<%@ Language=VBScript %> Hz.ALİ (2) Sayfa 1

 

2.FASİKÜL   
SAYFA> | Giriş | 1 | 2 | 3
  

ÖNCESİ (1.FASİKÜL)

Biraz daha zamanım olsa ve ecelim biraz daha gecikecek olsa en büyük zorlukları ondan savardım. Muhammed sadık ve emindir. Çağrısına yanıt verin, başarısı için toparlanın, düşmanına karşı koyun. O sizin çağlar boyunca arta kalan onurunuzdur.

Ebi Talip Peygamberi koruyup onun uğruna Kureyş'lilere karşı koyup davasını savunma uğruna, Kureyş'lilere karşı gecesiyle gündüzüyle yaklaşık 42 yıl durduktan sonra vefat etti.

Ebi Talip'in ölümü üzerine Peygamber, Kureyşlilerin zararını savan en büyük dayanaklarından birini kaybettiğini fark etti. Bu duygu Muhammed ile amcası arasındaki karşılıklı iyilik duygularının belirtilerinden başka bir şey değildir, içinde yaşayıp ahlakını aldığı evin sahibidir. Bu duygunun sebeplerinden bir tanesi de, Ebi Talip'i kaybetmekle Muhammed kanıyla kendisini feda edecek, ondan zararları savacak, Kureyş'liler ve onların içerisindeki despotlara karşı sağlam bir sığınak olan taraftarını kaybetti ki, şunları söyledi: Amcam Ebi Talip ölünceye kadar kavmimden bana hiçbir zarar gelmemiştir. Amcasının ölümü üzerine Muhammed'in duyduğu üzüntünün başka bir yorumu olabilir mi? Düşmanlar ne kadar çoğalıp dostlar azalsa da, kötüler ne kadar çoğalıp iyilikseverler azalsa da, sabırlı, dik ve mesajının başarısına inanan Muhammed'teki bu üzüntünün başka sebebi neydi? Evet Muhammed'in başına gelen bu felaket insanın onu koruyup kollayan en değerli olanı kaybetmesiydi. Peygamberin (insan olarak) kendinden bir şey, geçmişinden ve varlığından bir şeyi kaybettiğini fark etmeseydi bu gözyaşları dökülür müydü?...

 

PEYGAMBER VE ALİ BİN EBİ TALİP

 

Peygamber zamanında yıldızlara baktığımız gibi Ali'ye bakardık.

Ömer Bin Al-Hattab

 

Ebi Talip'in evini paylaşan insanlarda (Talip'i evde), sadakat, saflık ve evrene, yaşama olan görüş birliği yeşerir. Bu da daha derin bir kök ve daha geniş dallarla, Peygamber ve önceleri çocuk, daha sonra da genç olan küçüğü ve amcası oğlu Ali Bin Ebi Talip arasında devam eder.

Bütün içtenlik ve yürekle insanlığın anlamlarının doğumuna bakacak olursak, Ali Bin Ebi Talip'in, iyilik mesajı ve bu mesajın taraftarı olarak mümin doğduğunu görebiliriz.

Muhammed'in içinde yetiştiği Talibi evin özellikleri doğumu ile birlikte amcası oğluna doğal olarak geçmiş oldu.

Ali'nin ahlakı babası Ebi Talip'in evinin temellerinde gelişti. Bu evin duvarları Muhammed'ten çıkan ilk sözleri duydu, İslami dava oradan ortaya çıktı. Ali daha dört yaşındayken amcası oğlu onu kucağına aldı ve kardeş oldular. Kasia adındaki hutbesinde Ali, Muhammed'in ona karşı olan taahhüdüne işaret etti. Şöyle diyordu: Allah'ın Peygamberi (SAV)in yanındaki yakın akrabalık ve özel konumumu biliyorsunuz. Ben çocuk iken o beni kucağına aldı, göğsüne aldı, yatağına yatırdı. Hep kokusunu alırdım. Hiçbir sözümde yalan ve hiçbir işimde hata görmedi. Anasından ayrılmış deve yavrusunun annesinin izini takip ettiği gibi onu hep takip ettim. Her gün onun ahlakından bana bir şey verir ve onu yapmamı emrederdi.

Bu da çocuğun faziletli ahlak tohumlarını yakaladığı ilk yıllardır. Ali Muhammed'in yanında kaldıkça Kureyş'lilerden uzak kalıp içinde bulundukları ahlak ve geleneklerini sürdürme dogmatikliklerden uzak kaldı. Güzel bir ortamda ve amcası oğlunun yanında, onun izleyicisi ve yüreğinde sevdiği kişi olarak kaldı. Peygamberin sahabelerinden ve dostlarından hiç kimse (Ali'nin dışında) böylesi bir kardeşliğe ve yakınlığa nail olmadı.

Ali Bin Ebi Talip amcası oğlunun yolunda gözlerini açtı. İbadeti ilk onun namazından öğrendi. Sürekli onun şefkati, sevgisi ve kardeşliğine nail oldu. Muhammed, Ebi Talip'ten yana ne idiyse Ali onun yanında öyleydi. Ali'nin kalbi amcasının oğlunun sevgisiyle çarptı. Dili de ilkin olarak onun söylediği sözleri söyledi. Ezilen Peygamberin yanında durmak için de ergin oldu. Taraftarlarının sevdiği, düşmanlarının saygı duyduğu Peygamberin yetiştirdiği öğrencisi ve kardeşi Ali de onun olgusunun bir parçasıydı.

Davanın ilk çağrısıyla birlikte Kureyşlilerin bir kısmı akla ve mantığa dayanarak putçuluktan kurtulmak için Müslüman oldular, birçok köle ve .ezilen insan ise, Muhammed'in çağrısının getirdiği adalet ile sırtlarmdaki zulmün kamçılarından kurtulmak için Müslüman oldu, Peygamberin zaferinden sonra da, Emevilerin çoğunda olduğu gibi, objektif duruma uymak ve kazanandan yana olmak için Müslüman oldular. Bütün bunlar insanlık açısından önemi ile anlamı değişen ama sonuç itibarıyla mantık ve objektif duruma bağlı olan koşullarda Müslüman oldular. Ancak bütün bunlar karşısında Ali Bin Ebi Talip Müslüman olarak doğdu. Çünkü doğuş ve yetişme şekliyle Peygamberin madenindendir. Doğuş ve ahlak olarak onun bir parçasıdır. Ayrıca İslamiyet'in ruhu ve realitesi açısından içindekileri açıkladığı koşullar diğerlerinin koşulları bakımından çok farklı ve yaşının gerekleriyle bağlantılı değildir; çünkü Ali'nin İslamiyet'i, koşullara bağlılığın getirdiği zorunluluktan daha derindi. Eşyaların madeninden, suyun kaynağından olduğu gibi onun ruhundan geliyordu.

İlk Müslümanların ilk secdeleri Kureyş tanrıları içindi. Ali'nin ilk secdesi ise, Muhammed'in tanrısı içindi.

Onun Müslümanlığı: İyilik sevgisiyle yetişen, Peygamberin koruyuculuğunda büyüyen ve daha sonra adaletin imamı olan bir adamın, en şiddetli dalga ve kasırgalardaki geminin kaptanının Müslümanlığıdır.

 

BU KARDEŞİMDİR

Peygamber, Ali'ye: İsa'ya benzerlik var sende.

Bu olayları rakamlarıyla ortaya çıkarabilmek için, bunu destekleyen, varlığını garantileyen ve Peygamber ile amcası oğlu arasındaki ruhi kardeşliğin boyutlarını ortaya çıkaran bazı hadislerden söz etmemiz gerekir. Bu hadisler Ali'nin hangi düzeye kadar Peygamberin mirasçısı olduğunu, rengini aldığını, izini takip ettiğini, sevgilisi olduğunu, cennetinde ve dilinde yüce olduğunu göstermektedir. Bütün bunlardan sonra Peygamberin Ali'nin önünde, egemenliğinin yaygınlaşmasını sağlayacak İslâm devrimi koşulları içerisinde halifeliğin yolunu açmaya çalıştığını çıkarsamak mümkündür. Ahlakının yüceliği, ayrıntıları üzerinde kuracağı hedefin ve diğer yücelikleri konusunda kendisinin bir tablosunu gördüğü için Ali'nin önünde halifelik yolunu açıyordu.

Al-Batrani, İbni Mesuttan naklederek Peygamberin şöyle dediğini söylüyor;

"Ali'nin yüzüne bakmak ibadettir. "

Bazıları Sa'd Bin Ebi Vakkas'ın dilinden Peygamberin şöyle dediğini naklettiler;

"Ali 'ye zarar veren bana da zarar verir. "

Al-Yakubi yazmış olduğu tarihin ikinci cildinde, Peygamber veda baççından döndükten sonra gece Medine'ye gitmek üzere yola çıktığını söyledi. Cuhfa'mn yakınlarında "Gadir Ham" adındaki yere zilhicce (6) ayının 18'inde vardı. Kalkıp Ali Bin Ebi Talip'in elini alarak;

"Alit mevtası olduklarımın mevlasıdır. Allah'ım onu izleyenlerin destekçisi, onun düşmanlarının düşmanı ol" dedi.

İmam Fahrettin Al-Razi'nin büyük tefsirinde de bu olaydan sonra Ömer Bin Al Hattab'ın Ali ile karşılaştığı ve Ali'ye;

"Kutlarım seni ya Bin Ebi Talip, benim ve bütün müminlerin mevlası oldun" dediğini yazıyor.

Bu hadis, Al-Tarmizi, Al-Nisani ve İmamı Bin Hanbal gibi birçok tarihçi ve bilim adamı tarafından yazıldı. Aynı biçimde 16 sahabe de bunu anlattı. Hassan Bin Sabit Al-Ansari gibi birçok şair de bundan söz etti.

Ve şöyle dedi:

Gadir gününde Peygamberleri onlara seslendi.

"Ham" de seslenen Peygamberi dinle

"Mevlâ'nız ve veliniz kimdir" dedi

Hiçbir tereddüt eden olmadan hepsi şöyle dediler:

"Tanrın bizim mevlamız sen Peygamberimizsin,

Senin bize vasiyetin emirdir."

Bunun üzerine "Kalk ya Ali, ben seni benden sonra imam ve yol gösterici olarak kabul ettim" dedi

"Mevlası olduklarımın velisi budur.

Ona bağlı ve sadık taraftar olun."

Bugünden söz eden şairler arasında Ebi Temmam Al-Tai vardır. Bu vasfa katılanlardan birisi de Al-Kamiyet Al-Asadi olup bir şiirinde şöyle diyor:

Büyüme günü; "Gadir Ham”ın büyümesi

Ona velayeti ilan etti. İtaat edilseydi

O gün gibi bir gün görmedim

Onun gibi bir hakkın kaybolduğunu da görmedim.

İbni Haleviye'nin El-Al kitabında Ebi Mesut El-Hudeyri'den naklen Allah'ın resulü Ali Bin Ebi Talip için şöyle dedi:

"Seni sevmek imandır, seni sevmemek de nifaktır. Seni seven cennete ilk girecek olandır. Cehenneme ilk girecek olan da seni sevmeyendir."

Hadisleri nakledip anlatanların Peygamberin, Ali'ye bakarak şu ibareyi tekrarladığı üzerinde birleşiyorlar:

"Bu kardeşimdir."

Peygamber, bir defasında Ali'ye; "Sen Meryem oğlu İsa'ya benziyorsun ve seni sevmeyen sadece münafıklardır" dedi.

Ebi Hureyre'nin dediğine göre de, Allah'ın resulü sahabeleriyle otururken, "Adem'e bilgisiyle, Nuh'a çabasıyla, İbrahim'e ahlakıyla, Musa'ya münacatıyla, isa'ya yaşıyla, Muhammed'e bilgisi ve hidayetiyle benzeyen birisini istiyorsanız, şu gelene bakınız. Herkes boynunu uzatınca Ali Bin Ebi Talip göründü. " Zeyd Bin Erkam şöyle diyor:

"Allah'ın Peygamberi şöyle dedi; Peşinde gitmeniz durumunda helak olmayacağınız adamı göstereyim mi? Mevlâ'nız Allah, imamınız Ali Bin Ebi Taliptir. Ona destek olup peşinden gidin. "

Bazı yakınları Ali'nin bir sorununu Peygambere şikayet etmeleri üzerine Peygamber şöyle dedi:

"Ali'den ne istiyorsunuz? Ali'den ne istiyorsunuz?... Ali'den ne istiyorsunuz?... Ali benim. Ben de Ali'yim. Kendisi benden sonraki her müminin mevlasıdır."

Peygamber bir defasında Ali'yi Yemen'e gönderdi. Beraberindekiler kendi develerini dinlendirmek için sadaka olan develere binmek isteyince Ali onlara izin vermedi. Bunun üzerine döndükten sonra onu Peygambere şikayet ettiler. Şikayeti Sa'd Bin Malik El Şehit üstlendi:

"Ya Allah'ın Peygamberi, Ali bizi sıkıştırdı, kaba ve kötü davrandı" diyerek yaptıklarını saymaya koyuldu. Daha lafının ortasındayken Peygamber eliyle dizine vurarak şöyle bağırdı; "Ya Sa'd Bin Malik El Şehit kardeşin Ali hakkındaki lafından kastın ne?... Vallahi onun Allah uğruna bir ordu olduğunu biliyorum."

Kureyşlilerin bir kıtlık ve bunalım dönemi geçirdikleri söyleniyor. Muhammed Hamza ve Abbas amcalarına şunları söyledi: Bu kıtlıkta Ebi Talip'in yükünü kaldırmayacak mıyız? Yanına gelip Ebi Talip'in çocuklarının ihtiyaçlarını karşılama işini kendilerine vermesini istediler. Bunun üzerine: Birini bana bırakıp istediğinizi alın dedi. Abbas, Talip'i Hamza da Caferi aldı. Muhammed de Ali'yi alıp şunu söyledi: Allah'ın size seçtiğini ben kendime seçtim. Ali'nin altı yaşından beri Peygamberin yanında olduğunu söylediler. Onu, Abdülmüttalip ölüp yanına aldıktan sonra Ebi Talip'in kendisine yaptığının karşılığı olarak iyilik, şefkat ve iyi eğitimle yetiştirdi.

Bu ve bunun gibi birçok hadisten tartışmasız olarak bir yorum ortaya çıkar. O da; Peygamberin Ali Bin Ebi Talip'e karşı bir çeşit kardeşlik duyması ve Ali'nin bu kardeşlikle dolu olmasıdır. Ayrıca Peygamber, Ali'nin kişiliğinde ortaya çıkan insanlığın yüceliğine ve kendisinden sonra mesajın koşullarını tamamlayabilecek en iyi kişi olmasına dikkat çekmekteydi.

Tartışmasız, ispat edilmiş öykülerden bir tanesi de, Peygamberin varlığının bir parçası olmasını isteyen bu evrensel iradeye yöneltilen ışıktır. Bu irade, Ali'nin hiç kimseyi ortak edemeyeceği özelliklerini ortaya çıkarmak için değişik koşul ve münasebetle? hazırladı.

Örneğin: Ali, daha sonra Müslümanların kıblesi olan Kabe'de doğdu. Kabe'deki doğumu, açıklanmamış olsa dahi islami dava Muhammed'in içinde belirginleştikten sonraydı. Yetiştiği yer Muhammed'in de yetişmiş olduğu babası Ebi Talip'in eviydi.

Ali, Peygamberin ve eşi Hatice'nin namaz kıldıklarını gören ilk kişiydi. Ayrıca genç dahi sayılmazken ilk Müslüman olanlardandı. Babası Ebi Talip'e danışmadan Müslüman olduğu eleştirilince de hemen şunu söyledi; Allah beni Ebi Talip'e danışmadan yarattı. Allah'a kulluk etmek için ona danışmama ne gerek vardır.

İslamiyet uzun bir süre Muhammed'in evinde, kendisi, eşi, amcası oğlu ve taraftarı Zeyd Bin Harise arasında sınırlı kaldı.

Peygamber aşiretinden yakınlarını evinde yemeğe çağırıp İslamiyet'e davet etmek için çağırdığında Amcası Ebi Lehep sözünü kesip diğerlerini gitmeleri için ayaklandırdı. Daha sonra Muhammed onları bir öğle yemeğine daha çağırdı. Yemekten soma Araplar içerisinden kavmine benim getirdiklerimden daha iyisiyle geleni bilmiyorum. Hanginiz bu sorunda bana destek olacak. Birincisinde olduğu gibi ondan uzaklaşıp evini terk etmeye kalkınca Ali hemen ayağa kalkarak (Ki, o zaman daha bıyıkları terlememiş bir gençti.) şunu söyledi: Ben, Ya Allah'ın Peygamberi senin yardımcınım ve senin savaştıklarının düşmanıyım. Haşimiler gülüp bazıları kahkaha attı. Bakışlarını Ebi Talip'ten genç oğluna gezdirmeye başladılar. Daha sonra alay ederek ayrıldılar.

Her savaşta ve her ilerlemede Ali'nin bayrağı Peygamberle birlikteydi. İçindeki yiğitlik kavramını özetleyen atlılığı, kalbi, kanı ve diliyle hep amcası oğlu Peygamberin yanında ve Peygamberlik mesajının başarısının yanındaydı. Dürüst atlılık (Akıncılık) koşulları içerisinde Muhammed'in düşmanlarına yapmadığı kalmadı. Hendek vakasında Peygamber taraftarlarının korkup yürekleri titrediğinde Kureyş kahramanlarının önünde yıkılmaz dağ gibi durdu.

Böylece de dostluğunun iyi yönleri ortaya çıktı. Müslümanlara özgüveni veren ve Kureyşlilerin yiğitlerinin hezimetini getiren girişim Ali tarafından başlatılmıştı.

Uzun süre savaş ve kavgayı sürdürmeleri sonucunda korkutucu, yiğit savaşçılara sahip Hayber surları Ali'nin eliyle açıldığında onun cihadı daha da yüceldi. Özünde Müslümanların Hayber surlarını kuşatması çok uzun sürdü. Bu surların sahipleri, Muhammed önündeki hezimetlerinin Arap yarımadasındaki İsrail oğullarının komplolarının, ticaretlerinin ve liderliklerinin son bulacağına olan inançlarından dolayı ölümcül bir biçimde suru savunuyorlardı. Peygamber, Ebi Bekr Al Sıddık'ı suru açmak için gönderdi. Mümin kahramanın savaşacağı en iyi şekilde savaştı. Ancak suru açamadan geri döndü. Peygamber ikinci gün Ömer Bin Al Hattab'ı gönderdi. Sağlam sur ve şiddetli savaşçılar karşısındaki şansı Ebi Bekr Al Sıddık gibiydi. Bunun üzerine Peygamber Ali Bin Ebi Talip'i yanına çağırıp suru açmasını istedi. Kanında dolaşan inancın bu yeni hizmetin heyecanıyla gitti. Sura yaklaşıp surdakiler karşılarına gelenin hiçbir savaştan geri kalmayan ve hiç kimsenin karşısında dayanamadığı Ali Bin Ebi Talip olduğunu görünce toplu biçimde ona karşı çıktılar. Aralarından birisi onu vurup elindeki kalkanını düşürünce, Ali büyük bir kapıyı alıp kalkan olarak kullanmaya başladı. Sağlam olan bu sur açılıncaya kadar bu kapı onun elinde kalkan olarak kaldı. Savaşçılarının büyük bir çoğunluğu ve başlarında liderleri Al-Haris Bin Ebi Zeynep ölünceye kadar sur açılmadı.

Ayrıca garip bir sorun daha var!...

Tarih boyunca barışı, savaşa yeğleyen zorunlu kalmadıkça savaşmayıp sorunların doğal gidişatında kalmasını isteyerek bir inanç uğruna mücadele eden birçok kahramana rastlamak mümkündür...

Tarihte, ulvi bir ideal ve hedef uğruna şehit olan birçok kahramana rastlamak mümkündür.

Ancak böylesi kahramanlıklar ve şehitlikler olay anında ölüm tablosunu ve ölümü bekleme acısını hayallerde canlandıracak şekilde yavaş gerçekleşmezdi. Tam tersine o anda egemen olan azim ve heyecan içerisinde gerçekleşirdi. Gruplar halinde herkesin gönlünde ve gözü önünde de gerçekleşirdi.

Ali Bin Ebi Talip, kendi inancı olan Muhammed Bin Abdullah'ın inancı, hak, namus ve kardeşliğin korunması uğruna giriştiği ve tarih boyunca bundan daha değerli, daha yüce ve daha güçlüsü bulunmayan ve iki yücenin arasındaki benlik birlikteliğini ortaya koyan amaç için bu macerayı önemsememişti bile.

Kureyşlilerin kötülükleri artıp Peygamberi öldürerek İslamiyet'i yok etme çabasına girişmeleri üzerine, Muhammed: Ebi Bekr Al Sıddık'ın evine gidip Kureyşlilerin komplo kurup kendisini öldürmek istediklerinden, göç edeceğini söyledi. Al Sıddık kendisini de beraberinde götürmesini istedi. O da kabul etti.

İkisi Mekke'den ayrılmaya kalkışınca hiçbir kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde Kureyşlilerin onları takip edeceklerini biliyorlardı. Onun için Muhammed, sorunları kavrama bilgeliğinden hareketle, göçünde Kureyşlilerin kullandığı yollardan alışılagelen zaman dışında gitmeyi uygun gördü. Muhammed'in Mekke'den göç edeceği gece, Kureyş'liler onu öldürmek için güçlü adamlarından büyük bir çete oluşturup gece karanlığından yararlanarak ellerinden kaçmasına izin vermemek için Muhammed'in evini kuşattılar.

Ancak Muhammed, bu göç gecesinde Amcası oğlu Ali Bin Ebi Talip'e yeşil cüppesini giyip yatağında yatmasını söylemiş ve kendisinin diğer insanlara olan ödemelerini yapmak için Mekke'de bir kaç gün daha kalmasını emretmişti.

Ali, Peygamber uğruna bulunacağı her özveride olduğu gibi içinde büyük bir heyecanla Muhammed'in bu emrini yerine getirdi.

Kureyşlilerin adamları, Muhammed'in evini sıkı biçimde kuşattılar, hazır duran kılıçlarına çarpmadan hava dahi çıkamazdı. Küçük bir delikten Peygamberin yatağını gözetlerken hep bir adamın yattığını görüyor ve Muhammed'in kaçmadığına dair rahatlıyorlardı.

Bunların gözleri, gecenin son bölümünde hala Muhammed'in yatağında birisinin yattığını görürken, Peygamber Ebi Bekr'in evinde evin sırtındaki bir takadan çıkıp Gar Sovr'e (7) doğru harekete koyulmuştu. Gerçi Kureyş'in adamları onları takip ettiler ancak Allah iki yüceyi yakalamalarını engellemişti.

Ali bu macerasıyla Muhammed'in bir devamıydı. Bu özverisi de amcası oğlunun tanındığı direniş ruhundan geliyordu. Amcasının oğlunun yatağında kalması da davaya bir hizmet ve uzun mücadeleye bir destek niteliğindeydi. Ayrıca bu macerada imamın karakterinin ve mizacının bir tablosu mevcuttur. Ki, bu olay eşyanın kendi madeninden çıktığı gibi hiç bir çabaya girmeden ortaya çıkmıştır. Kendi yaşındaki birisinin davayı doğru biçimde anlamaya çalışan zihninin bir gelişimidir. Ahlak faziletlerini içermeyen bir yaşamı önemsemeyişi bu olayda mevcuttur. Acı sadakati ve acayip bağlılığı da burada mevcuttur. Ayrıca kendisi ile savaşanlar arasındaki adaleti de mevcuttur. Bununla da kendisinin ölümü ve hicret sahibinin elleriyle mesajın başarısındaki yoksulların ve zayıfların zaferinden bekledikleri bu olayda mevcuttur. Bunların dışında bu olayda Ali'nin olaylar karşısındaki basitliği ve hiç bir yük götürmeyen yumuşaklığı mevcuttur. Ayrıca mertlik, bağlılık, iyilik, cesaret ve Ali Bin Ebi Talip'in temsil ettiği imamın diğer sıfatları olan atlılık (Akıncılık - Feraset) mevcut olup gelecek şehitliğinin bir parçasıdır.

Ali ile Muhammed arasındaki bağlılık ve kardeşlik ilişkileri devam eder. Aralarındaki iyilik, mesajın başarısı uğruna devam eder. Bu alışveriş içinde mevcut olup Muhammed'in Ebi Talip'i tanıdığından, Ali'nin Muhammed'i tanıdığından ve üçünün yiğitlik temelleri üzerinde kurulmuş tek evde buluşmalarından beri gelişmektedir. Talibi evin özellikleri Ebi Talip ve oğlu Ali açısından Muhammed'in dehasını anlayabilmeleri için bir itici güç niteliğindeydi. Bu anlayış sonucunda birinci açısından özveri olarak ikinci açısından da büyük bir düşünce, derin ve kapsamlı bir duygu ve mucizelere benzer bir özveri olarak ortaya çıkmaktadır.

Peygamber bu gerçeği kavrıyordu. Kaynağını mesaja olan sevgisinden alan bir sevgi ile Ali'yi seviyordu. Ayrıca yalnız onu sevmekle yetinmeyip her koşul ve ortam içerisinde onu insanlara da sevdiriyordu ki, gelecek zaman içerisinde ona halifeliğin yolunu açsın. Yalnız insanların, Peygamberin bir devamı olarak değerini kavrayıp beğenerek, severek ve isteyerek seçsinler, sadece Haşimi evinin oğlu ve Peygamberin amcası oğlu olduğu için değil, Peygamber böylesi bir bağı reddetti ve ona karşı her şeyiyle savaşıp onu paramparça etti. Yaptıklarının içerisinde bütün Haşimi'leri (Ki bunlar da tanrı niteliğinde idi) egemenlikten ve dünya şanslarından uzaklaştırdı. Bütün bunların başında da kendini bunlardan uzaklaştırdı.

 

İMAMIN SIFATLARI

Aralarında Zehair Al Ukba'nın yazarının da bulunduğu Ali Bin Ebi Talip'i anlatanlar onun eksiksiz bir erkeğin sıfatlarına haiz olduğunu, boyunun normal ama kısa boyluya meyilli olduğunu söylerler. Koyu esmer, uzun ve beyaz sakallıydı. Gözleri yuvarlak ve iriydi. Güzel ve belirgin biçimde güleç olup sürekli tebessüm halindedir. İnce ve gümüş bir sütun gibi boynu vardı. Geniş omuzlu yırtıcı aslanınki gibi bir omuza sahip olup sanki birbirinin içine girmişçesine pazusu kolundan ayırt edilmezdi. Elleri kaba ve fazlasına kaçmadan dolgundu. İri ve düzgün bacak kaslarına sahip olup kol kasları da iri ve güzeldi. Peygamberin yürüyüşüne yakın bir şekilde yürürdü. Savaşa girerken hiçbir şeyi önemsemeden koşarcasına girerdi. Ayrıca fiziki güç olarak akıllara durgunluk verecek şekilde güçlüydü. Hiçbir çaba harcamadan bir yiğidi yeni doğmuş bir çocuk gibi tek eliyle kaldırıp yere çalardı. Bir yiğidi kolundan tuttuğunda nefesini kesercesine tutardı. Ne kadar güçlü ve meşhur olursa olsun tutuştuğu her yiğidi alt ettiği bilinir. Bir grup yiğidin kımıldatıp ya da yıkamadığı kapıyı tek eliyle kaldırıp normal bir kalkan olarak kullanabilirdi. Toplu bir kaç adamın kımıldatamadığı büyük bir kayayı tek eliyle oynatırdı. Ayrıca savaş alanında bağırdığında bir sürü yiğidin toplu ve bireysel olarak yürekleri hoplardı. Bunun dışında sert iklim koşullarına dayanacak bir yapıya sahiptir. Hiç önemsemeden kışlık elbiselerini yazın yazlık elbiselerini de kışın giyerdi.

Devamı