next page

back page

DOKUZUNCU DELİL

Sefine, Hitte ve Yıldız Hadisleri

Hz. Resulullah'ın, hem Ehl-i Beyt hem de Ehl-i Sünnet kaynaklarında mütevatir olarak nakledilen: "Benim Ehl-i Beyt'imin aranızdaki misali, Nuh'un gemisi gibidir, ona binen kurtuldu, binmeyen ise boğulup gitti"(114).

"Ehl-i Beyt'imin aranızdaki misali, İsrailoğulları'nın Hitte kapısı gibidir. O kapıdan geçen affedilir." (115)

Ve: "Yıldızlar yeryüzündeki insanların gark olmaması için bir güvencedir. Benim Ehl-i Beyt'im de ümmetimin ihtilafa düşmemesinin güvencesidir. Herhangi bir Arap kabilesi onlara muhalefet ederse, İblis'in hizbinden olur" (116) mealindeki hadisleri, başta Hz. Ali (a.s) olmak üzere, Ehl-i Beyt'in İslam ümmetinin her hususta önder ve mercileri olduğunu en güzel ve açık şekilde ortaya koyup, bizlerin Ehl-i Beyt'in imametine dair inancımızı doğrulamaktadır.

Nasıl ki, Nuh'un kavminden birinin, o Hazret'in gemisinden ayrılarak başka sığınaklara gitmesi, onu helak olmaktan kurtarmadıysa, bu ümmet de Ehl-i Beyt gemisinden ayrıldığı sürece, kurtuluşa eremez ve helak olmaktan başka bir akıbeti bekleyemez.

Nasıl ki, İsrailoğulları, Allah Teala'nın tevazu alameti olarak tayin buyurduğu Hitte kapısından gayrı kapılara gittiklerinde, Allah'tan mağfiret bekleyemezlerse, bu ümmet de Ehl-i Beyt'ten koptuğu sürece, ilahi mağfiret ve affı bekleyemez.

Nasıl ki, denizde yolculuk yapan insanlar, gökteki yıldızların sayesinde doğru yollarını buluyorlarsa, bu ümmet de ancak Ehl-i Beyt'in önderliğini kabul ettiği taktirde, doğru yolu bulabilir.

Zaten bizler, başta Hz. İmam Ali olmak üzere Ehl-i Beyt İmamları'nın önderliği ve imametinden, bundan başka bir şeyi kastetmiyoruz.

Hz. Ali (a.s) ve on bir evladının imametini doğrudan ve dolaylı olarak ispatlayan ayet ve hadislerin tamamını teker-teker ele almamız ciltleri içeren kitaplar yazılmasını gerektirir. Bizim burada onların tamamını teker-teker ele almamız olanaksızdır. Hakikat arayanlar için bu kadarı da kifayet eder. Dolayısıyla Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet kaynaklarında yer alan bu hadislerin bazılarına da işaret ederek bu konudaki bahsimize son vereceğiz.

Hz. Ali (a.s)'ın İmametini Teyit Eden Bazı Hadisler

1- Hz. Resulullah Hz. Ali'nin kolundan tutarak şöyle buyurmuştur: "Bu sadıkların imamı, kafirlerin katilidir. Ona yardımcı olana yardım olunur, ondan yardımı esirgeyenden yardım esirgenir." (117)

2- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ali hakkında bana üç şey vahiy olundu; Ali, Müslümanlar'ın efendisi, muttakilerin imamı ve beyaz yüzlülerin komutanıdır." (118)

3- Hz. Resulullah Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurmuştur: "Müslümanlar'ın efendisi, muttakilerin imamı hoş geldin." (119)

4- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bu kapıdan ilk girecek kişi, muttakilerin imamı, Müslümanlar'ın efendisi, dinin önderi, vasilerin sonuncusu ve beyaz yüzlülerin komutanıdır." Hazret sözünü bitirir bitirmez kapıdan Hz. Ali içeri girer. Bunun üzerine, Hazret sevinçle ayağa kalkarak, Hz. Ali'nin boynuna sarılır ve şöyle der: "Benim tarafımdan sen emanetleri vereceksin, benim sesimi sen onlara duyuracaksın ve benden sonra ihtilafa düştükleri konularda hakikati sen onlara izah edeceksin." (120)

5- Hz. Resulullah Hz. Ali'ye işaret ederek şöyle buyurmuştur: "Bu, bana ilk iman eden ve kıyamet günü ilk benimle tokalaşacak olandır. Bu, en büyük sıddıktır. Bu, ümmetin Faruk'udur. Hak ile batılı birbirinden ayırır ve bu mü'minlerin önderidir." (121)

6- Hz. Resulullah ensâra şöyle buyurmuştur: "Ey ensâr cemaatı! Size, kendisine tutunduğunuz taktirde, hiçbir zaman yolunuzu şaşırmayacağınız birini tavsiye edeyim mi? O Ali'dir. Onu beni sevdiğiniz gibi sevin. Bana verdiğiniz değeri ona da verin. Benim size dediğimi, Cebrail, Allah Azze ve Celle tarafından bana emretmiştir." (122)

7- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "İlmin şehri benim, kapısı ise Ali'dir. İlmi arzulayan varsa kapıya gitsin." (123)

8- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ali, ilmimin kapısıdır, risaletimin içeriğini o benden sonra ümmetime açıklayacaktır. Onu sevmek iman, ona kin bağlamak ise nifaktır." (124)

9- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ali bin Ebu Talib Hitte kapısıdır, o kapıdan giren mü'min, çıkan ise kafir olur."(125)

10- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ali'nin bana olan menzileti, benim Allah'a olan menziletim gibidir." (126)

11- Hz. Resulullah Vedâ Haccı sırasında Arafe günü şöyle buyurmuştur: "Ali benden, ben de Ali'denim, benim tarafımdan ancak ben veya Ali mesaj ulaştırabilir..." (127)

12- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bana itaat eden Allah'a itaat etmiş olur, bana isyan eden ise Allah'a isyan etmiş olur. Ali'ye itaat eden ise bana itaat etmiş olur, ona isyan eden ise bana isyan etmiş olur." (128)

13- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Sen dünyada da efendisin, ahirette de. Senin dostun benim dostumdur, benim dostum ise Allah'ın dostudur. Senin düşmanın benim düşmanımdır, benim düşmanım ise Allah'ın düşmanıdır. Benden sonra sana düşman olana yazıklar olsun." (129)

14- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bana iman edip inananlara, Ali bin Ebu Talibin velayetini kabul etmesini tavsiye ederim. Onun velayetini kabul eden, benim velayetimi kabul etmiş olur. Onu seven beni, beni seven de Allah'ı sevmiş olur. Ona buğzeden bana, bana buğzeden ise Allah'a buğzetmiş olur." (130)

15- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kim benim gibi yaşayıp, benim gibi ölmeyi ve bana Allah'ın va'dettiği ebedi cennete gitmeyi istiyorsa, Ali ve ondan sonraki zürriyetini kendine veli edinsin. Çünkü hiçbir zaman onlar sizi hidayet kapısından çıkarıp dalalet kapısına yöneltmezler." (131)

16- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kim benim hayatımı yaşayıp, benim ölümüm gibi ölmeyi istiyor ve Rabbimin diktiği cennette mesken edinmeyi arzu ediyorsa, benden sonra kendine veli olarak Ali'yi seçsin, ona sadık kalanlara sadık kalsın. Benden sonra Ehl-i Beyt'ime uysun, onları kendine örnek alsın. Çünkü onlar benim soyumdurlar, benim tıynetimden yaratılmışlar ve benim ilim ve kavrayışımı kazanmışlardır. Ümmetimden onların faziletini yalanlayanlara, onlarla bağımı kesenlere yazıklar olsun. Allah onlara şefaatimi nasip etmesin." (132)

17- Hz. Resulullah Ammar bin Yasir'e hitaben şöyle buyurmuştur: "Ey Ammar! Eğer Ali'nin bir vadiye, diğer insanların ise başka bir vadiye girdiğini görürsen, Ali'nin girdiği vadiye gir. Çünkü o seni sapıklığa sevk etmez ve hidayetten de çıkarmaz." (133)

18- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ben uyarıcıyım, Ali ise hidayetçidir. Ey Ali! Benden sonra seninle hidayet arayanlar hidayet bulacaklardır." (134)

19- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kim Nuh'un azmini, Adem'in ilmini, İbrahim'in hilmini, Musa'nın zekasını ve İsa'nın zühdünü görmek isterse, Ali bin Ebu Talib'e baksın." (135)

20- Hz. Resulullah Hz. Ali'ye şöyle buyurmuştur: "Benden sonra ümmetin kahrına uğrayacaksın, ancak sen benim şeriatım üzere yaşayacaksın ve sünnetim üzere öldürüleceksin. Seni seven beni sevmiştir, sana buğzeden bana buğzetmiştir. Bir gün gelecek ki, şu sakalın başının kanıyla boyanacaktır." (136)

21- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Senin yedi tane özelliğin var ki, bunlarda hiçbir kimse sana yetişemez. Sen insanların Allah'a ilk iman edensin, Allah'ın ahdine en vefalısısın, Allah'ın emirlerine riayet hususunda en istikametlisisin. Sen tebaa karşı insanların en şefkatlisisin, insanlar arasında hakkı en eşit şekilde taksim edenisin. Sen insanların hakikati en çok bilenisin ve sen insanlar arasında en üstün fazilet sahibisin." (137)

22- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Fazilet, şeref ve velayet Resulullah ve zürriyetine mahsustur, sakın batıl yollara sapmayın." (138)

23- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin her nesli içerisinde Ehl-i Beyt'imden bu dinden sapıkların tahriflerini, batıl şeyler peşinde koşanların uydurmalarını ve cahillerin te'villerini önleyen bir grup adil kimseler buluna gelecektir. Bilin ki, önderleriniz sizin tarafınızdan Allah'a gönderilen elçilerinizdir. Bakınız, kimleri elçi olarak gönderiyorsunuz."(139)

24- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ehl-i Beyt'imin yeri, vücudunuzdaki baş, başınızdaki gözlerin yeri olsun. Elbetti ki baş, gözlerin yardımıyla yolunu tayin edebilir." (140)

25- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Biz Ehl-i Beyt'in sevgisine sarılın. Çünkü Allah'ın huzuruna bizi severek çıkan kimse, bizim şefaatimizle cennete gider. Nefsimin elinde olduğu Allah'a yemin ederim ki, bizim hakkımızı tanımadıktan sonra hiçbir kulun ameli kendine bir fayda sağlamayacaktır."(141)

26- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Al-i Muhammed'i tanımak cehennemden kurtuluştur; Al-i Muhammed'i sevmek sırat köprüsünden geçiştir; Al-i Muhammed'in velayetini kabul etmek azaptan emanda olmaktır." (142)

27- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü olunca, kul bir adım atmadan dört şeyden sorgulanacaktır. Ömrünü nasıl tükettiğinden, bedenini nerede eksilttiğinden, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve biz Ehl-i Beyt'in muhabbetinden." (143)

28- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bir kişi, Beyt-ül Haram'da Rükun ile Makam arasında devamlı namaz kılıp oruç tutsa dahi, Al-i Muhammed'e kin duyduğu taktirde mutlaka cehenneme gidecektir." (144)

29- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kim Al-i Muhammed'in sevgisi üzere ölürse, şehid sayılır. Kim Al-i Muhammed'in sevgisi üzere ölürse, günahı bağışlanır. Kim Al-i Muhammed'in sevgisi üzere ölürse, tevbekar olarak ölmüş olur. Kim Al-i Muhammed'in sevgisi üzere ölürse, imanı kamil mü'min olarak ölmüş olur. Kim Al-i Muhammed'in sevgisi üzere ölmüş olursa, ölüm meleği ve sonra da Nekir ve Münkir onu cennetle müjdeler. Kim Al-i Muhammed'in sevgisi üzere ölmüş olursa, gelinin törenle kocasının evine götürüldüğü gibi cennete törenle götürülür. Kim Al-i Muhammed'in sevgisi üzere ölmüş olursa, mezarından cennete iki kapı açılır. Kim Al-i Muhammed'in sevgisi üzere ölmüş olursa, Allah onun mezarını rahmet meleklerinin ziyaretgahı kılar. Kim Al-i Muhammed'in sevgisi üzere ölmüş olursa, sünnet ve cemaat üzere ölmüş olur. Kim de Al-i Muhammed'in buğzu üzere ölmüş olursa, kıyamet günü alnına Allah'ın rahmetinden ümit kesmiş yazılmış olarak gelir...." (145)

30- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Biz Ehl-i Beyt'i ancak mü'min ve muttaki olan sever; ve bize ancak münafık ve şaki olan kin besler." (146)

Bu hadisleri daha da çoğaltmak mümkündür. Biz onların tamamını Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin kaynaklarından naklettik. Dolayısıyla, "bu hadisler sizlerin kaynaklarında bulunan hadislerdir" biz onlara itibar etmeyiz demeleri de mümkün değildir.

İşte bu hadislerdir ki, İslam tarihinin büyük şairlerini de Ehl-i Beyt hakkında şiirler ve beyitler yazmaya itmiştir.

Ünlü şair Farazdak Hz. İmam Zeyn-ül Abidin (a.s)'ı methederken bir şiirinde şöyle diyor: "O öyle bir ailedendir ki, sevgileri din ve buğzedilmeleri ise kafirliktir. Onlara yakın olmak ise, kurtarıcı ve koruyucudur. Eğer takva ehli sayılırsa, onlar onların imamları sayılır. Yahut "Yer ehlinin en hayırlıları kimdir?" denilirse, "Onlardır" denilir." (147)

Şimdi soruyorum: Acaba bütün bu hadisleri Hz. Resulullah'ın kendi duygusallığına dayanarak başta Hz. Ali olmak üzere, en yakın akrabaları olan Ehl-i Beyti'ni kayırmak ve onlara hak etmedikleri bir özellikleri yakıştırarak, onların çıkarlarını korumak için buyurduğu söylenebilir mi?! Böyle bir şeyi Hz. Resulullah'a isnat etmek insanı imandan çıkarmaz mı? Allah Teala, Hz. Resulullah'ın kendi yanından hiçbir şey söylemediğini ve ne buyurduysa, ona vahiy olunduğunu bildirmiyor mu? (148)

Acaba, Hz. Resulullah Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'ini kendi konumuna koyması ve her açıdan onları kendisiyle birlikte değerlendirmesi, ümmete Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'inin özel bir mevkie sahip olduklarını ve kendinden sonra Ehl-i Beyt'ine itaat edilmesi gerektiğini anlatmakta yeterli değil mi?

Farz-ı muhal, haşa Hz. Resulullah'ın böyle bir duygusallık yaptığı farz edilse bile, Allah Teala hakkında böyle bir şey söylemek doğru olur mu?! Allah Teala Kur'an-ı Kerim'de Peygamber'ine risalet ücreti olarak Ehl-i Beyt'in sevgisini açıklamasını farz kılmıyor mu? (149) Allah da mı birilerinin yandaşlığını yapar?!

Bütün bu üzerinde durmalar, onların özel mevkie sahip olduklarını ve kimsenin onlardan öne geçmeye hakkı olmadığını göstermiyor mu?

İşte bunun içindir ki, haklı olarak Hz. Ali (a.s) kendileri haklarında şöyle buyuruyorlar: "Ben ve soyumun pak ve hayırlı kişileri, küçük yaşta iken insanların en uysalı, büyüdükten sonra da en alimleriyiz. Bizimle Allah yalanı defeder. Bizimle kuduz köpeğin dişlerini kırar. Bizimle sizlerin zorluklarını giderir. Bizimle boynunuzdaki düğümü çözür. Cenab-ı Allah bizimle başlatır ve bizimle sona erdirir." (150)

Biz kendi yanımızdan Ehl-i Beyt'i seçmiyoruz. Biz Allah ve Resulü Ehl-i Beyt'i seçip diğerlerinden üstün kıldığı için, onları seçip diğerlerinden üstün tutuyoruz.

Ehl-i Beyt'in fazlı ve üstünlüğü için bu kadarı yeter ki, bizzat Kur'an-ı Kerim'de bütün ümmet, kim olursa olsun, ister bir, ister on nur sahibi olsun namazda Ehl-i Beyt'e salavat getirmekle yükümlü kılınmış ve Ehl-i Beyt'e salavat getirilmeden kıldığı namazının dahi, batıl olduğu belirtilmiştir.

İşte bunun içindir ki, Şafii mezhebinin imamı İbn-i İdris şöyle demiştir: "Ey Resulullah'ın Ehl-i Beyt'i! Sizi sevmek farzdır. Allah bunu Kur'an'da nazil etmiştir. Sizin şanınızın büyüklüğü için bu kadarı yeter ki, kim size salavat getirmezse, onun namazı yoktur." (151)

Evet bizler bu işaret ettiğimiz ayet ve hadisler ve benzerleri gereği Ehl-i Beyt'in imamet ve velayetine inanıyoruz.

Biz, Ehl-i Beyt'e itaatin, bütün ümmete, kim olursa olsun farz olduğuna inanıyoruz.

Biz, Allah'ın emri gereği Hz. Resulullah'ın emirleri karşısında teslim olup başımız üstüne deriz.

Biz, Hz. Resulullah'ın ümmetine en son sözünü söylemek üzere hasta yatağında: "Bana bir kalem ve levha verin size öyle bir şey yazdırayım ki, benden sonra asla sapmayasınız" buyurduğunda; "Bırakın bu kişiyi, ona hastalığı galebe çalmış, sayıklıyor. Allah'ın kitabı bizim aramızdadır o bize yeter" (152) diyecek kadar ona karşı cüretkar olmadık ve olmayız da. (153)

Biz onları kendi hallerine bırakıp; hem Allah'ın kitabına hem de Resulü'ne: "Siz ne buyuruyorsanız, onun Allah'tan olduğuna inanıyoruz ve siz ne buyuruyorsanız, başımız gözümüz üzerine itaat ederiz" diyoruz.

Sonra, Hz. Ali (a.s)'ın velayet ve hilafeti hakkında inen ayetler ve İslam Peygamberi'nin buyrukları söz konusu olmazsa bile, acaba ümmet arasında hilafet makamına seçilecek birinin, ilim, takva, cesaret, mertlik ve diğer imtiyazlar üstünlüğü esasına tabi tutulması gerekmez miydi?! Dost ve düşmanı tarafından, ashap içerisinde her yönden üstün olduğu itiraf edilen, Hz. Ali gibi bir ilim kapısına gidilmeyip de diğer kapıların çalınmasındaki gaye neydi?!

Şu bir gerçektir ki, Hz. Ali (a.s)'ın her yöndeki üstünlüğü, Hazret'in hilafet ve önderliğine apaçık ayrı bir delildir.

Hz. Ali (a.s)'ın peygamberimizden sonra ashabın en üstünü olmasına dair haddinden fazla hadisler nakledilmiştir. O Hazret'in üstünlüğünü ve faziletini anlatmak bizlerin gücünün dışında olan bir husustur.

Ancak önce naklettiğimiz ayet ve hadislere ilaveten şu hadisler de bu konuyu gözler önüne sermektedir: "Ey Ümmü Seleme! Bil ve şahid ol ki, Ali mü'minlerin efendisidir." (154)

"Ali Kur'an'la, Kur'an da Ali iledir. Bu ikisi Kevser'in yanında bana varıncaya kadar bir birinden ayrılmazlar.(155)

"Ali hakla ve hak da Ali'yledir"(156)

"Çok geçmeden benden sonra bir fitne kopacaktır. İşte o zaman Ali'den ayrılmayınız. Çünkü bana ilk iman eden odur ve kıyamette de benimle ilk görüşenlerden olacaktır. O ümmet arasında Faruk'tur. (hakla batılı bir birinden ayırandır) ve O en büyük sıddıktır."(157)

Ahmet bin Hanbel şöyle diyor: "Peygamber (s.a.a)'in ashabı içerisinde hiç birinin fazileti, Hz. Ali'nin faziletine ulaşamaz."(158)

İbn-i Ebu-l Hadid şöyle diyor: "Hz. Ali'nin hilafete evla ve layık olması onun efdaliyyeti hasebiyledir. Çünkü Hz. Ali (a.s) Hz. Resul (s.a.a)'den sonra insanların en üstünü ve hilafet makamına en layık olanı idi." (159)

 Ammar bin Yasir Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'den naklen şöyle diyor: "Hz. Resul (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ali'nin yüzüne bakmak ve onu anlamak ibadettir. İmanın geçerliliği onun velayetini kabul etmek ve düşmanlarından uzak olmakla sağlanır."

İbn-i Ebu-l Hadid, "Şerh-i Nehc-ül Belağa" kitabında imam Şafii'den naklen şöyle yazıyor: "İmam Şafii'ye Hz. Ali'nin faziletinden sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Ne diyebilirim, öyle birinin hakkında ki, düşmanları haset ve düşmanlıkları yüzünden faziletlerini hasır altı ettiler, dostları ise, takiyye ve (Ehl-i Beyt) düşmanlarının korkusundan faziletlerini açığa vuramadılar. Her iki hususa rağmen, yine de o Hazret'in doğu ve batı arasını dolduracak kadar faziletleri ortaya çıktı."

Hz. Ali'nin İslam Peygamberi'nden (s.a.a) sonra hilafet makamına herkesten evla ve layık olmasının bir diğer delili de birinci ve ikinci halifenin ilmi ve siyasi müşküllerinde Hz. Ali'ye baş vurmalarıdır.

 İkinci halife Ömer bin Hattab'ın, ilmi ve siyasi çıkmazlarından dolayı, defalarca; "Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu" dediği, Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet kitaplarında kaydedilmiştir.

Birinci halife de minberin üzerindeyken halka hitaben: "Benim peşimi bırakın, Ali sizin içerinizdeyken, sizin üstününüz değilim" demekle Hz. Ali'nin üstünlüğünü ve hilafete layıklığını itiraf etmiştir.

Büyük Ehl-i Sünnet alimlerinden Halil bin Ahmet El-Basri şöyle diyor: "Herkesin ona (Ali'ye) muhtaç olması ve onun, hiç kimseye muhtaç olmaması, o Hazret'in herkesin önder ve imamı olmasının delilidir."

 

 

(114)- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 151, Nezm-i Dürer-üs Simteyn Zendi'nin s. 235, Yenabi-ül Meveddet s. 27, 208, Sevaik-ül Muhrika s. 184, 234, Tarih-ül Hülefa Suyuti'nin, İs'af-ür Rağibin Sabban Şafii'nin s. 109, Feraid-üs Simteyn c. 2 s. 146, 519, Mecme-üz Zevaid Haysemi Şafii'nin c. 9 s. 168, Mucem-üs Sağir Teberani'nin c. 2 s. 22, Zehair-ül Ukba Taberi Şafii'nin s. 20, Hilyet-ül Evliya c. 4 s. 306, Cami-üs Sağir Suyuti'nin c. 2 s. 132, Müstedrek-üs Sahiheyn c. 2 s. 343, Nur-ül Ebsar Şeblenci'nin s. 104 vs.

(115)- Teberani bu hadisi El-Avset adlı kitabında nakletmiştir. Yine Nebhani'nin Erbain adlı kitabı s. 216

(116)- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 149, Sevaik-ül Muhrika s. 91, 140, Yenabi-ül Meveddet s. 298, Feth-ül Kebir Nebhani'nin c. 3 s. 267, Müstedrek-üs Sahiheyn c. 2 s. 448, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 174 vs.

(117)- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 129, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 153 hadis no: 2527, Menakıb-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili Şafii'nin s. 84, Menakıb-i Harezmi Hanefi'nin s. 111, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 476 hadis no: 996, 997, Yenabi-ül Meveddet s. 72, 185, 234, 250, Mizan-ül İtidal c. 1 s. 110 vs.

(118)- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 138, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157 hadis no: 2628, Mucem-üs Sağir Teberani'nin c. 2 s. 88, Menakıb-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili Şafii'nin s. 65 Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 121, Üsd-ül Ğabe c. 1 s. 69, c. 3 s. 116, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 257 vs.

(119)- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157 hadis no: 2627, Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Hadid'in c. 2 s. 450, Hilyet-ül Evliya İbn-i Naim c. 1 s. 66, Yenabi-ül Meveddet Kunduzi Hanefi'nin s. 181, 313, vs.

(120)- Şerh-i Nehc-ül Belağa c. 2 s. 450, Hilyet-ül Evliya c. 1 s. 63, Menakıb-i Harezmi s. 42, Metalib-üs Sual İbn-i Talha Şafii'nin c. 1 s. 60, El-Mizan Zehebi'nin c. 1 s. 64, Tarih-i Dimeşk İbn-i Asakir Şafii'nin Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 487 vs.

(121)- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 156 hadis no: 2608, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 102, Kifayet-üt Talib Genci Şafii'nin s. 187, Tarih-i Dimeşk c. 1 s. 87, Ali bin Ebu Talib bölümü, Üsd-ül Ğabe c. 5 s. 287 vs.

(122)- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157 hadis no: 2625, Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid'in c. 2 s. 450, Hilyet-ül Evliya Ebu Naim'in c. 1 s. 63, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 132, Kifayet-üt Talib Genci Şafii'nin s. 210, Yenabi-ül Meveddet Kunduzi Hanefi'nin s. 313 vs.

(123)- Cami-üs Sağir Suyuti'nin s. 107, Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 226, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 464, Şevahit-üt Tenzil Haskani Hanefi'nin c. 1 s. 334, Üsd-ül Ğabe c. 4 s. 22, vs.

(124)- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 156

(125)- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 153, Yenabi-ül Meveddet s. 185, 247, Cami-üs Sağir Suyuti'nin c. 2 s. 56 vs.

(126)- Sevaik-ül Muhrika s. 106, Zehair-ül Ukba s. 64, Riyaz-ün Nezre c. 2 s. 215

(127)- Hz. Resulullah bu tabiri Beraat Sûresi'nin nazil olup Ebu Bekri onu Mekke müşriklerine iblağ etmekle görevlendirdiği sırada buyurmuştur. Hazret'in bu görevlendirmesinden sonra Allah Teala tarafından Ebu Bekri geri çağırması ve bu görevi Ali'nin yapması gerektiğine dair emir gelmiş ve Hz. Resulullah Ali (as.)'ı göndererek Ebu Bekri geri çağırtmıştır. Bu olayın tafsilatı bütün hadis ve tarih kaynaklarında yer almıştır. Örnek olarak bakınız: Sünen-i İbn-i Mace c. S. 92, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 153, hadis no: 2531, Müsned-i Ahmet bin Hanbel c. 1 s. 151, Sahih-i Tirmizi c. 5 s. 300 hadis no: 3803 vs.

(128)- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 121, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 268, Riyaz-ün Nezre c. 2 s. 220, Yenabi-ül Meveddet s. 205 vs.

(129)- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 128, Menakıb-i Harezmi s. 234, Nur-ül ebsar Şeblenci s. 73, El-Mizan Zehebi'nin c. 2 s. 613 vs.

(130)- Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 93, Menakıb-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili Şafii'nin s. 230, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 108, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 154 vs.

(131)- Kenz-ül Ümmal c. 6. S. 155 hadis no: 2578, c. 3 s. 128, Yenabi-ül Meveddet s. 149, 150, El- İsabet İbn-i Hacer El Askalani Şafii'nin c. 1 s. 541 vs.

(132)- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 217, hadis no: 3819, Hilyet-ül Evliya c. 1 s. 86, Kifayet-üt Talib Genci Şafii'nin s. 214, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 108, Yenabi-ül Meveddet s. 126, 313 vs.

(133)- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 156, Tarih-i Dimeşk Ali bin ebu Talib bölümü c. 3 s. 170 hadis no: 1207, El-Menakıb Harezmi'nin s. 57

(134)- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157 9 hadis no: 2631, Yenabi-ül Meveddet s. 99, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 417, Feraid-üs Simteyn c. 1 s. 148, Şevahit-üt Tenzil Haskani'nin c. 1 s. 293 vs.

(135)- Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid c. 9 s. 168, c. 2 s. 449, Tefsir-ül Kebir Fahri Razi'nin c. 2 s. 288, El-Yevakit vel Cevahir Şe'rani'nin s. 172, Yenabi-ül Meveddet Kunduzi'nin s. 214, 212, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib'in bölümü c. 2 s. 280, hadis no: 804, Şevahit-üt Tenzil Haskani'nin c. 1 s. 78, El Menakıb Harezmi'nin s.220 vs.

(136)- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 147, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157

(137)- Hilyet-ül Evliye Ebu Naim'in c. 1 s. 66, Metalib-üs Sual c. 1 s. 95

(138)- Sevaik-ül Muhrika s. 105, Yenabi-ül Meveddet s. 169, 307, Nazmi Dürer-üs Simteyn Zendi Hanefi'nin s. 207, 208

(139)- Sevaik-ül Muhrika s. 90, Yenabi-ül Meveddet s. 191, 271 Zehair-ül Ukba Muhibbin Taberi Şafii'nin 17

(140)- Eş-Şeref-ül Müabbed Yusuf Nebhani'nin s. 31, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 172, El-Fusül-ül Mühimme İbn-i Sabbağ Maliki'nin s. 8 ve İsaf-ür Rağibin Nur-ül Ebsar hamişinde basılmıştır s. 110

(141)- Sevaik-ül Muhrika s. 138, Yenabi-ül Meveddet s. 246, 272, 303, 304, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 172, İhya-ül Meyyit Suyuti Şafii'nin s. 111 vs.

(142)- El- İthaf-bi Hubbi-l Eşraf Şebravi Şafii'nin s. 4 , Yenabi-ül Meveddet s. 22, 241, 163, 370 ve Feraid-üs Simteyn c. 2 s. 257

(143)- Menakıb-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili'nin s. 119, Yenabi-ül Meveddet s. 113, 170,271, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 159 vs.

(144)- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 149, Sevaik-ül Muhrika s. 172, Zehair-ül Ukba Taberi Şafii'nin s. 18, Yenabi-ül Meveddet s. 192, 277, 305 vs.

(145)- Tefsir-ül Keşşaf c. 4 s. 220, 221, Nur-ül ebsar Şeblenci'nin s. 104, 105, Tefsir-ül Kebir Fahri Razi'nin c. 7 s. 405, Tefsir-üs Salebi Meveddet ayetinin tefsiri bölümü vs.

(146)- Zehair-ül Ukba Taberi Şafii'nin s. 18, Yenabi-ül Meveddet s. 192, 304, 397, Sevaik-ül Muhrika s. 103 vs.

(147)- Divan-ül Farazdak c. 2 s. 180

(148)- Necm: 53

(149)- Meveddet ayetine işaret edilmektedir. Allah Teala Şurâ sûresinin 23. ayetinde şöyle buyuruyor: "...De ki: Ben akrabalara sevgiden başka, bu görevime karşı bir ücret istemiyorum." İbn-i Abbas şöyle rivayet eder: "Bu ayet nazil olduğunda ashap: "Ey Resulullah! Bize sevgileri farz kılınan yakınların kimlerdir?" diye sordular. Hazret şu cevabı verdi: "Ali, Fatime ve iki oğullarıdır." Bkz. Tefsir-i İbn-i Kesir c. 4 s. 112, Tefsir_ül Keşşaf c. 3 s. 402, Tefsir-ül Kurtubi c. 16 s. 22, Feth-ül Kadir c. 4 s. 537, Dürr-ül Mensur c. 6 s. 7 vs.

(150)- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 396, Müstedrek-üs Sahiheyn c. 1 s. 269, Sevaik-ül Muhrika s. 78 vs.

(151)- Sevaik-ül Muhrika s. 146, Yenabi-ül Meveddet s. 259, Nur-ül Ebsar s. 105, Eş- Şeref-ül Muabbed s. 99 vs. İbn-i İdris Eş- Şafii bu fetvayı Allah Teala'nın "Şüphesiz Allah ve melekleri, Peygamber'e rahmet indirirler. Ey iman edenler! Siz de ona salavat getirip rahmet gönderin ve ona selam verin" (Ahzab/56) ayeti gereği vermiştir. Zira bu ayet indiği sırada ashap Hazret'e: "Ey Resulullah! Sana selam vermeğe gelince bunu biliyoruz. Sana rahmet göndermek nasıl olur?" diye sormuşlar. Hazret ise şu cevabı vermiştir: "Allah'ım! Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'ine rahmet gönder. Doğrusu sen övgü ve azamet sahibisin. Nitekim, İbrahim ve İbrahim'in Ehl-i Beyt'ine rahmet gönderdin. Allah'ım! Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'ine bereketini gönder. Nitekim İbrahim ve Ehl-i Beyt'ine bereketini gönderdin. Doğrusu sen övgü ve azamet sahibisin" deyin." Bkz. Sahih-i Buhari c. 6 s. 27, hadis no: 2119, 31,19, 4423, 4424, 5880, 5881, Sahih-i Müslim c. 2 s. 16, hadis no: 613, 614, Sünen-i Nesai c. 3 s. 45, 49, hadis no: 1276, 1270, 1271, 1272, 1273, 1274 Müsned-i Ahmet hadis no: 1323, 11009, 16450, 16455, 174.9, Sünen-i Tirmizi hadis no: 445, 3144, Sünen-i İbn-i Mace c. 1 s. 292, hadis no: 894 Sünen-i Ebu Davut c. 1 s. 257, hadis no: 830, 831, Sünen-i Daremi hadis no: 1308, 1309, Muvatta-i Malik hadis no: 358, Esbab-un Nüzul Vahidi'nin s. 207, Müsned-i Ahmet bin Hanbel c. 2 s. 47, c. 5 s. 353, Tefsir-ül Kurtubi c. 14 s. 233, Tefsir-üt Taberi c. 2 s. 43, Tefsir-i İbn-i Kesir c. 3 s. 507 vs.

(152)- Taberi Tarihi c.2 s.436 Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid c.1 s.133

(153)- Bu olay İslam tarihine Perşembe günü musibeti olarak geçmiştir. İbn-i Abbas bu günü ve onda cereyan eden hazin olayı devamlı anar, teessüf edip güz yaşı dökerdi. Bu hazin olay, özet olarak şöyle gerçekleşmiştir: Hz. Resulullah hasta yatağında yatmaktadır. Perşembe günüdür. Ümmetini düşünen şefkat dolu Peygamber onların kendinden sonraki durumlarından endişeleniyor ve evini dolduran ashabına: "Bana, bir kalem ve levha getirin de size öyle bir şey yazayım ki, benden sonra sapmayasınız" buyurur. Ömer yerinden kalkıp: "Bu kişiye hastalığı ağır basmış, sayıklamaktadır. Allah'ın kitabı bizim aramızdadır. O bize yeter" der. Bunun üzerine, ashap iki gruba ayrılır. Hatta perde arkasında bulanan kadınlar: "Ne duruyorsunuz. Resulullah'ın sözünü duymadınız mı?" derler. Ashap arasındaki tartışma büyür. Sesler yükselir. Bunun üzerine Hazret onlara: "Beni terk edin, o kadınlar sizden daha hayırlıdır" buyurur. Böylece, Hz. Resulullah'ın huzurunda yüksek sesle bile konuşmanın Kur'an'ın emriyle yasaklandığını ve Resul'ün bütün emirlerine itaat edilmesi gerektiğini unutan ashap, onun emrini dinlemeyi ve onun yanında sessiz konuşmayı bir yana bırak, Allah'ın o mübarek nurunu son vadesinde böylesine kırıp inciterek ayrılıp giderler. Biz, Cebrail'in yanına gelmek için kendinden izin istediği bu mübarek nura adil ashabın böylesine edepli davranışlarını yorumlamayı siz aziz okurların kendine bırakıyoruz. Bu olayla ilgili olarak bakınız: Sahih-i Buhari c. 4 s. 5, 31, c. 1 s. 31, c. 5 s. 137, c. 4 s. 65, 66, c. 8 s. 161, c. 7 s. 9, hadis no: 111, 2667, 2825, 4079, 5237, Sahih-i Müslim c. 5 s. 75, c. 2 s. 16, hadis no: 2634, 3089, 3090, 3091, Müsned-i Ahmet bi Hanbel c. 1 s. 320, 222, c. 4 s. 356, c. 1 s. 355, hadis no: 1834, 2544, 2445, 2835, 2945, 3165, Şerh-i Nehc-ül Belağa c. 6 s. 51, El- Me'ahid c. 1 s. 22, EL-Esat c. 3 s. 138, El-Milel ven Nihel Şehristani'nin c. 1 s. 22, et Tebakat ibn-i Sa'd'in c. 2 s. 242, 244 vs.

(154)-Yenabi-ül Meveddet bölüm: 7

(155)- Sevaik-ül Muhrika s. 74

(156)- Gayet-ül Meram s. 360

(157)- Yenabi-ül Meveddet s. 82

(158)- Keşf-ül Gumme s. 48

(159)- Şerh-i Nehc-ül Belağa c.1

next page

back page