<%@ Language=VBScript %> Hz.ALİ (4) Sayfa 3

 

4.FASİKÜL   
SAYFA> | Giriş | 1 | 2 | 3 |   

ÖZGÜRLÜK VE KAYNAKLARI

- Allah seni özgür yaratmışken başkasına köle olma.
- Sorununu istediğin gibi çözmede özgürsün.
- Hiç bir şeyinizi zorla yapmayın.
- Bu konuda bana biat ettiler etmeselerdi yine başkalarından tiksinmeyeceğim gibi kendilerinden de tiksinmeyeceğim.
Ali.

Özgürlüğe olan bu köklü ve derin inancı, Ali'nin Hükümet, politika ve yönetiminin üzerine kurulduğu temellerde bulabilirsin. Kendisi de bunun ışığında biçti, topladı, emretti, engelledi, savaştı, barıştı, ayırdı, birleştirdi, insanlarla iç içe oldu, çocuklarına bunun ışığında davrandı ve Tanrısına ibadet etti. Özgürlüğe olan bakışı, evrene ve topluma olan genel bakışından kaynaklanmaktadır: Hareket içerisindeki bu varlığın ekseni en yüce iyilik yoludur.

Bu özgürlüğün anlamları ise, toplumun fertlerinin birbirine bağlandığı ilişkilerden kaynaklandığı gibi vicdanlardan gelmektedir. Değişik yerlerde de dayanakları mevcut olup bunların bütünü bir arada olmadan ölçütleri tamamlanmaz. Aklın ve deneyimin vardığı sonuç budur. Aynı zamanda Bin Ebi Talip'in de vardığı sonuçtur bu.

Toplumun bireylerini birbirine bağlayan ilişkiler iki çeşittir: bireysel ve toplumsaldır. İmam, politikasıyla, yönetimi ve hükümetiyle insanlara onurlu bir yaşamı sağlayıp en iyi biçim ve anlamlarıyla özgürlüğü yaşayarak geniş ufuklarına uzanmak için olabilecek bütün fırsatları verdi.

İbn Ebi Talip'in bu alandaki ilk adımı. insanlara hakkaniyeti kurup haksızlığı yıkacağını kendilerinden yakınlığına, akrabalığına ya da bir karşılık bekleyerek topluluğa zarar verecek biçimde taraftarlık yapmalarına güvenerek herhangi bir bireysel reddetmeye ya da günaha başvurmamalarını ikaz etmiştir. Ayrıca halifelikten önce ve sonra sözde ve pratikte bu sorumluluğu ortaya koyan örnekler vermiştir. Ulusuna olumlu yönü gösteren bir çizgi göstermiş olup iyiliğe ve onun oluşum nedenleri üzerinde durulması gerektiğini gösterdi. Bir diğer çizgi olarak uzaktakine ve yakındakine karşı şiddete dayanan aralarından düşman ve kardeş olarak ayırımı yapan olumsuz çizgiyi gösterdi. Ayrıca bütün insanların kendisi hakkında bildikleri zühdü (25) ve alçak gönüllülüğünü ve bunlara bağlı olarak gereken her şeyi yerine getirdiğini biliyordu. Bütün bunlar, hakkaniyeti korumak, zayıfların duygu ve vicdanla korunarak üzerlerindeki zulmü kaldırması ve iyilik olsun diye değil de hakları olduğu için gerekenlerin dışındaki her şeyden insanın kendini soyutlaması uğruna olan çabasıdır. Kendine güveniyordu ve halk arasında arpa ekmeğini bulamayan varken yolun bal süzülen yere yönelmesini, halk arasında yamalı parçayı dahi bulamayan varken ipekli giyeceklere yönelmesini, müminlerin emirinin halkıyla birlikte zamanın zorluklarına katlanmadığının söylenmesini reddediyordu.

Ali, çağının; Yöneticilerinin kendilerini kurtaramadıkları soyuyla övünme zincirinden kendisini kurtarmıştı. Aynı zamanda, mülk, mal, şan, kibir ve yüceltilme arzularından kendini kurtarmıştı. Aklı selim, sosyal gereksinim ve insanlığın iyiliği doğrultusunda olmadığı müddetçe zordan kendini kurtarmıştı. Diğerlerinden farklı olarak yakınlarına ve sevenlerine bir şeyler vermekten kendini kurtardı. Düşmanı ve kendisini sevmeyenlere karşı kin beslemek ve intikam almaktan kendini kurtarmıştı. Vicdanını, inanmadığı hiçbir eylemi ya da istemediği bir söze davet etmemekten kurtarmıştı. Onun için o bir Yüce Vicdandı. Aynı zamanda vücudunu doğal bir zorunluluk olmayan her türlü yiyecek, içecek, giyecek ve barınaktan kurtardı. Bu doğal ve zorunlu ihtiyaç için Beytülmal'dan en azından diğer çalışanlar gibi dahi olsa hiç bir karşılık almıyordu. Gerçek olan öykülerine göre kendisi ve ailesine yiyecek bulabilmek için kılıcını, kalkanını ve eşyasını satmıştır. Bütün bunlara rağmen hakkaniyete zulüm edip haksızlıktan yana itebilecek rüşveti almalarına zorlanmamak için yanında çalışanlara ve valilerine elinden geldiği kadar vermeye çalışıyordu.

İmam bütün bu sorunlardan kendini kurtarmıştı. Dostuna ve düşmanına karşı adaleti uygulayabilmesi için her türlü bağdan sıyrılabilmişti. Bu durumunu kendisi şu sözleriyle dile getiriyor: Şehvetleri bırakan özgür olur.

İnancı ise; Özgürlerin inancıdır. İnanırlar ve inandıkları ışığında davranırlar. Ne gösteriş mevcut ne de dolambaçlık. Ne cezadan korktukları için ne bir sevap bekledikleri için.

İnsanlara özgürlüğün sağlanması, birinci derecede çalışarak gerçekleştirilebilir. İmam, yeryüzünde çalışan bir vücudu, cennetteki onurlu bir yüreğe benzetmiş ve iyiler için şunları söylemiştir. Yürekleri cennette, vücutları iştedir. Çalışmanın yararı da, çalışana çalıştığının karşılığını vermeye dayanır. İleride bunu daha geniş açıklayacağız.

Özgürlüğün ve çalışmanın yüceltilmesi için, hiç kimsenin hiçbir işe zorlanmaması şartını koydu. Derin vicdanı onayla birlikte olmayan hiçbir iş özgürlüğe ve ayrıca bizzat işin kendisine karşı bir darbe durumundadır. Şöyle diyor: Hiç kimseyi sevmediği bir işe zorlayamam. Topluluğa yararlı olan işe çağırıp bireysel özgürlüğün korunması üzerinde durmakla yetinmektedir. Çalışmanın sonuçları yalnız ve yalnız çalışana aittir. Gerekçesiz zorlamayı yasaklamaktadır. Irmak zorlanmadan çalışanındır.

Burada, bu alanda tehlikeli bir soruna dikkat çekmek gerekmektedir. İnsan o çağda özgürlük kelimesini ele alacak olursa, İmam ı Ali çizgisi dışında geniş ve genel bir anlamını bulamaz. Özgürlük kelimesi içerdiği her şeyle beraber o çağda köleliğe karşı olmak dışında bir anlama işaret etmez. Özgürlük köleliğin zıttı dır. Özgür kölenin zıttı dır. Ömer bin Al Hattab'ın şu meşhur sözünün gerçek anlamına bakacak olursak, Anneleri onları özgür doğurmuşken sizler ne zaman insanları köle yaptınız. Bu ibarenin, içinde söylendiği zamanın ve Ömer Bin Al Hattab'ı bunu söylemeye iten nedenlerin hepsinin şunun üzerinde birleştiğini görürüz: Ömer, özgür kelimesinden sadece alınıp satılan köleler dışındakileri kastetmektedir.

Özgür yaşam ve davranışta hak sahibi anlamına gelen özgür kelimesi Ömer Bin Al Hattab'ın bu sözünde geçen özgür kelimesi değildir. Buna başka bir şey daha ekleyelim Ömer, bu sözü insanları köleleştirenlere yönelmiş ve onlardan anneleri tarafından özgür doğanları köleleştirmemelerini istemektedir., Bu sözüyle kölelere yönelerek onları alıp satarak köleleştirenlere karşı hareketlenmelerini istememektedir. Böylece Ömer'in sözünde sorun efendilerin iradesine bağlı kalmış, nasihat onlara yöneltilmiş ve zayıf insanların köleleştirilmemesinin daha iyi olduğunu ortaya çıkarıyor.

Ancak Ali Bin Ebi Talip açısından sorun böyle değildir. Özgürlük anlayışı daha geniş ve daha kapsamlıdır. İlk başta onun açık sözüyle buna bir delil getirmek istiyoruz. Daha sonra sözleriyle, vasiyetiyle sözleşmeleriyle birçok yönünü ortaya koyan genel çizgisini ele alacağız. Daha önce sözünü ettiğimiz Ömer'in söylemine karşılık Ali şöyle diyor: Allah seni özgür yaratmışken sen başkasının kölesi olma. Ali'nin kendi kendisine güvenmesini istediklerine nasıl yöneldiğini bakınız. Özgürlüğün özünü ve anlamını ortaya koymaktadır. Varlığının temellerinden biri olan, evrenin doğası gereği özgür doğmuşken kendisi bu doğal hak temelinde hareket etmesi gereğine uyarmaktadır. Bununla, özgürlük hakkını elinden alacak veyahut kısacak her şeye karşı devrim tohumunu ekmektedir.

Okuyucu Ömer Bin Al Hattab'ın sözü ile Ali Bin Ebi Talip'in sözü arasındaki farkı basit sanmasın. Birincisi efendilere yönelerek kimseyi köleleştirmemelerini emrederken ikincisi bütün insanlara yönelerek kendilerinin özgür olduklarını bildirip sorunu onların iradelerine bırakmaktadır. İstedikleri zaman köleleştiren, istedikleri zaman da özgür bırakan efendilerin ellerine bırakmamaktadır. Aralarındaki fark bizce çok büyük olup ayrıntıları değil özü ele almakta olup İmam ile özgürlüğün derinliğini kavrayış şekline işaret etmektedir. Özgürlük bu sözüne göre; doğal kaynağından gelmektedir: kendilerinden bu özgürlüğü almak isteyen ya da vermek isteyenlere hiçbir görüş hakkı tanımadan gerçekten özgür olanların kendi geleceklerini belirleme hakkına sahip özgür insanlardan gelmektedir.

Özgürlüğe olan bu yüce bakışın derinliğinden hareketle, Ali bu sözüyle özgürlüğün tamamıyla ana hatları, çizgileri ve anlamları hiç bir zorlama olmadan belirleyen iç yaşama bağlı bir vicdan işi olduğunu belirlemektedir. Çünkü ne kendiliğinden ne de dışarıdan gelmekte, içten gelmektedir. Böyle olduğuna göre, hiç kimse bu alanda zorlanamaz. Çünkü böylesi bir şey anlamsızdır ve hiç bir etkiye sahip değildir.

Dolayısıyla Ali ve Ömer'in iki sözü arasındaki fark, biçimsel değil köklü bir farktır. Birinde; Sorunları, kendilerini alıp satanların elinde bulunan özgür kişiler mevcuttur. Böylesi bir özgürlük bağımlı bir özgürlük olup böylesi kişiler de konuklandırılmış özgürlerdir. Bu özgürlük, biçimsel bir özgürlük olup doğal kaynağından gelmemekte, tam tersine sınırları vicdan ve kişiliğin dışında belirlenen bir özgürlüktür. Böylesi özgürler de, vicdanlarını bir yana bırakarak anlaşmalara bağlanmış özgürlerdir. Diğerinde ise; sorunları bizzat insan doğasına bağlı olan özgür kişiler mevcuttur. Bu özü ve kaynakları itibariyle özgür bir doğadır. Böylece özgürlük mutlak bir şey olup kabul ya da ret sınırları insanın iç yaşamı ve vicdanına bağlıdır. Buradaki özgür kişiler ikna ve olumluluk içerisinde kabul ya da reddi seçmekte özgürdür. Özgürlük bu ulvi anlamıyla devrimleri yaratıyor, uygarlıkları kuruyor ve insanlar arasındaki ilişkileri yardımlaşma ve iyilik temelinde kurup bireyleri ve toplulukları iyiliğe çekiyor. Çünkü bağlılık iki tarafı da ikna ve kabul içerisinde ise doğal bir bağlılık oluşur.

*   *   *

Ali'nin özgürlük anlayışı bu derin ve dakik anlamı taşıdığına göre özgürlüğün anlamı, çerçevesi, temelinde özel ve genel sorunları ele almak gerekecektir, insanların vicdanlarından, iç yaşamlarına, genel ilişkilerle ilgili her şeye kadar bu temelde ele alınacaktır. İnsan hakları da kuşkusuz biçimde bu temel üzerine kurulacaktır.

Ali Bin Ebi Talip'in kişiliği kendi içinde eksiksiz bir bütünlük arz ettiğine göre bütün yansımaları asil olan son hedef ve gayesinde bütünlük arz edecek şekilde birbiriyle yardımlaşma ve organizasyon içerisinde olduğuna göre neresine bakar ya da yönelirsen özgürlüğün bu anlamını orada bulmak mümkündür. Ancak anlamlarından birisi ya da eylemlerinden herhangi birisinin bu bütünle ya da özgürlük anlayışıyla olan bağını gözden kaçıracak olursan bunu yeniden gözden geçirerek bu şiddetli bağla karşı karşıya olduğunu görebilirsin.

Ali Bin Ebi Talip birbiriyle hiçbir zaman çelişmeyecek bir kişiliktir. Aynı biçimde karakter ve düşünsel olarak çelişkisiz bir yapıya sahiptir. İbn Ebi Talip'in bu önemli yönünü daha önce sözünü ettiğimiz nedenlerle oluşturduğumuz önümüzdeki bölümde ele alacağız.

Ali Bin Ebi Talip'in sözü ve eylemlerinin yukarıda açıkladığımız özgürlük anlayışına bağlamasını sağlayan harekete canlı bir delil istiyorsan, işte sana delil: Bilindiği gibi kadercilik teorisinin bütün doğu dinlerinde önemli bir yeri vardır. Eskilerin felsefelerinde ve tanrıcılık anlayışlarında derin köklere sahiptir. Buna bağlı olan ahlaki kurallar sonucunda bireylerin davranışlarında sınırlı da olsa belirgin bir ize sahiptir.

Yine bilindiği gibi ister İslamiyet'te, ister Hıristiyanlık ve diğer dinlerde özel ve genel, yakın ve uzak olayları bu teori ışığında tahlil eden ve yorumlayan birçok çizgi türemiştir. Olayların bu şekilde yorumlanması sonucunda ahlakta ve davranışlarda sebepçinin sorumluluğunu kaldırıp kadere yıkan özel çizgilerin ortaya çıkması da çok doğaldır.

Bu kaderci çizgilerin özünde, olayların özünü yalnızca kadere teslim eden bir anlayış bulunduğuna göre de seçme yeterliliğini gerektiren ve sonuçta seçileni sorumlu kılan özgürlüğün her türlü anlamını yok etmesi çok doğaldır.

Ali Bin Ebi Talip bizzat bu sorunla karşı karşıya kaldı. Ancak hangi yöntemle bunu karşıladı.

Acaba kader insanları yönlendiriyor (Eski felsefe ve çizgilere göre Kader Allah'ın elidir) diyerek yaşamın sorunlarıyla ilgili gözü önünde olan konularda görüşsüz kalıp olanlarda seçeneksiz mi kaldı?

Bunu söylemiş olsaydı kendi kendisiyle çelişir ve özgürlük konusunda söylediklerinin hiçbir önemi kalmazdı. Derin bir kökten kaynaklanmayan, belirli bir hedefi olmayan, ancak gelip geçici bir anı gibi gerçeği hatırlatan bir sözden öte hiçbir anlamı olmazdı.

Özgürlük konusundaki sözünün gördüğümüz gibi bir yeri olduğuna göre, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde insanın kader tarafından yönlendirildiğine şiddetle karşı çıkacaktır. Kadere de, olanaklarını görebilen, bilen, seçebilen ve kendini yönlendirebilen özgür insanın olanaklarından daha üstün olarak bakmayacaktır.

Peki ne dedi?

Şam yerlilerinden Sıffın savaşına katılan bir şeyhe şunları söyledi: Allah ilerlemeniz durumunda, makamınızda sevabınızı yücelterek hiçbir şeye zorlamadı.

Şamlı şöyle dedi: Kader ve kaza (Yargı) bizi sürükleyip davranışlarımızı belirlerken böylesi bir şey nasıl olabilir?

Bunun üzerine Ali Şöyle dedi: Yazıklar olsun sana Şamalıların kardeşi!.. Belki de zorunlu kader ve kesin bir yargı var diye zannediyorsun. Böyle olsaydı sevap ve ceza olmazdı. Ne bir suçluyu kınamak nede bir iyilik yapana şükretmek mümkündü. Ne iyilik yapanın kötülük yapandan daha fazla sevap hakkeder, ne de kötülük yapan iyilik yapandan fazla ceza hakkederdi.

Ayrıca şunları söyledi: Doğru söylüyorsan seni ödüllendirdik, yalan söylüyorsan cezalandırdık.

Doğru söyleyeni ödüllendirip yalan söyleyeni cezalandıran kişi de kaderci olamaz.

Ali'nin özgürlük anlayışı bu şekilde dakik ve derin bir anlayış olduğuna göre insan haklarının da bu temel üzerinde kurulması gerektiğini söylemiştik. Ali'nin insanlar arasındaki kurallarında bunu açık biçimde görmek mümkündür. Bireylere seçilip geri çekilme, söz ve eylem, onurlu yaşam haklarını kabul ederek hak ve sorumlulukları konusunda hepsini eşit olarak görüyor. Bu özgürlüğe de topluluğun çıkarlarının gerektirdiği sınırlar dışında hiç bir sınır koymuyor.

İmamın insanlar arasındaki öyküsüne daha önceki bölümlerde olduğu gibi ve sonraki bölümlerde açıklayacağımız gibi devam edecek olursak davranış ve kurallarında bu özgürlük anlayışına az ya da çok hiç biçimde ters düşmediğini görmekteyiz. Bu anlayışı genel haklan kurarken teori ve pratikte uyguladığını görüyoruz. Dostu ve düşmanına karşı eşit biçimde bunu uyguladı. Bu bölümün başında insanın istemediği bir şeyi yapmaya zorlanmaması ve hiç kimsenin karşılıksız biçimde çalıştırılmaması konusunda nasıl karar verdiğini görmüştük. Daha önceki bölümde de Kendisine biat etmeleri konusunda bazı insanları nasıl zorlamadığını ve hatalı olduklarından emin olmasına rağmen hatalarını sürdürmeleri için serbest bıraktığını görmüştük. İyisiyle kötüsüyle kendileri bu yolu seçtikten sonra hatalarını sürdürmeleri durumunda da, ne topluluğun çıkarına zarar verecek ne de genel haklara dokunamayacaklarından neden kendilerini zorlasın. Siz helali ve haramı benden daha iyi biliyorsunuz bildiğinizle yetinin. Al-Mağire Bin Şa'ba'ya seslenerek şöyle diyor: Kendi sorununu istediğin gibi çözmene izin verdim.

Bunlardan bir başka örnek daha: Habib Bin Müslüm Al-Fehri yanına gelerek şöyle dedi: İnsanların sorunlarını bırak, kendi kendilerine çözsünler. Ali şöyle dedi: Sana ne bu sorundan? Sen orada değilsin ve bu sorunun harcı değilsin. Bunun üzerine Habib ayağa kalkarak şöyle dedi: Vallahi beni sevmediğin bir yerde göreceksin.

Bu sözde birisinin bütün insanlar ve o çağın hepsi Ali Bin Ebi Talip'e düşman iken onu nasıl açıkça tehdit ettiği okuyucudan gizli değildir. Ancak Ali ne yaptı? Yapabilecekken, ona böylesi bir tehdidi savurdu diye emir verip onu öldürttü mü yoksa ona düşmanlık etme özgürlüğünü elinden alarak onu hapse mi attırdı?

Ne yaptı?

Bunların hiçbirini yapmadı. Tehdit sahibine bakarak adaletine güvenip diğerlerinin söz ve eylem hakkını kabul eden birisinin lehçesiyle şunları söyledi: Adamlarını ve atlılarını da göndersen senden ne çıkar. Üzerime gelirsen ben Allah'tan sana karşı bir şey gelsin istemem. Git ve elinden geleni yap.

Bunlara dostuna ve düşmanına ne kadar geniş ve hoşgörülü bir özgürlük tanıdığını anlatan diğer olayları da ekleyebiliriz. Bu olaylardan birinde bazı insanlar Hicaz ve Şam'dan Muaviye'ye katılmak üzere göç edenler vardı. Ali onları engelleyip alıkoymuyor ya da önlerine geçip kandırmıyordu. Kendi görüşüne göre onlar özgürdürler tahayyül ettikleri gibi yapar ve görebildikleri doğrultuda giderlerdi. Ali şöyle diyor:

Allah'ım geri dönen sevap kazansın, hatırlayan uyansın diye ben onlara doğru yolu gösterdim, uyarıp hatırlatarak onların başarılı olmalarına özen gösterdim. Kimse sözümü dinlemedi. Allah'ım bir daha onlara tekrar ediyorum...

Kendisi onlara doğru yolu göstererek hiç zorlamadan onları özgür bıraktı. Bu hakkı özgürce kullandılar. İsteyen doğru yola geldi, istemeyenin de önünde geniş ve düz bir Şam yolu mevcuttur. Orada Muaviye onu beklemekte olup ona istediğini vermektedir.

Medine'deki adamı Sehl Bin Hanif Al Ansan kendisine halkın bir kısmının Muaviye'ye katıldığını söylediğinde şöyle yazarak cevap verdi: Senin yanından bazı adamların Muaviye'ye gittiklerini öğrendim. Sayıları ve imkanları ne olursa olsun üzülme. Kendileri koştukları ve karşılaşacakları bir dünyanın insanıdırlar. Adaleti bildiler, gördüler, duydular, kavradılar ve yanımızda insanların hak konusunda eşit olduklarını biliyor olmalarına rağmen tercih ettiklerine kaçtılar. Uzaklaşıp ezilsinler!... Vallahi hiçbir zorbalıktan nefret etmeyecek ve hiçbir zaman adaleti görmeyecekler!

Ali'nin insanlara geniş özgürlüğü tanıdığına bir başka örnek ise, haricilere karşı olan yöntemidir. Haricilerden kendisinin yanında kalanlara iyi davranıyordu. Aralarından birisinin çıkmaya çalıştığını öğrendiğinde kalması için zorlamıyordu. Yakınlarından hiç kimsenin ona karsı çıkmasına razı olmuyordu. Diğer insanlarla eşit biçimde gölgeden kendilerine düşen payı veriyordu. İstedikleri yere gitmelerine fırsat veriyordu. Özgürlük ilişkilerinin temelidir. İnsanlar da diğer insanlara saldırı ve bozgun dışında sözleri ve pratikleriyle, birine bağlılıkları ya da diğerine düşmanlıklarıyla özgürdürler. Saldırı ve bozgun durumunda ise, acımasız biçimde sınırı koyuyordu.

El-Hirreyt Bin Raşit adında birisi kendisine gelerek kendisini imam olarak kabul etmeyeceğini, namaz kılmayacağını, emirlerine uymayacağını ve kendisinin üzerinde hiçbir hükmünün olmayacağını söyledi. Ali, onu gördüğünü yapmaya özgür bırakmaktan başka bir şey yapmadı. Daha sonra El-Hirreyt Bin Raşit bazı dostlarıyla birlikte ayrıldı. Ali yapabileceği bir durumdayken onların kalması için zorlayıp çıkmalarını yasaklamadı. Bu özgürlüğü kötüye kullanıp suçsuz insanlara saldırmaya ve yeryüzünde bozgunu kendilerine yol olarak seçince Ali, onlara yeryüzüne ve insanlara karşı daha insaflı olanları gönderdi.

Dehşet veren, Ali'nin bundan öte biçimde insanlara özgürlük tanımasıdır. İnsanlar arasındaki bu öyküsü ile özgürlüğün bir insani öz olup hiçbir biçimde erteleme ya da sapmaya mahal vermeyeceğine olan inancı arasındaki bütünlük dehşet verici bir bütünlüktür. En tehlikeli tutumlarda dahi yakınlarına karşı bu özgürlüğü tanımıştır. Yeryüzünü dolduran ve cümle istekleri arasında onun kanını da isteyen bozguncular ve mürtetlere karşı savaşımında bunu tanımıştır. Bütün ölçütler, dengeler ve adalet, hakkaniyet vicdanı buna karşı savaşı kaçınılmaz kıldığında Savaşta İbn Ebi Talip'e taraftar ve yardımcı lazımdı. Ancak bu taraftarların hiç birini savaşa ya da cihada zorlamadı. Elindeki egemenlik hakkından ve elindeki kuvvet ve iktidardan hareketle hiçbir yakınını ya da yabancıyı bozgunculara karşı savaşta yanında durmaları için zorlamadı.

Bu konularda hiçbir maddi ya da manevi zorlamaya başvurmadı. Her tür biçimiyle zorlama, Aleviliğin özgürlük ve koşullarına bakışıyla çelişmektedir. Topluma aklın mantığı ve elindeki gerekçelerle yöneliyordu. Yüreklere ve vicdanlara da elindeki delillerle yöneliyordu. Bundan sonrası arkasından gelen geliyor gelmeyen de gelmiyordu. Arkasından gelenlere rızasını göstererek ödüllendiriyor diğerlerine de daha fazla nasihat, ajitasyon ve vaazla gidiyordu. Buna rağmen olduğu yerde kalmak isteyen özgürce kalabiliyordu. Ali zorlamayı kabul etmez ve ona izin vermezdi. Hiç kimsenin inançsız ve öngörüsüz biçimde arkasından gitmesini istemezdi. Onun için de isteseydi ova ve dağlan adamla doldurabilecek durumdayken Cemel, Sıffın ve Haricilerle olan savaşlarında hiç kimseyi arkasından gitmeye zorlamadı.

Ali Bin Ebi Talip özgürlüğü özüyle kavramıştı. Bu kavrayışını da açıkça dile getirmişti. Özel ve genel ahlakta, insanların birbiriyle olan ilişkilerindeki güçlü yapısını bu temeller üzerinde kurmuştu. Yapıcı, yasamacı, komutan, yönetici ve vaiz olarak bunun gerekleri doğrultusunda çalıştı. İnsanların geniş özgürlük hakkına olan saygısına her gün bir başka örnek vermiştir. Ancak bu ün özgürlük anlayışının bizzat çizdiği bir sınır çerçevesindeydi. Bu sınır bazılarının özgürlüğün topluluğun özgürlüğüne zarar vermemesiydi.

ÖZGÜRLÜK: BİREY İLE TOPLUM ARASINDA

- İnsana olan inancımız ve insanlığa olan bağlılığımız emir altında pusmuşu uyanık bir insan yapmak için hoş olan doğamızdaki en derin iki şeylerdir.
Ruso

- Deniz dalgaları, çöl çiçeği ve gökteki kuşlar da öyledir. Evrendeki her şey özüyle, varoluş koşullarıyla özgürdür Bu özgürlüğün dışında hiçbir yasayı kabul etmez, yoksa işleyemez ve son bulurdu.

- Ali, çağdaşları nezdinde özgürlüğün manasını geliştirmeye çalıştı aynı zamanda sorumluluk duygusunu da geliştirmeye çalıştı.

Böylece, özgürlük; özü itibariyle İmamın çizgisi ve insanlarla aralarındaki yasasıyla garanti altındadır. Hiçbir zorlamayı kabul etmeyen güç olması itibarıyla insanlık vicdanı tarafından garanti edilmektedir. Az ya da çok hiçbir biçimde saldırıya uğraması mümkün olmayan doğanın yasaları tarafından garanti altına alınmaktadır. Özgürlüğü konusunda yerleşik olan doğa yasaları ve insanlık vicdanına bağlı olduğu kadarıyla doğru olabilen sosyal çalışma tarafından garanti altına alınmaktadır. Böylece insan özü itibariyle özgürdür: Özgür bir şekilde duyar, özgür bir şekilde düşünür, özgür bir şekilde konuşur ve özgür bir şekilde çalışır. Yok edilmesi istenmesinin dışında bu sınırdan ötesine zorlamak mümkün değildir.

Sen, asıl hedefi aydınlatma, sıcaklığı yayma olan güneş ışığını amacından alıkoymak ve ışınları ile amacını yok etmek dışında onu engelleyemezsin. Böylesi bir durumda da, onu helak eder ve ölüme götürürsün.

Rüzgarın gidişatını da amacından saptırmadan değiştiremezsin. Böylece onu yok etmiş olursun, helak eder ve ölüme götürürsün. Aynı biçimde Denizin dalgalarını, kır çiçeklerini ve gökyüzündeki kuşu durduramazsın. Evrendeki her şey özgürdür. Özüyle ve varlığının koşullarıyla özgürdür. Bu özgürlükten başka bir yasa kabullenemez. Yoksa helak olup sorunu biter.

Ali Bin Ebi Talip'in içindeki derinliklerde uzun uzadıya kavradığı özgürlük budur. İçinde kavradığı bu özgürlük doğrultusunda dili konuştu. Kavradığının ve dilinin doğrultusunda kendisinin haklı göreceği ve doğa yasalarının, insan amacının, toplum çıkarlarının haklı göreceği biçimde ilerlemeye başladı. Sözü ve eylemiyle bunun için çok şey öğrendik. Bu özgürlüğün koşulları doğrultusunda bireylerin hareketlerini nasıl yönlendirdiğini gördük. Ayrıca sosyal bir varlık olarak insanın özgürlüğünü ilgilendiren biricik temel sorunun gözünden kaçmadığını gördük. O da; Bireyin özgürlüğünü en geniş biçimde toplumun özgürlüğü, çıkarları ve varlığının amaçları çerçevesinde tanımasıdır.

Orta çağlardaki eski Yunan ve Avrupa düşünürlerinden bazılarının bireyin özgürlüğünü ele alırken toplumun özgürlüğünü ve çıkarlarını hiç göz önünde bulundurmadığını, bu düşünce doğrultusunda da bireyin toplumun dışına çıkarak toplumun haklarını eline aldığını savunduklarını görürken diğer yandan bazılarının toplumun çıkarlarını korurken bireyi ve onun haklarını hiç göz önünde' bulundurmadıklarını bunun sonucunda da vicdani baskıyı ve karşılıksız çalıştırmayı serbest kıldıklarını görmekteyiz. Ancak Ali Bin Ebi Talip'in bireyin özgürlüğüne ve toplumun çıkarlarına kapsamlı ve bütünsel bir bakışla baktığını görmekteyiz. Ne bunu görmezlikten geliyor, ne de öbürüne zarar veriyor. Tam tersi aralarında öylesi bir uygunluk yaratıyor ki birey özgürlüğünü tamamıyla kullanabiliyor. Topluluk bir araya gelmekten yararlanır duruma geliyor. Öyle ki, geniş ve rahat özgürlük çerçevesinde birey toplumun ve toplum bireyin oluyor. Toprak, mal ve sömürü sorunları üzerine olan sözümüzde bu konuyu bir daha ele alacağız.

Ali'nin, bireysel özgürlüğü toplumun ve toplum fertlerinin çıkarları çerçevesinde tutabilmek için olan derin görüşü onu, temel bir sosyal gerçeği ortaya çıkarmaya itti. Bu gerçek, toplum içerisindeki insanların özgürlük duygularının bu özgürlüğün özüne zarar vermeyecek şekilde, hatta ilkel bir yöntemle diğerlerine zarar verecek şekilde kullanılmasının yasaklanmasına yöneltilmesi gerektiğidir. Bireylerin özgürlüğü sınırsız başı boş bir özgürlük değildir. Tam tersi sorumluluk duygusuyla yüklenmiş bir özgürlüktür. Ali, bu sorumluluk duygusunun geniş özgürlük duygusuyla karşı karşıya gelmesini engelleyebilmek için eski bazı düşünür ve felsefecilerin yaptığı gibi özgürlük anlamında insanların sıkıştırılmasına yönelmemiş, görüşümüze göre, Ali Bin Ebi Talip'in kişiliğinin derinliğindeki toplumsal anlayış ve insanlığa işaret eden en değerli en yüce bir yönteme baş vurmuştur


(15) Kureyş ailesinin bulunduğu İslam öncesi toplum (Ç.N.)
(16) Kuran'daki bu adlandırma gençlikle yerleşim birimi olarak köy, kasaba, ya da şehir olabilir. (Ç.N.)
(17) Akın, ganimet toplamak için düşmana yapılan saldırı.
(18) Aranızdan birisi kötülük görürse ona karşı kılıcıyla savaşsın, yapamıyorsa eliyle, yapamıyorsa diliyle, yapamıyorsa kalbiyle, ve en azından imanıyla olan sözü kastedilmektedir.(Ç.N.)
(19) Ayet: Normal olarak Kuran'daki her cümleye Ayet dendiği gibi burhan anlamına da gelir.
(20) Muhammed ve Mesih (İsa) adlı eser S. 162-163
(21) Dönek
(22) Satmak ama oy vermek, onun emrine gireceklerine dair söz vermek anlamında kullanılmaktadır. İslam dininde bu söz sürekli orijinali olduğu gibi kullanıldığından burada da aslını kullanmak istedik.
(23) İmam dini bir terim olmakla birlikte öz olarak önderlikten kaynaklanmakta olup bu anlamda kullanılmıştır.
(24) Tarihte zulümleriyle tanınmış krallardır.
(25) Züht: Yalın ve sade yaşam tarzı olarak genellikle din adamlarının seçmiş olduğu bir yaşam tarzı olup bir nevi özel isim olduğu için Arapça'sını olduğu gibi kullandık.

02.11.2001

Devamı (5.Fasikül)