next page

back page

MEADIN İMKANINI İSPATLAYAN DELİLLER

1- İlk Yaratılış Meadın Mümkün Olduğunu Gösterir

 Materyalistlerin meadı inkar ederken delil olarak, çürüyüp toz toprak olan insan bedeninin tekrar dirilmesinin akıl almaz, çok uzak bir ihtimal ve hatta imkansız olduğunu ileri sürdüklerini görmüştük.

Kur'an-ı Kerim mantıksal bir ilkeyle onlara cevap veriyor. Şöyle ki, mantık açısından bir şeyin mümkün olmasının en sağlam delili, o şeyin vuku bulmasıdır.

 Sonra mantık açısından birbirinin emsali olan şeyler, mümkün ve muhal olmak bakımından aynı hükme tabidirler. Eğer bir şey mümkün olursa, onun misli olan şey de mümkün olur. Bir şey muhal olursa da, onun misli olan şey de muhal olur.

Kur'an-ı Kerim bu ilkeye dayanarak, tekrar diriltme ile ilk diriltme olayının arasında bağlantı kurar. Zira bunlar birbirlerinin emsalidirler. Her ikisi de yaratış, her ikisi de icat etmedir.

Kur'an-ı Kerim, meadı (tekrar diriltmeyi) inkar eden materyalistlere şu cevabı veriyor: "Siz, "çürüyüp toz toprak olan kemikleri tekrar kim diriltecektir?" diyerek, meadın imkansız olduğunu iddia ediyorsunuz. Oysa; eğer tekrar diriltmek imkansız olursa, ilk yaratılış olan, ilk diriltmenin de imkansız olması gerekirdi. Zira bunların her ikisi de yaratılış olup birbirlerinin emsalidirler. Mümkün ve muhal olma açısından aynı hükme tabidirler. Halbuki ilk yaratılışın vuku bulduğunu görmektesiniz. O halde ikinci yaratılış da mümkündür ve onu inkar etmek mantıksızlıktır.

Dolayısıyla Kur'an-ı Kerim, onların: "Bizi tekrar kim diriltecektir?"(51) sorusuna: "İlk olarak sizi gül goncası gibi açıp yaratan, sizi tekrar diriltecektir" (52) cevabını verir. Yani eğer tekrar diriltmek imkansız olsaydı, ilk yaratılış da imkansız olurdu. Oysa; ilk yaratılışın olduğunu görüyoruz. O halde ikinci yaratılış da imkan dahilindedir.

Allah Teala'nın: "Acaba ilk yaratılış bize zor mu geldi ki (onlar, ikinci yaratılıştan şüphe ediyorlar). Doğrusu onlar, yeni yaratılış konusunda şaşkınlık içindedirler" (53) ayeti de aynı istidlale işaret etmektedir.

Yine, Allah Teala'nın: "Ölümü aranızda Biz taktir ettik; sizi ortadan kaldırıp benzerlerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediğiniz şekilde var etmeyi dilesek, kimse önümüze geçemez. Andolsun ki, siz ilk yaratılışı bildiniz, yine de düşünmez misiniz?" (54) ayetleri de beşerin dikkatini aynı hususa çekiyor.

Keza; Allah Teala, meadı imkansız görüp inkar edenlerin deliline, Yasin Sûresi'nde değinip, aynı metotla cevap vermiştir.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da: "Çürümüş kemiklere kim hayat verecek?" diyerek, Bize misal vermeye kalkar. De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir." (55)

Bu ayeti kerimede de Allah Teala, insana ilk yaratılışını hatırlatarak; insanın, ikinci yaratılışını da birinci yaratılışına kıyas etmesi gerektiğini ve birinci yaratılışının, ikinci yaratılışının mümkün olduğunu gösterdiğini hatırlatmaktadır.

Hadis kitaplarında bu ayetin nüzul sebebi şöyle açıklanmıştır: "Müşrik olan bir Arap, çürümüş bir kemik parçasını yerden bulup: "İşte bununla Muhammed'le tartışıp, onun öldükten sonra tekrar dirilme haktır, sözünü çürüteceğim" dedi.

Sonra o Arap, Hz. Resulullah'ın yanına gelerek, elinde bulundurduğu o kemiği ufalayıp, Peygamberimizin huzurunda yere dökerek şöyle dedi: "Kim bu çürümüş kemiğin tozlarını tekrar toplayıp insan yapabilir?" İşte bu olaydan sonra yukarıda zikredilen ayet inerek müşriklerin cevabını verdi.

 Sonra Allah Teala, insanların mantıklı düşündükleri taktirde, aslında ikinci yaratılışın daha kolay olduğu hükmüne varacaklarını hatırlatarak şöyle buyuruyor: "Yaratmayı başlatan da, sonra onu tekrarlayan da O'dur. Bu (tekrar yaratma), O'nun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce örnek O'nundur. O, izzet, kudret ve hikmet sahibidir." (56)

Gerçekten de ikinci yaratmanın birinci yaratmadan daha kolay olması gerekir. Çünkü birinci yaratma, ortada bir madde ve örnek olmaksızın gerçekleşmiştir. İkinci yaratmada ise, hem madde vardır, hem de örnek mevcuttur. O halde ikinci yaratma daha kolaydır. Ancak inkarcılığına bahane arayan materyalist düşünceli insan bunu görmezlikten gelir.

2- Tabiatın Öldükten Sonra Tekrar Dirilmesi Meadın Mümkün Olduğunu Kanıtlıyor

Kur'an-ı Kerim, mead konusunu yadırgayanların dikkatini, her yıl gözleri önünde cereyan eden tabiatın öldükten sonra tekrar canlanması olayına çekerek, meadın mümkün olduğunu kanıtlıyor.

Gerçekten de her sene sonbahar ve kış mevsiminde yemyeşil olan tabiat cansız bir hal alıyor. Ama bahar gelip yağmurlar yağmaya başlayınca, kuruyup cansız olan bu tabiatın birden canlanıp yeşerdiğini görmekteyiz.

 Acaba bu, ölerek cansız olan insanın ve diğer canlı varlıkların da ahiret baharında tekrar canlanabileceğine bir örnek teşkil etmez mi?

Çünkü cansız hale gelen bir varlığın tekrar canlanması mümkün olmasaydı, tabiatın da tekrar canlanmaması gerekirdi. Oysa, her sene tabiatın öldükten sonra canlandığına şahid oluyoruz. O halde tabiatta bunu gördüğümüz halde, niçin insan ve diğer canlılar için aynı olayı mümkün görmüyoruz?

Akli ilkelerde istisna olamaz. Eğer canını yitiren bir şeyin tekrar canlanması imkan dışı ise, hiçbir şeyin canını yitirdikten sonra canlanmaması gerekir. Eğer bazı canlılarda bu oluyor ve mümkün ise, o halde her canlı için aynı kural geçerlidir ve her canlı için aynı şey mümkündür. Allah Teala Kur'an-ı Kerim'in çeşitli ayetlerinde insanın dikkatini bu hakikate çekmiştir.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "...Yeri de kupkuru sönük olarak görürsün; fakat Biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır, her güzel bitkiden çift çift yeşertir. Bunlar, yalnız Allah'ın gerçek olduğunu, ölüleri dirilttiğini, gücünün her şeye yettiğini, şüphe götürmeyen kıyamet saatinin geleceğini, Allah'ın kabirlerde olanı dirilteceğini gösterir." (57)

Yine Allah Teala şöyle buyuruyor: "Rahmetinin önünde, müjdeci olarak rüzgarları gönderen Allah'tır. Rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları taşıdığında, onu ölü bir memlekete gönderir, su indirir ve onunla her türlü ürünü yetiştiririz; ölüleri de bunun gibi diriltip, çıkarırız; belki bun­dan ibret alırsınız." (58)

Yine Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: "Gökten bereketli bir su indirdik, kullara rızk olmak üzere onunla bahçeler, biçilecek taneli ekinler, küme küme tomurcukları olan boylu hurma ağaçları yetiş­tirdik. O su ile ölü yeri dirilttik. İşte insanların diriltilmesi de böyledir." (59)

Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Rüzgarları gönderip de bulutları yürüten Allah'tır. Biz bulutları ölü bir yere sü­rüp, onunla toprağı ölümünden sonra diriltiriz. İnsanları diriltmek de böyledir." (60)

Yine Hak Teala şöyle buyurmuştur: "O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır; yeryüzünü ölümünden sonra O can­landırır. Ey insanlar! İşte siz de böylece diriltileceksiniz." (61)

Görüldüğü üzere, Allah Teala; tabiatın her yıl öldükten sonra tekrar dirilmesini, insanın mead konusu için bir örnek alması ve bundan insanın da öldükten sonra tekrar diriltilmesinin mümkün olduğunu çıkarması gerektiğini vurgulamaktadır.

Tabiatın Öldükten Sonra Diriltilme Deliline Yapılan İtiraz

Ancak burada bazıları şöyle bir itirazda bulunabilirler ki; yer kürenin öldükten sonra diriltilmesi mead ve ahiret yaşantısının mümkün olduğuna delil olamaz.

Zira, sonbahar ve kış mevsiminde ne ağaçlar, ne de yerde bulunan tohumlar gerçekten ölmüyorlar. Sonbahar ve kış mevsiminde olan, sadece ağaçların ve yerde bulunan tohumların bir süre için hayatsal faaliyetlerini tatil etmelerinden ibarettir.

Başka bir deyimle onlar, bir çeşit uyku dönemine girerler. Yoksa, hayatlarını tamamıyla kaybetmiyorlar. Bahar gelip, onların hayati faaliyetlerini başlatmaları için ortam müsait olunca, onlar tekrar çalışmalarını başlatıyor ve biz onların öldükten sonra tekrar canlandığını sanıyoruz. Ama gerçek böyle değildir. O halde mead konusunu tabiatın canlanmasına kıyas etmek doğru değildir.

Cevap: İlk önce; insanın öldüğünde, yok olup gidecek şekilde hayatını tamamıyla kaybettiğine dair hiçbir ilmi kanıt yoktur. Aksine, bütün ilmi kanıtlar insan ruhunun öldükten sonra da hayatını sürdürdüğünü ispatlamaktadır. Zaten bizim inancımız da budur. Nitekim ölümün hakikati bölümünde Ehl-i Beyt İmamları'nın ölümü uzun süreli bir rüyaya benzettiklerini görmüştük. O halde insan, öldükten sonra ruhi hayatını devam ettirmektedir ve hayatını sürdürmekte olan insan ruhu, Allah Teala'nın dilediği bir zamanda tekrar bedensel yaşamına dönebilir. Bu durumda Allah Teala'nın mead konusunu uyku dönemine girmiş olan bitkilerin tekrar canlanmasına benzetmesi yerinde bir benzetmedir.

Sonra; ileride de açıklanacağı üzere, aslında insan ruhu hiçbir zaman bedenini yitirmemektedir. Dünya hayatındayken dünyadaki bedeniyle hayatını sürdürür. Öldüğünde de kıyamet gününe kadar berzah bedeniyle hayatını sürdürür. Kıyamet olunca da kıyamet bedeniyle hayatını sürdürecektir.

Bu üç beden birbirinden ayrı bedenler olmayıp, her biri diğerinin özü ve devamıdır. Aralarındaki farklılık sadece bir bedenin tekamül sürecinden geçerek bulunduğu aleme layık durumu almasıdır.

Nasıl ki, bir insanın ilk dünyaya geldiği sıradaki bedeniyle ömrünün sonundaki bedeni, bir beden olmasıyla birlikte, bulunduğu döneme göre, tekamül sürecinden geçip değişikliklere uğraması, onun ayniyetine bir halel getirmiyorsa, insan bedeninin dünya, berzah ve kıyamet sürecinde geçirdiği tekamül kademeleri de onun ayniyetini bozmamaktadır.

Bu durumda mead, şimdi içinde bulunduğumuz dünya hayatına tekrar dönüş değildir. Aksine mead, dünya ve berzah hayatının sona erip, ahiret hayatının başlamasıdır. Yani mead hayatında, dünya hayatında olan her şey, berzah hayatını aşarak mead hayatına ulaşacaktır.

Bu, bir varlığın tekamül süreçlerini kat etmesi demektir. Bir varlığın yok olduktan sonra tekrar var edilmesi değildir. Dolayısıyla meadı, bitkilerin uyku döneminden sonra tekrar canlanmalarıyla kıyas etmek yerinde bir kıyastır.

 Bu durumda bitkilerin uyku dönemi, dünya varlıklarının berzah dönemi yerindedir. Nasıl ki; bitkiler, uyku dönemlerini aştıktan sonra, tekrar canlanma dönemlerine ulaşırlarsa, dünya varlıkları da, berzah dönemini aştıktan sonra, berzah hayatına göre daha canlılık sayılan mead hayatlarına ulaşıyorlar.

İşte bunun içindir ki, Allah Teala, asıl canlılığın ahiret hayatında olduğunu bildirerek; "Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler!" (62) buyurmuştur.

İlaveten; Allah Teala, bu ayetlerde meadı bitkilerin tekrar canlanmasıyla kıyas etmiyor. Allah Teala meada, toprağın tekrar canlanmasını misal getiriyor.

 Bilindiği üzere, toprak her türlü hayattan yoksun cansız bir varlıktır. Ama bahar gelip yağmur yağmaya başlayınca, bitki tohumları ve ağaçlar, Allah Teala'nın izniyle bu cansız varlığı canlı varlığa dönüştürür.

İşte Allah Teala bu misali zikretmekle bize, kıyamet günü gelince, berzah aleminde bulunan ruhlarımızın Allah Teala'nın izniyle bu cansız toprak haline dönüşmüş olan bedenlerimizi ahiret alemine uygun canlı varlıklara dönüştüreceğini hatırlatmak istiyor. Dolayısıyla bu mukayese, yerinde bir mukayese olup, yapılan bu itiraz da mesnetsiz bir itirazdan başka bir şey değildir.

Nitekim, Allah Teala'nın, yukarıda değindiğimiz, Rum Sûresi'nin 19. ayetinde ölüden diri, diriden de ölü çıkardığından söz etmesi de, bu hakikate işaret etmektedir. Yani, bizim bedenimiz önceleri cansız bir varlıktı. Allah Teala'nın, zatı itibariyle hayat olan ruhu ona vermesiyle canlılık kazandı. Sonra; Allah Teala'nın ruhu bedenden almasıyla, beden tekrar cansız hale gelir ve kıyamet günü, ruhu tekrar ona döndürmesiyle o, yeniden ahiret yaşamına uygun bir canlılık kazanacaktır.

3- İnsanın Yaratılış Süreci Meadın Mümkün Olduğunu İspatlıyor

Kur'an-ı Kerim, mead konusunda tereddüt edenlerin, yersiz olarak tereddüt ettiklerini ve meadın pekala mümkün bir olay olduğunu göstermek için insanı, kendi yaratılış süreci üzerinde düşünmeye davet ediyor.

Şöyle ki, her gün gözümüz önünde cereyan eden, bir insan veya bir hayvan yavrusunun dünya hayatına ayak basmasına defalarca şahid olduğumuzdan bu olay, bizler için güncel ve önemsiz bir hadise halini almıştır. Oysa, bir canlı yavrunun oluşup dünya hayatına ayak basması olayı, o kadar önemli ve ince bir konudur ki, onun sadece bilinen yönlerini anlatmaya kalkışmak, bilim adamlarının ciltlerce kitap yazmalarını gerektirir.

Küçük bir toprak zerresinden ibaret olan, gözle görülemez küçük bir canlı hücre, anne rahminde kendisi gibi olan başka bir canlı hücreyle birleşir. Sonra, tek hücreli olan bu canlı varlık, akıl almaz bir süratle aldığı cansız besinleri birkaç ay içerisinde milyarlarca canlı hücreler haline getirir. Sanki o karanlık yerde onlarca mühendis, teknisyen, kimyacı, fizikçi ve ressam çalışmaktadır. Nihayet tek hücreli bu varlık, kısa bir süre içerisinde bütün mühendislerin, teknisyenlerin, fizikçilerin, kimyacıların ve ressamların akıllarını hayran bırakan bir varlık olarak belli bir günde karşımıza dikiliverir.

Acaba birkaç gram demir, fosfor, kalsiyum, karbon ve bir miktar su ile böyle akılları hayran bırakan bir varlığın oluşmasını sağlayan ve bunu yapmaya gücü yeten bir varlığın, canlı varlıkları öldükten sonra tekrar diriltmeye gücü yetmez mi?

İşte Kur'an-ı Kerim, bu nükte üzerine el koyarak, küçük bir su damlasını kamil bir insan haline getiren yaratıcının, elbette ki, öldükten sonra bir varlığı tekrar diriltmeye gücünün yeteceğine dikkatleri çekiyor.

Kur'an-ı Kerim, ölen canlı varlıkların kıyamet gününde tekrar diriltilmelerinin bundan ağır ve zor olan bir olay olmadığını vurguluyor ve biz insanlara hitaben: "Ey insanlar! Öldükten sonra tekrar diriltilmekten şüphede iseniz bilin ki, ne oldu­ğunuzu size açıklamak için, Biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra da yapısı belli belirsiz bir parça etten yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız; sonra sizi çocuk olarak çıkartırız, böylece yetişip erginlik çağına varırsınız. Kiminiz öldürülür, kiminiz de ömrünün en fena za­manına ulaştırılır ki, bilirken bir şey bilmez olur. Yeri de kupkuru ve sönük olarak görürsün; fakat Biz ona su indirdiğimiz zaman; harekete geçer, kabarır, her güzel bitkiden çift çift yeşertir. Bunlar, yalnız Allah'ın gerçek olduğunu, ölüleri dirilttiğini, gücünün her şeye yettiğini, şüphe götürmeyen kıyamet saatinin geleceğini, Allah'ın kabirlerde olanı dirilteceğini gösterir" (63) buyuruyor.

Evet mead olayı, insanın ve diğer canlıların yaratılış sürecinde geçirdikleri evrimlerden daha ağır ve daha zor bir olay değildir. Buna kadir olan, elbette ki, ona da kadirdir. Ancak bunu görmek için, gözün kör olmaması ve bunu kavramak için de aklın selim olması gerekir.

4- İlahi Kudretin Sonsuzluğu Meadın Mümkün Olduğunu Belgeliyor

 Kur'an-ı Kerim bazı ayetlerinde; meadı, "Ölüp toprak olduktan sonra mı (diriltileceğiz)? Bu, çok uzak bir dönüştür" (64) diyerek, mümkün görmeyen inkarcılara, Allah Teala'nın sonsuz kudretini hatırlatarak, bunun Allah'ın kudreti karşısında pekala mümkün ve kolay bir iş olduğunu vurguluyor.

Şöyle ki; bazı şeyler, zatları itibarıyla muhal olan şeyler sınıfına girer. Zatı itibarıyla muhal olan şey elbette ki, gerçekleşemez. Zatı itibariyle muhal olan şeyin gerçekleşmemesi, kudret sahiplerinin onun karşısında aciz kaldığından olmayıp, böyle bir şeyin aslında kudret dışı kalmasındandır.

Başka bir deyişle; kudret, her zaman zatı itibarıyla mümkün olan şeye nispet verilir ve onun gerçekleşmesi için yeterli gücün olup olmadığı ölçülür. Zatı itibarıyla imkansız olan şey ise, ilk baştan kudret dışı kabul edilip, onun gerçekleşmesinin imkansız olduğuna hükmedilir. Bu, kudret sahiplerinin ona güçlerinin yetmediğinden veya güçlerinin azlığından değil, o şeyin zatı itibarıyla var olma imkan ve liyakati olmadığındandır.

Bazı şeyler de, zatları itibarıyla mümkün şeyler sınıfına girdiği halde gerçekleşmiyor. Zatı itibarıyla mümkün olduğu halde bir şeyin gerçekleşmemesi; bazen, onun gerçekleşmesi için yeterli gücün olmamasından kaynaklanır. Bazen de, hikmete aykırı olduğu için imkan dahilinde olduğu halde, ilim ve hikmet sahibi bir fail onu gerçekleştirmez.

Örneğin; aya gitmek, zatı itibarıyla mümkün olduğu halde; beşer, eski zamanlarda aya gidecek güce sahip olmadığından bunu gerçekleştiremiyordu. Fakat bu gün, bu güce sahip olduğundan bunu gerçekleştirmiş ve zatı itibarıyla mümkün olan aya gitmek, beşerin bilfiil gücü dahiline girmiştir.

Zatı itibarıyla mümkün olup da, mantık ve hikmete aykırı olduğundan yapılmayan bir işe de, insan eylemlerinden, aklı selim sahibi bir insanın kendi canına kıymamasını misal olarak zikredebiliriz. İnsanın kendi canına kıyması olayı, zatı itibarıyla mümkün olan bir eylemdir. Ancak, hiçbir aklı selim sahibi bunu yapmaz. Çünkü bu, mantık ve hikmete aykırıdır. Buna, tekvin aleminden de bir misal getirmek istersek; insanın gözünün elinin içinde veya ayaklarının altında yaratılmamasını, örnek olarak zikredebiliriz. Allah Teala'nın hilkatinde, böyle hikmet ve mantığa aykırı bir yaratık bulunmamaktadır. "O, öyle bir Allah'tır ki, yedi göğü ahenkli ve uygun olarak yedi kat halinde yaratmıştır. Rahman'ın yaratmasında, uygun olmayan hiçbir şey bulamazsın. Gözünü çevir de bir bak! Bir delik (kusur, eksiklik) bulabilecek misin? Sonra tekrar tekrar bak! O göz sana yorgun ve bitkin olarak dönecektir (bir kusur bulamayacaktır)." (65)

Mead olayına gelince; onun, zatı itibarıyla muhal olan olaylar sınıfına girmediğinde bir şüphe yoktur. Ancak şu var ki, zatı itibarıyla mümkün olan bu olayın gerçekleşmesi, onu gerçekleştirebilecek bir gücün varlığını ve hikmet ve mantığa aykırı olmamasını gerektirir. O halde sorun zatı itibarıyla mümkün olan mead olayını gerçekleştirebilecek bir gücün olup olmadığı ve mantık ve hikmete aykırı olup olmadığıdır.

Meadın hikmet ve mantığa aykırı olup olmadığı konusuna gelince; ileride ispatlayacağımız üzere, meadın tahakkuk bulması, hikmet ve mantığa aykırı olmadığı gibi, aslında hikmet ve mantık onun varlığını zorunlu kılmaktadır. O halde mantık ve hikmet açısından meadın olmasında bir sorun yoktur.

Gelelim, meadı gerçekleştirebilecek bir gücün olup olmadığına; inkarcılar, Allah Teala'nın kudreti hakkında yanlış düşünceye sahip olduklarından, Allah'ın kudretinin buna yetmeyeceğini sanarak, onu inkar etmişlerdir. Buna karşılık Allah Teala, Kur'an-ı Kerim'de kendi sonsuz kudretini ve bu kudretiyle yarattığı varlıkları örnek gösterip, mead olayının Allah Teala için göz kapayıp açmaktan bile kolay olduğunu hatırlatarak, onların ne kadar yanlış düşündüklerini ortaya koymuştur.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "Onlar Allah'ı gereği gibi değerlendirmediler. Bütün yeryüzü, kıyamet günü O'nun avucundadır; gökler O'nun kudretiyle dürülmüş olacaktır. O, putperestlerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir" (66)

Allah Teala bu ayet-i kerimede mead konusunu inkar edenlerin gerçekte, Allah'ı iyi tanımadıklarından ve O'nun kudretini kendi kudretleriyle kıyas ettiklerinden, böyle bir şüpheye kapıldıklarını belirtiyor. Yoksa; onlar Allah Teala'yı doğru tanısaydılar, asla böyle bir şüpheye kapılmaz ve meadın, Allah için pek kolay bir hadise olduğunu anlarlardı.

Daha sonra Allah Teala, konuya daha da açıklık getirerek, Allah'ın kudreti karşısında meadı inkar edenlerin şüphelerinin yersiz olduğunu, yeri ve gökleri yaratanın kudretine nispet ölüleri tekrar diriltmenin pek kolay olduğunu ve bu azamete sahip yer ve gökleri yaratanın ölüleri de diriltmeye kadir olduğunu belirtmiştir.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "Gökleri, yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah'ın, ölüleri di­riltmeye de kadir olduğunu görmezler mi? Evet; O, her şeye kadirdir." (67)

Yine Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: "Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, onların benzerlerini de tekrar yaratmaya kadir olduğunu görmezler mi?" Onlar için şüphe götürmeyen bir süre tayin etmiştir. Öyleyken, fakat zalimler, inkarcılıkta hâlâ direnirler." (68)

Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Gökleri ve yeri yaratan, kendilerinin benzerini yaratmaya kadir olmaz mı? Elbette olur; çünkü O, yaratan ve bilendir." (69)

Allah Teala bu ayetlerinde, gökleri ve yeri yaratmaya kudreti yeten yaratıcının kudretinin, mead olayını da gerçekleştirmeye yeteceğinden şüphe etmenin yersiz olduğunu açıkça gözler önüne sermiştir. Zira; sadece şimdiye kadar keşfedilen bölümü, milyonlarca ışık yılı genişliğinde olan bu sonsuz evreni, içindeki bütün bu azametli galaksileri ve akılları hayran bırakan çeşitli varlıklarıyla yaratan kudret için ölüleri diriltmek; elbette ki, zor bir olay sayılamaz. Gerçekten de bu azametli fezayı sonsuz varlıklarıyla yaratarak kudretinin azametini sergileyen Allah Teala'ya, ölüleri tekrar diriltmek, hiç de zor olamaz.

İşte bunun içindir ki, Allah Teala, mead olayının kendisi için kolay olduğundan bahsederek şöyle buyurmuştur: "Bir çağrıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver. O gün, çığlığı gerçekten duyarlar; işte o, kabirden çıkış günüdür. Doğrusu, Biz diriltiriz; Biz öldürürüz; dönüş Bize'dir. O gün, yer yarılır onlar çabucak ayrılır; bu, Bize göre kolay bir toplanmadır." (70)

Yine Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: "İnkar edenler, tekrar dirilmeyeceklerini ileri sürerler. De ki: "Evet; Rabbime andolsun ki, şüphesiz diriltileceksiniz; sonra da, yaptıklarınız size bildirilecektir. Bu, Allah'a kolaydır." Öyleyse; Allah'a, Peygamberi'ne ve indirdiğimiz nura, (Kur'an'a) inanın; Allah iş­lediklerinizden haberdardır. Toplanma günü için, sizi bir araya getirdiği zaman, işte o gün, kimin aldandığının ortaya çıkacağı gündür; Allah'a kim inanmış ve salih amelde bulunmuşsa, Allah onun kötülüklerini örter; onu, içinde temelli ve sonsuz kalacağı, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar; büyük kurtuluş işte budur." (71)

Bütün bu açıklamalardan sonra, meadın olabileceğinden şüphe edenlerin ne kadar büyük bir sapıklık içerisinde olduklarını kestirmeyi, siz aziz okurların taktirine bırakıyoruz.

Ayrıca; Kur'an-ı Kerim, mead olayının mümkün bir olay olduğunu kanıtlamak gayesiyle, geçmiş ümmetlere, bazı ölmüş insan veya hayvanları tekrar diriltmek suretiyle, ölen bir canlının diriltilmesini bizzat gösterdiğinden de bahsetmektedir.

Hz. İbrahim (a.s)'ın, öldürüp parça parça doğrayarak birbirine karıştırdığı kuşları Allah Teala'nın izniyle tekrar diriltmesi, (72) Hz. Uzeyr Peygamber'in yüz sene ölü yattıktan ve merkebinin ölüp kemiklerinin çöle dağıldığından sonra tekrar dirilmesi, (73) İsrailoğulları'ndan bir grubun, ölüm korkusuyla şehirlerini terk ettikten sonra, ölüp tekrar diriltilmeleri, (74) yine İsrailoğulları'ndan bir kişinin, öldürülüp suçunun başkasının üzerine atıldığında, kendi katilini göstermek üzere tekrar diriltilmesi, (75) yine İsrailoğulları'nın: "Allah'a, görmedikçe inanmayız" dediklerinde, onların kendilerinin ve onlardan temsilci olarak seçilen yetmiş kişinin, Allah Teala'nın azamet tecellisini gördüklerinde öldükten sonra diriltilmeleri, (76) Kehf Ashabı'nın, bir çeşit ölüm olan, üç yüz sene boyunca uyuduktan sonra Allah'ın va'dlerinin hak olduğunu görmeleri üzere, tekrar uyandırılmaları (77) ve bilahare, Hz. İsa'nın, halkın gözü önünde ölüleri diriltmesi ve çamurdan kuş şekli yapıp, ona üflediğinde onun kuş olup uçması (78) bu doğrultuda gösterilen örneklerdir. 

Ancak bu olayları bizzat bizim kendimiz yaşamadığımız için; bunlar, bizler için sadece bir iman konusu olur. Yani, Kur'an-ı Kerim'e inanan kimseler olan bizler, elbette ki, Kur'an'ın bütün haberlerinin de doğru olduğuna inanmaktayız.

Fakat böyle bir iman sahibi olmayan kimseler için, Kur'an-ı Kerim'in bu haberleriyle delil getiremeyiz. Onlara, Kur'an-ı Kerim'in yukarıda zikrettiğimiz, akli istidlal yöntemiyle delil getirmemiz gerekir.

Buraya kadar zikrettiğimiz deliller, meadın aklen mümkün olan ve Allah Teala'nın kudretine nispet kolay sayılan bir olay olduğunu ispatlamakla birlikte, bir taraftan bu delillerin ve meadın gerçekleşeceği va'dinin Kur'an-ı Kerim'de yer alması, diğer taraftan da önceden Allah Teala'nın varlığı ile Kur'an-ı Kerim'in Allah Teala'nın kitabı olduğu kesin akli delillerle ispatlandığı nazara alınınca; bu deliller, aynı zamanda meadın kesin olarak vaki olacağını da ispatlamış olurlar. Ancak buna rağmen, İslam uleması tarafından meadın kesin olarak vaki olacağını ispatlayan akli deliller de zikredilmiştir. Şimdi bu delilere kısaca bir göz atalım.

 

 

(52)- İsrâ: 51

(53)- Kaf: 15

(54)- Vakıa: 60, 61, 62

(55)- Yâsin: 87

(56)- Rum: 27

(57)- Hac: 5, 6, 7

(58)- A'raf: 57

(59)- Kaf: 9, 10, 11

(60)- Fâtır: 9

(61)- Rum: 19

(62)- Ankebut: 64

(63)- Hac: 5, 6, 7

(64)- Kaf: 3

(65)- Mülk: 3, 4

(66)- Zümer: 67

(67)- Ahkaf: 33

(68)- İsrâ: 99

(69)- Yasin: 81

(70)- Kaf: 41. ayetten 44. ayete kadar

(71)- Teğabûn: 7, 8, 9

(72)- Bakara: 260

(73)- Bakara: 259

(74)- Bakara: 243

(75)- Bakara: 72, 73

(76)- Bakara: 55, 56 ve A'raf: 155

(77)- Kehf: 10, 11, 12

(78)- Al-i İmran: 49 ve Maide: 110

next page

back page