next page

back page

KUR'AN'DA İSMİ GEÇEN PEYGAMBERLER

Kur'an-ı Kerim'de yirmi yedi peygamberin ismi geçmiştir. O peygamberler şunlardır: Hz. Adem, Nuh, İdris, Salih, İbrahim, İsmail, İshak, Yusuf, Lut Yakup, Musa, Harun, Şuayb, Zekeriya, Yahya, İsa, Davut, İlyas, Elyasa, Süleyman, Eyyub, Zülkifl, Hud, Uzeyr, Yunus, Lokman ve Hz. Muhammed (salavatullahi aleyhim ecmain). Peygamber olup da Kur'an'da ismi geçmeyenlerden bazılarının isimleri ise şöyledir: Hz. Hizkil, Danyal, Hızır, İşmuil ve Sadik-ül Vâ'd. (Selamullahi Aleyhim)

ULÜ'L AZM PEYGAMBERLER

Kur'an-ı Kerim'de bazı peygamberler Ulü'l Azm peygamber olarak tanıtılmış, ancak özellikleri belirtilmemiştir.

Allah Teala Peygamberimize hitaben şöyle buyuruyor: "Azim sahibi olan peygamberlerin sabrettiği gibi sabret."(122)

Ulü'l Azm peygamberlerin sayıları ve özellikleri yine hadislerde açıklanmıştır.

Hadislerde, Ulü'l Azm peygamberlerin sayısının beş kişi olduğu ve bunlara, Ulü'l Azm denmesinin sebebi olarak sahip oldukları üstün azim ve iradeye ilaveten, kendilerinin bizzat şeriat sahibi olup, başka bir peygamberin şeriatına tabi olmamaları olduğu kaydedilmiştir.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ulü'l Azm peygamberlerin sayıları beştir: "Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsâ ve Hz. Muhammet (salavatullahi aleyhim ecmain)(123)

Hz. Ebu Abdullah İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Nebilerin ve resullerin efendileri beş kişidir. Onlar resullerden Ulu-l Azm olanlarıdır. Vahiy değirmeni onların ekseni etrafında dönmektedir. Onlar: Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed (Allah'ın selat ve selamı onlara ve bütün peygamberlere olsun) dir." (124)

Yine Sümea'nın Hz. İmam Sadık (a.s)'dan naklettiği bir hadiste, İmam (a.s) yukarıda geçen ayetin tefsirinde azim sahibi peygamberlerin beş kişi olduğunu isimleriyle birlikte sayınca, rivayeti nakleden şahıs İmam'a bu peygamberlerin niçin azim sahibi peygamberler olduğunu sorar. İmam (a.s) ise ona şu cevabı verir: "Çünkü Nuh (a.s) kitap ve şeriatla gönderildi. Hz. Nuh (a.s)'dan sonra gelen her peygamber onun kitap, şeriat ve yolu üzere hareket ederdi. Sonra İbrahim (a.s) Suhuf ve Nuh (a.s)'ın kitabını –onu inkar etmeden- terk etmek desturu ile geldi. Hz. İbrahim'den sonra gelen her peygamber İbrahim (a.s)'ın şeriat, yol ve Suhuf'u ile hareket ederdi. Sonra Musa (a.s) Tevrat, kendi şeriatı, yolu ve Suhuf'u -onu inkar etmeksizin- terk etme desturu ile geldi. Musa (a.s)'dan sonra gelen her peygamber Musa (a.s)'ın Tevrat'ı, şeriatı ve yolu üzere hareket ederdi. Sonra Mesih (a.s) İncil ve Musa'nın şeriat ve yolunun -onu inkar etmeksizin- terki desturu ile geldi. Mesih'ten sonra gelen her peygamber onun şeriat ve yolu üzere hareket ederdi. Nihayet Hz. Muhammed (s.a.a) -önceki şeriatları inkar etmeksizin- Kur'an, kendi şeriatı ve yolu ile geldi. Hz. Muhammed'in helalı kıyamet gününe kadar helaldir, haramı da kıyamet gününe kadar haramdır. İşte Ulü'l Azm peygamberler bunlardır." (125)

Ulü'l Azm olmayan peygamberler ise, kendi şeriat ve kanunları olmayan, ancak mevcut şeriat ve hükümleri iletmekle görevli olan peygamberlerdir. Peygamberlerin çoğunluğu bu gruptandırlar.

Bahsimizin bu bölümünde ilahi elçilerin önderleri olan, bu beş mübarek zatın hayatına özet olarak işaret ederken, efendimiz Hz. Hatem-ül Enbiya Muhammed-i Mustafa (s.a.a)'in peygamberliği konusuna da kısaca değinmeyi uygun görüyoruz.

Hz. Nuh (Aleyhisselam)

Ulu-l Azm ve şeriat sahibi olan peygamberlerin ilki Hz. Nuh'tur. Uzun müddet halkı tevhid inancına davet eden ve bu yolda çok eziyetler gören, ama yılmadan küfür ve putperestliğe karşı mücadele veren bir peygamberdir. Peygamberler içerisinde en çok yaşayan Hz. Nuh olduğu için ona Şeyh-ül Enbiya denilmektedir. Hz. Nuh'un iki bin üç yüz sene yaşadığı nakledilmektedir. Dokuz yüz elli sene halkı tevhid inancına davet etmesine rağmen, çok az iman eden olmuştur. Kavmi içerisinde Hz. Nuh'a en fazla eziyet edenler ve halkın iman etmesine en fazla engel olanlar, toplumun refah düşkünleri ve kendilerini üstün gören müstekbirler olmuştur. Onlar, Hz. Nuh'a: "Sana uyanların basit görüşlü aşağı tabakadan olduğunu gördüğümüz halde, sana nasıl iman edelim"(126) diyerek istihza etmeye kalkıştılar. Hatta o azgın insanlar daha da ileri giderek o şanlı peygambere cinnet geçirmiş dediler.

Allah Teala Kur'an-ı Kerim'de bizzat o Hazret'in ismiyle indirdiği bir sûrede Hazret'in tebliğini ve halkın ona davranışlarını beyan etmiştir.

"Gerçekten biz, acıklı bir azap gelmeden önce onları uyar diye, Nuh'u kavmine gönderdik. Nuh "Ey kavmim! dedi: Muhakkak ki, ben sizin için açık bir uyarıcıyım. Allah'a ibadet edin, O'ndan korkun ve bana da itaat edin! Allah günahlarınızdan bir kısmını bağışlar, sizi belli bir süreye kadar erteler. Şüphesiz Allah'ın tayin ettiği ecel geldiği zaman, artık ertelenmez. Keşke bilmiş olsanız." Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz imana davet ettim. Fakat benim davet etmemin kaçıştan başka onlara hiçbir katkısı olmadı. Doğrusu ben, ne zaman onları bağışlaman için davet ettimse, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve elbiselerine büründüler. Küfürde ısrar ettiler, kibirlendikçe kibirlendiler. Sonra ben onları, yüksek sesle davet ettim. Sonra ben, hem açıkça, hem gizlice onlara anlattım. "Rabbinizden bağışlanma dileyin, O çok bağışlayandır" dedim. O, gökten size bol su yağdırır. Size mallar ve evlatlarla yardım eder, sizler için bahçeler ve nehirler yaratır. Ne oluyor size, Allah'ın büyüklüğünden korkmuyorsunuz? Halbuki O, sizi aşama-aşama yarattı.... onlar çok büyük bir tuzak kurdular. Ve: "Sakın ilahlarınızı (tapındığınız putları) bırakmayın. Hele en büyükleri olan Ved'i, Suva'ı, Yeğus'u, Yeuk'ü ve Nesri asla bırakmayın" dediler. Gerçekten bunlar çok kimseleri yoldan çıkardılar. Ey Rabbim! Artık Sen de o zalimler için sapıklıktan başka bir şey artırma. İşte onlar günahlarından dolayı boğulup ateşe sokuldular. Allah'a karşı kendilerine hiçbir yardımcı bulunamadılar." (127) Böylece, Kur'an-ı Kerim'de ayrıntılı ve ibret verici bir şekilde Hz. Nuh'un kavminin başına gelenler beyan edilmiştir.

Hz. Nuh'un kavmi ıslah olmadı. Aksine, daha da hırçınlaşarak, Hazret'e cismi işkence yapmaya başladılar. Hazret'in onlara bela gelmesi için beddua etmekten başka çaresi kalmamıştı. Allah katından bela gelmesi haberini alınca, gemi yapmak için de emir aldı. Allah'ın gönderdiği meleklerin yardımıyla gemi yapmaya başladı. Yanından geçenler: "Ey Nuh! Peygamberliği bırakıp da marangozluğa mı başladın?!" diyerek onunla alay etmeye başladılar.

Hz. Nuh, onlara cevaben: "Gün gelir biz de sizinle alay ederiz ve acıklı azabın kime geleceğini göreceğiz" buyurdu.

Allah Teala bu olaya işaret ederek şöyle buyurmuştur: "Nuh'a, "Senin milletinden, inanmış olanlardan başkası inanmayacaktır; on­ların yapa geldiklerine üzülme; nezaretimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap. Haksızlık yapanlar için Bana baş vurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır" diye, Allah tarafından vahyedildi. Gemiyi yaparken, milletinin inkarcı ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ederlerdi. O da: "Bizimle alay ediyorsunuz ama, alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz; rezil edecek olan azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ine­ceğini göreceksiniz" dedi." (128)

Nihayet üç katlı büyük bir gemi yapıldı. Birinci kata insanlardan iman edenler, ikinci kata büyük baş, alt kata ise küçük baş hayvanlar yerleştirilecekti.

Belanın nişaneleri, Kufe'de bulunan fırından su çıkmasıyla kendini göstermeye başladı. Yağan yağmur ve nehirlerin coşmasıyla her tarafı su aldı. İman edenler gemiye binerek kurtuldular. Kafirler ise suda boğularak cezalarını buldular.

Allah Teala bu olayı şöyle anlatıyor: "Buyruğumuz gelip tandırdan sular kaynamaya başlayınca, "Her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir" dedik. Pek az kimse onunla beraber inanmıştı. Allah "Oraya binin; yürümesi ve durması Allah'ın ismiyledir, Rabbin bağışlar ve merhamet eder" dedi. Gemi, dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken; Nuh, bir kenarda ayrı kalmış olan oğluna "Ey oğulcuğum! Bizimle beraber gel, kâfirlerle birlik olma" diye seslendi.

Oğlu: "Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır" deyince, Nuh: "Bugün Allah'ın buyruğundan O'nun acıdıkları dışında kurtulacak yoktur" dedi. Aralarına dalga girdi, oğlu da boğulanlara karıştı. Yere, "Suyunu çek!", göğe, "Ey gök sen de tut!" denildi. Su çekildi, iş de bitti; gemi Cudi'ye oturdu. "Haksızlık yapan millet Allah'ın rahmetinden uzak olsun" denildi.

Nuh Rabbine seslendi: "Rabbim! Oğlum benim ailemdendi. Doğrusu Senin vadin haktır. Sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin" dedi.

Allah: "Ey Nuh! O senin ailenden sayılmaz; çünkü kötü bir iş işlemiştir; öy­leyse bilmediğin şeyi Benden isteme. İşte sana öğüt, bilgisizlerden olma" dedi.

Nuh: "Rabbim! Bilmediğim şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Beni bağışla­maz ve bana merhamet etmezsen kaybedenlerden olurum" dedi.

Nuh'a: "Ey Nuh! Sana ve Seninle beraber olan topluluklara bizden bir selamet ve be­reketle gemiden in. Ama bir çok toplulukları da geçindireceğiz, sonra onlara can yakıcı bir azab vereceğiz" denildi." (129)

Hz. Nuh'un oğullarından Sam, Ham ve Yafes kurtulanlardan, Kenan ise boğulanlardan oldu. Kurtuluşa erenlerin sayılarını yüz kişiden az olarak nakledilmiştir.

Böylece, Allah Teala'nın bildirdiği gibi, Hz. Nuh ve ona tabi olanlar gemide bir müddet kaldıktan sonra Allah'ın emriyle tufan durdu, su çekildi ve gemi Musul'da Cudi dağı üzerine demirledi.

 Hz. Nuh'un tufanının cihan şümul olup, dünyanın her yerini kapsadığı söylenmektedir. Buna göre sonraki zürriyet Hz. Nuh ve evlatlarından başlamıştır.  

Hz. Nuh vefat ettiğinde iki bin üç yüz ve bazı görüşlere göre de, bin sekiz yüz yaşındaydı. Onun yerine oğlu Sam vasi ve vekil oldu. Hz. Nuh'un kabri Hz. Ali'nin kabrinin yanında Necef şehrindedir. (Selamun Alâ Nuh'in fil Alemin.)

Hz. İbrahim (Aleyhisselam)

Hz. İbrahim Ulü'l Azm ve şeriat sahibi peygamberlerin ikincisidir. Allah Teala Kur'an'da onu Müslim, halim, Halil ve sıddık gibi vasıflarla övmüştür. Nemrut ve Nemrudiler diyarında canlı ve cansız putlara karşı tevhid mücadelesi veren bir peygamberdir. Dolayısıyla Allah: "İbrahim tek bir ümmet idi" (130) buyurarak, onu övgüsüne mazhar eylemiştir.

Hz. İbrahim'in Veladeti

Babil hükümdarı olan Nemrut'a yıldız ilminden anlayanlar veya bazı rivayetlere göre, geçmiş peygamberlere ait olan kitaplardan haberdar olanlar: "Yakın bir zamanda bir çocuk dünyaya gelecek ve senin saltanatın onun eliyle yıkılacaktır" haberini iletirler. Bunun üzerine; Nemrut, dünyaya gelen her erkek çocuğun öldürülmesini emreder. Böylece yüzlerce belki de binlerce yeni doğan erkek çocuk öldürülür. Nemrud'un bu mezalimini gören Hz. İbrahim'in annesi, Allah'ın inayetiyle Nemrud'un kontrolünden gizli kalan çocuğunu dünyaya getirdikten sonra, şehrin dışında bir mağarada büyütmeye karar başlar. Hz. İbrahim büyüdükten sonra eve gelir ve topluma karışır. Babası Tarıh'ı kaybettiği için, amcası Azer'in himayesine girer. Azer'in mesleği marangozluk olduğundan devamlı put yapardı. Hz. İbrahim Azer'in himayesinde olduğu için ona baba diye hitap ederdi.

Hz. İbrahim'in Putlara Karşı Mücadelesi

Kur'an-ı Kerim; Hz. İbrahim'in, önce baba diye hitap ettiği Azer'den başlayarak putperestlere karşı verdiği mantıklı mücadelesini şöyle beyan etmektedir: "Bir vakit İbrahim: "Ey babam! İşitmeyen görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun? Ey babam! Gerçekten bana, sana gelmeyen ilim gelmiştir. O halde bana uy da seni doğru yola ileteyim. Ey babam! Şeytana ibadet etme. Çünkü şeytan, Rahman olan Allah'a karşı isyan etti. Ey babam! Rahman olan Allah'tan sana bir azap dokunup, şeytana dost olmandan korkarım" dedi.

Babası: "Ey İbrahim! Sen benim ilahlarımdan (taptığım putlardan) yüz mü çeviriyorsun? Yemin ederim ki, eğer (onlara sövmekten) vazgeçmezsen, seni muhakkak taşa tutarım. Uzun bir müddet benden ayrı dur" dedi.

İbrahim: "Ben sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan (putlardan) çekilip ayrılırım da Rabbime dua ederim. Umulur ki, Rabbime dua etmekle bedbaht olmam" dedi." (131)

Hz. İbrahim'in Ateşe Atılışı

 Halk, bir bayram günü şenlik yapmak amacıyla şehrin dışına çıkmışlardı. Şehir boşaldıktan sonra İbrahim put haneye gelir, büyük put hariç, diğerlerini baltayla paramparça eder. Baltayı da büyük putun üzerine asır. Bayram şenliğinden dönen halkın bazıları put haneye gittiklerinde, putların yere serildiğini görürler. Ve birbirlerine: "Bu işi ancak bizim ilahlarımıza (putlarımıza) hakaret eden İbrahim yapabilir" (132) derler. Böylece galeyana gelen bu cahil toplum, o Hazret'i bulup, en ağır şekilde cezalandırmak için hareket ederler.

 Gelin bu ibret dolu olayı Kur'an'dan dinleyelim: "Nemrut ve kavminin ileri gelenleri: "Öyleyse onu insanların gözleri önüne getirin belki (yaptığı işe) şahitlik ederler" dediler.

Hz. İbrahim'i toplumun huzuruna getirdikleri zaman ona şöyle dediler: "Ey İbrahim! Sen mi bunu ilahlarımıza yaptın?!"

İbrahim dedi ki: "Belki onların şu büyüğü yapmıştır. Sorun bakalım onlara eğer söylerlerse." Bunun üzerine vicdanlarına müracaat ettiler de: "Doğrusu siz haksızsınız" dediler."

Sonra yine eski kafalarına döndüler. İbrahim'e: "Sen gerçekten biliyorsun ki, bu putlar konuşmazlar" dediler.

İbrahim: "O halde Allah'ı bırakıp ta size hiç fayda ve zarar vermeyecek şeylere mi tapıyorsunuz! Yazıklar olsun size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Hala akıllanmayacak mısınız" dedi.

Nemrut ve kavmi: "İbrahim'i yakın da ilahlarınızın öcünü alın, eğer bir iş yapacaksınız" dediler.

İbrahim'i ateşe atınca, biz de: "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" dedik. Onlar ona kötülük etmek istediler. Biz onları daha zararlı çıkardık. Böylece Onu da, Lut'u da, âlemler için mübarek kıldığımız yere (Şam'a) ulaştırıp kurtardık. İbrahim'e, buna ilaveten İshak ve Yakub'u da verdik, her birini iyi kimseler kıldık. Onları, buyruğumuz altında insanları doğru yola götüren önderler yaptık; on­lara, iyi işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar, bize kulluk eden kimselerdi." (133)

Nakledilen bazı rivayetlere göre, Hz. İbrahim ateşe atıldıktan sonra Cebrail yanına varır ve ona: "Ey İbrahim, benden herhangi bir isteğin var mı?" diye sorar.

İbrahim: "Ey Cebrail, senden bir şey istemiyorum. Ben Allah'a tevekkül ediyorum" diyerek cevap verir.

Böylece o tevhid kahramanı, teslim ve sebatını Allah'ın huzurunda açığa vurarak büyük bir imtihandan çıkar ve melekleri kendine hayran bırakır.

Yine bazı rivayetlere göre, Nemrut, Hz. İbrahim'i ateşe attıklarında yüksek bir yerden seyretmeye başlar. Hz. İbrahim'i yeşillik bir yerde oturmuş görünce elinde olmadan: "Kendine ilah edinmek isteyen İbrahim'in Allah'ı gibi bir ilah edinsin" der.

Hz. İbrahim'in Hicreti    

Hz. İbrahim Babil'den hicret edip Şam'a gider. O ana kadar hanımı Sara'dan çocuğu olmamıştı. Sonra Mısır hükümdarı tarafından Sara'nın hizmetine Hacer isminde bir cariye takdim olunur. Hz. İbrahim Sara'nın rızasıyla Hacer'le evlenince, bir erkek çocuk sahibi olur. İsmini İsmail koyarlar.

Hz. İbrahim Allah'ın emriyle bir hikmet üzere, Hacer'le İsmail'i Mekke'ye getirir. Anne ve oğlu Kâbe'nin yanında yalnız başlarına bırakıp dönmek isteyince Hacer: "Bizi bu ıssız ve susuz çölde kime bırakıp gidiyorsun" der.

İbrahim: "Sizi buraya getirmemi emreden Cenab-ı Hakk'a emanet ediyorum" diye cevap verir. Ve Kâbe'nin etrafının şenlenmesi ve Ehl-i Beyti için dua edip oradan ayrılır.

Allah Teala bu olaya ve Hz. İbrahim'in duasına işaretle şöyle buyuruyor: "Hani bir zaman, İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl; beni ve oğullarımı put­lara tapmaktan uzak tut. Rabbim! O putlar çok insanları saptırdı; artık bana uyan bendendir, kim de bana karşı gelirse, şüphesiz Sen, çok bağışlayan, çok merhamet edensin. Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını, kutsal evinin yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Onları orada iskan ettim ki, namaz kılsınlar. Rabbimiz! İnsanların gö­nüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle rızklandır. Rabbimiz! Doğrusu Sen gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin." (134)

Bu arada henüz çocukken annesiyle birlikte kuru bir çölde terk edilen Hz. İsmail annesi Hz. Hacer'den su ister. Hz. Hacer, Safa ve Merve dağı arasında oğluna su bulmak için yedi defa dolaşır. Bir de gelir bakar ki, İsmail'in ayaklarının altından su çıkıp akıyor. Bugün o su, zemzem suyu ismiyle bilinmektedir. Zemzem suyunun bereketiyle oralar şenlenir. Carhem isminde bir kabile yanlarına yerleşir. Hacer ve İsmail'le yaşamaya karar verirler.

Ara sıra Hz. İbrahim onlara baş vurur, durumlarını öğrenirdi. Hz. İsmail delikanlılık çağına ulaşınca, Hz. İbrahim, rüyasında oğlu İsmail'i kurban kesmeye memur kılınır. Peygamberin rüyası bir nevi vahiy olduğu için, kesin ilahi emir olduğundan durumu oğluna açar. O da ilahi emre rıza ve teslimiyet gösterir. Mina'da oğlunu kurban kesmek isteyince, Allah: "Ey İbrahim! Rüyanı doğruladın" diye hitap edip, İsmail'in fidyesi olarak büyük bir kurban gönderir. Böylece Hz. İbrahim; kalbindeki ilahi sevginin evlat sevgisiyle kıyaslanmayacak derecede fazla olduğunu göstererek, ilahi imtihandan çıkar ve Allah katından gönderilen koçu kurban keser. Biz Müslümanlar'ın kurban kesmeleri işte bundan dolayıdır.

Allah Teala bu olayı da şöyle anlatıyor: "İbrahim: "Rabbim! Bana iyilerden olacak bir zürriyet ver" dedi. Biz de ona yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik. Çocuk, babasıyla beraber çalışma çağına erişince, İbrahim: "Ey oğulcuğum! Ben rüyamda seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?" dedi. O: "Ey babacığım! Emredildiğini yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi. Böylece ikisi de Allah' a teslim olup, babası oğlunu alnı üzerine ya­tırınca, Biz: "Ey İbrahim! Gerçekten sen, rüyayı doğruladın; işte biz iyi davrananları böylece mükâfatlandırırız" diye seslendik. Doğrusu bu apaçık bir deneme idi. (O, imtihandan çıkınca) Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik." (135)

Nihayet Hz. İsmail büyür ve Carhem kabilesinden bir kızla evlenir. Bu arada Allah'ın emriyle baba oğul Kâbe'yi inşa ederler ve ilahi emir üzere hem kendileri hac merasimini yerine getirir, hem de diğer iman edenlerin hacca gitmelerini emrederler.

Allah Teala bu olaya işaretle de şöyle buyurmuştur: "Hani, İbrahim ve İsmail, Kâbe'nin temellerini yükseltiyor ve: "Rabbimiz! Bunu bizden kabul buyur. Şüphesiz ki, Sen işiten ve bilensin. Rabbimiz! İkimizi de Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olmuş bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi kabul buyur, çünkü tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin" diyorlardı" (136)

Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Yine hatırla ki, biz İbrahim'i: "Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada kıyama duranlar, rüku edenler ve secdeye varanlar için Evimi temiz tut" diye Kâbe'nin yerine yerleştirdik ve insanları hacca çağır; yürüyerek veya binekler üstünde uzak yollardan sana gelsinler" diye ona emrettik."(137)

 Sonra İsmail'in annesi Hacer vefat eder ve Kâbe'nin kenarında defnedilir.

Allah Teala, Hz. İbrahim ve Sara'ya, her ikisinin de tamamıyla ihtiyarladıkları bir dönemde bir erkek çocuk daha verir. İsmini İshak koyarlar.

Allah Teala şöyle buyuruyor:"Andolsun ki, elçilerimiz müjde ile İbrahim'e geldiler, "Selam sana" dediler. İbrahim: "Size de selam" dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi. Ellerini ona uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve içine korku düştü. Onlar: "Korkma, biz Lut milletine gönderildik" dediler. Bu arada, İbrahim'in karısı ayakta idi ve o gülünce; "Ona, İshak'ı ardından da Yakub'u müjdeleriz" dediler. İbrahim'in karısı: "Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı, kocam da ihtiyar olmuşken nasıl do­ğurabilirim? Doğrusu bu şaşılacak bir şey" dedi. Onlar: "Allah'ın işi mi sana acayip geliyor? Bu, Allah'ın siz Ehl-i Beyt'e olan rahmet ve bereketidir. Şüphesiz O, övülmeye layıktır, yücelerin yücesidir" dediler. (138)

Allah Teala'nın bir bahşiş olarak Hz. İbrahim'e ata ettiği Hz. İshak ve Yakup da Hz. İsmail gibi Allah Teala'nın seçkin peygamberlerindendiler.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "İbrahim'e, buna ilaveten İshak ve Yakub'u da verdik, hepsini de iyilerden kıldık. Onları, buyruğumuz altında insanları doğru yola götüren önderler yaptık; on­lara, iyi işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar, bize kulluk eden kimselerdi." (139)

Bilahare Tevhid ilkesinin bu şanlı kahramanı, zamanının müstekbirleriyle savaş etmekle geçirdiği yüce hayatının sonuna ulaşır ve canını tek maşuku olan Rabbinin rahmetine teslim eder. Hz. İbrahim'in vefat ettiğinde yüz yetmiş beş yaşında olduğu nakledilmektedir. Kabri, hanımı Sara ve oğlu İshak'la beraber Filistin'in Halil-ur Rahman Şehrindedir. Allah'ın selat ve selamı üzerlerine olsun.

 

 

(122)- Ahkaf: 35

(123)- Bihar-ül Envar c. 11 s. 33

(124)- Usul-u Kafi c. 1 s. 175

(125)- Usul-u Kafi c. 2 s. 17

(126)- Hûd: 27

(127)- Bkz. Nûh sûresi 1. ayetten 25. ayete kadar

(128)- Hud: 36, 37, 38, 39,

(129)- Hud: 40. ayetten 48. ayete kadar

(130)- Nahl: 120

(131)- Meryem: 42, 43, 46, 48

(132)- Enbiya: 60

(133)- Enbiya: 61. ayetten 73. ayete kadar

(134)- İbrahim 35. ayetten 41. ayete kadar

(135)- Sâffât: 100. ayetten 107. ayete kadar

(136)- Bakara: 127, 128

(137)- Hac: 26, 27

(138)- Hûd: 69. ayetten 73. ayete kadar

(139)- Enbiya: 72, 73

next page

back page