İnsanın yaratılışı ve vücudunun terkİbİ hakkındakİ sözlerİ

İnsan dört tabiat, dört sütun ve dört rükun ile kendisini tanımalıdır.

Tabiatlar: Kan, safra, hava ve balgamdan ibarettir.

Sütunlar: Akıl ve akıldan kaynaklanan kavrama ve ezberleme kabiliyetidir.

Rükunlar: Nur, ısı, ruh ve sudur. İnsanın şekli onun tiynetidir (tabiatıdır). İnsan nur ile görür, ısıyla yiyip-içer, ruh ile hareket eder ve cinsel münasebette bulunur. Su (ve rutubet) ile de tadılacak şeylerin ve yemeğin tadını alır. İşte bunlar insan şeklinin yapısıdır.

Eğer insanın aklı nurla desteklenir, teyid olunursa o zaman insan alim, hafız, zeki, uyanık ve anlayışlı olur. İhlas, tevhid ve itaatta bulunmakla da nerede olduğunu, nimetlerin nereden kendisine ulaştığını, niçin dünyaya geldiğini ve nereye gideceğini anlayacaktır.

Kan insanın vücudunda bazen soğuk, bazen de sıcak olarak dolaşır. Kan sıcak olduğunda (insan sıcak tabiatlı olduğunda) insan sarhoş, azgın, neşeli, katil, hırsız, sevinçli, zinakâr ve kibirli olur. Kan soğuk olduğunda da gamlı, üzüntülü, boynu bükük, zayıf ve unutkan olur. Bunlar hastalığa sebep olan etkenlerdir. Bunlar ilk olarak uygun olmayan bir saatte elverişsiz bir şeyi yeyip içmekle vücuda gelir ve böylece elemli hastalıklara sebep olur.

İmam Sadık aleyhi's-selâm daha sonra şöyle buyurdu:

İnsanın vücud yapısı şöyledir: İnsan, ısıyla yiyip - içer, ısıyla çalışır, rüzgarla (hava yardımıyla) işitir, rüzgarla koklar, suyla yiyecek ve içecekleri tadar, ruhla hareket eder. Eğer mide ısısı olmasaydı yiyecek ve içecekler bedende hazmolmazdı. Hava olmasaydı midenin ısısı artmadığı gibi dışkısı da dışarı çıkmazdı. Ruh olmasaydı geliş-gidiş (hareket) olmazdı. Suyun soğukluğu olmasaydı, midenin ısısı insanı yakardı. Işık olmasaydı, insan görüp anlayamazdı.

İnsanın şekli balçıktandır. İnsanın bedenindeki kemik, yeryüzündeki ağaca benzer; tüy ota, sinir (damarları) ağaç üze-rindeki kabuğa ve kan, yeryüzündeki suya benzer. Susuz yerin kıvamı olmadığı gibi kansız bedenin de kıvamı olmaz. Beyin de kanın yağı ve kaymağıdır.

Yine insanın yaratılışında dünya ve ahiret unsurları birleşmiştir. Allah-u Teala bu iki unsuru terkip ettiğinde insanın yaşama yeri ister istemez yeryüzü oluvermiş ve böylece semavî bir unsur olmaktan çıkıp yere inivermiştir. Allah-u Teala bu iki unsuru birbirinden ayırdığında, yani ecel geldiğinde ahiret unsuru tekrar göğe dönecektir. Öyleyse hayât yerde, ölüm ise göktedir (yani ölene kadar yeryüzünde, öldükten sonra da gökte yaşayacaktır). Çünkü, ruh ile bedenin arasına ayrılık girerek, ruh ve nur, önceki ilk kudretlerine dönecek ve beden de dünya unsurundan olduğu için yeryüzünde bırakılacaktır.


Bedenin bozulmasının sebebi de şudur: Rüzgar (hava), bedenin suyunu emip balçığı kurutur; balçık da ufalanıp çürür ve bunların hepsi ilk hakikatlerine (şekillerine) dönerler. Ruhun hareketi nefisledir; nefsin hareketi ise rüzgarladır (havayladır). Mü'minin nefsi akılla teyid olan bir nurdur. Kâfirin nefsi ise, muziplikten kaynaklanan bir ateştir. Kâfir kendi ateşinin şeklinde (cinsinden)dir. Mü'min de kendi nurunun şeklindedir. Allah tarafından olan ölüm, mü'min için rahmet, kâfir için ise azaptır.

Allah-u Teala'nın, iki çeşit cezası vardır: Biri ruhtan, diğeri ise insanların birbirine musallat olmasından kaynaklanır. Ruhtan kaynaklanan, hastalık ve fakirliktir. İnsanların birbirine musallat olmasından kaynaklanan ise, beladır.

Nitekim, Allah-u Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: "Böylece biz, kazandıkları şeyler (günahlar) yüzünden zalimlerin bir kısmını bir kısmına musallat ederiz (galip ederiz)."[1]

Demek ki, ruhun günahının cezası, hastalık ve yoksulluktur. Bazı insanların bazısına musallat olmasının sonucu ise intikam almaktır. Bunların hepsi mü'minler için dünyevî bir cezadır; ama kâfirler için hem bu dünyada ceza var, hem de ahirette. Bunların tümü, sadece günah sebebiyledir.

Günah şehvetten kaynaklanır; şehvet de mü'minin hata ve unutkanlığından kaynaklanır veya mecbur ve güçsüz olmasının neticesinde olur. Kâfir tarafından vuku bulan şeyler ise kasıt, inkar, tecavüz ve haset sebebiyledir.

Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Kitap ehlinden çoğu kendi-lerindeki hasetten dolayı sizi, iman ettikten sonra küfre döndürmek isterler."[2]

 



[1] - En'âm / 129.

[2] - Bakara / 109.