next page

back page

Menzilet Hadisi'nin Tebük Savaşı Dışındaki Nakilleri

İşaret ettiğimiz üzere Hz. Resulullah menzilet hadisini çeşitli yerlerde çeşitli münasebetlerle buyurmuştur. O halde bu hadisin ispat ettiği mevkii sadece Tebük savaşı dönemiyle sınırlandırmak mümkün değildir. Bu hadisin Tebük savaşı dışındaki bazı nakilleri şunlardan ibarettir:

1- Ümmü Selim'in Hadisi

Ümmü Selim,(72) İslam dininin öncülerinden olup akıllı ve Hz. Resulullah'ın yanında yüksek bir makama sahip olan bir kadındı. Cenab-ı Nebi ara sıra onu ziyaret eder ve onunla sohbet ederdi.

Bir gün, Hz. Resulullah ona şöyle buyurdu: "Ey Ümmü Selim! Ali'nin eti benim etim, kanı da benim kanımdır; onun benim yanımdaki mevkii, Harun'un Musa'ya olan mevkii gibidir." (73)

Görüldüğü üzere bu hadis, herhangi bir sebep dolayısıyla değil, bizzat Hz. Ali (a.s)'ın makamını beyan etmek maksadıyla söylenmiştir. O halde bu hadisi yalnızca Tebük savaşına mahsus kılmak mümkün değildir.

2- Berra bin Azib'in Hadisi

Hamza'nın kızının velayeti olayında Berra bin Azib'in naklettiği hadiste geçtiğine göre; Hz. Ali, Cafer ve Zeyd arasında onun velayeti hususunda ihtilaf ortaya çıkınca, Hz. Resulullah, Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Senin benim yanımdaki makamın, Harun'un Musa'nın yanındaki makamı derecesindedir..." (74)

Bu olaya, Buhari'nin, 2501 numaralı hadisi ile 3920 numaralı hadisinde ve Ahmet bin Hanbel'in 887 numaralı hadisinde de işaret edilmiş, ancak onlarda, Hazret'in Hz. Ali'ye: "Sen bendensin, ben de sendenim" buyurduğu kaydedilmiştir.

3- İttika Hadisi

Hz. Resulullah'ın Hz. Ali'ye yaslanması olayını açıklayan hadiste de aynı tabir geçmektedir. Bu hadise göre; Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde bin Cerrah'ın da Hz. Resulullah'ın nezdinde bulunduğu bir günde Cenab-ı Nebi Hz. Ali'ye yaslanarak duruyordu. Bu arada eliyle Hz. Ali'nin omzuna vurarak şöyle der: "Ey Ali! Sen mü'minlerin ilk iman edeni ve ilk Müslüman olanısın. Sen bana oranla Harun'un Musa'ya oranla sahip olduğu mevkie sahipsin..." (75)

4- Kardeşlik Hadisi

Birinci kardeşlik olarak bilinen, Hz. Resulullah'ın hicretten önce Mekke'de yalnızca muhacirleri birbirlerine kardeş yaptığı olayı anlatan hadisler ile, ikinci kardeşlik olarak maruf olan Hz. Resulullah'ın takriben hicretten beş ay sonra muhacirler ile ensâr arasında düzenlediği kardeşlik olayını anlatan hadislerde de Cenab-ı Nebi'nin Hz. Ali'ye hitaben; "Sen bana oranla Harun'un Musa'ya oranla sahip olduğu mevkie sahipsin. Ancak benden sonra peygamber yoktur" (76) buyurduğu görülmektedir.

Bu kardeşlik olaylarıyla ilgili olarak sadece bir hadisi burada nakledeceğim. Teberani, "El-Kebir" adlı kitabında İbn-i Abbas'tan tahriç ettiği bir hadiste şöyle yazıyor: Hz. Resulullah ikinci kardeşlik gününde muhacirlerle ensâr arasında kardeşlik ilan ettiğinde Hz. Ali'yi kimseyle kardeş etmemişti. Bu arada Hazret ona yönelerek: "Acaba muhacirlerle ensârı birbirine kardeş ettiğimde seni onlardan hiçbir kimseyle kardeş kılmadığımdan dolayı bana kızdın mı? Sen bana oranla Harun'un Musa'ya oranla sahip olduğu mevkie sahip olmaya razı olmaz mısın? Ancak benden sonra peygamber yoktur" (77) buyurdu.

5- Mescid-ün Nebi'ye Açılan Kapıların Kapanması Hadisi

Hz. Ali (a.s)'ın kapısı hariç, Mescid-un Nebi'ye açılan bütün ashabın kapılarının kapatıldığını anlatan hadislerde de Hz. Resulullah'ın aynı tabiri kullandığını görmekteyiz. Kunduzi Hanefi, "Yenabi-ül Meveddet" adlı kitabının 17. bölümünün sonlarında Cabir bin Abdullah'tan naklettiği bir hadiste Hz. Resulullah'ın Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurduğunu yazıyor: "Ey Ali! Bu mescitte bana helâl olan her şey sana da helâldir. Sen bana oranla Harun'un Musa'ya oranla sahip olduğu mevkie sahipsin. Fakat benden sonra peygamber yoktur." (78)

Yine Huzeyfe bin Üseyd El-Gaffari'nin hadisinde yazıyor ki: Hz. Resulullah mescide açılan kapıları kapattığı gün hutbe okuyarak şöyle konuştu: "Bazıları Ali'yi mescitte bırakıp da onları dışarı çıkardığım için rahatsız olmuşlar. Andolsun Allah'a ki, onları çıkaran ve onu bırakan ben değil, Allah'tır. Allah Azze ve Celle Musa ve kardeşine: "Mısır'da milletinize evler hazırlayın; evlerinizi namazgah edinin, namaz kılın" (79) diye vahyettik, buyuruyor." Sonra Hazret devam ederek şöyle buyurdu: "Ali bana oranla Harun'un Musa'ya oranla sahip olduğu mevkie sahiptir. O, benim kardeşimdir. Onun dışında kimseye orada cünüp olmak caiz değildir." (80)

Evet bunlar gibi daha nice hadisler vardır. Bütün bu hadisler, Hz. Resulullah'ın defalarca Menzilet hadisini buyurduğunu göstermektedir. O halde bu hadisin sadece Tebük savaşı esnasında söylenmiş olduğu iddiası doğru değildir ve dolayısıyla bu doğru olmayan iddiaya dayanılarak Hz. Ali'nin yalnızca Tebük savaşı esnasında Hz. Resulullah'ın halifesi olduğu iddiasının da doğru olmadığı ortaya çıkmaktadır.

Bundan öte Hz. Resulullah'ın tarihini incelediğimizde Cenab-ı Nebi'nin Hz. Ali ile Hz. Harun arasında hayatın her alanında tam bir benzerlik kurduğunu görmekteyiz. Bunun ise, bu iki hazretin arasında mevki, yaşantı tarzı ve ümmetleri tarafından çektikleri çileler açısından olan tam bir benzerliği göstermek ve İslam Ümmeti'nin dikkatini bu hususa çekmek için olduğu açıktır.

HZ. ALİ İLE HZ. HARUN ARASINDAKİ BENZERLİKLER

1- Hz. Ali'nin Çocuklarına İsim Koyma Olayı

Hz. Resulullah (s.a.a)'in Hz. Ali ile Hz. Harun arasında tam bir benzerlik kurduğuna işaret etmiştik. Bunlardan biri; Hz. Ali (a.s)'ın çocuklarına isim koyma olayıdır. Hz. Resulullah Hz. Ali'nin çocuklarının ismini Hasan, Hüseyin ve Muhsin koyuyor ve bunlar, Harun'un çocuklarının isimleridir, ben Ali'nin çocuklarına Harun'un çocuklarının ismini verdim buyuruyor.

Ahmet bin Hanbel'in "El-Müsned" adlı kitabında Hani bin Hani aracılığıyla Hz. Ali'den naklettiği bir hadiste şöyle yazıyor: "Hasan dünyaya gelince ben ona Harb ismini verdim. Hz. Resulullah geldi ve: "Çocuğumu bana gösterin, ismini ne koymuşsunuz?" dedi. Ben: "İsmini Harb koymuşuz" dedim. Hz. Resulullah: "Hayır onun ismi Hasan'dır" buyurdu. Sonra Hüseyin dünyaya gelince, ben ona Harb ismini verdim. Bu arada Hz. Resulullah geldi ve: "Çocuğumu bana gösterin, ismini ne koymuşsunuz?" dedi. Ben: "İsmini Harb koymuşuz" dedim. Hz. Resulullah: "Hayır onun ismi Hüseyin'dir" buyurdu. Üçüncü çocuğum dünyaya gelince, yine ben ona Harb ismini verdim. Bu arada Hz. Resulullah geldi ve: "Çocuğumu bana gösterin, ismini ne koymuşsunuz" dedi. Ben; "Harb koymuşuz" dedim. Hz. Resulullah: "Hayır onun ismi Muhsin'dir" buyurdu. Sonra da ben onlara Harun'un çocuklarının isimlerini verdim. Onların isimleri Şaber, Şubeyr ve Muşbir idi" buyurdu." (81)

Görüldüğü üzere, Hz. Resulullah, Hz. Ali ile Hz. Harun arasındaki makam ve diğer özellikler açısından benzerliği ifade etmek gayesiyle, hatta onların çocuklarının arasında isim açısından bile benzerlik kuruyor ve bu açıdan bile bir ayrılığa razı olmuyor.

Gerçekten Kur'an-ı Kerim'de Hz. Harun ile ilgili olarak verilen bilgilere bakıldığında bu iki hazret arasında yaşantı ve kendi ümmetlerinden çektikleri çile açısından da tam bir benzerlik olduğunu görmekteyiz.

Nitekim Hz. Resulullah'ın: "Geçmiş ümmetlerin (Beni İsrail'in) başına ne gelmişse, benim ümmetimin başına da aynı şeyler gelecek ve onlar hangi süreçten geçmişse, benim ümmetim de aynı süreçten geçecek" (82) mealindeki hadis-i şerifi de bu gerçekleri ne anlamlı bir tarzda ifade etmektedir.

2-Hz. Resulullah'ın Kardeşi Hz. Ali

Bu benzerliğe diğer bir örnek de, Hz. Resulullah'ın Hz. Ali'yi kendi kardeşi olarak ilan etmesi olayıdır.

Bilindiği üzere, Hz. Harun Hz. Musa'nın kardeşi idi. Hz. Ali'yi Hz. Harun'un mevkiine koyan Hz. Resulullah, bu açıdan da Hz. Ali ile Hz. Harun arasında bir farklılık olmasına razı olmamış ve o Hazret'i kendine kardeş ilan etmiş, hatta yukarıda da işaret ettiğimiz üzere, bizzat kardeş kılma olayında bile Hz. Ali'nin Hz. Harun'un mevkiinde olduğuna işaret buyurmuştur.

Yukarıda da değindiğimiz gibi, Hz. Resulullah, biri Mekke'de ve diğeri hicretten sonra Medine'de olmak üzere, ashabı arasında iki defa kardeşlik ilan etmiştir.

İlk defasındaki kardeşlik, sadece sonraları muhacirler olarak isimlenen ilk Müslümanlar arasında olmuş, ikinci kardeşlik ise, muhacirlerle ensâr arasında gerçekleşmiştir.

Birinci defasında Ebu Bekir ile Ömer ve Osman ile Abdurrahman bin Avf kardeş ilan edilirken, ikinci defasında Ebu Bekir ile Harice bin Zeyd ve Ömer ile Utban bin Malik arasında kardeşlik kurulmuştur. Ama her iki defasında da Hz. Resulullah Ali'yi kendine kardeş ilan etmiş ve: "Ey Ali! sen dünya ve ahirette benim kardeşimsin" (83) buyurmuştur.

Hz. Resulullah'ın Hz. Ali'ye karşı kardeş tabirini kullanması defalarca olmuştur. Henüz risaletin ilk ilan edilişinde Cenab-ı Nebi'nin akrabalarından Hz. Ali dışında kimse Hazret'in davetini kabul etmeyince; "İşte bu benim kardeşim, vasim ve halifemdir. Onu dinleyin ve ona itaat edin" buyurmuştu. (84)

Yine bir hadiste şöyle geçmektedir: "Bir gün Hz. Resulullah sevinçli bir yüzle evinden çıkıp ashabının yanına geldi. Abdurrahman bin Avf, Hazret'in bu sevincinin nedenini sordu. Bunun üzerine Hazret ona şöyle buyurdu: "Rabbimden bana kardeşim ve amca oğlum ile kızım hakkında bir müjde geldi; Allah Teala Fatime'yi Ali'ye tezvic etmiştir, sevincim bu yüzdendir." (85)

Hz. Fatime gelin gidince de Ümmü Eymen'e: "Ey Ümmü Eymen, bana kardeşimi çağır" der ve Ümmü Eymen: "Hem kardeşim diyorsun, hem de kızını ona verirsin" deyince, Hazret: "Evet, ey Ümmü Eymen" buyurur. (86)

 Yine, Hz. Resulullah defalarca Hz. Ali (a.s)'a işaret ederek: "Bu benim kardeşim, amcam oğlu, eniştem ve çocuklarımın babasıdır" buyurmuştur. (87)

Yine, Hz. Resulullah Hz. Ali'ye vasiyet ederek: "Ey Ali! Sen benim kardeşim ve vezirimsin. Sen benim borçlarımı ödeyeceksin ve va'dlerimi yerine getirerek boynumdaki yükümlülüğü kaldıracaksın..." buyurmuştur. (88)

Yine, hadis yazarlarının kendi hadis kitaplarında naklettiğine göre; Hz. Ali'nin Hz. Resulullah'ın yatağında yattığı gecede Hak Teala Cebrail ile Mikail'e; "Ben sizin ikinizi kardeş kıldım ve birinizin ömrünü diğerinden daha uzun yaptım, hanginiz kendi ömrünü arkadaşına bağışlamaya hazırdır" diye vahyeder. Fakat onların her ikisi de yaşamayı tercih eder ve ömrünü arkadaşına bağışlamaz.

Bunun üzerine, Hak Teala onlara: "Neden siz Ali gibi olamadınız! Ben onunla resulüm Muhammed'i kardeş kıldım. Ali onun yaşamasını sağlamak için kendi canını ona feda ederek onun yatağında yatmıştır. Öyleyse inin yere ve onu düşmanlarından koruyun" diye vahyeder.

Cebrail ile Mikail yere inerler ve Cebrail Hazret'in baş tarafında Mikail de ayak tarafında yer alır ve Cebrail Hazret'e seslenerek: "Ne mutlu sana, ne mutlu sana ey Ali bin Ebu Talib! Allah seninle meleklerine iftihar ediyor" der. İşte bu sırada Allah Teala "İnsanlardan öyleleri var ki, Allah rızası uğrunda canlarını satarlar..." (89) ayetini nazil eder. (90)

Yine Hz. Resulullah'ın vefat anı gelince; "Kardeşimi bana çağırın" buyurdu. Onlar da Hz. Ali'yi çağırdılar. Hazret Ali'ye: "Yaklaş bana" buyurdu. Hz. Ali Hz. Resulullah'ın yanına yaklaşıp kulağını Hazret'in mübarek ağzına yaklaştırdı. Böylece Hz. Resulullah'ın mübarek ruhu bedeninden ayrılıncaya kadar Hz. Ali'yle konuşmaya devam etti. Öyle ki, Hz. Resulullah'ın ağız suyu Hz. Ali'nin yüzüne sürüldü." (91)

İşte bunun içindir ki, Hz. Ali defalarca; "Ben Allah'ın kulu, resulünün kardeşiyim ve en büyük sıddık benim. Benden gayri her kim bu iddiada bulunursa yalancıdır. Ben bütün insanlardan önce yedi yaşındayken namaz kıldım." buyurmuştur. (92)

Yine Hazret: "Andolsun Allah'a ki, ben O'nun kardeşi, vasisi, amca oğlu ve ilminin varisiyim. O halde kim O'na benden daha evla olabilir?" buyurmuştur. (93)

Hz. Ali ile Hz. Resulullah'ın kardeşliğine değinen hadisler çoktur. Hakikat erleri için bu kadarı yeterlidir.

Burada Hz. Ali'nin kapısı dışında Mescid-un Nebi'ye açılan bütün ashabın kapılarının kapanmasıyla ilgili birkaç hadisi de naklettikten sonra yazımızı sona erdirelim.

Hz. Ali Dışında Bütün Ashab'ın Mescid-ün Nebi'ye Açılan Kapılarının Kapanması Olayı

Zeyd bin Erkam'den nakledilen bir hadiste şöyle yazıyor: "Resulullah'ın ashabına ait mescide açılan kapıları vardı. Bu arada Hz. Resulullah "Ali'nin kapısı hariç şu kapıları kapatın" buyurdu. Bundan dolayı insanlar dedikodu yapmaya başladılar.

Bunun üzerine, Hz. Resulullah bir hutbe okuyarak Allah'a hamd-u senadan sonra şöyle buyurdu: "Bana Ali'nin kapısı dışında bütün bu kapıların kapatılması emredildi. Bu ise sizlerden bazılarının dedikodu yapmasına yol açmış, andolsun Allah'a ki, ben kendi yanımdan bir şeyi kapatıp bir şeyi açmamışım. Bana emredilmiş ben de ona uymuşumdur." (94)

Bu konuda İbn-i Abbas'tan nakledilen hadiste de şöyle geçmektedir: "Hz. Resulullah bir gün hutbe okudu ve şöyle buyurdu: "Ben kendi yanımdan sizi çıkarıp onu mescitte bırakmadım. Allah sizi çıkarıp onu mescitte bıraktı. Ben ancak emredilen bir kulum. Ben emredileni yaptım, ben ancak bana vahyedilene uyarım" buyurdu." (95)

Yine İbn-i Ömer, Huzeyfe, Sa'd bin Ebu Vakkas, Berra bin Azib ve İbn-i Abbas'tan nakledilen bir hadiste şöyle yazıyor: " Bir gün Hz. Resulullah mescide gelerek: "Allah Musa'ya vahyedip: "Benim için temiz bir mescit yap ve onda ancak sen ve kardeşin Harun yaşayabilirsiniz" buyurdu. Allah Tela bana da temiz bir mescit yapmamı ve onda ancak ben ve kardeşim Ali'nin yaşayabileceğini emretmiştir" buyurdu." (96)

Yine bir hadiste Hz. Resulullah'ın Hz. Ali'ye hitap ederek: "Ey Ali! mescitte ben ve senin dışında kimsenin cünüp olma hakkı yoktur" buyurmuştur. (97)

Şimdi size soruyorum: Ey aziz dostlar! Bütün bu hadisler ve Hz. Ali ile Hz. Harun arasında kurulan benzerlikler acaba niçindir? Acaba bu hadislerden ve bu benzerlik kurmalar her ikisinin de aynı mevki ve makama sahip olduklarını açıkça gözler önüne sermiyor mu? Bütün bunlara rağmen, Hz. Ali'nin hilafet mevkiini yalnızca Tebük savaşı dönemiyle sınırlamak mümkün müdür? Faraza bu hadislerden birkaç tanesinin senedinin sahih olduğu ispatlanamasa bile, bunca fazla hadisin geldiği bir konuda artık teker-teker hadislerin senedi üzerinde durulur mu? Kararı sizin kendinize bırakıyorum.

 

 

(72)- Ümmü Selim, Melhan bin Halid El-Ensari'nin kızı ve Haram bin Melhan'ın kız kardeşidir. Babası ve kardeşi Hz. Resulullah'ın uğrunda şehid olmuşlardır. Üstün fazilet ve akıl sahibi bir kadın idi. Hz. Resulullah (s.a.a)'dan bir çok hadis nakletmiştir. Oğlu Enes, İbn-i Abbas, Zeyd bin Sabit, Ebu Seleme bin Abdurrahman vs. ondan hadis nakletmişlerdir. Bu kadın, İslam ile şeref bulan ilk Müslümanlar'dan biri olup, İslam dinini tebliğ eden büyük insanlardan sayılırdı. Cahiliye döneminde Malik bin Nezre ile evlenmişti. Meşhur hadis nakilcisi Enes bin Malik bu evlilikten mütevellit olmuştur. Hz. Resul-i Ekrem İslam dinini ilan edince, kendisi hemen İslam diniyle şereflendi ve kocası Maliki de Allah ve Resulüne icabet etmeğe davet etti. Ancak kocası İslam dinine girmeği reddedip kızarak onu terk edip Şam şehrine gitti ve kafir olarak öldü. O zamanlar on yaşlarında olan oğlu Enes bin Malik'e Cenab-ı Nebi'ye hizmet etmesini emretti, Hz. Resulullah (s.a.a) da ona duyduğu saygıdan dolayı oğlu Enes bin Malik'e kendine hizmet etme şerefini verdi. Bir çok Arap büyükleri ona evlenme teklifi götürdüyse de o kabul etmeyip; "Enes büyüyüp erkekler meclisinde oturmadıkça, ben kimseyle evlenmem" diyordu. Enes bin Malik "Allah anneme iyi mükafat versin, o bana güzel velilik yaptı"diyordu. Ebu Talha el- Ensari onun eliyle İslam şerefine nail oldu. Çünkü henüz kafir olan Ebu Talha ona evlenme teklifini götürünce, İslam dinini kabul etmedikçe, onunla evlenemeyeceğini söyledi ve böylece onun İslam dinine girmesine vesile oldu. böylece onun İslam dinine girmesi bu evliliğin mihriyesi oldu. Ümmü Selim Hz. Resulullah ile birlikte savaşlara katılıyordu. Uhud savaşında da o Hazret'le birlikteydi ve elinde bulundurduğu hançerle o Hazret-i müşriklere karşı koruyordu. Hz. Resulullah,İslam kadınlarından sadece onu evinde ziyaret eder ve iltifat gösterirdi. Bu mukaddes kadın Ehl-i Beyt'in de özel mevkiini bilen ve onların makamına arif olan kadınlardan biriydi.

(73)- Bakınız; Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 154 2554 numaralı hadis, Tarih-i Dimeşk İbn-i Asakir'in Hz. İmam Ali bölümü c. 1 s. 78 125 ve 406 numaralı hadisler, El-Menakıb Harezmi Hanefi'nin s. 86 Yenabi-ül Meveddet Kunduzi Hanefi'nin s. 50, 55, 129 İstanbul baskısı, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 111, Kifayet-üt Talib Genci Şafii'nin s. 168, Mizan-ül İtidal c. 2 s. 3, Feraid-üs Simteyn c. 1 s. 150

(74)- Bakınız; İmam Nesai'nin Hasais-ül Aleviyye adlı kitabı s. 19, İbn-i Asakir'in Tarih-i Dimeşk adlı kitabının Hz. Ali'ye ait bölümü c. 1 s. 338: 409 numaralı hadis

(75)- Kenz-ül Ümmal c. 15 s. 108, Tarih-i Dimeşk c. 1 s. 321, El-Menakıb, s. 19 Harezmi Hanefi'nin, el Fusûl-ül Mühimme s. 110, Yenabi-ül Meveddet s. 202, Riyaz-ün Nezre c. 2 s. 207, 215, ayrıca bakınız; Kenz-ül Ümmal Kitabı c. 6 6029 ve 6032 numaralı hadisleri, bu hadisi Hakim el Küna adlı kitabında, Şirazi El-Elkab adlı kitabında da nakletmişlerdir.

(76)- Birinci kardeşlik olayı ile ilgili olarak, bakınız; İbn-i Cevzi Hanefi'nin Tezkiret-ül Havvas adlı kitabı s. 23, İbn-i Asakir Şafii'nin Tarih-i Dimeşk adlı tarih kitabının Hz. Ali'ye ait bölümü c. 1 s. 107, Kunduzi Hanefi'nin Yenabi-ül Meveddet adlı kitabı s. 56, 57 İstanbul baskısı, Hamvi'nin Feraid-üs Simteyn adlı kitabı c. 1 s. 115, 121 ve Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 290 H. 5972 ve c. 15 s. 92 H. 260, c. 5 s. 41 H. 919, ayrıca bu hadisleri Ahmet bin Hanbel Menakıb-i Ali adlı kitabında, Barudi El-Marifet adlı kitabında ve Bağavi ve Teberani El-Mecme adlı kitaplarında nakletmişlerdir. İkinci kardeşlik olayı ile ilgili hadisler için de bakınız; Harezmi Hanefi'nin El-Menakıb adlı kitabı s. 7, İbn-i Cevzi'nin Tezkiret-ül Havvas adlı kitabı s. 20, İbn-i Sabbağ El-Maliki'nin El-Fusûl-ül Mühimme adlı kitabı s. 21 ve Müsned-i Ahmet bin Hanbel'in haşiyesinde basılmış olan Müntehab-ı Kenz-ül Ümmal kitabı c. 5 s. 31

(77)- Bkz. Menakıb-i Harezmi s. 7, Tezkiret-ül Hüffaz Cevzi'nin s. 20, Fusûl-ül Mühimme İbn-i Sabbağ Maliki'nin s. 21, Müntehab-i Kenz-ül Ümmal Müsned-i Ahmed'in hamişinde basılan c. 5 s. 31

(78)- Bkz. Yenabi-ül Meveddet kitabı 17. bölümün sonları

(79)- Yunus: 87

(80)- Bakınız; İbn-i Meğazili Şafii'nin Menakıb-i Ali bin Ebu Talib adlı kitabı s. 255, 303 numaralı hadis, İbn-i Asakir'in Tarih-i Dimeşk adlı kitabının Ali (as.)a ait bölümü c. 1 s. 266 329 ve 330 numaralı hadisler ve Kunduzi Hanefi'nin Yenabi-ül Meveddet adlı kitabı s. 88 İstanbul baskısı

(81)- Müsned-i Ahmet bin Hanbel 730 ve 907 numaralı hadisler. Ayrıca bakınız; Mecme uz Zevaid c. 8 s. 52, Feth-ül Kebir Nebhani'nin c. 2 s. 161, Sevaik-ül Muhrika İbn-i Hacer'in s. 190 Tezkiret-ül Havvas İbn-i Cevzi Hanefi'nin s. 193, El-İstiab Abdulbirr'in c. 3 s. 100

(82)- Sünen-i ibn-i Mace hadis no: 3984, Müsned-i Ahmet bin Hanbel hadis no: 9443, 10403

(83)- Müstedrek c. 3 s. 14, Sevaik-ül Muhrika s. 73

(84)- Bakınız; Tarih-i Taberi c. 319, İbn-i Esir'in El-Kamil fit-Tarih adlı kitabı c. 2 s. 63 Bu hadis konusunda daha önce bahsetmiş ve kaynaklarına işaret etmiştik.

(85)- Sevaik-ül Muhrika s. 103, 171, Menakıb-i Harezmi Hanefi s. 246, Yenabi-ül Meveddet S. 304, Üsd-ül Ğabe İbn-i Esir'in c. 1 s. 206

(86)- Bakınız, Müstedrek-us Sahiheyn c. 3 s. 159, Sevaik-ül Muhrika 11. bölüm vs.

(87)- Bakınız; El Ğadir c. 3 s. 19

(88)- Bakınız; Mecme-uz Zevaid c. 9 s. 121, Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid'in c. 13 s. 257

(89)- Bakara Sûresi: 189

(90)- Bakınız; Şevahit-ut Tenzil Haskani El-Hanefi'nin c. 1 s. 96, El-Müstedrek c. 3 s. 4 ve 133, Tarih-i Teberi c. 2 s. 99, Tarih-i Yakubi c. 2 s. 29, El-Kamil fit Tarih c. 2 s. 103, Zehair-ül Ukba s. 87, Mecme-üz Zevaid c. 6 s. 51 ve c. 7 s. 27 ve c. 9 s. 120, Tarih-i Dimeşk Hz. Ali''e ait bölümü c. 1 s. 184, Kifayet-üt Talib s. 239 ve 242, Yenabi-ül Meveddet s. 38 vs.

(91)- Tebakat-i İbn-i Sa'd c. 2 s. 51, 263, Menakıb-i Harezmi s. 29

(92)- Bakınız; Hasais-ül Aleviyye Nesai'nin, Müstedrek-ül Hakim c. 3 s. 112, Sünen-i İbn-i Mace c. 1 s. 44, hadis no: 117, Tarih-i Teberi c. 2 s. 310 vs.

(93)- Bakınız; Hasais-ül Emir-ül Mü'minin Nesai'nin S. 86, Mecme-uz Zevaid c. 9 s. 134, Er-Riyaz-un Nezre c. 2 s. 300 vs.

(94)- Bakınız Müstedrek-us Sahiheyn c. 3 s. 125, Kifayet-ut Talib s. 203 , Yenabi-ül Meveddet s. 87. Müsned-i Ahmet bin Hanbel hadis no: 18484, 1429, Müsned'in hamişinde basılmış olan Müntehab-ül Kenz-ül Ümmal c. 5 s. 29 vs.

(95)- Bakınız; Tarih-ül Hülefa Suyuti'nin s. 172, Mecme-uz Zevaid c. 9 s. 115, İhkak-ül Hak c. 5 s. 549 Mişkat-ül Mesabih c. 3 s. 245, Mesabih-us Sünnet s. 2 s. 276, Müntehab-ül Kenz-ül Ümmal c. 5 s. 29 Müsned'in hamişinde basılmıştır, vs.

(96)- Menakıb-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili Eş-Şafii'nin s. 252 ve Yenabi-ül Meveddet Kunduzi Hanefi'nin s. 87

(97)- Bakınız; Sahih-i Tirmizi c. 5 s. 303, hadis no: 3661, Mecme-uz Zevaid c. 9 s. 115 vs.

next page

back page