next page

MEAD

 

 

İÇİNDEKİLER

MEAD

Ölüm: Ebedi Aleme Giriş

Kur'an-ı Kerim ve Ölüm

Ehl-i Beyt'in Nazarında Ölümün Hakikati

ÖLÜMDEN KORKMANIN NEDENLERİ

1- Ölümü, Yokluk ve Her Şeyin Fani Olup Son Bulması Ol. Görmek

2- Ölümün Hakikatini Bilmemek

3- İnsanın Dünya Hayatına Olan Aşırı Düşkünlüğü Neticesinde Ahiret Hayatını Unutması

4- Amel Dosyasının Günahlarla Dolu Olması

İNSANLIK ALEMİ VE MEAD

Mecusilik Dininde Mead İnancı

Yahudilik Dininde Mead İnancı

Hıristiyanlık Dininde Mead İnancı

İslam Dininde Mead İnancı

Kur'an ve Meadı İnkar Eden Materyalistler

Kur'an-ı Kerim'in Meadı İnkar Eden Materyalistlere Cevabı

MEADIN İMKANINI İSPATLAYAN DELİLLER

1- İlk Yaratılış Meadın Mümkün Olduğunu Gösterir

2- Tabiatın Öldükten Sonra Tekrar Dirilmesi Meadın Mümkün Olduğunu Kanıtlıyor

Tabiatın Öldükten Sonra Diriltilme Deliline Yapılan İtiraz

3- İnsanın Yaratılış Süreci Meadın Mümkün Olduğunu İspatlıyor

4- İlahi Kudretin Sonsuzluğu Meadın Mümkün Olduğunu Belgeliyor

MEADI GEREKTİREN DELİLLER

1- Allah'ın Adaleti Meadı Gerektirir

2- Evrendeki Genel Hareket Meadı Zorunlu Kılıyor

3- İlahi Hikmet Meadı Gerektirir

4- Allah Teala'nın Va'di Meadın Olmasını Muhakkak Kılıyor

BERZAH ALEMİNE GİRİŞ

Kur'an-ı Kerim'de Berzah

Hadisler Işığında Berzah Hayatı

Kabir Suali

Kabirde (Berzahta) Nelerden Sorulacağız?

Berzahta Kimler Sorguya Çekilecekler?

Kabir Sıkması

Kabir Sıkmasının Nedenleri

Ders Verici Bir Öykü

Ruhun Bu Dünya İle Olan Bağlantısı

Ölen İçİn Yapılan Hayırlı Amel

Vehhabi Zihniyetlilerin İtirazı

Konunun Kİtap ve Sünnettekİ Yerİ

Kur'an-ı Kerim ve Ölen İnsan İçin Yapılan Hayır Amel

Ölen İnsanın Hayatta Olan İnsanların Yaptığı Hayır Amellerden Yarar Göreceğine Delalet Eden Hadisler

Ölen İnsanın Kendine Verilen Selamı Duyup Cevapladığını ve Ölen İnsanın Hayatta Bulunanların Duasından Yararlandığını Bil. Hadisler

Ölen İnsanların, Hayatta Bulunanların Onlar için Okuduğu Kur'an'dan Yararlandıklarını Bildiren Hadisler

Ölen İnsanların, Hayatta Bulunanların Onlar İçin Yaptığı Namaz, Oruç Gibi Hayır Amellerden Yararlandığını Belirten Hadisler

Kıyamet Alametlerİ

Göklerin Ve Yıldızların Durumu

Sûr'a Üfleme

Meadın Nİtelİğİ

Ebedi Hayata Doğru

Mahşer Aleminde İnsanların Durumu

Amel Dosyasının Sahibine Verilmesi

İlahi Adalet Mahkemesi

Kİmler şahİtlİk Yapacaktır?

Birinci Şahid Hak Teala

İkinci Şahid Her Ümmetin Kendi Peygamberi

Üçüncü Şahid Hz. Resulullah (s.a.a)

Dördüncü Şahid Ehl-i Beyt İmamları

Beşinci Şahid Kur'an-ı Kerim

Altıncı Şahid Bedenin Organları

Yedinci Şahid Bedenin Derisi

Sekizinci Şahid Melekler

Dokuzuncu Şahid Amel Defteri

Onuncu Şahid Yeryüzü

On Birinci Şahid Zaman Dilimleri

On İkinci Şahid Amelin Kendi Tecessümü

Hesap

Kim Sorgulayacaktır?

Kıyamet Günü Nelerden Sorgulanacağız?

Hesabı Kolay Olanlar

Hesabı Zor olanlar

Muhasebesiz Cennete Gidecekler

Muhasebesiz Cehenneme Gidecekler

Kul Hakkı

Mİzan ve Terazİ

Sırat Köprüsü

Şefaat

Hadislerde Şefaat

Kimlere Şefaat Olunacak?

Kimlere şefaat olunmayacak?

Kimler Şefaat Edecekler?

Cennet

Cehennem

CENNETİ KAZANMANIN YOLLARI

1- İman ve Salih Amel

2- Takva

3- Güzel Ahlak

4- Cihad ve Şehadet

5- Heva ve Hevese Uymamak

6- Zorluklar ve Nefsi Baskılar Karşısında Sabır ve Sebat

7- Doğru Yolda İstikamet Göstermek

8- Tevella ve Teberra

9- Namaza Önem Vermek

Cehennemde Ebedİ Kalınacak mı?

Cehennem Azabı Ebedİ Olarak Devam Edecek mİ?

Cennet ve Cehennemin Var Oluşu

MEAD

Mead konusu üzerinde yapılan inceleme, insanın hayatında cevaplamaya çalıştığı üç temel sorudan biri olan, genel anlamda varlık aleminin ve özel anlamda biz insanların sonunun ne olacağı ve nereye varacağı sorusunu halletmek doğrultusunda olan bir incelemedir.

Bilindiği üzere, insanın yaratılışında bulunan bilinçlenme içgüdüsü, insanın zihninde üç temel soru oluşturmuştur. Bu sorular, onun aklını en çok meşgul eden en temel sorulardır. Hiçbir insan, bu sorulara bir cevap bulmadıkça rahat edemez ve kendini mutlu hissedemez. Dolayısıyla istisnasız her insanın, bu sorulara müspet veya menfi yönde mutlaka bir cevabı olmuştur. Bu üç soru şunlardır:

1- Genel olarak varlık aleminin ve özel olarak insanın menşei nedir, varlığı nereden kaynaklanmıştır?

2- İnsan ve varlık aleminin mevcudiyetinde bir hedef söz konusu mudur? İnsanın şimdiki yaşamında riayet etmesi gereken belli bir yaşam biçimi var mıdır?

3- Varlık aleminin, özellikle de insanın nihayeti nereye varacak? Acaba insan ölmekle yok olup gidiyor mu? Yoksa ölüm, yok oluş olmayıp, ölümden sonra farklı bir şekilde olsa bile yaşam devam etmekte midir?

İnsanın, cihanın bir yaratıcısı olup olmadığını araştırması birinci soruya cevap bulmak içindir. İlahi elçilerin olup olmadığından bahsetmek de, ikinci soruya bir cevap bulmak için yapılan bahislerdir. Ölümün hayatın son bulması olmadığı, insanın ölmekle yeni bir hayata giriş yaptığı ve belli bir günde dünyada yaptığından dolayı hesaba çekileceğini ifade eden, mead konusundan bahsetmek ise, üçüncü soruyu cevaplamak doğrultusunda yapılan bir incelemedir.

Ölüm: Ebedi Aleme Giriş

Ölüm, bazıları için dehşet verici ve korkunç bir olaydır. Ama bütün ilahi dinlerde olduğu gibi, İslami dünya görüşünde de ölüm, farklı bir şekilde değerlendirilmektedir.

İslam açısından ölüm, ebedi olan bir aleme geçiş kapısı ve köprüsü olup, aslında ikinci bir doğum demektir. Bu kapı ve köprüden herkes geçecektir. Ancak bu geçiş, bazıları için üzücü ve acı olabileceği gibi, kendileri ile bu önemli yolculuk için yeterli azık götürenlere sevindirici ve çok tatlı bir yaşantının başlangıcı olacaktır.

Kur'an-ı Kerim, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları bu konu üzerinde fazlasıyla durmuş ve farklı tabirlerle herkes için geçerli olan bu önemli ve kesin geleceğin hakikatini açıklamışlardır.

Kur'an-ı Kerim ve Ölüm

Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Her nefis ölümü tadıcıdır. Mükafatlarınız, ancak kıyamet günü eksiksizce ödenecektir..." (1)

Bu ayette ölümün tüm canlı varlıklar için geçerli kesin bir kural olduğundan bahsedilmektedir.

Kur'an-ı Kerim'in ayetleri, ölümün inanlar için verilmiş bir söz, inanmayan ve dalalete sapanlar için ise, bir tehdit niteliğini taşıdığını vurgulamaktadır.

 Allah Teala'nın: "Şüphesiz amellerinizin karşılığını kıyamet gününde alacaksınız" buyruğu, dünyanın amel yeri olduğuna, ahiretin ise, amel yeri olmayıp hesap yeri olduğuna işaret etmektedir.

Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bu gün amel günüdür, hesap günü değil, yarın ise hesap günüdür, amel günü değil." (2)

Bir çokları, ölümü yok oluş ve her şeyin son bulması zannettiklerinden, ölümden korkarlar. Oysa Kur'an-ı Kerim, ölümün yok olup gitmek olmadığını ve yalnızca madde ötesi olan ruhun maddi bedenle olan irtibatının kesilmesi olduğunu beyan etmiştir.

Bu anlam, ölümün beyanında kullanılan-teveffa- kelimesinden anlaşılmaktadır. Bu kelime, Arapça'da bir kimsenin hakkının tamamını alması anlamında kullanılmıştır.(3)

Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Allah nefisleri, ölümü anında, henüz ölmemişlerin de uyudukları sırada (ruhlarını) alır. Böylece ölümüne hükmettiklerini (kıyamete kadar) alıkor. Diğerlerini (uykudakileri), mukadder bir müddete (ecellerinin sonuna) kadar salıverir. Şüphe yok ki; bunda, düşünen bir kavim için (Allah'ın kudret ve ilmine delalet eden) alâmetler vardır." (4)

 Allah Teala, ölüm olayının kolayca kavranılması için, bu ayet-i kerimede uyku misalini zikretmekle, uykuda olanların ruhlarının bedenleri ile ilişkilerinin azalmasının ölüme bir misal teşkil ettiğini vurgulamıştır.

Ayette geçen (enfus) kelimesinden maksat insanların bedenlerine ait olan ruhlardır. Yani; ölüm halinde ruhun bedenle alakası kesilir ve artık ruhun beden üzerinde herhangi bir idare ve tasarrufu kalmıyor.

Ayette geçen –mevtiha- kelimesinden maksat, bedenlerin ölümüdür. Kur'an-ı Kerim, uyku halinde alınan ruhlarla, ölüm anında bir daha bedene dönmemek üzere alınan ruhlar arasında fark gözetip, iki kısma ayırarak, ölüm fermanı gelmeyenlerin ruhlarının belli bir müddete kadar yaşamak için tekrar bedenlerine döndürüldüğünü belirtmiştir.

Bu ayet-i kerime, insanları uyuduktan sonra tekrar uyanmak üzerinde tefekkür ederek, bu günlük hadiseden bile ibret almaya davet etmektedir. Bilmeliyiz ki, her şeyin tedbir ve idaresi Allah'ın elindedir. Bir gün herkes nihayet onun tarafına dönüp hesaba çekilecektir.

Bu ayet-i kerimeden, insan ruhu ile bedeni arasında yakın bir bağlantı olmasıyla birlikte, ruhun müstakil bir varlık olduğu da anlaşılmaktadır. Çünkü ruh uyku halinde, özellikle de rüya halinde, bedenden ayrılıp müstakil yaşayabilmektedir.

Ayrıca, bu ayet-i kerimede ölüm ve uykunun her ikisi de "teveffi" olarak zikrediliyor. Bu ise, ruhun alınmasıdır. Aralarındaki önemli fark şudur ki; ölüm, ruhun bir daha bedene dönmemek üzere alınması, uyku ise, ruhun alınıp tekrar bedene dönebilmesidir.

Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Uyku halinde olan her şahsın ruhu gök alemine yükselir, ama can bedende kalır. O halde ruh ile can arasında, güneş ile ışını arasında olan bağlantıya benzer bir bağlantı vardır. Eğer Allah Teala, ruhun alınması için izin verirse, can da ruha döner, ama eğer ruhun alınmasına izin vermezse, ruh cana doğru döner. İşte Allah Teala'nın "Ruhları ölüm anında alır..." buyruğunun anlamı budur." (5)

Demek ki, ruh bedene oranla üç özelliğe sahiptir:

1- Tam irtibat, (uyanık halinde)

2- Yarım irtibat, (uyku halinde)

3- İrtibatın tamamıyla kesilmesi (ölüm halinde). 

Ehl-i Beyt'in Nazarında Ölümün Hakikati

Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s)'dan ölüm hakkında sorulduğunda, Hazret şöyle buyurdular: "Ölüm, size her gece gelen uyku demektir. Sadece değişen şey, ölümün uzun müddetli olmasıdır. Ölen şahıs ancak kıyamet günü ölüm uykusundan kalkacaktır. Uykuda iken sevindirici ve korkutucu şeyler görenin hali nasılsa, ölenin durumu da öyledir. O halde kendinizi kesin geleceğe hazırlayınız."(6)

Yine İmam Zeyn-ül Abidin (a.s)'a: "Ölüm nedir?" diye sorulduğunda, cevaben şöyle buyurdular: "Ölüm, mü'min için kirli ve üzeri haşere dolu elbiseyi çıkarmak, ağır zincirlerden kurtulmak ve en kıymetli elbiselere, güzel kokulara, en iyi cennet bineklerine ve evlerine ulaşmak demektir. Kafir için ise ölüm, kıymetli elbiseyi çıkarmak, çok sevdiği evlerden ayrılmak, kirli ve eziyet verici elbiselere bürünmek, dehşet verici büyük azaba yakalanmaktır." (7)

Hz. İmam Sadık (a.s)'a: "Bize ölümü vasfedin denince, İmam (a.s) şöyle buyurur: "Ölüm, mü'min için en güzel bir kokuyu koklamak gibidir, onun kokusunun güzelliğinden uykuya dalar. Ölüm ondan her türlü yorgunluk ve acıyı giderir. Kafir için ise, yılanın veya akrebin sokması gibi ve belki daha şiddetlidir."(8)

Bu arada Hazret'e: "Bazıları; "Ölüm testere ile kesilmekten, makasla doğranmaktan, taşlarla vurulmaktan ve değirmen milini göz içerisinde döndürmekten daha şiddetli olduğunu söylüyorlar" dendi.

Bunun üzerine, İmam (a.s) şöyle devam eder: "Bazı kafirler ve fasıklar için ölüm böyledir. Onlardan bu acıları çekenlerin durumunu görmüyor musunuz? İşte o acılar bundan ve dünya azabından daha ağırdır."

Bu esnada İmam'a: "Öyleyse, niçin bazı kafirlerin ruhlarının kolaylıkla alındığını görüyoruz? Onlardan bazıları konuşur, şaka yapar ve güle güle can verir, buna karşılık mü'minler içerisinde bazılarının ölümü bu kolaylıkla olurken, bazı mü'min ve kafirler ise, ölüm anında bu zorlukları görüyorlar" dendi.

İmam (a.s) bu soruya da şu cevabı verdi: "Ölüm esnasında mü'minin karşılaştığı kolaylık, onun mükafatının acilen verilmesindendir. Mü'minin karşılaştığı zorluk ise, onun günahlarını temizleyerek, ahirete temiz olarak gelmesi ve hiçbir engelle karşılaşmadan ilahi mükafata liyakat kazanması içindir.

Kafirlerin ölüm esnasında gördüğü kolaylık ise, dünyada iken iyiliklerinin karşılığını görüp, ahirete yalnızca azabı gerektiren sebeplerle girmeleri içindir. Kafirlerin ölüm anında karşılaştığı zorluklar ise, iyiliklerinin mükafatı bittiğinden dolayı Allah'ın cezasının başlamasındandır. İşte durum budur. Allah adildir, kimseye zulmetmez." (9)

Hz. İmam Musa Kazım (a.s), üzerine ölüm ağırlığının çöküp de kimseye cevap veremez durumda olan bir hastayı ziyaret eder. Bu arada orada bulununlar: "Ey Resulullah'ın oğlu! Arkadaşımızın durumunun nasıl olduğunu ve ölümün ne olduğunu bilmek isterdik" derler.

Bunun üzerine, İmam (a.s) şöyle buyurur: "Ölüm temizleyicidir. Mü'minleri günahlarından temizler. Ölüm, mü'minin çektiği en son acı ve üzerinde kalan en son günahlarının keffaresidir. Ölüm, kafirler için de arındırıcıdır. Ancak onları iyiliklerinden arındırır. Dolayısıyla ölüm kafir için tadacağı en son lezzet, en son nimet ve en son rahmettir. Kolay ölüm kafirler için iyilikleri karşısında verilen en son mükafattır. Bu arkadaşınıza gelince, o günahlarından arındı, suçlarından temizlendi ve bir elbisenin yıkanıp kirlerden temizlendiği gibi, tertemiz olup, ebedi evimizde biz Ehl-i Beyt'le beraber olmaya hak kazandı."(10)

ÖLÜMDEN KORKMANIN NEDENLERİ

1- Ölümü, Yokluk ve Her Şeyin Fani Olup Son Bulması Olarak Görmek

Bazı insanlar ölüme yokluk ve her şeyin fani olup son bulması olarak bakmaktadırlar. Materyalist düşünceye sahip olan bu tip insanlar, elbette ki ölümden korkacaklardır. Zira onlara göre ölüm, hayat dahil, onların candan bağlandıkları her şeylerini bir anda yokluk alemine götüren korkunç bir hadisedir. O halde böyle insanların ölümden korkmaları tabiidir.

Buna karşılık, insanların yoğun çoğunluğu, ölüme yok olup gitme değil, daha üstün, daha mükemmel bir hayata geçiş gözüyle bakmaktadırlar. İman ehli olan bu gruba göre, ölüm yokluk ve her şeyin son bulması değildir ve insan ölmekle fani olup gitmez.

İnsan, nasıl ölmekle yok olup gider? Oysa; Allah Teala, yaratılış itibariyle insanın kalbinde ebedilik aşkı ve sevgisi koymuştur. İnsanın içinde bulunan beka ve ebediliğe olan aşk ve istek, insanın yokluk ve fena için yaratılmadığının en açık delildir. O halde ölüm, insanın fani olan dünya hayatından ebedi bir hayat olan, ahiret hayatına geçişinden başka bir şey değildir.

Hz. Resulullah (s.a.a)'in: "Sizler fena (yokluk) için değil, beka (ebedilik) için yaratılmışsınız ve ölümle sadece bir evden öteki bir eve taşınıyorsunuz" (11) buyruğu bunu en güzel şekilde ifade etmektedir.

 Hz. Ali (a.s) da bu hakikate işaretle şöyle buyurmuştur: "Fani dünyasını güzelleştiren, ahiretini ise unutana şaşarım! Ölüm, fani dünyadan ayrılmak, temizlenmek ve güzellik evine göç etmektir." (12)

Hz. İmam Hüseyin (a.s)'ın Aşura günü ashabına hitaben yaptığı konuşmada geçen: "Ey büyük insanların oğulları! Sabırlı olunuz. Ölüm, sadece sizleri dünya zorluklarından ve kederlerinden, ebedi nimetler ve cennet bağlarının tarafına geçişinizi sağlayan bir köprüdür. Öyleyse, sizden herhangi biriniz hapisten kurtulup saraya girmekten rahatsız olabilir mi?! Ama ölüm, düşmanlarınız (Yezidiler) için saraydan, zindan ve azap tarafına intikal etmektir. Babam, Allah Resulü'nün (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Dünya mü'mine zindan, kafire cennettir. Ölüm, mü'minler için cennet bağlarına, kafirler için ise cehenneme geçiş köprüsüdür" (13) buyruğu işte bu inancın ürünüdür. Böyle bir inanca sahip olan kimse, ölümden korkmak bir yana; ölüme, kurtuluş ve saadete erme kapısı olarak bakar. Hatta Hz. Ali (a.s)'ın tabiriyle "Eğer Allah'ın onlara yazmış olduğu ecel olmasaydı, onların ilahi mükafata olan aşk ve ilahi cezadan olan korkularından bir an bile ruhları bedenlerinde istikrar bulmazdı. Onların gözlerinde Yaratan ululanmış ve O'ndan gayrı her şey küçülmüştür." (14)

2- Ölümün Hakikatini Bilmemek

İnsanın ölümün hakikatini bilmemesi, onun ölümden korkmasına yol açan etkenlerden bir diğeridir. Bu etken özellikle de ölümün hakikatini iyice bilmeyen iman ehli olan kimselerde söz konusudur.

İmam Ali Naki (a.s) ashabından hasta olan birinin ziyaretine gider. İmam hastanın ölüm korkusundan ağladığını ve perişan bir vaziyette olduğunu görünce, ona şöyle buyurur: "Ey Allah'ın kulu! Sen ölümden korkuyorsun. Çünkü ölümün ne olduğunu (hakikatini) bilmiyorsun.

Söyle bakalım, eğer bedenin temiz olmaz, bedenindeki kirlilik ve pislik seni rahatsız eder, vücudunu yara ve uyuz sarar ve bu arada banyoya gitmekle bedenindeki bu pisliklerin hepsinin yok olup gideceği bilincinde olursan, bu durumda banyoya giderek vücudundaki pisliklerin temizlenmesini mi, yoksa bu işi sevmeyip, öyle kalmayı mı istersin?!

Hasta: "Ey Peygamberin oğlu! Banyoya gidip temizlenmeyi tercih ederim" cevabını verir.

Bunun üzerine, İmam: "Öyleyse; bilmelisin ki, ölüm de temizliktir. Kendini pisliklerden ve günahlardan arındırmak için ölüm son fırsattır. Eğer ölümle karşılaşır ve o kapıdan geçersen, muhakkak her türlü hüzün, keder ve pislikten kurtulup, her türlü neşe ve sevince kavuşarak saadete ulaşacaksın" buyurur.

 İmam (a.s)'ın bu hekimane sözlerinden sonra hasta rahatlığa kavuşur. Hüzün ve kederi sevince dönüşüp, gözlerini yumarak ölüme teslim olur. (15)

Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s)'a: "Neden şu Müslümanlar ölümden nefret edip korkuyorlar?" dendi.

İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Onlar, onun hakikatini bilmediklerinden ondan nefret ediyorlar. Eğer onlar, onun hakikatini iyice bilselerdi ve doğrudan Allah'ın dostlarından olsalardı, onu sever ve ahiretin onlar için dünya hayatından daha hayırlı olduğunu anlarlardı."

Sonra İmam orada bulunan hastaya: "Ey Allah'ın kulu! Acaba çocuk ve deli bir insan, niçin ona sıhhati getirip, bedenindeki acıları gideren ilacı kullanmaktan nefret ediyor?"dedi.

O adam: "Onlar ilacın faydasını bilmediklerinden ondan korkuyorlar" dedi.

Bunun üzerine, İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Muhammed'i hak olarak peygamber kılan Allah'a yemin ederim ki, kim doğru olarak ölüme hazırlanırsa, ölümün hastayı tedavi etmek için kullanılan ilaçtan daha faydalı olduğunu anlar.

Eğer onlar, ölümün onlara getireceği nimetleri bilselerdi, sabırlı ve akıllı bir insanın hastalığı giderip sıhhati kazandıran ilacı istemesinden daha fazla ölümü isterlerdi." (16)

3- İnsanın Dünya Hayatına Olan Aşırı Düşkünlüğü Neticesinde Ahiret Hayatını Unutması

İnsanın ölümden korkmasına yol açan üçüncü sebep, onun dünya hayatına karşı aşka varacak şekilde olan aşırı düşkünlüğüdür. Zira hiçbir kimse maşukundan ayrılmayı sevmez ve onu maşukundan ayıracak şeylerden de korkup nefret eder.

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Adamın biri, Resulullah (s.a.a)'in huzuruna gelerek şöyle dedi: "Ey Resulullah, ben neden ölümden korkuyorum?"

Allah Resulü, o şahsa: "Mali durumun iyi midir?" diye sordular.

O: "Ey Resulullah! Evet, mali durumum yerindedir" dedi.

Allah Peygamberi: "Ahiretini kazanmak için bir şey gönderebildin mi?" dedi.

O şahıs: "Hayır" dedi.

Hz. Resulullah: "İşte bundan dolayı ölümü sevmiyorsun" buyurdular.

Sonra Hz. İmam Cafer Sadık (a.s): "İnsanın kalbi mal varlığı iledir, eğer kendisinden öne gönderirse, ona kavuşmayı ve malıyla baş başa kalmayı ister" buyurdu." (17)

4- Amel Dosyasının Günahlarla Dolu Olması

İnsanın ölümden korkmasına sebep olan bir etken de, amel dosyasının günahlarla dolu olmasıdır. Böyle bir insan, ölümü yokluk olarak görmese bile, ölümden korkar. Çünkü öldüğü taktirde yaptığı çirkinliklerden dolayı kendisini acı bir akıbetin beklediğini görmektedir. Böyle bir insanın durumu hapishaneden çıkarıldığında idam edileceğini bilen mahkumun durumuna benzer. Elbette ki, böyle bir mahkum, hapishaneden çıkmayı istemez. Çünkü çıkarıldığı taktirde, dar ağacına götürüleceğini bilmektedir.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "De ki: "Ey Yahudiler! Eğer gerçekten diğer insanlar değil de, kendinizi Allah'ın dostları sanıyorsanız ve sözünüzde doğruysanız, ölümü isteyiniz! Halbuki, onlar elleriyle hazırladıkları şeyler yüzünden ölümü hiçbir zaman istemezler. Şüphesiz Allah zalimleri iyi bilir."(18)

Bu ayet-i kerimede Allah Teala Resulü'ne Yahudiler'e, iddia ettikleri şekilde, Allah'ın dostlarının yalnızca kendileri olduğu inancında iseler, ölümü isteyerek Allah'ın likasını arzulamaları gerektiğini bildirmesini buyuruyor. Çünkü Allah'ın velisi ve dostu Rabbine kavuşmayı temenni etmelidir. Sizler de, kendinizin kesin olarak Allah'ın dostları olduğunuza inanıyorsanız, o halde sizinle Allah'ın cenneti arasındaki engel sadece ölümdür ve ölümü arzu etmeniz lazımdır. Çünkü engelin ortadan kalkmasıyla Allah'a ve O'nun sonsuz nimetlerine kavuşacaksınız!

Sonra Allah Teala, onların işledikleri günahlardan dolayı asla ölümü arzu etmeyeceklerini buyurarak, onların gerçekte zalim olduklarını ve zalim olan kimsenin hiçbir zaman Allah'a kavuşmayı sevmeyeceğini belirterek, bu hakikate işaret etmiştir.(19)

Adamın biri, İmam Hasan (a.s)'a: "Bizler neden ölümü sevmiyoruz ve ondan çekiniyoruz?" diye sorduğunda, İmam (a.s) şu cevabı verir:

"Sizler ahiretinizi viran ettiniz, dünyanızı ise süslediniz, dolayısıyla süslediğiniz yerden harabeye gitmeyi istemiyorsunuz." (20)

Netice olarak; ölümden korkmanın esas nedenleri, ölümü yok oluş bilmek, ölümün hakikati konusunda yeterli ve doğru bilgi sahibi olmamak, amel dosyasının sevaplardan boş olup günahlarla dolu olması ve aşırı dünya sevgisidir. Tabiidir ki, bu duyguları yenmek ve Allah'ın huzuruna günahsız olarak varmak, ancak gerçek bir tevbe ve kuvvetli bir imanla gerçekleşebilir.

 

 

(1)- Al-i İmran: 185

(2)- Nehc-ül Belağa Hutbe: 42

(3)- Mecme-ül Beyan c. 8 s. 645

(4)- Zümer: 42

(5)- Tefsir-i Numune c. 19 s. 478

(6)- Mizan-ül Hikmet c. 9 s. 235, İlm-ül Yakin c. 2 s. 1045

(7)- Me'an-ül Ahbar s. 289, İlm-ül Yakin c. 2 s. 1045

(8)- Bihar-ül Envar c. 6 s. 152

(9)- İlm-ül Yakin c. 2 s. 1055, Bihar-ül Envar c. 6 s. 152

(10)- İlm-ül Yakin c. 2 s. 1056

(11)- Bihar-ül Envar: c. 6 s. 249

(12)- Bihar-ül Envar c. 6 s. 136

(13)- Me'an-ül Ahbar: s. 289

(14)- Nehc-ül Belağa Muttakin hutbesi

(15)- Me'an-ül Ahbar s. 290, İlm-ül Yakin c. 2 s. 1057

(16)- İlm-ül Yakin c. 2 s. 1057

(17)- Numune Tefsiri c. 18 s. 152

(18)- Cuma: 6, 7

(19)- El- Mizan Tefsiri c. 19 s. 455

(20)- Bihar-ül Envar: c. 6 s. 129

next page