî araştırmanın ürünüdür.

Şia Mezhebini Tanıyalım Kitabı; Şiî mezhebinin ortaya çıkışı ve onun kaynakları olan Kurân, sünnet, akıl ve icmâyı incelemektedir. Bu kitapta temel inançlar ve önemli İslamî ameller gibi konulardan söz edilmektedir. Kitabın son bölümünde ise dünya Müslüman nüfusu hakkında elde bulunan en son istatistikler, Şiaların uzun bir geçmişe sahip olduğu ülkelerdeki değişik mezheplerin ve dinî görüşlerin de belirtilmesiyle beraber sunulmuştur.

Şia Mezhebini Tanıyalım Kitabı; Yazarın, İslamî birliğe samimi ve candan olan inancını göstermektedir. Bu kitap İslam kardeşliğine giden yolda küçük bir adım olması ümidiyle yazılmıştır. Aslında bu kitap, ortak konulara değinerek bütün inançlı insanları birliğe çağıran Kurân’ın ufak bir pırıltısıdır.

Kitabın yazarı Muhammed Ali Şimalî, Kum İlim Medresesi’nde öğrenim görmüş ve aynı zamanda Tahran Üniversitesi batı felsefesi bölümünden de lisans ve yüksek lisans alarak mezun olmuştur. Daha sonra Manchester Üniversitesi’nde yine felsefe bölümünde doktorasını yapmıştır.

Yazmış olduğu bazı eserler şunlardır: Hod Şinasi (İnsanın kendini tanıması), Tahran, 1996, Nisbiyet Gerayi Ahlakî (Ahlaki açıdan nispet kavramı), Tahlil-i ez Bunyadhai Ahlak (Ahlaki temellerin tahlili), Londra, 2002, İslam-i Şiî (Şiî İslamı): İnanç ve amellerin kaynakları, Londra, 2004.

Bu kitap Farsça ve İngilizce dillerine ilave olarak İspanyol, İtalyan, Almanca, Rusça ve Arapça dillerine de çevirilerek basılmıştır.

-Son-

Geri Index