next page

back page

Hz. Musa (Aleyhisselam)

Hz. Musa Kelimullah Ulü'l Azm peygamberlerin üçüncüsüdür. Allah Teala Kur'an-ı Kerim'in bir çok ayetinde o Hazret'ten övgü ile bahsetmiştir.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "Ey Musa! Ben mesajlarımla ve seninle konuşmamla seni insanlar arasından seçtim; sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol" (140)

Yine Allah Teala şöyle buyuruyor: "Kitapta Musa'yı da an. O seçkin kılınmış bir insan, tara­fımızdan gönderilmiş bir peygamberdi."(141)

Hz. Musa'nın Veladeti

Mısır hükümdarı olan Firavun, devamlı Yakup evlatlarına (İsrailoğulları'na) işkence edip katlederdi. Firavun kendisini, aşırı tekebbüründen dolayı ilah sanırdı. Bir gün kahinlerden biri; ona, İsrailoğulları'ndan bir çocuğun yakında dünyaya geleceğini ve onun saltanatının yıkılmasına sebep olacağı haberini verir. Bu haberi alan Firavun, böyle bir çocuğun dünyaya gelmesini önlemek için, Beni İsrail kabilesinden doğan erkek çocukların öldürülmesini emreder. Ama, ilahi gücün karşısında bir gün diz çöküp aczini itiraf edeceğini aklından bile geçirmeyen Firavun'un onca çabalarına rağmen, Hz. Musa dünyaya gelir ve Allah'ın annesine verdiği ilhamla bir sepete koyulup Nil nehrine bırakılır.

Hz. Musa'nın Firavun'un Sarayında Büyümesi

Firavun ve karısı saraylarının bahçesinden akan Nil nehrini seyrederken, insanı okşarcasına esen nesimin sağladığı nehrin hafif dalgaları üzerinde yaylana yaylana aka gelen bir sepet görürler. Hemen askerlerine, o sepetin yakalanıp kendilerine getirilmesini emrederler. Onu açtıklarında mışıl mışıl uyuyan son derece güzel, nur topu bir erkek çocuğuyla karşılaşırlar. Neye uğradıklarının ve Firavun'un saltanatını yıkacağı va'dedilen çocuğun bu çocuk olabileceğinin farkında olmadan; Allah Teala'nın, kalplerinde o nur topu çocuğa karşı uyandırdığı muhabbet sonucu onu saraya götürüp kendilerine evlat edinmeye karar verdiler.

Hz. Musa için dadı aranmaya başlanır. Bu çocuk gelen hiçbir dadının göğsünü ağzına almayınca, nihayet öz annesi dadı olarak saraya gelir ve yavrusunu, bağrına basıp süt verir. Aslında Allah Teala, Firavun'u kendi düşmanını kendi evinde beslemeye memur kılar.

Gelin bu muhteşem olayı Kur'an'dan dinleyelim: "Firavun yeryüzünde ululanmış ve halkını fırkalara ayırmıştı. İçlerinden bir toplu­luğu güçsüz kılıp, oğullarını boğazlıyor, kadınları sağ bırakıyordu; çünkü o, bozgunculardandı. Biz ise, yeryüzünde güçsüz kılınanlara iyilikte bulunmak, onları önderler kılmak, onları varis yapmak, memlekete yerleştirmek; Firavun, Haman ve her ikisinin asker­lerine, çekinmekte oldukları şeyleri göstermek istiyorduk. Musa'nın annesine: "Çocuğu emzir, başına gelecekten korktuğun zaman, onu suya bırak; korkma, üzülme; Biz şüphesiz onu sana döndüreceğiz ve peygamber yapacağız" diye vahyettik. Firavun'un adamları onu almışlardı. Firavun, Haman ve askerleri, suçlu oldukla­rından, o, onlara düşman ve başlarına da dert olacaktı. Firavun'un karısı: "Benim de, senin de gözün aydın olsun! Onu öldürmeyiniz, belki bize faydalı olur yahut onu oğul ediniriz" dedi. Aslında işin farkında değillerdi. Musa'nın annesi, gönlü bomboş sabahladı, oğlundan başka bir şey düşüne­miyordu. Allah'ın vadine iyice inanması için kalbini pekiştirmeseydik, neredeyse saraya alınan çocuğun kendi oğlu olduğunu açığa vuracaktı. Musa'nın ablasına: "Onu izle" dedi. O da, kimse farkına varmadan, Musa'yı uzaktan gözetledi. Önceden, süt annelerin memesini kabul etmemesini sağladık. Musa'nın ab­lası: "Size, sizin adınıza ona bakacak, iyi davranacak bir ev halkını tavsiye edeyim mi?" dedi. Böylece onu, annesinin gözü aydın olsun, üzülmesin, Allah'ın verdiği sözün gerçek olduğunu bilsin diye, ona geri çevirdik. Fakat çoğu bilmezler." (142)

Hz. Musa'nın Hicreti

Hz. Musa artık büyümüştü. Bir gün, şehirde gezinirken İsrailoğulları'ndan olan bir adamla Firavun taraftarlarından birisinin kavga ettiğini görür. İsrailoğulları'ndan olan adam Hz. Musa'yı yardımına çağırır. Hz. Musa onun yardımına koşar, ama Hz. Musa'nın müdahalesi Firavun taraftarının ölümüne yol açar.

Allah Teala bu olayı şöyle anlatıyor: "Musa erginlik çağına gelip olgunlaşınca, ona hikmet ve ilim verdik. İyi davra­nanları böyle mükâfatlandırırız. Musa, halkının haberi olmadığı bir zamanda, şehre girdi. Biri kendi adamların­dan, diğeri de düşmanı olan iki adamı dövüşür buldu. Kendi tarafından olan kimse, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Musa, onun düşmanına bir yumruk vurdu; ölümüne sebep oldu. "Bu şeytanın işidir; çünkü o apaçık, saptıran bir düşmandır" dedi. Musa: "Rabbim! Doğrusu kendime yazık ettim, beni bağışla" dedi. Allah da onu bağışladı. O, şüphesiz bağışlayandır, merhamet edendir. Musa: "Rabbim! Bana verdiğin nimete andolsun ki, suçlulara asla yardımcı olmayacağım" dedi." (143)

 Artık emniyeti kalmayan Hz. Musa korku içinde şehri gözetlemeye başlayınca başka bir gün yine, yardımına koştuğu adamın başka bir Firavun taraftarı ile dövüştüğünü görür. Yine o adamın yardım talep etmesi üzerine, yanlarına yaklaşır ve aralamak ister. Hz. Musa'nın kendisine vuracağını sanan Kıptî (Firavun taraftarı): "Dün bir adam öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun?" (144) der.

Bu olaydan sonra Kıptîler ve Firavun Hz. Musa'yı öldürmek kararı alırlar. Durumu sarayda bulunan bir mü'min kişi Hazret'e haber verir: "Ey Musa! Bu kavim seni öldürmek için görüşüyorlar; sen hemen çık. Şüphesiz ben senin iyiliğini istiyorum" (145) der.

Hz. Musa endişeli bir şekilde "Rabbim! Beni bu zalim toplumdan kurtar" (146) diyerek Medyen'e doğru şehri (Mısır'ı) terk eder. Medyen'e gelerek dinlenmek için bir su kuyusunun yanına varır. Orada herkesin, koyunlarına su vermek için kuyudan su çekmeye çalıştığını ve az ötede iki genç kızın koyunlarını sulamak için ortalığın sakinleşmesini beklediğini görür.

Gelin bu olayı da Kur'an'dan dinleyelim: "Musa Medyen'e doğru yöneldiğinde: "Rabbimin bana doğru yolu göstereceğini umarım" dedi. Medyen suyuna geldiğinde, davarlarını sulayan bir insan topluluğu buldu. Onlardan başka, hayvanlarını sudan alıkoyan iki hanım gördü. Onlara: "Nedir bu haliniz?" dedi. Onlar: "Çobanlar ayrılana kadar biz sulamayız. Babamız da çok yaşlıdır onun için bu işi biz yapıyoruz" dediler." (147) Bunun üzerine, Hz. Musa son derece yorgun ve bitkin olmasına rağmen; onların hayvanlarını sular, sonra gölgeye çekilip: "Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra çok muhtacım" der.(148)

Hz. Musa'nın Çobanlığı

Sonra o iki kızdan biri, haya içerisinde Hz. Musa'ya gelerek: "Babam, hayvanlarımızı sulamanın ücretini vermek için seni çağırıyor" der. (149)

Kızların babası Hz. Şuayb peygamber idi. Hz. Musa yolda Şuayb'in evine gelirken kızın kendisinden öne geçmemesini ister ve: "Arkadan yolu bana göster. Çünkü ben kadınların vücuduna arkadan dahi bakmayan bir soydanım (peygamber soyundan)" der." (150)

Hz. Şuayb onu güzel karşılar. Hz. Musa başından geçenleri anlatınca Hz. Şuayb, ona teselli verip: "Korkma artık zalim toplumdan kurtulmuşsun" (151) der.

Hz. Musa Şuayb'in kızlarından biriyle evlenir ve yaptıkları anlaşma gereği, on yıl Hz. Şuayb'in yanında kalıp, ona çobanlık eder.

Allah Teala Hz. Musa'nın Hz. Şuayb peygamberin kızıyla evlenmesi ve bu iki Hazret arasında olan anlaşmaya işaretle şöyle buyuruyor: "İki kızlardan biri: "Babacığım! Onu ücretli olarak tut; ücretle tuttuklarının en iyisi bu güçlü ve güvenilir adamdır" dedi. Kızların babası: "Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan o, senden bir lütuf olur. Ama sana ağırlık vermek istemem. İnşaallah beni iyi kimselerden bulacaksın" dedi. Musa: "Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım bir kötülüğe uğramayacağım. Söylediklerimize Allah vekildir" dedi." (152)

Hz. Musa, bu süreyi Hz. Şuayb'e çobanlık yaparak tamamladıktan sonra Medyen'i Mısır'a doğru terk eder. Mısır'a doğru hanımıyla beraber geldiklerinde soğuk bir gecede yollarını kaybederler ve Hz. Musa'nın gözü aniden parlayan bir ateşe takılır. Kendisiyle beraber olan ailesine: "Bekleyin; ben bir ateş gördüm. Ya size bir haber getiririm veya ısınasınız diye kor bir parça ateş getiririm" (153) der.

Hz. Musa'nın Peygamberlikle Görevlendirilmesi

Musa ateşe gelince, o mübarek bölgenin vadisinin sağ tarafında ağacın içinden ona: "Ey Musa! Şüphesiz Ben alemlerin Rabbi olan Allah'ım" (154) diye seslenilir.

Tâhâ Sûresi'nde de bu olay şöyle anlatılıyor: "Musa ateşe yaklaşınca: "Ey Musa! diye ona seslenildi. Şüphesiz ben, senin Rabbinim. Artık ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen, mukaddes bir vadi olan Tuva'dasın. Ben, seni peygamberliğe seçtim. O halde sana olan vahyi dinle: Bir tek Allah benim ve benden başka ilah yoktur. Sadece bana ibadet et ve beni hatırlaman için namaz kıl. Herkesin işlerinin karşılığını görmesi için kuşkusuz kıyamet gelecek." (155)

Artık Hz. Musa peygamberliğe seçilmişti. Allah ona nübüvvetinin ispatı için, elindeki asasını ejderhaya döndürme ve elini koynuna soktuğunda parlak olup nur saçma mucizesini vermişti.

Allah'ın emriyle Firavun'a geldi. Önce mantıklı yollarla hidayete davet etti. Firavun tekebbürünü ve inadını sürdürerek mantıktan anlamayınca, Hz. Musa şöyle dedi: "Eğer ben Allah'ım tarafından sana ayet ve mucizeler göstersem ne dersin?"

Firavun: "Hani nerede ayetin doğru söylüyorsan göster" (156)dedi.

Hz. Musa asasını yere atınca asa ejderha oldu. Elini yakasına götürüp çıkarınca, o beyaz nuru Firavun'un gözleri önüne serdi. (157)

Firavun hayretler içinde kaldı. Kendi etrafına Hz. Musa hakkında danıştı. Onlar: "Onu tut, galip gelmeleri ve büyüsünü çözmeleri için tüm büyücüleri getirt" (158)dediler.

Firavun her taraftan büyücüleri toplattı ve hepsi marifetlerini ortaya koydular (yere attıkları ipler yılanlara dönüşmüştü). Sıra Hz. Musa'ya gelince asayı yere attı büyük bir ejderha oldu ve onların yaptıklarını (yılanları) yuttu.

Herkesten önce büyücüler Hz. Musa'ya iman ettiler. Firavun'un tehdidini dinlemediler ve: "Biz artık bizi yaratan Rabbimize yöneldik, ne yaparsan yap"(159) dediler.

Hz. Musa'ya iman edenler çoğaldı, ama Firavun ve etrafı öylece küfürde kalmaya devam ettiler.

Allah Teala Musa'ya, o mazlum halkı geceleyin Mısır'dan çıkarmasını emretti. (160)

Hz. Musa (a.s) İsrailoğulları'yla Nil nehrine doğru yol aldılar. Firavun'un haberi olunca askerleriyle onları takip ederek Nil nehrine (Hz. Musa'ya) yaklaştı. Hz. Musa Allah'a sığındı. Ona: "Asanı vur ve sudan geç" diye vahyedildi. Asasını vurunca, ona ve kavmine yol açıldı denizden geçtiler.

Firavun yaklaştı, ilahi mucizeyi gördüğü halde yine inanmadı ve askerlerine: "Siz de onlar gibi sudan geçin" emrini verdi. Onlar da suda hareket etmeye başlayınca su her taraftan yolları bir birine bitiştirdi. Artık Firavun ve taraftarları zavallı olmuşlardı.

Gelin bu ibret verici öyküyü Kur'an'dan dinleyelim: "Rabbin Musa'ya: "Haksızlık eden millete, Firavun'un milletine git" diye nida etmişti. "Haksızlıktan sakınmazlar mı?" Musa: "Rabbim! Doğrusu beni yalanlamalarından korkuyorum; göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun'a da elçilik ver. Onların bana isnat ettik­leri bir suç da vardır. Beni öldürmelerinden korkuyorum" demişti. Allah: "Hayır; ikiniz mucizelerimizle gidiniz. Doğrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun'a varınız: "Biz şüphesiz alemlerin Rabbinin elçisiyiz; İsrailoğulları'nı bizimle beraber gönder, deyiniz" demişti. Firavun Musa'ya: "Biz seni çocukken yanımıza alıp büyütmedik mi? Hayatının bir çok yıllarını aramızda geçirmedin mi? Sonunda yapacağını da yaptın. Sen nankörün birisin" dedi. Musa: "O işi kasten yaptımsa sapıklardan biri sayılırım. Bu yüzden sizden korkunca aranızdan kaçtım. Sonra, Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yaptı. Başıma kaktığın bu nimet, İsrâiloğulları'nı kendine köle ettiğinden ötürüdür" dedi. Firavun: "Âlemlerin Rabbi de nedir?" dedi. Musa: Kesin olarak inanacaksanız, bilin ki O göklerin, yerin ve ikisinin ara­sında bulunanların Rabbidir" dedi. Yanında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?" dedi. Masa:"O sizin de Rabbiniz, önce geçmiş atalarınızın da Rabbidir" dedi. Firavun, çevresindekilere: "Size gönderilen peygamberiniz şüphesiz delidir" dedi. Musa: "Eğer akıl edebilen kimselerseniz bilin ki O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulananların Rabbidir" dedi. Firavun: "Benden başkasını ilah edinirsen, Andolsun ki seni zindanlık ederim" dedi. Musa: "Sana apaçık bir şey getirmiş isem de mi?" dedi. Firavun: "Doğru sözlülerden isen haydi getir" dedi. Bunun üzerine Musa değneğini attı, besbelli bir yılan oluverdi. Elini çıkardı, bakanlara bembeyaz göründü. Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: "Doğrusu bu bilgin bir sihirbaz; sizi sihirle yurdunuzdan çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz? dedi. Onlar: "Onu ve kardeşini alıkoy, şehirlere, sana bütün bilgin sihirbazları getirecek toplayıcılar gönder" dediler. Sihirbazlar, belirli bir günün bildirilen vaktinde toplandılar. İnsanlara: "Siz de toplanır mısınız?" denildi. "Sihirbazlar üstün gelirlerse biz de onlara uyarız" dediler. Sihirbazlar geldiklerinde, Firavun'a; "Biz üstün gelirsek, şüphesiz bize bir ücret vardır değil mi?" dediler. Firavun: "Evet; o takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız" dedi. Musa onlara: "Ne atacaksanız atın" dedi. Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve: "Firavun hakkı için, şüphesiz, biz üstün geleceğiz" dediler. Bunun üzerine Musa değneğini attı; onların uydurduklarını yutmaya başlayı­verdi. Bunu gören sihirbazlar secdeye kapanarak: "Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un Rabbine inandık" dediler. Firavun: "Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Muhakkak ki o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi bileceksiniz; ellerinizi ayaklarınızı, Andolsun, çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım" dedi. İman eden sihirbazlar: "Zararı yok, biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz; inanların ilki olmamızdan ötürü, Rabbimizin kusurlarımızı bize bağışlayacağını uma­rız" dediler. Biz Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar; şüphesiz takip edileceksiniz" diye vahyettik. Bu arada Firavun şehirlere, "Doğrusu bunlar bizi öfkelendiren döküntü azın­lıklardır; hepimiz tedbirli olmalıyız" diyen münâdiler gönderdi. Ama biz Firavun ve adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazineler­den ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece oralara İsrâiloğulları'nı mirasçı kıldık. Firavun ve adamları güneş üzerlerine doğarken onların ardına düştüler. İki topluluk birbirini gördüğünde, Musa'nın adamları: "İşte yakalandık" dedi­ler. Musa: "Hayır; Rabbim benimle beraberdir, bana elbette yol gösterecektir" dedi. Bunun üzerine Biz Musa'ya: "Değneğinle denize vur" diye vahyettik. Hemen deniz ikiye ayrıldı, her parçası yüce bir dağ gibiydi. İşte oraya, geridekileri de yaklaştırdık. Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık. Öbürlerini suda boğduk. Bunda şüphesiz ders vardır, ama çoğu inanmamıştır. Doğrusu Rabbin, güçlü olandır, merhamet edendir." (161)

İşin ilginç tarafı şu ki, ilahlık taslayan firavun da sonunda ilahi kudret karşısında teslim olur, ama iş işten geçtikten sonra gelen teslim ne işe yarar ki, mühim olan genişlikte Allah'a inanıp teslim olmaktır. Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Firavun boğulacak duruma gelince: "İsrailoğulları'nın taptığı Allah'tan başka bir ilahın olmadığına inandım ve teslim olanlardanım" dedi. Ama şu cevap geldi: "Şimdi mi? Oysaki, daha önce isyan edip bozgunculardan olmuştun. Bu gün seni bedeninle kurtaracağız ki, senden sonra gelenlere bir belge olsun. Doğrusu insanların çoğu ayetlerimizden habersizdir."(162)

Firavun'un zulmünden kurtulan İsrailoğulları, denizin öbür tarafında putperest milletler görünce, Hz. Musa'dan kendileri için put yapmasını istediler ve çeşitli bahanelerle peygamberlerine eziyete kalkıştılar. Hz. Musa: "Ne kadar cahilsiniz! Bunların yaptıkları batıldır. Sizi Firavun'un pençesinden kurtaran Allah'tan başka bir ilah aramamı mı bekliyorsunuz!" diyerek üzüntüsünü dile getirdi. (163)

Hz. Musa, kardeşi Harun'u kavmi içerisinde vekil bırakarak, Allah'ın emri gereği otuz günlük ibadete çekildi. Sonra on gün daha eklendi. O, böylece kırk günlük münacattan sonra kavmine döndü. Tevrat, o zaman Hz. Musa'ya verildi.

Kavmine varit olunca, kavminin Samiri isminde biri tarafından altından yapılan, bir buzağıya taptıklarını gördü. Hazret kavminin sapıklıklarını görünce, çok üzüldü ve onları kınayıp putu (buzağıyı) kırıp yok etti. (164)

Her zaman bahane peşinde koşan Yahudi kavmi hiç ıslah olmadı. Hz. Musa'dan sonra gelen bazı peygamberleri de öldürmeye kalkıştılar ve kendi kutsal kitapları olan Tevrat'ta değişiklikler yaparak tahrif ettiler.

Hz. İsa (Aleyhisselam) 

Hz. İsa (a.s)'ın annesi Meryem'in, babasının ismi İmran annesinin ismi ise Hanne'dir. Hanne uzun müddet çocuk sahibi olamıyordu. Allah'a çocuğu olması için dua etti. Allah onun duasını kabul edip hamile kalınca, bu büyük nimetin şükrü için çocuğunu Allah'ın evine (Bey-tül Mukaddes'e) hizmetçi olarak adadı.

Bu hususu Kur'an-ı Kerim şöyle beyan ediyor: "İmran'ın zevcesi şöyle demişti: "Ey Rabbim! Karnımdaki bu bebeği hür olarak sana adadım. Sen onu benden kabul buyur. Muhakkak ki, sen her şeyi işiten ve bilensin. (İmran'ın zevcesi) çocuğu doğurunca Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bildiği halde: "Ey Rabbim! Onu kız doğurdum. (Mabede hizmet için) erkek kız gibi değildir. Ben onun adını Meryem (Allah kulu) koydum. Ben onu ve zürriyetini kovulmuş şeytanın şerrinden sana sığındırıyorum" dedi.

Bunu üzerine; "Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul buyurdu ve onu iyi bir şekilde yetiştirdi ve (eniştesi) Zekeriya peygamberi de ona kefil (himayesine memur)kıldı.

Zekeriya ne zaman onun bulunduğu mihraba girdiyse, yanında yiyecek buldu: "Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?" dedi. O da: "Bu Allah tarafındandır. Şüphe yok ki Allah dilediğini hesapsız olarak rızklandırır" dedi.

"Hatırla ki, bir vakit melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Allah hakikaten seni seçti, seni pak ve tertemiz kıldı. Ve seni alemlerin (o zamanın) kadınlarına üstün kıldı." (165)

Hz. İsa'nın Veladeti

Artık bu mukaddes hanımefendi erginlik çağına ulaşmış ve Allah yolunda gösterdiği halis sadakatten dolayı zamanının en seçkin ilahi kadını olmuştu. Ama bir gün hiç beklemediği bir anda Allah Teala'nın en kutsal meleklerinden olan Hz. Cebrail, güzel yüzlü bir delikanlı suretinde karşısına dikilecek ve kendisine, Allah Teala'nın Hz. İsa (a.s)'ı ondan dünyaya getirmeyi irade ettiğini müjdeleyecekti.

Allah Teala şöyle buyuruyor: "Ey Resulüm! Kitapta Meryem'i de an. Hani o (ibadet için) ailesinden ayrılıp doğuda bir yere çekilmiş, sonra onlara karşı kendine bir perde edinmişti. Nihayet biz ona Cebrail'i gönderdik de kendisine bir düzgün insan şeklinde göründü.

Meryem ona: "Doğrusu ben senden Rahman'a sığınırım. Eğer sakınan bir kimse isen" dedi.

Cebrail: "Ben sana temiz bir oğlan hibe etmek için, Rabbinin gönderdiği bir elçiyim" dedi.

Meryem: "Benim nasıl oğlum olur? Bana bir insan dokunmamıştır, ben iffetsiz de değilim" dedi.

Cebrail: "Evet işte dediğin gibidir. Ancak Rabbin buyurdu ki; "Bu (baba olmaksızın çocuk vermek), bana çok kolaydır. Hem bunu insanlara kudretimize delalet eden bir âlâmet ve tarafımızdan bir rahmet yapacağız. Zaten (ezeldeki takdirimiz de) bu iş olup bitmiştir."

Nihayet (Cebrail'in üfürmesiyle) Meryem ona (İsa'ya) hamile kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi.

Doğum zamanı gelince, "doğum sancısı onu bir hurma dalının yanına götürdü. (Halkın dedikodularını nazara alarak) "Keşke, bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım" dedi.

Bu esnada "Çocuk Meryem'in altından ona şöyle seslendi: "Sakın üzülme Rabbin senin alt yanında bir su arkı yarattı. Hurmanın da dalını kendine doğru silkele. Devrilmiş taze hurmalar üzerine dökülsün. Artık ye, iç gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen: "Ben Rahman Allah'a oruç (susmak) adadım. Artık hiçbir insanla konuşmayacağım" de."

Sonra İsa'yı taşıyarak kavmine getirdi. Onlar: "Ey Meryem! Doğrusu sen acayip bir şey (babasız çocuk) getirdin. Ey Harun'un kız kardeşi! Ne baban kötü bir insandı, ne de annen iffetsizdi" dediler.

Bunun üzerine, Meryem (kendilerine cevap vermek için) çocuğa işaret etti.

Onlar: "Biz beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?" dediler.

Allah'ın bir mucizesi olarak o çocuk: "Ben gerçekten Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam beni mübarek kıldı. Sağ olduğum müddetçe bana namaz ve zekatı emretti. Bana, anama iyilik yapmamı da emretti. Beni zorba ve bedbaht etmedi. Doğduğum gün, öleceğim gün ve sağ olarak dirileceğim gün bana selam olsun!" (166) dedi.

Hz. İsa'nın sözleri onları şaşkına çevirdi. Bu büyük ayet (ilahi nişane) onların Hz. Meryem'e karşı iftira ve kötü zanlarını giderdi ve Hz. İsa'nın Allah'ın kudretiyle babasız dünyaya geldiğini ve gelecekte yüce bir makam sahibi olacağını anladılar.

Hz. Cebrail Hz. Meryem ile konuşurken bir de ona şu müjdeyi vermişti: "Bir de ona kitap ve hikmeti, Tevrat ve İncil'i öğretecektir. O İsrailoğulları'na resul olarak şöyle diyecektir: "Ben Rabbinizden bir mucize ile size geldim. Çamurdan kuş heykelini yaparım. Ona üflediğimde Allah'ın izniyle kuş olur. Allah'ın izniyle âmâ ve abrası iyileştiririm. Ölüleri diriltirim. Evlerinizde yediklerinizi ve stok ettiklerinizi size haber veririm. Eğer inanıyorsanız, sizin için bunda bir ayet vardır. Elimdeki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size daha önce haram kılınmış bazı şeyleri helal kılmak için, Rabbinizden bir mucize ile size geldim. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin." (167)

Hz. İsa'nın Peygamberliği

Böylece Allah Teala, peygamberliğini ispatlayarak insanları dalaletten kurtarması için, Hz. İsa'ya kitabı (İncil'i), ölüyü diriltme ve çaresiz hastalara şifa verme gibi mucizeler verdi.

İsa (a.s), Yahudiler'in dünya düşkünleri tarafından Hz. Musa'nın şeriatına sokulan hurafelere karşı mücadele etmeye başladı. Bunun üzerine, Yahudiler Hz. İsa'ya karşı komplo kurup, fitne çıkarmaya başladılar.  

Yahudiler'in önderleri makamlarını korumak amacıyla, Hz. İsa'yı öldürme kararı aldılar. Allah peygamberini onların gözünden sakladı, O'nu öldürmeye gittiklerinde, Allah'ın onları yanıltması sonucu Hz. İsa'ya benzeyen birini çarmıha gerdiler ve böylece Hz. İsa'yı öldürdüklerini sandılar.

Bu hakikat Kur'an-ı Kerim'de şöyle gelmiştir: "Oysa, onu öldürmediler ve çarmıha germediler. Yalnızca kendilerine bir benzetme yapıldı (Onlardan biri İsa şeklinde göründü ve öldürüldü). Onda ihtilaf edenler bu hususta şüphe içindedirler. Onların bu olaya ait bir bilgileri yoktur, ancak kuru bir zan peşindedirler. Onu gerçekten öldürmemişlerdir. Aksine Allah, onu kendi katına yükseltti. Allah azizdir ve hakimdir." (168)

Demek ki, "Haç" mevzusu, bu ulu peygambere isnat edilen mantık dışı iftiralar ve günümüzdeki Hıristiyanlar'ın, Hz. İsa (a.s)'ın, insanları cehennemin azabından kurtarmak için onların yerine asıldığı inançları, temelsiz bir iddiadan öte değildir.

Hz. İsa Allah'ın Peygamberi ve kuludur. Bu gün Hıristiyanlar'ın elinde bulunan bazı İnciller'den İsa'nın (a.s) daima kendini Allah'ın kulu olarak tanıttığı ve halkı tevhide davet ettiği anlaşılmaktadır.(169)

Hz. İsa (a.s), asla ilahlık iddiasında bulunmamıştır. Hıristiyanlar'ın onun Allah olduğuna inanmaları kendi uydurdukları hurafelerdendir.

Hz. İsa şöyle buyuruyordu: "Benim ve sizin Rabbiniz tek Allah'tır. O'na tapın, doğru yol budur." (170) "Meryem oğlu Mesih sadece elçi idi. Ondan önce onun gibi nice elçiler gelip geçtiler. Annesi çok doğru bir kadın idi. İkisi de (diğer insanlar gibi) yemek yerlerdi..."(171)

Hz. İsa'dan sonra onun dini asaletini kaybetti, semavi olan İncil, tahrif edildi. Günümüzdeki Markos, Yuhanna, Luka ve Matta İncili gibi İnciller semavi kitaplar değillerdir.

Günümüz Hıristiyanlar'ı arasında yaygın olan İsa (a.s) hakkındaki inançlar, şirkten öte bir şey değildir. Bu inançlardan önemlileri şunlardır:

1- İsa (a.s), Allah'ın zatından ayrılmıştır. O mahluk değildir. Allah'ın oğlu diye adlandırılır. (172) 

2- Hz. İsa, insan idi, ama Allah ona hulul etmiş yerleşmişti.(173)

3-Hz. İsa insan şekline girmiş Allah'ın kendisidir.

Bu görüşler (inançlar) akıl ve mantıkla bağdaşmayan şeylerdir.

Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler muhakkak kafir olmuşlardır. De ki: Allah Meryem'in oğlu İsa'yı anasını ve yer yüzünde olan her şeyi yok etmeyi dilerse, kim ona karşı koyabilir? Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyet ve hükümranlığı Allah'ındır; dilediğini yaratır. Allah her şeye kadirdir." (174) 

Hz. İsa (a.s)'a ait mucizelerden biri de ona ve havarilerine (ashabına) Allah katından maidenin (rızk sofrasının) inmesidir.

Kur'an-ı Kerim bu hususu şöyle beyan ediyor: "Bir vakit havariler: "Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?" demişlerdi.

İsa da: "Eğer mü'minseniz (Allah'a ve benim peygamberliğime inanmışsanız), Allah'tan korkun" demişti.

Havariler: "Biz istiyoruz ki, hem ondan yiyelim, hem kalplerimiz yatışsın, hem senin bize doğru söylediğini bilelim, hem de ona (mucizeye) şahitlik edenlerden olalım" demişlerdi.

Meryem oğlu İsa: "Ey Rabbimiz olan Allah'ım! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim hem evvelimiz, hem de ahirimiz için bir bayram ve kudretinden bir mucize olsun. Bizi rızklandır sen rızk verenlerin en hayırlısısın" diye dua etti.

Allah buyurdu ki: "Ben o sofrayı size elbette indiririm. Fakat ondan sonra içinizden kim nankörlük ederse, artık onu alemlerden hiçbir kimseye yapmayacağım bir azap ile azaplandırırım." (175)

Allah'ın selat ve selamı o ulu peygambere olsun.

 

 

(140)- A'raf: 144

(141)- Meryem: 51

(142)- Kasas: 4. ayetten 13. ayete kadar

(143)- Kasas: 13, 14, 15, 16

(144)- Kasas: 19

(145)- Kasas: 20

(146)- Kasas: 21

(147)- Kasas: 22, 23

(148)- Kasas: 24

(149)- Kasas: 25

(150)- Bihar-ül Envar c. 13 s. 32, 41

(151)- Kasas: 25

(152)- Kasas: 26, 27, 28

(153)- Kasas: 29

(154)- Kasas: 30

(155)- Tâhâ: 15

(156)- A'raf: 106, Şuara 31

(157)- Şuara: 32, 33

(158)- A'raf: 111, 112, Şuara: 35, 36

(159)- Tâhâ: 72

(160)- Tâhâ: 77

(161)- Şuara: 10. ayetten 68. ayete kadar

(162)- Yunus: 90, 91, 92

(163)- Bkz. A'raf: 138, 139, 140

(164)- Bkz. A'raf Sûresi 142. ayetten 152. ayete kadar

(165)- Al-i İmran: 35, 36, 37, 42

(166)- Meryem: 16. ayetten 33. ayete kadar

(167)- Al-i İmran: 48, 49, 50

(168)- Nisa: 157, 158

(169)- Markos İncili bab 2 bölüm 29

(170)- Ali İmran: 51

(171)- Maide: 75

(172)- Eski Kilise Tarihi c. 1 s. 224

(173)- Talim Nizamı Beyrut baskısı c. 2 s. 204

(174)- Maide: 17

(175)- Maide: 112, 110, 115

next page

back page