next page

back page

Kimler şahitlik Yapacaktır?

Kur'an-ı Kerim kıyamet gününde on şahidin dinleneceğini açıklıyor. Bu şahidler Allah Teala'nın kendisi, her ümmetin kendi peygamberi, Hz. Resulullah, masum imamlar, kişinin kendi organları, kişinin derisi, melekler, amel defterleri, yer küre, zaman dilimleri ve insanın kendi amelinin tecessüm etmesidir.

Birinci Şahid Hak Teala

Kur'an-ı Kerim kıyamet günü Hak Teala'nın kulların gizli ve açık bütün amellerine tanıklık edeceğini belirtiyor.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "Allah onların neyi gizlediklerini ve neyi aşikâr ettiklerini bilir. Çünkü o bütün kalplerin özünü bilendir." (237)

"De ki: Ey kitap ehli, Allah yapmakta olduklarınıza şahid iken ne diye Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?" (238)

"Allah kıyamet günü aralarında hükmünü verecek, hak ve batılı ayıracaktır; doğrusu Allah, her şeye şahittir." (239)

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Gizli hallerde de Allah'a isyan etmekten sakının. Zira kıyamet günü, hiçbir şeyin gizli kalmadığı şahidin kendisi aynı zamanda hakimdir." (240)

İkinci Şahid Her Ümmetin Kendi Peygamberi

Kur'an-ı Kerim, kıyamet günü her ümmetin peygamberinin kendi ümmetinin yaptıklarına tanıklık edeceğini belirtiyor.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "O gün her ümmetten bir kişiyi onlara şahid tutarız. Seni de onlara şahid getiririz...." (241)

Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: "O gün her ümmetten bir şahid çıkarır ve "kesin delilinizi ortaya koyun" deriz. O za­man, gerçeğin Allah'a ait olduğunu, uydurduklarının kendilerini bırakıp kaçtığını anlarlar." (242)

Gerçi bu ayetlerde her ümmetten getirileceği belirtilen şahidlerin o ümmetlerin peygamberleri olduğu açıklanmamışsa da, bu şahidlerin o ümmetlerin peygamberleri olduğu açıktır. Zira ilahi mahkemede tanıklık yapabilecek şahidin, ilk olarak ister açık ister gizli şahidi olacağı kimselerin her halûkardaki durumundan haberdar olması gerekir.

Sonra şahitlik edeceği olayı, ister açıkta yapılmış olsun ister gizlide, dış görünümüyle değil, asıl sahip olduğu hakiki yönüyle bilmesi şarttır. Yani hem ilmi, gizli ve açık, bütün amelleri ve hatta kulun kalbinden geçeni bile bilecek kabiliyette olmalıdır, hem de şahitlik edeceği konularda hata yapmaması ve hıyanet etmemesi için masum olmalıdır.

Açıktır ki, bu sıfatlar ancak ilahi peygamberlerde ve masum imamlarda olabilir. O halde her ümmetten getirileceği belirtilen şahitten maksat, her ümmetin kendi peygamberidir. Nitekim, Allah Teala ilahi bir peygamber olan Hz. İsa'nın şahitliğini şöyle açıklamıştır: "...Ben onların içinde olduğum müddetçe, onlara şahid idim. Beni yanına aldığında artık onları gözetleyen Sen oldun." (243)

Üçüncü Şahid Hz. Resulullah (s.a.a)

Kur'an-ı Kerim, kıyamet günü Hz. Resulullah (s.a.a)'in hem kendi ümmetine, hem de diğer ilahi peygamberlere şahitlik yapacağını belirtmiştir.

 Allah Teala şöyle buyuruyor: "Her ümmetten peygamberlerini birer şahid olarak getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahid olarak getirdiğimiz zaman bakalım kafirlerin hali ne olacak!" (244)

Yine Allah Teala şöyle buyuruyor: "Peygamber: "Ey Rabbim! Doğrusu kavmim, bu Kur'an'ı büsbütün terk etti" der." (245)

Hz. Ali (a.s) Hz. Resul (s.a.a)'in kendi ümmetine ve diğer peygamberlere yapacağı şahitliği şöyle beyan ediyor: "O gün peygamberler Allah'ın huzuruna varacaklar. Allah onlardan görevlerini nasıl yerine getirdiklerini soracak. Peygamberler: "İlahi mesajı ümmetimize ilettik" diye cevap verecekler. Sonra ümmetlerden, peygamberlerin risaleti hususunda sorulacaktır. Onlar, risaleti ve peygamberlerin ilahi mesajı ilettiklerini inkar edeceklerdir. Nitekim, Allah Teala: "Andolsun ki, kendilerine peygamber gönderilenlere de, gönderilen elçilere de soracağız" buyuruyor. (246)

Ümmetler: "Bize uyarıcı ve müjdeleyici gelmedi" dediklerinde, peygamberler Hz. Muhammed (s.a.a)'i şahitliğe davet edecekler. Hazret, peygamberleri tebliğlerinde tasdik edip, inkarcıları yalanlayacak ve her ümmete hitaben şöyle buyuracaktır: "Evet sizlere uyarıcı ve müjdeleyici gelmiştir. Allah her şeye kadirdir." Allah Teala: "Her ümmetten peygamberlerini birer şahid olarak getirdiğimiz ve seni de onlara şahid olarak getirdiğimiz zaman bakalım inkar edenlerin halleri ne olacak!" (247) buyuruyor. Hazret'in şehadetinden sonra artık inkarcılar mahkum ve mağlup olacaklardır.

Yine Hz. Resul (s.a.a) kendi ümmetinin Ehl-i Beyt'ine karşı yaptıklarına ve itaat etmediklerine şahitlik edecektir." (248)

Dördüncü Şahid Ehl-i Beyt İmamları

Kıyamet gününde insanların yaptıklarına şahitlik yapacak dördüncü gurup İmamlardır.

Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Böylece sizi şerefli ve orta halli bir ümmet karar verdik ki, insanlar üzerine hak şahidler olasınız. Peygamber de sizin üzerinize şahid olsun." (249)

Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Allah uğrunda gereği gibi cihad edin. O, sizi seçmiş, babanız İbrahim'in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kur'an'da, peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için size Müslüman adını veren O'dur. Artık, namaz kılın, zekât verin, Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir. Ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!" (250)

Gerçi bu ayeti kerimelerde ümmetin tamamına hitap edilmiştir. Ama açıktır ki; maksat, ümmetin tüm fertleri değildir. Zira kıyamet gününde şahitlik yapacak kişi, şahitlik yapacağı insanın fiillerinin dış görünüşüne değil, hakikatinin ne olduğuna ve tarafın his yoluyla algılanması imkansız olan iman küfür, riya, sadakat gibi kalple kazanılan manevi durumlarına tanıklık edecektir. Oysa ümmetin çoğunluğu, bu gibi hakikatleri algılama imkanına sahip değillerdir.

Sonra şahitlik yapacak kimsenin en azından adil, takvalı sadık ve emin olması gerekir. Oysa ümmetin bütün fertlerinin bu özelliklere sahip olmadığı açıktır. Öyle ki, bir kilo buğday veya bir kilo meyvenin kime ait olduğu gibi küçük konularda bile onlardan bazılarının tanıklığına itimat edilemez.

O halde kıyametteki tanıklığın fiillerin hakikatine ve kişinin iman, takva nifak ve küfür gibi manevi hallerine olacağından ve bunun da tanıklık yapacak kişinin basiret güzünün açık olmasını gerektirdiğinden ve yine şahitlik yapacak kimsenin adil, sadık ve emin olması gerektiğinden ayette geçen ümmet lafzından ümmetin bütün fertlerinin kastedilmediği anlaşılmaktadır. Çünkü ümmetin fertlerinin tamamının böyle olmadığı ve ancak pek azınlık bir grubunun bu özelliğe sahip olduğu açıktır. Demek ki, zikredilen ayetlerde ümmet kelimesi çoğulu ifade etse de, maksat ümmetten bir guruptur.

Peki, o grup kimdir? Acaba o grup, Kur'an-ı Kerim'in ve Hz. Resulullah'ın paklığına, masumluğuna, ilmine, imanına ve takvasına tanıklık ettiği, Kur'an'ın eşi olarak ümmete emanet buyurduğu Ehl-i Beyt İmamları'ndan gayri kim olabilir? Zaten Ehl-i Beyt İmamları'ndan gayri ümmetin hiçbir ferdi böyle bir makama sahip olduğunu da iddia etmemektedir.

Sadece Ehl-i Beyt İmamları'dır ki, bu ayetlerden kendilerinin kastedildiğini buyurmuşlardır.

Usul-u Kafi kitabının imamet bölümünde nakledilen bir hadiste şöyle yazıyor: "Bureyd-il İcli dedi ki: "Hz. Ebu Abdullah İmam Sadık (a.s)'a: "Ve böylece insanlara şahid olasınız ve Resul da size şahid olsun diye, sizi orta ümmet kıldık" (251) ayeti hakkında sordum. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Orta ümmet biziz ve biz, Allah'ın yaratıklarına olan şahidleri ve yeryüzündeki hüccetleriyiz." Ben: -Babanız İbrahim'in dini... (252) ayeti hususunda ne dersin?" dedim. İmam şöyle buyurdu: "Bu ayette yalnızca bizler kastedilmişiz. -O sizi önceden Müslüman olarak adlandırmıştır.- Yani, önceki kitaplarda -Ve bunda- Yani, Kur'an'da -Resul size şahid olsun diye- (253) Resulullah (s.a.a) Allah'tan, bize iblağ ettiği hususlarda bize şahittir. Biz ise, insanlara şahidiz. Her kim bizi tasdik ederse, biz de onu kıyamet günü tasdik ederiz, her kim de bizi tekzip ederse, biz de onu kıyamet günü tekzip ederiz." (254)

Yine Zübeyri Hz. İmam Cafer Sadık (a.s)'ın Allah Teala'nın "Ve böylece insanlara şahid olasınız ve Resul da size şahid olsun diye, sizi orta ümmet kıldık" ayeti hakkında şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Allah Teala'nın bu ayetten bütün kıble ehli olan tevhid ehlini mi kastettiğini sanıyorsun? Acaba Allah Teala dünyada iken üç kilo hurma için tanıklığı kabul edilmeyen birinden kıyamet günü tanıklık yapmayı isteyip, bütün geçmiş ümmetler önünde onun tanıklığını mı kabul edecek? Asla böyle değildir. Allah Teala yaratıklarından böyle bir şey istememiştir" (255)

Kıyamet gününde Hz. Resulullah ve Ehl-i Beyt İmamları'nın tanıklık edeceğine delalet eden diğer bir ayet de Allah Teala'nın: "De ki: "İstediğinizi işleyin; Allah, peygamberi ve mü'minler işlediklerinizi gö­recektir. Hepiniz, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O size, işlediklerinizi bildirecektir" (256) ayetidir. Bu ayette geçen mü'minlerden maksat da Ehl-i Beyt imamlarıdır.

Bu hususta Ehl-i Beyt İmamları'ndan bize ulaşan rivayetlere baktığımızda, şu elde edilmektedir ki; Allah Teala, ümmetin yaptıklarını peygamber ve onun Ehl-i Beyt'ine, özel vasıtalarla göstermektedir. Numune olarak o rivayetlerden bazılarına değiniyoruz.

 Ebu Besir dedi ki: "Hz. Ebu Abdullah İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "Her sabah iyileriyle kötüleriyle ameller, yani kulların amelleri Hz. Resulullah (s.a.a)'a sunulur. O halde sakının. İşte Allah Teala'nın "...Yapın yaptıklarınızı! Yakında amelinizi Allah ve Resulü görecek..." (257) ayetinin anlamı budur" dedi ve sustu." (258)

Yakup bin Şuayb dedi ki: "Hz. Ebu Abdullah İmam Sadık (a.s)'dan Allah Azze ve Celle'nin "...Yapın yaptıklarınızı! Yakında amelinizi, Allah, Resulü ve mü'minler görecektir..." (259) ayetini sordum. İmam (a.s): "Onlar imamlardır" dedi." (260)

 Sümaa dedi ki: "Hz. Ebu Abdullah İmam Sadık (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum. "Ne olmuş size, niçin Resulullah (s.a.a)'ı üzüyorsunuz?" Bu arada adamın biri, "Nasıl Hz. Resulullah'ı üzüyoruz?" dedi. Bunun üzerine İmam (a.s): "Amelinizin o Hazret'e sunulduğunu bilmiyor musunuz? Amelleriniz içerisinde bir isyan gördü mü üzülüyor. O halde Resulullah'ı üzmeyin ve onu sevindirin" dedi." (261)

O halde bu ayetlerde geçen ümmet ve mü'minlerden maksat, ümmetin tamamı olmayıp sadece Allah Teala'nın özel inayetine mazhar olan Ehl-i Beyt İmamları'dır. Bu, ayetlerde belirtilen görevin mahiyeti ve Ehl-i Beyt İmamları'nın tefsirinden anlaşılmaktadır. Bu lafızların ilk bakışta çoğul anlamı ifade etmesi, delil olduğu yerde özel kişilere tahsis edilmesine engel teşkil etmez.

Zira Kur'an-ı Kerim'de bu tür kullanışlar çoktur. Yani, çoğulu ifade eden lafız kullanıldığı halde, özelin kastedildiği tabirler Kur'an-ı Kerim'in beyan üsluplarından biridir.

Örneğin, "Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekinci­lerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp salih amellerde bulunanlara, bağışlama ve bü­yük ecir va'detmiştir." (262) ayetinde geçen "onunla birlikte olanlar" lafzı ilk bakışta hazretin ashabının tamamını içerdiği halde ashaptan bazılarının kastedildiği açıktır. Çünkü Hazret'in yanında olup da nifak sıfatına bürünenlerin sayısı az değildi.

Yine Kur'an-ı Kerim'in İsrailoğulları'na hitaben "... Sizi hükümdar kıldı..." (263) buyurduğunu görüyoruz. Açıktır ki, hükümdar olan onların sadece bazılarıydı. O halde ilk bakışta çoğulu içeren lafızlardan özel bir kitlenin kastedilmesi Kur'an-ı Kerim'in beyan üsluplarındandır. Yukarıda zikrettiğimiz ayetler de bu numunedendir.

Beşinci Şahid Kur'an-ı Kerim

Kıyamet günü şahitlik yapacaklardan biri de Kur'an-ı Kerim'dir. Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanoğlu hesaba çağrılırken Kur'an-ı Kerim en güzel bir şekilde onun önünde gelecek ve: "Ey Rabbim! Ben Kur'an'ım bu ise senin kulundur. O beni tilavet etmekte kendini yorar, geceleyin uzun uzun beni tilavet eder ve ağlardı. Rabbim! O beni razı ettiği gibi sen de onu razı et" diyecektir.

Bunun üzerine, Allah Azze ve Celle o kula sağ elini uzat diyecek ve sağını kendi rızası, solunu ise kendi rahmetiyle dolduracak, sonra da ona: "İşte bu cennet sana mubah kılınmıştır, oku ve yüksel" denilecektir. O ise okuduğu her ayetle bir derce yukarı çıkacaktır." (264)

Altıncı Şahid Bedenin Organları

Kur'an-ı Kerim, kıyamet günü insanın dil, el, ayak gibi organlarının Allah Teala'nın izniyle konuşma imkanını bularak insanın yaptıklarına tanıklık edeceğini belirtiyor.

 Kur'an-ı Kerim şöyle buyurmuştur: "O gün, dilleri, elleri ve ayakları onların yaptıklarına şahitlik edecektir." (265)

Yine şöyle buyurmuştur: "İşte o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıkla­rına şahitlik eder." (266)

Yedinci Şahid Bedenin Derisi

Kur'an-ı Kerim, kişinin bedeninin derisinin de onun yaptıklarına tanıklık edeceğini belirtmiştir.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "Sonunda oraya varınca, kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları hakkında on­ların aleyhinde şahitlik ederler. Derilerine: "Aleyhimize niçin şahitlik ettiniz?" derler. Derileri onlara: "Bizi, her şeyi konuştu­ran Allah konuşturdu. Sizi önce yaratan O'dur ve O'na döndürülüyorsunuz" ceva­bını verirler." (267)

Şunu belirtmeliyiz ki, beden organlarının ve derisinin kıyamet gününde tanıklık etmesinin niteliği bizce bilinmemektedir. Bu gün bile parmak izleriyle suçluların ortaya çıkarıldığı nazara alınınca, Allah Teala'nın sonsuz kudreti karşısında bunun garipsenecek bir şey olmadığı açıktır.

Ancak Ehl-i Beyt İmamları, kıyamet günü aleyhte tanıklık edecek olan organların inkarcıların organları olduğunu, mü'minlerin organlarının ise böyle bir tanıklık etmeyeceklerini belirtmişlerdir.

Bu hususta İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bedenin organları mü'minin aleyhine şahitlik etmeyecektir. Bu sadece ilahi azaba müstahak olanlar için geçerlidir. Mü'minin amel defteri sağ eline verildiğinde onu okuyacak ve zerre kadar zulme uğramayacaktır.

Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Bir gün bütün insanları önderleriyle (İmamlarıyla) beraber çağırırız. O gün kitabı sağından verilenler, işte onlar kitaplarını okurlar. Onlara kıl kadar haksızlık edilmez." (268)

Sekizinci Şahid Melekler

Kur'an-ı Kerim insanın bulûğ çağına erdiğinden itibaren yaptıklarını gözetleyip kaydetmekle görevli olan meleklerin onunla beraber olduğunu ve kıyamet günü olunca da onların tanıklık yapacağını belirtmektedir.

Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Sağında ve solunda, onunla beraber oturan iki alıcı melek, yanında hazır bi­rer gözcü olarak söylediği her sözü zapt ederler." (269)

Yine Hak Teala şöyle buyurmuştur: "Ve herkes beraberinde bir sevk eden ve bir şahid ile gelir." (270)

Dokuzuncu Şahid Amel Defteri

Kur'an-ı Kerim insanın küçük büyük bütün eylemlerinin yazıldığı bir kitabın olduğu, kıyamet günü olunca da o kitabın ortaya konup okunacağını buyurmaktadır.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "...Şüphesiz elçilerimiz, yaptığınız hileleri yazmaktadırlar." (271)

Yine Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: "İnsanların yaptıkları her şey kitaplarda kayıtlıdır. Küçük ve büyük, hepsi satır satırdır." (272)

Yine Hak Teala şöyle buyuruyor: "Her ümmeti diz üstü çökmüş olarak görürsün. Her ümmet kitabına çağrılır. Onlara denir ki: "Bugün, size işlediğinizin karşılığı verilecektir. Bu kitabımız gerçekten sizin aleyhinize konuşur. Biz yaptıklarınızı şüphesiz bir bir kaydediyorduk." (273)

Yine Allah Teala şöyle buyuruyor: "Her insanın boynuna işlediklerini dolarız ve kıyamet günü açılmış bulacağı bir kitap olarak önüne çıkarırız. Kitabını oku, bugün, hesap görücü olarak sen kendine yetersin." (274)

Yine Hak Teala şöyle buyurmuştur: "Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün. Onlar: "Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bı­rakmadan hepsini saymış!" derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez." (275)

Onuncu Şahid Yeryüzü

Kur'an-ı Kerim yeryüzünün Allah Teala'nın izniyle kıyamet günü konuşarak üzerinde olup bitenleri anlatacağını belirtmektedir.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "İşte o gün, yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle kendi haberlerini anlatır." (276)

Bir hadiste şöyle yazıyor: "Hz. Resulullah (s.a.a) Zelzele Sûresi'ni okurken "İşte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır" ayetine gelince, "Yerin neleri anlatacağını biliyor musunuz? Cebrail bana kıyamet günü olduğunda yerin üzerinde vaki olan bütün olup bitenleri anlatacağını bildirdi" buyurdu." (277)

Yine hadislerde, Hz. Resulullah (s.a.a)'in bir yerden orada iki rekat namaz kılmadan ayrılmadığı ve: "Yerin benim namaz kılmama tanıklık etmesi için böyle yapıyorum" buyurduğu nakledilmiştir. (278)

Ebu Kahmas diyor: "Hz. İmam Sadık (a.s)'a: "Kişi, nafile namazlarını bir yerde mi kılmalı, yoksa değişik yerlerde mi kılmalı?" diye sordum. İmam (a.s): "Hayır, değişik yerlerde kılmalı. Zira yer ona tanıklık edecektir" buyurdu." (279)

On Birinci Şahid Zaman Dilimleri

Hz. Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamları'ndan gelen hadislerde, insanın ömrü süresince geçirdiği ay ve gün gibi zaman dilimlerinin de insanın yaptıklarına şahitlik yapacağı bildirilmiştir.

Hz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ademoğluna gelen her yeni gün, ona şöyle seslenir: "Ey Ademoğlu! Ben yeni bir günüm, ben sana şahitlik edeceğim. Öyleyse, bende hayır amel işle ki, kıyamet günü senin hayrına tanıklık edeyim. Çünkü sen bir daha beni asla bulamayacaksın." (280)

Yine o Hazret şöyle buyurmuştur: "Gece olunca nida eder, onun sesini insan ve cinlerden başka bütün yaratıklar işitir. O, şöyle der: "Ey Ademoğlu! Ben, bende olan her şeyle birlikte şahitlik edeceğim. Öyleyse, benden bir şey almaya çalış. Çünkü eğer güneş doğarsa, artık bende hayrını artırmaz, yaptığın bir günah için de af dileyemezsin." (281)

Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bilin ki; nasıl ki, Allah Teala sizlere, adil şahid tutarak canınız, dininiz ve malınız için ihtiyatlı olmanızı emretmişse, öylece kendisi de kulları hakkında ihtiyat ederek onlara şahidler tayin etmiştir. O halde kendinizle ilgili işlerde şahid tutunuz. Allah Teala'nın da her kuluna bütün yaratıklarından şahidleri ve takipçileri vardır. Onlar, o kulu önünden ve arkasından korur ve onun yaptığı amelleri, konuştuğu sözleri ve bakışlarını kaydederler. Onun bulunduğu yer parçası da Rabbinin onun leh veya aleyhine olan şahidlerindendir. Geceler, gündüzler ve aylar da Allah'ın onun leh veya aleyhine tanıklık yapacak şahidleridir. Kulun amellerini zapteden melekler de Allah'ın kulunun leh veya aleyhine tanıklık edecek şahidleridir. Nice saadetli kişiler var ki, kıyamet günü bunların tanıklığı ile saadete ererler, nice de bedbaht kişiler var ki, kıyamet günü bunların tanıklığıyla bedbaht olurlar. Kıyamet günü olunca Allah Azze ve Celle bütün yaratıklarını bir vadide toplayacak, onların tamamı göz önünde olup, nida edenin sesini duyacaklardır. Geceleri, gündüzleri mahşere getirip, yer parçalarını ve ayları kulların amellerine tanıklık etmeye davet edecektir. Kim, salih amel yapmış olursa, organları, üzerinde yaşadığı yer parçacıkları, ömrünü geçirdiği, ayları, yılları, günleri, geceleri ve bütün saatleri onun lehine tanıklık edecek ve böylece o ebedi saadete kavuşacaktır. Kim de kötü amel sahibi olursa, organları, üzerinde yaşadığı yer parçaları, ömrünü geçirdiği ayları, yılları, gündüzleri, geceleri ve bütün saatleri onun aleyhine tanıklık yapacak, böylece o ebedi bedbahtlığa ulaşacaktır. Öyleyse, kıyamet günü için amel edin, feryad-u figan günü olup herkesin bir araya toplanacağı gün için azık hazırlayın. İlahi takvayla isyanlardan kaçının ki, kurtuluş beklenilsin. Bilin ki, kim Recep ve Şaban aylarının hürmetini korur ve Allah'ın en büyük ayı olan Ramazan ayına oruç tutarak kavuşturursa, bu aylar kıyamet günü onun lehine tanıklık edip, kendilerinin ihtiramını koruduğunu bildirecekler. O gün bir nida eden: "Ey Receb, ey Şaban, ey Ramazan bu kulun sizde yaptığı ameli nasıldı? Nasıl Allah'a itaat ederdi?" diye nida edecektir. Bunun üzerine, Recep, Şaban ve Ramazan ayları: "Ey Rabbimiz! Bu kulun bizden sana itaat etmek için yardım almaktan başka bir şey yapmadı. Senin fazlına hazırlanmaktan başka bir şey talep etmedi. Senin rızanı ve muhabbetini kazanmak için çaba harcayıp durdu" diye cevap verecekler. Bunun üzerine, Allah Teala bu ayların yönetimiyle görevli olan meleklere: "Siz bu tanıklık için ne dersiniz?" buyuracaktır. Onlar da: "Ey Rabbimiz! Recep, Şaban ve Ramazan ayları doğru söylüyorlar. Bu kulunu, sana itaat etmekte ciddi, senin rızanı kazanmakta çaba gösteren, iyilik ve ihsan işinde koşan biri olarak gördük. O, bu ayları peş peşe oruç tutmaktan sevinç ve neşe duyardı. Onlarda senin rahmetini ve affını arzu ederdi. Senin yasaklarından sakınır, senin teşvik ettiğin şeylere de koşardı. O; karnıyla, şehvetiyle, gözüyle, kulağıyla ve bütün organlarıyla oruç tutardı. O, bu aylarda gündüzleri susuz kalıp oruç tutar, geceleri de uyak kalıp ibadet ederdi. O, bu aylarda fakirlere ve öksüzlere çok yardım ederdi. Onun, senin kullarına çok ihsan ve iyiliği dokunurdu. O, bu aylara güzel arkadaşlık eder, onlardan ayrılırken de güzel ayrılırdı. O, bu aylar sona erdikten sonra senin haramlarına yaklaşmazdı. Bu kulun ne güzel bir kul idi!" cevabını verirler. İşte o zaman, Cenab-ı Hak o kulun cennete götürülmesini emreder. Melekler onu hediyeler ve ikramla karşılarlar. Onu nur bineğine bindirip, bitişi olmayan nimetlere, eskimeyen ve sakinleri çıkarılmayan, gençleri ve hizmetçileri ihtiyarlamayan, neşesi kesilmeyen, yenileri eskinmeyen ve neşesine bulut çökmeyen, eve (cennete) götürürler. Orada onlara ne bir zahmet, ne de bir yorgunluk dokunur. Onlar orada azaptan eman bulurlar, kötü muhasebeden korunurlar. Onların yeri ne de yüce, ne de kerametli bir yerdir." (282)

On İkinci Şahid Amelin Kendi Tecessümü

Kur'an-ı Kerim ayetleri ve Hz. Resul ile Ehl-i Beyt İmamları'ndan gelen hadislerden istifade ettiğimiz diğer bir konu da insanın öldükten sonra berzah aleminde ve kıyamet günü dünyada yaptığı amellerinin tecessüm ederek karşısına dikileceği konusudur. Amelin tecessüm etmesi gerçekte bizzat amelin kendisinin insanın yaptıklarına tanıklık etmesidir.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "O gün herkes yaptığı iyilikleri önünde hazır görür. Kötülükleri de... O gün kendisiyle o kötülüğün arasında uzun bir mesafe olmasını arzular..." (283)

Bu ayeti kerime kıyamet günü bizzat insanın yaptığı iyilik ve kötülüğün tecessüm ederek insanın önünde hazır olacağını ve kötülük işleyenin kendisiyle yaptığı kötülüğün arasında uzun bir mesafe olmasını arzulayacağını buyurmaktadır.

Yine Allah Teala şöyle buyuruyor: "Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar, zaten onlar çılgın aleve atılacaklardır." (284)

Bu ayeti kerime de haksız yere yenen yetim malının kıyamet günü karna tıkınmış ateş şeklinde tecessüm edeceğini beyan buyurmaktadır.

Yine Hak Teala şöyle buyuruyor: "Artık bugün kimseye hiçbir haksızlıkta bulunulmaz. İşlediklerinizden başka­sıyla karşılık görmezsiniz." (285)

Bu ayeti kerimeden insanın kıyamet günü amelinden gayri bir şeyi bulamayacağı anlaşılmaktadır. Bu da insanın amelinin kıyamet günü tecessüm ederek ona döneceğini kanıtlamaktadır.

Hadislere gelince, bu konu daha açık bir şekilde ortaya konmuştur. Hz. Resulullah Kays bin Asim'e şöyle buyurmuştur: "Ey Kays! Şüphesiz seninle beraber defnedilecek bir arkadaşın olacak. Seninle beraber defnedilecek o arkadaşın canlıdır, sen ise ölüsün. Eğer o arkadaşın kerim olursa, sana ikram edecek ve eğer alçak tabiatlı ve cimri olursa sana acı çektirecektir. Sonra o seninle haşrolacak, sen de onunla beraber mahşere geleceksin ve sen ondan gayri kimseden sorulmayacaksın. Öyleyse, o arkadaşının salih olmasına çalış ki, eğer salih olursa, onunla arkadaş olursun, ama eğer fasit olursa, ondan gayri kimseden korkmazsın. İşte o senin kendi amelindir." (286)

Biz berzah aleminden bahsederken bu anlamı ifade eden bir çok hadise işaret ettik. İsteyen o bölüme müracaat edebilir.

Görüldüğü üzere, bu hadiste insanın amelinin tecessüm edip tanıklık yapacağı açık bir şekilde beyan edilmiştir.

Amellerin tecessüm etmesi mantığa aykırı bir olay değildir. Günümüzde, dünyada hiçbir şeyin yok olmadığı sabit olmuştur. Hatta amellerimiz bile çeşitli enerjilere dönüşmektedir. Konuştuklarımız özel ses dalgaları şeklinde havada dağılmaktadır. Dağılan ses dalgaları bir takım engellere, (etraftaki duvarlara ve bizlerin bedenlerine) çarptıktan sonra başka bir enerjiye dönüşmektedir. O enerjinin de defalarca başka şeylere dönüşmesi mümkündür. O halde yapılan ameller yok olup gitmemektedir.

Yine bilim adamlarının yaptıkları deneylere göre, maddede ve enerji arasında yakın bir ilişki vardır. Başka bir deyimle madde ve enerji bir gerçeğin tecellileridirler. Madde yoğunlaşarak cime dönüşen enerjidir. Enerji ise onun dağılışıdır. Dolayısıyla belli şartlar altında birbirlerine dönüşmeleri mümkündür. Bu değerlendirmeye göre, sözlerimiz ve yaptıklarımız ortadan kaybolmamaktadır ve kainatı var edenin emri ile, tekrar bir araya toplanıp cisme dönüşmesi hiçte akıl almaz bir şey değildir.

O halde insanların yaptıkları çeşitli şekillerde zahir olabilirler. İyi ameller nimetlere, kötülükler ise azaba dönüşebilir.

İşte bunun içindir ki, Kur'an-ı Kerim: "Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar ve yakında alevli bir ateşe atılacaklardır." (287) buyurarak, yetim malını haksız yere yemenin, görünürde lezzetli bir yemeği yemek gibi görünse bile,  kıyamet günü ateş yemeğe dönüşeceğine işaret etmektedir.

Hz. Resulullah (s.a.a)'dan naklettiğimiz hadis ise bu gerçeği daha açık olarak ortaya koymuştur.

O halde amellerimizin dış görünüşünün haricinde bir de gerçek yüzü vardır. Amellerin bu gerçek yüzü bu dünyada gizli kalsa da ahirette meydana çıkarak kişinin leh veya aleyhine şahitlik edecektir.

 

 

(237)- Hud: 5

(238)- Ali İmran: 98

(239)- Hac: 17

(240)- Gürer-ül Hikem s. 128

(241)- Nahl: 89

(242)- Kasas: 75

(243)- Maide: 117

(244)- Nisa : 41

(245)- Furkan: 30

(246)- A'raf: 6

(247)- Nisa: 41

(248)- İhticac s. 242

(249)- Bakara: 143

(250)- Hac: 78

(251)- Bakara: 138

(252)- Hac: 78

(253)- Hac: 78

(254)- Usul-u Kafi c. 1 s. 190

(255)- Tefsir-i Nur-üs Sakaleyn c. 1 s. 113

(256)- Tevbe: 105

(257)- Tevbe: 105

(258)- Usul-u Kafi c. s. 219

(259)- Tevbe: 105

(260)- Usul-u Kafi c. 219

(261)- Usul-u Kafi c. 1 s. 219

(262)- Fetih: 29

(263)- Maide: 20

(264)- Bihar-ül Envar c. 7s. 268

(265)- Nur: 24

(266)- Yasin: 65

(267)- Fussilet: 21

(268)- İsra: 71, Bihar-ül Envar c. 7 s. 318

(269)- Kaf: 17, 18

(270)- Kaf: 21

(271)- Yûnus: 21

(272)- Kamer: 52, 53

(273)- Câsiye: 23, 29

(274)- İsra: 13, 14

(275)- Kehf: 49

(276)- Zelzele: 4, 5

(277)- Dürr-ül Mensur: c. 6 s. 380

(278)- El Mizan: c. 6 s. 337

(279)- Bihar-ül Envar c. 7 s. 318

(280)- Bihar-ül Envar c. 7 s. 325

(281)- Bihar-ül Envar c. 7 s. 325

(282)- Bihar-ül Envar c. 7 s. 315, 316

(283)- Al-i İmran: 30

(284)- Nisa: 10

(285)- Yasin: 54

(286)- İlm-ül Yakın c. 2 s. 1079 naklen Emali-i Es-Saduk s. 51

(287)- Nisa: 10

next page

back page