<%@ Language=VBScript %> Hz.ALİ (1) Sayfa 1

 

1.FASİKÜL   
SAYFA> | Giriş | 1 | 2 | 3
  

İNSANLIK ADALETİNİN SESİ Hz. ALİ

İnsanlık, uzun ve garip bir tarihe sahiptir. Uzunluğunu oluşturan; Eski insanların, zamanla yeryüzünün ilk günlerine kadar uzanan ömrüdür. Sonrası da, aşamadan aşamaya, yaşamdan yaşama gelen, tarihin ağır ve hantal gelişimidir.

Garipliği ise, bir önsözle ele alınabilecek ya da bir kitapta incelenebilecek olmaktan çok daha fazladır. Garipliğinin en belirgin özelliklerinden; insanlığın şu ya da bu topluluğunun, şu ya da bu şahsın belirli zaman aralıklarında insanlığın en yüksek zirvelerine tırmanışı ile korkunç düşüşler arasında yaşadıklarıdır. Bu zirvelerin böyle kuşatılmış olması göreni korkutacak biçimdedir.

Tarihin üzerinde kurulmuş olduğu matematiksel bir sistem vardır.

Öyle olmasa idi Grek'lerin art arda olan uçurumlarla dolu bir çağda yükselmeleri nasıl yorumlanabilir. Bu yükseliş sırasında elleriyle iyilik ve güzellik tabloları çizen, gerçeğin yüzünü açığa çıkaran, sanatta, bilimde, ahlakta ve bunun gibi birçok düşünsel konuda ve bütün olarak insanın oluşumu konularında esaslar ve kurallar ortaya koyan dahileri aracılığıyla kendilerini ortaya koydular. Her yerden insanların arzularını kabartarak geldikleri, her ovadan tırmanıp silahlarıyla duvarlarına yokluğun gölgelerini yaydıkları büyük şehir Atina yeryüzünde örneği görülmeyen bir şekilde yükselmiştir... Ancak bütün gelenler bu şehri ve içindeki insanlık kemalini görünce, harabeleri arasında boyun eğerek, çocuklar gibi bakıp dinleyip itaat etmeye, şairlerin, filozofların, ressamların ayaklarının bastığı yerleri öpmeye, düşüncenin kutsallaştırdığı toprakları terk etmeye, işgal arzuları sönmüş, süngüleri küçülmüş, sertlikleri yumuşamış, sert barbardan büyük kentin duvarları arasında az çok aldıkları güzelliğin anlamıyla dünyaya insan olarak geri döndüler. Böylece de Grek'ler yaptıkları aracılığıyla en önemli dönemlerin ışıltısını, dünyanın her tarafına yaydılar.

Tarihin bütün olması ise : Şekil olarak birbirinden görünse de, özünde dünya halklarının geçirdiği aşamaların benzerlik arz etmesidir. İnsan topluluklarının hepsinin duyduğu acılı kabusların (Zamanla isimleri değiştirilse de yerle birlikte rengi değişse de) aynı ellerde tutuluyor olmasındandır. Tarihin bu gidişinde, yeryüzündeki insanların zor ve dikenli yollardaki hedefinin (tabii ki, isimler değişse de) bir olmasıdır. Bir bütün olan bu insanlık tarihindeki özde birlikteliği zorunlu kılan temel sorun; insanların toplu ya da bireysel olarak gerçekleştirdiği her ilerleme, insanlığın ve insanın oluşumundan bugüne kadarki bütün çağlarda ve bir bütün olarak tüm insanlığın katkılarıyla dolu olmasıdır. Genel hatlarıyla gelişim aşamalarının öyküsü böyle olduğuna göre, biz Arap olarak bu olayların dokusundaki yerimiz nedir ..? İnsanlığın hizmeti, uğruna tarihin aşamalarındaki katkımız nedir?

Biz bu tarihe katılımda bulunduk... Bir defa dünyada var oluşumuzla katılımda bulunduk. Varlığının birlikteliği ve garipliğiyle insanlık tarihine katılımda bulunduk. Garipliğine olan katkılarımız; özgün tarihimizin en belirgin sayfalarıdır. Tarihimizin belirli gelişim aşamalarında Ali Bin Ebi Talip'in ve onun gibilerinin yaşadığı dönemden sonraki dönemlerde ortaya çıkan ve uçsuz bucaksız yeryüzü çatlaklıkları arasında onun güzel akranlarının ortaya çıkması bu garipliği ortaya koymaktadır. Bu da insanlık tarihindeki herhangi bir zirveye baktığımız gibi bakmamız gereken düşünsel ve içten bir yüceliktir.

Eskiden beri insanın ufuklarını daraltan tek şey varsa o da; insanın, kendini yanlışların egemen olduğu ve kuşak kuşak ilerlemesine rağmen ananelerin yoğunlaştığı sınırlar içerisinde hapsetmesidir.

Kişinin öngörüsünün geniş fersahları, ırak mesafeleri ve yüksek zirveleri görmesini engelleyen de; cahilliğin solunduğu, yoğunlaşıp artarak devam ettiği egemen bulutlardır.

Tarihin birçok aşamasında bu sınırların daralması, insanın yaratıcılığını yok edip sınır ötesi iyilik kaynaklarını görmesini engelledi. Bu bulutlar, egemen olup yoğunlaştıkça insanın dünyada ilerlemesini ve yeryüzünün açıklıkları doğrultusunda daha da koşturmasını engelledi.

İyilik kaynakları, bu gökyüzü, bu dünya, yeryüzünün bu açıkları ve bütün kapsadıklarının çoğu; Sahralardan gelen geçici yağmur bulutları gibi gelip geçen, kuraklıktaki yaşam yağmuru gibi çöllerin kenarlarında yağan, aç ve susuz bir kavime yeşilliği, bereketi ve suyu bırakan yücelerin ellerinden başka bir şey değildir.

Tarihin bu karanlık sayfaları kapanmış, insanın öngörüsünü ve görüşünü sınırlayan yanlışlıklar ve aptallıklar kendileri için ağlamıştır. Ki, zamanında yüceleri kuşatmış, bazılarını hiç kimsenin tahammül edemeyeceği ve gözün göremeyeceği insan toplulukları çemberi içerisinde hapsetmiştir. Bu çember, bütün insanlığı kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Ancak gerçek yüce olan kimse, ne bir taifeye ne de bir ulusa özgü olarak kalmıştır. Socrates : Hintlilerin, Çinlilerin, Arapların, Grek'lerin ve bütün insanlığın olmuştur. Diğer yüceler de aynı şekilde dünyanın malı olmuştur. Ali Bin Ebi Talip de, dünyadaki taifelerden birinin yücesi değildir. Yeryüzü kaynağındaki bütün akranları gibi ayağı adım atabilen herkesindir. Tıpkı güneşin yeryüzünü dağlarıyla, çölleriyle, tepeleriyle, vadileriyle, deniziyle, karasıyla her tarafını aydınlattığı gibi... İnsanların yalnızca ışığıyla aydınlanıp sınır ve duvarlar koymaması gerekir.

Bütün insanlığın tarihinde olduğu gibi doğunun tarihinde de, eski ve orta çağların mantığınca bazılarım yaşamlarında; Kral, komutan, söz sahibi yaptığı, bazılarını ölümünden sonra kahraman ve büyük yaptığı her iki durumda da hesapsız lakaplar taktığı birçok işgalci, katil, soyguncu, aptal ve adi insan vardır. Biz de şimdiye kadar lakap sahiplerinin rekabetiyle dolu kitapların çoğu yüzümüze çarpmaktadır. O katillerin kahramanlıkları ile dolu zemheri gibi soğuk sayfalar, o adilerin büyüklüklerinden bölümler yüzümüze çarpmaktadır. Bu tür yazarlar; okurlarını, kahramanlıkların bu tür insanların davranışlarından başka bir şey olmadığına, yüceliğin de soygunda, gaspta, öldürmede, yıkımda ve toplu katliam sebeplerinin yaratılmasında bir çeşit davranış olduğuna inandırarak cinayetten ve mutluluktan, adilikten ve övünçten, korkunun yaratılmasından, açlıktan ve her türlü korkunç şeyden çığırtkanlık yapmaktadırlar. Onun için ve bu yazarlara esenlik diledikten sonra gerçek bir insan oluşundan dolayı gerçek bir kahramanın kişiliğini topladığımız bu kitabı ele aldık. Arap kütüphanemizde iyi eserlerin çoğaldığı bugünümüzde onlara eklenmesini ümit ediyoruz. Bununla da bazı konulara dikkat çekmek istiyorum.

En önemlisi de; Tarihimiz, insanlık tarihine onur verdiği gibi, Arap olarak bizi onurlandıran yüce insanlığın aydınlığıyla dolu güzel sayfalardan oluşmaktadır.

Ali'yi, çağını ve ondan sonraki çağları araştırırken dikkat edilecek hususlardan bir tanesi de, zalime karşı mazlumun zaferi uğruna olan direnişteki büyük katkısıdır. Köleliğe ve sömürgeciliğe karşı inadı, zaman ve mekanın olanakları çerçevesi içerisinde düzenlemeler yapması ve yasalar koyarak bunların sebeplerini zayıflatması, kanı ve yaşamıyla, değerli olan insanlığın onuru uğruna olan fedakarlığıdır. Böylece de bütün tarihimizin karanlık ve zulüm olmadığını daha açık biçimde görebiliriz. Zifiri karanlıkları içerisinde ışıklar ve hilaller vardır. Bundan da öte, çöllerinde bazen sağanak bazen de yoğun biçimde gökyüzünün boşalttığı yağmurlar vardır.

Tarihimizdeki bu parlak sayfalar, uzun karanlık çağların bizi bağladığı birçok zincirimizi kırarak bir kişinin ya da bir kuşağın bütün insanlık uğruna olan gerçek kahramanlığını kutlayarak, uzun ve uzak erimli amacı (Kendi alanında ve her alanda) insana hizmet olan bir Arap milliyetçiliği ile güçlenerek kendimizi yeniden gözden geçirmemize muktedir kılıyor.

Onun için 14 asır önce Ali Bin Ebi Talip gibi bir adamla ve daha sonra o günkü taraftarları ve öğrencileri aracılığıyla kendi dehasını anlatabilen bir halk; Bugün (Uzay işgalleri çağında) sürekli öne bakan ve arkaya baktığı zaman, vardığı yerde durup dinlenmek, tarihin estirdiği yerde kalmak için değil de uzun tarihi varlığından güç ve azim almak için bakan kafile ile birlikte yol alabilecek bir halktır.

Bunlara ek olarak iki sorun daha vardır. Birincisi : Bu geniş yeryüzündeki bütün halkların insanlık tarihindeki özel sayfalarında kendi yüceltilerine baktığı ve onları çok sıkı biçimde incelediği, kendisini aydınlatacak ibreti ve azmi aldıktan sonra yoluna devam etmesidir. Tarihi olaylardan, kahramanlıklardan ve gerçek yücelerin öykülerinden yoluna devam edecek gücü almasıdır. Bizler neden onların yaptığı gibi yapmayalım.? Değerlendirip karşılaştırdıktan sonra neden bizim yüceltimizi onların yüceltilerinin yanına koymayalım ..? Yapalım!.. Çünkü tarihi öykümüz birdir. Yücelerimiz de hepimizindir...

İkinci sorun ise: Tarihimizi ve insanlarımızı araştırmaya alışık olduğumuz geleneksel düzlemden uzakta, hakikatim öğrendiğim nadir dehalardan birisinin Ali Bin Ebi Talip olmasıdır. Yüceliğinin ekseninde, insan onuruna ve insanın onurlu, özgür yaşamdaki kutsal hakkına olan mutlak inancın bulunduğunu gördüm. Dogmatizmin, çökkünlüğün, geçmiş ya da bugünkü durumların herhangi bir aşamasındaki duraksamanın, yokluğun ve   ölümün   belirtilerinden   başka   bir   şey olmadığını gördüm.

Özünde, gelişimin bir kuralı olan, (sanki doğayı ve yaşamın özünü dile getirmek istermişçesine) Ali'nin şu söylediğini tarihin yücelerinden hiç kimse söylemedi ve aklımıza yerleştiren olmadı; Çocuklarınızı kendi ahlakınıza göre zorlamayın, onlar sizin zamanınızdan başka bir zaman için yaratılmışlardır.

İnsan gidişatının tümünü kapsayan ve her işi denetleyen şu yüce kuralı da, Tarihin yücelerinden daha önce söyleyen ve aklımıza yerleştiren hiç kimse olmamıştır; Dünü ile bugünü eşit olan aldanmıştır. (Duraksamıştır) İbn Ebi Talip burada duraksamanın, sadece insanların dünü ile bugünlerinin eşit olmasıyla gerçekleşebileceğini dile getiriyor. Bu da duraksama bilmeyen yaşamın gidişini takip etmekle mümkündür.

Varlığın adalet deneyimlerinin kendiliğinden kaynaklandığını ve bizzat varolduğunu dehasının ışığıyla çıkaran ve aklımıza yerleştiren hiç kimse Tarihin içerisinde mevcut değildir. Kendi varoluşunu kötü yapan kendi kendine işkence yapar.

Tarihin yücelerinden çok az kişi her türlü tekelciliğin cinayet olduğunu, aç kalan her fakirin bir zengini doyurduğunu, affedilmeyecek günahlardan birinin insanın insana yaptığı zulüm olduğunu uyararak bu bilinçle yasalar yapmış ve kurallar koymaya çalışmıştır.

Tarihin yücelerinden çok az kişi bu ilke ve kuralların tümünü yaşamış, tutarlı düşünsel ve sosyal mezhepler kurmuş, birbirinden bağımsız düşünceler çerçevesinden çıkarak temeli ve kuralı olan bir yapılaşmaya yönelmiştir.

Tüm bunlar olmasa idi, daha sonra Ali'den garip bölümleriyle oluşan bir tarihi öykü nasıl çıkarılabilirdi? Bu öykü genel hatlarıyla Ali'nin yüceliğini ve direnişini ortaya koyan bir öykü oldu. Kötü durumlarıyla korkunç despotluğun, esaretin ve çökkünlüğün egemen olduğu karanlık çağlardaki Arap aleminin yaşadığı devrimin öyküsüydü bu öykü.  Her güçlü (Hayvan güçlülüğü niteliğinde) efendi oldu. Kıyım yapmaya, öldürmeye, gasp etmeye, çalmaya, insanları terörize ederek vurmaya başladı. Her hırsız, yiyenlerle birlikte insanları yemeye başladı.

Her katil, kılıcıyla insanların boyunlarını kuşattı. Her   cahil,   evini   düşünenlerin   kafataslarıyla kurdu.

Her köle, özgür olanları öldürerek kahraman oldu.

Her alçak, yeryüzünde başını dik tutarak yürüyüp yeri   delebileceğini   başının   dağlara   kadar yükseldiğini zannetti.

Bu tür köpeklerin havlayabilen her eniği yaşamlara sınır koyabilecek güç ve söz sahibi oldu. Öyle ki, az çok bu tür zulümlerle birlikte sanki tarihimiz genel insanlık tarihinden ayrılmış gibi oldu. Örneğin : eski çağlarda Deniş adındaki alçak bir diktatör Sirakoz'da egemen idi, Eflatunu köle olarak sattığında dostlarından birisi kalkıp kendisini feda ederek filozofa özgürlüğünü geri vermişti. Babasından daha adi olan küçük Deniş filozofla alay etmek istiyordu. Ama Filozof ikinci seferinde de kurtuldu. Deniş daha sonra onu bir daha öldürmek istediyse de Filozof bir mucize sonucunda sadık öğrencilerinden birisi aracılığıyla kurtulmuştu.

işte Arap aleminin yaşadığı devrim öyküsü de bunun gibidir. Özgürlükçülerin korkunç tehlikelere atıldığı öyküdür. Bunların çoğunluğu da despotizme karşı Ali'nin çizgisini, ahlakını ve direnişini izleyen, Ali'nin öğrencileri ile eski ve orta tarihimizin birçok aşamasındaki destekçileri ile eski ve orta tarihimizin birçok aşamasındaki despotik rejimlere karşı muhalefetin temsilcilerinin öyküsüdür.

Kendisinin, ezilmişlerin ve zayıfların savunma davasını üstlenen mazlum ve ezilmiş insanların ayırımsız, onurlu, kendi arzularıyla yürüttüğü harekettir. Bazılarının değerlendirip iyidir diyerek katıldıkları, bazılarının da serdir diyerek reddettikleri bu uzun hareketin öyküsü, uzun erimli olarak gördüğümüz şekliyle özünde bizzat Ali'nin savaşçılarının kılıç ve hile ile karşılaştıkları öykünün süreç içerisine sıkıştırılmış bir uzantısından ibaret olup yeni bir ışığın altında incelenmesi gerekir. Bununla birlikte bu öykü atalarımızın tarihimizde çizdiği savaşım sayfaları olup geçmişimizdeki kin ve saldırıların bir tazminatıdır.

Öz olarak Arap çerçevesinden hareketle geniş uluslararası çerçeveye, birbirine yakın iki Arap sürecinde, insanın yaratılışından Avrupa'daki kalkınma dönemine kadar olan süreci kapsayan, yüce dehaların içinde yaşadığı, anayasaların konduğu, sosyal siyasi ve ahlaki hareketlenmelerin olduğu uluslararası zaman sınırlarına yöneleceğimize göre İbn Ebi Talip'in bu yasaları koyanların ve hareketlerinin içerisinde önemli bir yerinin olduğunu kavramamız gerekir. Ancak sözünü ettiğimiz bu yer nedir? Bu adamın diğer adamlar arasındaki konumu nedir?

İbn Ebi Talip üzerindeki bütün yazıların tek çerçevede dönmesi, bu çerçevedeki her çözüm ve her tartışmanın bu çerçeveyi aşmaya çalışması durumunda kılıçların eğilinceye kadar, süngülerin kırılıncaya kadar konuşması ve bunları savunanların gökteki kuşlar ve yerdeki aslanlar tarafından parçalanmaya çalışılması bir aptallık değil midir?

Kuşkusuz Ali'nin tarihindeki bu sorunlar başka bir konudur. Çünkü uzak tarihteki bin bir olayla sınırlandırılmıştır. Ancak İbn Ebi Talip'in gerçek yüce yanları bundan çok daha fazladır. İncelenmesi de; Bu adamın ve çağındakilerin gizli yanlarının açığa çıkartılması içindir. Her tartışmanın ve her incelemenin bu çerçevede olması için değildir.

Bu kitapta Ali'nin çağı ile ilgili yeni bakış açıları, dehasını ele alan yeni ve geniş görüşler, insanlık tarihinin sosyal bir olgusu olarak insanın anlamının getirdikleri ve bu anlamın genel tarihi gelişimle birlikte nasıl geliştiğini, bütün bunlardan sonra da çağların düşünürleriyle bazı yanlarını karşılaştırarak insanın Ali Bin Ebi Talip yanındaki anlamını, eski ve orta çağlardaki insanın anlamını içinde barındıran niteliğiyle, ayrıca insanlık tarihindeki belirli dönemlerin sonu ve yeni bir dönemin başlangıcı olması itibarıyla büyük bir devrim olan Fransız devriminin ilkelerini, Ali Bin Ebi Talip'in genel ilkeleriyle karşılaştırarak açıklamaya çalışacağız.

Ayrıca bu kitapta Ali ve Socrates'i tahlil ederek inceledik. Daha sonra da ikisinin ahlak felsefesini ve diğer insani sorunlara bakışlarını karşılaştırarak ele aldık. Bu inceleme Ali'nin bütünsel bir olgu olarak evrenin adaletinin önemli bir yanını temsil ettiğini ortaya koydu. Bu geniş amaçlı araştırma İbn Ebi Talip'in kişiliğindeki tutarlılık derecesini ortaya koyarken onsuz hiçbir araştırma ya da görüşün doğru olmayacağını ortaya koymaktadır.Bu kişinin tutarlılığını, dehşete düşürecek, şaşırtacak bir derecedeydi. Bunun dışında Arap tarihindeki komünleşmenin (Şiileşmenin) anlamı üzerindeki incelemeler söz konusudur. Böylesi dakik bir konuda, birçok yazarın kendisi için kabullendiği yanlışları ortaya çıkardı. Ali'nin orta çağlardaki Arap edebiyatı üzerindeki etkisini ele alan incelemeler, İmam-ı Ali ve Arap milliyetçiliği adı altında özel bir araştırma vardır. Bunun dışında birçok araştırma mevcuttur.

Bütün bu araştırmalara; Araştırmacıların eski tarihimizi inceleyip görüşlerini ortaya koymaları üzerine ayrıntılı biçimde, yöntemleriyle ilgili görüşlerimizle başladık, çağdaşlaşmamız içerisinde, tarihimizi araştırabileceğimiz gerçek sınırlar üzerinde durduk. Sonunda da Arap ve yabancı yazarların Ali Bin Ebi Talip hakkındaki incelemelerini ve bu incelemeler hakkındaki görüşlerimizle bitirdik.

Burada eleştirmenlerin şiirden çok incelemeyi andıran bazı bölümlerde işaret ettiği bir nokta ile ilgili bir sorunu açıklamamız gerekir. Ancak bu konu Avrupalıların imam üzerindeki görüşleri bölümünde ele alındığı için buraya almayacağız ve kendimizi bu sorunu açıklamakla meşgul etmeyeceğiz Bilime zorla dayandırılan, ateşten ısısını, rüzgardan esintisini, ırmaktan yatağını almak isteyen kendilerinin yarattığı ve bilimin yaratıcılığındandır diye iddia ettikleri bir gümbürtünün arkasına sakladıkları acizlik ve takatsızlıktan başka bir şey görmemekteyiz. Buna dikkat çekmemiz gerekir. Çünkü bu inceleme böylesi yöntemlerin sathını değil özünü ele alıyor.

Bu kitapta tarihimizin belirli aşamalarına karşı insaflı davrandığımızı ve kendi özel tarihinden yararlanan kardeşlerimiz gibi genel insanlık tarihinden bizim yararlandığımız ve herkesin yararlandığı gibi sürekli yenilenmekte olan yaşam kervanıyla birlikte yükselen gidişimize yararlı olmak bütün ümidimizdir.

CORC SEM'AN CERDAK

Devamı