<%@ Language=VBScript %> Hz.ALİ (4) Sayfa 2

 

4.FASİKÜL   
SAYFA> | Giriş | 1 | 2 | 3 |   

EGEMENLİK TOPLULUĞUNDUR

- Görüş Alışverişi (Meşveret) olmadan doğru bulunmaz.
- Ben sizlerden birisiyim, sizin haklarınız benim de haklarım, sizin görevleriniz benim de görevimdir.
- Büyük çoğunluğu izleyin, Allah topluluktan yanadır.
- İnsanların yürekleri liderlerinin hazinesidir. Adalet ya da zorbalıktan yana ne koyarsa onu bulurlar.
Ali.

- Kısa, önemli ve gerçek gibi basit ve hatta yürekten çıkma ruhun seslenişi gibi bir söz daha söyledi. Ne acayip şey, Halifelik dostluk akrabalıkla olur mu!

Daha önce sözünü ettiğimiz gibi halifelik İbn Ebi Talip'e gelmeden önce Bir Emevi Krallığına doğru gidiyordu. Veyahut gerçekten bir Emevi Krallığına dönüşmüştü. Egemen olanlar ve bakanlıklarda oturanlar. Soy, yetişme tarzı, yapmaya çalıştıkları mal, rüşvet ve pazarlıklar gibi şeylerden dolayı egemenliğin kendilerinin hakkı olduğuna alıştılar. Aynı biçimde hakkın haklarını, iyi ya da kötü olduğuna bakmadan bu egemenlerin iradelerine kalmış bir şey olarak gördüler. Ezilmiş kitleler ise, bunların gözünde kırbaçlanmak için soyulan ve yük kaldırmak için kullanılan kaldıraçlardan ibarettir.

Buna ek olarak Osman'ın halifeliği, çoğunluğu Emevi'lerden oluşan bu egemenlere ya da sorunlara onlarla aynı gözle bakan taraftarlarına halifelik çerçevesindeki ülkelerde; Malın, rüşvetin, pazarlıkların kamunun yiyeceğini ellerinde tutanların serbest bırakılması, savaşan orduların parayla ya da vaatlerle satın alınması için fırsatlar yaratmıştır. Daha sonra da onlara destek verebilecekleri yakına alıp veremeyecek olanları uzaklaştırmak için fırsatlar doğurmuştur. Devlet, tarihin tanıklığıyla da Cahiliye döneminde olduğu gibi İslamiyet'te de aynı şey olarak kalan Emeviler'in paylaşım kurallarını yaşıyordu. Yönetimde, tekelcilik ve sömürüde onlara yer açıp devlet hazinesinin anahtarını, egemenlik kılıcını ve verdikleri arasında bütün halkı onların ellerindeymişçesine vermeyenlerin hepsine karşıydılar. Halk ise, onların gözünde mal gelmese dahi, genel iyiliğe inanmış, yöneticinin adaletine güvenmiş olacak ya da mürtet (21) olup diğer mürtet olanlarla birlikte adalet ve adaleti gerçekleştirenlere karşı pusuya yatmış Kralın öğrencileri daha hareket edecek olursa onlarla pazarlığa oturur ve kazanmaları durumunda destekler ya da yeni durumu bekleyip pazarlık eder ve onu destekler.

*   *   *

Halifelik İbn Ebi Talip'e Halkın isyan ettiği, adaleti ve kamuya olan eğilimi bakımından tanıdıkları İmamın şahsiyetinde halifeliği desteklemek uğruna ölmeye, ya da yol ne kadar zor olursa olsun ve bu uğurda ne kadar kurban verilirse verilsin cahiliye dönemindeki şanlarını mutlaka geri elde etmek isteyen Emevi unsurundaki krallığı abartılı biçimde destekleyecek duruma geldiği bir dönemde geçmişti. Kendisi ise, halifeliğin kendisine verilmesine pek önem vermiyordu. Ebu Bekir ve Ömer döneminde çok değerli katkılarda bulunmuştu. Osman döneminde de çok nasihatlerde bulunmuştu. Hakkaniyetin oturtulması dışında kendisine biat (22) edilmeyip onlara biat edilmesinden hiç bir zaman şikayet etmemiştir. Tarihten ve kendi sözlerinden olan tanıklıklardan da anlaşılacağı gibi halifeliği, kendisi istememiş, kendisini halifeliğe istemişlerdi. Hiçbir zaman halifeliğin kendisine verilmesi ya da alınmasına önem vermemiştir. Osman'ın öldürülmesinden sonra kendisine biat edilmek istendiğindeki konuşmasında şunları söyledi: Beni bırakın, başkasını seçin. Beni bırakırsanız ben herhangi biriniz gibi getirdiğiniz adamı dinler onun söylediğini yaparım. Ben sizin emrinizde olursam size emir olmamdan daha iyi.

O gün halifeliği kabul etmemişti. Çünkü kendisi onu bir biçime sokmak istiyor halk ise başka bir biçime. Ne kendisi onların istediği gibi nede onlar kendisinin istediği gibiydi. Çünkü kendisinin söylediği gibi: inatçı bir çağ, sert bir zaman iyilik yapan kötü sayılır, zalim olan da şiddetini artırır. Ayrıca, ufuklar karardı, yollar değişti, insanlar karanlıklarda çalışıyor, arzularına göre hareket ediyor. Duyar gibi ama sağırdırlar, konuşur gibi ama dilsizdirler, görür gibi ama kördürler. Görüşüldüğü zaman ne serbestçe doğruyu söyleyebiliyor, ne de zorluk anında güvenilir bir kardeş olabiliyorlar. Kendisinden de istediği gibi hareket edip istediğini yanına almasına tahammül etmeyecek, sürekli serzenişlerde bulunacaklar.

Osman'ın öldürülmesinden hemen sonra ve kendisinin halife olmadan önce herkes kendisine biat etmek için ısrar ederken İmamın yaşadığı gerçek böyleydi. Etkin olanlar ve elit kesim kendisinin istediği iyi yolda olmadıklarını görerek biati kabul edip etmeme konusunda tereddüt ediyordu. Ancak İbn Ebi Talip'i biati kabul etmeye götürecek birçok neden de vardı. Sosyal adalet bir tehlike ile karşı karşıyadır. İnsanlar arasında güçlü olan zayıf olanı yemektedir. Aralarından etkin olan ve yönetici olanların elleri insanların mallarına ve canlarına kastedecek şekilde serbest kaldı. Zengin olanlar ve elit kesim toprakların feodalleştirilmesi ve zenginliklerin tekelle ş tir ilip insanların yutulmasını istiyordu. Böylesi bir durumda. Peygamberin tabiri ile de az sonra bütün sorunlar Kureyş'ten Uğayleme'nin elinde kalacağı bir durumda yönetim merkezinden uzakta kalması mümkün müdür? Bu azınlık kesim çoğunluğu ve toplumu küçük düşürdü, Ali'nin gözünde ise Allah topluluktan yanadır. Böylece tahammül edemeyeceği bir yük getirse de, iyinin kötü sayıldığı bir dönemde bir iyi olarak biati kabul etmek kendisinin görevidir.

Ali şöyle diyor : Bu milletin en azgın ve alçaklarının Allah'ın malını kendilerine kullanması ve Allah'ın kullarını alet olarak kullanması, iyi olanlara savaş açıp kötü olanlardan yana taraf tutması beni üzüp korkutmaktadır.

Ali soyutlanmışlığın topluluğun hizmetinde olmaması durumunda ondan nefret ederdi. Kişi insanlara hizmet edebileceğini bildiği zaman kendini adar. Varlığının amacı toplum fertlerinin yardımlaşarak iyilik içerisinde yaşamasıdır. Ali, insanların İmamı (23) oldu. Ali'nin hükümetini ekonomik, mali, toplumsal politikasını kavrayabilmek için mutlaka tek olan özüne gitmemiz gerekir. O da; egemenliği kaynak ve amaç olarak nasıl kavradığıdır.

*   *   *

Ali Bin Ebi Talip'in gözünde egemenlik, Allah'ın insanlara verdiği ve egemenliğini kurup etkin ve akrabaların istediği gibi sürdürmesi için Allah'ın insanlara verdiği ve daha sonra Emevi'lerde Abbasi'lerde olduğu gibi ve bunun dışında Orta çağ Avrupa'sında Valiyi ya da Kralı Allah'ın yeryüzündeki gölgesi olarak görüp onun iradesinin gökyüzünü yaratanın iradesinden geldiği ve dolayısıyla olabilir ya da olmayabilir diye bakılamayacağı gibi bir hak değildir. Tam tersine, onun gözünde, egemenlik topluluğundur. İyiliğine karşılık istediğine verir ve kötülüğüne ceza olarak istediğinden geri alır. Ali şöyle diyor: Sağlıcakla sana egemenliği vermek için anlaşırlarsa sorunlarına sahip çık, yok eğer kendi aralarında ayrılırlarsa onları bırak. Ayrıca şunları diyor: Bakın, Ben reddedersem siz de reddedin, ben sahip çıkarsam siz de kabul edin Hakkaniyet ve batıl, her birinin kendi taraftarı vardır.

Egemen olan kimsenin egemenliği, en uygun toplumsal yasaları uygulamasından kaynaklanmaktadır. Biat konuşmasında Ali şöyle diyor: İnsanlar!... Ben sizlerden birisiyim size ne düşerse bana da aynısı düşer, size ne olursa bana da aynısı olur. Bir başka konuşmasında da şöyle diyor: İnsanlar!... Ben Vallahi sizden istediğimi sizden önce ben yapmaz isem, sizden engellediğimi sizden önce ben kendimi alıkoymazsam yapmanızı istemeyeceğim.

Böylece de yönetici bizzat kendisi için sözü dinlenmez, tam tersine adaleti ve en iyi toplumsal yasaları uyguladığı için ona uyulur.

Ali Bin Ebi Talip'in gözünde egemenlik egemenin bolluğa varacağı ve zengin olacak şekilde malı alıp daha sonra yakınları, akrabaları, taraftarları arasında paylaşacağı bir kapı değildir. Egemenlik, egemen olan kimsenin insanlar arasında insaflı olacağı ve aralarında azami eşitlik nedenlerini kuracağı, beladan uzaklaştıracağı, çağının kaldıracağı kadar tekelcilik ve sömürüden alıkoyacağı ve egemen olan kimsenin bozguncuların ellerinde mahvolması pahasına da olsa haktan ayrılmayacağı, insanların vicdanlarını egemenin kendi ahlakında ve gidişatında sabit kurallara sahip olacak olan doğruya götüreceği bir kapı olmalıdır. Daha sonra Ali velayeti altındakilerden bazılarına şunları iletti: Egemenliğini mal elde edinecek ya da kendini tatmin edecek bir şey olarak görme, haksızlığın öldürülmesi ve hakkaniyetin yaşatılması olarak gör.

Ali'nin görüşüne göre egemenlik topluluğu azgın kesimden korumalıdır. Çünkü Allah topluluktan y anadır. Egemenlik ne dostluk ne de akrabalıkla olabilir. Bu mantıktan hareketle Ali, Halifeliğin mantığına şaşırarak bizzat gerçeğin kendisi gibi kısa, öz, basit ve bilgece hatta yürekten gelme bir deha pırıltısı olan şunları söylüyor: Garip!... Halifelik, dostluk ve akrabalıkla olur mu hiç!...

Egemenlik Bin Ebi Talip'in gözünde Şanın üzerinde yapılandırıldığı bir soy ya da iktidar koltuklarının kurulup insanları köleleştirmek için alet olarak kullanıldığı köklü bir onur değildir. Çünkü Mütevazılık gibi bir soy ve Bilim gibi bir onur yoktur. Ayrıca cömertlik akrabalıktan daha yakındır. Bunun dışında egemenlik; toplulukların kılıç, ateş, ekmeğinin alı konması ve kanın dökülmesine boyun eğecekleri ne maddi bir güçtür ne de, sevaplarını istediğinden veya cezalarından korktuğu için değil de, tam tersi ibadeti hakkettiği için Tanrısına ibadet eden bir İmam olan egemen kişi; toplulukları korkutarak ya da teşvik ederek boyun eğecekleri manevi bir güçtür. Egemenlik: İyilik doğrultusunda bireyin vicdanına, toplumun vicdanına ve insanlığın vicdanına bir yönelimdir. Egemenlik, görüp hüküm veren egemenin ya yaptıklarını onaylayan ya da ona hükmeden topluluğun aklına bir yöneliştir.

Egemenlik, sorunların rayına oturmasından sonra da görüş despotizmi demek değildir. Görüş alışverişi evladır. Topluluk, egemen olan kişinin belirli bir süre saklanması bizzat toplumun çıkarına olan şeyler haricinde kendilerinden habersiz olarak, hiçbir sırrı saklamamasını ya da hiçbir şeyi yapmamasını isteme konusunda her türlü hakka sahiptir.

Aynı şekilde topluluk kendi çıkarına olan her şey konusunda egemen olan kişiye görüşünü bildirmek için her tür hakka sahiptir. Egemen olan kişinin görevi de, kendi bilgisi dışında, aklına gelmeyen şeyler bu görüşler içerisinde mevcuttur diye bu görüş açılarını ele almaktır. Çünkü Ali'nin dediği gibi değişik görüş açılarını ele alan kişi yanlışlıkları tespit edebilir. Yanlışlıkları tespit edebilen kişi de, doğruyu bulabilir. Topluluğun görüşleri egemen olan kişinin egemenliğinde yararlanacağı ve topluluğun da egemenliği kabul etmede yararlanacağı bir zorunluluktur. Her halükarda pişman olmayacak bir şekilde sorunları çözer. Ali hiçbir yoruma yer vermeyecek şekilde bu gerçekleri kabullenmekte ve şöyle demektedir: Görüş alışverişi yapılmadan doğru olana varılmaz. Yapacağını muammada yapıp halktan gizli, bir şeyi elde etmeye çalışması egemen olan kişinin sıfatlarına hiç bir zaman sığmaz. Onun için de Ali insanlara yönelip kendi haklarından bir tanesi olan bunu açıklayarak şöyle der: Belirgin ve net bir ışığın ışığıyla aydınlanın.

İbn Ebi Talip'in inancına göre halifelik, insanlardan uzaklaşmak, halktan ayrılmak, kibre kapılmak, toplumla bireyin gereksinimleri esnasında ve genel durumlarda gözlerden ırak olmak demek değildir. Tam tersine egemen olan kişiyi insanlara yakınlaştırmak, onlara sevgisini ve alçakgönüllülüğünü göstermek için bir neden olup hiç bir özür ya da gerekçe kabul etmeyecek bir şekilde her şeyiyle onlara gitmesidir.

İnsanlar bu nedenlerden egemen olan kişiye kızacak olurlarsa, kendileri egemen olan kişinin sorunlarını önemsedikleri gibi mutlaka egemen olan kişi de onların sorunlarını önemsemesi gerekir. Çünkü kendisi onlardan yana tutumu onların kendisinden yana aldığı tutumun aynısı olmalıdır. Bununla ilgili olarak Ali şöyle diyor: İnsanların yürekleri liderlerinin hazinesidir. Adalet ya da zorbalıktan yana ne koyarsa onu bulurlar.

Egemenlik İbn Ebi Talip'in inancına göre tutuculuk değildir. Çünkü tutuculuk cömertlik, fazilet, hırçınlığı bırakmak, insanları korumak ve yeryüzünde bozgunculuktan uzaklaşmak uğruna olmadıktan sonra her zaman kınanmıştır.

Her halükarda egemenlik, Bin Ebi Talip'in inancına göre haklarında şunları söylediklerinin hakkı değildir: Egemen olmaları durumunda Kisre ve Kaysar'ın (24) yaptıklarını sizlere yaparlardı., Kurnaz ve gaddar insanlardır. Zulüm ve açlık getirenlerdir. , Rüşvet alanlardır. , Egemenliklerinde yemeği tok olanlara verenlerdir.

Onun için Ali egemenliği yalnız ve yalnız hakkaniyeti kurup haksızlığı yok etmek için kabul etmiştir. Yoksa yaşam onun için fark etmezdi.

Kendisi de, bu ve bunun gibi birçok nedenden dolayı insanlardan egemen olanlardan hesap sormalarını ve denetlemelerini istemekte ve kendilerine hizmetçi olmayan birisini egemen yapmamalarım, diledikleri zaman kızgınlıklarını ve memnuniyetlerini dile getirmelerini tavsiye ediyor ve şunları söylüyordu: Adi olanların egemenliği ele geçirmeleri durumunda, kızıp sinirlenmezseniz ; sürekli hor görülür, küçültülür ve hüsrana uğrarsınız. Zorbalık karşısında kızgınlığı adaletle karşı karşıya bilgece şöyle getirmektedir: İnsanları kızgınlık ve rıza göstermek bir araya getirebilir. Herhangi bir soruna rıza gösterirse onun içine girer, yok ona kızarsa da ondan çıkar.

Bu ve bunun gibi nedenlerden dolayı da halifeliği kendisinden sonra hiç kimseye tavsiye etmemiştir. Çünkü sorun yalnız toplum tarafından çözülmelidir. Kendisinden oğlu Hasan'ı kendisinden sonra halife olarak atamasını istediklerinde, bunu kabul etmeyerek, yönetici ve egemen olan kişide bulunması gereken kerameti, genel özgürlükleri ve insanların istedikleri gibi sorunlarını çözme hakkını açıkça itirafına işaret eden şu sözleri söyledi: Ne size emir veririm ne de yapmanızı engellerim. Siz daha iyi bilirsiniz.

Oğlunu reddettilerse neden halife olarak bırakmaları için onlara emir verecek?...

Kendilerini memnun edecek şeyleri onda bulurlarsa da neden onları engelleyecek?...

Her iki durumda da kendi sorunlarını, gereksinimlerini ve toplumlarının sorunlarım daha iyi bilmezler mi?,..

Kendi istediklerini kendilerinin belirleme hakkı yalnızca onların değil mi?...

Topluluğun özgürlüğüne saygı gösterilmesi ve insanın kendi egemenliğini kendisinin belirlemesinin varacağı hedef budur. İnsanların özgürlüklerine saygı gösterilmesi konusunda Ali, büyük bir çoğunluk kendisini seçtikten sonra bazılarının kabul etmemesi inkar edilmesi anlamına gelmesine rağmen kendisini bile seçip seçmemeleri konusunda özgürlüklerini tanıdı.

Kendisi baskı ya da zorlama yoluyla gelebilecek her şeyi reddetmektedir. Bunlara örnek olarak kendisine biat etmeyi reddedenlerle aralarında geçenler mevcuttur. Kendisi ne şaşırdı ne de tedirginleşti, ne tiksindi ne de, topluluğun iradesine olan kötü etkisini gözünden uzak tuttu. Onun için bunların görüşlerine bağlı kalmalarına izin verdi. Kendisinin bireyin ve topluluğun aynı çerçevede olan haklarına bakışından hareketle kendilerinden   insanları   serbest   bırakmalarını, istedi. Bunun ayrıntıları şöyleydi: Sa'd bin Ebi Vakkas görüşü alınacak birisi olmakla birlikte biat etmeyi  reddetti.  Ali'ye benden  sana  bir kötülük gelmez dedikten sonra onun istediği gibi tavır almasına izin verdi.

Bunların arasında Abdullah Bin Ömer de mevcuttur. Abdullah da biat etmeyi reddetti. Bunun üzerine bozgunculuk yapmayacağına dair birisinin buna kefil olmasını istedi. Kefil i. göstermeyi de reddedince Ali kendisine şunları söyledi: Küçüklüğünde de büyüklüğünde de seni hep kötü ahlaklı olarak tanıdım. Daha sonra da şöyle dedi: Bırakın ben ona kefil olurum. Biat etmeyi reddeden başkaları da vardı. Ali bunlara sadece tek şart olan büyük çoğunluğun iradesine kötülük edip bozgun yaratmamaları şartıyla istediklerini yapabileceklerini söyledi, fakat Devrimcilerden bir grup biat etmeyenleri zorla biat ettirmek istediklerinde, Ali bunu şiddetli biçimde reddetti. Biat konusundaki temel kuralı şu sözüyle dile getirdiği gerçeğe dayanıyordu: Kendi iradesiyle biat edeni kabul ederim. Biat etmeyeni de serbest bırakırım. Ali'nin hükümetinde bireyin özgürlüğü topluluğun özgürlüğüne zarar vermediği sürece garanti altına alınmıştır. Onun için de bu özgürlüğü Zubeyr Bin Al-Avvam, Talha Bin Ubeydullah, Muaviye Bin Ebi Sufyan tanımazken. Sa'd Bin Ebi Vakkas, Abdullah Bin Ömer ve diğerlerine tanıdı. İlk üç kişi kendilerine getireceği mal, şan ve egemenlik için iktidarı istiyorlardı. Onun için de bugün, yarın ve her zaman yeni halifeye karşı koyuyorlardı. Dolayısıyla da bozguna, safların bölünmesine ve insanların eşit olduğu şeyleri ellerinde tutmaya çalışıyorlardı. Ayrıca bunların bozgunu yaratabilecek askerleri ve malları mevcuttu. Ali de bunları kendi başlarına bırakmadı. İmam’a karşı büyük komplo başlığı altında imamın görüşünün doğruluğunu göstereceğiz.

Sonuçta egemenlik topluluğundur. Egemen olan kişinin çıkarı değil de topluluğun çıkarı olmadıkça zorla biat ettirmek söz konusu değildir. Bu da yönetenle yönetilen arasındaki ilişkinin söz ve eylem özgürlüğü konusundaki en değerli kavrayıştır. Böylesi bir durumda İbn Ebi Talip'in kendisinin halka bağlandığı gibi çevresindekilere de aynı şekilde topluma bağlaması en doğal olanıdır. İleride göreceğimiz gibi şiddetli biçimde onları denetlerdi. Kamu haklarını korumak için şiddetli biçimde onları sıkıştırırdı. Görev ve haklar bakımından kendi genel çizgisiyle iç içe olan, ve çağdaş ulusları en ileri yazarlarına uygun olan çok güzel bir adım attı. Bizzat yönetilenin kendisini yöneticinin en üst denetçisi ve yönteminin kaynağı olacak duruma getirmiştir. Birisini bir bölgede ya da bir şehirde yönetici olarak atayacak olursa insanlara okunmak üzere bin ant verirdi. Bu andı okuduktan sonra insanlar bunu kabul ederlerse bu ant insanlarla kendisi arasındaki bir antlaşma niteliği alır, ne topluluk bu antlaşmayı saptırabilir ne de yönetici az ya da çok bu antlaşmayı savsaklayabilir veyahut aykırı davranabilir. Şayet aykırı davranacak olursa Ali hemen bu yöneticiyi cezalandırarak anında bunu uygular.

Devamı